Muris Muvazaası Nedeniyle Tazminat Mirasçılardan Mal Kaçırma Amaçlı ve Muvazaalı Temlik İddiasının İspatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri Miras Avukatı - Gayrimenkul Hukuku - Tapu İptali ve Tescil Davası - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muris Muvazaası Nedeniyle Tazminat: Mirasçılardan Mal Kaçırma Amaçlı ve Muvazaalı Temlik İddiasının İspatı

Muris Muvazaası Nedeniyle Tazminat: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dosya kapsamı ve taraflarca sunulan delillere göre, mirasbırakan tarafından yapılan dava konusu temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2019/1-729 Karar No: 2022/132 Karar Tarihi: 15.02.2022

İncelenen Kararın Mahkemesi: Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki muris muvazaası nedeniyle tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ile davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. Yargılama Süreci

Davacı İstemi

4. Davacı vekili 06.12.2013 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ve davalı Nagihan A.’ın 19.08.2013 tarihinde ölen mirasbırakan Ayşe A.’ün mirasçıları olduğunu, mirasbırakanın maliki olduğu Bursa ili Osmangazi ilçesinde bulunan 6400 ada 244 parsel sayılı taşınmazdaki 130/5670 payını 30.05.2007 tarihinde davalının eşi Mehmet A.’a (damadı) satış göstererek temlik ettiğini, dava dışı Mehmet’in de anılan payı 19.06.2007 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiğini, yapılan işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, davalının çekişmeli payı mirasbırakanın ölümünden dört ay kadar önce terekeden mal kaçırmak amacıyla üçüncü kişi Cevriye A.’ya sattığını, üçüncü kişinin iyi niyetli olup olmadığının bilinmediğini, davalının 2007 yılında aile içinde huzursuzluk çıkardığını ve müvekkilinin mirasbırakan ile ilgilenmesini ve görüşmesini engellediğini, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi ölümüne kadar taşınmazı kızı ve damadı ile birlikte kullandığını, devirler arasında kısa süre bulunduğunu, mirasbırakanın ölümünden sonra davalının, müvekkiline ve diğer mirasçıya 5.000’er TL teklif etmesi üzerine yapılan araştırma sonucunda temlikin öğrenildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik miras payına isabet eden 40.000TL tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili 09.04.2014 tarihli cevap dilekçesinde; davacının alacak talebinin zamanaşımına uğradığını, davanın öncelikle zamanaşımı ve hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, muvazaa iddiasını kabul etmediğini, davacının bu iddiasını ispatla mükellef olduğunu, dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan üç katlı binanın son iki katını müvekkilinin yaptığını, muvazaa iddiasını kabul etmemekle beraber son iki katın hesaplamada dikkate alınması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.02.2015 tarihli ve 2013/641 E., 2015/59 K. sayılı kararı ile; resmî senetlerde gösterilen bedeller ile keşfen saptanan değerler arasında fahiş farklar bulunduğu, mirasbırakanın ölümünden önce sağlık ya da maddi sorunları olmadığının tanık beyanlarından anlaşıldığı, mirasbırakanın yanında bulunan ve kendisiyle ilgilenen kızı ve damadı lehine hareket etmek istediği, murisin ölümünden önce; paraya ihtiyacı olduğuna, önemli bir rahatsızlığının bulunduğuna, bakıma muhtaç olduğuna ya da satışlardan sonra terekede bir artış meydana geldiğine dair dosyada bir delil bulunmadığı, bunun yanında taşınmazın önce davalının eşine, daha sonra davalıya devredilmiş olmasının muvazaa iddiasını ispat eder nitelikte olduğu, hâlihazırda taşınmazın maliki olan 3. kişinin muvazaadan haberdar olduğuna ilişkin bir delil sunulmadığı, davacının bu yönde bir iddiasının da bulunmadığı, yeni malikin iyi niyetli 3. kişi olduğunun kabulünün gerekeceği, muvazaa iddiasının kanıtlandığı, taşınmaz üzerindeki binanın son iki katını davalının inşa ettirdiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle, son iki kat bedeli dahil edilmeden davanın kısmen kabulü ile davacının 1/3 miras payına isabet eden 34.955TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 25.10.2018 tarihli ve 2015/18317 E., 2018/13952 K. sayılı kararı ile;

