Markaya Tecavüzün Önlenmesi: Karıştırılma İhtimali Oluşturacak Şekilde Markalar Arasında Benzerlik Olması - Türk Patent ve Marka Kurumu - Kayseri Marka Avukatı - Kayseri Patent Avukatı - Kayseri Rekabet Avukatı - Marka ve Patent Başvurusu - Marka ve Patent İhlali - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Markaya Tecavüzün Önlenmesi: Karıştırılma İhtimali Oluşturacak Şekilde Markalar Arasında Benzerlik Olması

Uyuşmazlık; ticaret unvanında yer alan ve markasal kullanımına konu olan ibarelerin karıştırılma ihtimali oluşturacak şekilde kullanılıp kullanılmadığı ve markalar arasında benzerlik bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2019/11-372 Karar No: 2022/10 Karar Tarihi: 18.01.2022

İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i ile ticaret unvanının terkini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. Yargılama Süreci

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; müvekkili şirketin 2007 yılından bu yana taşımacılık ve kurye hizmetleri sektöründe “Goose express+Şekil” ve “Goose+Şekil” ibareli markaları ile yurt içinde ve yurt dışında faaliyet gösterdiğini, ayrıca “Goose” ibaresinin müvekkilinin ticaret unvanının asli unsuru olduğunu, 2015 yılında kurulan davalı şirketin müvekkili ile aynı sektörde “Moose” ibaresi ile faaliyet göstermeye başladığını ve ticaret unvanında da yer alan “Moose” ibaresini markasal olarak kullandığını, davalı şirketin ayrıca “Moose express+Şekil” ibaresinin marka olarak tescili için başvuruda bulunduğunu, davalı şirket tarafından kullanılan “Moose” ibaresinin müvekkilinin ticaret unvanı ve markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, davalı şirket kurucularından Burak Kanat’ın daha önce müvekkili şirkette müdür olarak görev yaptığını, davalı şirketin müvekkilinin sektördeki tanınmışlığından haksız yarar sağlamak amacıyla ve kötü niyetli olarak “Moose” ibaresini kullandığını, bu durumun markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i ile davalının ticaret unvanından “Moose” ibaresinin çıkarılmasına, “Moose express+Şekil” ibaresinin marka olarak tescil edilmesi hâlinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili; davacıya ait markanın müvekkili şirketin ortağı ve yöneticisi olan Burak Kanat tarafından oluşturulduğunu, müvekkili şirket tarafından kullanılan “Moose” ibaresinin davacının ticaret unvanında ve markalarında yer alan “Goose” ibaresi ile karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 22.09.2016 tarihli ve 2015/170 E., 2016/118 K. sayılı kararı ile; tarafların taşımacılık ve kurye hizmetleri sektöründe faaliyet gösterdikleri, davacı şirketin 2007 tarihinde kurulduğu ve unvanının kılavuz sözcüğünün “G.O.O.S.E” ibaresi olduğu, davacının ayrıca “Goose express+Şekil” ve “Goose+Şekil” ibareli markalar ile faaliyet gösterdiği, davalının kullandığı “Moose ekspres+Şekil” ibaresinin davacı markası ile aynı renk ve benzer formda olduğu, davalı tarafından bu ibare için ayrıca marka tescil başvurusunda bulunulduğu, davalının marka seçimi ve fiili kullanımının renk, tarz ve ticaret unvanı seçimi ile davacıya yaklaştığı, “Goose” ibaresi ile “Moose” ibaresinin görsel ve işitsel olarak benzer olduğu, ibarelerin baş harfinin farklı olmasının karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmadığı, davalının “Moose” ibaresini davacı ile aynı sektörde kullanmasının iltibas yarattığı ve bu durumun markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, bu kullanımlarının durdurulmasına ve tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalının ticaret unvanından “Moose” ibaresinin çıkartılmasına, marka tescil edilmediğinden vakitsiz açılan marka hükümsüzlüğü davasının reddine ve kararın ilanına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 11.11.2016 tarihli ve 2016/20 E., 2016/22 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.11.2018 tarihli ve 2017/235 E., 2018/6947 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni, ticaret unvanının terkini ve davalı adına yapılan marka başvurusunun hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup, Mahkemece davacı ile davalının taşımacılık alanında faaliyet gösterdiği, davalının markasal kullanımlarının davacı markasına tecavüz oluşturduğu, davalının ticaret unvanının yeterli ayırt ediciliğe sahip olmadığı gerekçesiyle davalının ‘Moose’ ibaresini 39. sınıfta taşımacılık alanında markasal kullanımlarının davacı markasına tecavüz oluşturduğunun tespitine ve menine, davalının ticaret unvanından ‘Moose’ ibaresinin çıkarılmasına karar verilmiştir. Ancak, “Goose” ibareli davacı markaları ile davalının markasal kullanımına konu “Moose” ibarelerinin görsel ve kavramsal açıdan farklı olduğu, özellikle davacı ve davalı markalarında bulunan logoların farklı olması, taraf markalarında kullanılan ibarelerin yabancı dildeki anlamlarının markalarda kullanılan logolarla örtüşmesi nedeniyle davacı markaları ile davalının markasal kullanımlarının iltibas oluşturmadığı, davalının ticaret unvanın davacı ticaret unvanından yeterli ayırt edicilik vasfına sahip olduğu, nitekim yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu ile davacı tarafından, davalının marka tecavüzü nedeniyle şikayet edilmesi neticesinde soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporunda da aynı sonuca varıldığı hâlde mahkemece hatalı gerekçeye dayalı olarak; marka hakkına tecavüzün tespiti ve meni ile davalının ticaret unvanından ‘Moose’ ibaresinin çıkarılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir…”

