Arslan Hukuk

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kira Sözleşmesi – Dikkat Edilmesi Gerekenler

Kira Sözleşmesi – Bilinmesi Gerekenler Kira sözleşmesi, kullanma ve yararlanma hakkı veren ve iki taraflı borç yükleyen bir sözleşmedir. Uygulamada çok sık olarak kullanılması sebebiyle de çok sayıda davaya konu olmaktadır. Konut ve iş yeri kira sözleşmelerinin yanı sıra finansal kiralama, filo kiralama, ürün hâsılat kirası gibi çok çeşitli kira sözleşmeleri de bulunmaktadır. Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, 15 yılı aşkın deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde, kira ile ilgili uyuşmazlık ve davalarda müvekkillerine en etkili sonucu sağlamak için avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Gayrimenkul hukuku alanında uzman avukat kadromuz, müvekkillerimize kira tespit davası, kiranın ödenmemesi nedeniyle tahliye davası, ihtiyaç nedeniyle kiracının tahliyesi, kira sözleşmesi hazırlanması, tahliye taahhüdü hazırlanması, konutun veya iş yerinin yeniden inşası nedeniyle tahliyesi gibi konularda hukuki destek vermektedir. Kiraya İlişkin Yasal Düzenlemeler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmesi ile 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunu yürürlükten kaldırmıştır. Bu kapsamda 1 Temmuz 2012 tarihinden önceki kira sözleşmesi fiil ve işlemlerine ilişkin mülga 6570 sayılı Kanun, bu tarihten sonraki fiil ve işlemlere ise 6098 Sayılı Kanun uygulanmaktadır. Bu nedenle uyuşmazlık ve dava konusu kira kontratlarının 1 Temmuz 2012 tarihinden önce mi sonra mı hazırlandığı hususu önem taşımaktadır. Ancak temerrüt, sözleşmenin sona ermesi ve tahliye konularında güncel Türk Borçlar Kanunu uygulanmaktadır.  Kira Sözleşmesinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuz, kira sözleşmelerinin hazırlanmasında ve yenilenmesinde gerek kiracıya gerekse kiraya verene avukatlık hizmeti ve hukuki danışmanlık desteği vermektedir.  Kira sözleşmesi, herhangi bir şekil şartına bağlı olmaksızın sözlü veya yazılı olarak yapılabilmekte ise de, doğabilecek hukuki uyuşmazlıklarda kira sözleşmesinin varlığının ve koşullarının ispatı açısından yazılı olarak yapılmasında yarar vardır. Kira sözleşmesinin noter huzurunda imzalanması zorunlu değilse de, noterlikçe bu imzaların tasdik edilmesi ile tarafların imzalarını inkâr etmesinin önüne geçmek mümkün olacaktır. Ayrıca kira sözleşmesinin tapuya şerh edilmesi ile de kiracının kiracılık haklarını 3. taraflara karşı garanti altına alabilmesi açısından oldukça faydalı olacaktır. Kira sözleşmesinde kira ödemelerin ne zaman ve ne şekilde yapılacağı ve kira bedeline ilişkin bilgiler net bir şekilde sözleşmede yazılmalı ayrıca sonraki dönemlere ilişkin uygulanacak kira artış oranı belirtilmelidir. Kira sözleşmesinde kiraya verilen konut veya işyerinin mevcut durumu, demirbaşların listesi ve durumları, aidat, faturalar (elektrik, su, doğalgaz vb.) ve kira sözleşmesine ilişkin doğacak masrafların (damga vergisi vb.) kim tarafından üstleneceği mutlaka belirtilmelidir. Verilen depozito ve yapılan bütün masrafların bedelleri kira sözleşmesine mutlaka yazılmalıdır.  Kiraya Veren ve Kiracının Sorumlulukları Borçlar Kanunu gereğince; kira sözleşmesinde belirtilen süre dolmadan konut veya işyerinden çıkan kiracı, yeniden kiraya verilene kadar geçecek makul süre için ev sahibinin zararından sorumlu olacaktır. Makul süreden kasıt, ev veya işyerinin normal koşullarda kiraya verilebilme süresidir. Makul sürenin belirlenmesinde ev veya işyerinin özellikleri, konumu gibi hususlar dikkate alınır. Örnek olarak 1 yıllık kira sözleşmesi imzalayan kiracı 10 ay sonunda evden çıkması halinde kanunen kalan 2 ayın kirasından sorumlu olacaktır. Ancak ev özellikleri ve konumu gereği 1 ay içinde kiraya verilebilecek durumda olması halinde ise kiracı sadece 1 aylık kira bedelinden sorumlu olacaktır. Mevcut düzenlemelere göre; kira zammı üst sınırı üretici fiyatları yerine tüketici fiyatlarına göre belirlenmektedir. Daha önce 12 aylık ortalama Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) artış oranı ile belirlenen kira zammı üst sınırı 2019 yılından itibaren Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ile hesaplanmaktadır. Kira Tespit Davası Kira sözleşmesinin sona ermesi sonucu karşılaşılan en önemli sorun, uygulanacak yeni kira bedelinin belirlenmesidir. Mevcut kira bedelinin rayiç bedeli yansıtmaması durumunda kira tespit davası açılabilir. Kira tespit davası ile piyasa koşullarının altında kalan kira bedelinin güncellenmesi amaçlanmaktadır. Tarafların uygulanacak kira bedeli üzerinde anlaşmaya varamaması durumunda uygulanması gereken hukuki çözüm, taraflardan birinin mahkemeye başvurarak kira tespit davası açmasıdır. Açılacak kira tespit davası sonucunda; Borçlar Kanunu’nda belirtilen şartlara uygun olarak Hâkim, kiralanan malın cinsini ve o bölgedeki emsal kira bedellerini dikkate alarak kiranın düşük olması durumunda artırma, kiranın yüksek olması durumunda ise düşürme kararı verecektir. Kiracının Tahliyesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümleri gereği kiracının tahliyesinin belirli şartların varlığına tabi tutulması ve dava açma süreleri gibi usule ilişkin hususların çokluğu nedeniyle kira sözleşmelerine ilişkin uyuşmazlıklarda deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Kiracının tahliyesi ile ilgili makalemize göz atabilir, detaylı bilgi almak için avukatlarımızla iletişime geçebilir, Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Kayseri Gayrimenkul Avukatı 15 yılı aşkın deneyimi ve alanında uzman avukat kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, kira sözleşmesi hazırlanması ve sonrasında ortaya çıkan uyuşmazlık ve dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Hizmetlerimiz -aşağıdakilerle sınırlı olmamak üzere- genel olarak şu şekilde sıralanabilir: Tahliye davası açılması ve takibi Kira tespit davası açılması ve takibi İhtiyaç sebebiyle tahliye davası açılması ve takibi Yeniden imar sebebiyle tahliye davası açılması ve takibi Kira sözleşmesi hazırlanması Tahliye taahhüdü hazırlanması Kira alacaklarının tahsili için icra takibi açılması ve takibi Kira ödenmemesi nedeniyle tahliye işlemleri yapılması   Kira sözleşmesi hazırlanması veya uyuşmazlıkları ile ilgili Kayseri gayrimenkul avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Google Facebook Twitter Instagram

Kira Sözleşmesi – Dikkat Edilmesi Gerekenler Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İcra Takibi için Avukat Gerekli mi?

