AİHM Budak ve Diğerleri Kararı: Somut Delil Olmadan Yasal Eylemler Nedeniyle Tutuklanma ve Tutukluluğun Hukuka Uygunluğuna ilişkin Yargı Denetiminin Etkisizliği - Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma - AİHM Başvuru Avukatı - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru Avukatı - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Terörle Mücadele Kanunu - AİHM Kararları - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Budak ve Diğerleri Kararı: Somut Delil Olmadan Yasal Eylemler Nedeniyle Tutuklanma ve Tutukluluğun Hukuka Uygunluğuna ilişkin Yargı Denetiminin Etkisizliği

AİHM Budak ve Diğerleri Kararı

İkinci Bölüm – Karar

© AİHM Budak ve Diğerleri Kararı nihaidir ancak redaksiyonel revizyona tabi olabilir. Kararın gayriresmi çeririsi, İnsan Hakları Hukukçusu ve AİHM Eski Hukukçusu Dr. Orhan ARSLAN tarafından yapılmıştır. 2025. Tercümana atıfta bulunmak kaydıyla alıntı yapılabilinir.

Budak ve Diğerleri v. Türkiye davasında

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca, başvuru sahipleri tarafından, çeşitli tarihlerde Mahkeme’ye Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılan başvurularla olarak;

Suç işlendiğine dair makul şüphe bulunmadığı iddiası, ön duruşma tutukluluğunun emredilmesi ve uzatılmasında ilgili ve yeterli nedenlerin bulunmadığı iddiası, ön duruşma tutukluluğunun süresi ve tutukluluğun hukuka uygunluğuna ilişkin yargı denetiminin etkisizliği ile ilgili olarak Sözleşme’nin 5. maddesi uyarınca 23 Eylül 2025 tarihinde kapalı oturumda görüşülerek, aşağıdaki kararı vermiştir:

Davanın Konusu

1. Mevcut başvurular, esas olarak 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından, Türk makamları tarafından “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapısı” (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması – bundan sonra “FETÖ/PDY” olarak anılacaktır) üyeliği şüphesiyle tutuklanmaları ve yargılama öncesi gözaltında tutulmalarıyla ilgilidir (daha fazla arka plan bilgisi için bkz. Akgün v. Türkiye , no. 19699/18, §§ 3-9 ve §§ 106-07, 20 Temmuz 2021). (Anılan AİHM Akgün Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)

2. Başvuranlar, çeşitli tarihlerde, esas olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314. maddesi uyarınca cezalandırılabilir bir suç olan FETÖ/PDY üyeliği şüphesiyle tutuklanmış ve yargılama öncesi gözaltında tutulmuştur (bkz. Baş v. Türkiye, no. 66448/17, § 58, 3 Mart 2020 ). Yetkili adli makamlar, başvuranların gözaltılarına karşı yaptıkları itirazları reddetmiştir.

3. Takip eden ceza soruşturmaları ve yargılamalar sırasında çeşitli tarihlerde, yetkili adli makamlar başvuranların tutukluluğunun devamına karar vermiştir.

4. Dava dosyalarındaki bilgi ve belgelerden, başvuranların tutukluluk halinin devamına karar verilirken ve uzatılırken, yetkili adli makamların çeşitli delillere dayandıkları anlaşılmaktadır. Bu deliller arasında şunlar sayılabilir:

(a) ByLock şifreli mesajlaşma uygulamasını kullanmak;

(b) FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddia edilen Bank Asya’daki hesapları kullanarak FETÖ/PDY’ye mali destek sağlamak;

(c) FETÖ/PDY’ye veya FETÖ/PDY ile bağlantılı kurumlara, ayrıntıları ve niteliği belirtilmeyen mali destek sağlanması;

(d) FETÖ/PDY’yi destekleyen sosyal medya paylaşımları veya protestolara katılım;

(e) FETÖ/PDY yanlısı yayınlara sahip olma;

(f) FETÖ/PDY şüphelileriyle düzenli telefon görüşmeleri yapma;