gerekçesiyle karar bozularak kaldırılmış ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı

11. İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 07.03.2019 tarihli ve 2019/11 E., 2019/45 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. Uyuşmazlık

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının ticaret unvanında ve markalarında yer alan “Goose” ibaresi ile davalının ticaret unvanında yer alan ve markasal kullanımına konu olan “Moose” ibareleri arasında karıştırılma ihtimali oluşturacak şekilde benzerlik bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. Gerekçe

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle markanın ve ticaret unvanının korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

15. Bilindiği üzere dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (565 sayılı KHK) ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ise 556 sayılı KHK’nın 9. maddesinde (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7. maddesinde) sayılmıştır.

16. 556 sayılı KHK’nın 9. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:

a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.

b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.

c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.

Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:

a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.

b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.

c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.

d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.

e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.

Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder.

Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.”

17. Yine 556 sayılı KHK’nın 61. maddesi (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. maddesi) ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. Anılan maddede yer alan düzenlemeye göre;

“Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:

a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9’uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.

b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.

c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak.

d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.”

18. Görüleceği üzere, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil oluşturmaktadır. Karıştırılma ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Başka deyişle halk aldığı mal veya hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bilse fakat güvendiği işletme ile mal veya hizmet aldığı işletme arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu zannetse bile “karıştırılma ihtimali” vardır (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 434). Buradaki “halk” kavramından ortalama niteliklere sahip olan tüketicilerin anlaşılması gerekir.

19. Hemen belirtilmelidir ki, herhangi bir işaretin marka gibi kullanılması “markasal kullanım” olarak adlandırılmaktadır. Bir işaretin marka olarak kullanılıp kullanılmadığı ise o işaretle karşı karşıya gelen ortalama niteliklere sahip bir tüketicinin algısına göre belirlenmelidir. Şayet ortalama tüketici, o işareti bir mal veya hizmetin markası gibi algılıyorsa markasal kullanımdan söz edilecektir. Markasal kullanımdan söz edebilmek için işaretin sadece mal veya hizmet üzerinde kullanılması zorunlu olmayıp, ilanlarda, kataloglarda, ticari belgelerde kullanılması mal veya hizmetle bağlantılı olarak markasal etki doğuracak şekildeki tüm kullanımları markasal kullanım oluşturacaktır (Bilge, Mehmet Emin: Ticari Ad ve İşaretler Arasında Karıştırılma Tehlikesi, Ankara, 2014, s. 116).