İcra Takibi için Avukat Gerekli mi? İcra ve İflas uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için alanında yetkin bir avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. İcra takibi ve dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. İcra Takibi Türleri İcra Hukuku’nda alacaklı tarafından borcun tahsili için başvurulacak olan takibin türü; alacaklının elinde bulunan belgenin türüne ve niteliğine göre değişkenlik göstermektedir. Bu kapsamda hukuki durumların farklılığına göre takip yolları ve süreler de farklılık göstermektedir. Alacaklının alacağının tahsili için başvurabileceği genel takip yolları ilamlı ve ilamsız takip yolu olarak sıralanabilir. İlamsız İcra Takibi Elinde ilam (mahkeme tarafından verilen karar) ya da kambiyo senedi (bono, poliçe, çek) gibi belgeleri bulunmayan alacaklının alacağını tahsil için başvurduğu takip yoluna ilamsız icra takibi denilmektedir. İlamsız icra takibinin konusu para ve teminattır. Bu nedenle çocuk teslimi, menkul teslimi, taşınmazların tahliye ve teslimi gibi konusu para olmayan alacaklar için ilamsız icra takibi yapılamaz. Bu takip yolu ile mahkemeden karar alınmadan icra dairesine başvurularak borçluya karşı takip başlatılır. Takip başlatıldıktan sonra borçluya ödeme emri gider ve borçluya 7 gün içerisinde ödemesi veya itiraz etmesi bildirilir. 7 günlük süre içerisinde itiraz edilmezse ve ödeme yapılmazsa, takip kesinleşir. İcra hukukundaki diğer aşamaların (sorgu, haciz, satış…) işletilebilir hale gelebilmesi de, ancak takibin kesinleşmesi ile mümkündür. Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile Takip Alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin bono, poliçe veya çek gibi bir kambiyo senedine dayanması durumunda alacaklı borçlusunu kambiyo senetlerine özgü haciz veya iflas yolu ile takip edebilecektir. Alacaklının elinde kambiyo senedi niteliğinde bir belge bulunması halinde bu takip yolu ile diğer takip türlerine göre daha hızlı sonuç alabilecektir. Çünkü Kanun burada borçlunun borcunu ödemesi veya itiraz etmesi için gerekli süreleri daha kısa tutmuştur. Buna göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılması halinde, borçlunun 10 gün içerisinde borcunu ödemesi veya 5 gün içerisinde itiraz etmesi gerekmektedir. Aksi halde borçlu hakkında başlatılan takip kesinleşecek, kişi hakkında icra prosedüründeki diğer işlemlere geçilebilecektir. Rehinin Paraya Çevrilmesi Yolu ile Takip Rehin hakkı, alacaklının alacağını garanti altına almak için borçlunun taşınır veya taşınmaz malı üzerinde veya bir hakkı üzerinde kurulan, borçlunun borcunu ödememesi halinde alacaklıya o hakkı paraya çevirme ve elde edilen tutardan alacağını karşılama imkânı sağlayan bir haktır. Örnek olarak; ipotek, hisse rehni, banka ipoteği, taşınır rehni gibi rehin türleri verilebilir. Bir alacağın rehinle teminat altına alınması halinde, İcra ve İflas Kanunu gereğince artık rehinin paraya çevrilmesi yoluyla ile takip edilmesi zorunludur. Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeğe yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebilir. İlamlı İcra Takibi Para ve teminat alacakları dışındaki alacaklar için ilamsız icra takibi yapılamadığından bunlar hakkında öncelikle mahkemeden ilam alınması ve sonrasında bu ilamın, ilamlı icra takibi yoluyla takibe konulması gerekmektedir. Bunlar haricinde para ve teminat alacakları için de ilamlı icra takibi yapılabilmektedir. Mahkeme tarafından verilen ilamlar dışında bazı belgeler de ilamların icrası hükümlerine tabi tutulmuştur. Bunlar 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir: Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Bu maddedeki icra kefaletleri müteselsil kefalet hükmündedir. İflas Yolu ile Takip 15 yılı aşkın deneyimi ile Kayseri icra avukatı kadromuz, iflas uygulanmasında ve sonrasında açılacak davalarda müvekkillerimizi alacaklı vekili olarak temsil etmekte ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Mahkemece iflasına karar verilen bir borçlunun, haczedilebilen taşınır ve taşınmaz tüm mal varlığının ve hakların, icra yoluyla paraya çevrilerek, alacaklının alacağını tahsil etmesini sağlayan takip yoludur. Ancak iflas yolu ile takip; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu gereğince tacir sayılanlar veya tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlara göre tacir olmadıkları halde iflasa tabi oldukları düzenlenen gerçek ve tüzel kişiler hakkında yapılabilmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nda başlıca üç iflas yoluyla takip türüne yer verilmiştir. Bunlar; iflas yoluyla adi takip, Kambiyo senetlerine (bono, poliçe, çek) dayalı iflas yoluyla takip ve doğrudan doğruya iflastır. İflas, ülkemizde sık kullanılan işletme tasfiyesi ya da alacak takibi yöntemi değildir. Bunun nedeni kamu alacaklarına verilen ayrıcalık ve öncelikler, alacaklılar için uygun bir ortam oluşmaması ve iflas açıklayanlar bakımından hukuki ve cezai yaptırım risklerinin yüksek olması olarak düşünülebilir. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, iflas konularında hukuki hizmet sunduğu gibi uygulamada daha yaygın olan ve yeniden yapılandırma ile konkordato işlemlerini bir arada içeren “iflas erteleme” konusunda da hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri İcra Avukatı kadromuz iflas erteleme işlemlerine karşı alacaklılar yönünden hukuki süreçlerin takibi konusunda da temsil ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra ve İflas Hukuku kapsamında aşağıdakilerle sınırlı olmamak üzere Zülküf Arslan Hukuk Büromuz tarafından sunulan hizmetler şu şekilde sıralanabilir. Ödeme Emrine İtiraz Alacaklıyı koruyan hükümlerin yanı sıra Kanun’da borçluyu korumak için de düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin başında ödeme emrine itiraz etme hakkı gelmektedir. Buna göre borçlu; kendisine gelen ödeme emrindeki borca (alacağın miktarına, muacceliyetine, takip yoluyla istenemeyeceğine…) veya imzaya ilişkin itirazda bulunabilir. Borçlunun takibe itiraz etmesi durumunda, icra dairesi nezdinde başlatılan takip mahkeme tarafından söz konusu itiraz hakkında karar verilinceye kadar duracaktır. Alacaklı, borçlunun itirazı üzerine durmuş olan takibi devam ettirmek isterse; İtirazın Kaldırılması Davası veya İtirazın İptali Davası açması gerekmektedir. Kayseri İcra Avukatı Hizmetlerimiz Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Hizmetlerimiz -aşağıdakilerle sınırlı olmamak üzere- genel olarak şu şekilde sıralanabilir: Her türlü icra takibi hazırlanması ve takibi Haciz işlemleri Karşılıksız çek davalarının açılması ve takibi İflas hukuku işlemleri İflasın ertelenmesi

İcra Takibi için Avukat Gerekli mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kıdem ve İhbar Tazminatı Şartları Neler?

