Arslan Hukuk

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Bank Asya Hesabı, Sendika ve Dernek Üyeliği, Gazete Aboneliği, Müzahir Kurumlarda Çalışma Örgütsel Faaliyet Kapsamında Değerlendirilir mi

Bank Asya Hesabı, Dernek veya Sendika Üyeliği, Müzahir Kurumlarda Çalışma Örgütsel Faaliyet Kapsamında Değerlendirilir mi Sanığın Bank Asya hesabında gerçekleştirdiği rutin bankacılık işlemlerinin, müzahir kurumlarda çalışmasının, KHK ile kapatılan dernek veya iltisaklı sendika üyeliğinin, dergi veya gazete aboneliğinin müsnet silahlı terör örgütüne üye olma suçunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemeyeceğinin gözetilmemesi, kanuna aykırıdır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi Esas No: 2022/19658 Karar No: 2025/12712 Karar tarihi: 29.04.2025 İlk Derece Mahkemesi: Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi Suç: Silahlı terör örgütüne üye olma Hüküm: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca İlk Derece Mahkemesince verilen mahkûmiyet kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi Tebliğname Görüşü: Bozma Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü; Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi; Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; 1. Sanığın silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına organik bağla katılarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluluk arz eden faaliyetlerde bulunduğuna ilişkin maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması açısından sanığın örgüt ile bağlantısını gösteren tek delilin etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan tanık delili olması, sanığın da soyut tanık anlatımlarını kabul etmediğini beyan etmesi, mahkûmiyete esas alınan, suçun sübutu ve cezanın kişiselleştirilmesi bakımından belirleyici delil olan tanık …’ün beyanında; “sanıkla ilgili doğrudan görgüye dayalı bilgisi olmadığını ancak kendisinin katıldığı toplantılarda MEB ünite sorumlusu … Y.’in, ilçe imamı Ş. U.’nun da katıldığı mütevelli toplantısına sanığın katıldığını kendisine söylediğini” beyan etmesi karşısında, tanığın anlatımlarına dayanak gösterdiği bu şahısların açık kimlik bilgilerinin tespiti ile varsa tüm aşama beyanlarının dosyaya celbi, gerektiğinde tanık sıfatıyla doğrudan aleni duruşmada sanığın huzurunda veya 5271 sayılı Kanun’un 180/1-2-5. maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinin sağlanması, 2. Mahkûmiyete esas alınan, suçun sübutu ve cezanın kişiselleştirilmesi bakımından belirleyici diğer delil olan ve talimat ile dinlenen tanık …’in doğrudan aleni duruşmada sanık ve müdafii huzurunda veya 5271 sayılı Kanun’un 180/1-2-5. maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenip AİHS’in 6/3-d ve Anayasa’nın 36. maddeleri ile teminat altına alınan “iddia/kamu tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek” hakkı tanınması gerektiği gözetilmeden; sanığın tanığı sorgulama hakkının engellenmesi suretiyle 5271 sayılı Kanun’un 180/1 ve 181/1. maddelerindeki emredici hükümlere riayet edilmeyerek savunma hakkının kısıtlanmasına yol açacak şekilde 5271 sayılı Kanun’un 181/1 ve 210. maddelerine muhalefet edilmesi, 3. UYAP örgütlü suçlar bilgi bankasından araştırma yapılıp sanık hakkında dosya kapsamı dışında herhangi bir beyan olup olmadığının saptanması, bulunması halinde bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin dosya içerisine getirtilmesi sonrasında ilgili şahısların tanık sıfatıyla doğrudan aleni duruşmada sanığın huzurunda veya 5271 sayılı Kanun’un 180/1-2-5. maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinden sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve yetersiz belgelere dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması, Kabul ve uygulamaya göre de; Sanığın Bank Asya hesabında gerçekleştirdiği rutin bankacılık işlemlerinin, iltisaklı sendika ve dernek üyeliğinin, gazete aboneliğinin sempati ve iltisak boyutunu aşan, örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemeyeceğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/2. maddesi uyarınca Tebliğname’ye uygun olarak BOZULMASINA, dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304. maddesi uyarınca Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi Esas No: 2022/19654 Karar No: 2025/11441 Karar Tarihi: 17.04.2025 İlk Derece Mahkemesi: Denizli 5. Ağır Ceza Mahkemesi Suç: Silahlı terör örgütüne üye olma Hüküm: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62/1, 53/1, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca İlk Derece Mahkemesince verilen mahkûmiyet kararına ilişkin istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddi Tebliğname Görüşü: Onama Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü; Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, yasal şartları oluşmadığından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 299/1. maddesi gereğince REDDİNE, Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi; Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; A) ByLock’un suçun sübutu açısından belirleyici delil olması karşısında; ByLock kullanıcısı olmadığını bildiren sanığın örgütsel konumunun ve örgütsel faaliyetlerinin tespiti bakımından dosya içerisinde bulunan ByLock tespit ve değerlendirme tutanağına göre; ekleyen, eklenen ve aynı grupta yer alan kişilerin, sanık ile irtibatlı olup olmadığı, bu kişiler hakkında örgüt üyeliği sebebiyle ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediğinin araştırılması, yürütülen bir ceza soruşturması mevcut ise bu kişilerin aşamalardaki ifade örnekleri getirtilerek incelenmesi ve ekli kişilerin tanık olarak ifadelerine başvurulması, B) Temyiz kanun yolu aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2022/6863 sayılı soruşturma dosyasından, 28.05.2022 tarihli yazı ekinde gönderilen KYOK kararı ve ekinde tanık Nesip K’nın sanık hakkındaki beyan ve teşhislerinin, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/2159 Muh. sayılı dosyasından, 04.03.2020 tarihli yazı ekinde gönderilen Kudret Ç’nin sanık hakkındaki beyan ve teşhislerinin ve ayrıca Isparta Cumhuriyet Başsavcılığının 2022/3131 sayılı soruşturma dosyasından, 05.09.2022 tarihli yazı ekinde gönderilen Veli D’nin sanık hakkındaki beyan ve teşhislerinin, 5271 sayılı Kanun’un 217 nci maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine ayrı ayrı okunması, anılan şahısların aşamalardaki ifade örnekleri getirtilerek incelenmesi, gerektiğinde duruşmada sanık ve müdafiinin huzurunda veya SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinin sağlanması, C) UYAP örgütlü suçlar bilgi bankasından araştırma yapılıp sanık hakkında herhangi bir beyan olup olmadığının tespiti, bulunması halinde bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin dosya içerisine getirtilmesi sonrasında ilgili şahısların tanık sıfatıyla doğrudan aleni duruşmada sanık ve müdafiinin huzurunda veya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 180/1-2-5 maddesi gereğince SEGBİS kullanılmak suretiyle dinlenmelerinin sağlanması ile tüm delillerin CMK’nın 217. maddesi gereğince duruşmada okunup tartışılması neticesinde sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanılarak eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi, D) Kabul ve uygulamaya göre de; Sanığın Bank Asya’daki rutin bankacılık işlemlerinin, müzahir kurumlarda çalışmasının ve KHK ile kapatılan dernek üyeliğinin müsnet suç bakımından delil ya da örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, tebliğnamede onama isteyen düşünceye iştirak edilmeyerek, hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304. maddesi uyarınca Denizli 5.

