Arslan Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi Terekenin Borca Batık Olması Nedeniyle Mirasın Hükmen Reddi: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mirasçılar tarafından terekeye dâhil olan bir taşınmazdaki miras hissesinin satış işlemine konu edilmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile aynı Kanun’un 610/2. maddesi hükmü kapsamında mirasın benimsenmesi anlamına gelip gelmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/(14)7-241 Karar No: 2022/1515 Karar Tarihi: 15.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Mirasın Hükmen Reddi 1. Taraflar arasındaki mirasın hükmen reddi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili 07.04.2014 tarihli dava dilekçesinde; davacı Kübra’nın oğlu, diğer davacı Tolga’nın ise kardeşi olan miras bırakan Hüseyin İ..’ın 27.09.2012 tarihinde vefat ettiğini, davalı şirketin dava tarihinden on gün önce müvekkillerini arayarak muris Hüseyin İ.. hakkında icra takibi bulunduğunu, mirasçı olmaları nedeni ile borçtan sorumlu olduklarını ve icra takibine dâhil edilerek aleyhlerinde haciz işlemi yapılacağını bildirdiklerini, bu telefon öncesinde murisin borçlu olduğuna dair bir bilgilerinin bulunmadığını, davalı şirket tarafından bildirilen Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 E. sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde muris Hüseyin İ..’ın 02.09.1999 tarihinde çalışmakta olduğu şirket tarafından Toprakbank A.Ş. Aydın Şubesi ile imzalanan genel kredi sözleşmesine şirket sahibi ve aynı zamanda patronu olan Özdemir Koyuncu ile birlikte kefil olduğunu, borcun ödenmemesi nedeniyle alacaklı banka tarafından 17.04.2000 tarihinde, Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2000/2084 E. sayılı dosyası ile 41.732.172.287ETL üzerinden icra takibi başlatıldığını, 03.04.2014 tarihi itibariyle borç miktarının 814.210,09TL olduğunu, takibin devamı sırasında alacaklı bankanın alacağını davalı şirkete temlik ettiğini, dosyanın yenilenerek en son 2013/2910 E. sayılı numarayı aldığını, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesi uyarınca murisin ölüm tarihinde terekenin borca batık olduğunun tespit edilmesi hâlinde mirasın hükmen reddedilmiş sayılacağını, muris Hüseyin İ..’ın ölüm tarihine kadar asgari ücretle çalıştığını, başka bir gelirinin olmadığını, taşınmaz mal varlığı ve aracının bulunmadığını, bankada parasının olmadığını, bekar ve çocuksuz olarak vefat ettiğini ileri sürerek muris Hüseyin İ..’ın ölüm tarihinde borç ödemeden aciz hâlinde olduğunun tespiti ile mirasın hükmen reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili 26.05.2014 tarihli cevap dilekçesinde; müteveffa Hüseyin İ..’ın alacaklısı olan Toprakbank A.Ş.’nin temlik sözleşmesi ile alacağını TMSF’ye devrettiğini, TMSF tarafından da kredi alacağı temlik sözleşmesi ile alacağın müvekkili RCT Varlık Yönetim’e devredildiğini, müvekkil şirketin harçtan muaf olduğunu, davacıların mirasın kabulü anlamında eylemlerde bulunup bulunmadığının bilinmediğini, ayrıca davacılar tarafından veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilip verilmediğine ilişkin bir belge de sunulmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. 6. Davacılar vekili 11.06.2014 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; müvekkilleri tarafından Hüseyin İ.. adına “05.11.2012 tarihli veraset ve intikal vergisi beyannamesi” verildiğini, bu beyanname ile davacı Kübra’nın eşi, diğer davacı Tolga’nın ise babası olan kök muris Mithat İ..’ın 01.06.2009 tarihinde ölümü ile Hüseyin İ..’a kalan arsada 3/8 hissesi bulunduğunun beyan edildiğini, bu taşınmaz satılmış ise de işlemin yapıldığı tarihte Hüseyin İ..’ın mirasının borca batık olduğunu bilmediklerini, aksi hâlde 816.000TL borç karşılığında değeri 20.000TL olan taşınmazda bulunan 3/8 miras hissesinin kabul edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla gerçeği bilmeyen müvekkillerin yanılma nedeniyle iradelerinin sakatlandığını, bu durumun mirası sahiplenme olarak değerlendirilemeyeceğini beyan ederek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. 7. Davalı vekili 04.07.2014 tarihli ikinci cevap dilekçesinde; davacıların söz konusu satış işlemini gerçekleştirmekle terekeyi kabul etmiş sayıldıklarını, dolayısıyla davacıların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ret hakkının düşmesi başlıklı 610/2. maddesi uyarınca mirası reddedemeyeceğini savunmuştur. Mahkeme Kararı 8. Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.11.2015 tarihli ve 2014/199 E., 2015/700 K. sayılı kararı ile; Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 E. sayılı dosyası incelendiğinde, alacaklının Toprak Bank A.Ş., borçluların dava dışı Aydın Eltez … Ltd. Şti., Özdemir Koyuncuoğlu ve davacıların murisi Hüseyin İ.. olduğu, 41.732.172.287ETL üzerinden takip yapıldığı, takip dayanağı olarak genel kredi sözleşmesi, ihtarname ve hesap ekstresinin sunulduğu, takibin kesinleşmesi üzerine haciz işlemleri yapıldığı, takip sırasında alacağın 17.02.2006 tarihinde davalı RCT Varlık Yönetim A.Ş.’ye temlik sözleşmesi ile devredildiği, alacaklı şirkete muris Hüseyin İ..’ın veraset ilamını alması için yetki verildiği, 03.04.2014 tarihi itibariyle dosya kapak hesabının 814.210,09TL olduğu, davacılar murisi Hüseyin İ..’ın kök murisi Mithat İ.. adına kayıtlı Aydın ili, Efeler ilçesi, Ata Mahallesi, 6302 ada, 14 parsel sayılı taşınmazın 31.03.2014 tarihinde dava dışı Ayşe Şenocak’a satıldığı, taşınmaz üzerinde yapılan keşif sonrası düzenlenen 27.05.2014 tarihli rapor uyarınca taşınmazın tamamının murisin ölüm tarihindeki değerinin 17.752,84TL olarak tespit edildiği, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların murisi olan Hüseyin İ..’ın ölümü öncesinde bir dönem asgari ücretle çalıştığı, kendisine ait herhangi bir mal varlığı, taşınır taşınmaz mal varlığının bulunmadığı, ölümü öncesi dava konusu olan Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 esas sayılı takipteki alacağa dayanak genel kredi sözleşmesinin müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla asıl borçlu şirket kefili olarak imzalamış olduğu ancak, dava tarihi itibariyle takip dosyasındaki alacağın ulaştığı 814.210,09TL’nin murisin mal varlığıyla ödenmesinin mümkün olmadığı, nitekim icra dosyasında da herhangi bir tahsilat yapılamadığı, borçluların borcunu karşılar tutarda mal varlığının haciz işleminin yapılamadığı, dolayısıyla davacıların murisinin terekesinin ölüm tarihi olan 27/09/2012 tarihi itibariyle borca batık durumda olduğu, her ne kadar davacıların murisin hissedarı olduğu, Aydın Efeler Ata Mahallesi 6302 ada 14 parsel sayılı taşınmazı murisin veraset ve intikal beyannamesinde belirtip bu taşınmazın satışını gerçekleştirmişler ise de, taşınmazın ölüm tarihi itibariyle belirlenen tamamının kıymetinin icra takibindeki alacağın karşılanmasının imkânsız olduğu, bu nedenle davacıların yaptıkları veraset işlemlerinin mirası kabul kapsamında değerlendirilemeyeceği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 605/2 maddesi uyarınca borca batık olan muris terekesi nedeniyle mirasın reddedilmiş gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Kararı 9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 10. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 26.12.2017 tarihli ve 2016/7738 E., 2017/9698 K. sayılı kararı ile; “…Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya murisin işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez (TMK

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Köy Tüzel Kişileri Arasında Kadim Mera İddiasına Dayalı Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi Davasında On Yıllık Hak Düşürücü Süre

Köy Tüzel Kişileri Arasında Kadim Mera İddiasına Dayalı Mera Aidiyetinin Tespiti Davasında Hak Düşürücü Süre Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; köy tüzel kişileri arasında kadim mera iddiasına dayalı aidiyetin tespiti ve el atmanın önlenmesi istekli eldeki davada, 1981 yılında yapılan ve 12.11.1987 tarihinde kesinleşen kadastro çalışması ile davalı köy adına tespit gören mera niteliğindeki dava konusu taşınmazlar bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(14)7-359 Karar No: 2022/341 Karar Tarihi: 22.3.