(g) söz konusu örgütle veya olağanüstü hal kanunlarıyla kapatılan bir örgütle bağlantılı kurumlarda çalışmak veya bu kurumların üyesi olmak;

(h) görevden uzaklaştırılma veya işten çıkarılma;

(i) seri numarası “F” olan Birleşik Devletler bir dolarlık banknotlara sahip olmak;

(j) FETÖ/PDY şüphelileriyle yurt dışına seyahat etmek; (k) çocuklarını FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddia edilen bir eğitim kurumuna kaydettirmek;

(l) tarihi, niteliği veya özellikleri belirtilmeyen toplantılara (sohbet) katılmak veya bu tür toplantılar düzenlemek;

(m) FETÖ/PDY konutlarında kalmak;

(n) FETÖ/PDY ile bağlantıları gösteren tanık ifadeleri; ve

(o) örgütün emirleri doğrultusunda çeşitli diğer faaliyetlerde bulunmak.

5. Dava dosyalarına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 100 ve 101. maddeleri uyarınca (bu hükümlerin metni için bkz. Kavala v. Türkiye, no. 28749/18, §§ 71-72, 10 Aralık 2019), yetkili adli makamların, başvuranların özgürlüklerinin kısıtlanması kararlarını sadece makul şüphelerin varlığına dayandırmakla kalmayıp, aynı zamanda silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasının niteliği ve ciddiyeti ile bu suçun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 3. fıkrasında listelenen “katalog suçlar” arasında yer alması gerekçesiyle de gerekçelendirdikleri anlaşılmaktadır. Bireysel bir değerlendirme yapmadan, delillerin durumu ve başvuranların kaçma ve delilleri tahrif etme riskine de dayanmışlar ve bu koşullar altında tutukluluğun orantılı bir tedbir olacağına karar vermişlerdir.

6. Bu arada, başvuranlar, gözaltı kararlarına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine bir veya daha fazla bireysel başvuru yapmış ve, diğer hususların yanı sıra, suç işlediklerine dair makul şüphe bulunmadığını ve ön duruşma gözaltında tutulmalarına ilişkin kararı haklı gösterecek nedenlerin bulunmadığını ileri sürmüşlerdir. Başvurularının tümü Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilemez bulunmuştur.

7. Taraflarca sağlanan son bilgilere göre, başvurucuların çoğu, tutuklandıkları sırada mevcut olan veya yargılama sürecinin ilerleyen aşamalarında ortaya çıkan delillere dayanılarak, ilk derece mahkemeleri tarafından silahlı terör örgütü üyeliğinden mahkum edilmiştir. Ayrıca, bazı ceza yargılamalarının temyiz mahkemeleri veya Anayasa Mahkemesi nezdinde halen devam ettiği görülmektedir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

I. Başvuruların Birleştirilmesi

8. Başvuruların benzer konuları göz önüne alındığında, Mahkeme bunları tek bir kararda birleştirerek incelemek uygun bulmuştur.

II. Sözleşmenin 5. Maddesinin 1. Fıkrasının İhlali İddiası

9. Başvuranlar, Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesi anlamında, özellikle ilk duruşma öncesi tutukluluklarını gerektiren bir suç işlediklerine dair makul şüpheye yol açan somut delil bulunmadığını ileri sürmüşlerdir.

10. Hükümet, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 141. maddesi uyarınca tazminat yoluna başvurmamış olan veya tazminat talepleri halen beklemede olan başvuru sahipleriyle ilgili olarak bu şikayetin kabul edilemez olduğunu ilan etmesini Mahkeme’den talep etmiştir. Ayrıca, başvuru sahiplerinin başvurularını yaptıktan sonra davalarındaki gelişmeleri Mahkeme’ye bildirmemiş olmaları nedeniyle, başvuruların başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle kabul edilemez olduğunu ilan etmesini Mahkeme’den talep etmiştir.