Bank Asya Hesabı, Sendika ve Dernek Üyeliği, Gazete Aboneliği, Müzahir Kurumlarda Çalışma Örgütsel Faaliyet Kapsamında Değerlendirilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamında Kemik İliği Nakli Sürecine ilişkin Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Kemik İliği Nakli Sürecine ilişkin Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; başka hastanede yapılacak kemik iliği nakli öncesinde hazırlık işlemi olarak tüm beden ışınlama tedavisi hizmeti veren davacının hak edişlerinden yapılan hizmet bedeli kesintisinin iadesi yönünde açılan davada mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. SUT Kapsamında Yapılan Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(13)3-426 Karar No: 2022/1508 Karar Tarihi: 15.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, (dosyanın devredildiği) Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili; Ankara’daki tek radyasyon onkolojisi özel dal merkezi olan müvekkili şirket ile davalı Kurum arasında sağlık hizmeti satın alma sözleşmesi bulunduğunu, kemik iliği nakillerinden önce uygulanan tüm beden ışınlamasının (TBI) Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde yapılamaması nedeniyle hastaların müvekkiline ait sağlık kuruluşuna yönlendirildiğini, 2013 yılında iki ayrı lösemi hastasının ilik nakli öncesi TBI yapılması amacıyla, sevk edildikleri hastanelerde bu uygulamanın yapılamadığını da belirten yazılarla birlikte müvekkili sağlık kuruluşuna sevk edildiğini, Medula sisteminden provizyon yazıları alınarak davalının izni ve onayıyla tedavilerinin yerine getirildiğini ve tedavi bedellerinin Kuruma fatura edildiğini, ancak davalının TBI işleminin kemik iliği nakli paketine dâhil bir işlem olduğu ve Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) hükümlerine göre paket hâlinde kemik iliği naklini yapan hastaneye ödendiği, mükerrer ödeme yapılmasının mümkün olmadığı şeklindeki gerekçeyle ödeme yapmadığını, bu konuda Kurumun itiraz komisyonuna başvurulmuş ise de olumsuz yanıt alındığını, verilen hizmet bedeli ödenmediği gibi bu bedelin istenmesinin SUT’a aykırı olduğu gerekçesiyle müvekkili hakkında toplamda 7.903TL ceza kesildiğini, daha önce de benzer şekilde uyuşmazlıklar çıktığını ve mükerrer ödemeye müvekkilinin değil sevki gerçekleştiren sağlık kuruluşlarının sebep olduğunun emsal içtihatlarla ortaya konulduğunu ileri sürerek iki ayrı hasta için müvekkilinin hak edişlerinden kesilen toplan 7.903TL örnekleme cezasıyla, tedavi giderleri toplamı 4.735TL bedelin davalından tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı davaya cevap vermemiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.12.2015 tarihli, 2015/36 E., 2015/468 K. sayılı kararı ile; toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre hastaya uygulanan tedavi için davacı tarafça davalı Kurum sigortalılarına bir hizmet verildiği ve bu hizmet bedelinin ödenmesi gerektiği, davalı kurum tarafından yapılan kesintilerin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.01.2019 tarihli ve 2016/5889 E., 2019/601 K. sayılı kararı ile; “…Dava, davalı ile imzalanan hizmet alım sözleşmesi gereğince davalı kuruma fatura edilen bedellerin ödenmemesinden kaynaklı olarak açılan fatura bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosyanın incelenmesinde; hükme esas alınan bilirkişi raporunda taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümlerinin genel işlem koşulları niteliğinde olduğu, hastanın kemik iliği nakline hazırlanması için davacı yanca total vücut ışınlanması yapıldığı, bunun tıp bilimine uygun olduğu, kemik iliği nakli tanımı içinde hazırlık için yapılan teknik ve tedavilerinin yer alması davacıya yapılması gereken bedellerin ödenmemesi için gerekçe olamayacağı ve davalı kurumun teknik gelişmelere bağlı olarak kendi tebliğindeki bu düzenlemeyi yeniden ele alması gerektiği belirtilmiştir. Oysa ki mahkemece; davacı taraf tacir olup, imzaladığı sözleşme nedeniyle basiretli bir tacir durumunda olduğundan genel işlem koşullarının davacı açısından uygulanmasının mümkün olmadığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’nde davacının yaptığı total vücut ışınlamasının kemik iliği naklinde yer alan hazırlık tedavi ve tetkikleri içinde yer aldığı gözetildiğinde ayrı fatura ile söz konusu işlemin bedelinin istenemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hatalı bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.09.2020 tarihli ve 2019/372 E., 2020/197 K. sayılı kararı ile, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından başka hastanede yapılacak kemik iliği nakli öncesinde hazırlık işlemi olarak tüm beden ışınlama tedavisi hizmeti veren davacının hak edişlerinden yapılan kesintinin iadesi yönünde açılan davada mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki hukukî ilişki ve çekişmeyi doğuran olayla ilgili süreç incelenmelidir. 13. Taraflar arasındaki 2012 yılına ait Sağlık Hizmeti Alım Sözleşmesi çerçevesinde davacı şirket Kurum sigortalılarına sağlık hizmeti vermektedir. Söz konusu sözleşme, verilecek hizmetle ilgili olarak yalnızca genel kuralları öngören iltihaki nitelikte bir tip sözleşme olup somut olaya konu TBI işlemine ilişkin açık bir hüküm taşımamaktadır. Bununla birlikte sözleşmenin 11.1.10 maddesinde, SUT’ta belirtilen kurallar uyarınca Kuruma fatura edilmemesi gereken bir işlemin fatura edilmesi hâlinde işlem bedelinin beş katı tutarında cezai işlem uygulanacağı belirlenmiştir. 14. Davacı TBI hizmetini verdiği hastalar için ödeme yapılmamasının ve Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’ne aykırı davranıldığından bahisle hak edişlerinden kesinti uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda; Kurumun bu uygulamasının yerinde olmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin genel işlem koşulu niteliği taşıdığı ve davacı aleyhine yorumlanamayacağı, TBI hizmetinin davacıdan alındığı sabitken SUT hükümleri gerekçe gösterilerek ödeme yapılmamasının haksız olduğu, davalı Kurumun tedavi süreciyle ilgili teknik gelişmeleri de göz önünde bulundurarak SUT hükümlerini yeniden değerlendirmesi gerektiği mütalaa edilmiştir. Mahkemece genel işlem koşulları yönünden herhangi bir tartışma yapılmaksızın yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalının temyizi üzerine Özel Dairece verilen bozma kararı gerekçelerinden biri ise davacının tacir olduğu, bu nedenle de genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin somut olayda uygulanamayacağı yönündedir. 15. Bu noktada “genel işlem koşulu” kavramıyla ilgili kısa bir açıklamada bulunulması yerinde olacaktır. 16. Kural olarak sözleşmeler, sosyal, ekonomik vb. yönlerden birinin diğerine baskın konumu bulunmayan taraflar arasında, karşılıklı müzakereyle ve sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde kurulurlar. Bu kural bireysel sözleşmelerin kurulmasında daha kolay uygulanabilmektedir. Zira çağımızın toplumsal ve ekonomik gelişmeleri; bilhassa

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamında Kemik İliği Nakli Sürecine ilişkin Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Su Baskını Sonucu Kiralanan Meskende Oluşan Hasar Nedeniyle Kiracının Sorumluluğu