“…Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Ayşe A.’ün 19.08.2013 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davalı kızı Nagihan, davacı kızı Feriha ile dava dışı torunu Mustafa’nın kaldığı, mirasbırakanın davaya konu 244 sayılı parsel sayılı taşınmazdaki 130/5670 payını 30.05.2007 tarihinde dava dışı damadı Mehmet A.’a satış suretiyle temlik ettiği, Mehmet A.’ın 130/5670 payın tamamını 18.06.2007 tarihinde davalı eşi Nagihan’a devrettiği, Nagihan’ın da 130/5670 payın tamamını 26.04.2013 tarihinde Cevriye Artırdı’ya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Muris muvazaa hukuksal nedenine dayalı davalarda miras bırakanın temlikteki iradesinin saptanması asıldır. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1 maddesi gereğince ‘’İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.’’ Yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereği “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür.”

Somut olayda; tanık olarak dinlenen davacının eşi, mirasbırakanın taşınmaz satmasını gerektirecek bir ihtiyacı olmadığını bildirmiş, diğer davacı tanığı damadı ise, görgüye dayalı bir bilgisi olmadığını, taşınmazı mirasbırakanın olarak bildiğini ifade etmiştir. Davalı tanıkları ise mirasbırakanın emekli maaşının olduğunu, taşınmazdaki binanın ikinci katı ve çatı katını davalının yaptırdığını bildirmişlerdir. Tanıklar mirasbırakanın temliki mal kaçırma amacıyla yaptığına dair hükme yeterli bir açıklamada bulunmamışlardır.

Bu durumda, toplanan deliller, yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde; davacının mirasbırakanın temliki mal kaçırma amacıyla yaptığına dair iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna varılmaktadır. Bedeller arasındaki aşırı oransızlık tek başına muvazaanın kanıtı değildir.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…”

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.05.2019 tarihli ve 2019/53 E., 2019/298 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. Uyuşmazlık

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dosya kapsamı ve taraflarca sunulan delillere göre, mirasbırakan Ayşe A. tarafından dava dışı damadı Mehmet A.’a, Mehmet tarafından da davalı eşi Nagihan A.’a satış suretiyle yapılan dava konusu temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

III. Gerekçe

12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tazminat istemine ilişkindir.

13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

14. Muvazaa, Türk Hukuk Lûgatında; ‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem.’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).

15. Muvazaa ile ilgili pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 19/1. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.”

16. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları şeklinde tanımlanabilir.

17. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

18. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

19. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.

20. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.

21. 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak;

“Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

22. 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

23. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.

24. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

25. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

26. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

27. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

28. Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.

29. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

30. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

31. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.

32. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 01.07.1926 doğumlu olan mirasbırakan Ayşe A. 19.08.2013 tarihinde vefat etmiş olup, geriye mirasçı olarak davacı kızı Feriha V.’i, davalı kızı Nagihan A.’ı ve kendisinden önce 2007 yılında ölen kızı Veliye’den olma dava dışı torunu Mustafa B.’ı bırakmıştır. Mirasbırakanın eşi Abdullah da kendisinden önce 21.12.2006 tarihinde vefat etmiştir. Ara malik Mehmet A.’ın ise davalının eşi olduğu aile nüfus kaydından anlaşılmaktadır.

33. Mirasbırakan, fiili olarak üzerinde iki+teras katlı bina bulunan tarla niteliğindeki 6400 ada 244 parsel sayılı taşınmazdaki 130/5670 payının tamamını 30.05.2007 tarih ve 12796 yevmiye numaralı akitle 12.500TL bedel üzerinden dava dışı damadı Mehmet A.’a satmıştır. Mehmet de kısa süre sonra anılan payı 19.06.2007 tarih ve 14612 yevmiye numaralı akitle 18.000TL bedel üzerinden davalı eşi Nagihan A.’a satış göstererek temlik etmiştir. Davalı Nagihan, mirasbırakanın ölümünden dört ay kadar önce çekişmeli payı 26.04.2013 tarih ve 13381 yevmiye numaralı akitle dava dışı Cevriye Artırdı isimli kişiye 49.000TL satış bedeli göstererek devir etmiştir.

34. Dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanlarına göre, çekişmeli paya özgülenen ve taşınmazın 128,84 m2si üzerinde inşa edilmiş iki+teras katından oluşan bir bina bulunduğu, bu binada mirasbırakan ile davalı ve eşinin birlikte yaşadıkları, eşinin ölümü üzerine mirasbırakanın birlikte yaşadığı davalı kızı ile diğer mirasçılarına göre daha yakın ilişki kurduğu, davacının mirasbırakan ile iletişiminin 2007 yılından sonra azaldığı, hatta mirasbırakanın öldüğünü komşulardan öğrendiği anlaşılmıştır. Mirasbırakan temlik tarihinde kendisinden önce vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı almaktadır. Devir tarihinde 80 yaşında olan, ağır bir hastalığı bulunmayan ve kendi evinde ikamet eden mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi satış nedeniyle terekesine bir bedel de girmemiştir. Davalı ev hanımı olup, devir tarihinde alım gücü olduğuna ilişkin dosyada herhangi bir delil bulunmamaktadır. Kaldı ki davalı taraf çekişmeli payı devir alması nedeniyle bir bedel ödediğini de açıkça savunmamıştır. Mirasbırakanın ölümünden sonra mirasçılarına intikal eden bir taşınmazının bulunduğu taraflarca ileri sürülmemiştir. Dosya kapsamına göre dava konusu pay ve bu paya özgülenen bina mirasbırakanın tek taşınmazıdır. Mirasbırakan ikamet ettiği tek taşınmazını birlikte yaşadığı ve yakın ilişki kurduğu dava dışı damadı Mehmet’e devir etmiş, Mehmet de kısa süre sonra davalı eşine temlik etmiştir. Dava konusu payın kısa süre içinde aile arasında birden fazla kez el değiştirmesini gerektirecek bir neden davalı tarafça ortaya konulamamıştır. Resmî senetlerde gösterilen satış bedelleri ile çekişmeli payın sözleşme tarihlerinde keşfen saptanan gerçek değerleri arasında fahiş fark bulunduğu saptanmıştır. Öte yandan mirasbırakanın yaşlılıktan kaynaklanan rahatsızlıkları bulunsa dâhi, davalının semen olarak kabul edilebilecek ölçüde bir bakım veya hizmetinin bulunmadığı da dosyaya yansıyan deliller ile belirlenmiştir.

35. Yukarıda yer verilen somut olgular ve ilkeler bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; mirasbırakan tarafından dava dışı damadı Mehmet’e ve Mehmet tarafından da davalı eşi Nagihan’a yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu toplanan deliller ile kanıtlanmış olup, direnme kararı yerindedir.

36. Ne var ki, Özel Dairece, hükmedilen miktar yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. Sonuç

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının reddi ile direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin hükmedilen miktara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemece Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Muris Muvazaası Nedeniyle Tazminat Mirasçılardan Mal Kaçırma Amaçlı ve Muvazaalı Temlik İddiasının İspatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri Miras Avukatı - Gayrimenkul Hukuku - Tapu İptali ve Tescil Davası - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muris Muvazaası Nedeniyle Tazminat: Mirasçılardan Mal Kaçırma Amacıyla Taşınmaz Devri

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2022/867 Karar No: 2023/836 Karar tarihi: 20.09.2023

Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi

Özel Daire Kararı: Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.03.2021 tarihli ve 2020/854 Esas ve 2021/1925 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. Dava

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların babası olan miras bırakan …’ın 12.03.2010 tarihinde vefat ettiğini, ölümünden kısa bir süre önce kendisine ait olan İstanbul İli, … İlçesi, … Mahallesi, 160 ada 494 parselde kayıtlı 7 numaralı bağımsız bölümü davalılardan …’a, 8 numaralı bağımsız bölümü ise davalılardan …’a devrettiğini, bu devir işleminin tapuda satış olarak gözükmesine rağmen gerçekte satış işlemi olmadığını, davalıların miras bırakanın oğulları olduğunu ve diğer mirasçılar aleyhine mirastan mal kaçırmak amacıyla muvaazalı olarak devir yapıldığını, devir sırasında gösterilen satış bedellerinin bağımsız bölümlerin gerçek değerlerinin çok altında olmasının muvaazalı işlemin açık ispatı olduğunu, satış bedeli ödenmediği gibi miras bırakanın devir yaptığı sırada maddi anlamda bir sıkıntısının da olmadığını ileri sürerek davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. Cevap

