
Diğer Eşin Rızası Olmadan Konulan Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2-2906 Karar No: 2017/1723 Karar Tarihi: 13-12-2017
Özet: Dava açıldığı tarihte davalı eş üzerine kayıtlı taşınmaz üzerinde davalı banka lehine konulmuş bir ipoteğin varlığı söz konusu olup, davacı sağ eş dava açarak ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Şayet iddia edildiği gibi açık rıza alınmamış ise bu ipotek işleminin geçersiz olduğu açıktır. Dolayısıyla, geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde, malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez. O halde, sağ kalan eşin mirasçı sıfatıyla hakları bulunmaktadır ve davacının bu davayı açtığı sırada var olan hukuki yararı, yargılama sırasında davalı eşin ölümünden sonra da devam etmektedir. Bunun yanında, halen ortada geçersizliği ileri sürülen bir ipotek bulunmaktadır. Bu nedenlerle, evlilik ölümle sona ermekle birlikte davanın konusuz kaldığını söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce, davacının davasında haklı olup olmadığı hususunun araştırılmasına olanak sağlanmadan, taşınmazın cebri icra ile satılması sonucunu doğuracak, bu durum ise büyük hak ihlallerine yol açacaktır. Bu nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekir.
(4721 S. K. m. 193, 194, 240, 279, 652) (6100 S. K. m. 206) (YHGK. 15.04.2015 T. 2013/2-2056 E. 2015/1201 K.) (YHGK. 02.03.2016 T. 2015/2-53 E. 2016/211 K.)
Taraflar arasındaki ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması davasından dolayı Konya 4. Aile Mahkemesince verilen 25.01.2016 gün ve 2015/1424 E., 2016/82 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1609 E., 2017/965 K. sayılı kararın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu üzerine ipotek konulduğunu, bu durumun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine aykırı olduğunu iddia ederek ipoteğin kaldırılması ve tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir.
Davalı banka vekili, davaya konu ipoteğin bizzat davacının yazılı muvafakatına istinaden tesis edildiğini, davacının söz konusu ipotek işleminden haberdar olmadığını iddia etmesinin de haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yargılama sırasında davalı İ. K.’ın ölümü üzerine dava mirasçılarına yöneltilmiş, davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir.
Yerel mahkemece davaya konu taşınmazın davacı ile davalı İbrahim’in aile konutu olduğu ancak davacı ile davalı İbrahim arasındaki evliliğin, davalı İbrahim’in davanın devamı sırasında 31/05/2012 tarihinde ölümüyle sona erdiği, ölümle sona eren evlilik nedeniyle de davaya konu taşınmazın aile konutu özelliğini kaybettiği, davacının tapu kaydına aile konutu şerhi konulması hususundaki davasının konusuz kaldığı, ancak davaya konu taşınmaz üzerine ipotek tesis edilirken davacının haberinin olmadığı ve açık rızasının alınmadığı, tacir olan davalı şirketin de ipotek tesis edilirken taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği, banka tarafından davacının rızasının alındığı iddia edilen muvafakatnamenin de HMK’nın 206. maddesinde öngörülen şartları taşımadığından resmî belge niteliğinde olmadığı gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı banka vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece;
“Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır (TMK md.194/1). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ancak evlilik birliği süresince ileri sürebilir. Evlilik ölümle veya boşanma yahut da iptal kararıyla sona ermiş ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin “aile konutuna” sağladığı koruma da sona erer ve rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Davacı ile aile konutu üzerinde ipotek tesis ettiren eşi İbrahim’in evliliği, İbrahim’in yargılama devam ederken 31.05.2012 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. Evlilik ölüm ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiştir. Diğer bir ifadeyle evliliğin sonlanmasıyla aile konutu ile kira sözleşmesini feshetme, devretme ve üzerindeki hakları sınırlandırmaya ilişkin kısıtlama “kendiliğinden” ortadan kalkar. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayanılmak suretiyle yazılı şekilde “ipoteğin kaldırılmasına” karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
gerekçesiyle oy çokluğuyla bozulmuştur.