Su Baskını Sonucu Kiralanan Mesken veya İş Yerinde Oluşan Hasar Nedeniyle Kiracının Sorumluluğu Hasar Nedeniyle Kiracının Sorumluluğu: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, kiraya konu meskende ve alt kattaki iş yerinde su baskını sonucu oluşan hasardan davalı kiracının sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/3-327 Karar No: 2022/1496 Karar Tarihi: 10.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki alacak ve tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacılar İstemi 4. Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi ile davalı arasında 01.06.2011 başlangıç tarihli kira sözleşmesi imzalandığını, murisin ölümü ile mirasçılardan Selim Özcan’ın taşınmazın yeni maliki olduğunu, davalının kiracı olduğu dönemde radyatördeki sızıntı nedeniyle kiraya konu meskenin suyla dolduğunu ve alt katın da zarar gördüğünü, tespit raporuna göre alt kattaki iş yerinde 2.500TL hasar oluştuğunu, müvekkillerinden Selim Özcan’ın hasarı 2.950TL bedel ile giderdiğini, yine kiralanan meskende de 2.250TL hasar tespit edildiğini, davalının Eylül ve Ekim aylarına ait kira borcunun bulunduğunu, müvekkili Selim Özcan tarafından kiracı adına aidat, elektrik ve jeotermal fatura ödemesi yapıldığını ileri sürerek toplam 6.612,16TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili, alınan tespit raporlarını kabul etmediklerini, davaya konu meskenin müvekkilinin İzmir’de öğrenim gören kızı için kiralandığını, müvekkili ve kızının yaz aylarında Tire ilçesinde ikamet ettiklerini, müvekkilinin su baskınından site görevlisinin telefonu ile 26.08.2014 tarihinde haberdar olduğunu ve hemen meskene intikal ettiğini, odalarda üç parmak yüksekliğinde su ile karşılaşıldığını, eskimiş radyatörün tam ortadan patladığının ve suyun buradan yayıldığının tespit edildiğini, hasarın oluşmasında müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, anahtar teslim alınmadığı için tevdii mahalli yoluna müracaat edilerek anahtarın 21.10.2014 günü kiraya verene teslim edildiğini, jeotermal vananın açık bırakılması ile zarar arasında bağlantı olmadığını, radyatör aşırı eskidiği için patladığını, oturamayacağı mesken için müvekkilinden kira istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 2014/1171 E., 2015/783 K. sayılı kararı ile; davanın kısmen kabulü ile meydana gelen zararda davalı kiracının kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle tazminat talebinin reddine, ödenmeyen kira ve fatura bedellerine ilişkin alacak istemi yönünden 1.312TL’nin kabulüyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.02.2017 tarihli ve 2017/1419 E., 2017/1954 K. sayılı kararı ile; “…1- 5219 ve 5236 sayılı Kanunlar ile HUMK’nın 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01.01.2011 tarihinden itibaren 1.540 TL’ye çıkarılmıştır. Hüküm, karar tarihi itibariyle kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu uyarınca Yargıtay’ca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir. Açıklanan nedenlerle davalının temyiz isteminin REDDİNE; Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde; 2-) Taraflar arasındaki 01.06.2011 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesin gereğince kiracı olan davalının oturduğu davaya konu kiralananda ve alt dairede 26.08.2014 tarihinde su basması ile zarar oluştuğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 316. [818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 256.] maddesi hükmü uyarınca kiracı kiralananı tam bir özenle kullanmak ve aynı Kanun’un 334. (BK. 266.) maddesi gereğince sözleşme sonunda aldığı hali ile kiraya verene teslim etmekle yükümlüdür. Ancak kiracı sözleşmeye uygun kullanma dolayısıyla oluşan eskime ve bozulmalardan sorumlu olmayıp münhasıran kötü kullanım nedeniyle oluşan zarar ve hasardan sorumludur. Mahkemece yargılama aşamasında yapılan keşif sonucu inşaat mühendisi, makine mühendisi ve hukukçu bilirkişi heyetinden alınan raporda kiralanan daire ve alt dairede toplam 2.680 TL hasar oluştuğu, su basmasından kaynaklı hasardan davacı kiraya verenin tesisatın eski bakımsız olması nedeniyle %30 oranında kusurlu olduğu, davalı kiracının uzun süre evden ayrıldığı halde gerekli önlemleri almayarak %70 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir. Mahkemece kiracının hasarı öngöremeyeceği, kiraya verenin tamamen kusurlu olduğundan bahisle hasar bedeli yönünden talebin reddine karar verilmiş ise de, bilirkişi heyeti tarafından belirlenen kusur oranları dikkate alınarak hasar bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hasara ilişkin talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.06.2017 tarihli ve 2017/533 E., 2017/619 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, radyatörün kullanma ömrünü tamamlayıp tamamlamadığını bilebilecek tek kişinin kiraya veren olduğu, kiracının ancak kiralananın kötü kullanılması hâlinde sorumlu olabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, kiraya konu meskende ve alt kattaki iş yerinde su baskını sonucu oluşan hasardan davalı kiracının sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır. 13. Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanılmasıyla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği, karşılıklı edimleri içeren bir sözleşmedir (Türk Hukuk Lûgatı: Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s. 694). Sözleşmenin tarafları, kiraya verilen maldan bedel karşılığı yararlanan kiracı ile yararlanmaya razı olan kiraya verendir. 14. Kiraya verenin asli edim yükümü, kiralananı kira süresince kiracının kullanımına hazır bulundurması olup bu husus, somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 249. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 301] maddesinde “Mucir, mecuru akitten maksut olan kullanmağa salih bir hâlde müstecire teslim etmek ve icar müddeti zarfında bu hâlde bulundurmak ile mükelleftir.” şeklinde düzenlenmiştir. Kiracının asli edim yükümü ise kira bedelinin ödenmesidir (TBK m. 313). 15. Kiracı bunun dışında kiralananı sözleşmeye uygun kullanma borcu altındadır. 16. Zira kiracı kiralananı kullanma hakkına sahip ise de bu hak mutlak ve sınırsız değildir (Yavuz, Nihat: Türk Kira Hukuku, Ankara 2003, s. 1124). Kiraya veren nasıl kiralananı sözleşme amacına uygun şekilde teslim etmek ve kira süresi içerisinde kullanıma, yararlanmaya elverişli olarak bulundurmak zorunda ise, kiracı da kiralananı özenle kullanmak ve olağan kullanmadan doğan yıpranmalar dışında kalan hâliyle geri vermek zorundadır. Eğer kiralanan olağan şekilde kullanılmamışsa kiracının iyi niyetle hareket etmediği ve kiralananı hoyratça

Su Baskını Sonucu Kiralanan Meskende Oluşan Hasar Nedeniyle Kiracının Sorumluluğu Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sebepsiz Zenginleşmede Zamanaşımı: Alacağın Yanlışlıkla Başka Bir İcra Dosyasına Ödenmesi

Sebepsiz Zenginleşmede Zamanaşımı: Alacağın Yanlışlıkla Başka Bir İcra Dosyasına Ödenmesi Sebepsiz Zenginleşmede Zamanaşımı: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamı itibariyle sebepsiz zenginleşme iddiasına dayalı alacak talebinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/3-251 Karar No: 2022/1430 Karar Tarihi: 02.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın zamamaşımı nedeniyle reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili; müvekkili Bakanlığa bağlı İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle dava dışı Z.. San. Ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki mal alım sözleşmesi çerçevesinde doğan hastane borcunun alacaklı şirket tarafından Ankara 29. İcra Müdürlüğünün 2010/4365 sayılı dosyası ile takibe konulduğunu, ilgili saymanlıkla yapılan yazışmalar sonunda aynı firmanın başka bir hastaneden (İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi) olan alacakları için Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2009/17959 sayılı dosyasıyla başlatılan takipte sehven Bozyaka değil Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin firmaya olan borçlarına ilişkin haciz işlemi uygulanarak ödeme yapıldığının anlaşıldığını ve ödeme emrine bu nedenle itiraz edilebilmesi için kendisinden gerekli evraklar istendiğinde Atatürk Eğitim ve Araştırma hastanesinin haciz müzekkeresinden ve Ankara 8. İcra Müdürlüğüne ödeme yapıldığından haberdar olduğunu, Ankara 29. İcra Müdürlüğündeki takibe bu suretle itiraz üzerine görülen itirazın iptali davasında (Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/268 E. sayılı dosyası) Ankara 8. İcra Müdürlüğüne yapılan ödemenin hükümsüz olduğuna hükmedildiğini ve bu ilamın icraya konulması üzerine İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 13.749,73TL ödeme yapıldığını, yine firmanın bakiye alacağının tahsili için açtığı dava (Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/248 E. sayılı dosyası) kapsamında da 35.519,49TL ödendiğini, tüm bunlara göre İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma hastanesinin Z… San. ve Tic. Ltd. Şti. ile aralarındaki ihale sözleşmesi çerçevesinde ihale bedelinin iki defa ödenmiş olduğunu, davalının malvarlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşmeyi iade etmesi yönünde ihtarname gönderilmiş ise de sonuç alamadıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 31.779,37TL tutarındaki alacağın davalıdan faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili; dava dilekçesinde bahsi geçen firmaya yaptığı iş sonucunda alacaklarına karşılık firmadan 85.000TL bedelli bono aldığını, senet bedelinin ödenmemesi üzerine firma hakkında Ankra 8. İcra Müdürlüğünün 2009/17959 sayılı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip dosyasıyla icra takibi başlattığını, bu dosya kapsamında firmanın Sağlık Bakanlığına bağlı pek çok hastaneden olan hak edişleri üzerine istihkak haczi talebinde bulunduğunu, icra dosyasına İzmir Defterdalığı Sağlık Kurumları 4 Nolu Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü tarafından 16.11.2009 tarihinde 31.779,37TL para yatırıldığını gördüğünü ve sonrasındaki süreçte borçlu firmayla anlaşarak takipten feragat ettiğini, süreç bu şekilde işlemişken eldeki davayla sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde talepte bulunulmuş ise de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 81. maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresi kurumun kendisine olan yasal alacağını ödediği 16.11.2009 tarihinden başlamasına rağmen davanın yaklaşık altı yıl sonra açıldığını ve alacak iddiası yönünden zamanaşımının gerçekleştiğini, sebepsiz zenginleşenin dava dışı firma olduğunu, bu nedenle husumetin de bu kişiye yöneltilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.07.2016 tarihli, 2015/274 E., 2016/322 K. sayılı kararı ile; sebepsiz zenginleşme iddiasına dayalı alacak davasına konu ödemenin, Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/265 Esas sayılı dosyası içerisinde bulunan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliğinin 11.07.2011 tarihli yazısı içeriğine göre, 11.07.2011 tarihinde öğrenildiğinin anlaşıldığı, bu tarihten dava tarihi olan 27.05.2015 tarihine kadar sebepsiz zenginleşmeden doğan davaların tabi olduğu zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 11.04.2019 tarihli ve 2018/4818 E., 2019/3304 K. sayılı kararı ile; “…Sebepsiz zenginleşmede; davacının geri alma hakkının, buna karşın davalının geri verme borcunun doğması, bunların malvarlıklarının birbirinin zararına ve yararına olmak üzere karşılıklı yoksullaşma ve zenginleşmelerine bağlıdır ve bunun doğal sonucu olarak da, kural olarak, bu geri alma hak ve borcunun doğum anı, sebepsiz yoksullaşma ve sebepsiz zenginleşme olgularının gerçekleştikleri andır. O halde, geri isteme hakkının kapsamı da kural olarak, anılan hak ve borcun doğdukları tarihten daha önce belirlenemez. Zira, geri alma, bu yoksullaşma ve zenginleşmenin sonucudur ve bu olgular gerçekleşmeksizin geri alma söz konusu değildir. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 66. maddesine göre, iade alacaklısının geri alma hakkının varlığını öğrenmesinden itibaren 1 yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren 10 yıl sonra nedensiz zenginleşmeden doğan iade istemi zamanaşımına uğrar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 82. maddesinde ise aynı ilkeler benimsenmiş, ancak 1 yıllık süre 2 yıl olarak kabul edilmiştir. Bir yıllık sürenin başlaması için, iade alacaklısının kendisi aleyhine zenginleşen kişiyi ve zenginleşmenin kapsamını (nedensiz olarak uğranılan malvarlığı azalmasını) bilmesi aranmalıdır. Zira, davalının zenginleşmesinin, davacının hukuk alanının ihlali sonunda elde edildiği bilinmeden dava açılamaz. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 82. maddesine göre iki yıllık sürenin başlaması için, iade alacaklısının kendisi aleyhine zenginleşen kişiyi ve zenginleşmenin kapsamını (nedensiz olarak uğranılan malvarlığı azalmasının miktarını) bilmesi aranmalıdır. Dosyanın incelenmesinde; davalı tarafından dava dışı Z… San ve Ltd Şti aleyhine Ankara 8. İcra Müdürlüğünün Esas: 2009/17959 sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmış olup, takibin kesinleşmesi üzerine davalı tarafından borçlu şirketten alacağı olan hastanelerdeki doğmuş ve doğacak istihkak ve alacaklarına haciz konulması talebi üzerine İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin muhasebe kayıtlarını tutan saymanlık tarafından icra dosyasına 18.11.2009 tarihinde 31.779,37 TL yatırıldığı görülmüştür. Diğer taraftan, dava dışı Z… San ve Ltd Şti tarafından Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği aleyhine fatura bedelinin tahsili amacıyla Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesine Esas: 2011/265 sayılı dosyası ile açılan kısmi davada, 19.01.2012 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş, karar 20.05.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Yine dava dışı şirket tarafından Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi aleyhine Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesine Esas: 2013/248 sayılı dosya ile bakiye alacakları için dava açıldığı ve yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne 23.01.2014 tarihinde karar verildiği ve kararın, karar düzeltme talebinin reddi ile 05.03.2015 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 27.05.2015 tarihinde açıldığı görülmüştür. Bu durumda, hatalı ödemeyi öğrenme tarihinin mahkeme kararının kesinleştiği 05.03.2015