11. Mahkeme, Hükümet tarafından ileri sürülen benzer itirazların Türkiye aleyhine açılan diğer davalarda zaten reddedildiğini belirtmektedir (örneğin, yukarıda atıfta bulunulan Baş davası, §§ 118-21, ve Turan ve Diğerleri v. Türkiye davası, no. 75805/16 ve 426 diğerleri, §§ 57-64, 23 Kasım 2021) davalarında reddedildiğini belirtmekte ve mevcut davada bu bulgulardan sapmak için herhangi bir neden görmemektedir. Mahkeme bu nedenle, bu şikayetin Sözleşme’nin 35 § 3 (a) maddesi anlamında açıkça temelsiz olmadığını ve başka herhangi bir nedenle kabul edilemez olmadığını düşünmektedir. Bu nedenle, kabul edilebilir olduğu ilan edilmelidir. (Anılan AİHM Turan ve Diğerleri Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)

12. Mahkeme, başvuranların ilk duruşma öncesi tutukluluğunun esas olarak (a) ByLock mesajlaşma uygulamasını kullanmaları; (b) FETÖ/PDY’yi finanse ettiği düşünülen bankacılık faaliyetleri; (c) FETÖ/PDY lehine sosyal medya paylaşımları veya protestolara katılım; (d) FETÖ/PDY yanlısı bazı yayınlara sahip olmaları; (e) FETÖ/PDY şüphelileriyle düzenli olarak telefon veya başka yollarla iletişim kurmaları; (f) FETÖ/PDY bağlantılı kurum ve kuruluşlarda çalışıyor olmaları ve/veya bu kurum ve kuruluşlara üye olmaları; (g) görevlerinden uzaklaştırılmaları veya işten çıkarılmaları; ve (h) seri numarası “F” olan Birleşik Devletler bir dolarlık banknotlara sahip olmaları.

13. Mahkeme, gözaltı kararlarının başvuranların ByLock mesajlaşma uygulamasını kullandıkları iddiasını dikkate aldığı ölçüde, ByLock’un kullanılması tek başına, başvuranların suçlandığı suçla ilgili olarak Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesi anlamında “makul şüphe” oluşturmaya yetmediğini zaten tespit ettiğini belirtmektedir (bkz. Akgün, yukarıda atıfta bulunulan, §§ 151-85, 20 Temmuz 2021, ve Taner Kılıç v. Türkiye (no. 2), no. 208/18, §§ 102-03 ve 106-09, 31 Mayıs 2022 ). Buna göre, ByLock kullanımının başvuranların tutuklanmasının temel dayanağını oluşturduğu başvurularında, Mahkeme, Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesi anlamında, başvuranların bir suç işlediklerine dair makul şüphe bulunmadığını tespit etmiştir.

(Anılan AİHM Akgün Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)

(Anılan AİHM Taner Kılıç Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)