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; miras bırakandan kalan aynı adresteki 2 nolu bağımsız bölümün satılarak bedelinin davacıya verildiğini, miras bırakanın sağlığında malvarlığının tamamını veya bir kısmını mirasçıları arasında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağının olmadığını, müvekkillerine kalan bağımsız bölümlerin müteahhit tarafından zamanında bitirilmemesi ve eksik bırakılması üzerine tüm dış cephe kaplaması ve diğer tadilatlarının yapılarak masraflarının ödendiğini, ayrıca miras bırakanın hastalığında her türlü bakım ve gözetimi ile müvekkillerinin ilgilendiğini, taşınmazda kat mülkiyeti tesis edilirken miras bırakan lehine intifa hakkı tesis edildiğini, taşınmazların kira gelirlerinin annelerine vakfedilmek suretiyle annelerinin ihtiyaçlarını görmesinin sağlandığını, devir amacının mal kaçırma olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İlk Derece Mahkemesi Kararı

İlk Derece Mahkemesinin 11.04.2019 tarihli ve 2016/370 Esas, 2019/182 Karar sayılı kararı ile davalılara tapuda satış yolu ile verildiği sabit olan taşınmazların satış değerinin gerçek değerinden oldukça düşük olduğu, satış tarihindeki bedelin miras bırakana ödendiğine ilişkin makbuz, dekont sunulmadığı, tanık anlatımlarından davalılara yapılan satışın ivaz karşılığı olmadığının anlaşıldığı, ayrıca miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözeten ve kabul edilebilir ölçüde tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığının ispatlanamadığı, asıl amacın taşınmazdaki payın oğullara bırakılması olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İstinaf

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 14.01.2020 tarihli ve 2019/1555 Esas, 2020/75 Karar sayılı kararı ile miras bırakanın geriye eşi, iki kız ve iki erkek çocuğunun kaldığı, 13.01.2010 tarihinde sahibi olduğu iki adet bağımsız bölümü intifa hakkını üzerinde bırakarak davalı oğullarına devrettiği, aynı binada 1/2 pay sahibi olduğu bir bağımsız bölümünün daha bulunduğu, tanık anlatımlarına göre Almanya’dan emekli olup eşiyle kalan miras bırakanın son zamanlarında kanser olduğu, bilirkişi raporuna göre taşınmazların devir tarihindeki gerçek değerleri ile tapu senedinde belirtilen değerleri arasında fark bulunduğu, kalan 1/2 paylı bağımsız bölümün taraf ve tanık anlatımları uyarınca murisin vefatından sonra satıldığı ve parasının iki kız kardeşe verildiği, mirasçılar arasında yapılmış miras paylaşımının bulunmadığı, vefatından kısa süre önce mal varlığının büyük bölümünü davalı iki oğluna intifa hakkını üzerinde bırakarak bedelsiz olarak veren miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla gizli bağış niteliğinde devir yaptığı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“….Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan …’ın 13.01.2010 tarihinde bizzat 7 numaralı bağımsız bölümünü davalı oğlu …’e; 8 numaralı bağımsız bölümünü ise diğer davalı oğlu …’e intifa haklarını üzerinde bırakarak satış suretiyle devrettiği, miras bırakanın 12.03.2010 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızı …, davalı oğulları … ve … ile dava dışı eşi … ve kızı …’yi bıraktığı, miras bırakan adına temlik harici 1998 model araç ile çekişmeli taşınmazla aynı apartmandaki 2 numaralı bağımsız bölümün ½ payının kaldığı anlaşılmaktadır.

Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706., 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 213.) ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

Somut olaya gelince, her ne kadar temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, miras bırakanın paylaştırma kastı ile hareket etmediği, mal varlığının büyük kısmını davalılara bedelsiz olarak devrettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda miras bırakanın asıl amaç ve iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılmasının önem arz ettiği, böylesi bir iddianın ileri sürülmesi halinde ispat külfetinin davacı tarafa ait olduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, dinlenen davacı tanıklarının beyanlarından miras bırakanın mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgunun ortaya konulamadığı, diğer yandan miras bırakanın geride mal varlığının kaldığı, mal kaçırma kastıyla hareket etseydi tüm mal varlığını ya da önemli miktarda bir kısmını devredebileceği, salt bedeller arasındaki farkın da muvazaanın ispatında yeterli olmadığı, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispatlanamadığı sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…”