20. Bu kapsamda daha önce tescil edilmiş bir markanın varlığı karşısında marka ile aynı veya benzer ibareler içeren bir ticaret unvanının markasal olarak kullanılması da marka hakkına tecavüz teşkil edecektir. Zira marka ve ticaret unvanı esas itibariyle farklı işlevlere sahiptir. Ticaret unvanı bir taciri diğer tacirlerden ayırt etmeyi sağlarken, marka ise bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer bir teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlamaktadır. Ticaret unvanı veya unvanda yer alan bir kelime, ticaret sicilinde yazılı hâlinden farklı olarak mal veya hizmetle bağlantılı şekilde kullanılır ve bu kullanıma artık markasal değer atfedilirse, 556 sayılı KHK’nın 9. maddesinde belirtilen durumun oluştuğu kabul edilerek marka hakkına tecavüz söz konusu olacaktır. Bu durumda ticaret unvanı, taciri değil, teşebbüsün mal veya hizmetini diğer bir teşebbüsün mal veya hizmetinden ayırt etme fonksiyonunu da üstlenmektedir. Buna karşılık ticaret unvanının markasal olmayan ve tescilli olduğu biçimde unvan olarak kullanılması durumunda marka hakkına tecavüzden ve haksız rekabetten söz edilemeyecektir.

21. Tescilli ticaret unvanına tecavüz edilen kimsenin hakları ise dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 52. maddesi ile düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;

“Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddi ve manevi tazminat isteyebilir. Maddi tazminat olarak mahkeme, tecavüz sonucunda mütecavizin elde etmesi mümkün görülen menfaatinin karşılığına da hükmedebilir.”

22. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 52. maddesinde belirtilen “ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması” ibaresinin, ticaret unvanının aynısının veya karıştırılma (iltibas) ihtimali oluşturacak derecede benzerinin bir başkası tarafından kullanılması şeklinde anlaşılması gerekir. Dolayısıyla 6102 sayılı TTK’nın 52. maddesi gereğince ticaret unvanını önceden tescil ettiren tacir, daha sonra tescil ettirilen ve ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılan ticaret unvanının, ayrıca sicildeki kaydının değiştirilmesini veya silinmesini de dava edebilir.

23. Ticaret unvanı “çekirdek” ve “ek” olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Ticaret unvanının çekirdek kısmı; tacirin gerçek veya tüzel kişi olmasına ve tüzel kişilerde ise hukukî türe göre değişiklik gösterir. Ticaret unvanı, çekirdek kısmı, bir kişinin adı ve soyadını gösteriyorsa kişi unvanı, bir şirketin konusunu gösteriyorsa konu unvanı adını alır. Sermaye şirketi olarak kabul edilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin ticaret unvanları, konu ticaret unvanı olarak adlandırılırlar. Zira 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 43. maddesi gereğince bunların ticaret unvanlarının çekirdek kısmında işletme konusu ve şirketin türünü gösteren ibarelerin bulunması zorunludur.

24. Ticaret unvanında ek kullanılması kural olarak zorunlu değildir. Ancak bazı hâllerde ek kullanılması zorunluluk arz eder. Bu hâllerden biri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 45. maddesinde belirtilmiştir. Bu madde gereğince tacirler, ticaret unvanına, Türkiye’nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan ayırt edilmesi için gerekli olduğu takdirde, tacirin gerçek veya tüzel kişi olduğuna bakılmaksızın, ek kullanmaya mecburdurlar. Görüldüğü üzere ticaret unvanına ayırt edicilik kazandıran unsur, kural olarak unvanın “çekirdek” kısmına eklenen “ek” unsurudur. Bu “ek” sayesinde ticaret unvanlarının birbirine karıştırılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Gerçekten unvanın çekirdek kısmında görsel, işitsel ve anlamsal açılardan benzerlik olduğu durumlarda ticaret unvanının çekirdek unsuruna yapılacak ek, karıştırılma ihtimalinin önüne geçilebilecektir (Bilge, s. 82).

