Arslan Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Muvazaalı Temlik: Tapu İptali ve Tescil Davasında Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muvazaa İddiasının İspatlanması

Muvazaalı Temlik: Tapu İptali ve Tescil Davasında Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muris Muvazaası İddiasının İspatlanması Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muvazaalı Temlik: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dosya kapsamı ve taraflarca sunulan delillere göre, mirasbırakan İncife Ş.. tarafından dava dışı oğlu İbrahim’in eşi davalı Handan Ş..’e satış suretiyle yapılan dava konusu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça, mirasbırakanın dava dışı oğlu İlyas’ın piyasaya olan borçlarını diğer oğlu İbrahim’in ödemesi karşılığında dava konusu bağımsız bölümü İbrahim’in eşi davalıya devrettiği ve mal kaçırma amacı bulunmadığı hususunun davalı tarafça, ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/1-726 Karar No: 2022/192 Karar Tarihi: 22.2.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin mirasbırakanı İncife Ş..’in 05.06.2013 tarihinde öldüğünü, geriye müvekkilleri ile dava dışı kişilerin mirasçı olarak kaldığını, mirasbırakanın İzmir ili, Bornova ilçesi, Çamdibi köyü, 8971 parsel sayılı taşınmazda bulunan üç numaralı bağımsız bölümünü 23.01.1997 tarihinde davalı gelini Handan Ş..’e satış göstererek temlik ettiğini, müvekkillerinin bu durumu 2014 yılı Ocak ayında intikal işlemlerini yaptırmak istediklerinde öğrendiklerini, yapılan işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, mirasbırakanın ölümüne kadar çekişmeli bağımsız bölümü kullandığını, tapuda gösterilen satış bedelinin taşınmazın gerçek değerinden çok düşük olduğunu ileri sürerek, çekişmeli üç numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile miras payları oranında yasal mirasçılar adına tesciline, mümkün olmaması hâlinde tasarrufun saklı pay oranında iptal ve tesciline karar verilmesini talep etmiş, 29.05.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında; terekeye iade taleplerinin bulunmadığını, yasal mirasçılardan kastının müvekkilleri olduğunu, müvekkilleri adına miras payları oranında tescil istediğini beyan etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu bağımsız bölümün bulunduğu apartmanın üç katlı bir aile apartmanı olduğunu, apartmanın birinci katında mirasbırakanın, ikinci katında ise mirasbırakanın kızı Saadet’in eşi ile birlikte oturduğunu, çekişmeli üçüncü katı da müvekkilinin kiraya vererek satın aldığı tarihten beri kullandığını, mirasbırakanın oğlu İlyas Ş..’in 1996-1997 yıllarında iflas ettiğini, o dönem hapis cezası alıp cezaevine girmesi gündeme geldiğinde borcu ödemek için mirasbırakan adına kayıtlı üç numaralı bağımsız bölümün satışa çıkarıldığını, aile apartmanı olması nedeniyle mirasbırakanın eşi Nurettin’in (baba) müvekkilin eşi İbrahim’den diğer oğlu İlyas’ın tüm borçlarını ödemesini ve karşılığında dava konusu daireyi almasını istediğini, İbrahim’in de kardeşi İlyas’ın piyasaya olan tüm borçlarını ödeyerek çekişmeli daireyi aldığını, mirasbırakanın ölümü ile geriye bir ve iki numaralı bağımsız bölümleri bıraktığını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.12.2014 tarihli ve 2014/45 E., 2014/569 K. sayılı kararı ile; resmî senette gösterilen değer ile rayiç değer arasında mislini aşan fark olduğu, mirasbırakan İncife ve eşi Nurettin’in temlik tarihinde mal satmalarını gerektirecek ihtiyaçlarının bulunmadığının tanık beyanlarından anlaşıldığı, İlyas’ın borçlarının ödenmesi karşılığında temlik yapıldığı savunmasının ise davalı tanıklarının çelişkili beyanları nedeniyle kanıtlanamadığı, mirasbırakanın kızı tanık Saadet’in kardeşi İlyas’ın hangi sebeple borçlandığını bilmediği, tanık Bayram’ın beyanına göre mirasbırakanın oğlu İlyas’ın tefecilere olan borçları amacıyla dairesini satmak istemesi hâlinde bu durumu aynı apartmanda oturan kızı Saadet ile eşi Bayram’a anlatmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tanık Nihat’ın beyanının görgüye değil duyuma dayalı olduğu, bu nedenle davalı savunmasının doğrulanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11.01.2018 tarihli ve 2015/6415 E., 2018/134 K. sayılı kararı ile; “…Somut olaya gelince; davacı tanıklarının mirasbırakının mal satmaya ihtiyacının bulunmadığını, mirasbırakan, davalı ve davalının eşinin ekonomik durumunun iyi olduğunu, gelini olan davalıya taşınmaz satışından mirasbırakanın ölümü ile haberdar olduklarını, davalı tanıklarının ise; dava dışı mirasçı İlyas’ın tefeciye yüklü miktarda borcunun bulunduğunu ve borçlarını ödeyemeyince kaçtığını, mirasbırakanın İlyas’ın borçlarını ödemek için dava konusu taşınmazı satmaya karar verdiğini, dairenin bulunduğu 3 katlı apartmanda kendisi ve çocukları oturduğundan dairenin yabancı bir kişiye satılmasını önlemek amacıyla dava konusu taşınmazı İlyas’ın borçlarının ödenmesi karşılığında davalı Handan’a sattığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır. Belirlenen tüm bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın gelinine yapmış olduğu temlikteki gerçek iradesinin satış olduğu, bedeli karşılığında devredildiği, mirasçıdan mal kaçırma kastı taşımadığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.07.2018 tarihli ve 2018/237 E., 2018/293 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, tanıklar Hasan ve Ayşe’nin beyanlarında bahsettikleri hususları mirasbırakan ve eşinden öğrendikleri, bizzat tanık olmadıkları, cevap dilekçesinde İlyas’ın karşılıksız çek nedeniyle hapis cezası alma ihtimalinden bahsedilmiş ise de İlyas aleyhine açılmış herhangi bir ceza veya icra dava dosya numarası bildirilmediği, savunmanın somutlaştırılmadığı, satış bedelinin mirasbırakana ödendiğine dair bir belge de bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dosya kapsamı ve taraflarca sunulan delillere göre, mirasbırakan İncife Ş.. tarafından dava dışı oğlu İbrahim’in eşi davalı Handan Ş..’e satış suretiyle yapılan dava konusu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça, mirasbırakanın dava dışı oğlu İlyas’ın piyasaya olan borçlarını diğer oğlu İbrahim’in ödemesi karşılığında dava konusu bağımsız bölümü İbrahim’in eşi davalıya devrettiği ve mal kaçırma amacı bulunmadığı hususunun davalı tarafça, ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. 13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 14. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; “Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem” şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819). 15. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 19. (mülga