Kıdem ve İhbar Tazminatı Davası Nasıl Açılır? İş hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz kıdem ve ihbar tazminatı davalarında gerek işveren vekili ve gerekse haklarını alamamış işçi vekili olarak müvekkillerimizin haklarını savunmakta ve müvekkillerine 15 yılı aşkın deneyimi ile avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kıdem Tazminatı Davası Kıdem tazminatı, belirli bir süre çalışıp iş sözleşmesi sona eren işçiye Kanunda belirtilen durumlarda, işçinin işyerinde çalıştığı sürede yıpranması karşılığında işverence ödenmesi gereken ve miktarı hizmet süresi ile ücretine göre değişen tazminattır. Kıdem Tazminatı Hangi Şartlarda Ödenir? Kıdem tazminatı ödenebilmesi için öncelikle ve özellikle bir iş sözleşmesinin varlığı gerekmektedir. Diğer bir önemli şart ise, işçinin en az 1 yıl çalışmış olmasıdır. Bu süreye tatil ve benzeri süreler dâhil edilirken grev veya lokavt nedeniyle sözleşmenin askıda olduğu süreler dâhil değildir. Ayrıca varsa işçinin 2 aya kadar olan deneme süresi de dikkate alınmalıdır. Kıdem tazminatı hesaplamasında aynı işverenin değişik işyerlerinde çalışan işçinin kıdemi birlikte değerlendirilir. Ancak işçinin ilk iş sözleşmesi feshedilmesinden sonra kıdem tazminatı alması durumunda, ikinci dönem için süre yeniden başlatılır. İşçilerin aynı anda birden fazla işverene hizmet etmesi durumunda, bu işverenler arasında organik bağ tespit edilirse kıdem tazminatı için esas süre birlikte hesaplanır. Mevsimlik işçilerin kıdem tazminatı, çalıştıkları toplam süre üzerinden hesaplanır. Kısmi süreli çalışan işçinin kıdemi ise tam süreli çalışan işçi gibi hesaplanır; işe başlama ve işten ayrılma arasında geçen süre dikkate alınır. İşyerinin devredilmesi durumunda yeni işveren, işçinin eski işverenin yanında çalıştığı süre için eski işverene rücu etme hakkına sahiptir. Kıdem tazminatına hak kazanılması için iş sözleşmesinin belirli nedenlerle sona ermiş olması gerekmektedir. İş sözleşmesi İş Kanunu’nda belirtilen ahlak ve iyi niyet kurallarına dayalı nedenler dışında bir nedenle sona erdirilirse işçi kıdeme hak kazanır. Ancak sözleşme İş Kanunu’nun 25/2 maddesi gereğince işverence feshedilirse işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz. İş Kanunu gereğince işçinin haklı nedenle feshi durumunda işçi kıdeme hak kazanacaktır. Fakat Kanunun 17. maddesine dayalı bir fesih söz konusu ise, işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz. Kadın işçi evlilik nedeniyle iş sözleşmesini feshederse, resmi evlilik işleminin tamamlanmasından itibaren 1 yıl içinde kıdem tazminatı talep edebilir. Ancak belirtmek gerekir ki bu hak, sadece kadın çalışanlara tanınmış olup, erkek işçiler tarafından kullanılamaz. Kanunda doğum için benzer bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Erkek işçinin askerlik vazifesi nedeniyle iş sözleşmesini feshetmesi halinde kıdem tazminatı hakkı doğacaktır. Ayrıca bu durumda işçinin ihbar yükümlülüğüne uyması da gerekmemektedir. Yaşlılık, malullük, emeklilik sebebiyle ya da toptan ödeme almak amacıyla yapılan fesih sonunda işçi kıdem tazminatına hak kazanır. İşçinin ölmesi halinde ise kanuni mirasçılar kıdem tazminatına hak kazanır. Kıdem tazminatının tutarı, işçinin çalıştığı her yıl için 30 günlük ücrettir. Hesaplamada esas alınacak ücret, prim ve ikramiye gibi ödemelerin de dâhil edildiği işçinin son giydirilmiş ücretidir. Artan süreler içinse orantılı ücret ödenir. Kıdem tazminatının miktarı iş sözleşmesiyle artırılabilir. İşverenlerin son ücret üzerinden kıdem tazminatı yükümlülüğünden kurtulmak amacıyla kötüniyetli olarak iş sözleşmesini feshederek işçiyi yeniden işe başlatma yoluna başvurmaları karşısında Yargıtay, burada sözleşme hiç feshedilmemiş gibi son ücret üzerinden tazminat hesaplanması gerektiğine hükmetmektedir. İhbar Tazminatı Davası İş hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz ihbar tazminatı davalarında gerek işveren vekili ve gerekse haklarını alamamış işçi vekili olarak müvekkillerimizin haklarını savunmakta ve müvekkillerine 15 yılı aşkın deneyimi ile avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. İş sözleşmeleri açısından işçi ve işveren olarak her iki tarafın da yükümlü olduğu hususlardan biri de ihbar hususudur. İhbar tazminatı davası, kıdem ve fazla mesai alacaklarında olduğu gibi İş Mahkemesi’nde açılır. İhbar tazminatı isteminin zamanaşımı fesihten itibaren 10 yıldır. İhbar gerekliliği düzenlemesi ile “iş ilişkisinde tarafların birbirini yüzüstü bırakmaması, bırakırsa cezalandırılması” amaçlanmaktadır. Bu kapsamda gerekli ihbarları, belirtilen zamanda yerine getirmeyen işçi ya da işveren tarafı bu durumun sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktır. İş Kanunu’na göre iş sözleşmeleri; İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra, İşi altı aydan bir buçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra, İşi bir buçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra, İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim diğer tarafa yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra, feshedilmiş sayılacaktır. Aksi takdirde işçiye Kanun’da belirtilen sürelere denk gelen brüt maaş kadar ihbar tazminatı ödenmelidir. Diğer taraftan, iş akdine haklı bir nedenle de olsa son veren işçi, iş akdini kendi feshettiği için ihbar tazminatı talep edemez. Kıdem ve ihbar tazminatı, iş sözleşmesinin niteliğine göre değişmektedir. Kıdem tazminatı hakkı, şartlar mevcutsa hem belirli süreli hem de belirsiz süreli iş sözleşmeleri bakımından mümkündür. İhbar tazminatı ise belirsiz süreli sözleşmeler bakımından şartları varsa mümkün iken, belirli süreli iş sözleşmeleri bakımından mümkün değildir. İhbar süresi boyunca tamamen aynı koşullarla çalışmaya devam eden işçiye işveren tarafından günlük en az 2 saat iş arama izni de vermelidir. İşçi, önceden haber vermek ve süreleri göstermek şartıyla iş arama izni sürelerini toplu olarak da kullanabilir. İşçiye yeni iş arama iznini kullandırtmayan ya da eksik kullandıran işveren, iş arama izin süresi ücreti ile birlikte çalışma ücretini de yüzde yüz zamlı olarak işçiye ödemek zorundadır.  İhbar tazminatı, karşı tarafı hazırlıksız şekilde terk etmeme amacı taşıdığından, belirtilen sürelere uymayan işçinin de ihbar tazminatı ödemek zorunda kalabileceği dikkate alınmalıdır. Kayseri İş Hukuku Avukatı İş Hukuku davası ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.   Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası, fazla mesai alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Google Facebook Twitter Instagram

Kıdem ve İhbar Tazminatı Şartları Neler? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşe İade Davası Nasıl Açılır?

