Devam Eden Ceza Yargılaması veya Soruşturma Nedeniyle Arabulucular Siciline Yazılma Talebinin Reddi
Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru
Hasan Tok (Başvuru No: 2021/22139)
Karar Tarihi: 4/2/2025 R.G. Tarih ve Sayı: 1/10/2025 – 33034
İkinci Bölüm – Karar
Başkan: Basri BAĞCI
Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Metin KIRATLI
Raportör: Eren Can BENAKAY
Başvurucu: Hasan TOK
I. Başvurunun Özeti
1. Başvuru; arabuluculuk siciline kaydolmak amacıyla yapılan başvurunun reddine dair işleme karşı açılan davada, davanın sonucuna etkili iddiaların kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, arabuluculuk sınavlarında başarılı olduktan sonra arabuluculuk siciline kaydolmak amacıyla Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvurmuştur. Bakanlık, başvuruyu 28/11/2017 tarihinde reddetmiştir. Ret gerekçesi olarak başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/22393 sayılı soruşturma dosyasının bulunduğu ve bu nedenle başvurucunun terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını taşımadığı belirtilmiştir.
3. Başvurucu, işlemin iptali istemiyle 31/1/2018 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; sadece terör örgütünü kuran, yöneten, terör örgütüne üye olan ya da örgüt adına suç işleyen kişilerin terör örgütü mensubu olabileceğini, terör örgütüne irtibat ve iltisak diye bir kavramın mevcut olmadığını ifade etmiştir. Aranan şartın olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi ile mevzuata eklendiğini, bu durumun suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olduğunu, ayrıca masumiyet karinesini ihlal ettiğini belirtmiştir. Terör örgütü ile irtibatını doğuracak herhangi bir davranışı bulunmamasına karşın subjektif bir değerlendirme ile dava konusu işlemin tesis edildiğini aktarmıştır. Arabuluculuk siciline kaydolmak için yaptığı başvurunun tarihinden sonraterör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmama şartının getirildiğini, bu düzenlemenin geçmişe uygulanmasının mümkün olmadığını ve hukuki güvenlik ilkesini ihlal ettiğini dile getirmiştir.
4. Ankara 14. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 27/9/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararda, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü tarafından başvurucunun ByLock uygulamasında kaydının bulunduğunun bildirildiği ifade edilmiştir. Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 24/9/2019 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdiği belirtilmiştir. Söz konusu hususların değerlendirilmesinden başvurucunun arabuluculuk siciline kaydolabilmek için aranan şartlardan terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını taşımadığı sonucuna varılmıştır.
5. Başvurucu, karara karşı 24/2/2020 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde, dava dilekçesinde belirttiği hususlar yinelenmiştir.
6. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 29/12/2020 tarihinde istinaf başvurusunu kesin olarak reddetmiştir.
7. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/9/2019 tarihli kararında, başvurucunun evinde yapılan aramada ele geçirilen materyaller ve ByLock isimli programı kullanıyor olması nedeniyle başvurucunun örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olduğu, eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstermesi karşısında terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinin sabit görüldüğü ifade edilmiştir. Başvurucu, karara karşı 25/9/2019 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Yargılama, istinaf aşamasında derdesttir.
8. Nihai karar başvurucuya 28/2/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 8/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. Değerlendirme
9. Başvurucu, Bakanlığa başvurduğu tarihte gereken tüm şartların taşınmasına rağmen sonradan getirilen düzenleme ile başvurunun reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Dava konusu işlemin suçların ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olduğunu yargılamanın tüm aşamalarında ileri sürmesine karşın bu iddianın mahkemelerce karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
10. Bakanlık görüşünde, mahkemelerce kendi içtihatları ve yorumu ile karar verildiği ve başvurucunun verilen kararın Danıştay veya diğer Bölge İdare Mahkemesi içtihatlarına aykırı olduğuna yönelik olarak bireysel başvuru formunda yerleşik bir içtihat sunmadığı veya böyle bir içtihada atıf yapmadığı belirtilmiştir. Mahkemelerin vardığı sonuç ve bu sonuca ilişkin gerekçelerin açıkça keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiğinin söylenip söylenemeyeceği ile başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının kabul edilebilirlik incelemesinde dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
12. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu [1. B.], B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi [1.B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39). (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı için tıklayınız.)
