Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanma Davasında Tanık Beyanının Önemi

Boşanma Davasında Tanık ve Tanık Beyanının Önemi

Boşanma davasında sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır.

Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. 

Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.

Boşanma Davasında Tanık Beyanı Hakimi Bağlar mı?

Boşanma davasında sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır.

Davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2017/2487 Karar No: 2020/799

Mahkemesi: Aile Mahkemesi

İçtihat Metni

1. Taraflar arasındaki \”boşanma\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 1. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 20.08.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 13.10.2008 tarihinde evlendiklerini, ortak bir kızlarının bulunduğunu, davalının eşine ve ailesine karşı sürekli saygısızlık yaptığını, hakaret ve küfürler ettiğini, müvekkilini sadakatsizlikle suçladığını, bu yönde huzursuzluklar çıkardığını, gece yarısı yatağa bıçak koyarak \”ya benim dediğimi yaparsın ya da beni öldür” dediğini, büyük bir ev ve kendine ait araba gibi müvekkilinin kazancını aşar şekilde maddi taleplerde bulunduğunu, sosyal medya hesabından müvekkilinin erkek arkadaşına ait telefon numarasını istediğini, aile ve arkadaş ortamlarında davalının müvekkiline karşı gerçekleştirdiği onur ve haysiyet kırıcı eylemleri nedeniyle görüşebilecekleri kimsenin kalmadığını söylediği gibi, sürekli bağırıp, çağırarak sinir krizi geçirdiğini, müvekkilinin ve ortak çocuğun hayati tehlike altında bulunduğunu, 01.08.2014 tarihli raporla sabit olduğu üzere davalı tarafından fiziksel şiddete uğradığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 1.000,00TL maddi ve 5.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı, 10.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının sebepsiz şekilde kendisini boşamak istediğini, iki aydır eve gelmediğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, geçimi için uygun miktarda nafaka talep ettiğini, evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda yasal haklarını istediğini, eşini sevdiğini ve boşanmak istemediğini belirtmiş, 28.01.2015 tarihli vekil tarafından sunulan dilekçede ise; tarafların birbirlerini çok severek evlendikleri, davacının sebep göstermeksizin 2014 yılı mayıs ayında boşanmak istediğini söyleyerek eve gelmemeye başladığı, sonrasında müvekkili aleyhinde uydurma bir koruma kararı almak suretiyle müşterek konuttan ayrılmak zorunda bırakıldığı, davalının mecburen Ordu ilinde ailesinin yanında yaşamaya başladığı, bu sürede davacının çocukla ilgilenmediği, maddi ve manevi destek sağlamadığı belirtilerek tüm yaşananlara rağmen taraflar yönünden en doğru kararın alınabilmesi için öncelikli olarak boşanma talebinin reddine, bunun yerine taraflar adına bir yıllık ayrılık kararı verilmesine, bu süreçte müvekkili yararına 600,00TL tedbir-yoksulluk, ortak çocuk yararına ise 400,00TL tedbir-iştirak nafakasına hükmedilmesine, mahkemenin boşanma kararı vermesi hâlinde ise talep edilen nafakalar ile birlikte ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, müvekkili yararına 30.000,00TL maddi ve 30.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. … 1. Aile Mahkemesinin 02.04.2015 tarihli ve … sayılı kararı ile; davacının annesinin ev işlerine sürekli karıştığı, kendi sözlerini dinletemeyince davacıyı boşanmaya yönelttiği, kadın eşin erkek eşe sürekli hakaret ettiği ve bu kadar hakaret karşısında erkek eşin sukut durduğu anlatımının inandırıcı olmadığı gibi hayatın olağan akışına aykırı görüldüğü, en son olaydan sonra tarafları barıştırmak için aracı olan davalının annesine davacının annesinin \”…kızınıza koca çok, oğluma kadın çok…\’\’ demek sureti ile boşanmayı teşvik ettiği, kadın eşin tekme atarak erkek eşe saldırmasının ve geç saatlere kadar sokaklarda dolaşmasının inandırıcı olmadığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin kararlarında \”her tanığın beyanlarının esas olduğu bu beyanların yalan olduğu kanıtlanmadığı sürece hükme esas alınacağı\” belirtilmekte ise de, iki tarafın da tanıklarının dinlenmesi sonucunda davacı tanıklarının her türlü olayı belli bir anlatım hâlinde davacı yararına boşanma sebebi olacak şekilde anlatımları nedeniyle davacı tanık beyanlarına itibar edilmediği, davacının fiziksel şiddet iddiasına dayanak raporun incelenmesinde ise söz konusu ödem ve yaraların \”davacının davalıya fiziksel şiddet uygulamasını engellemek amacıyla, davalı tanıklarının anlatımlarına uygun olarak annesi tarafından arkasından çekildiği anda\” oluştuğunun kabulü ile fiziksel şiddet iddiasının ispatlanmadığı, boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin kusursuz, buna karşılık erkek eşin ise annesinin ve ailesinin talebiyle boşanmak istemesi nedeniyle tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.01.2016 tarihli ve 2015/11175 E., 2016/1097 K. sayılı kararı ile;