25. Ticaret unvanlarının karıştırılma (iltibas) ihtimali bakımından yapılan değerlendirmede öncelikle ticaret unvanlarının çekirdek ve ek kısımlarının bir bütün hâlinde gözetilmesi gereklidir. Ayrıca buna ilave olarak unvanlar arasında karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedebilmek için, esas itibariyle ticari işletmelerin faaliyet konularının aynı veya benzer olması gerekmektedir. Zira ticaret unvanlarının bağlı olduğu işletmelerin faaliyet konularının birbirinden farklılaştığı oranda, aynı ya da benzer unvanlar arasındaki karıştırılma (iltibas) ihtimali de azalmaktadır. Dolayısıyla faaliyet konuları değişik olduğu için farklı müşteri çevresine hitap eden işletmelerin aynı ya da benzer unvanlarının karıştırılma ihtimali az olmakla birlikte tamamen ortadan kalkmamaktadır. Öte yandan ticaret unvanlarının ayırt edici “ek” unsurları aynı olmakla birlikte faaliyet konuları farklı ise unvanlar arasında kural olarak iltibas oluşmasa da tanınmış bir ticaret unvanının “ek” kısmının aynısının ve benzerinin farklı bir faaliyet konusu ile birlikte ticaret unvanı olarak tescili hâlinde karıştırılma ihtimalinin varlığının kabul edilmesi gerekir (Suluk, Cahit/ Karasu, Rauf/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 383).

26. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin 25.09.2007 tarihinde tescil edildiği ve ticaret unvanında “G.O.O.S.E” ibaresinin yer aldığı, ayrıca davacı şirketin “Goose+Şekil” ve “Goose Express+Şekil” ibareli tescilli markalarının bulunduğu, davalı şirketin ise 10.06.2015 tarihinde tescil edildiği ve ticaret unvanında “Moose” ibaresinin yer aldığı, davalı şirketin dava tarihi itibariyle tescilli markası bulunmamasına rağmen ticaret unvanında yer alan “Moose” ibaresini çeşitli şekillerde internet sitesinde ve ürünlerinde markasal olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Öte yandan tarafların faaliyet alanlarının aynı olduğu dosya kapsamı ile sabit olup tarafların ticaret unvanlarında yer alan ayırt edici unsur, ticaret unvanlarının “ek” kısmını oluşturan “G.O.O.S.E” ve “Moose” ibareleridir.

27. Davacı şirketin tescilli “Goose express+Şekil” ibareli markasının ana unsuru “Goose” ibaresi olmakla birlikte şekil unsurunu ise “uçan kaz” logosu oluşturmaktadır. “Goose” ibaresi İngilizce bir sözcük olarak dilimizde “kaz” anlamına gelmektedir. Davalı şirketin unvanının ayırt edici unsurunu oluşturan “Moose” ibaresi de İngilizce bir sözcük olarak dilimizde “Kanada geyiği” anlamına gelmektedir. Davalı şirket tarafından ticaret unvanının ayırt edici unsuru olan “Moose” ibaresi “Moose Express+Şekil” hâlinde markasal olarak kullanılmaktadır. Öyle ki davalı şirket dava tarihinden sonra aynı ibare için marka başvurusunda bulunmuştur. Davalı şirketin kullanımında yer alan şekil unsurunu “geyik kafası” logosu oluşturmaktadır. Ancak davacı markası ile davalı kullanımında yer alan şekil unsurlarının ön planda olmadığı, davacı markasının asıl unsurunu “Goose” ibaresinin, davalı kullanımının asıl unsurunu ise “Moose” ibaresinin oluşturduğu görülmektedir. Bu ibareler arasındaki tek fark ise sözcüklerin ilk harfi olan “G” ve “M” harfleridir. İbarelerin İngilizce anlamları farklı olsa da ortalama tüketiciler gözetildiğinde bu ibarelerin Türkçe karşılıklarının bilinemeyeceği, ibarelerin okunuşlarının ön planda yer alacağı ve okunuşlarının ise fonetik açıdan birbirinin aynı olduğu aşikârdır. Dolayısıyla ortalama tüketici nezdinde davacı şirketin “Goose” ibareli markaları ile davalı şirketin “Moose Express+Şekil” şeklindeki markasal kullanımı arasında karıştırılma (iltibas) tehlikesinin bulunduğu ve davalı şirketin anılan kullanımının hem haksız rekabet hem de davacı şirketin marka hakkına tecavüz oluşturduğunun kabulü gerekir.