13. Başvurucu, arabuluculuk siciline kaydolmak için Bakanlığa başvurmuştur. Bakanlık, başvurucunun terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını taşımadığı gerekçesiyle başvuruyu reddetmiştir. İdare Mahkemesi, başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeleri tarafından kullanılan ByLock uygulamasında kaydının bulunması ve başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılması nedeniyle başvurucunun terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını taşımadığı sonucuna ulaşmıştır. Karar istinaf aşamasından geçerek kesinleşmiştir.
14. Yargılama makamlarınca gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli olmayıp gerekçenin aynı zamanda makul olması da aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (D.E. [2. B.], B.No: 2022/44461, 20/11/2024, §13). (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı için tıklayınız.)
15. Ceza mahkemesine yansıyan olguların idarece veya yargı makamlarınca değerlendirilmesi sonucu, hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunmayan kişi hakkında idari işlem ve yaptırım uygulanması veya bu idari işlem veya yaptırımın hukuka uygun bulunması doğrudan masumiyet karinesini ihlal etmez. Ancak burada kritik olan mesele, idarenin veya yargı makamlarının, henüz kesinleşmemiş ceza mahkemesinin suçluluğa dair hükmüne dayanmaksızın kendilerinin olay ve olguları yorumlayarak idari anlamda bir sonuca ulaşmaları gerekliliğidir. Temel olarak masumiyet karinesi suçlu muamelesi görmemeyi hedefler (Salih Taş [2. B.], B. No: 2019/15835, 11/1/2023, § 39). (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı için tıklayınız.)
16. İdare Mahkemesinin kararında yer alan gerekçelerden biri, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasıdır. Öncelikle söz konusu yargılamanın kanun yolu aşamasında olduğu, hâlen kesinleşmediği vurgulanmalıdır. Hapis cezası kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup yargılama derdesttir. Bu yüzden başvurucu hakkında kesinleşmiş bir hapis cezasından bahsedilemeyecektir.
17. İdare Mahkemesinin davayı reddederken belirttiği hususlardan biri başvurucunun aldığı hapis cezasıdır. Ancak kararda başvurucunun hapis cezası ile cezalandırıldığı aktarılmış, diğer bir ifadeyle yalnızca kesinleşmemiş hapis cezasının bilgisine yer verilmiştir. Fakat bu atıf yeterli olmayıp ceza yargılamasına konu olay ve olguların da İdare Mahkemesi tarafından irdelenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda ceza yargılamasına ilişkin dosya getirtilip dosyadaki olgular değerlendirilerek karar sonucuna ulaşılma nedeni yeterli bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır.
18. İdare Mahkemesinin davayı reddederken gerekçe olarak belirttiği ikinci husus, Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün başvurucunun ByLock uygulamasında kaydı olduğunu bildirmesidir. Ancak bu bilgiyi de sadece aktarmakla yetinmiş, herhangi bir şekilde değerlendirmemiştir. ByLock kaydının nasıl tespit edildiği, bu uygulamayı ne şekilde ve hangi sıklıkla kullandığı irdelenmemiştir. Öte yandan yapılan bu tespit ile arabuluculuk siciline kaydolmama arasındaki bağlantı da gösterilmemiştir.
19. Kural olarak mahkeme kararlarında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. Mahkeme kararlarında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazların kanun yolu mercii tarafından gerekçeli şekilde karşılanması gerekir. Somut olayda İdare Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermediği, Bölge İdare Mahkemesi tarafından ise bu karara atıf yapılarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Metin KIRATLI bu sonuca katılmamıştır.
21. Başvurucunun temyiz kanun yolu açık olması gerekirken Bölge İdare Mahkemesince kesin karar verilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekte ise de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddiaları hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
III. Giderim
22. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
23. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
24. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
25. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. Hüküm
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Metin KIRATLI’nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2018/255, K.2019/1773) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/2/2025 tarihinde karar verildi.
Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Ceza Soruşturmasının Devam Etmesi Nedeniyle Arabulucular Siciline Yazılma Talebinin Reddi
Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru
Mehmet Altuntaş (Başvuru No: 2019/37389)
Karar Tarihi: 14/1/2025 R.G. Tarih ve Sayı: 1/10/2025 – 33034
İkinci Bölüm – Karar
Başkan: Basri BAĞCI
Üyeler: Engin YILDIRIM, Kenan YAŞAR, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI
Raportör: Ferhat YILDIZ
Başvurucu: Mehmet ALTUNTAŞ
I. Başvurunun Özeti
1. Başvuru, arabulucular siciline kaydının yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucunun arabulucular siciline kaydının yapılması amacıyla yaptığı başvuru, Adalet Bakanlığınca (Bakanlık) 21/11/2017 tarihinde reddedilmiştir. İşleme ilişkin olarak Bakanlık tarafından gönderilen bildirimde başvurucunun terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmama şartını taşımadığının anlaşıldığı belirtilmiştir.
3. Başvurucu, söz konusu işlemin iptal edilmesi talebiyle Ankara 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 15/11/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Bakanlıkça başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan ceza yargılamasına, terör örgütüne üye olma suçundan ise ceza soruşturmasına devam edilmesi nedeniyle anılan işlemin tesis edildiği vurgulanmıştır. Kararda son olarak başvurucu hakkında devam eden ceza davası ve soruşturmalar dikkate alındığında dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, kovuşturma ve soruşturmaların başvurucu lehine sonuçlanması hâlinde yeniden değerlendirme talebinde bulunulabileceği ifade edilmiştir. Başvurucunun karara karşı istinaf başvurusu İdare Mahkemesince verilen kararın usule ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
4. Başvurucu, nihai hükmü 14/10/2019 tarihinde öğrendikten sonra 8/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
5. Başvurucu hakkındaki mahkeme kararının gerekçesinde yer alan ve Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesince (Ağır Ceza Mahkemesi) yürütülen ceza yargılaması sonucunda başvurucunun terör örgütü propagandası yapma suçundan beraatine karar verilmiş olup, karar 6/12/2017 tarihinde istinaf edilmeden kesinleşmiştir. Yine mahkeme kararında geçen, soruşturmaların ilkinde Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 6/3/2013 tarihli kararıyla başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, diğer soruşturma sonucunda ise başvurucu hakkında terör örgütü üyeliği ve propagandasını yapmak suçlarından Başsavcılıkça 1/10/2021 tarihinde düzenlenen iddianame ile kamu davası açıldığı, yargılamasının hâlen devam ettiği anlaşılmıştır.
6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. Değerlendirme
7. Başvurucu; hakkında devam ettiği belirtilen ceza davası sonucunda beraat ettiğini, soruşturma sonucunda ise kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu nedenlerle mahkeme kararında yanlış bilgilerin yer aldığını ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; son olarak haksız ve yersiz olarak terör örgütleri ile irtibatlı ve iltisaklı gösterildiği için elem ve ızdırap duyduğunu, manevi olarak yıprandığını, arabuluculuk yapamaması nedeniyle maddi olarak zarar gördüğünü iddia etmiştir.
8. Bakanlık görüşünde, mahkeme kararında işaret edildiği gibi başvurunun reddinden sonra devam eden kovuşturma ve soruşturmaların lehine sonuçlanması hâlinde durumunun yeniden değerlendirilmesini isteyebileceği ve yeniden başvuru yapabileceği belirtilmiş; yapılacak incelemede Anayasa’nın 15. maddesinin dikkate alınmasının yararlı olacağı, Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında masumiyet karinesi yanında özel hayata saygı hakkının da ihlal edildiğini vurgulamıştır. Başvurucu ayrıca hakkında devam eden yargılama ve soruşturmanın lehine sonuçlanması hâlinde dahi masumiyet karinesinin ihlal edileceğini, Anayasa’nın 15. maddesinin dikkate alınmaması gerektiğini ifade etmiştir.