\”…Hüküm davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kadının davacı eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu hâlde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır…\”

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. … 1. Aile Mahkemesinin 03.05.2016 tarihli ve … sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçe yanında; bozma kararında belirtildiği gibi davalı kadın eşin davacı erkek eşe fiziksel şiddet uygulamasının mümkün olmadığı, dosyada bulunan tıbbi rapordaki fiziksel şiddet olayının davalı kadın eş tarafından yapılmasının mümkün görülmediği, genç bir hanımın genç bir erkeğe tekme tokat girişerek dövmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, taraflar arasındaki anlaşmazlığın boyutları ve duruşmada görünen fiziki görünüşleri itibariyle kadın eşin erkek eşe fiziksel şiddet uygulaması hâlinde, kadın eşin daha ağır bir fiziksel şiddet ile karşılaşacağının muhakkak olduğu, direnme öncesi verilen ilk kararda \”meydana gelen tırnak izinin\” ne şekilde oluştuğunun açık bir şekilde anlatıldığı, ayrıca bozma ilamında \”hakaret iddiasının da ispatlanmış olduğunun\” belirtilmesine karşın bu gerekçenin de, aynen fiziksel şiddet iddiasında olduğu gibi dosya kapsamına uygun düşmediği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusurlu davranışlarının ispat edilip edilmediği, burada varılacak sonuca göre davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”

hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

14. Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekmektedir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

15. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

16. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

17. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.

18. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.

19. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı kanunun “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesine göre “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe” değerlendirebileceği açıklanmıştır. Burada hâkimin; tanık delili altında yer alan beyanları hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Başka bir olayda da Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında bu hususu “… sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır…” şeklinde açıklamıştır.

20. HMK’nın 255. maddesi uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.09.2012 tarihli ve 2012/2-387 E., 2012/551 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir. Aynı maddeyle; taraflardan her birinin, tanığın davada yararı olduğu, tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler bulunduğu gibi nedenlerle, tanığın doğruyu söylemediğini iddia ve ispat edilebileceği düzenlenmiştir.

21. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusursuz olduğu kabul edilerek boşanma davasının reddine karar verildiği, davacı vekilinin kararı bu nedenle temyizi üzerine Özel Dairece davalının boşanmaya sebep olan olaylarda davacıya fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği gerekçesiyle kusurlu olduğu belirtilerek kararın bozulduğu anlaşılmıştır.

22. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacı tanık beyanlarına göre davalının davacıya sürekli hakaret ettiği, bu beyanların aksine dosyada ciddi ve inandırıcı delil ve olayların bulunmadığı gibi davalı tarafça davacı tanıklarının doğruyu söylemediklerinin iddia ve ispat edilmediği anlaşılmıştır. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının boşanmaya sebebiyet veren olaylarda “hakaret” ve davacı eşe ait 01.08.2014 tarihli raporla sabit tırnak izi nedeniyle “fiziksel şiddet” şeklinde gerçekleşen eylemleriyle kusurlu olduğu, hâl böyle olunca Kanun’un 166/1- 2. maddesi uyarınca boşanmaya karar verilmesi şartlarının oluştuğu, bu nedenle boşanmaya karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek isabetli bulunmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bir kısım üyelerce mahkemece verilen direnme kararının onanması gerektiği, direnme gerekçesinin isabetli olduğu görüşü, bir kısım üyelerce de davalı erkek eşin kötü niyetinin korunmaması gerektiği gerekçesiyle hükmün bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüşler, Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.

24. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

Kayseri Boşanma Avukatı

Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.

Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.


Map-marker-alt


Phone-alt


Envelope


Whatsapp


Google


Facebook


Twitter


Instagram


Linkedin


\"Kayseri