İşe İade Davasında Avukatın Önemi İşe iade davası süreçlerinde Zülküf Arslan Hukuk Büromuz 15 yılı aşkın deneyimi ve alanında uzman iş hukuku avukatı kadrosu ile gerek işveren vekili gerekse haklarını alamamış işçi vekili olarak müvekkillerimizin haklarını savunmakta ve onlara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Fesih bildiriminde sebep gösterilmediğini veya gösterilen sebebin haklı olmadığını iddia eden işçinin İş Kanunu gereğince tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesinde işe iade davası açması gerekir.  Kanuni düzenlemeye göre, bir aylık hak düşürücü sürenin hesaplanmasında esas alınması gereken tarih, fesih tarihi değil, feshin bildirildiği tarihtir. Bu süre, hak düşürücü süre olduğundan mahkemece re’sen dikkate alınır.  İşverenin fesih ile birlikte ihbar, kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma ücreti gibi işçinin her türlü yasal hakkını ödemiş olması, işçinin işe iade davası açmasına engel teşkil etmez. Ancak işçinin işe iade davası açabilmesi için, belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışması ve sigorta kayıtlarına göre o işyerinde en az 6 aylık kıdeminin bulunması ve o işletmenin bütününde en az otuz işçi çalışması gerekir. İşe İade Davası Şartları İşçinin işe iade talebinde bulunması yeterlidir. Feshin geçersizliğine bağlı olan tazminat ve boşta geçen süre ücret alacağı tespit niteliğinde olduğundan bunların kaç aylık ücret tutarında olacağı belirlenecek ayrıca tazminat miktarı ve tahsile ilişkin hüküm kurulmayacaktır. Tebligat Kanunu’na göre vekille takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunludur. Buna göre kesinleşmiş işe iade kararı, dava avukat ile takip edilmiş ise; on günlük süre ancak avukata yapılan tebligat ile başlar. On günlük süre içerisinde işçi işe başlama iradesini işverene bizzat iletebileceği gibi vasıtalı yollarla (noter veya iadeli taahhütlü mektup aracılığıyla veya avukatı aracılığıyla) da işverene ulaştırabilir. İşe İade Süreci Nasıl İşler? Kesinleşmiş işe iade kararından sonra on iş günü içerisinde yeniden işe başlatılma talebiyle işverene başvuran işçiyi bir ay içinde işe başlatmayan işveren, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında iş güvencesi tazminatı ödemek zorundadır. Kesinleşmiş işe iade kararı üzerine işverene başvuran işçi, muaccel hale gelen boşta geçen süre için 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının alacak olarak belirlenmesi ve miktar olarak hüküm altına alınması gerekçesiyle ikinci bir dava açarak ödenmesi gereken haklarını hesap bilirkişisine hesaplattırmalı ve eda niteliğinde hüküm kurulmalıdır. Bu durumda ayrıca, değer dikkate alınarak nispi karar harcı ve vekâlet ücretine karar verilmelidir. İşe iade davası açılmasından sonra, işverenin dava sonuçlanmadan işçiyi tekrar işe alması halinde dava konusuz kalacaktır. Yargıtay kararlarına göre; işçinin, boşta geçen süre için ücrete hak kazanması, ancak feshin geçersizliğine karar verilmesi ve işçinin süresinde işe iade için işverene başvurması şartlarına bağlıdır. Davanın konusuz kalması durumunda ise feshin geçersizliğine ve işe iade kararı verilemeyeceğinden mahkeme işçinin çalıştırılmadığı süre için en çok dört aylık ücrete karar veremez.  İş akdinin feshinden doğan kıdem ve ihbar tazminatı ile ödenmemiş ücret gibi işçilik alacakları, işe iade talebi ile birlikte talep edilemez. Feshin geçersizliği ile işe iade talep edilirken diğer taraftan geçersiz olduğu ileri sürülen feshin sonucuna bağlı olan tazminatlar istenemez. İşe İade Talebi ile Kıdem ve İhbar Tazminatı Birlikte İstenemez Yargıtay kararlarına göre; işe iade talebi ile kıdem ve ihbar tazminatı gibi doğuşu iş akdinin sona ermesine bağlı işçilik haklarının birlikte talep edildiği davalarda öncelikle davaların ayrılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Bu durumda, işe iade davası sonucu kesinleşinceye kadar, kıdem-ihbar tazminatı talepli davada bekletici mesele yapılacaktır. İşe iade davasını kazandığı halde işe başlatılmayan işçi kıdem ve ihbar tazminatı için dava açması halinde Kanuni düzenleme gereği hizmet süresine 4 (dört) ay eklenecektir. Haksız fesih gerekçesiyle işe iade talebinde bulunan işçinin, boşta geçen süre içerisinde yeni bir iş bulması, feshin geçersizliğini ve işe iadeyi etkileyen bir unsur değildir. İşe iade davası açan işçinin dava sonuçlanana kadar çalışmaması gerektiği düşünülemez; zira çalışma hakkı, Anayasal ve temel bir haktır. Kanunda da işçinin çalıştığı sürenin boşta geçen süreden mahsup edileceğine dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu nedenle işe iade davasını kazanan işçiye bu süreçte çalışmış olsa dahi 4 aya kadar olan ücreti kesintisiz olarak ödenmelidir.  İşe iade hakkı ile kıdem ve ihbar tazminatı, iş sözleşmesinin niteliğine göre değişmektedir. Şartları mevcutsa kıdem tazminatı hem belirli süreli hem de belirsiz süreli iş sözleşmeleri bakımından talep edilebilir. İhbar tazminatı ve işe iade hakkı ise belirsiz süreli sözleşmeler bakımından şartları varsa mümkün iken, belirli süreli iş sözleşmeleri bakımından talebi mümkün değildir. Kayseri İş Hukuku Avukatı İş Hukuku davası ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.   Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Google Facebook Twitter Instagram

İşe İade Davası Nasıl Açılır? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Gayrimenkul Davasında Avukat Gerekli mi?

Taşınmaz ve Gayrimenkul Davasında Avukat Gerekli mi? Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ile taşınmaz ve gayrimenkul hukuku ile ilgili her alanda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Tapu İptal ve Tescil Davası Kayseri gayrimenkul avukatı kadromuz tapu iptal ve tescil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmetleri vermektedir. Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay içtihatları gereğince bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, söz konusu ayni hak sahibinin bu tescili korunamayacaktır. Böyle bir yolsuz tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen kimse, tapu sicilinin düzeltilmesi amacıyla iyi niyetli olmayan 3. kişileri dava edebilir. Olağan Zamanaşımı ile Kazanım Türk Medeni Kanunu’na göre taşınmaz mülkiyeti kural olarak geçerli ve hukuka uygun bir hukuki işleme dayalı ve tapu kütüğünde yapılacak tescil ile kazanılmakta ise de taşınmaz iktisabı da kanun koyucu tarafından birtakım şartlara bağlı olarak istisnai yollarla mümkün kılınmıştır. Bu yollardan birisi de olağan zamanaşımı ile kazanım hakkıdır. Geçerli bir hukukî sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyi niyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez. Aşağıda belirtilen her bir şart, olağan zamanaşımı ile iktisabın zorunlu unsuru olup somut olayda şartlardan birinin bulunmaması, olağan zamanaşımı ile iktisaba engel teşkil edecektir: Tapuya kayıtlı bir taşınmazın bulunması gerekmektedir. Zira işbu iktisap şeklinin temelinde tapuya kayıt işlemi yatmakta olup tapu kütüğünde kayıtlı olmayan taşınmazların olağan zamanaşımı ile iktisabı mümkün değildir. Geçerli bir hukuki sebebe dayanmayan tescil. Tapuda yapılan yolsuz tescilin aralıksız ve davasız 10 yıl sürmesi gerekmektedir. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın tapuda malik olarak kaydedilen kişinin, bu taşınmaz üzerindeki zilyetliğini 10 yıl boyunda aralıksız ve davasız olarak sürdürmesi gerekmektedir. Malik sıfatıyla zilyetliğin iyi niyetli olarak sürdürülmesi gerekmektedir. Olağanüstü Zamanaşımı ile İktisap Bir diğer zamanaşımı ile kazanım yolu ise olağanüstü zamanaşımıdır. Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya en az yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Kanun hükmüne göre; olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanım için, tapu sicilinde malikin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden çıkarılmasının imkânsız olması gerekmektedir. Tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve mevcut olmayan hayali kişi (nam-ı mevhum) adına yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. “Malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması” sebebine dayalı açılan tapu iptali ve tescil davalarında, malike ilişkin olarak mahkemece kapsamlı araştırma yapılması gerekmektedir. Yargıtay yerleşmiş içtihatlarında; mirasçılar arasında zamanaşımı ile taşınmaz mülkiyeti kazanılamayacağı, mirasçıların birbirine karşı malik sıfatıyla zilyetliğe dayanarak hak kazanmalarının mümkün olamayacağı vurgulanmaktadır. Söz konusu tescil davalarının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılması gerekmektedir. Ortaklığın Giderilmesi Davası Alanında yetkin Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, ortaklığın giderilmesi davalarında avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmetleri vermektedir. Türk Medeni Kanunu’na göre mirasçılardan her biri, her zaman mirasın paylaşılmasını isteme hakkına sahiptir. Her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, bu imkân olmaması halinde satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini sulh mahkemesinden isteyebilir. Mirasçılardan birinin istemi üzerine hâkim, terekedeki malların her birini ve terekenin tamamını dikkate alarak, olanak varsa taşınmazlardan her birinin bir bütün olarak bir mirasçıya verilmesi suretiyle paylaştırmayı yapar. Mirasçılara verilen taşınmazların değerlerinde fark bulunması halinde miras payları arasındaki fark, para ödenmesi yoluyla giderilerek denkleştirme gerçekleştirilir. Paylaştırma istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle bölünmesi halinde paylı malın önemli bir değer kaybına uğraması söz konusu ise, paylı malın açık artırmayla satışına hükmolunur. Satışın paydaşlar arasında artırmayla yapılmasına ancak bütün paydaşların rızasına bağlı olarak karar verilebilir. Ortaklığın giderilmesi, bir taşınmazın tamamı için söz konusu olup sadece belirli bir payın ortaklığının giderilmesi mümkün değildir. Ayrıca tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz mallarda ortaklığın giderilmesi de dava yolu ile istenemeyecektir. Elbirliği ile mülkiyetin paylı mülkiyete dönüştürülmesi de mümkündür. Bir mirasçı, terekeye dâhil olan malların tamamı veya bir bölümü üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde bulunabilir. Bu durumda sulh hâkimi, belirleyeceği süre içinde diğer mirasçıları varsa itirazlarını bildirmeye davet eder. Belirlenen süre içinde bir itiraz ileri sürülmediği, itirazın elbirliği mülkiyetinin devamını haklı kılacak yeterlilikte olmadığı veya mirasçılardan biri paylaşma davası açmadığı takdirde, istem konusu mal üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine karar verilir. Muris adına tapuda kayıtlı taşınmaz malın, mirasçılar arasında ortaklığın giderilmesi için tapuda intikal muamelesinin yapılması şart değildir. İbraz edilecek veraset ilamına göre intikal muamelesi yapılmadan da ortaklığın giderilmesine karar verilebilir. Ortaklığın Giderilmesi Davaları Nasıl Açılır? Mirasçılar kendi aralarında imzalayacakları bir miras taksim sözleşmesi ile paylı yahut elbirliği ile mülkiyete tabii taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki ortaklığın giderilmesini sağlayabilirler. Ancak bu durumun mümkün olmadığı takdirde ortaklığın giderilmesine ilişkin dava açma yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi mümkündür. Ortaklığın giderilmesi davası, taşınmazın bulunduğu il veya ilçedeki Sulh Hukuk Mahkemesinde ortak olan tüm paydaşlara karşı açılır. Ortaklığın giderilmesi davasında tüm paydaşların yer alması zorunludur. Paydaşların birinin vefatı durumunda mirasçılık belgesinde ismi geçen tüm mirasçıların davaya dâhil edilmesi gerekmektedir. Bu tür davalarda tüm paydaşlar davaya dâhil edilmeksizin davanın sonuçlanması mümkün değildir. Paydaşlardan birinin mirasçı bırakmaksızın ölmesi durumunda ise, miras hukuku gereği son mirasçı Hazine olarak değerlendirilmelidir. El Atmanın Önlenmesi – Müdahalenin Men’i Davası 15 yılı aşkın deneyim ve Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, el atmanın önlenmesi davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmetleri vermektedir. Kişilerin temel haklarından biri olan mülkiyet hakkı; hukukumuzda Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş olup ayrıca Anayasa’da da güvence altına alınmıştır. Bir eşya veya taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişiler; kullanma, yararlanma ve tasarruf etme hak ve yetkisine sahiptirler. Anayasa’da güvence altına alınan mülkiyet hakkına gelebilecek haksızlık ve saldırılara karşı yapılan

