
İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi
Yargılamanın İadesi ve Tavzih: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; işe iade istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olmak üzere karar verilmesinden sonra davacı vekilinin yargılamanın iadesini talep ettiği dikkate alındığında; yargılamanın iadesi isteminin ilk derece mahkemesince mi yoksa Bölge Adliye Mahkemesince mi değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; yargılamanın iadesi isteminin işe iade talebiyle açılan dava sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesin olarak verilen karara yönelik olduğu dikkate alındığında hükmün tavzihi suretiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği ve usulüne uygun olarak verilmiş bir direnme kararı bulunup bulunmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2021/9-738 Karar No: 2022/37 Karar Tarihi: 20.01.2022
İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
Dava: Yargılamanın İadesi (İşe İade)
1. Taraflar arasındaki yargılamanın iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi tarafından verilen yargılamanın iadesi talebinin dava şartları yokluğundan reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. Yargılama Süreci
Davacı İstemi
4. Davacı vekili yargılamanın iadesi talepli dilekçesinde; müvekkilinin 13.06.2016-22.12.2017 tarihleri arasında davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. nezdinde Teknokent ODTÜ Ankara adresinde bulunan işyerinde yazılım mühendisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin “adına kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi” sebebiyle geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın feshedilmesi üzerine Ankara 23. İş Mahkemesinde iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesi istemiyle dava açtığını, ilk derece mahkemesince 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı karar ile davanın kabulü ile işverence yapılan feshin geçersiz olduğunun tespitine, davacının davalı işyerindeki işe iadesine karar verildiğini, kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı karar ile kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle yapılan feshin geçerli nedene dayandığı belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olmak üzere karar verildiğini, ancak Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin aksine müvekkili hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlendiğini, bunun yeni delil mahiyetinde olduğunu ileri sürerek Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı kararının kaldırılmasına, yeni delil elde edilmiş olması sebebiyle yargılamanın iadesine ve Ankara 23. İş Mahkemesinin 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı kararına yönelik davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davacının Siber Güvenlik ve Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcılığına bağlı olarak müvekkili şirkette yazılım mühendisi unvanıyla çalıştığını, müvekkili şirketin tesis güvenlik belgesi ile kişi güvenlik belgesi olmadan savunma sanayi alanında faaliyet gösteremeyeceğini, davacı hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiğini, davacının iş sözleşmesinin feshedildiği ve işe iade davasının devam ettiği dönemde hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlenemediğini, fesih tarihinden 3 yıl sonra alınan kişi güvenlik belgesinin yargılama açısından delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından yargılamanın iadesi talep edilemeyeceğini, fesih tarihi itibariyle davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması ve hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi karşısında müvekkili şirketin iş sözleşmesini sürdürmesi beklenemeyeceğinden davacının iş sözleşmesinin ilgili mevzuat kapsamında ve hukuka uygun olarak feshedildiğini belirterek yargılamanın iadesi talebinin reddi gerektiğini savunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı
6. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli ve 2020/1337 E., 2020/1400 K. sayılı kararı ile; işe iade davasının reddine dair kararın kesinleşmesinden sonra alınan ELD Bilişim ve Ticaret A.Ş. için hazırlanan 09.01.2020 tarihli kişi güvenlik belgesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375. maddesinde sayılan belgelerden olmadığı gerekçesiyle yargılamanın iadesi talebinin esasa girmeden dava şartları yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/6561 E., 2020/12072 K. sayılı kararı ile;
“…1- Öncelikle; 25.10.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/1-a maddesi gereğince 4857 sayılı Kanunun 20. maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz. Aynı Kanun’un geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında da ilk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararların karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabi olduğu hususu düzenlenmiştir. Belirtilen düzenlemeler uyarınca İlk Derece Mahkemelerinden 25.10.2017 tarihinden sonra verilen işe iade davalarındaki kararlar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi kararları kesindir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz.
Dosya içeriğine göre, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut dava, ilk davadan bağımsız olup, Bölge Adliye Mahkemesince kanun yolu denetimine tabi olmaksızın karar verilmiştir. Başka bir deyişle, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut davada İlk Derece Mahkemesince 25.10.2017 tarihinden sonra verilen bir karar olmadığından kararın temyiz incelemesinin yapılması gerekmiştir.
2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yargılanmanın yenilenmesi şartlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 378. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
(1) Yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçe, kararı veren mahkemece incelenir.