Muvazaalı Temlik: Tapu İptali ve Tescil Davasında Mirasçıdan Mal Kaçırma ve Muvazaa İddiasının İspatlanması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Esas No: 2023/673 Karar No: 2024/2804 Karar tarihi: 13.11.2024 İstemin Konusu: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Yargılama Süreci Dava Konusu İstem Abdullah Gül Üniversitesi Rektörlüğü bünyesinde fakülte sekreteri olarak görev yapmakta iken, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, kamu görevine iade edilmesi talebiyle Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’na yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı iddia olunan parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No:… sayılı soruşturmasında … şüpheli … hakkında iletişimin dinlenmesi neticesinde suç unsuruna rastlanılmadığı, şüphelinin Bank Asya’daki hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığı, yine şüphelinin adına kayıtlı bulunan … numaralı hat üzerinden bylock kullanan kişinin kızı H.K.B olduğunun değerlendirildiği, bu itibarla şüphelinin bylock kullanıcısı olmadığı, şüphelinin atılı suçu işlediğine dair başkaca delil de bulunmadığı, …atılı örgüt üyeliği suçunu işlediğine dair kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı anlaşıldığından şüpheli hakkında atılı suçtan kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına … şeklinde karar verildiği, davacı hakkında kamu görevinden çıkarılmasına yönelik başvurunun reddine dair Komisyon kararında, davacının ByLock programı kullanıcısı olduğu belirtilmekle birlikte, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında; davacının ByLock kullanıcısı olmadığının, Komisyon kararına konu olan telefon hattının H.K.B. tarafından kullanıldığının belirtildiği, yine anılan kararda, davacının 1999 yılında açılmış Bank Asya hesabının bulunduğu, 2013-2014 dönemi içinde hesapta 13.000-14.000 TL seviyesinde para mevcut olduğu, örgüt üyelerinin olağan davranışının aksine hesabındaki paranın bankanın TMSF’ye devredildiği tarih olan Mayıs 2015’den sonra önemli miktarda artış gösterdiği ve en yüksek miktar olarak 2015 Eylül ayında 34.316,20 TL’ye ulaştığı, davacının Bank Asya hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığının belirtildiği, bu durumda davacının Bank Asya hesap hareketlerinin rutin bankacılık faaliyeti kapsamında kaldığı, ülkemizde ailelerin çocuklarını gönderdiği okulların seçiminde ekonomik, ailevi, okul başarısı gibi FETÖ/PDY ile ilgisi olmayan sebepleri dikkate alabildiği düşünüldüğünde, Komisyon kararında yer alan veli kaydının FETÖ/PDY ile irtibatını sağlayacak başka deliller olmaksızın davacının FETÖ/PDY ile bağı olduğu anlamına gelmeyeceği, davacı tarafından bazı şirketlere yapılan ödemelerin de özel okul ödemesi niteliğinde olması ve bunun dışında tek başına Cihan Medya ödeme bilgisinin de FETÖ/PDY ile irtibat için yeterli görülemeyeceği, dosya kapsamında, davacı hakkında FETÖ/PDY ile iltisak yahut irtibatını gösteren başkaca delil, vakıa ve olgu tespiti ile bilgi ve belgenin de bulunmadığı görüldüğünden belirtilen hususların davacının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile itisakı veya irtibatını ortaya koyacak düzeyde bulunduğunun kabulünün ölçüsüz ve hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline yoksun kalınan parasal hakların yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava dosyası ve UYAP kayıtlarının incelenmesinden, … Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Bürosunun … tarih ve Soruşturma No: … sayılı kararıyla davacı hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, davacının kızı olan H.K.B. hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No: …, İddianame No: … sayılı kararıyla; babası … adına kayıtlı olan hat üzerinden ByLock isimli programı kullandığı gerekçesiyle Fetullahçı Terör Örgütü üyesi olma suçunu işlediğinden bahisle hakkında kamu davası açıldığının görüldüğü, ceza yargılamasının ilgi alanında bulunmayan ancak kamu görevinden çıkarılma nedeni olan irtibat ve iltisak hallerinin davacı yönüyle var olup olmadığının ortaya konulmasının gerektiği, davacı hakkında verilen kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda; şüphelinin Bank Asya’daki hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığı, böylece söz konusu banka kayıtlarının şüpheli hakkında örgüt üyeliği veya örgüte yardım suçu yönünden aleyhe değerlendirilmediğinin görüldüğü, ancak davacının örgüt mensubu olduğu veya terör örgütüne yardım ettiğinin kabul edilemeyeceği açık olmakla birlikte; idarece, davacı hakkında yürütülen ceza soruşturmasından bağımsız olarak Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile irtibatının veya iltisakının bulunup bulunmadığı yönünde değerlendirme yapıldığı, bu itibarla davacının talimat dönemlerinde Bank Asya’ya para yatırdığı dikkate alındığında, davacının FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu sonucuna varıldığı, dava konusu komisyon kararında; başvurucunun FETÖ/PDY’ye aidiyeti iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Anafen Eğitim Öğretim ve Danışmanlık Hizmet Ticaret Sanayi A.Ş.’ye 15/07/2014 – 15/04/2016 tarihleri arasında toplam 6.442,00-TL ve yine FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle TMSF’ye devredilen Cihan Medya Dağıtım A.Ş.’ye 22/01/2014-28/02/2016 tarihleri arasında toplam 1.482,00-TL ödeme bilgisinin bulunduğu yolundaki tespitler birlikte değerlendirildiğinde davacının örgüt ile irtibatının/iltisakının varlığına kanaat getirilmesine yeterli düzeyde verinin dosyada mevcut olduğu, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılarak, istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun değişik 45/4.maddesi uyarınca yeniden yapılan inceleme sonucunda davanın reddine karar verilmiştir. Daire Kararının Özeti Danıştay Beşinci Dairesinin 11/05/2022 tarih ve E:2021/7102, K:2022/3055 sayılı kararıyla; “UYAP kayıtları ve dava dosyasının incelenmesinden, davacı hakkında yürütülen ve kesinleşen ceza soruşturması neticesinde, … Cumhuriyet Başsavcılığının (Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Bürosu) … tarih ve Soruşturma No:… sayılı kararında; … Şüpheli …’un terör örgütü üyelerinden birbirleri ile haberleşmek için kullandıkları Bylock isimli programı adına kayıtlı bulunan … numaralı hat üzerinden kullanıldığının iddia edildiği, alınan bilirkişi raporunda söz konusu hat üzerinden Bylock programını kullanan kişinin hakkında kamu davası açılacak olan kızı H.K.B. olduğunun belirtildiği, yine kızının beyanında bu hattı kendisinin kullandığını ikrar ettiği tespit edilmiştir. Şüphelinin örgüte ait olan Bank Asya’da 7/02/1999 tarihinde açılmış bir hesabının bulunduğu, hesap hareketlerinin incelenmesinde; 2013 yılı ve 2014 yılı içerisinde hesapta 13.000-14.000-TL seviyelerinde paranın mevcut olduğu, örgüt üyelerinin olağan davranışının aksine hesabındaki paranın bankanın TMSF’ye devredildiği tarih olan Mayıs 2015’ten sonra önemli miktarda artış gösterdiği ve en yüksek miktar olarak da 2015 yılı Eylül ayında 34.316,2-TL meblağa ulaştığı görüldüğü … soruşturma işlemleri sonucu toplanan tüm deliller ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; şüpheli … hakkında iletişimin