Gayrimenkul Davasında Avukat Gerekli mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Çekişmeli Boşanma Davasında Avukat Gerekli mi?

Çekişmeli Boşanma Davası Açılması Çekişmeli Boşanma Davası: Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Çekişmeli boşanma davası, eşlerden en az birinin boşanma isteği doğrultusunda açılmakta ancak boşanma ve sonuçları bir protokolle değil, eşlerin kusur oranları değerlendirilerek mahkeme kararı ile tesis edilmektedir. Çekişmeli boşanma davasında eşler arasında boşanma iradesi bakımından bir anlaşmanın olması gerekmemektedir. Eşlerden sadece biri boşanmayı istiyor olabilir veya her iki eş de boşanmayı istemekle birlikte, karşı tarafın daha ağır kusurlu olduğunu düşünüyor olabilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kanunda özel boşanma sebebi olarak zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı; genel boşanma sebepleri olarak ise evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin anlaşarak boşanmaları, bir boşanma reddinden sonra eşlerin üç yıl bir araya gelmemeleri fiili ayrılık sayılmaktadır. Anlaşmalı boşanma davasına kıyasla daha uzun süren çekişmeli boşanma davası, evlilik birliğinin temelinden sarsılması gibi genel nedenlerle ya da zina gibi özel sebeplerle açılabilen bir davadır. Anlaşmalı boşanma davasının aksine çekişmeli boşanma davasında kusur araştırılmakta, mahkeme hangi eşin daha ağır kusurlu olduğunu tespit edebilmek için araştırma yapmakta, tanıkların bilgi ve görgüsüne başvurulabilmektedir. Çekilmeli boşanma davası sonucunda daha ağır kusurlu olan taraf, kusura göre karşı tarafa nafaka ve/veya tazminat ödemek durumunda kalabilmektedir. Benzer şekilde tarafların eşit kusurlu olması halinde, herhangi bir tazminat ödenmeksizin de boşanma gerçekleşebilmektedir. Bu bağlamda kusursuz olduğunu veya karşı tarafın daha kusurlu olduğunu iddia eden eşin, çekişmeli boşanma davası sürecinde kendisini en iyi ve etkili şekilde ifade edebilmesi için tecrübeli bir boşanma avukatı aracılığıyla temsili önem taşımaktadır. Tazminatların aksine çekişmeli boşanma davası sonrasında hükmedilen nafakalar süreklilik arz etmektedir. Çekişmeli boşanma davası süresince ödenen tedbir nafakası, boşanma sonrasında ödenen yoksulluk nafakası ve çocuk için iştirak nafakası gibi hususların etkili bir şekilde talep edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda nafaka ve tazminat taleplerinin etkili bir biçimde ileri sürülmesi, sonraki süreçte de gerekirse nafakanın artırılması davası veya nafakanın indirilmesi davası Hukuk Büromuz tarafından yürütülmektedir. Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda genel boşanma nedenlerinden biri olarak düzenlenmiştir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve evlilik birliğinin sürdürülmesinin eşlerden beklenmeyecek derecede güçleşmesi halinde, eşlerden her biri çekişmeli boşanma davası açabilir. Davacının kusurunun daha ağır olması halinde, davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı vardır. Hakkın kötüye kullanılması halinde, evlilik birliğinin devamında eşler ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa, boşanmaya karar verilebilir. Evliliğin en az bir yıl sürmesi kaydıyla eşlerin boşanma için birlikte başvurması (anlaşmalı boşanma) veya eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda boşanma kararı verebilmesi için Hâkimin tarafları bizzat dinlemesi şarttır. Hâkimin, eş ve çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak gerekli gördüğü takdirde eşler arasındaki anlaşmada düzeltme yapma hakkı vardır. Boşanma davası herhangi bir sebeple reddedilmiş ve bu ret kararının kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl boyunca her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Tek taraflı boşanma iradesinin sunulması ile boşanma kararı verilemez. Boşanmaya karar verebilmesi için boşanmak istenen eşin kusurunun bulunması gerekir, aksi takdirde boşanma kararı verilemez. Eşlerden birinin kusuru olmadan boşanma, anlaşmalı boşanma halinde mümkündür. Bu durumda da mahkemenin boşanma kararını verebilmesi için iki eşin de duruşmada bulunması gerekmektedir. Terk Nedeniyle Boşanma Davası 15 yılı aşkın deneyimi ve Kayseri boşanma avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma süreçlerinde ve aile hukuku ile ilgili uyuşmazlıklarda müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince; eşlerden biri evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla, haklı bir sebep olmaksızın eşini terk eder ve en az altı ay dönmezse, bu durumun devam etmesi halinde talep üzerine hakim tarafından yapılan ihtar da sonuçsuz kalmışsa; terk edilen eşin boşanma davası açma hakkı doğar. Askerlik, ceza evinde bulunma, hastalık, iş seyahati ve buna benzer ortak hayattan uzaklaşmalar terk olarak değerlendirilemez. Terk etme kavramı, ortak yaşamdan ayrılmayı değil ortak yaşama son vermeyi ifade eder. Terk tarihinden itibaren en az altı ay geçmesi durumunda, terk edilen eş mahkemeye başvurarak eşin dönmesi için ihtar talebinde bulunabilir. İhtarda, terk eden eş ortak eve dönmeye davet edilir, ayrıca ihtara uymayarak ortak evine dönmemesinin sonuçları bildirilir. Şayet terk eden eş yurt dışında bulunuyorsa yurt dışına davetiye gönderilmelidir. Terk eden eşe eve dönmesi için ihtardan sonra iki ay süre verilmektedir. Eşin bu süre içerisinde ortak eve dönmemesi halinde, terk edilen eş yeniden ihtar çekebilir. Boşanma davası açmak için ilk ihtarın çekilmesinden itibaren altı ay (ilk ihtardan sonra terk eden eşin eve dönmesi için tanınan iki aylık süre, bu altı aya dâhildir) içerisinde ikinci ihtar çekilmesi talebinde bulunulamaz. Zina Nedeniyle Boşanma Davası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca eşlerden birinin zina yapması halinde, diğer eş boşanma davası açabilmektedir. Zinanın oluşması için tarafların evlilik süreci içerisinde eşten başka bir kişiyle ilişkide bulunması gerekir. Evli kadının kocasından başka bir erkekle, evli erkeğin de karısından başka bir kadınla cinsel ilişkide bulunması zina olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 17.01.2017 tarih ve 2017/565 K. sayılı kararı ile, aynı cinsle yaşanan cinsel ilişkinin zina olduğunun kabul edildiği ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmuş ve zina sebebiyle boşanma davasının kabul edilmesi yönündeki kararı onamıştır. Zinayı öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve zinanın edildiği günden itibaren beş yıl içerisinde boşanma davası açmaması durumunda eş, bu sebebe ilişkin boşanma davası açma hakkını kaybeder. Sürenin başlangıcı; tek seferlik zina durumunda eylem günü, zinanın sürekli olması halinde ise zinanın sona erdiği tarih olacaktır. Affeden tarafın dava açma hakkı düşer. Eşin affını sözlü veya yazılı bir şekilde bildirmesi mümkündür. Kişilik hakları saldırıya uğrayan davacının, kusurlu olan davalıdan maddi ve manevi tazminat isteme hakkına ilişkin kanuni düzenleme çerçevesinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi “Zina kişilik haklarına tecavüz oluşturduğundan, kusursuz eş lehine boşanma ile birlikte manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir” şeklinde karar vermiştir. Suç İşleme Nedeniyle Boşanma Davası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesi veya haysiyetsiz bir hayat sürmesi halinde bu nedenle onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir. Ancak eşlerden birinin suç işlemesi, diğer eş bakımından mutlak boşanma nedeni kabul edilemez. İşlenen suçun boşanma gerekçesi olabilmesi için küçük düşürücü suç niteliğinde olması