Yerel Mahkemece ipotek tesis işlemi sırasında davacı eşten muvafakatname almak isteyen davalı bankanın taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği hâlde taşınmaz üzerine ipotek tesis ettirdiği, davacı eşin davanın devamı sırasında vefat eden kocasının mirasçısı konumunda olduğu ve davacı eşin bu davadaki hukuki yararının devam ettiği, davanın reddedilmesi hâlinde icra takibinin sonunda taşınmazın satılacağı ve davacı eşin aile konutundan kaynaklanan yasal haklarını kullanabilme olanaklarından yoksun kalacağı belirtilerek ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne ilişkin önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme kararının, davalı banka vekili tarafından ipoteğin kaldırılması yönünden, davacı vekili tarafından ise vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca;
“…Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde tanınan aile konutu korumasının evliliğin ölüm ile sona ermesi durumunda da devam edeceği, sözü edilen hükmün sadece evliliğin korunması için getirilmiş bir hüküm olmadığı, aksi hâlde malik olmayan eşin TMK’nın 240, 279 ve 652. maddelerinde yer alan haklarını kullanamayacağı, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının devam ettiği gerekçesiyle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı İ.K.’ın ölümü nedeniyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesisi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır…”
gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Hukuk Genel Kurulu kararına karşı davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yargılama sırasında davalı eşin (malik eşin) ölümü nedeniyle, aile konutuna tanınan korumanın sona erip ermeyeceği, aile konutu niteliğinin devam edip etmeyeceği ve burada varılacak sonuca göre davanın konusuz kalıp kalmayacağına ilişkindir.
Bilindiği üzere “aile konutu” kavramı 743 sayılı (mülga) Türk Kanunu Medenisi’nde yer almayıp 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile hayatımıza girmiş bulunmaktadır. Anılan Kanun’un 194. maddesine ilişkin gerekçede aile konutu “Eşlerin bütün yaşam faaliyetlerinin gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir mekan” olarak tanımlanmış, öğretide de bu kavram unsurları genişletilmek suretiyle benzer şekillerde ifade edilmiştir.
Aile hayatı için büyük bir önemi haiz olan bu kuruma Türk Medeni Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde yer verilmiştir. Şöyle ki:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.”
Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlem yapma serbestisi Türk Medeni Kanunu felsefesi içinde kabul edilmişken, aynı Kanunun 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş, aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmiştir. Aynı Kanun’un 194. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;
“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.“
Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, konutun aile konutu vasfı bulunduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir. Başka bir anlatımla aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.2015 gün ve 2013/2-2056 E., 2015/1201 K.; 02.03.2016 gün ve 2015/2-53 E., 2016/211 K.; 24.05.2017 gün ve 2017/2-1604 E., 2017/967 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için diğer yasal düzenlemelerin de incelenmesinde yarar vardır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Aile konutu ve ev eşyası” başlıklı 240. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır.
Sağ kalan eş, aynı koşullar altında ev eşyası üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.
Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir.
Sağ kalan eş, mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek veya sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır.”
Anılan Kanun’un “Aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi” başlıklı 652. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.
Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir.
Mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek ve sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde, sağ kalan eş bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır…”
Türk Medeni Kanunu’ndaki bu düzenlemelerden de 194. madde de yer alan “aile konutu” düzenlemesi ile getirilen korumanın 652. madde ile mirasbırakanın ölümünün ötesine taşındığı anlaşılmaktadır. (İnan, A.N/Ertaş, Ş./Albaş, H: Türk Medeni Hukuku-Miras Hukuku, 6. Bası, Ankara 2006, s. 564).
Görülmektedir ki, evliliğin ölümle sona ermesi halinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 240 ve 652. maddeleri kapsamında sağ kalan eşe gerek mal rejiminin tasfiyesi aşamasında, gerekse mirasın paylaşılmasında ayni hak talep etme imkânı sağlanarak TMK’nın 194. maddesi anlamında ortadan kalkan aile konutu koruması ayakta tutulmaya çalışılmıştır (Nebioğlu Öner, Ş: Aile Konutunun Sağ Kalan Eşe Özgülenmesi, Ankara 2014, s.43-44) .
Diğer bir anlatımla, aile konutu ile ilgili malik olmayan eş yararına getirilen koruma malik eş sağ iken başlayıp (TMK md. 194), malik eşin ölümünden sonra (TMK md. 240, 652) da devam etmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, 4721 Sayılı TMK’da aile konutu ile ilgili olarak malik olmayan eş yararına adeta bir koruma zinciri oluşturulmuştur. Açıktır ki, sağlanan korumanın malik olan eşin ölümü ile birlikte ortadan kalktığının düşünülmesi durumunda, sağ kalan eşin TMK’nın ilgili maddelerinde düzenlenen haklardan yararlanması olanağı da ortadan kalkacaktır.