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; temlik harici otomobil ile çekişmeli taşınmazlarla aynı apartmandaki 2 numaralı bağımsız bölümün yarı payının miras olarak kaldığı, bu malların miras bırakan tarafından kız çocuklarına bırakılmadığı aksine tüm mirasçılara miras payları oranında kaldığı da göz önünde bulundurulduğunda miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözetir bir paylaştırma yaptığından bahsetme imkânı bulunmadığı, taşınmazların intifa hakkı üzerinde bırakılarak satış olarak devrinin yapılmasının ve değersiz mallarına yönelik tasarrufta bulunmamasının yapılan işlemi perdeleme amaçlı tipik bir muvazaa örneği teşkil ettiği, kız çocuklarının ilerde veya sağlığında uyuşmazlık çıkarmasını engellemek suretiyle asıl amacın oğlanların kız çocuklarına tercih edilmiş olduğu, tarafların yöresel gelenekleri, toplumsal eğilimleri ve hayatın olağan akışı dikkate alındığında ortada hiçbir haklı neden bulunmadığı gibi davalıların da bedel ödemediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. Temyiz

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalılar vekili; dava konusu taşınmazlarla aynı adreste bulunan ve miras bırakandan kalan bir bağımsız bölümün satılarak bedelinin davacıya verildiğini, davacının miras hakkını aldığını, tanık beyanlarıyla da bu durumun ispatlandığını, geride başkaca taşınmazlarının da kaldığını, miras bırakanın mal kaçırma kastının bulunmadığını, ayrıca miras bırakanın tüm bakımının davalılar tarafından üstlenildiğini, dava konusu taşınmazların inşaatının müteahhit tarafından tamamlanmaması üzerine inşaat masraflarının davalılar tarafından karşılanarak tamamlandığını, salt bedeller arasındaki farkın muzavazaa ispatı açısından yeterli olmadığını, taşınmazların değerinin fahiş hesaplanması sebebiyle bilirkişi raporuna itirazlarının da dikkate alınmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda miras bırakan tarafından davalı oğullarına satış suretiyle yapılan temliklerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği, varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk

  6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18 inci] maddesinin birinci fıkrası

  Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı

2. Değerlendirme

1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, tescil mümkün olmazsa tenkis istemine ilişkindir.

2. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

3. Muvazaa pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19 uncu [818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 18 inci] maddesinde düzenlenmiş olup anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan hükme göre;

“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.”

4. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

5. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

6. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

7. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve muris muvazaası olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

8. Türk Borçlar Kanunu’nun yukarıda yer verilen genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

9. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak;

Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

10. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

11. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda tam muvazaa özelliği de taşınmaktadır.

12. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

13. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

14. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

15. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

16. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

17. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

18. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

19. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki muris muvazaasına ilişkin davalarda miras bırakanın asıl irade ve amacı belirlenirken, tarafların dayandıkları delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği açıktır. Fiili karineler de denilen bu objektif olgular, tarafların iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hâkimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam tecrübelerinin ortaya koyduğu, hukukla ilgili bulunmayan değer hükümleri olarak kabul edilmektedir. Bu fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği kuşkusuzdur.

20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 1938 doğumlu miras bırakan … 12.03.2010 tarihinde ölmüş, geriye mirasçı olarak eşi …, dava dışı kızı …, davacı kızı … ve davalı oğulları … ile … kalmıştır.

21. Celbedilen kayıtlara göre miras bırakanın maliki olduğu çekişme konusu İstanbul İli, … İlçesi, … Mahallesi, 160 ada 494 parselde kayıtlı 7 numaralı bağımsız bölümü davalı oğlu …’e, aynı parselde kayıtlı 8 numaralı bağımsız bölümü ise davalı oğlu …’e 13.01.2010 tarih ve 686 yevmiye nolu satış işlemi ile her bir bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde tutmak suretiyle çıplak mülkiyetini 7.000,00 TL bedel üzerinden satış suretiyle devrettiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bağımsız bölümlerin temlik tarihindeki değerinin ayrı ayrı 300.000,00 TL, dava tarihindeki değerlerinin ise ayrı ayrı 450.000,00 TL olarak tespit edildiği, miras bırakanın temlik harici terekesinde aynı taşınmazda bulunan 1/2 pay sahibi olduğu bağımsız bölüm ile bir adet 1998 model otomobilinin olduğu anlaşılmaktadır.

22. Somut olayda davacı tarafça yapılan işlemlerin gerçek bir satış olmadığı, davaya konu bağımsız bölümlerin mirastan mal kaçırmak amacıyla miras bırakan tarafından bedelsiz olarak davalılara verildiği, temliklerin davacıdan mal kaçırma amacıyla gerçekte bağış maksatlı olarak yapıldığı iddia edilmiş, davalılar ise satış sırasında bir paranın verildiğini ileri sürmemekle birlikte söz konusu bağımsız bölümlere masraf yaptıklarını, miras bırakanın hastalığında tüm bakım ve gözetiminin taraflarınca yapıldığını, devir esnasında intifa hakkının miras bırakan üzerinde kalması suretiyle çıplak mülkiyet devrinin söz konusu olduğunu, davaya konu taşınmazların kira gelirlerinin annelerinin ihtiyaçları için harcandığını, murisin mal kaçırma amacının bulunmadığını savunmuşlardır.