28. Diğer yandan yukarıda da belirtildiği üzere davacı şirketin ticaret unvanında yer alan “G.O.O.S.E” ibaresi ile davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “Moose” ibaresi unvanların ayırt ediciliğini sağlayan kılavuz sözcüktür. Tarafların faaliyet alanları aynı olduğundan ve ticaret unvanlarının çekirdek kısımları bu faaliyet alanlarını belirttiğinden tarafların unvanlarının çekirdek kısımlarının iltibas değerlendirmesinde bir etkisi bulunmayacaktır. Dolayısıyla davacı şirketin ticaret unvanında yer alan “G.O.O.S.E” ibaresi ile davalı şirketin ticaret unvanında yer alan “Moose” ibaresi nedeniyle unvanlar arasında karıştırılma (iltibas) ihtimali de söz konusudur.

29. O hâlde mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.   

IV. Sonuç

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

18.01.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

Markaya Tecavüzün Önlenmesi: Karıştırılma İhtimali Oluşturacak Şekilde Markalar Arasında Benzerlik Olması - Türk Patent ve Marka Kurumu - Kayseri Marka Avukatı - Kayseri Patent Avukatı - Kayseri Rekabet Avukatı - Marka ve Patent Başvurusu - Marka ve Patent İhlali - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK) Yeniden İnceleme Ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) Kararının İptali

Uyuşmazlık: dava konusu markalar arasında, ortalama tüketiciler nezdinde 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesi kapsamında aralarında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde benzerlik ve dolayısıyla iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2019/11-654 Karar No: 2022/32 Karar Tarihi: 20.01.2023

İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. Yargılama Süreci

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; müvekkilinin “EVYAP” esas ibareli ve muhtelif sınıflarda tescilli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalı gerçek kişinin 2012/32883 sayılı ve “Eryap+Şekil” ibareli marka başvurusuna iltibas ve tanınmışlık gerekçesiyle müvekkilince yapılan itirazın kısmen kabul edilmesine karşın kalan sınıflar bakımından itirazın davalı Kurumun YİDK kararıyla nihai olarak reddedildiğini, marka başvurusunun müvekkilinin markaları ile iltibasa neden olacağını, müvekkilinin markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlayıp itibar ve ayırt edici karakterini zedeleyeceğini ileri sürerek davalı Kurumun 2014-M-10562 sayılı YİDK kararının iptali ile davalı gerçek kişi adına tescilli 2012/32883 sayılı “Eryap+Şekil” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı Kurum vekili; YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, iltibasa neden olabilecek mal ve hizmetlerin dava konusu marka kapsamından çıkarıldığını, kalan mallar itibariyle iltibas tehlikesinin mevcut olmadığını, tanınmış markalara dair koruma şartlarının somut olayda oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur

6. Davalı Ali F.. D.. vekili beyanında; markalar arasında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı

7. Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 04.03.2015 tarihli ve 2014/383 E., 2015/72 K. sayılı kararı ile; davacı markaları ile dava konusu markanın kapsamlarındaki ürünlerin benzer olmadığı, aynı alıcı kitlesine hitap etmeyip benzer ihtiyaçları gidermedikleri, birbirlerini tamamlama imkânı olmadığı gibi dağıtım kanallarının ortak olmadığı, marka ibareleri arasında da iltibasa neden olacak düzeyde benzerliğin bulunmadığı, dava konusu marka kapsamındaki ürünlerin hedef tüketicilerinin ortalama düzeyde olmadığı ve yetişkinlerden oluştuğu, bu sebeple markalar arasındaki farklılığın algılanabileceği, davacının markasının kişisel temizlik ürünleri için tanınmış olmasının da varılan sonucu değiştirmeyeceği, davacının markalarının tanınmışlığından haksız yararlanma ve markaların itibarına zarar verme durumunun söz konusu olmadığı, davalı Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.04.2016 tarihli ve 2015/8990 E., 2016/3704 K. sayılı kararı ile;