Sebepsiz Zenginleşmede Zamanaşımı: Alacağın Yanlışlıkla Başka Bir İcra Dosyasına Ödenmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Amirlerinin İşlem, Eylem ve Kişiliklerine Dair Olumsuz Söz Söyleyen Kolluk Personeline Disiplin Cezası Verilmesi

Amirlerinin İşlem, Eylem ve Kişiliklerine Dair Olumsuz Söz Söyleyen Kolluk Personeline Disiplin Cezası Verilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’da düzenlenen itiraz konusu kuralda; amirleri, üstleri, aynı rütbedeki veya çalışma arkadaşları hakkında ve onların bulunmadığı ortamlarda işlem, eylem ve kişilikleri hakkında kötüleyici veya konuştuğu kişilerde kötü intiba bırakacak tarzda olumsuz sözler söyleyen kolluk personelinin kınama cezasıyla cezalandırılması öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda kolluk personeline kınama cezası verilmesine dayanak olan olumsuz sözlerin belirsiz olduğu, söz konusu olumsuz sözler nedeniyle kolluk personelinin kınama cezasıyla cezalandırılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı, bu durumun ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir sınırlama getirdiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 1. Bentte Yer Alan “…işlem, eylem…” İbaresinin İncelenmesi Anayasa Mahkemesi E.2021/22, K.2022/6 sayılı kararında 7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının (5) numaralı alt bendinde yer alan ve görev içinde amir ya da üstlerinin eylem veya işlemlerini olumsuz yönde eleştirici nitelikte söz söyleme ya da yazı yazma fiilinin disiplin suçu olarak düzenlenmesini öngören ibareyi incelemiş ve söz konusu ibareyle ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle ibareyi iptal etmiştir. İtiraz konusu kural bakımından da anılan kararda belirtilen gerekçelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Bu itibarla kuralın amirleri, üstleri, aynı rütbedeki veya çalışma arkadaşları hakkında ve onların bulunmadığı ortamlarda onların işlem ve eylemleri hakkında söylenen olumsuz sözlerin otoriteyi zedeleyen, kurumun hiyerarşik düzenine veya işleyişine zarar veren bir unsur taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın her türlü olumsuz sözün cezalandırılabilmesine imkân tanıdığı anlaşıldığından kuralla ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  2. Bendin Kalan Kısmının İncelenmesi Disiplin ve hiyerarşik düzenin ön planda olduğu kolluk kuvvetlerinde kurumun düzeninin, dolayısıyla hizmetin işleyişinin bozulmasına sebebiyet verebilecek nitelikte olumsuz yönde görüş ya da kanaat belirtilmesi hususunda bazı sınırlamaların ve yasakların getirilmesi, toplumun asayiş ve güvenliğinde herhangi bir zafiyete neden olunmaması bakımından gereklilik taşımaktadır. Ancak bu husus hiyerarşik amir ve üstlerin hiçbir şekilde eleştirilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Öte yandan kolluk personelinin amirleri, üstleri, aynı rütbedeki veya çalışma arkadaşlarının bulunmadığı ortamda onların iş ve işlemleriyle ilgisi olmayan, kişisel özelliklerini hedef alan kötüleyici ya da kötü izlenim bırakacak nitelikte olumsuz sözler söylemesi eleştiri sınırlarını aşan bir durumu ifade etmektedir. Dolayısıyla kurum düzeninin, bu suretle kamu düzeninin korunması ve sağlanması biçimindeki meşru amaç doğrultusunda anılan kişilerin kişilikleri hakkında kötüleyici veya konuştuğu kişilerde kötü intiba bırakacak nitelikte olumsuz sözler söyleyen kolluk personelinin disiplin cezasıyla cezalandırılması yoluyla ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı değerlendirilmektedir. Kuralın kolluk personeli arasındaki çalışma barışının ve hiyerarşik düzenin sağlıklı ve düzenli bir şekilde işleyişinin bozulmasına yol açabilecek nitelikte tutum ve davranışlarda bulunulmasını önleyici etkiye sahip olduğu gözetildiğinde kuralla ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın kamu düzeninin korunması ve sağlanması amacına ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez. Kolluk personelinin amirleri veya çalışma arkadaşları hakkında olumsuz yönde olmakla birlikte objektif olarak bakıldığında üst ya da amirin otoritesi üzerinde veya çalışma barışına menfi herhangi bir etkisi olmayan sözlerinin kural kapsamında olmadığı, kaldı ki sarf edilen sözlerin anılan kişilerin kişisel özelliklerini hedef alan kötüleyici ya da kötü izlenim bırakacak ve eleştiri sınırlarını aşacak nitelikte olup olmadığının da yargı denetimine tabi olduğu birlikte değerlendirildiğinde dava konusu kuralda düzenlenen fiilin kınama cezasıyla cezalandırılmasının yaptırım ile korunmak istenen hukuki değer ve elde edilmek istenen kamusal yarar karşısında bireye makul olmayan, orantısız bir külfet yüklemediği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir. Amirlerinin İşlem, Eylem ve Kişiliklerine Dair Olumsuz Söz Söyleyen Kolluk Personeline Disiplin Cezası Verilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı Esas: 2024/124 Karar: 2025/39 Karar Tarihi: 11/2/2025 R.G.Tarih-Sayısı: 27/5/2025-32912 İtiraz Yoluna Başvuran: Denizli 2. İdare Mahkemesi İtirazın Konusu: 31/1/2018 tarihli ve 7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinin Anayasa’nın 2., 5., 13., 25. ve 26. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline verilmesi talebidir. Olay: Davacının uyarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükmü 7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 8. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (2) numaralı fıkrası şöyledir: “(2) Kınama cezasını gerektiren fiiller şunlardır: a) Görev sırasında (…), mevzuat veya talimatlarla yasaklanan davranışlarda bulunmak. b) Mevzuatta belirlenmiş usul ve kurallara riayet etmeden sözlü, yazılı veya elektronik olarak müracaat veya şikâyette bulunmak. c) Nöbeti teslimden sonra görev yerine özürsüz olarak geç dönmek. ç) Bildirimleri süresi içerisinde yerine ulaştırmamak. d) Mevzuat veya talimatlarla taşınmasına veya bulundurulmasına izin verilmiş olanlar dışında, mesleğin ciddiyeti ile bağdaşmayacak biçimde yüzük, bilezik, kolye, madalyon, rozet ve benzeri şeyleri takmak. e) Görev sırasında veya dışında kendisi ile aynı rütbede çalışanlara veya mesai arkadaşlarına karşı saygısız davranmak. f) Mevzuat ve talimatlarla kendisine tevdi edilmiş görevlerin gerektirdiği sorumluluğu üstlenmekten imtina ettiğini gösterecek tavır ve davranışlarda bulunmak. g) Amirleri, üstleri, aynı rütbedeki veya çalışma arkadaşları hakkında ve onların bulunmadığı ortamlarda, onların işlem, eylem ve kişilikleri hakkında kötüleyici veya konuştuğu kişilerde kötü intiba bırakacak tarzda olumsuz sözler söylemek. ğ) Zati demirbaş tabanca veya geçici olarak verilen demirbaş tabancanın üzerinde orijinalliğini bozacak boya, kaplama, gravür veya ciddiyetle bağdaşmayacak şekil, desen, resim ve karakter gibi değişiklikler yapmak. h) Mevzuata veya mesleki teamüllere aykırı hitaplarda bulunmak. ı) Bu fıkrada disiplinsizlik olarak saptanan eylem, işlem, tutum ve davranışlar dışında herhangi bir biçimde görevin takdir ve yerine getirilmesinde müsamaha ve savsaklama göstermek. i) (Mülga:18/10/2018-7148/36 md.)” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’IN katılımlarıyla 27/6/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Esasın İncelenmesi 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportörler Ömer DURSUN ve Burcu TAŞYAPAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin raporlar, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların

Amirlerinin İşlem, Eylem ve Kişiliklerine Dair Olumsuz Söz Söyleyen Kolluk Personeline Disiplin Cezası Verilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7550 sayılı Kanun

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7550 sayılı Kanun Kanun No: 7550 Kabul Tarihi: 4/6/2025    MADDE 1 – 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “hükmün verildiği” ibaresi “davanın açıldığı veya şikâyet başvurusunun yapıldığı” şeklinde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 2 – 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 125 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 125– Noterlere; sıfat ve görevlerinin gereklerine uymayan hâl ve hareketlerinin tespit edilmesi üzerine, durumun niteliğine ve eylemin ağırlık derecesine göre 126 ncı maddede yazılı disiplin cezalarından biri verilir.” MADDE 3 – 1512 sayılı Kanunun 126 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 126 – Noterler hakkında uygulanacak disiplin cezaları uyarma, kınama, para cezası, geçici olarak işten çıkarma ve meslekten çıkarmadır. Uyarma; notere görevinde daha dikkatli davranması gerektiğinin yazıyla bildirilmesidir. Aşağıdaki hâllerde uyarma cezası verilir: a) Noterlik mesleğiyle ilgili genelge veya genel yazılara aykırı davranarak noterlikler arasında uygulama farklılıkları oluşmasına sebep olmak. b) Noterlik dairesi personeli üzerinde denetim, gözetim ve disiplin görevini yerine getirmemek ve bu suretle personelin, mesleğin vakar ve onuruyla bağdaşmayan iş ve işlemler yapmasına sebep olmak. c) Noter odasına veya Türkiye Noterler Birliğine verilmesi gereken bilgi, belge veya raporları vermemek. d) Sözleşme yapmaksızın noterlik dairesinde personel çalıştırmak. e) Noterlik işlemlerinden alınacak giderlerin doğru tahakkuk ve tahsili konusunda gereken özeni göstermemek veya gereken tedbiri almamak. f) Haklı bir engeli olmaksızın 1 günden 3 güne kadar göreve gelmemek. g) Meslektaşlarına, noterlik dairesi personeline ve görevi nedeniyle muhatap olduğu kişilere veya iş sahiplerine karşı kırıcı ve küçük düşürücü davranmak. h) Görevli olduğu meslek organlarınca kendilerine verilen görevleri yapmamak, özensiz yapmak veya savsaklamak. ı) Geçerli bir mazereti olmaksızın noter odası genel kurul toplantılarına veya seçimlerine ya da delege olduğu hâlde Türkiye Noterler Birliği Kongresine veya seçimlerine katılmamak. j) Seçimlerle ilgili olarak hâkimin ve sandık kurulunun aldığı tedbirlere uymamak. k) Noterlik çalışma saatleriyle ilgili mevzuata ve bu konuda yetkili makamlarca alınan kararlara aykırı davranmak. l) Noterlikler ortak cari hesabına yatırılması gereken parayı süresinde yatırmamak. m) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Kınama; notere görevinde veya davranışında kusurlu sayıldığının yazıyla bildirilmesidir. Aşağıdaki hâllerde kınama cezası verilir: a) İlgililerin mevzuata uygun noterlik işlem taleplerini haklı bir neden olmaksızın karşılamamak. b) Mahkemeler, sulh ceza hâkimliği, Cumhuriyet başsavcılığı ve soruşturmaya yetkili kılınan resmî daireler tarafından talep edilen bilgi ve belgeleri geç göndermek veya göndermemek. c) Göreve geç gelmeyi veya erken ayrılmayı alışkanlık hâline getirmek. d) Kendisi, noterlik dairesi personeli veya kanunla yasaklanmış derecedeki yakınlarıyla ilgili noterlik işlemlerini yapmak. e) Noterlik dairesinde bulunması gereken altyapı, tesis, donanım veya yazılımları bulundurmamak, çalıştırmamak veya uygulamamak. f) Noterlik işlemlerinde gereğinden fazla gider almayı alışkanlık hâline getirmek. g) Sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranmak. h) Türkiye Noterler Birliği adına denetim yapmakla görevli olan kişilerin bu görevlerini yapmalarına engel olmak. ı) Haklı bir engeli olmaksızın ve kesintisiz olarak 4 günden 7 güne kadar göreve gelmemek. j) Devrettiği noterlikte yeterli donanım, yazılım veya personel bırakmayarak bu noterliğin hizmet sunumunu zorlaştırmak. k) Mesleğin ifası dolayısıyla tahsil edilen kamuya ait parayı süresi içinde ilgili kurumlara yatırmamak. l) Yazıyla bildirime rağmen Türkiye Noterler Birliği aidatını haklı bir neden olmaksızın ödememek. m) Bu Kanunda düzenlenen seçimlerin düzen içerisinde ve sağlıklı biçimde yürütülmesi amacıyla hâkimin ve sandık kurulunun aldığı tedbirlere uymamak. n) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Para cezası; yirmi bin Türk lirası ila iki yüz bin Türk lirası arasında belirlenecek bir paranın Türkiye Noterler Birliğine ödenmesidir. Bu cezalar her yıl, bir önceki yıla ilişkin 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında takvim yılı başından geçerli olmak üzere artırılarak uygulanır. Aşağıdaki hâllerde para cezası verilir: a) Emredici hükümlere aykırı noterlik işlemleri yaparak üçüncü şahıslara ya da kamuya zarar vermek. b) Devrettiği noterlikte yeterli donanım, yazılım veya personel bırakmayarak bu noterliğin, hizmette zafiyet oluşacak şekilde yetersiz kalmasına sebep olmak. c) Asılsız ihbar, şikayet ve suçlamalarla mesleği, meslek mensuplarını, noter odası veya Türkiye Noterler Birliği ile bunların alt birimlerini kamuoyunda küçük düşürmek. d) Başvuru veya şikayet hakkını kötüye kullanarak Türkiye Noterler Birliği organlarını çalışamaz hâle getirmek. e) Haklı bir engeli olmaksızın ve kesintisiz olarak 8 günden 14 güne kadar göreve gelmemek. f) Kefil olma yasağına aykırı davranmak. g) Reklam ve rekabet yasağına aykırı davranmak. h) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Geçici olarak işten çıkarma; noterlik sıfatı saklı kalmak kaydıyla noterin bir aydan altı aya kadar görevinden uzaklaştırılmasıdır. Aşağıdaki hâllerde geçici olarak işten çıkarma cezası verilir: a) Mesleğin vakar ve onuruna aykırı veya görevin gerektirdiği güveni sarsıcı davranış ve hareketlerde bulunmak. b) Ticari faaliyette bulunma yasağına aykırı davranmak. c) Aracı kullanmak. d) Nitelik ve ağırlığı itibarıyla yukarıda belirtilen eylemlere benzer eylemlerde bulunmak. Meslekten çıkarma; noterliğe engel bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olan noterin, bir daha atanmamak üzere noterlik mesleğinden çıkarılmasıdır.” MADDE 4 – 1512 sayılı Kanunun 127 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Bir üst veya alt derece disiplin cezasının uygulanması ve zamanaşımı: MADDE 127- Hakkında herhangi bir disiplin cezası verilen noterin bu cezanın kesinleşme tarihinden itibaren beş yıl içinde disiplin cezası verilmesini gerektiren yeni bir fiil işlemesi hâlinde, bu fiil için bu Kanunda öngörülen disiplin cezasının bir derece ağır olanı uygulanır. İlk defa disiplin cezası verilmesini gerektiren bir fiil işleyen ve geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan notere, meslekten çıkarma cezasını gerektiren durumlar hariç olmak üzere, verilecek disiplin cezasından bir derece hafif olanı uygulanabilir. Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylemler hariç olmak üzere, disiplin soruşturmasını gerektiren eylemlerin öğrenilmesinden itibaren üç yıl geçmiş olması halinde disiplin soruşturması açılamaz. Disiplin cezasını gerektiren eylemin işlendiği tarihten itibaren beş yıl geçmiş olması halinde disiplin cezası verilemez. Disiplin cezasını gerektiren eylemle ilgili olarak aynı zamanda ceza soruşturması veya kovuşturması açılmışsa, üçüncü fıkrada belirtilen süre yerine ceza kanunlarında belirlenen zamanaşımı süreleri uygulanır. Disiplin Kurulu tarafından kovuşturma sonucunun beklenmesine karar verilmesi halinde, mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar.” MADDE 5 – 1512 sayılı Kanunun 157 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 6 – 1512 sayılı Kanunun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “(B) bendi” ibaresi “ikinci fıkrasının (l)