23. Dosya kapsamında yer alan belgeler ile dinlenen tanık beyanlarına göre, yerleşim yeri Almanya olan miras bırakanın Almanya’dan emekli olup Türkiye’de eşi ile birlikte yaşadığı, ekonomik durumunun yerinde olduğu, dava konusu taşınmazın satış tarihinde tapuda gösterilen bedel ile gerçek bedeli arasında fahiş fark bulunduğu, murisin dava konusu taşınmazları satmasını gerektirir makul ve haklı bir nedenin olduğu ortaya konulamadığı gibi davalı tarafça da tapudaki devir işlemi sırasında miras bırakana herhangi bir bedel ödendiğinin ileri sürülmediği, aksine bağımsız bölümlerin müteahhit tarafından eksik bırakılması ve tamamlanmaması sebebiyle masraf yapıldığı ileri sürülmüş ise de ancak bu masraflara ilişkin bir delilin dosyaya ibraz edilmediği, miras bırakanın sağlığında tüm mirasçılarını kapsar şekilde yapılan bir taksim işleminin olmadığı, bademcik kanseri olması sebebiyle vefat eden miras bırakanın özel bir bakım ihtiyacı içinde olduğu yönünde bir delilin de söz konusu olmadığı, tüm bu olgular karşısında murisin davalılara yaptığı temliklerin mal kaçırmak amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmıştır. Her ne kadar taşınmazların intifa hakkı miras bırakan üzerinde bırakılmak suretiyle çıplak mülkiyetleri devredilmiş ise de; bu durumun da muvazaa olgusunu perdelemeye yönelik bir işlem olduğu anlaşılmaktadır. Murisin iki erkek çocuğuna bağımsız bölüm bırakarak kız çocuklarından ayırmak suretiyle oğullarına bedelsiz ve muvazaalı olarak bağımsız bölümleri devrettiği anlaşılmaktadır. Aynı taşınmazda bulunan miras bırakana ait başka bir bağımsız bölümün satılarak bedelinin davacıya verildiği yönünde savunma yapılmışsa da bu satışın dosyadaki tapu kaydında gözükmediği aksine miras bırakanın ölümü üzerine intikal işlemi yapılmak suretiyle mirasçıların payları oranında taşınmaza malik olduğu görülmüştür. Diğer kız kardeşin tanık olarak alınan beyanında satışın yapıldığını ve bedelini davacı ile paylaştıkların belirtmiş olmakla birlikte bu işlem miras bırakanın ölümü sonrası gerçekleştiğinden paylaştırma olarak nitelendirilmesi de mümkün değildir.

24. Sonuç itibariyle miras bırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu bağımsız bölümleri erkek evlatları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiği, ancak resmi akitte satış olarak gösterilen işlemin gerçek bir satış olmayıp, bedelsiz olarak yapılan devrin bağış niteliğinde olduğu ve mirasçılardan mal kaçırma kastıyla yapıldığı sabittir.

25. O hâlde, İlk Derece Mahkemesince miras bırakan tarafından yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilerek verilen direnme kararı yukarıda açıklanan ilkeler ile yasal düzenlemelere uygundur.

26. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

27. Ne var ki direnme konusunun kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları incelenmediğinden dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

VII. Karar

Açıklanan sebeplerle;

Direnme uygun olduğundan, davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Yıllık Tecrübe
0 +
Mutlu Müvekkil
0 +
Dava Takibi
0 +
Başarı Oranı
% 0 +

Kayseri Gayrimenkul Avukatı

Dava sürecinde etkin bir temsil için gayrimenkul hukuku alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Gayrimenkul ve kira hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, yerli ve yabancı kişi ve kurumlara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, güvenilir, şeffaf ve profesyonel hizmet anlayışı ile hakkaniyet çizgisinden ayrılmadan faaliyetlerini sürdürmekte ve müvekkillerini mahkeme ve yasal merciler önünde başarı ile temsil etmektedir. Gayrimenkul ve kira hukuku uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların ve itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. 

Kayseri Gayrimenkul Avukatı arıyorsanız gayrimenkul ve kira hukuku alanında 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.