Çekişmeli Boşanma Davasında Avukat Gerekli mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Anlaşmalı Boşanma Davası Açılması ve Şartları Anlaşmalı Boşanma Davası: Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak, anlaşmalı boşanma protokolü hazırlamakta ve anlaşmalı boşanma davası sürecinde müvekkillerimizi temsil etmekte, avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kanun koyucu, eşlerin iradelerine de önem vererek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda anlaşmalı boşanma kurumunu düzenlemiştir. Aile birliğinin varlığını devam ettirme amacı taşıyan Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre anlaşmalı boşanma hususu da belli başlı şartlara bağlı tutulmuştur. Anlaşmalı boşanma şartları Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir. – Evlilik en az 1 yıl sürmüş olmalı, – Eşlerin birlikte başvurması, – Hakimin tarafları bizzat dinlemesi, – Anlaşmalı boşanmaya ilişkin hususların protokole bağlanması. Bir anlaşmalı boşanma davasında Kanunda sayılan şartların yerine getirilmemesi durumunda mevcut dava, ya çekişmeli boşanma davasına dönüşecek ya da eksikliğin türüne göre reddedilecektir. Örneğin evliliğin henüz 1 yılı doldurmamış olması durumunda dava reddedilecek, duruşma esnasında taraflardan birinin boşanma işlemine veya boşanma protokolüne onay vermemesi halinde ise dava, çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir. Anlaşmalı boşanma kurumunda esas amaç tarafların iradelerine değer vermek ve bu iradeleri ön planda tutmaktır. Böylelikle yıllarca devam edebilen dava süreçlerinde tarafların yıpranmasının da önüne geçilmektedirler. Ayrıca, anlaşmalı boşanma protokolüne hakimin müdahalesiyle birlikte zayıf konumda olan eşin korunması da amaçlanmıştır. Tarafların boşanma neticesindeki hukuki durumlarını belirlemesi açısından anlaşmalı boşanma protokolünün bağlayıcılığı önemlidir. Anlaşmalı boşanma protokolünde; varsa tarafların çocuklarının durumu, boşanmanın mali sonuçları, yargılama giderleri, nafaka ve tazminata ilişkin hususlara açık ve net bir şekilde yer verilmelidir. Ayrıca taraflar arasında boşanma protokolü veya sözleşmesine ilişkin herhangi bir ihtilaf olmamalıdır. Bu nedenle, anlaşmalı boşanma protokolü hazırlanırken, aile hukuku alanında uzman bir avukattan hukuki destek alınması hayati öneme sahiptir. Anlaşmalı Boşanma Dava Süreci Eşler, anlaşmalı boşanma davasını doğrudan kendileri açabileceği gibi bir boşanma avukatı aracılığıyla da açabilirler. Ancak, anlaşmalı boşanma davası sürecinde belirli hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. – Dava ortak bir dilekçe ile açılmalı veya eşin açtığı dava diğer eş tarafından kabul edilmeli, – Anlaşmalı boşanma protokolü düzenlenmeli – Taraflar duruşmada boşanma arzularını hakime bizzat beyan etmeli Anlaşmalı boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleri olup, başka bir mahkemede davanın açılması halinde dava, görev yönünden reddedilecektir. Anlaşmalı boşanma davası, tek celsede biten duruşmalardan olup, boşanma protokolü ile tarafların taleplerinin tam, net ve eksiksiz olması halinde Mahkemelerin yoğunluğuna göre genellikle bir kaç ay arasında sürmektedir. Davanın açılmasıyla birlikte mahkemece duruşma tarihi verilecektir. Duruşmada tarafların iradelerini boşanma yönünde beyan etmeleri neticesinde hakim tarafından boşanmaya karar verilecek ve davanın kesinleşmesiyle birlikte boşanma işlemi tamamlanmış olacaktır. Anlaşmalı Boşanma Davası Hakkında Genel Bilgiler Boşanma davası Aile Mahkemesinde açılması gerekmektedir. Yetkili mahkeme ise eşlerden birinin yerleşim yeri ya da eşlerin son defa altı ayda birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanmaya göre daha hızlı bir şekilde sonuçlanmaktadır. Anlaşmalı boşanma davası açabilmek için; – Eşler arasında ortak bir boşanma iradesi söz konusu olmalı, – Evlilik en az bir yıl devam etmiş olmalı, – Eşler boşanmadan sonraki istek ve menfaatler bakımından anlaşma yapmış olmalı, – Dava dilekçesine ek olarak boşanma protokolü de yer almalıdır. Boşanma davasına bakan hâkim, tarafların çocukları varsa, çocuk hakkındaki anlaşma hükümlerini de protokoldeki diğer maddelerle birlikte değerlendirerek çocuğun yararına uygun bulursa bu durumda boşanmaya karar verecektir. Anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına göre daha hızlı ve pratik olsa da tarafların boşanma neticesindeki hukuki durumlarını belirlemesi açısından bağlayıcı olan anlaşmalı boşanma protokolünün özenle ve dikkatli bir şekilde hazırlanması gerekmektedir. Zira boşanma protokolü, esaslı bir neden olmadıkça eşleri sürekli olarak bağlamaktadır. Bu bakımdan aile hukuku alanında tecrübeli bir boşanma avukatından hukuki destek alınması hayati öneme sahiptir. Anlaşmalı Boşanma Davasına ilişkin Emsal Yargıtay Kararları Anlaşmalı boşanma sonrasında ayrıca mal rejiminin tasfiyesi davası açılıp açılamayacağına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma sonrasında boşanma protokolünde belirlenen iştirak nafakasının artırılması ve azaltılmasının mümkün olup olmadığına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma davasından sonra eski eşe karşı maddi ve manevi tazminat davası açılıp açılamayacağına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma davasında hâkimin res’en (kendiliğinden) anlaşma protokolünde değişiklik yapıp yapamayacağına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma şartlarının oluşup olmadığının belirlenmesine ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. İlgili Mevzuat için Tıklayınız 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Evlilik birliğinin sarsılması – Madde 166 Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.   Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.   Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.   (Değişik dördüncü fıkra:14/11/2024-7532/13 md.) Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Mail-bulk Google-plus-g Whatsapp Facebook-f X-twitter Instagram Linkedin Balance-scale Yıllık Tecrübe 0 + Mutlu Müvekkil 0 + Dava Takibi 0 + Başarı Oranı % 0 + Anlaşmalı Boşanma Davası – Kayseri Boşanma Avukatı Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza Avukatından Hukuki Yardım: Ceza Hukuku Temel Kavramlar