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi Ölüm Aylığının Kesilmesi: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşadığına ilişkin tespit içeren Sosyal Güvenlik Kurumu denetmen raporunun aksinin toplanan delillerle ispatlanıp ispatlanmadığı; buradan varılacak sonuca göre davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(21)10-145 Karar No: 2022/30 Karar Tarihi: 20/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 33. İş Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 33. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:      I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile eşi İ.. Dinç’in Tokat Aile Mahkemesinin 22.11.2007 tarihli kararı ile boşandığını, müvekkilinin kızı Ceyda ile birlikte Tokat ilinde yaşamaya devam ettiğini, Ceyda için takdir edilen 100TL iştirak nafakası ve ev temizliğine giderek kazandığı gelirin yeterli olmaması üzerine talebine istinaden babasından ölüm aylığı bağlandığını, daha sonra geçim sıkıntısı nedeniyle kızı ile birlikte Ankara’ya yerleştiklerini ve ev temizliği işlerine devam ettiğini, müvekkilinin boşandığı eşinin Tokat’ta yaşamakta iken 2012 yılında Ankara’ya gelerek ısrarlı bir şekilde evlenmek için teklifte bulunarak aracılar göndermesi, büyükşehirde yaşam şartlarının zor olması ve çocuğunun eğitimi için 27.09.2012 tarihinde eski eşi ile yeniden evlenmek zorunda kaldığını, Kurum tarafından boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı gerekçesi ile yersiz ödeme borcu çıkarıldığını, davacı ile eşinin boşandıkları süreçte bir araya gelmediklerini, Kuruma yapılan itirazın reddedildiğini ileri sürerek davacıya gönderilen borç bildirim belgesinin iptalini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminin yasal düzenlemelere uygun olduğunu, davanın hukukî dayanaktan yoksun ve haksız olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Ankara 33. İş Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2016/495 E., 2016/188 K. sayılı kararı ile; adres araştırmaları, tanık anlatımları, oy kullandıkları sandıkların 2007-2012 yılları arasında davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığını kanıtlar nitelikte olmadığı aksine ayrı yaşama olgusunu desteklediği ancak davacının evlendikten sonra 17.10.2012 tarihinde bir defa ölüm aylığı aldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davacının 27.09.2012 tarihine kadar yapılan ödemelerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, 17.10.2012 tarihinde yapılan 743,60TL’lik ölüm aylığı ödemesinin yersiz olduğuna karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara 33. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 12.10.2017 tarihli ve 2016/12957 E., 2017/7710 K. sayılı kararı ile; “..Dava; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56/2.fıkrası uyarınca davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm, davalı Kurum vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; Mahkemece “…davacının 27/09/2012 tarihine kadar yapılan ödemelerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, yeniden evlenme tarihinden sonra 17/10/2012 tarihinde 743,60 TL lik ölüm aylığı ödemesinin yersiz olduğu anlaşıldığından 29.724,52 TL ve işlemiş faizi yönünden davacının borçlu olmadığının tespitine” karar verildiği, davacı E.. Dinç’in eşi İ.. Dinç’ten 02/01/2008 tarihinde boşandığı, 27/09/2012 tarihinde eski eşiyle tekrar evlendiği, 1973 yılında vefat eden babasından dolayı yetim aylığı aldığı, Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından tanzim edilen 11/08/2014 tarih ve 120 sayılı rapora göre davacı ve boşandığı eşinin boşandıkları dönemde birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, bu rapora dayanılarak davacının aylığının kesildiği, Kurumca 17/10/2008-16/112012 tarihleri arasında ödenen 30.468,12 TL aylık tutarı ve işlemiş faizinin borç çıkarıldığı , anlaşılmıştır. Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir.Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın kötüye kullanılması durumunda haksahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama yöntemi benimsenmiştir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinde oldukça yalın olarak; “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, ” hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede, boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurum’ca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun, eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibariyle gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Somut olayda; 11/08/2014 tarih ve 120 sayılı denetmen raporunda; davacının Mernis adresi olan “Kamil Ocak Mah. Yücel Sok. … Keçiören/ANK.” adresine gidildiği, eşi İ.. Dinç’in adreste alınan beyanında; 2007/2008 gibi eşinden boşandığını, boşanmadan önce Tokat’ta yaşadıklarını, boşandıktan sonra eşi ve kızının Tokat’ta kaldığını, kendisinin Ankara’ya taşındığını, Duman Sok No:24/4 Keçiören’de ikamet ettiğini, 2012 yılında tekrar evlendikleni, bu adresi satın

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi Yargılamanın İadesi ve Tavzih: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; işe iade istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olmak üzere karar verilmesinden sonra davacı vekilinin yargılamanın iadesini talep ettiği dikkate alındığında; yargılamanın iadesi isteminin ilk derece mahkemesince mi yoksa Bölge Adliye Mahkemesince mi değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; yargılamanın iadesi isteminin işe iade talebiyle açılan dava sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesin olarak verilen karara yönelik olduğu dikkate alındığında hükmün tavzihi suretiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği ve usulüne uygun olarak verilmiş bir direnme kararı bulunup bulunmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/9-738 Karar No: 2022/37 Karar Tarihi: 20.01.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi Dava: Yargılamanın İadesi (İşe İade) 1. Taraflar arasındaki yargılamanın iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi tarafından verilen yargılamanın iadesi talebinin dava şartları yokluğundan reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili yargılamanın iadesi talepli dilekçesinde; müvekkilinin 13.06.2016-22.12.2017 tarihleri arasında davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. nezdinde Teknokent ODTÜ Ankara adresinde bulunan işyerinde yazılım mühendisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin “adına kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi” sebebiyle geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın feshedilmesi üzerine Ankara 23. İş Mahkemesinde iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesi istemiyle dava açtığını, ilk derece mahkemesince 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı karar ile davanın kabulü ile işverence yapılan feshin geçersiz olduğunun tespitine, davacının davalı işyerindeki işe iadesine karar verildiğini, kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı karar ile kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle yapılan feshin geçerli nedene dayandığı belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olmak üzere karar verildiğini, ancak Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin aksine müvekkili hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlendiğini, bunun yeni delil mahiyetinde olduğunu ileri sürerek Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı kararının kaldırılmasına, yeni delil elde edilmiş olması sebebiyle yargılamanın iadesine ve Ankara 23. İş Mahkemesinin 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı kararına yönelik davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davacının Siber Güvenlik ve Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcılığına bağlı olarak müvekkili şirkette yazılım mühendisi unvanıyla çalıştığını, müvekkili şirketin tesis güvenlik belgesi ile kişi güvenlik belgesi olmadan savunma sanayi alanında faaliyet gösteremeyeceğini, davacı hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiğini, davacının iş sözleşmesinin feshedildiği ve işe iade davasının devam ettiği dönemde hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlenemediğini, fesih tarihinden 3 yıl sonra alınan kişi güvenlik belgesinin yargılama açısından delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından yargılamanın iadesi talep edilemeyeceğini, fesih tarihi itibariyle davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması ve hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi karşısında müvekkili şirketin iş sözleşmesini sürdürmesi beklenemeyeceğinden davacının iş sözleşmesinin ilgili mevzuat kapsamında ve hukuka uygun olarak feshedildiğini belirterek yargılamanın iadesi talebinin reddi gerektiğini savunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 6. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli ve 2020/1337 E., 2020/1400 K. sayılı kararı ile; işe iade davasının reddine dair kararın kesinleşmesinden sonra alınan ELD Bilişim ve Ticaret A.Ş. için hazırlanan 09.01.2020 tarihli kişi güvenlik belgesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375. maddesinde sayılan belgelerden olmadığı gerekçesiyle yargılamanın iadesi talebinin esasa girmeden dava şartları yokluğundan reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/6561 E., 2020/12072 K. sayılı kararı ile; “…1- Öncelikle; 25.10.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/1-a maddesi gereğince 4857 sayılı Kanunun 20. maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz. Aynı Kanun’un geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında da ilk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararların karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabi olduğu hususu düzenlenmiştir. Belirtilen düzenlemeler uyarınca İlk Derece Mahkemelerinden 25.10.2017 tarihinden sonra verilen işe iade davalarındaki kararlar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi kararları kesindir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Dosya içeriğine göre, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut dava, ilk davadan bağımsız olup, Bölge Adliye Mahkemesince kanun yolu denetimine tabi olmaksızın karar verilmiştir. Başka bir deyişle, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut davada İlk Derece Mahkemesince 25.10.2017 tarihinden sonra verilen bir karar olmadığından kararın temyiz incelemesinin yapılması gerekmiştir. 2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yargılanmanın yenilenmesi şartlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 378. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; (1) Yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçe, kararı veren mahkemece incelenir. (2) Mahkeme, dayanılan sebebin niteliğine göre yargılamanın iadesi talebinde bulunandan karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılayacak uygun bir miktar teminat göstermesini isteyebilir.” Somut olayda, davacı yargılamanın yenilenmesini Bölge Adliye Mahkemesinden talep etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince talep değerlendirilerek karar verilmiştir. Yukarıda değinilen kanun hükmü ışığında yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçenin, kararı veren ilk derece mahkemesince incelenip karar bağlanması gerekmekte olup bu husus gözetilmeksizin karar verilmesi hatalıdır.” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Direnme Kararı 9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.03.2021 tarihli ve 2021/581 E., 2021/783 K. sayılı kararı ile; sadece maddî anlamda kesin hükümlere karşı yargılamanın iadesi yoluna gidilebileceği, istinaf yolunda ilk derece mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmiş ise maddî anlamda kesinleşmeye elverişli olan kararın bölge adliye mahkemesinin kararı olduğu, böyle bir durumda, istinaf üzerine verilen karara karşı da aynen ilk derece mahkemesi kararlarına karşı olduğu gibi şartların

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Artık Değere Katılma Alacağı: Eşin Kişisel Malı Niteliğindeki Paranın Taşınmaz Alımında Kullanılması