14. ByLock kullanımının merkezi veya tek faktör olmadığı ulusal mahkemeler tarafından atıfta bulunulan diğer delil gerekçelerine ilişkin olarak, Mahkeme, Taner Kılıç davasında (yukarıda atıfta bulunulan, §§ 104-05) verdiği kararı hatırlatarak, örgütün yasal yayınlarına abone olmak, örgüte bağlı olduğu iddia edilen yasal olarak faaliyet gösteren okullara çocuklarını kaydettirmek veya Bank Asya’da hesap açmak gibi eylemlerin yalnızca dolaylı deliller olduğunu ve başka delil bulunmadıkça, iddia edilen suçu işlediklerine dair makul bir şüpheye yol açamayacağını belirtmiştir. Mahkeme, bu davada, şüphelinin örgütün suç faaliyetlerine kasıtlı olarak katıldığını kanıtlayabilecek başka somut delil bulunmadıkça, bu tür eylemlerin yasallık varsayımı altında olduğunu vurgulamıştır (aynı yerde, § 105). (Anılan AİHM Taner Kılıç Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) Bu hususlar ışığında, Mahkeme, mevcut başvurularında başvuranların tutuklanmasına ilişkin ek gerekçeler olarak gösterilen, belirli bir dolarlık banknotlara sahip olma, sosyal medya faaliyetleri, protestolar, diğer şüphelilerle temas, bağlı kuruluşlarda çalışma ve/veya üyelik veya kamu hizmetinden ihraç edilme gibi hususların da, başvuranların terör örgütü üyesi olduklarına dair makul bir şüpheye yol açmayacak eylemler kapsamında olduğunu tespit etmiştir. Bu faktörler, Mahkeme tarafından daha önce incelenen dolaylı delillerden daha fazla delil değeri taşımamaktadır. Mahkeme bu nedenle, a fortiori, başvuranlara atfedilen ve “örgütsel bağlantı”yı (bkz. yukarıdaki 4. paragraf) gösterdiğini iddia edilen diğer eylemlerin, bu şüpheleri doğrulayan daha fazla bilgi bulunmadıkça, terör örgütü üyeliğinin kanıtı olarak makul bir şekilde yorumlanamayacağına karar vermiştir (bkz. yukarıda atıfta bulunulan Taner Kılıç, §§ 104-05 ve burada atıfta bulunulan davalar). Mahkeme ayrıca, bazı başvuranlarla ilgili olarak, Hükümetin söz konusu tedbirleri haklı gösteren tanık ifadeleri olduğunu belirtmiştir. Ancak, gözaltı kararlarında, ilgili başvuranların terör örgütü üyesi olduklarına dair makul bir şüpheye yol açabilecek somut ve spesifik gerçekleri ortaya koyan herhangi bir ifadeye atıfta bulunulmadığını belirtmektedir (bkz. ayrıca Tüzemen ve Diğerleri/Türkiye [Komite], no. 66683/16 ve 116 diğerleri, § 13, 8 Temmuz 2025).

15. Mahkeme ayrıca, başvuranların ilk duruşma öncesi tutukluluğuna karar verirken, adli makamların tutuklama kararlarını, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 100. maddesine, kanunla öngörülen olası cezanın ağırlığına ve “dava dosyalarındaki delillere” genel bir atıfta bulunarak gerekçelendirmek istediklerini belirtmektedir. Ancak bunu yaparken, söz konusu hükmün lafzını alıntılamakla yetinmişler, başvurucuların söz konusu suçu işlediklerine dair makul şüpheye yol açan delilleri somut olarak belirtmemişlerdir. Mahkeme bu bağlamda, Baş davasında (yukarıda atıfta bulunulan, §§ 190-95) verdiği karara atıfta bulunarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin lafzına ve dava dosyasında yer alan delillere yapılan belirsiz ve genel atıfların, başvurucuların tutuklanmasının dayandığı şüphenin “makul” olduğunu gerekçelendirmek için yeterli kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. dava dosyasında yer alan delillerin her birinin ayrı ayrı değerlendirilmesi ya da davacılar aleyhindeki şüpheyi haklı gösterebilecek herhangi bir bilgi ya da doğrulanabilir başka türden materyal veya olguların bulunmaması durumunda, bu şüpheyi haklı gösterecek yeterli kanıt olarak kabul edilemez.

16. Hükümet, başvurucuların ilk gözaltına alındıkları tarihte, iddia edilen suçu işlediklerine dair makul bir şüpheyi ortaya koyabilecek başka herhangi bir gösterge, olgu veya bilgi sunmadığından, Mahkeme, bu bakımdan Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesinde belirtilen şartların yerine getirilmediğine karar vermiştir (bkz. yukarıda atıfta bulunulan Baş, § 195 ve yukarıda atıfta bulunulan Taner Kılıç, §§ 114-16). (Anılan AİHM Taner Kılıç Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) Son olarak, Mahkeme, başvuranların darbe girişiminin ardından kısa bir süre sonra, yani Türkiye’nin olağanüstü hal ilanına ve istisna bildirisine neden olan olayın ardından gözaltına alındıklarını belirtmektedir. Bu, şüphesiz, mevcut davada Sözleşme’nin 5. maddesinin yorumlanmasında ve uygulanmasında tam olarak dikkate alınması gereken bir bağlamsal faktördür, ancak söz konusu tedbirin durumun gereklilikleri tarafından kesinlikle zorunlu olduğu söylenemez (bkz. yukarıda atıfta bulunulan Baş, §§ 115-16 ve 196-201).