Ceza Avukatından Hukuki Yardım: Ceza Hukuku Temel Kavramlar Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek ceza yargılaması sürecine katılan taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Ceza avukatı arayanlar açısından öncelikle ceza hukuku temel kavramlarının net olarak anlaşılması ve etkin bir temsil için alanında yetkin, deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek alınması büyük önem arz etmektedir. Hukukumuzda, ceza kanunlarının bilinmemesinin mazeret sayılmayacağı hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda suçun unsur ve şartlarının, suçu oluşturan maddi ve manevi hususların, eylemler ile amacın/kastın etkin bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir. Böylelikle ceza tehdidi altında olan kişi hak etmediği hukuki yaptırımlardan kurtulabilecek veya mağdur ve müşteki, mağduriyetine sebep olan kişi veya kişilere yaptırım uygulanmasını sağlayabilecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kanunun amacı; “kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir”. şeklinde açıklanmıştır. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir. Bu kapsamda ceza hukukunun uygulanmasında geçerli olan ilkelerin başında “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” gelmektedir. Bu ilke Türk Ceza Kanunu’nda şu şekilde düzenlenmiştir: (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz. (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz. (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz. Ceza Kanunu’nun uygulama alanına ilişkin ilke ise Kanun’da şu şekilde hükme bağlanmıştır: (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar. (2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. Geriye yürümeme ile lehe olan normun uygulanması ilkesi, ceza hukukunun zaman bakımından uygulanması hususundaki temel ilkelerdir. Ceza Sorumluluğu Ceza hukukunda ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, yaptırımlar (ceza ve güvenlik tedbirleri) düzenlenmiştir. Ceza hukuku bakımından bir suçun oluşabilmesi, kanuni unsurlarının varlığına bağlıdır. Suçun işlenmesinden cezanın infaz edilmesine kadar geçen süreç, hassas bir süreçtir. Suç isnadı altında olan kişiler veya kendisine karşı bir suç işlendiğini, mağdur edildiğini düşünen kişiler ceza avukatı arayışına girmektedir. Etkili ve güçlü bir temsil açısından hakların ileri sürülmesinde, zamanın gözetilmesinde, isnatların gösterilmesinde, fiilin niteliğinin ortaya koyulmasında ceza hukuku alanında yetkin ve deneyimli bir avukattan hukuki yardım alınması hayati öneme sahiptir. Kanunun hükmü ve amirin emri, meşru savunma ve zorunluluk hali, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası, haksız tahrik, hata, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır dilsizlik, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma gibi etkenler; Türk Ceza Kanunu’nda ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan sebepler olarak sayılmıştır. Bu bakımdan suç isnadı ve dolayısıyla ceza tehdidi altında olan bir kişinin güncel mevzuat ve içtihatlar konusunda alanında yetkin ve deneyimli bir Kayseri ceza avukatı ekibinden destek alması elzemdir. Cezanın Şahsiliği Hukukta ceza sorumluluğu şahsidir. Hiç kimse, bir başkasının işlemiş olduğu fiil nedeniyle sorumlu tutulamaz. Ceza hukuku bakımından temel kavramlardan kast, failin fiili ve sonuçlarını bilerek ve isteyerek yerine getirmesini ifade eder. Doğrudan kast bilme ve istemenin tam olarak sağlanması şeklinde ortaya çıkarken olası kastta ise suçun gerçekleşebileceği öngörüldüğü halde fiile devam edilmektedir. Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılmasıdır. Bu bağlamda, fiilin neticesi hiç öngörülmemiş, sonuç hiç istenmemişse ortada basit taksirden, fiilin neticesi öngörülmesine rağmen istenmemiş, “nasılsa bir şey olmaz” iradesi ile fiile devam edilmişse bilinçli taksirden söz edilecektir. Doğrudan kast ile işlenen suçun yaptırımı olası kasta göre; bilinçli taksirle işlenen suçun yaptırımı ise basit taksire göre daha ağırdır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında cezanın belirlenmesi süreci şu şekilde işlemektedir; Hakim, suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. Kayseri Ceza Avukatı Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz. Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Google Envelope Facebook Twitter Instagram Linkedin

Ceza Avukatından Hukuki Yardım: Ceza Hukuku Temel Kavramlar Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Avukatın Haksız Azli

Avukatın Haksız Azli Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Bununla birlikte avukatın haksız azli ile birlikte, karşı taraf vekâlet ücretinin muaccel olduğunun kabulü gerekir. Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Haksız azil hâlinde ise, avukat hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işe dair avukatlık ücretinin tamamının ödenmesi gerekir. Bu hâlde de, hak edilecek ücretten hakkaniyet indirimi yapılması doğru olmayacaktır. Karşı taraf vekâlet ücretinin de haksız azil ile birlikte muaccel olduğunun kabulü gerekir. Hukuk Genel Kurulu 2017/634 E. , 2021/59 K. İçtihat Metni Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: Yargılama Süreci Davacı İstemi: 4. Davacı dava dilekçesinde; davalıların avukatı olarak Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescili davasını takip ettiği sırada haklı bir neden olmaksızın karardan önceki son oturumda vekâletten azledildiğini, taraflar arasında yazılı avukatlık sözleşmesi olmadığını, davanın davalıların lehine sonuçlanmasına rağmen hakettiği vekâlet ücretinin ödenmediğini, tahsili için başlattığı icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın 10.050,00TL miktar üzerinden kısmen iptali ile bu miktar üzerinden icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, 15.05.2013 havale tarihli ıslah dilekçesiyle de; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na göre hem akdi hem karşı taraf vekâlet ücretinin avukata ait olduğunu, davalıların avukatı sıfatıyla takip ettiği davanın kararının kesinleşmesi nedeniyle davalılardan olan alacağının 10.050,00TL akdi ve 10.050,00TL karşı taraf vekâlet ücreti olmak üzere toplam 20.100,00TL olduğunu belirterek icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin 20.100,00TL üzerinden devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davaya konu tapu iptali ve tescil davasında avukat olan davacının azlinden sonra hüküm kurularak vekâlet ücretine karar verildiğini, ilamda geçen vekâlet ücretinin alacaklısının Avukatlık Kanunu’nun 164/5 ve 166/3. maddelerinde yazılı bulunduğunu ve henüz belediyeden tahsil edilmediğini, gerek sözleşmeye gerekse hükme göre davacının bir alacağının olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı: 6. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2014 tarihli ve 2012/418 E., 2014/46 K. sayılı kararı ile; azlin haksız olduğu, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmaması nedeniyle akdi vekâlet ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirleneceği, bu bakımdan Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin 4. ve son fıkraları gereğince 10.050,00TL akdi ve 10.050,00TL yasal vekâlet ücreti alacağının olduğu ancak hükümle öngörülen 10.050,00TL vekâlet ücretinin henüz takip tarihinde ve işbu itirazın iptaline ilişkin dava tarihinde belediyeden tahsil edilip davalılara verilmemiş olması nedeniyle muaccel hâle gelmediği gerekçesiyle ıslah edilen davanın kısmen kabulüyle icra takibine yapılan itirazın 10.050,00TL’ye yönelik kısmının iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine, hüküm altına alınan asıl alacak tutarı yönünden davalıların %20 oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17.06.2015 tarihli ve 2014/15733 E., 2015/20683 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Dosyanın incelenmesinde; Davacının, 10.8.2010 tarihinde aldığı vekaletname ile davalılar adına tapu iptal davası açmak ve haklarında başka bir davada temsil etmekle görevlendirildiği, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı, davalılar adına Kütahya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/338 esasında tapu iptal davası açtığı, davalılar vekili olarak temsil ettiği görevini gereği gibi yürütürken davalıların gerekçe göstermeksizin 23.01.2012 tarihinde kendisini azlettikleri, eldeki davanın müvekkil ve karşı yan vekalet ücretinin tahsili için açıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.”Avukatın haksız olarak azli halinde, davacı avukat Avukatlık Kanunu 164/4.maddede düzenlenen müvekkil vekalet ücreti ve 164/son fıkrasında düzenlenen karşı yan vekalet ücretini talep hakkına sahiptir. Davacı avukat azledilmekle, artık dosyadan elini çekmiş olup, karşı yan vekalet ücretini dahi davalı yararına tahsile koyamayacağından tahsil edilmiş olma şartı aranmaz. Mahkemece, davacı avukatın azlinin haksız olduğu da kabul edilmiştir. Hal böyle olunca davacı avukat yararına karşı yan vekalet ücretinin tahsiline karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile bu talebinin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2016/8 E., 2016/269 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, davacının vekâlet ücretini tahsil etmesi için mutlaka vekâlet ilişkisinin gerekmediği, nitekim dosyada da davacı vekilinin takip yaptığı, yargılama vekâlet ücretinin davalılara dava tarihinden sonra 12.11.2013’de ödendiği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin benzer içtihatları gereğince de dava tarihinde yargılama vekâlet ücretinin tahsil edilmiş sayılamayacağı, bu nedenle ret kararı verilmesinde yanlışlık olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız azledilen avukatın henüz tahsil edilmeyen karşı taraf vekâlet ücretini dava konusu edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında ve vekâlet ücretine değinmekte yarar bulunmaktadır. 13. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesinin 1. fıkrasında “Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır. 14. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikler subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran T.: Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35). 15. Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafının mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür. 16. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de