“…Uyuşmazlık konusu başvurunun asli unsuru “eryap” ibaresi olup, itiraza dayanak davacı markalarının asli unsurunu da “Evyap” ibaresi oluşturmaktadır. İşaretlerin görsel, işitsel ve yazılış olarak 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca aralarında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde benzerlik bulunduğu halde yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir…”

gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı

10. Ankara 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 12.07.2018 tarihli ve 2018/200 E., 2018/280 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; iltibas değerlendirmesinin hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukukî bilgi ile çözümlenmesinin gerekli olduğu, bozma öncesi aşamada aksi yöndeki bilirkişi görüşlerinin kabul edilmediği ve daha ileri bir tahkikata girilmesinin de gereksiz bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. Uyuşmazlık

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı Ali F.. D..’e ait 2012/32883 sayılı ve“Eryap+Şekil” ibareli marka ile davacıya ait “Evyap” esas ibareli markalar arasında, ortalama tüketiciler nezdinde 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesi kapsamında aralarında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde benzerlik ve dolayısıyla iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. Gerekçe

13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

14. Marka, ortak markalar ve ticaret markaları dâhil ticaret markaları veya hizmet markalarını ifade etmekle, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini diğerinden ayırt etmesi koşuluyla isimler dâhil sözcük, sesler, biçim, harf, sayı, ürünlerin şekli veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen yahut benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaret olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Kurumu; Türk Hukuk Lûgatı, C. I, Ankara 2021, s. 763, 764). Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) uygulanması gerekmektedir.

15. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5/1. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir.”

Belirtilen düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ayırt edici nitelik, marka olarak tescili istenen işaretlerde aranan en temel unsurdur. Bunun yanında marka olarak tescil edilmek istenen işaretin ayırt edici niteliğinin kuvveti ise kullanılacağı mal veya hizmetlerin vasıfları ile yakından ilişkili olup işaretin kullanılacağı mal veya hizmetlere olan uzaklığı ne kadar fazla ise o oranda güçlü bir ayırt edici niteliğe sahip olduğundan bahsedilebilecektir. Aksi durumda ise marka olarak tescili istenen işaretin, kullanılacağı mal veya hizmeti çağrıştırdığı oranda ayırt edici niteliği zayıflayacaktır (Yasaman, Hamdi: Marka Hukuku 556 Sayılı KHK Şerhi Cilt I, İstanbul 2004, s. 62).

16. Bilindiği üzere, 556 sayılı KHK ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun TPMK tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir.

17. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7. maddesinde düzenlenen mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın TPMK ve mahkeme tarafından “re’sen” dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidirler. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes TPMK’nın bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde “itiraz” konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re’sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s. 79-80).

18. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmekle anılan nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmalarıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya TPMK tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekmekle birlikte ilgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin uygulanması açısından markalar, yerine göre sicile tescil edilmiş veya sadece tescili talep olunmuş ya da tescil edilmemiş olabilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir. Ayrıca aynı markaya ilişkin olarak 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi kapsamında YİDK kararının iptaline ve aynı KHK’nın 42/1-b maddesi kapsamında marka hükümsüzlüğüne dair istemlerden doğan uyuşmazlıkların da aynı dava içerisinde yapılacak yargılamayla çözülmesi mümkündür.

19. Somut dava ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.

20. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:

a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,

b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…”

21. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-b maddesinde bir markanın, bir mal veya hizmeti, tescili esnasında tescil edilmiş veya tescil başvuru yapılmış bir markanın kapsadığı diğer mal veya hizmetlerden ayırt etmesi şart koşulmak suretiyle, önceki marka diğerine tercih olunmaktadır (korumada öncelik ilkesi). Markalar arasında bir benzerlik olup olmadığı araştırılırken tescili talep olunan markanın, daha önceden tescil edilmiş veya tescili talep olunmuş tüm diğer markalar ile kıyaslanması gerekmez. Bir marka, kapsadığı mal veya hizmetlerle “aynı veya benzeri mal veya hizmetler” için kullanılan diğer markalarla benzer ise, tescili itiraz konusu yapılabilir. Mal veya hizmetler arasında hiçbir ayniyet veya benzerlik yoksa bir mal veya hizmet diğeri ile karıştırılmış da olmayacaktır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın marka sahiplerini koruyucu işlevi nazara alındığında, anılan KHK’nın 8/1-b maddesindeki “benzer mal veya hizmet” kavramının geniş yorumlanması, tüketiciler nazarında mal veya hizmetlere benzer nitelikte olan, benzer fonksiyona sahip diğer tüm mal ve hizmetlere karşı da markanın korunması gerekir. Bu anlamda markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin benzerliğine ilişkin yapılacak olan değerlendirmede, Nice Anlaşması ile yapılan sınıflandırmadan yararlanılabilir. Öte yandan markaların kapsamlarındaki mal ve ya hizmetlerin türlerine ilişkin yapılacak genelleştirmeler ile mal veya hizmetler Nice Anlaşması kapsamında belirlenen tasnifte farklı sınıflarda olsalar dahi benzer sayılabilirler (Karan/Kılıç, s. 201).