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7550 sayılı Kanun Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Dava Konusunun Devri Halinde Davacının Seçimlik Hakkı: Devreden veya Devralan Hakkında Yargılamaya Devam Edilmesi

Tapu İptali ve Tescil Davasında Dava Konusunun Devri Halinde Davacının Seçimlik Hakkı: Devreden veya Devralan Hakkında Yargılamaya Devam Edilmesi Dava Konusunun Devri: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının dava dışı S.. C.. Sayın’a borcu olan 95.000TL’yi davalının ödeyip ödemediği, bu hususun 01.08.2013 ve 02.11.2013 tarihli belge içeriklerinden anlaşılıp anlaşılmadığı, varılacak sonuca göre davacının kendi edimini yerine getirmeden tapu iptal ve tescil istemli dava açıp açamayacağı, açabileceğinin anlaşılması hâlinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. (818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 81.) maddesi uyarınca davalının alacağını mahkeme veznesine yatırması için davacıya gerekli sürenin tanınıp, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, dava açıldığı tarihte davalı M.. Yaşar adına kayıtlı olan dava konusu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazın yargılamanın devamı sırasında (08.09.2017 tarihinde) dava dışı C.. Kaya’ya satış yoluyla devredildiği anlaşıldığından, öncelikle eldeki davada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125/1. maddesi uyarınca işlem yapılmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/1-728 Karar No: 2022/193 Karar Tarihi: 22.2.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Tapu İptali ve Tescil 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili 04.12.2013 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı ve dava dışı S.. C.. Sayın’ın aralarında yaptıkları anlaşma gereğince müvekkilinin Muğla ili Fethiye ilçesi Uzunyurt köyünde bulunan 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazını 10.05.2013 tarihinde davalıya hiçbir bedel almadan teminat amacıyla satış göstererek devrettiğini, daha sonra taraflar arasındaki anlaşmanın bozulduğunu, bunun üzerine davalının imzaladığı 02.11.2013 tarihli inanç sözleşmesi ile dava konusu taşınmazı iade edeceğini beyan ve taahhüt ettiğini, ancak bugüne kadar devretmediğini, davalıya yapılan devrin muvazaa nedeniyle iptal edilmesi gerektiğini, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu ve taşınmazı satmaya çalıştığını ileri sürerek, 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı, dava dilekçesi kendisine usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, ön inceleme duruşmasına katılmamış, 03.07.2014 tarihli ilk celsede; davacı ile aralarında el yazısı ile inanç sözleşmesi yaptıklarını beyan etmiş, yargılama aşamasında davalı vekili 13.05.2015 tarihli beyan dilekçesinde; dava konusu taşınmazın müvekkiline inanç sözleşmesi ile devredildiğini kabul ettiklerini, 02.11.2013 tarihli inanç sözleşmesi gereğince davacının dava dışı C.. Sayın’a olan 95.000TL’lik borcunu müvekkilinin ödediğini, bunun karşılığında dava konusu taşınmazı teminat amacıyla devraldığını, davacı tarafın 30.04.2014 tarihinde 95.000TL’yi müvekkiline ödemesi sonrasında taşınmazın iade edileceğinin kararlaştırıldığını, ancak anılan bedelin ödenmediğini, davacının öncelikle üzerine düşen edimi yerine getirmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 2013/370 E., 2015/313 K. sayılı kararı ile; 02.11.2013 tarihli sözleşmenin inanç sözleşmesi olduğunun taraflarca kabul edildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ise sözleşmede belirtilen 95.000TL’nin ödenip ödenmediği noktasında toplandığı, davacı tarafın anılan bedelin üçüncü kişiye davalı tarafından ödenmediği iddiasının sözleşmeye bizzat taraf olması ve kendi muvazaasına dayanamayacağından dinlenmeyeceği, 95.000TL’nin üçüncü kişi C.. Sayın’a ödendiğinin sözleşmede yazılı olduğu, aksinin davacı tarafından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200. maddesi uyarınca kesin deliller ile ispat edilmesi gerektiği, bu nedenle tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, sözleşme gereğince tapunun tekrar devredilebilmesi için ön koşul olarak düzenlenen 95.000TL’nin davalıya iade edilmediği, kendi edimini yerine getirmeyen davacı tarafın tapu iptal ve tescil talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11.10.2018 tarihli ve 2015/17217 E., 2018/13390 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda, 02.11.2013 tarihli belgeye taraflarca itiraz edilmemiştir. Bu haliyle anılan belgenin 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sözü edilen yazılı delil niteliğinde olduğu açıktır. Ne var ki, inanç sözleşmesi başlıklı belgede dava dışı S.. C.. Sayın’a 167.000,00 TL para ödendiği yazılı olup davacının da bu paranın 95.000,00 TL’sinden sorumlu olduğu belirtilmiş, davacı, davalı tarafından dava dışı S.. C.. Sayın’a bir ödeme yapılmadığını dolayısıyla kendisinin de bir borcu olmadığını beyan etmiştir. Hal böyle olunca, 01.08.2013 ve 02.11.2013 günlü sözleşmeler değerlendirilerek, öncelikle davacının davalıya 95.000,00 TL ödemesi gerekip gerekmediğinin açıklığa kavuşturulması, ödemesi gerekiyor ise miktar itibariyle tanıkla ispat sınırını aştığı dikkate alınarak bu paranın ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, ödenmemiş ise saptanacak miktarın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. (818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 81.) maddesi hükmü de gözetilerek mahkeme veznesine depo ettirilmesi için önel verilmesi ve bu husus yerine getirildiğinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.03.2019 tarihli ve 2019/9 E., 2019/85 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının dava dışı S.. C.. Sayın’a borcu olan 95.000TL’yi davalının ödeyip ödemediği, bu hususun 01.08.2013 ve 02.11.2013 tarihli belge içeriklerinden anlaşılıp anlaşılmadığı, varılacak sonuca göre davacının kendi edimini yerine getirmeden tapu iptal ve tescil istemli dava açıp açamayacağı, açabileceğinin anlaşılması hâlinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. (818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 81.) maddesi uyarınca davalının alacağını mahkeme veznesine yatırması için davacıya gerekli sürenin tanınıp, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. Ön Sorun 12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, dava açıldığı tarihte davalı M.. Yaşar adına kayıtlı olan dava konusu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazın yargılamanın devamı sırasında (08.09.2017 tarihinde) dava dışı C.. Kaya’ya satış yoluyla devredildiği anlaşıldığından, öncelikle eldeki davada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125/1. maddesi uyarınca işlem yapılmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir. IV. Gerekçe 13. Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu mal veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği,

Dava Konusunun Devri Halinde Davacının Seçimlik Hakkı: Devreden veya Devralan Hakkında Yargılamaya Devam Edilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muvazaalı Temlik: Tapu İptali ve Tescil Davasında Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muvazaa İddiasının İspatlanması