Avukatın Haksız Azli Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kooperatif Yetkilisinin Sahte Belge Düzenlemesi

Kooperatif Yetkilisinin Sahte Belge Düzenlemesi Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; belgede sahtecilik gibi ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Konut yapı kooperatifine ait \”belge\” resmi belge mi yoksa özel belge midir? Kooperatif Yetkilisinin Sahte Belge Düzenlemesi, Resmi Belgede Sahtecilik Suçunu Oluşturur mu? Konut yapı kooperatifine ait \”belge\” resmi belge mi yoksa özel belge midir? Kooperatif Yetkilisinin Sahte Belge Düzenlemesine İlişkin Örnek Yargıtay Kararları Yasal Düzenlemeler 1- Sahte belge düzenlemeye ilişkin: 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu\’nun 62. maddesinin 3. fıkrasında, \”Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır.\” hükmüne yer verilmiştir. 2- Tekerrüre ilişkin: a) Suçta tekerrürü düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58. Maddesine göre 1. Önceden işlenen suçtan dolayı gerek hapis gerekse para cezasına mahkûmiyet halinde, diğer koşullar da varsa, tekerrür hükümleri uygulanır. (m. 58/1-2). 2. Tekerrüre iki sonuç bağlanmıştır: Sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adli para cezası öngörülmüş ise, adli para cezasına değil hapis cezasına hükmolunur (m. 58/3). Hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir, Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır (m. 58/6). Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir (m. 58/7). b) 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106, 107 ve 108. maddeleri.. Yargıtay 11. Ceza Dairesi Esas No: 2017/15265 Karar No: 2018/2480 Karar tarihi: 21.03.2018 Hüküm: Mahkumiyet Olay ve İddia S.S. … Konut Yapı Kooperatifi yönetim kurulu üyesi olan sanığın, ortaklık senedi ile para makbuzu ve daire fiyatına ilişkin olmak üzere 3 adet sahte belge düzenlediği iddia edilerek, TCK\’nın 204/2, 43 ve 204/2. maddeleri uyarınca cezalandırılması isteğiyle sanık hakkında kamu davası açılmıştır. Yargılama Süreci Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda sanığın TCK\’nın 204/2, 43/1, 212/1 ve 62. maddeleri gereğince cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine ve TCK\’nın 58/1,2,6. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine hükmolunmuştur. Sanık müdafiinin temyizi üzerine Dairemiz çoğunluğunca, memuriyet hak ve yetkilerini kullanmaktan yasaklama süresi düzeltilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir. Yargıtay Kararı Gerekçeli karar başlığına eksik yazılan suç tarihine, 15.01.2011 tarihinin mahallinde eklenmesi mümkün görülmüştür. Bozma kararına uyularak yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; Memuriyet hak ve yetkilerini kötüye kullandığı kabul edilerek sonuç olarak 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına mahkum edilen sanık hakkında 5237 sayılı TCK\’nın 53/5. maddesi gereğince cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısı olan 9 ay 11 gün yerine 12 ay 11 gün süre ile memuriyet hak ve yetkilerini kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmesi, Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK\’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK\’nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından \”12 ay 11 gün \” ibaresi çıkarılarak yerine \”9 ay 11 gün\” ibaresinin yazılması suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, Başkan Vekili … … karşı oyu ve oyçokluğu ile 21.03.2018 tarihinde karar verildi. Yargıtay 11. Ceza Dairesi Esas No: 2017/4148 Karar Yıl/No: 2017/8245 Karar tarihi: 27.11.2017 Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi Suç: Özel belgede sahtecilik Tartışmanın Konusu: Konut yapı kooperatifine ait \”belge\” resmi belge mi yoksa özel belge midir? Olay ve İddia: … Cumhuriyet Başsavcılığı\’nca düzenlenen 09.07.2012 tarihli iddianame ile, sanığın yönetim kurulu başkanı olduğu …. Konut Yapı Kooperatifi genel kurulunun noter tarafından onaylanan 21.05.2008 tarihli kararında kooperatifin bankadaki hesabından yönetim kurulu başkanı ile yönetim kurulu üyelerinden birisi olmak üzere iki yetkilinin imzası ile para çekilebileceğinin öngörüldüğü; sanığın, yönetim kurulu üyesi olan katılanın imzasını taklit edip kendi imzasını atarak 15 adet ödeme talimatı düzenlemek suretiyle bankadan para çektiği iddia edilerek, sanık hakkında zincirleme olarak özel belgede sahtecilik suçundan kamu davası açılmış ve sanığın TCK\’nın 207/1-2 ve 43/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması istenmiştir. Yargılama Süreci: … 8. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, sanığın beraatine hükmolunmuştur. Konuya İlişkin Yasal Düzenleme: 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu\’nun 62. maddesinin 3. fıkrasında, \”Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır.\” hükmüne yer verilmiştir. KARAR Suç tarihlerinde …. Konut Yapı Kooperatifinin yönetim kurulu başkanı olarak görev yapan sanığın, Kooperatif Yönetim Kurulunun aldığı …. Noterliğince onaylanan 21/05/2008 tarihli karar uyarınca, kooperatifin banka hesabından kooperatif başkanı ve yönetim kurulu üyelerinden birisi dahil olmak üzere iki yetkilinin imzası ile para çekilebileceğinin öngörülmesi nedeniyle kooperatif yönetim kurulu üyesi olan katılanın imzasını taklit ederek kooperatifin Finansbank …. şubesindeki banka hesabından para çekmek için bankaya farklı tarihlerde 15 defa kooperatif adına talimat yazısı yazıp para çekerek zincirleme olarak özel belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia olunması şeklinde gerçekleşen eyleminin, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 62/son maddesinde öngörülen, kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının kooperatifin para ve malları ile evrak ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlar nedeniyle kamu görevlisi gibi cezalandırılacağına dair hüküm karşısında; sanığın fiilinin 5237 sayılı TCK\’nın 204/2. maddesinde yazılı “memurun resmi belgede sahteciliği\” suçunu oluşturup oluşturamayacağına ilişkin delilleri takdir ve değerlendirme görevinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken

Kooperatif Yetkilisinin Sahte Belge Düzenlemesi Read More »