Sağ kalan eşin, bu düzenlemelerde yer alan haklarını kullanması için, varsa diğer mirasçılara karşı dava açması zorunlu değildir. Çünkü sağ kalan eş ve diğer mirasçılar, dava açılmadan, yasal düzenlemeye uygun şekilde mirası taksim edebilirler. Rızaya dayalı miras taksimi olmaz ise sağ kalan eş, haklarını (TMK md.240, 652) kullanmak için her zaman diğer mirasçılara karşı da ayrı bir dava açabilecektir.
Somut olayda, dava açıldığı tarihte davalı eş üzerine kayıtlı taşınmaz üzerinde davalı banka lehine konulmuş bir ipoteğin varlığı söz konusu olup, davacı sağ eş dava açarak ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Şayet iddia edildiği gibi açık rıza alınmamış ise bu ipotek işleminin geçersiz olduğu açıktır. Dolayısıyla, geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde, malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez.
O hâlde, sağ kalan eşin mirasçı sıfatıyla, yukarıda açıklanan hakları (TMK m. 240 ve 652) bulunmaktadır ve davacının bu davayı açtığı sırada var olan hukuki yararı, yargılama sırasında davalı eşin ölümünden sonra da devam etmektedir. Bunun yanında, hâlen ortada geçersizliği ileri sürülen bir ipotek bulunmaktadır. Bu nedenlerle, evlilik ölümle sona ermekle birlikte davanın konusuz kaldığını söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce, davacının davasında haklı olup olmadığı hususunun araştırılmasına olanak sağlanmadan, taşınmazın cebri icra ile satılması sonucunu doğuracak, bu durum ise büyük hak ihlallerine yol açacaktır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında somut olayda davacı kadının yargılama sırasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 240 ve 652. maddeleri kapsamında bir talebinin olmadığı, bu nedenle davacının TMK’nın 194. maddesinde belirtilen aile konutu korumasından yararlanmayacağı, ancak şartları varsa taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti davası açabileceği, Hukuk Genel Kurulunun bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1609 E., 2017/965 K. sayılı bozma kararının kaldırılması ve direnme kararı uygun olmakla, işin esası yönünden diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
Sonuç:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi gereğince yapılan karar düzeltme incelemesi sonunda davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1609 E., 2017/965 K..sayılı kararının KALDIRILMASINA, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. Hukuk Dairesine Gönderilmesine 13.12.2017 gününde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
Diğer Eşin Rızası Olmadan Konulan Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Davası Sırasında Malik Olmayan Eşin Vefat Etmesi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2023/2-159 Karar No: 2024/38 Karar Tarihi: 31-01-2024
Özet: Aile konutu niteliğinin sürmesi koşuluyla; konutun mülkiyeti kendisine ait olmayıp ekonomik yönden de, güvenceli durumda olmayan eş açısından oldukça önemli olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan hükümler oldukça önemli ise de somut olayda uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Zira eldeki davada malik olmayan eş ölmüş, sağ kalan eş zaten dava konusu taşınmazın maliki konumundadır. Dolayısıyla 4721 sayılı Kanun hükümleri ile aile konutunda malik olmayan eşin şahsına tanınan haklardan yola çıkılarak, malik eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını amaçlayan yasa maddeleri gerekçe yapılıp, ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi hatalı olduğu gibi evlilik birliği ölüm ile sonuçlanmış olsa da sağ kalan malik eş bakımından malik olmayan eşin dava açarken var olan hukuki yararının ölmesi hâlinde de devam edeceğine ilişkin düşünce somut olayın özelliğine uygun bulunmamıştır.
(4721 s. K. m. 193, 194, 240, 254, 255, 279, 652, 1023) (YHGK. 30.03.2021 T. 2017/2-2809 E. 2021/367 K.) (YHGK. 13.12.2017 T. 2017/2-2906 E. 2017/1723 K.)