Muvazaalı Temlik: Tapu İptali ve Tescil Davasında Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muris Muvazaası İddiasının İspatlanması Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muvazaalı Temlik: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dosya kapsamı ve taraflarca sunulan delillere göre, mirasbırakan İncife Ş.. tarafından dava dışı oğlu İbrahim’in eşi davalı Handan Ş..’e satış suretiyle yapılan dava konusu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça, mirasbırakanın dava dışı oğlu İlyas’ın piyasaya olan borçlarını diğer oğlu İbrahim’in ödemesi karşılığında dava konusu bağımsız bölümü İbrahim’in eşi davalıya devrettiği ve mal kaçırma amacı bulunmadığı hususunun davalı tarafça, ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/1-726 Karar No: 2022/192 Karar Tarihi: 22.2.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin mirasbırakanı İncife Ş..’in 05.06.2013 tarihinde öldüğünü, geriye müvekkilleri ile dava dışı kişilerin mirasçı olarak kaldığını, mirasbırakanın İzmir ili, Bornova ilçesi, Çamdibi köyü, 8971 parsel sayılı taşınmazda bulunan üç numaralı bağımsız bölümünü 23.01.1997 tarihinde davalı gelini Handan Ş..’e satış göstererek temlik ettiğini, müvekkillerinin bu durumu 2014 yılı Ocak ayında intikal işlemlerini yaptırmak istediklerinde öğrendiklerini, yapılan işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın ölümüne kadar çekişmeli bağımsız bölümü kullandığını, tapuda gösterilen satış bedelinin taşınmazın gerçek değerinden çok düşük olduğunu ileri sürerek, çekişmeli üç numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile miras payları oranında yasal mirasçılar adına tesciline, mümkün olmaması hâlinde tasarrufun saklı pay oranında iptal ve tesciline karar verilmesini talep etmiş, 29.05.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında; terekeye iade taleplerinin bulunmadığını, yasal mirasçılardan kastının müvekkilleri olduğunu, müvekkilleri adına miras payları oranında tescil istediğini beyan etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu bağımsız bölümün bulunduğu apartmanın üç katlı bir aile apartmanı olduğunu, apartmanın birinci katında mirasbırakanın, ikinci katında ise mirasbırakanın kızı Saadet’in eşi ile birlikte oturduğunu, çekişmeli üçüncü katı da müvekkilinin kiraya vererek satın aldığı tarihten beri kullandığını, mirasbırakanın oğlu İlyas Ş..’in 1996-1997 yıllarında iflas ettiğini, o dönem hapis cezası alıp cezaevine girmesi gündeme geldiğinde borcu ödemek için mirasbırakan adına kayıtlı üç numaralı bağımsız bölümün satışa çıkarıldığını, aile apartmanı olması nedeniyle mirasbırakanın eşi Nurettin’in (baba) müvekkilin eşi İbrahim’den diğer oğlu İlyas’ın tüm borçlarını ödemesini ve karşılığında dava konusu daireyi almasını istediğini, İbrahim’in de kardeşi İlyas’ın piyasaya olan tüm borçlarını ödeyerek çekişmeli daireyi aldığını, mirasbırakanın ölümü ile geriye bir ve iki numaralı bağımsız bölümleri bıraktığını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.12.2014 tarihli ve 2014/45 E., 2014/569 K. sayılı kararı ile; resmî senette gösterilen değer ile rayiç değer arasında mislini aşan fark olduğu, mirasbırakan İncife ve eşi Nurettin’in temlik tarihinde mal satmalarını gerektirecek ihtiyaçlarının bulunmadığının tanık beyanlarından anlaşıldığı, İlyas’ın borçlarının ödenmesi karşılığında temlik yapıldığı savunmasının ise davalı tanıklarının çelişkili beyanları nedeniyle kanıtlanamadığı, mirasbırakanın kızı tanık Saadet’in kardeşi İlyas’ın hangi sebeple borçlandığını bilmediği, tanık Bayram’ın beyanına göre mirasbırakanın oğlu İlyas’ın tefecilere olan borçları amacıyla dairesini satmak istemesi hâlinde bu durumu aynı apartmanda oturan kızı Saadet ile eşi Bayram’a anlatmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tanık Nihat’ın beyanının görgüye değil duyuma dayalı olduğu, bu nedenle davalı savunmasının doğrulanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11.01.2018 tarihli ve 2015/6415 E., 2018/134 K. sayılı kararı ile; “…Somut olaya gelince; davacı tanıklarının mirasbırakının mal satmaya ihtiyacının bulunmadığını, mirasbırakan, davalı ve davalının eşinin ekonomik durumunun iyi olduğunu, gelini olan davalıya taşınmaz satışından mirasbırakanın ölümü ile haberdar olduklarını, davalı tanıklarının ise; dava dışı mirasçı İlyas’ın tefeciye yüklü miktarda borcunun bulunduğunu ve borçlarını ödeyemeyince kaçtığını, mirasbırakanın İlyas’ın borçlarını ödemek için dava konusu taşınmazı satmaya karar verdiğini, dairenin bulunduğu 3 katlı apartmanda kendisi ve çocukları oturduğundan dairenin yabancı bir kişiye satılmasını önlemek amacıyla dava konusu taşınmazı İlyas’ın borçlarının ödenmesi karşılığında davalı Handan’a sattığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır. Belirlenen tüm bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın gelinine yapmış olduğu temlikteki gerçek iradesinin satış olduğu, bedeli karşılığında devredildiği, mirasçıdan mal kaçırma kastı taşımadığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.07.2018 tarihli ve 2018/237 E., 2018/293 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, tanıklar Hasan ve Ayşe’nin beyanlarında bahsettikleri hususları mirasbırakan ve eşinden öğrendikleri, bizzat tanık olmadıkları, cevap dilekçesinde İlyas’ın karşılıksız çek nedeniyle hapis cezası alma ihtimalinden bahsedilmiş ise de İlyas aleyhine açılmış herhangi bir ceza veya icra dava dosya numarası bildirilmediği, savunmanın somutlaştırılmadığı, satış bedelinin mirasbırakana ödendiğine dair bir belge de bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dosya kapsamı ve taraflarca sunulan delillere göre, mirasbırakan İncife Ş.. tarafından dava dışı oğlu İbrahim’in eşi davalı Handan Ş..’e satış suretiyle yapılan dava konusu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça, mirasbırakanın dava dışı oğlu İlyas’ın piyasaya olan borçlarını diğer oğlu İbrahim’in ödemesi karşılığında dava konusu bağımsız bölümü İbrahim’in eşi davalıya devrettiği ve mal kaçırma amacı bulunmadığı hususunun davalı tarafça, ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. 13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 14. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; “Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem” şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819). 15. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 19. (mülga