9. Anayasa Mahkemesi; önceki birçok kararında, özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata yönelen müdahalelerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için gerekli olan şartların neler olduğuna ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulunmuştur (Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, §§ 84-90; C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 97-101; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 106-110). Başvurucunun arabulucular siciline kayıt talebinin reddine ilişkin işlem, özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamamakla birlikte mevcut başvurudaki müdahalenin başvurucunun mesleki faaliyetlerini aksattığı, sosyal çevresiyle olan ilişkilerini ve itibarını olumsuz şekilde etkilediği, bu etkinin ciddi olduğu, belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı değerlendirildiğinden başvuru özel hayata saygı hakkı yönünden uygulanabilir bulunmuş ve bu kapsamda incelenmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Şükran Dağ Cabir [1.B.], B. No: 2019/19839, 15/3/2023, §§ 24, 25). (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)
10. Başvurucu hakkında tesis edilen işlem tüm ülkede olağanüstü hâlin devam ettiği bir süreçte verilmiştir. Söz konusu kararın terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olanların kamu hizmetinin yürütüldüğü alanlardan olan arabuluculuk faaliyetinde bulunmalarının engellenmesine ilişkin olduğu, bu durumun olağanüstü hâlin ortaya çıkardığı tehlikeleri bertaraf etmek amacına yöneldiği görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilip edilmediğine dair inceleme Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Engin Karataş, [2.B.], B. No: 2018/3488, 13/9/2022, §11).
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
12. Savaş, seferberlik veya olağanüstü hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasındaki dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında özel hayata saygı hakkı yer almamaktadır. Dolayısıyla bu hak yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Bununla birlikte özel hayata saygı hakkı, üçüncü kişiler tarafından da olsa hakkın öngördüğü güvencelere keyfî şekilde müdahale edilmesini yasaklamaktadır. Kişilerin mesleki hayatlarına ve dolayısıyla özel hayatlarına keyfî şekilde müdahale edilmemesi, aksi yöndeki durumda meydana gelmesi muhtemel olan etkiler ve sonuçlar düşünüldüğünde en önemli güvenceler arasındadır (Ayla Demir İşat, § 149). (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı için tıklayınız.)
13. Anayasa’nın 15. maddesi uyarınca olağanüstü yönetim rejimlerinin uygulandığı dönemde temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturan tedbirin meşru olup olmadığı hususunda yapılacak son inceleme, bunun durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının belirlenmesidir. Başvurucunun arabulucular sicilinden kaydının silinmesine ilişkin tedbirin ve bu kapsamda yargı mercilerince sonuca bağlanan uyuşmazlığın Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun söylenebilmesi için öncelikle keyfî olmaması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik ölçüsüz veya keyfî müdahaleler karşısında bireylere, bunlara karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir. Bu bağlamda idari makamlar ve mahkemeler, tedbirin keyfî olmadığını ortaya koyan ilgili ve yeterli gerekçeler oluşturmalıdır (Ayla Demir İşat, § 157).
14. Somut olayda başvurucunun arabulucular siciline yazılma talebinin reddine yönelik işlemin gerekçesi, başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olmama şartını sağlamaması olarak kabul edilmiştir. Yargı mercileri de aynı gerekçeyle başvurucunun iptal talebini reddetmiştir. Başvurucunun temel iddiası, hakkında açılan ceza davasının ve soruşturmasının terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilmesi bakımından yeterli kabul edilemeyeceğine ve ne şekilde irtibatlı ya da iltisaklı olduğuna ilişkin gerekçelerin ortaya konulamadığına ilişkindir.