(2) Mahkeme, dayanılan sebebin niteliğine göre yargılamanın iadesi talebinde bulunandan karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılayacak uygun bir miktar teminat göstermesini isteyebilir.”
Somut olayda, davacı yargılamanın yenilenmesini Bölge Adliye Mahkemesinden talep etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince talep değerlendirilerek karar verilmiştir. Yukarıda değinilen kanun hükmü ışığında yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçenin, kararı veren ilk derece mahkemesince incelenip karar bağlanması gerekmekte olup bu husus gözetilmeksizin karar verilmesi hatalıdır.”
gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.03.2021 tarihli ve 2021/581 E., 2021/783 K. sayılı kararı ile; sadece maddî anlamda kesin hükümlere karşı yargılamanın iadesi yoluna gidilebileceği, istinaf yolunda ilk derece mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmiş ise maddî anlamda kesinleşmeye elverişli olan kararın bölge adliye mahkemesinin kararı olduğu, böyle bir durumda, istinaf üzerine verilen karara karşı da aynen ilk derece mahkemesi kararlarına karşı olduğu gibi şartların gerçekleşmesi hâlinde yargılamanın iadesi yoluna başvurulabileceği, istinaf aşamasına ilişkin sebeplerle yargılamanın iadesinin talep edilmesi hâlinde bu talebin ileri sürüleceği mahkemenin de ilgili bölge adliye mahkemesi olacağı, yargılamanın iadesi talebi kararı veren mahkemeye verilecek bir dilekçeyle yapılacağından yargılamanın iadesi talep edilen yargılama istinaf yargılaması ise dilekçenin verileceği görevli ve yetkili mahkemenin de ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi olacağı, bozma kararına göre ilk derece mahkemesi tarafından bölge adliye mahkemesince yapılan yargılamada yargılamanın iadesi gerektiği sonucuna varılması durumunda alt dereceli ilk derece mahkemesinin, üst dereceli bölge adliye mahkemesi kararını kaldırarak yeniden hüküm kurması gerekeceği, fakat bu durumun dereceli yargılama sistemine aykırı olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. Uyuşmazlık
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 30.01.2018 tarihinde işe iade istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince 05.11.2019 tarihinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olmak üzere karar verilmesinden sonra davacı vekilinin 20.03.2020 tarihli dilekçesi ile yargılamanın iadesini talep ettiği dikkate alındığında; yargılamanın iadesi isteminin ilk derece mahkemesince mi yoksa Bölge Adliye Mahkemesince mi değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. Ön Sorun
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce;
1- Yargılamanın iadesi isteminin işe iade talebiyle açılan dava sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesin olarak verilen karara yönelik olduğu dikkate alındığında; Bölge Adliye Mahkemesince direnme kararı verilip verilemeyeceği,
2- Hükmün tavzih suretiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği ve usulüne uygun olarak verilmiş bir direnme kararı bulunup bulunmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. Gerekçe
(1) numaralı ön sorun yönünden:
13. Yargılamanın iadesi isteminin işe iade talebiyle açılan dava sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesin olarak verilen karara yönelik olduğu dikkate alındığında, Bölge Adliye Mahkemesince direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu birinci ön sorun olarak tartışılmış ve oy birliği ile birinci ön sorunun bulunmadığı sonucuna varılarak ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.
(2) numaralı ön sorun yönünden:
14. Hükmün tavzih suretiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği ve usulüne uygun olarak verilmiş bir direnme kararı bulunup bulunmadığı hususu tartışılmıştır.
15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün tavzihi” başlıklı 305. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.”
16. Hâkim karar verdikten sonra kanun yollarına başvurulup bozulmadığı sürece kendiliğinden kararını değiştiremez. Bu kural, ilk derece mahkemeleri kadar üst derece mahkemeleri için de geçerlidir. Ancak bazı hâllerde hüküm açık olmayabilir, hükmün uygulanması aşamasında tereddütler ortaya çıkabilir ya da birbirine aykırı fıkralar içerebilir. İşte Kanun, açık olmayan, uygulama aşamasında tereddüt yaratan ya da çelişkili olan hükmün açıklanması, tereddüt ve çelişkilerin giderilmesi için “hükümlerin tavzihi” müessesini düzenlemiştir.
17. Hükmün tavzihi kararı veren mahkemeden talep edilir; bu kapsamda hüküm ilk derece mahkemesince verilmiş ise ilk derece mahkemesinden; bölge adliye mahkemesi ya da Yargıtay tarafından verilmiş ise bu mahkemelerden hükmün tavzihi (açıklanması) talep edilir.