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Taraflar arasındaki aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı mirasçısı … vekili ile davalı … tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararının harç eksikliği nedeniyle kaldırılmasına ve yeniden hüküm kurulmak üzere mahkemesine iadesine karar verilmiş; İlk Derece Mahkemesince belirtilen eksiklik giderildikten sonra verilen kararın davacı mirasçısı … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan …’nin evli olduklarını, eşlerin aile konutu olarak kullandıkları dava konusu (Bursa ili Yıldırım ilçesi Esenevler Mah. 2550 Ada 2 Parsel A/Zemin-3 numaralı bağımsız bölüm) taşınmazın tapuda davalı … adına kayıtlı olduğunu, davalı kadının 24.07.2017 tarihinde eşinin rızası olmaksızın aile konutu üzerinde … yararına ipotek tesis ettirdiğini, müvekkilinin rızası ve bilgisi olmadan tesis edilen ipotek işleminin hukuken geçersiz olduğunu ileri sürerek ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; taşınmazın aile konutu olduğunun müvekkili tarafından bilinmediğini, ipotek tesis tarihinde söz konusu taşınmazın kaydında herhangi bir şerhin bulunmadığını, ipoteğin tarafların ortak çocuğu olan …’nın borcu nedeniyle konulduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı …, usulüne uygun şekilde tebligat yapılmasına rağmen davaya cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 17.01.2019 tarihli ve 2017/1160 Esas, 2019/25 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına göre tapuya güven ilkesine bir istisna getirilmediği, aile konutu üzerinde şerh bulunmayan durumlarda işlem tarafı iyi niyetli üçüncü kişinin kazanımının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023 üncü maddesine göre korunması gerektiği, somut olayda ipotek işleminin eşlerle aynı çatı altında oturan ortak çocuğun kullandığı kredi nedeniyle tesis edildiği, böyle olunca diğer eşin tesis edilen ipotekten habersiz olmasının hayatın olağan akışına uymadığı, davacının borçtan kurtulma amacıyla eldeki davayı açtığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı mirasçısı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin 04.03.2021 tarihli ve 2021/200 Esas, 2021/330 Karar sayılı kararı ile; davaya konu taşınmazın aile konutu olduğu, davacı eşin ölümünden önce açtığı ipoteğin kaldırılması davasını mirasçısı olan oğlunun devam ettirdiği, her ne kadar davalılardan Mehmet tarafından davaya konu taşınmazın aile konutu olduğunun bilinmediği iddia edilmişse de toplanan delillerden davalı …’in, murisin oğlu olan …’ı kiracısı olması nedeniyle tanıdığı, ipotek tesis ederken durumu araştırmamasının kendi kusuru olduğu, açık rızanın varlığına ilişkin ispat yükünün davalıda olduğu dikkate alındığında, davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle istinaf talebinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm kurulmak üzere davanın kabulüne karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı mirasçısı … vekili ile davalı … tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
3. Bölge Adliye Mahkemesinin 15.11.2019 tarihli ve 2019/2249 Esas, 2019/1526 Karar sayılı kararı ile; istinaf taleplerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının harç eksikliği nedeniyle kaldırılmasına ve dosyanın yeniden hüküm kurulmak üzere mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
4. İlk Derece Mahkemesinin 23.10.2020 tarihli ve 2019/859 Esas, 2020/554 Karar sayılı kararı ile; belirtilen eksiklik giderilerek önceki hükümde yer alan gerekçe tekrar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Dava, hak sahibi eş tarafından diğer eşin rızası alınmadan, davalı üçüncü kişi lehine verilen aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması isteğine ilişkindir (TMK md. 194).
Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır (TMK md. 194). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla evlilik birliği süresince ileri sürebilir. Ayrıca, malik olmayan eş yararına, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin “Aile konutuna” sağladığı haklar mirasçısına geçmez. Aile konutuna malik olmayan eşin ölümüyle birlikte diğer eşin rızası alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır.