15. Olağanüstü hâl şartları dikkate alındığında terör örgütleriyle irtibat veya iltisakının bulunduğu hususunda objektif ve ikna edici nitelikte gerekçelerin bulunması durumunda ilgili kişilerin öngörülen meşru amaçlar doğrultusunda ilave tedbirlere maruz bırakılması makul kabul edilebilir. Bu noktada önemli olan husus, anılan amaç doğrultusunda tesis edilen işlemlerin ilgili mevzuat kapsamında olduğunun ve iltisaklı ya da irtibatlı olma durumunun somut olgulara dayalı olarak bulunduğunun idari ve yargısal makamlar tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmasıdır. Zira alınan tedbirin keyfî olmadığının söylenebilmesi için söz konusu yükümlülüğün olağanüstü hâl şartlarında da olsa yerine getirilmesi gerekir (Şükran Dağ Cabir, § 38). (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)
16. Başvuru konusu olayda yargı mercileri, devam eden bir ceza yargılamasının ve soruşturmaların bulunmasını terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı olmanın gerekçesi olarak yeterli kabul etmiştir. Kararların gerekçelerinde başvurucu hakkında var olan herhangi bir bilgiye, başvurucunun bir eylemine veya terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı olduğunu gösteren herhangi bir olguya yer verilmemiştir. Devam eden bir ceza davasında veya soruşturmalarında başvurucunun sanık olarak yargılanması veya şüpheli olarak yer alması başvurucunun irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilebilmesi açısından bir şüpheye neden olsa da başkaca somut eylem, olay ya da olgularla desteklenmediği durumda bu türden bir şüpheye dayanılarak mevcut olaydaki gibi ağır sonuçları olan işlemler tesis edilmesi kamusal makamlardan beklenen ikna edici nitelikte gerekçe ortaya konulması yükümlülüğüne aykırılık oluşturacaktır. Yine irtibatlı ya da iltisaklı olarak kabul edilmek için başvurudaki gibi yalnızca kovuşturma bulunmasının yeterli kabul edilmesi, söz konusu kavramların kapsam ve sınırlarının yargı kararlarıyla belirlenmesi konusunda yargısal makamlara tanınan takdir yetkisinin öngörülen yükümlülüklere uygun şekilde kullanılmaması anlamına gelecektir.
17. Neticede mevcut başvuruya özgü şartlarda, başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu hususunda verilen idari ve yargısal kararlarda ilgili ve yeterli gerekçelerin ortaya konulamadığı, başvurucunun ilave tedbirlere maruz bırakılmasına ilişkin gerekliliğin söz konusu kavramların kapsamını gösterecek şekilde somut olgulara dayalı olarak ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanamadığı değerlendirilmiştir. Uygulanan somut tedbirin başvurucu üzerinde doğuracağı etki de gözönüne alındığında özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin olağanüstü hâl şartlarında da yerine getirilmesi gerektiği açık olmasına rağmen mevcut başvurunun şartlarında anılan yükümlülüğe uygun hareket edilmediği kanaatine varılmıştır.
18. Bu itibarla öngörülen güvencelere uygun şekilde gerçekleştirilmeyen tedbirin durumun gerektirdiği ölçüyü koruduğu söylenemeyeceğinden olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığı değerlendirilmiştir.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI bu sonuca katılmamıştır.
20. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından mülkiyet hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
III. Giderim
21. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 200.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
22. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1.B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
23. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. Hüküm
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. İdare Mahkemesine (E.2017/3402, K.2018/2293) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.364,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/1/2025 tarihinde karar verildi.
Arabulucular Siciline Yazılma Talebinin Reddi – Kayseri Arabulucu Avukat
İşçi ile işveren uyuşmazlıkları, ticari uyuşmazlıklar, tüketici uyuşmazlıkları, kira uyuşmazlıkları ile taşınır ve taşınmazların paylaştırılması ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar başta olmak üzere dava şartı arabuluculuk veya ihtiyari arabuluculuk süreçlerinde gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman arabulucu avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır.
Zülküf Arslan Hukuk Bürosu; güvenilir, şeffaf ve profesyonel hizmet anlayışı ile hakkaniyet çizgisinden ayrılmadan faaliyetlerini sürdürmekte ve 15 yılı aşkın deneyimi ile avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Dava şartı arabuluculuk veya ihtiyari arabuluculuk süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile arabuluculuk ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.