18. Tavzih bir kanun yolu değildir. Zira tavzih hükmün kesinleşmesini önlemediği gibi, tavzih talebi bir üst mahkeme tarafından değil, bizzat hükmü veren mahkemece incelenir. Öte yandan belirtmek gerekir ki, tavzih talebinde bulunmak için belli bir süre öngörülmemiştir. HMK’nın 305. maddesinin 1. fıkrasında belirtildiği üzere “hükmün icrası tamamlanıncaya kadar” hükmün tavzihini istemek mümkündür.
19. Tavzih kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur; hükmün gerekçesinin açıklanması için tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişme (tenakuz) varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt III, s. 5275).
20. Tavzih talebi haklı ise, mahkeme hükmündeki bu kapalılık, açık olmayan hâl, tereddüt ya da çelişkiyi ortadan kaldırır. Ancak, tavzihle hükümde belirtilen haklar ve borçlar sınırlandırılamayacağı gibi genişletilemez ve değiştirilemez (HMK, m. 305/2).
Hükmün tavzihine karar veren mahkeme, daha önce unuttuğu bir hususu hükme ekleyemez ya da hükmünü düzeltemez. Zira tavzihin amacı, hükümdeki hatanın düzeltilmesi ya da eksik kalan, unutulan talepler hakkında karar verilmesi değildir.
21. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”.
22. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.” düzenlemesine yer verilmiştir.
23. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilâflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
24. Diğer taraftan, kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
25. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
26. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
27. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesi ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler bulunmaması ile mümkündür.
28. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bozmaya uyma veya direnme” başlığını taşıyan 373. maddesinin 3. fıkrasında “Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
29. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra da ilk karardan farklı bir karar vermesi mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de, verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir.
30. Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
31. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir mahkeme kararı aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
32. Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 07.05.2014 tarihli ve 2013/4-1121 E., 2014/626 K., 23.05.2018 tarihli ve 2015/22-2213 E., 2018/1129 K. ile 16.12.2020 tarihli ve 2020/23-112 E., 2020/1046 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
33. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince; Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararı sonrası tefhim edilen 24.03.2021 tarihli direnme kısa kararında; “1-Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli 2020/6561 Esas – 2020/12072 Karar nolu direnilmesine, 2-Davalının istinaf başvurusunun kabulüyle, ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b 2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Davanın REDDİNE,” şeklinde hüküm kurulduğu, gerekçeli direnme kararında da kısa karara uygun şekilde hüküm kurulduktan sonra 29.03.2021 tarihinde; “Dairemizce hüküm kurulurken “1-Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli 2020/6561 Esas – 2020/12072 Karar nolu direnilmesine, 2-Davacının yargılamanın iadesi talebinin esasa girmeden dava şartları yokluğundan reddine,” karar verilmesi gerekirken “1 -Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli 2020/6561 Esas – 2020/12072 Karar nolu direnilmesine, 2-Davalının istinaf başvurusunun kabulüyle, ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b 2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Davanın REDDİNE,” karar verildiği kararın tebliğinden önce fark edilmiş olup; 6100 sayılı HMK 304/1 maddesi gereğince dosya üzerinde, gerekçeli kararın “1-Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli 2020/6561 Esas – 2020/12072 Karar nolu direnilmesine, 2-Davacının yargılamanın iadesi talebinin esasa girmeden dava şartları yokluğundan reddine,” şeklinde tavzih ile önceki hükümden farklı hükmün kurulduğu görülmüştür.
34. Bu şekilde hüküm fıkrasının tamamen değişmesi sonucunu doğuracak şekilde tavzih yapılması mümkün olmadığı gibi, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluştuğu da açıktır.
35. Bu durumda ortada usulüne uygun bir direnme kararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir. Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gereken, HMK’nın 294. ve 297. maddelerine uygun şekilde kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratmayacak şekilde hüküm fıkrası oluşturmaktır.
36. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun şekilde verilmiş bir direnme kararından bahsetme imkânının olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.
37. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
V. Sonuç
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 20.01.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Kayseri İş Hukuku Avukatı
İş ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir iş hukuku avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Alanında uzman Kayseri İş Hukuku Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; iş ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili her türlü dava sürecinde müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. İşe iade, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai alacağı, ilave tediye alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, takibi başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili her türlü konuda Kayseri İş Hukuku Avukatı kadromuz ile iletişime geçebilirsiniz.
Kayseri İş Hukuku Avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.