22. Farklı unsurları bünyesinde bulunduran bir marka, bir başka markayı çağrıştırıyorsa ve bilhassa halk nezdinde bu başka marka ile bir irtibatının mevcut olduğu intibaı yaratıyorsa, “benzer” veya diğer bir ifade ile “karıştırılma ihtimali olan” markadır (Karan/Kılıç, s. 198).

23. Bir markanın, “ayırt ediciliği” ile “bir başka marka ile karıştırılma ihtimali” birbirleriyle yakından ilgili hususlardır. Bununla birlikte, 556 sayılı KHK’nın 5. maddesi gereğince ayırt ediciliğin tespitinde markanın içerdiği işaretlerin kendisi dikkate alınmakta ve genel olarak o işaretin ayırt edici olup olmadığı sorgulanmakta iken, karıştırılma ihtimalinde bir marka, başka bir marka ile karşılaştırılmaktadır. Bu itibarla, ilk başta genel olarak ayırt edici karaktere sahip olan bir markanın tescili, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi gereğince tescilli bir başka markaya benzediğinden bahisle engellenebilir.

24. Piyasada daha önceden aynı veya benzeri mal veya hizmetler için korunan ne kadar çok marka bulunuyorsa, yeni bir işaretin marka olarak tescili de o kadar zorlaşır. Marka olarak bir işaretin tescili için, o işaretin başka bir mal veya hizmeti ifade eden marka ile bir bağlantının mevcut olduğunu halkın zihninde uyandıracak derecede çağrıştırmaması gerekir. Aslında karıştırma ihtimalinin uç noktası, çağrıştırma ihtimalidir. Bir işaret, görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple müşteri gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden müşterinin mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199).

25. Markaların esas itibariyle bir mal veya hizmeti diğer bir mal veya hizmetten ayırt etmek maksadıyla kullanılmaları esas ise de, bazen müşteriler, bir markayı sadece mal veya hizmet ile değil, o mal veya hizmeti sağlayan işletme ile de irtibatlandırabilirler. Müşteriler, markalı mal veya hizmeti, sırf onu arz eden işletmeye duydukları güven ve beğeni sebebiyle tercih etmiş olabilirler. İşletmelerin birbirinden farklı olduğu bilinse dahi, kullanılan işaretlerin benzerliği müşterinin bu işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağ olduğunu düşünmesine yol açıyorsa sonuç yine değişmeyecek ve markalar arasında benzerlik olduğu kabul olunacaktır.

26. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde de belirtildiği üzere bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığının tespitinde halk (tüketici) tarafından karıştırılma ihtimali dikkate alınmakta olup halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.

27. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).

28. Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.

29. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, R./ Suluk, C./ Nal T.: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.

30. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Ali F.. D.. tarafından 06.04.2012 tarihinde “Eryap+Şekil” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle Türk Patent ve Marka Kurumuna başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 20. sınıftaki emtiaların yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “EVYAP” esas ibareli ve 9, 11 ile 19. sınıflar hariç 1 ilâ 45. sınıf mallarda tescilli markalar dayanak gösterilerek itirazda bulunulduğu, itirazın Markalar Dairesince kısmen kabul edilerek başvuru kapsamında yer alan bir kısım malların başvurudan çıkarılmasına karar verildiği, davacının başvurudan çıkarılmayan mallara yönelik yeniden inceleme isteminin de YİDK tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır.