Muvazaalı Temlik: Tapu İptali ve Tescil Davasında Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muvazaa İddiasının İspatlanması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez İrtibat veya İltisak Gerekçesiyle Kamu Görevinden Çıkarma: Davacının Bank Asya hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığı görülmekle, davacının Bank Asya hesap hareketlerinin rutin bankacılık faaliyeti kapsamında kaldığı ve Bank Asya hesap hareketlerinin davacının FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisaklı kabul edilebilmesi için dayanak olamayacağı sonucuna varılmaktadır. Komisyon kararında davacı hakkında FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan özel öğretim kurumunda çocuğunun öğrenim kaydının bulunması ve özel okul ödemesi olarak FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Anafen Eğitim Öğretim ve Danışmanlık Hizm. Tic San. A.Ş.’ye ödeme yapılmış olması ile FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle TMSF’ye devredilen Cihan Medya Dağıtım A.Ş.’ye ödeme bilgisinin bulunması hususlarının, davacının FETÖ terör örgütü üyeliği suçlamasıyla açılan ceza soruşturması neticesinde hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olması da göz önünde bulundurulması durumunda, davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak yeterlilikte ve nitelikte bir delil olmadığı görülmektedir. Davalı idarece bakılmakta olan dosyada davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin yeterli delil sunulmadığı, sunulan delillerin ise davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak yeterlilikte ve nitelikte olmadığı, ayrıca dosya kapsamında davacının iltisakını ve/veya irtibatını ortaya koyan nitelikte herhangi bir bilgi ve belgenin de bulunmadığı anlaşıldığından, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Esas No: 2023/673 Karar No: 2024/2804 Karar tarihi: 13.11.2024 İstemin Konusu: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Yargılama Süreci Dava Konusu İstem Abdullah Gül Üniversitesi Rektörlüğü bünyesinde fakülte sekreteri olarak görev yapmakta iken, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, kamu görevine iade edilmesi talebiyle Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’na yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı iddia olunan parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No:… sayılı soruşturmasında … şüpheli … hakkında iletişimin dinlenmesi neticesinde suç unsuruna rastlanılmadığı, şüphelinin Bank Asya’daki hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığı, yine şüphelinin adına kayıtlı bulunan … numaralı hat üzerinden bylock kullanan kişinin kızı H.K.B olduğunun değerlendirildiği, bu itibarla şüphelinin bylock kullanıcısı olmadığı, şüphelinin atılı suçu işlediğine dair başkaca delil de bulunmadığı, …atılı örgüt üyeliği suçunu işlediğine dair kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı anlaşıldığından şüpheli hakkında atılı suçtan kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına … şeklinde karar verildiği, davacı hakkında kamu görevinden çıkarılmasına yönelik başvurunun reddine dair Komisyon kararında, davacının ByLock programı kullanıcısı olduğu belirtilmekle birlikte, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında; davacının ByLock kullanıcısı olmadığının, Komisyon kararına konu olan telefon hattının H.K.B. tarafından kullanıldığının belirtildiği, yine anılan kararda, davacının 1999 yılında açılmış Bank Asya hesabının bulunduğu, 2013-2014 dönemi içinde hesapta 13.000-14.000 TL seviyesinde para mevcut olduğu, örgüt üyelerinin olağan davranışının aksine hesabındaki paranın bankanın TMSF’ye devredildiği tarih olan Mayıs 2015’den sonra önemli miktarda artış gösterdiği ve en yüksek miktar olarak 2015 Eylül ayında 34.316,20 TL’ye ulaştığı, davacının Bank Asya hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığının belirtildiği, bu durumda davacının Bank Asya hesap hareketlerinin rutin bankacılık faaliyeti kapsamında kaldığı, ülkemizde ailelerin çocuklarını gönderdiği okulların seçiminde ekonomik, ailevi, okul başarısı gibi FETÖ/PDY ile ilgisi olmayan sebepleri dikkate alabildiği düşünüldüğünde, Komisyon kararında yer alan veli kaydının FETÖ/PDY ile irtibatını sağlayacak başka deliller olmaksızın davacının FETÖ/PDY ile bağı olduğu anlamına gelmeyeceği, davacı tarafından bazı şirketlere yapılan ödemelerin de özel okul ödemesi niteliğinde olması ve bunun dışında tek başına Cihan Medya ödeme bilgisinin de FETÖ/PDY ile irtibat için yeterli görülemeyeceği, dosya kapsamında, davacı hakkında FETÖ/PDY ile iltisak yahut irtibatını gösteren başkaca delil, vakıa ve olgu tespiti ile bilgi ve belgenin de bulunmadığı görüldüğünden belirtilen hususların davacının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile itisakı veya irtibatını ortaya koyacak düzeyde bulunduğunun kabulünün ölçüsüz ve hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline yoksun kalınan parasal hakların yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti  … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava dosyası ve UYAP kayıtlarının incelenmesinden, … Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Bürosunun … tarih ve Soruşturma No: … sayılı kararıyla davacı hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, davacının kızı olan H.K.B. hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No: …, İddianame No: … sayılı kararıyla; babası … adına kayıtlı olan hat üzerinden ByLock isimli programı kullandığı gerekçesiyle Fetullahçı Terör Örgütü üyesi olma suçunu işlediğinden bahisle hakkında kamu davası açıldığının görüldüğü, ceza yargılamasının ilgi alanında bulunmayan ancak kamu görevinden çıkarılma nedeni olan irtibat ve iltisak hallerinin davacı yönüyle var olup olmadığının ortaya konulmasının gerektiği, davacı hakkında verilen kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda; şüphelinin Bank Asya’daki hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığı, böylece söz konusu banka kayıtlarının şüpheli hakkında örgüt üyeliği veya örgüte yardım suçu yönünden aleyhe değerlendirilmediğinin görüldüğü, ancak davacının örgüt mensubu olduğu veya terör örgütüne yardım ettiğinin kabul edilemeyeceği açık olmakla birlikte; idarece, davacı hakkında yürütülen ceza soruşturmasından bağımsız olarak Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile irtibatının veya iltisakının bulunup bulunmadığı yönünde değerlendirme yapıldığı, bu itibarla davacının talimat dönemlerinde Bank Asya’ya para yatırdığı dikkate alındığında, davacının FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu sonucuna varıldığı, dava konusu komisyon kararında; başvurucunun FETÖ/PDY’ye aidiyeti iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Anafen Eğitim Öğretim ve Danışmanlık Hizmet Ticaret Sanayi A.Ş.’ye 15/07/2014 – 15/04/2016 tarihleri arasında toplam 6.442,00-TL ve yine FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle TMSF’ye devredilen Cihan Medya Dağıtım A.Ş.’ye 22/01/2014-28/02/2016 tarihleri arasında toplam 1.482,00-TL ödeme bilgisinin bulunduğu yolundaki tespitler birlikte değerlendirildiğinde davacının örgüt ile irtibatının/iltisakının varlığına kanaat

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi Ölüm Aylığının Kesilmesi: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşadığına ilişkin tespit içeren Sosyal Güvenlik Kurumu denetmen raporunun aksinin toplanan delillerle ispatlanıp ispatlanmadığı; buradan varılacak sonuca göre davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(21)10-145 Karar No: 2022/30 Karar Tarihi: 20/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 33. İş Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 33. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:      I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile eşi İ.. Dinç’in Tokat Aile Mahkemesinin 22.11.2007 tarihli kararı ile boşandığını, müvekkilinin kızı Ceyda ile birlikte Tokat ilinde yaşamaya devam ettiğini, Ceyda için takdir edilen 100TL iştirak nafakası ve ev temizliğine giderek kazandığı gelirin yeterli olmaması üzerine talebine istinaden babasından ölüm aylığı bağlandığını, daha sonra geçim sıkıntısı nedeniyle kızı ile birlikte Ankara’ya yerleştiklerini ve ev temizliği işlerine devam ettiğini, müvekkilinin boşandığı eşinin Tokat’ta yaşamakta iken 2012 yılında Ankara’ya gelerek ısrarlı bir şekilde evlenmek için teklifte bulunarak aracılar göndermesi, büyükşehirde yaşam şartlarının zor olması ve çocuğunun eğitimi için 27.09.2012 tarihinde eski eşi ile yeniden evlenmek zorunda kaldığını, Kurum tarafından boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı gerekçesi ile yersiz ödeme borcu çıkarıldığını, davacı ile eşinin boşandıkları süreçte bir araya gelmediklerini, Kuruma yapılan itirazın reddedildiğini ileri sürerek davacıya gönderilen borç bildirim belgesinin iptalini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminin yasal düzenlemelere uygun olduğunu, davanın hukukî dayanaktan yoksun ve haksız olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Ankara 33. İş Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2016/495 E., 2016/188 K. sayılı kararı ile; adres araştırmaları, tanık anlatımları, oy kullandıkları sandıkların 2007-2012 yılları arasında davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığını kanıtlar nitelikte olmadığı aksine ayrı yaşama olgusunu desteklediği ancak davacının evlendikten sonra 17.10.2012 tarihinde bir defa ölüm aylığı aldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davacının 27.09.2012 tarihine kadar yapılan ödemelerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, 17.10.2012 tarihinde yapılan 743,60TL’lik ölüm aylığı ödemesinin yersiz olduğuna karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara 33. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 12.10.2017 tarihli ve 2016/12957 E., 2017/7710 K. sayılı kararı ile; “..Dava; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56/2.fıkrası uyarınca davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm, davalı Kurum vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; Mahkemece “…davacının 27/09/2012 tarihine kadar yapılan ödemelerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, yeniden evlenme tarihinden sonra 17/10/2012 tarihinde 743,60 TL lik ölüm aylığı ödemesinin yersiz olduğu anlaşıldığından 29.724,52 TL ve işlemiş faizi yönünden davacının borçlu olmadığının tespitine” karar verildiği, davacı E.. Dinç’in eşi İ.. Dinç’ten 02/01/2008 tarihinde boşandığı, 27/09/2012 tarihinde eski eşiyle tekrar evlendiği, 1973 yılında vefat eden babasından dolayı yetim aylığı aldığı, Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından tanzim edilen 11/08/2014 tarih ve 120 sayılı rapora göre davacı ve boşandığı eşinin boşandıkları dönemde birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, bu rapora dayanılarak davacının aylığının kesildiği, Kurumca 17/10/2008-16/112012 tarihleri arasında ödenen 30.468,12 TL aylık tutarı ve işlemiş faizinin borç çıkarıldığı , anlaşılmıştır. Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir.Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın kötüye kullanılması durumunda haksahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama yöntemi benimsenmiştir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinde oldukça yalın olarak; “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, ” hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede, boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurum’ca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun, eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibariyle gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Somut olayda; 11/08/2014 tarih ve 120 sayılı denetmen raporunda; davacının Mernis adresi olan “Kamil Ocak Mah. Yücel Sok. … Keçiören/ANK.” adresine gidildiği, eşi İ.. Dinç’in adreste alınan beyanında; 2007/2008 gibi eşinden boşandığını, boşanmadan önce Tokat’ta yaşadıklarını, boşandıktan sonra eşi ve kızının Tokat’ta kaldığını, kendisinin Ankara’ya taşındığını, Duman Sok No:24/4 Keçiören’de ikamet ettiğini, 2012 yılında tekrar evlendikleni, bu adresi satın

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi Read More »