
Evlilikte Af Olgusu: Evlilik Birliği içinde Sürekli Devam Eden Şiddet ve Baskıya Eşin Sessiz Kalarak Evliliğe Devam Etmesi Af Sayılır mı
Evlilikte Af Olgusu: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; erkek eşin evlilik süresi boyunca eşine sürekli hakaret etmesi, fiziksel şiddet uygulaması, eşinin ihtiyaçlarını karşılamaması, evlilik birliğinin yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve eşini baskı altında tutmasına rağmen tarafların evlilik birliğini devam ettirmeleri nedeniyle olayların kadın eş tarafından affedilmiş ya da en azından hoşgörüyle karşılanmış olduğunun kabul edilip edilemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre de taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığı ve açılan boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2019/2-92 Karar No: 2022/13 Karar Tarihi: 18.01.2022
İncelenen Kararın Mahkemesi: Gediz Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
Dava: Boşanma Davası
1. Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gediz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. Yargılama Süreci
Davacı İstemi
4. Davacı vekili 09.10.2012 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 27.12.1977 tarihinde evlendiklerini, ergin iki çocuklarının bulunduğunu, eşlerin bir aydır ayrı yaşadıklarını, davalının evlilik süresince eşine karşı kıskanç ve güvensiz davranışlar sergilediğini, ağır şekilde fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, sinirlendiğinde ceza olarak gece evin dışında soğukta veya evde tek ayak üzerinde beklettiğini, beklemezse üzerinde sigara söndürmekle tehdit ettiğini, müvekkilinin birlik görevlerini eksiksiz şekilde yerine getirmesine rağmen ayda en az iki kere dayak yediğini, ortak çocukların yaşlı gözlerle çaresizce olan biteni izlediklerini, yaşadıklarına daha fazla dayanamayan davacının annesinin yanına sığınmak zorunda kaldığını, davacının çile ve işkence ile geçen 35 yıllık evlilik birliğini devam ettirmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, davacı yararına aylık 500TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 60.000TL maddi, 40.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı 02.11.2012 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacı ile aralarında bir problemin olmadığını, eşi ile 1977 yılından beri devam eden birlikteliklerinde “evliliğin tuzu biberi” sayılabilecek anlaşmazlıkların yaşandığını ancak boşanmayı gerektirir büyük bir problemin olmadığını, davacının son bir yıldır psikolojik tedavi gördüğünü, davayı da bu rahatsızlık nedeniyle açtığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. Gediz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 18.06.2013 tarihli ve 2012/394 E., 2013/363 K. sayılı kararı ile; tarafların 27.12.1977 tarihinde evlendikleri, B. ve V. isminde iki ergin çocuklarının bulunduğu, her ne kadar ortak çocukların tanık olarak alınan beyanlarından erkeğin kadına karşı şiddet ve hakaret içeren sözler söylediği anlaşılmışsa da bu olaylardan sonra tarafların tekrar bir araya gelerek evlilik birliğini devam ettirdikleri, dolayısıyla bu olayların affedilmiş ya da en azından hoşgörüyle karşılanmış olduğu, eşlerin Eylül 2012 tarihinden beri ayrı yaşadıkları, fiili ayrılık döneminde yaşanan tartışmada tarafların birbirlerine karşı küfür ve hakaret etmedikleri, erkeğin kadına şiddet uygulamadığı, erkeğin evlilik birliğini devam ettirme isteğine karşılık kadının kendi adına tarla devredildiği takdirde yeniden bir araya gelmeyi kabul edeceğini beyan ettiği, bu hâl göz önüne alındığında taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının sabit kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Onama Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.02.2014 tarihli ve 2013/19881 E., 2014/2678 K. sayılı kararı ile hükmün oy birliği ile onanmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Karar Düzeltme Kararı
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23.06.2014 tarihli ve 2014/10807 E., 2014/14147 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı (kadın) tarafından açılan boşanma davasının reddine karar verilmiş, hükmün davacının temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır. Toplanan delillerden, davalı (koca)’nın eşine sürekli hakaret ettiği, eşinin ihtiyaçlarını karşılamamak suretiyle evlilik birliğinin kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmekten kaçındığı ve eşini müşterek çocuklarının yanına dahi göndermeyerek baskı altında tuttuğu anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı (kadın) dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün bulunmamasına göre kadının davasının kabulü gerekirken (TMK md. 166/1) yazılı şekilde davanın reddi doğru görülmemiştir. Ne var ki ilk incelemede bu husus gözden kaçtığından davacı (kadın)’ın karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin 13.02.2014 tarih, 2013/19881 esas 2014/2678 karar sayılı ilamının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir,”
gerekçesiyle davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilerek karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Mahkemenin Birinci Direnme Kararı
11. Gediz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 18.09.2014 tarihli ve 2014/404 E., 2014/459 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan aynı gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
13. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2017 tarihli ve 2017/2-806 E., 2017/516 K. sayılı kararı ile; kısa karar ve gerekçeli karar çelişkisi nedeniyle hükmün oy çokluğuyla usulden bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin İkinci Direnme Kararı
14. Gediz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 07.11.2017 tarihli ve 2017/167 E., 2017/532 K. sayılı kararı ile usule ilişkin eksiklik giderilerek önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
15. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. Uyuşmazlık
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığı, buradan varılacak sonuca göre açılan boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. Gerekçe
17. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
18. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında yer alan düzenlemeye göre;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”
19. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
20. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
21. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
22. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.
23. Yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya gelince; tarafların 27.12.1977 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten iki ortak çocuklarının bulunduğu, davacının taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına ilişkin iddiasını kanıtlamaya yönelik üç tanık dinlettiği, bu tanıklardan B.Ö. ve V.K.’in tarafların ortak çocukları olduğu, çocukların evlenene kadar taraflarla birlikte yaşadığı, alınan beyanlarında “akıllarının erdiği tarihten itibaren sürekli şekilde babalarının, annelerine kötü davrandığına, ağır hakaret ve küfür ettiğine, eliyle ve yumruk vurmak suretiyle fiziksel şiddet uyguladığına, imkânı olduğu halde kıyafet almadığına, birlik görevlerini yerine getirmediğine, annelerini kendi yanlarına dahi göndermediğine” şahit olduklarını söyledikleri gibi yine tanık olarak dinlenen S.Ö.’in de tarafların gelini olduğu ve B. ile 2002 yılında evlendiği, davacı olan kayınvalidesinin evde hiçbir söz hakkının bulunmadığına, davalı olan kayınbabasının eşine hakaret ettiğine, evin ihtiyaçlarına karşılamadığına, dışarı çıkmasına izin vermediğine, hatta kendileri ile dahi görüştürmediğine tanık olduğunu beyan ettiği sabittir. Dolayısıyla, Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği gibi, erkeğin evlilik süresi boyunca eşine sürekli hakaret ettiği, fiziksel şiddet uyguladığı, ihtiyaçlarını karşılamadığı, evlilik birliğinin yükümlülüklerini yerine getirmediği ve eşini ortak çocuklarının yanına dahi göndermeyerek baskı altında tuttuğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, gerçekleşen bu olaylar yerel mahkemenin de kabulündedir. Ancak yaşanılan olaylara rağmen tarafların evlilik birliğini devam ettirmeleri nedeniyle olayların affedilmiş ya da en azından hoşgörüyle karşılanmış olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
24. Hemen belirtmek gerekir ki; “Af” kişiliğe bağlı bazı haklardan vazgeçilmesi anlamına gelen bir irade açıklamasıdır ve maddi olguların gerçekleşmesinden çıkarılır (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 23). Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2019 tarihli ve 2017/2-2067 E., 2019/296 K. sayılı kararında da; bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama olarak tanımlanmış olup, ceza hukukunda yer verildiği gibi özel hukuk bakımından da kanunlarımızda düzenleme yeri bulan, esasen bir haktan vazgeçmeyi içeren bir his açıklaması veya bir davranış şekli olarak açıklanmıştır. Evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayanan boşanma davalarında af niteliğinde davranışlar gerçekleşmişse, artık bu davranışlar, boşanma davasının reddine gerekçe oluşturur. Af olgusu ise; kayıtsız şartsız bir irade beyanı, eğer yoksa en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranış ile ispatlanmış olması gerekmektedir. Genel bir ifadeyle af niteliğinde sayılabilecek davranışlar “münferit bir olay” sonrasında barışmış olmak, af iradesini göstermek, hoşgörü ile karşılamak, gerçekleşen olaya rağmen birliği sürdürmek şeklinde sayılabilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta “sürekli şekilde devam eden eylemlere rağmen birliğe devam edilmesinin” af niteliğinde olup olmadığı hususudur. Ancak somut olayda olduğu gibi, bir eşin diğer eşe karşı sürekli olacak şekilde devam eden ağır kusurlu davranışları karşısında, diğer eşin sessiz kalarak evlilik birliğine devam etmesi hâlinin boşanma davalarında af niteliğinde sayılamayacağı kuşkusuzdur.
25. Bu açıklamalar kapsamında somut olayda; Mahkemece, davalı erkeğin eşine karşı sürekli şekilde devam eden ağır kusurlu davranışları karşısında davacı kadının evlilik birliğini devam ettirmesi gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de yıllar boyunca devam eden kusurlu davranışların affedildiği sonucuna varılması doğru değildir. Gerçekleşen olaylara göre evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, birliğin bu hâle gelmesine yukarıda açıkça sayılan kusurlu davranışları gerçekleştiren davalının sebebiyet verdiği, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu ve boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu bir davranışının bulunmadığı, dolayısıyla tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. Sonuç
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.01.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
-
İlgili Mevzuat için Tıklayınız
-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
Evlilik birliğinin sarsılması – Madde 166
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
(Değişik dördüncü fıkra:14/11/2024-7532/13 md.) Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
(Son Fıkranın Anayasa Mahkemesinin 22/2/2024 tarihli ve E: 2023/116, K: 2024/56 sayılı Kararı ile iptal edilmeden önceki şekli: Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.)
Dava
I. Konusu - Madde 167
Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.
II. Yetki - Madde 168
Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.
III. Geçici önlemler - Madde 169
Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır.
Karar: Boşanma veya ayrılık - Madde 170
Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir.
Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez.
Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir.
Kayseri Boşanma Avukatı
Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.