Somut olayda, davacı erkek davanın devamında 05.12.2018 tarihinde ölmüştür. Evlilik malik olmayan eşin ölümüyle sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiştir. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında “Karar verilmesine yer olmadığına” dair karar vermek ve yargılama giderleri ile vekâlet ücretini dava tarihi itibariyle tarafların haklılık durumları dikkate alınarak, tayin ve takdir etmek gerekirken, dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; ipotek işleminin tesis edildiği tarihte davacı eşin sağ olması ve bu işlemin geçersizliğini ileri sürmesi ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/2-2906 Esas, 2017/1723 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere davacının dava açıldığı sırada ipoteğin kaldırılması davasını açmasında menfaati olduğu gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 240/3 ve 652/2 nci maddeleri uyarınca malik olmayan eşin mirasçılarının da bu davayı takip etmekte hukuki yararlarının olduğu, işlemin yapıldığı tarihte geçersiz olan bir işlemin davacının ölümü ile geçerli hâle gelmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı … vekili temyiz dilekçesinde; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile aile konutu üzerindeki malik eşin fiil ehliyetine ilişkin kısıtlamanın malik olmayan eş yararına düzenlendiği, böyle olunca malik olmayan eşin ölümü sonucunda sağ kalan malik eşin ipoteğin geçersizliğini ileri süremeyeceği, dolayısıyla davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı malik olmayan eş tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194 üncü maddesine dayalı olarak açılan ipoteğin kaldırılması istemli eldeki davanın yargılama aşamasında, davacının ölümü nedeniyle dava konusu taşınmazın aile konutu olma özelliğini kaybettiği gözetildiğinde, taşınmazın zaten maliki durumunda olan davalı eş tarafından tesis edilmiş bulunan ipotek işleminin “aile konutuna tanınan hukuki koruma” gereğince kaldırılmasına karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 193 ve 194 üncü maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun’un “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193 üncü maddesi “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.” şeklindedir.
3. Aynı Kanun’un 194 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında ise “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Anılan maddenin gerekçesine göre aile konutu; eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olarak tanımlanmıştır.
4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 193 üncü maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlem yapma serbestisi kabul edilmişken, aynı Kanun’un 194 üncü maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile malik olmayan eşe, aile konutu ile ilgili tapu kütüğüne şerh verilmesini isteme hakkı tanınmış, eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukukî işlem özgürlüğü “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa dahi aile konutuna ilişkin olarak; eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Malik olmayan eşin izni için şekil şartı bulunmamakla birlikte, iznin açık olması gerekmektedir. Açık rızanın varlığını ispat yükü ise aile konutu ile ilgili tasarrufta bulunana aittir.
5. Türk Medeni Kanunu’nun 194 üncü maddesinde öngörülen sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konut aile konutu vasfı taşıdığı için getirilmiştir. Bu sebeple taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Nitekim aile konutu şerhi kurucu değil açıklayıcı niteliktedir. Aksi düşünce ile tasarruf yetkisine ilişkin sınırlamanın şerh ile başlayacağı kabul edilmiş olur. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.
6. Bir başka deyişle; malik olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu ayni bir hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 tarihli ve 2017/2-1604 Esas, 2017/967 Karar; 30.03.2021 tarihli ve 2017/2-2809 Esas, 2021/367 Karar sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
7. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194 üncü maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tâbi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir (Mustafa Alper Gümüş, Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; İstanbul 2007, s. 41-42). Bu durumda; 4721 sayılı Kanun’un 194 üncü maddesi uyarınca malik olan eş tarafından diğer eşin açık rızası alınmadan aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması durumunda yapılan bu işlemin “geçerli” kabul edilemeyeceği emredici hüküm gereğidir. Diğer eşin, geçerli olmayan işlemin iptali için dava açabileceği kuşkusuzdur.
8. Somut olaya gelince, dava tarihinde davalı eş adına kayıtlı taşınmaz üzerine diğer davalı şahıs yararına konulmuş bir ipoteğin varlığı söz konusu olup; davacı eş açtığı dava ile işlemin rızası alınmadan yapıldığını iddia ederek ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürmüş, davanın devamı sırasında aile konutunun maliki olmayan davacı eş 05.12.2018 tarihinde ölmüştür. Yapılan yargılamada; İlk Derece Mahkemesince davanın reddine, Bölge Adliye Mahkemesince tam aksine davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire ise yargılama aşamasında davacı malik olmayan eşin ölümü nedeniyle dava konusu taşınmazın aile konutu olma niteliğini kaybettiğini, dolayısıyla davanın konusuz kaldığını belirterek konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur. Öyle ise uyuşmazlığın çözümü açısından aile konutu korumasının zamansal sınırının da açıklanması gerekmektedir.
9. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194 üncü maddesi kapsamındaki aile konutu koruması; kural olarak evlilik birliğinin sona ermesine kadar devam eder. Eşlerin bu konuttan kesin olarak taşınmaları, anlaşarak konutun aile konutu olma niteliğine son vermeleri, evliliğin boşanma, iptal veya ölümle son bulması veya konutun yok olması hâllerinde, bu madde kapsamında yer alan koruma imkânları da son bulur. Dolayısıyla resmi evlilik birliği içerisinde, eşlerce konutun aileye özgülenmesiyle birlikte; eşler arasındaki mal rejiminin türünden bağımsız olarak başlayan aile konutu koruması, konutun aile konutu olma niteliği ortadan kalkana kadar devam etmektedir.