Artık Değere Katılma Alacağı: Eşin Kişisel Malı Niteliğindeki Paranın Taşınmaz Alımında Kullanılması Artık Değere Katılma Alacağı: Eşler arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermektedir. Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmemesi durumunda evlilik tarihinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise Türk Medeni Kanunu’nun 202/1. maddesi ile düzenlenen edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalıdan artık değere katılma alacak hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/8-301 Karar No: 2022/79 Karar Tarihi: 08.02.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 11. Aile Mahkemesi Dava: Artık Değere Katılma Alacağı 1. Taraflar arasındaki artık değere katılma alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 11. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 31.08.1994 tarihinde evlendiklerini, Ankara 3. Aile Mahkemesinin 19.03.2012 tarihli ve 2010/868 E., 2012/436 K. sayılı kararı ile boşandıklarını, evlilik birliği içerisinde aile konutu olarak kullanılan taşınmazın davalı adına kayıtlı olduğunu, davalının mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkını davacıya ödemediğini ileri sürerek bu taşınmaza ilişkin artık değere katılma alacağının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilin kişisel malı niteliğindeki taşınmazını 2008 yılında sattığını, bu işlemden 55.000TL gelir elde ettiğini, bu bedel karşılığında inşaat hâlindeki bir yapıdan iki daire alınması yönünde anlaşma yaptıklarını, ancak müteahhit tarafından dolandırıldıklarını, nihayet 28.000TL nakit ve 47.000TL kambiyo senediyle ödenme yapmak üzere toplamda 75.000TL’nin iadesi konusunda inşaat sahibiyle anlaştıklarını, 28.000TL nakit bedelin müvekkili tarafından dava konusu taşınmazın alımında kullanıldığını, kalan 47.000TL değerindeki senetlerin davacıda kaldığını, davacının bu bedelleri icra yoluyla tahsil ettiğini, davacı tarafından tahsil edilen bu senetler gözetildiğinde davacının davalıdan katılma alacağı bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 22.01.2015 tarihli ve 2014/5 E., 2015/43 K. sayılı kararı ile; davalının kişisel malı niteliğindeki dairenin satılmasından elde edilen para ile iki daire almak için müteahhide ödeme yaptığı ancak dolandırıldığı, müteahhidin daire yerine taraflara 75.000TL ödemeyi kabul ettiği, 28.000TL nakit paranın 75.000TL’den mahsup edilmek üzere nakden davalıya verilmiş olduğu, davalının bu parayla davaya konu taşınmazı satın aldığı, geri kalan 47.000TL değerindeki senetlerin davacıya verildiği, davacının tahsil ettiği parayı davalı ile paylaşmadığı, dolayısıyla davacının evlilik birliği devam ederken mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkını aldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15.12.2016 tarihli ve 2015/8701 E., 2016/16995 K. sayılı kararı ile; “…İddianın ileri sürülüş şekline göre; dava, mal rejiminin tasfiyesi ile artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. Artık değere katılma alacağı, eklenecek değerlerden (TMK md. 229) ve denkleştirmeden (TMK md.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin yarısı üzerindeki diğer eşin hakkıdır. Dosya içeriğine, toplanan delillere, taraf beyanlarına göre, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 2000 yılında satın alınarak davalı eş adına tescil edilen dava dışı meskenin satışından elde edilen 55.000-TL ile yine dava dışı iki adet meskenin satın alınmak istenildiği ancak satıcı ile anlaşılamaması üzerine verilen bedelin 75.000-TL olarak iadesi hususunda anlaşıldığı, bu miktarın 28.000-TL’sinin davalı eşe elden verildiği, kalanın davacı eşin payına düştüğü, dava konusu 16 nolu bağımsız bölümün alımında davalı eşe düşen 28.000-TL olan kişisel mal niteliğindeki paranın da kullanıldığı anlaşılmıştır. Buna göre mahkemece dava konusu 16 nolu bağımsız bölümün satın alım tarihindeki sürüm değeri konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla belirlendikten sonra, bu miktarın kişisel ve edinilmiş mallarla karşılanan miktarları oranlanarak, bulunacak bu oranların tasfiye tarihi olan sonra verilecek karar tarihindeki sürüm değeri yine konusunda uzman bilirkişi tarafından belirlendikten sonra, bu miktarla çarpılıp davalının kişisel malı çıktıktan sonra kalan miktarın edinilmiş mal olduğunun kabulü ile az yukarıda açıklanan Yargıtay ve Dairemizin yerleşmiş ilke ve esasları göz önünde bulundurularak davacı eşin artık değere katılma alacak miktarının belirlenerek hüküm kurulması gerekir. Bu yön gözetilmeksizin dosya içeriğine ve yasaya uygun olmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 24.05.2017 tarihli ve 2017/161 E., 2017/901 K. sayılı kararı ile bozma öncesi yer alan gerekçenin yanında, bozma kararında belirtilen hususların dosya kapsamına uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalıdan artık değere katılma alacak hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 13. Mal rejimi; eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik birliği devam ettiği sürece edindikleri mallar üzerindeki hakları, birbirlerine ve üçüncü kişilere karşı sorumlulukları ile evlilik birliği sona erdiğinde bu malların paylaştırılması yönündeki kurallar bütününü ifade etmektedir. Mal rejimleri, yasal ve seçimlik mal rejimleri olarak iki gruba ayrılmıştır. Eşlerin malvarlıklarının yönetimi hususunda sözleşme ile mal rejimini tayin etme imkânı bulunmakla birlikte, bu seçimin gerçekleşmemesi ihtimali gözetilerek kanun gereği eşlerin tabi olacakları yasal mal rejimi belirlenmiştir. 14. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202. maddesinin 1. fıkrası uyarınca eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine yönelik düzenlemeler Türk Medeni Kanunu’nun 218 ilâ 241. maddeleri arasında yer almaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar (TMK md. 219) ile eşlerden her birinin kişisel mallarını (TMK md. 220-221) kapsar. 15. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi için tasfiyeye konu malın hangi grupta yer aldığının belirlenmesi zorunludur. Zira malvarlığının yer aldığı grup, bu malvarlığının tasfiyeye girip girmeyeceği veya tasfiyeye girmesi hâlinde ne şekilde tasfiye edileceği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki; edinilmiş mallara katılma rejiminde kural, mal gruplarının değişmezliğidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 221. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile

Artık Değere Katılma Alacağı: Eşin Kişisel Malı Niteliğindeki Paranın Taşınmaz Alımında Kullanılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli feragat dilekçesini verdikten sonra, ertesi gün (14.10.2014 tarihinde) görülmekte olan davadan feragat edilmediğini, 2014/810 Esas sayılı davadan feragat edildiğini ileri sürerek dilekçeyi hata sonucunda verdiğini bildirdiği somut olayda, davacı tarafça davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmeden önce, aynı dava içinde hata nedeniyle feragatin geçersiz olduğunun ileri sürülmesinin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesinin davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(14)7-462 Karar No: 2023/247 Karar Tarihi: 22/03/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2018/72 Esas, 2018/7085 Karar sayılı BOZMA kararı Dava: Tapu İptali ve Tescil Davası Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı olan 10 nolu bağımsız bölümde müvekkilinin hissedar olduğunu, diğer hissedarların taşınmazdaki hisselerini 7.760,00 TL bedelle üçüncü kişi davalıya 2014 yılı bahar aylarında sattığını ve müvekkilinin durumdan haberdar olur olmaz şuf’a hakkını kullanmak istediğini ileri sürerek, müvekkilinin satış bedelini ve tapudaki gideri yatırması koşuluyla davalının Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 10 nolu bağımsız bölümünün tapu kaydındaki hissesinin iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; müvekkilinin Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümünün 1/8 payını 11.07.2013 tarihinde, 5/8 payını da 11.04.2014 tarihinde satın aldığını, davada üç aylık hak düşürücü sürenin bulunduğunu, müvekkilinin 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’in hissesini aldığını, daha sonra diğer hisseleri satın alıp iyiniyetli olarak mesken edindiği konutta masrafta bulunduğunu, 6.300,00 TL civarında masraf yaptığını, davacının iyiniyetli olmadığını, hisselerin satıldığını dava açıldığı tarihte değil daha önceki tarihlerde öğrendiğini, yapılan görüşmelerden haberdar olduğunu, davalının 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’e 8.750,00 TL diğer satın aldığı hisselere de 11.04.2014 tarihinde toplam 50.000,00 TL ödediğini, müvekkilinin M.. Arı ile de görüşerek hisselerin tamamını 95.000,00 TL karşılığında satın alabileceğini ya da hisselerinin tamamını davacıya 90.000,00 TL’ye satabileceğini teklif ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2014/809 Esas, 2017/104 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin mahkemeye ibraz ettiği 13.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davalı N.. Arı ile anlaştığından davadan feragat ettiğini bildirir dilekçe ibraz ettiği, daha sonra feragat dilekçesinin dosya numarası hatalı yazıldığından geçerli olmaması talebini içerir 14.10.2014 tarihli dilekçe ibraz ederek eldeki dava dosyasında feragatının bulunmadığını belirttiği, Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/810 Esas, 2014/584 Karar sayılı dava dosyasının incelenmesi sonucunda, davacının M.. Arı, davalının ise M.. Şenol olduğu, 14.10.2014 tarihinde davanın feragat nedeni ile reddine karar verildiği, hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi, bu hususun aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebileceği, davacı vekilinin feragat talebini dosya numarasını yanlış yazdığından bahisle ertesi gün 14.10.2014 tarihli dilekçesi ile geri aldığı ve asıl feragat ettikleri dosya numarasının aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyası olarak belirtildiği mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyanın incelenmesinde yine aynı taraflar arasında Niğde ili, İnli Kasabası 7301, 1788 ve 1918 parsel sayılı taşınmazlardaki yapılan satışlar nedeniyle önalım hakkının kullanılmasına ilişkin olduğu ve davacı vekilinin 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davadan feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği; mahkemesi, tarafları ve dosya numaraları ardışık olan iki dava dosyasında davacı vekilinin eldeki davada 13.10.2014 tarihinde feragat dilekçesi verdikten sonra 14.10.2014 tarihinde de aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyasına feragat dilekçesi verdiği anlaşılmakla feragat beyanının hata ile yapıldığı kanaatine varılarak yargılamaya devam edildiği, dava konusu Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kayıtlı bulunan 3 nolu bağımsız bölümde davalının 3/4 oranında hissedar olduğu, hissesinin tamamını dava dışı diğer paylı maliklerden satış yoluyla edindiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 732 nci maddesi gereğince paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde diğer paydaşların önalım hakkının bulunduğu, önalım hakkının alıcıya karşı açılacak davada kullanılacağı, önalım hakkı sahibinin satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini ödemek koşulu ile satılan payın kendi adına tescilini talep edebileceği, davacı tarafça önalım bedelinin mahkeme veznesine depo edildiği, davacının hukuken yasal önalım hakkının bulunduğu, davalı her ne kadar taşınmaz için daha yüksek fiyat ödediğini iddia etmekte ise de kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne; Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parselde kayıtlı bulunan 10 nolu bağımsız bölümde davalı M.. Şenol adına kayıtlı 3/4 oranındaki hissenin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı M.. Arı adına tapuya tesciline karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 03.10.2017 tarihli ve 2017/1212 Esas, 2017/1285 Karar sayılı kararı ile; somut olayda, davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli dilekçesi ile açıkça dosya numarasını yazıp “davacı M.. Arı ve N.. Arı davalı ile anlaştığından davadan feragat ediyoruz.” şeklinde belirttikten sonra, 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile, 2014/810 Esas sayılı dosyadan feragat ettiği, hataen 810 yerine 809 yazdıklarını belirterek bu dosyadan feragatlarının bulunmadığını belirttiği, feragatten dönmek mümkün olmadığı gibi, feragat dilekçesinin hataen verildiğinin de kanıtlanamadığı, davacı vekilinin 2014/810 Esas sayılı dosyaya feragat dilekçesi vermesinin eldeki dosyaya vermeyeceği anlamına gelmeyeceği, feragatın kesin hükmün sonuçlarını doğuracak olup, mahkemece feragat nedeni ile davanın

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Harici Satış Sözleşmesi ile Satın Alınan ve Üzerine Ev İnşa Edilen Taşınmazın Temliken Tescili Talep Edilebilir mi

Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Harici Satış Sözleşmesi ile Satın Alınan ve Üzerine Ev İnşa Edilen Taşınmazın Temliken Tescili Talep Edilebilir mi Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu 445 ada 19 parsel sayılı tapulu taşınmazda harici satış sözleşmesi ile 15.05.1967, 01.06.1970 ve 25.05.1972 tarihlerinde pay satın alan davacıların taşınmaz üzerine ikamet amacıyla ev inşa ettikleri ve satış tarihinden itibaren nizasız zilyetliklerinde bulundurdukları, çekişmeli taşınmaz hakkında devam eden dava nedeniyle resmî şekilde temlikin yapılamadığı ve harici satış üzerinden uzun yıllar geçtiği gözetildiğinde, davalıların tapulu taşınmazlar için yapılan harici satış sözleşmesinin geçersiz olduğu savunmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 2 nci maddesindeki dürüst davranma kuralına aykırı olup olmadığı, somut olay kapsamında harici satışa değer verilmesini gerektiren özel ve istisnai bir hâlin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre aynı Kanun’un 716 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca dava konusu paylar yönünden davacıların taşınmazın mülkiyetini iktisap edip edemeyecekleri noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(14)7-463 Karar No: 2023/217 Karar Tarihi: 15/03/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 14.01.2020 tarihli ve 2019/1146 Esas, 2020/344 Karar sayılı BOZMA kararı Dava: Tapu İptali ve Tescil Davası Taraflar arasındaki şahsi hakka dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde temliken tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz edenler vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacılar vekili; müvekkillerinin 1970 yılında davalılar ve bir kısım davalıların miras bırakanları ile yaptıkları zilyetliğin devri sözleşmesi ile satın aldıkları arsayı 35 yılı aşkın süredir üzerine bina inşa ederek malik sıfatıyla kullandıklarını, satış tarihinde Bağlık Mahallesi 1 pafta 37 parsel adını taşıyan bu taşınmazın davalılar ve miras bırakanları adına hükmen tescil edilmiş olduğunu ancak dava konusu taşınmaz için açılmış davalar ve üzerinde tedbir olması nedeniyle tapuda satış işlemi yapılamadığını, arsanın müvekkillerine zilyetlik devir sözleşmesi ile teslim edildiğini, davaların 2013 yılında sonuçlandığını ve taşınmazın bir bölümünün orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiğini, müvekkillerine satılarak zilyetliği devredilen 1.142,00 m2’lik kısmın ise orman dışında kaldığını ve tapuda davalılar adına tescilli olduğunu, kararların kesinleşmesi üzerine tapuda devir için 20.05.2015 tarihinde davalılara başvurulmasına rağmen devre yanaşmadıklarını, her ne kadar tapulu taşınmazların harici satış sözleşmesi ile satışı şekil şartı nedeniyle geçerli değil ise de o tarihte taşınmazın aynıyla ilgili çekişme bulunması ve açılan davalarda konan tedbir nedeniyle satış yapılamadığı, ancak zilyetliği devir sözleşmesinin icra edilerek müvekkilleri tarafından bedelin ödendiğini, müvekkillerinin iyiniyet kurallarına uygun olarak yaptıkları binalarda 30 yıldan fazla süredir oturmaları ve taraflarca bu durumun kabul edilmesi sebebiyle resmî şekil şartına uymamanın artık geçersizlik nedeni olamayacağını ileri sürerek davalılar adına kayıtlı Tepebaşı Mahallesi 445 ada 19 parsel sayılı taşınmazın davacıların evlerinin ve kullandıkları bahçelerinin olduğu kısımların tapu kayıtlarının iptali ile ayrı ayrı müvekkilleri adına tesciline, bu talebin reddi hâlinde ise bina bedelinin arsa bedelinden daha fazla olduğu, arsa bedelinin de ödenmiş olduğu dikkate alınarak temliken tescil yoluyla müvekkillerinin evlerinin bulunduğu ve bahçe olarak kullandıkları kısımların taşınmazdan ifrazı ile davacılar adına ayrı ayrı tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalılar vekili; tapulu taşınmazların harici satış sözleşmesi ile satışına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 706 ncı maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci maddesi ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddesi uyarınca değer verilemeyeceğini, bina olduğu iddia edilen yapının kıymeti arsa değerinden az olduğundan davacılar yönünden 4721 sayılı Kanun’un 724 üncü maddesi koşullarının da oluşmadığını, arsa üzerinde yapıların bulunduğu kısımların tek tek imar mevzuatına uygun olarak ifraz edilebilmesi gerektiğini, ifraz mümkün olduğu takdirde yapı için gerekli arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değerinin uygun bedel olarak ödenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 20.11.2018 tarihli ve 2015/493 Esas, 2018/422 Karar sayılı kararı ile davacılar tarafından dikkate alınması gerektiği belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.09.1988 tarihli 1987/2 Esas, 1988/2 Karar sayılı kararının somut olayda uygulama yerinin bulunmadığı, bahsi geçen içtihadı birleştirme kararının 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na (634 sayılı Kanun) tâbi olarak yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satın alınması ile ilgili olduğu, davacıların satın aldığı dava konusu taşınmazın ise tarla vasfında bulunduğu, bu durumda uyuşmazlığın YİBBGK ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 2 nci maddesine göre çözümlenemeyeceği, davacıların temliken tescil talebi bakımından ise; her ne kadar Zonguldak Belediye Başkanlığı ifrazın birleşme suretiyle mümkün olduğu belirtilmişse de yapılan binaların değerinin satın alınan taşınmazın değerinden fazla olmadığı bu durumda da temliken tescil şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 22.02.2019 tarihli ve 2019/119 Esas, 2019/139 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın adi yazılı belge ile satışı ve zilyetlik devrinin 1967, 1970, 1972 yıllarında yapıldığı, bu yıllarda taşınmazın tapulu olduğu, dolayısıyla ortada geçerli bir mülkiyetin devri işlemi bulunmadığı, diğer yandan Zonguldak Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 09.07.2018 tarihli yazısına göre, davacıların kullanımında bulunan (B), (C), (D), (E) ve (F) harfleri ile gösterilen yerlerin bir bütün olarak veya (B) ve (C) tek parsel, (D), (E) ve (F) harfleri ile gösterilen yerler tek parsel veya hepsi bir bütün olarak tek parsel oluşturulup 445 ada 19 parselden ifraz edilebileceği belirtilmiş ise de 06.03.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre arsanın metrakere değerinin 800,00 TL olduğu, böyle olunca bina değerlerinin bir bütün olarak veya iki parçaya ayrıldığında arazi değerinden fazla olmadığı, buna göre 4721 sayılı

Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Harici Satış Sözleşmesi ile Satın Alınan ve Üzerine Ev İnşa Edilen Taşınmazın Temliken Tescili Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taşınmazda Fiili Taksim Bulunması Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası Açılabilir mi

Taşınmazda Fiili Taksim Bulunması Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası Açılabilir mi Fiili Taksim Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, dava konusu taşınmazda fiili taksim (eylemli taksim) bulunup bulunmadığı buradan varılacak sonuca göre davacının ön alım hakkını kullanmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/(14)7-272 Karar No: 2022/1487 Karar Tarihi: 10.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil 1. Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin İzmir ili Çiğli ilçesi Büyükçiğli Mahallesi 22268 ada 6 parselde kayıtlı taşınmazda 1/2 hisse maliki olduğunu, diğer 1/2 payın eşi Muammer H..’e ait olduğunu, müvekkilinin eşine boşanma davası açtığını, Muammer H..’ün 1/2 hissesini 17.07.2014 tarihinde 55.000TL bedelle Bülent Ç..’e sattığını, Bülent Ç.. tarafından da 04.08.2014 tarihinde 100.000TL bedelle davalı Fatma B..’e satıldığını, müvekkilinin ön alım hakkını kullanmasını engellemek için bedelde muvazaa yapılarak Fatma B..’e yapılan satışta bedelin yüksek gösterildiğini ileri sürerek, müvekilinin ön alım hakkına dayalı olarak davalı Fatma B.. adına kayıtlı tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesine talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmaz hisseli olmasına rağmen iki katlı ve her katın girişlerinin farklı olduğunu, her katın bağımsız durumda bulunduğunu, davacı ile aleyhine boşanma davası açtığı Muammer H..’ün uzun zamandan beri ayrı olup, fiilen ikiye ayırdıkları taşınmazı ayrı ayrı kullandıklarını, davacının kızı ile birlikte üst katta, Muammer H..’ün ise alt katta ikamet ettiğini, paydaşlar tarafından fiili olarak belirli bir kısım kullanılırken paydaşın tasarrufundaki yeri ve ona tekabül eden payın üçüncü kişiye satılması hâlinde, satıcının malik olduğu zamanda o yerde hak iddia etmeyen diğer paydaşın tapuda pay satışı şeklinde yapılan işlem nedeniyle ön alım hakkını kullanmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi gereğince iyi niyetle bağdaşmadığını, imardan kaynaklanan ortaklıklarda ön alım hakkının kullanılamayacağını, bedelde muvazaa iddiasını kabul etmediklerini, müvekkilinin Bülent Ç.. ile önce adi yazılı satış sözleşmesi yaparak satış bedeli olan 100.000TL’yi ödediğini, Bülent Ç..’in satış taahhüdünü yerine getirmemesi üzerine müvekkili tarafından Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/428 E., 2014/418 K. sayılı dosyasıyla tapu iptali ve tescil, terditli olarak 100.000TL alacak talepli dava açıldığını, Bülent Ç..’in 15.000TL daha bedel alarak karşılığında tapuda ferağ verdiğini ve davayı kabul ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.06.2015 tarihli ve 2014/497 E., 2015/325 K. sayılı kararı ile; davacının eşi ile 1/2 oranında ortak oldukları taşınmazın Bülent Ç..’e teminat amaçlı olarak devredildiği, taşınmazda bağımsız bölümler bulunmayıp tapuda bir katlı ev vasfında göründüğü, her ne kadar davacının eşi konut satılıncaya kadar evin alt katını kullanmış ise de fiziki bir taksim sayılamayacağı, satışın muvazaalı şekilde 100.000TL olarak gösterilip, gerçek satış bedelinin 55.000TL olduğu, davalının satın aldığı kişiyi tanıdığı, olayları bilen ve bilebilecek konumda olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 29.05.2017 tarihli ve 2015/13464 E., 2017/4401 K. sayılı kararı ile; “…Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötüniyet iddiası 14.2.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir. Önalım davalarında fiili taksime değer verilmesi için taksimin yazılı olarak yapılması ya da taşınmazın çok sayıda paydaşının bulunması halinde tüm paydaşları tarafından fiilen kullanılan bölümlerin olması gerekmez. Taşınmazı kullanan paydaşların paylarının tamamına karşılık gelen bir alanı kullanmaları da gerekmemekte olup, davacının ve davalıya pay satan eski paydaşların hukuken geçerli olmasa bile bir eylemli paylaşmasının söz konusu olup olmadığının tespiti önem taşır. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın tapu kaydında davacı ile hissesini satan dava dışı Muammer H..’ün 1/2 paylı malik olduğu, davacı tarafın eşi dava dışı Muammer H..’e Karşıyaka 2. Aile Mahkemesinin 2014/430 esas sayılı dosyası boşanma davası açtığı, boşanma dava dilekçesinde davacının “eşi Muammer’in kendisine şiddet ve hakaret uygulayıp evden kovması nedeniyle üst kata yerleştiği, fiilen ayrı yaşamakta oldukları” yönünde beyanının olduğu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen davacı tanıklarından kızı Gülşen H..’ün, “konutun fiili kullanımı konusunda uyuşmazlık söz konusu değildi….. alt katı babam kullanmaktadır.” yine davacının diğer kızı Gülay Y..’ın “yaklaşık 1-1,5 yıl kadar önce anne babam alt kata taşınıp üst kata ben eşimle birlikte taşındım. Halen de üst katta annem kardeşim eşim oturmaktayız…. annem babam arasındaki kavgalar dolayısıyla annem ve kardeşimi üst kata ben aldım. Kendisi alt katta yaşamaktadır.” yine davacının damadı Salih Gürkan Y..’ın “halen aşağıda Muammer H.. oturuyordu kayınvalidem benim yanımda oturuyor” şeklindeki beyanları ile keşif zaptı, bilirkişi raporları ve her ne kadar tapuda 1 kat ev niteliğine sahip olsa da Zemin kat+Normal kattan oluşan taşınmazın fiili kullanım biçiminin davalının fiili taksim savunmasını doğrular nitelikte olduğu anlaşılmıştır. Taşınmazın fiilen taksim edildiğinden söz edebilmek için her bir paydaşın fiilen kullandığı bir bölümün olması ya da taşınmazı kullanan paydaşların paylarına karşılık gelen bir alanı kullanmaları gerekmemektedir. Ortada hukuken geçerli olmasa bile bir eylemli bölüşme söz konusu olduğundan zamanında dava dışı Muammer H..’ün kullandığı yer üzerinde hak iddia etmeyen davacının önalım hakkını kullanması yukarıda açıklandığı üzere Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi ile bağdaşmaz. Taşınmaz fiilen taksim edilerek kullanıldığına göre mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar

Taşınmazda Fiili Taksim Bulunması Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tahliye Tarihinin Tespiti: Kiralananın Tahliye Edildiğinin ve Anahtarın Kiralayana Teslim Edildiğinin Yazılı Belgelerle İspatlanması Gerekir mi

Tahliye Tarihinin Tespiti: Kiralananın Tahliye Edildiğinin ve Anahtarın Kiralayana Teslim Edildiğinin İspatlanması Tahliye Tarihinin Tespiti: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kiracı borçlu tarafından anahtar teslimi ve tahliyenin kanıtlanıp kanıtlanmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece alacaklı tarafından bildirilen tarihin tahliye tarihi olarak kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/8-708 Karar No: 2022/11 Karar Tarihi: 18.01.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: İstanbul Anadolu 2. İcra Hukuk Mahkemesi Dava: İtirazın Kaldırılması ve Tahliye 1. Taraflar arasındaki itirazın kaldırılması ve tahliye isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul Anadolu 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından alacaklı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. İnceleme Süreci Alacaklı İstemi 4. Alacaklı vekili istem dilekçesinde; borçlu aleyhine ödemeyen kira bedelleri için tahliye talepli takip başlattıklarını, borçlunun itirazının haksız olduğunu, kira bedellerinin de bugüne kadar ödenmediğini, bu nedenle borçlunun temerrüde düştüğünü ileri sürerek itirazın kaldırılması ile takibin 13.200TL üzerinden devamına, itiraz edilen miktarın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, borçlunun mecurdan tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Borçlu Cevabı 5. Borçlu vekili cevap dilekçesinde; işyerinin kira sözleşmesine uygun bir bildirim ile tahliye edildiğini, işyerinin kullanıldığı döneme ait kira borcunun bulunmadığını, kira bedellerinin zamanında ve eksiksiz ödendiğini, kira sözleşmesinin 8. maddesinde yer alan 1 ay önceden ihbar şartına uyularak Kadıköy 24. Noterliğinin 31.10.2014 tarihli ve 23092 yevmiye nolu tahliye ihbarnamesi ile kiralanan yerin 30.11.2014 tarihinde tahliye edileceğinin ve kira sözleşmesinin bu tarih itibariyle feshedileceğinin bildirildiğini, kiralayanın kira sözleşmesinde belirtilen adresine yapılan tahliye ihbarının bila tebliğ iade edildiğini, kira sözleşmesinin 20. maddesinde kira sözleşmesinde yazılı adreslerin kanuni tebligat adresi olduğunun, adreste meydana gelen değişiklik bildirilmediği takdirde bu adrese yapılan tebligatın geçerli olacağının kararlaştırıldığını, kira sözleşmesi usulüne uygun ihbarname ile 30.11.2014 tarihinde feshedildiğinden ve taşınmaz tahliye edildiğinden, fesih ve tahliyeden sonraki 11 ay için kira borcunun bulunmadığını, fesih ihbarında ödenen 1.200TL depozitonun iade edilmesini talep ettiklerini ancak alacaklının iade etmediğini, talebin reddi gerektiğini savunarak alacaklının takip konusu meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminata mahkum edilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı 6. İstanbul Anadolu 2. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 12.11.2015 tarihli ve 2015/558 E., 2015/866 K. sayılı kararı ile; 12.11.2015 tarihli duruşmada alacaklı vekilinin tahliyeye ilişkin talebin konusunun kalmadığını beyan ettiği, (alacaklı vekilinin) tahliyeyi kabul edip tahliye tarihinin cevap dilekçesinin davacıya (alacaklı vekiline) tebliğ edildiği tarihte gerçekleşmiş sayılmasını talep ettiği, cevap dilekçesinin davacıya (alacaklı vekiline) 08.09.2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun Kadıköy 24. Noterliğinin 23092 yevmiye ihtarnamesi ile mecuru 30.11.2014 tarihinde boşaltacağını ihbar ettiği, ihbarın kiralayanın sözleşme adresine gönderildiği, tahliye tarihinin alacaklı vekilinin talebi gibi cevap dilekçesinin alacaklı vekiline tebliğ edildiği tarih olan 08.09.2015 olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, borçlunun takibe dayanak kira sözleşmesinin 8. maddesine göre ihtarname gönderdiği, dolayısıyla takip talebindeki 2014 yılı Kasım ayı kirası yönünden sorumlu olduğu, 2014 yılı Kasım ayı kirasını ödediğine ilişkin belge ibraz etmediği, 2014 yılı Aralık ayından itibaren kira borcunun muaccel olmadığı zira ihtarın yasal süreler içerisinde yapıldığı gerekçesi ile davanın (talebin) kısmen kabulüne, itirazın 1.200TL tutarındaki Kasım 2014 kirası yönünden kaldırılmasına, tahliye hususunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 03.02.2017 tarihli ve 2017/431 E., 2017/1049 K. sayılı kararı ile; “…Dava, kira alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın kaldırılması ve kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece, itirazın kaldırılması talebinin kısmen kabulü ile itirazın 1.200,00 TL alacak üzerinden kaldırılmasına, tahliye konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1- Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 4949 sayılı Kanun’la değiştirilen 363/1. maddesinin son cümlesindeki kesinlik sınırının aynı Kanun’un Ek 1. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 01.01.2015 tarihinden itibaren artırılan miktarı dikkate alındığında temyize konu değerin 5.980,00TL’yi geçmediği anlaşıldığından mahkeme kararının temyiz kabiliyeti yoktur. Bu nedenle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Kiralananın tahliye edildiğinin (kiracının kiralananı iade borcunu yerine getirdiğinin) kabul edilebilmesi için, kiralananın fiilen boşaltılması yeterli değildir. Anahtarın da kiralayana teslim edilmesi gerekir. Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiralayan tarafından kabul edilmemesi, başka bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde, kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini kanıtlama yükümlülüğü, kiracıya aittir. Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiralayanın bildirdiği tahliye tarihine itibar olunmalıdır. Anahtarın kiralayana teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik bir hukuki sonuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispat edileceği hususu, yıllık kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200 ve 201. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati yoksa bu yön kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir; tanık dinlenemez. Kiralayan anahtarı almaktan kaçınırsa, kiracının yapması gereken, mahkemeden bu yolda tevdi mahalli tayinini isteyip, tayin edilecek yere anahtarı teslim etmek ve durumu kiralayana bildirmektir. Kiracının kiralananı iade borcu, ancak bu şekilde, durumun kiralayana bildirildiği tarihte son bulur. Aksi takdirde, kiracının, kira parasını ödemek de dahil olmak üzere, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri devam eder. Somut olaya gelince; taraflar arasında 15/10/2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli yazılı kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinin hususi şartlar bölümünün 8. maddesinde; kiracının kiralananı boşaltmak istediği takdirde en az bir ay evvelinden mal sahibine ulaşacak şekilde bildirmeyi taahhüt edeceği hükmü, 17. maddesinde; ise aynı dönem içerisinde kira bedelinin iki ay arka arkaya ödenmemesi halinde ödenmeyen aydan itibaren kontrat süresi sonuna kadar olan kira bedelleri muacceliyet kesbeder hükmü düzenlenmiştir. Davacı alacaklı, 03/02/2015 tarihinde başlattığı