17. Mahkeme bu nedenle, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

III. Diğer Şikayetler

18. Sözleşme’nin 5. maddesinin 1, 3 ve 4. fıkraları kapsamındaki diğer şikayetler ile ilgili olarak, Mahkeme, yukarıda 5. maddenin 1. fıkrası kapsamında yaptığı tespitler ve Turan ve Diğerleri davasında (yukarıda atıfta bulunulan, § 98) yaptığı değerlendirmeler ışığında, bu şikayetleri incelememeye karar vermiştir. (Anılan AİHM Turan ve Diğerleri Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)

Sözleşmenin 41. Maddesinin Uygulanması

19. 8565/18, 43864/18, 19141/19, 22748/19 ve 30860/19 sayılı başvuruların sahipleri hariç, başvuru sahipleri manevi zarar için farklı tutarlarda tazminat talep etmiş ve taleplerini belirlenen süre içinde sunmuşlardır. Çoğu, maddi zararlar ile ulusal mahkemeler ve Mahkeme nezdinde yapılan yasal masraf ve harcamalar için de tazminat talep etmiştir.

20. Hükümet, başvurucuların taleplerinin asılsız ve aşırı olduğunu ileri sürerek itiraz etmiştir.

21. Turan ve Diğerleri (yukarıda atıfta bulunulan, §§ 102-07) davasında belirtilen nedenlerle, Mahkeme maddi tazminat taleplerini reddetmiş ve 8565/18, 43864/18, 19141/19, 22748/19 ve 30860/19 numaralı başvuruların sahipleri hariç, diğer başvuru sahiplerine tazminat 8565/18, 43864/18, 19141/19, 22748/19 ve 30860/19 numaralı başvurular hariç, manevi zarar ve masrafları ve harcamaları kapsayan 5.000 avroluk bir toplu ödeme ile bu tutara uygulanabilecek vergileri ödenmesine karar vermiştir. (Anılan AİHM Turan ve Diğerleri Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)

Bu nedenlerle, mahkeme, oybirliği ile,

1. Başvuruları birleştirmeye karar vermiştir;

2. Başvuranların ilk ön duruşma tutukluluğu sırasında, bir suç işlediklerine dair makul şüphe bulunmadığı iddiasıyla ilgili olarak Sözleşme’nin 5 § 1 maddesi uyarınca yapılan şikayetin kabul edilebilir olduğunu beyan eder;

3. Başvuranların ilk ön duruşma tutukluluğu sırasında, bir suç işlediklerine dair makul şüphe bulunmaması nedeniyle Sözleşme’nin 5 § 1 maddesinin ihlal edildiğine karar verir;

4. Başvuranların Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamındaki geri kalan şikayetlerinin kabul edilebilirliği ve esası hakkında inceleme yapılmasına gerek olmadığına karar verir;

Karar Davalı Devletin, 8565/18, 43864/18, 19141/19, 22748/19 ve 30860/19 numaralı başvurular hariç olmak üzere, manevi zarar ve masraflar için 5.000 avro (beş bin avro) artı bu tutara uygulanabilecek vergileri, ödeme tarihinde geçerli olan kurdan davalı Devletin para birimine çevrilerek ödemesi gerektiğine karar verir;

yukarıda belirtilen üç aylık sürenin sona ermesinden uzlaşma tarihine kadar, yukarıdaki tutarlar üzerinden, temerrüt süresi boyunca Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal borç verme faiz oranına üç puan eklenerek hesaplanan basit faiz ödenecektir;

Başvuranların adil tazminat taleplerinin geri kalanını reddeder.

Yıllık Tecrübe
0 +
Mutlu Müvekkil
0 +
Dava Takibi
0 +
Başarı Oranı
% 0 +

AİHM Budak ve Diğerleri Kararı – Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.