10. Eldeki davada; davaya konu taşınmazın aile konutu olma niteliğini, evlilik birliğinin “ölümle sona ermiş olması” nedeniyle kaybettiği görülmektedir. Ne var ki Bölge Adliye Mahkemesi; uyuşmazlık konusu ile aynı mahiyette olduğu gerekçesi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 tarihli ve 2017/2-2906 Esas, 2017/1723 Karar sayılı kararına atıf yaparak direnme kararı verdiğinden, evlilik birliğinin ölümle sona ermiş olası durumunda “sadece evliliğin devamı süresince söz konusu olan aile konutu korumasının” hangi hâlde devam edeceği hususunun da açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
11. Türk hukukuna, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194 üncü maddesi ile kazandırılmış olan aile konutu koruması; önemine binaen, eşlerden birinin ölümü hâlinde “sağ kalan eşin aile konutu üzerindeki hak sahipliği” nedeniyle, aynı Kanun’un mal rejimleri ve miras hukuku hükümlerine göre korunmaya devam edilmiştir. Bu kapsamda; 4721 sayılı Kanun’un 240 ncı madde ile edinilmiş mallara katılma rejiminde, 254 ve 255 inci maddeler ile paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde, 279 uncu madde ile mal ortaklığı rejiminde ve 652 nci madde ile de eşler arasındaki mal rejimi ne olursa olsun mirasçılık sıfatına dayalı olarak mirasın paylaşımında, ölüm hâlinde sağ kalan eşin aile konutu üzerindeki talep haklarına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan bu düzenlemelerle sağ kalan eşe “ölen eşine ait” olup da birlikte yaşadıkları konut üzerinde, edinilmiş mallara katılma rejiminde katılma alacağına, paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde miras ve paylaşmadan doğan hakkına, mal ortaklığı rejiminde ortaklık payına ve mirasın paylaşımında ise miras payına mahsup edilmek suretiyle, aile konutu üzerinde kendisine mülkiyet, intifa veya oturma hakkı tanınmasını talep etme hakkı tanınmıştır. Direnme karar gerekçesinde atıf yapılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 tarihli ve 2017/2-2906 Esas, 2017/1723 Karar sayılı kararında “sağ kalıp malik olmayan eşin 4721 sayılı Kanun’un 240 ve 652 nci maddeleri gereğince mirasçı sıfatından dolayı haklarının bulunduğu, dolayısıyla davayı açtığı sırada var olan hukuki yararının yargılama aşamasında malik eşin ölümünden sonra da devam ettiği, böyle olunca evliliğin ölümle sona erdiği gerekçesi ile davacının geçersizliğini ileri sürmüş olduğu ipotek işlemi hakkında davanın konusuz kaldığını söylemenin mümkün olmadığı” gerekçesine yer verilmiştir.
12. Gerçekten de aile konutu niteliğinin sürmesi koşuluyla; konutun mülkiyeti kendisine ait olmayıp ekonomik yönden de, güvenceli durumda olmayan eş açısından oldukça önemli olan yukarıda yazılı hükümler oldukça önemli ise de somut olayda uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Zira eldeki davada malik olmayan eş ölmüş, sağ kalan eş zaten dava konusu taşınmazın maliki konumundadır. Dolayısıyla 4721 sayılı Kanun hükümleri ile aile konutunda malik olmayan eşin şahsına tanınan haklardan yola çıkılarak, malik eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını amaçlayan yasa maddeleri gerekçe yapılıp, ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi hatalı olduğu gibi evlilik birliği ölüm ile sonuçlanmış olsa da sağ kalan malik eş bakımından malik olmayan eşin dava açarken var olan hukuki yararının ölmesi hâlinde de devam edeceğine ilişkin düşünce somut olayın özelliğine uygun bulunmamıştır.
13. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca direnme kararını veren Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
31.01.2024 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.
-
İlgili Mevzuat için Tıklayınız
-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
Eşlerin hukukî işlemleri: Genel olarak – Madde 193
Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.
Aile konutu – Madde 194
Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir.
Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.
Kayseri Boşanma Avukatı
Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.