Tahliye Tarihinin Tespiti: Kiralananın Tahliye Edildiğinin ve Anahtarın Kiralayana Teslim Edildiğinin Yazılı Belgelerle İspatlanması Gerekir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi Terekenin Borca Batık Olması Nedeniyle Mirasın Hükmen Reddi: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mirasçılar tarafından terekeye dâhil olan bir taşınmazdaki miras hissesinin satış işlemine konu edilmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile aynı Kanun’un 610/2. maddesi hükmü kapsamında mirasın benimsenmesi anlamına gelip gelmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/(14)7-241 Karar No: 2022/1515 Karar Tarihi: 15.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Mirasın Hükmen Reddi 1. Taraflar arasındaki mirasın hükmen reddi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili 07.04.2014 tarihli dava dilekçesinde; davacı Kübra’nın oğlu, diğer davacı Tolga’nın ise kardeşi olan miras bırakan Hüseyin İ..’ın 27.09.2012 tarihinde vefat ettiğini, davalı şirketin dava tarihinden on gün önce müvekkillerini arayarak muris Hüseyin İ.. hakkında icra takibi bulunduğunu, mirasçı olmaları nedeni ile borçtan sorumlu olduklarını ve icra takibine dâhil edilerek aleyhlerinde haciz işlemi yapılacağını bildirdiklerini, bu telefon öncesinde murisin borçlu olduğuna dair bir bilgilerinin bulunmadığını, davalı şirket tarafından bildirilen Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 E. sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde muris Hüseyin İ..’ın 02.09.1999 tarihinde çalışmakta olduğu şirket tarafından Toprakbank A.Ş. Aydın Şubesi ile imzalanan genel kredi sözleşmesine şirket sahibi ve aynı zamanda patronu olan Özdemir Koyuncu ile birlikte kefil olduğunu, borcun ödenmemesi nedeniyle alacaklı banka tarafından 17.04.2000 tarihinde, Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2000/2084 E. sayılı dosyası ile 41.732.172.287ETL üzerinden icra takibi başlatıldığını, 03.04.2014 tarihi itibariyle borç miktarının 814.210,09TL olduğunu, takibin devamı sırasında alacaklı bankanın alacağını davalı şirkete temlik ettiğini, dosyanın yenilenerek en son 2013/2910 E. sayılı numarayı aldığını, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesi uyarınca murisin ölüm tarihinde terekenin borca batık olduğunun tespit edilmesi hâlinde mirasın hükmen reddedilmiş sayılacağını, muris Hüseyin İ..’ın ölüm tarihine kadar asgari ücretle çalıştığını, başka bir gelirinin olmadığını, taşınmaz mal varlığı ve aracının bulunmadığını, bankada parasının olmadığını, bekar ve çocuksuz olarak vefat ettiğini ileri sürerek muris Hüseyin İ..’ın ölüm tarihinde borç ödemeden aciz hâlinde olduğunun tespiti ile mirasın hükmen reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili 26.05.2014 tarihli cevap dilekçesinde; müteveffa Hüseyin İ..’ın alacaklısı olan Toprakbank A.Ş.’nin temlik sözleşmesi ile alacağını TMSF’ye devrettiğini, TMSF tarafından da kredi alacağı temlik sözleşmesi ile alacağın müvekkili RCT Varlık Yönetim’e devredildiğini, müvekkil şirketin harçtan muaf olduğunu, davacıların mirasın kabulü anlamında eylemlerde bulunup bulunmadığının bilinmediğini, ayrıca davacılar tarafından veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilip verilmediğine ilişkin bir belge de sunulmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. 6. Davacılar vekili 11.06.2014 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; müvekkilleri tarafından Hüseyin İ.. adına “05.11.2012 tarihli veraset ve intikal vergisi beyannamesi” verildiğini, bu beyanname ile davacı Kübra’nın eşi, diğer davacı Tolga’nın ise babası olan kök muris Mithat İ..’ın 01.06.2009 tarihinde ölümü ile Hüseyin İ..’a kalan arsada 3/8 hissesi bulunduğunun beyan edildiğini, bu taşınmaz satılmış ise de işlemin yapıldığı tarihte Hüseyin İ..’ın mirasının borca batık olduğunu bilmediklerini, aksi hâlde 816.000TL borç karşılığında değeri 20.000TL olan taşınmazda bulunan 3/8 miras hissesinin kabul edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla gerçeği bilmeyen müvekkillerin yanılma nedeniyle iradelerinin sakatlandığını, bu durumun mirası sahiplenme olarak değerlendirilemeyeceğini beyan ederek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. 7. Davalı vekili 04.07.2014 tarihli ikinci cevap dilekçesinde; davacıların söz konusu satış işlemini gerçekleştirmekle terekeyi kabul etmiş sayıldıklarını, dolayısıyla davacıların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ret hakkının düşmesi başlıklı 610/2. maddesi uyarınca mirası reddedemeyeceğini savunmuştur. Mahkeme Kararı 8. Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.11.2015 tarihli ve 2014/199 E., 2015/700 K. sayılı kararı ile; Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 E. sayılı dosyası incelendiğinde, alacaklının Toprak Bank A.Ş., borçluların dava dışı Aydın Eltez … Ltd. Şti., Özdemir Koyuncuoğlu ve davacıların murisi Hüseyin İ.. olduğu, 41.732.172.287ETL üzerinden takip yapıldığı, takip dayanağı olarak genel kredi sözleşmesi, ihtarname ve hesap ekstresinin sunulduğu, takibin kesinleşmesi üzerine haciz işlemleri yapıldığı, takip sırasında alacağın 17.02.2006 tarihinde davalı RCT Varlık Yönetim A.Ş.’ye temlik sözleşmesi ile devredildiği, alacaklı şirkete muris Hüseyin İ..’ın veraset ilamını alması için yetki verildiği, 03.04.2014 tarihi itibariyle dosya kapak hesabının 814.210,09TL olduğu, davacılar murisi Hüseyin İ..’ın kök murisi Mithat İ.. adına kayıtlı Aydın ili, Efeler ilçesi, Ata Mahallesi, 6302 ada, 14 parsel sayılı taşınmazın 31.03.2014 tarihinde dava dışı Ayşe Şenocak’a satıldığı, taşınmaz üzerinde yapılan keşif sonrası düzenlenen 27.05.2014 tarihli rapor uyarınca taşınmazın tamamının murisin ölüm tarihindeki değerinin 17.752,84TL olarak tespit edildiği, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların murisi olan Hüseyin İ..’ın ölümü öncesinde bir dönem asgari ücretle çalıştığı, kendisine ait herhangi bir mal varlığı, taşınır taşınmaz mal varlığının bulunmadığı, ölümü öncesi dava konusu olan Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 esas sayılı takipteki alacağa dayanak genel kredi sözleşmesinin müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla asıl borçlu şirket kefili olarak imzalamış olduğu ancak, dava tarihi itibariyle takip dosyasındaki alacağın ulaştığı 814.210,09TL’nin murisin mal varlığıyla ödenmesinin mümkün olmadığı, nitekim icra dosyasında da herhangi bir tahsilat yapılamadığı, borçluların borcunu karşılar tutarda mal varlığının haciz işleminin yapılamadığı, dolayısıyla davacıların murisinin terekesinin ölüm tarihi olan 27/09/2012 tarihi itibariyle borca batık durumda olduğu, her ne kadar davacıların murisin hissedarı olduğu, Aydın Efeler Ata Mahallesi 6302 ada 14 parsel sayılı taşınmazı murisin veraset ve intikal beyannamesinde belirtip bu taşınmazın satışını gerçekleştirmişler ise de, taşınmazın ölüm tarihi itibariyle belirlenen tamamının kıymetinin icra takibindeki alacağın karşılanmasının imkânsız olduğu, bu nedenle davacıların yaptıkları veraset işlemlerinin mirası kabul kapsamında değerlendirilemeyeceği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 605/2 maddesi uyarınca borca batık olan muris terekesi nedeniyle mirasın reddedilmiş gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Kararı 9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 10. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 26.12.2017 tarihli ve 2016/7738 E., 2017/9698 K. sayılı kararı ile; “…Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya murisin işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez (TMK

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi Read More »