31. Davalı başvurusu, kırmızı şerit üzerinde yer alan ve sol üst köşesinin kırmızı üçgen şekli içeren siyah zemin üzerine beyaz harflerle yazılı “ERYAP” ibaresinden oluşan bir marka niteliğindedir. Davacı markaları ise büyük harflerle yazılmış “EVYAP” esas ibaresinden oluşmaktadırlar. Davalı marka başvurusunun asıl unsuru “ERYAP”, davacı markalarının asıl unsurları ise “EVYAP” ibareleri olup davalı marka başvurusu ile davacı markalarının görsel olarak karşılaştırıldığında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında benzer oldukları aşikârdır. Zira davalı marka başvurusundaki “ERYAP” ibaresi yanındaki diğer renk ve şekil unsurlarının anılan markayı davacı markalarındaki “EVYAP” ibaresi karşısında yeterli ölçüde farklılaştırmamış, genel intiba, görünüm, okunuş ve anlam olarak benzerliği ortadan kaldırmamıştır. Bu nedenle taraf markaları arasında en azından ticari, ekonomik ve idari bir bağlantı bulunduğu yanılgısı kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.

32. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında ortalama tüketici tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için işaretler “aynı veya benzer” olmasının yanında mal ve hizmetin de aynı veya benzer olması gerekmektedir. Davalı marka başvurusunun 20. sınıftaki “Yapıldıkları maddelere ve malzemelere bakılmaksızın mobilyalar ( elbise askıları- ayaklı veya sabitlenenler dahil). Yatak şilteleri, yastıklar, tıbbi amaçlı olmayan havalı yataklar ve yastıklar, kampçılar için uyku tulumları, deniz yatakları.” mallarında tescilli olduğu görülmektedir. 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait listelerde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikâme edilebilmesi gibi birçok husus nazara alınmalıdır.

33. Bu bağlamda dosya arasına alınan 22.01.2015 tarihli bilirkişi raporundaki taraflara ait marka kapsamlarındaki mallar ile ilgili yapılan karşılaştırma ve incelemede; dava konusu davalı markası ile davacıya ait markanın kapsamındaki malların benzer nitelikte olduğu, hedef tüketici kitlesi nezdinde davalı markasının davacı markası ile çağrışım yapma, her iki markanın da aynı işletmeye ait olduğunun düşünülmesine ve işletmeler arasında bağlantı bulunduğuna kanaat edilmesi ihtimalinin mevcut olduğu belirtilmiştir.

34. Her ne kadar mahkemece, davacıya ait marka ile davalı başvuru markasının kapsamındaki mallar benzer olmadığı, anılan malların aynı tür sayılmalarının olanaksız olduğu belirtilmiş ise de; dosya arasına alınan bilirkişi raporu içeriğindeki, taraf markalarının kapsamlarındaki malların aynı tür olmaları nedeniyle benzer nitelikte olduklarına dair belirlemelerin dosya kapsamına uygun olduğu, aksi yönde kanaat içeren direnme kararındaki gerekçenin ise dosya kapsamına ve somut olayın niteliğine uygun düşmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kısmi ret sonrası örtüşen mallar çıkartıldığından başvuru kapsamında hâlâ davacı markasının tescilli olduğu emtialar ile benzer mallar bulunmakta olup bu hâliyle taraf markaları arasında, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde benzerlik bulunmaktadır.

35. O hâlde direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. Sonuç

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler ile yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan

 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.01.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Yıllık Tecrübe
0 +
Mutlu Müvekkil
0 +
Dava Takibi
0 +
Başarı Oranı
% 0 +

Kayseri Marka Avukatı

Dava sürecinde etkin bir temsil için patent ve marka hukuku alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Patent ve marka hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu,  yerli ve yabancı kişi ve kurumlara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, güvenilir, şeffaf ve profesyonel hizmet anlayışı ile hakkaniyet çizgisinden ayrılmadan faaliyetlerini sürdürmekte ve müvekkillerini mahkeme ve yasal merciler önünde başarı ile temsil etmektedir. Rekabet, patent ve marka hukuku uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların ve itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. 

Kayseri Marka Avukatı arıyorsanız patent ve marka hukuku alanında 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Bürosu’nu ziyaret edebilirsiniz.