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Varto Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi 1. Taraflar arasındaki mera aidiyetinin tespiti ve el atmanın önlenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Varto Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkil köyün kadim merası olan dava konusu 216 ve 217 parsel sayılı taşınmazların kadastro çalışması sırasında mera niteliğinde davalı Akçatepe köyü tapulama sınırları içinde bırakıldığını, davalı köyün bu durumu fırsat bilerek meradan yararlanma haklarını engellediğini, çekişmeli taşınmazların müvekkil köye bağlı Mamahik (Toklu) mezrası sınırları içinde kaldığının 1951 yılında tanzim edilen köy sınır kroki ve tutanaklarından açıkça anlaşıldığını, kadimden beri taşınmazlardan mera olarak müvekkil köyün yararlandığını ileri sürerek dava konusu 216 ve 217 parsel sayılı mera niteliğindeki taşınmazlara davalı tarafın yaptığı el atmanın önlenmesine, anılan taşınmazların müvekkil köye ait mera olduğunun tespitine ve intifa hakkının verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı köy temsilcisi cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazların kadimden beri köylerinin merası olduğunu, Akçatepe köylüleri tarafından kullanıldığını, iddiaların yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Birinci Kararı 6. Varto Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.07.2008 tarihli ve 2004/557 E., 2008/113 K. sayılı kararı ile; mahalli bilirkişi ve davacı tanıklarının dava konusu taşınmazların Yurttutan köyüne bağlı Toklu (Mamahik) mezrasına ait meralar olduğunu beyan ettikleri, yapılan keşif ve alınan fen bilirkişi raporu uyarınca taşınmazların doğusunda Bedir mağarasının yer aldığı, anılan mağaranın aynı zamanda 1951 yılında çizilen Mamahik köyünün doğu sınırını teşkil ettiği, davacı Yurttutan köyü ve daha sonra mezra olarak ona bağlanan Mamahik (Toklu) köyünün kadim köyler olduğunun İçişleri Bakanlığı kayıtlarından anlaşıldığı, dava konusu taşınmazların davacı köye bağlı Mamahik (Toklu) mezrasının meraları olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire İlk Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı köy temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 18.03.2009 tarihli ve 2009/2496 E., 2009/3402 K. sayılı kararı ile; “…Dava konusu 216 ve 217 parsel numaralı taşınmazlar 1981 yılında yapılan kadastro çalışması sırasında mera (köy orta malı) niteliği ile Akçatepe Köyü Tüzel Kişiliği adına tespit edilmiş ve bu parsellere ilişkin tutanaklar 12.11.1987 tarihinde kesinleşmiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere meraların kullanım hakkının saptanmasında tahsis kararı varsa tahsis kararına, yoksa kadim yararlanma durumuna göre hak sahibinin saptanması gereklidir. Eldeki davada da taraflar kadim yararlanma hakkına dayanmakla iseler de öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinin eldeki davaya uygulanıp uygulanmayacağının saptanmasıdır. Tespitin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 16.03.1950 günlü ve 5602 sayılı Arazi Kadastrosu Kanununda, tapulama ile oluşturulmuş tapu sicillerinin belirttiği haklara karşı tapulamadan önceki sebeplere dayanılarak açılacak davalar bir süreye tabi tutulmamıştır. İlk kez 17.07.1964 günlü ve 509 sayılı Tapulama Kanununun 31. maddesi ile; sonra bu kanunun iptali üzerine 766 sayılı Kanunla tapu siciline karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye tabi tutulmuş, 09.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kanunun 12. maddesi ile de düzenleme değiştirilerek hak düşürücü süre korunmuştur. Gerçekten 766 sayılı Yasanın 31. maddesinin uygulanabilmesi için öncelikle tapulama ile oluşturulmuş bir tapu sicili ve bu sicilde belirtilen hakların tapuya tescil edilmiş olması gerekirken, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesi ile; “bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz“ hükmü getirilmiştir. İki yasa maddesi arasındaki önemli fark birinde “sicillerdeki haklara” diğerinde ise “tutanaklardaki sınırlandırmaya ve tespitlere” dair sözcülerle ifadesini bulmuştur. 3402 sayılı Kanun ile getirilen bu yeni hükümle kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak süresiz askıda bırakılmasının kamu düzenini ters yönde etkileyeceği gerçeği göz önünde bulundurularak mülkiyet hakkı değil, dava açma zamanı süre ile kısıtlanmıştır. Böylece kadastro işlemlerinin korunması ve düzenli tapu sicilinin oluşmasını sağlamak amacı ile getirilen bu yeni hüküm kamu malları ile özel mallar arasında bir ayrım yapılmaksızın kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak dava açılmayacağı ilkesi getirilmiştir. Taşınmazın mera olarak sınırlandırması yapılıp, özel siciline de yazıldığına ve bu işlem de bir kadastro işlemi olduğuna, ayrıca mera iddiası ile açılmış bir dava da bulunmadığına göre, olayda tapulama tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarihe kadar kamu düzeni ile ilgili olup re’sen göz önünde bulundurulması gereken on yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesi İkinci Kararı 9. Varto Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.03.2010 tarihli ve 2009/251 E., 2010/11 K. sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire İkinci Bozma Kararı 10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur. 11. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 05.02.2015 tarihli ve 2014/9175 E., 2015/1127 K. sayılı kararı ile; “…25.02.2009 tarihinde kabul edilerek 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanunun 2. maddesi ile, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” şeklinde ekleme yapılmıştır. Aynı Kanunun 3. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Geçici 10. madde ise “Bu Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış

Köy Tüzel Kişileri Arasında Kadim Mera İddiasına Dayalı Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi Davasında On Yıllık Hak Düşürücü Süre Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mahkemece Verilen Süre İçinde Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Nedeniyle Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Reddi

Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Mahkemece Verilen Süre içinde Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Nedeniyle Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Reddi: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin eldeki davada, davacı tarafın yargılama aşamasındaki beyan ve dilekçeleri dikkate alındığında tapuda gösterilen bedel, harç ve masraflar toplamı üzerinden önalım hakkı tanınmasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/(14)7-77 Karar No: 2022/271 Karar Tarihi: 08.03.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 1. Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne dair verilen karar, davalılar E.. K.. ile Er.. K.. vekili, davalı S.. C.. ve arkadaşları vekili ve davalı Yavuz Aksaç ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalılar E.. K.. ile Er.. K.. vekili, davalı S.. C.. ve arkadaşları vekili ve davalı Yavuz Aksaç ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili idarenin Ankara ili Mamak ilçesi Üreğil Mahallesi 39662 ada 2 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olduğunu, idarenin ilgili birimlerince yapılan araştırmalar neticesinde dava konusu parselde bir kısım hisselerin davalılara satıldığının tespit edildiğini, satış işlemlerinin müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında gerçekleştiğini, müvekkili idarenin önalım hakkına sahip olduğunu ileri sürerek müvekkili idareye önalım hakkı tanınmak suretiyle dava konusu taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı E.. K.. ile Er.. K.. vekili cevap dilekçesinde; imar uygulama planının üzerinden 5 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen davacı belediyece dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığını, kamulaştırılmadığını, önalım hakkının kullanılmasının kötü niyet ifadesi olduğunu, müvekkillerinin dava konusu taşınmazı 2014 yılında aldığını, taşınmazın Ankara’nın en çok ve en hızlı gelişmekte olan bölgelerinden birinde olduğunu belirterek haksız önalım talebinin reddine, bunun mümkün olmaması hâlinde taleple bağlılık ilkesi gereğince keşif yapılarak taşınmazın önalım bedelinin tespit edilmesini savunmuşlardır. 6. Davalı S.. C.. ve arkadaşları vekili ile davalı Yavuz Aksaç ve arkadaşları vekili duruşmadaki beyanlarında; davanın öncelikle reddini aksi hâlde davacı vekilinin beyanı doğrultusunda keşif kararı verilerek önalım bedelinin dava tarihi itibarı ile belirlenmesini savunmuşlardır. İlk Derece Mahkemesinin Kararı 7. Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.2016 tarihli ve 2015/179 E. 2016/467 K. sayılı kararı ile; davacı vekiline 7.372.050TL bedeli depo etmek üzere 1 aylık kesin süre verildiği ve kesin sürenin sonuçlarının hatırlatıldığı, ancak kesin süreye rağmen belirlenen bedelin depo edilmediği, davacı vekili katıldığı oturumda, ara kararında belirlenen bedeli depo etmediklerini, önceki beyanlarını tekrarla tapudaki satış bedeli üzerinden depo kararı verilmesini talep etmişse de dava dilekçesinde ve duruşma sırasındaki taşınmazın keşfen belirlenecek bedelini yatırmaya hazır olduklarına ilişkin beyanlarının karşı taraf lehine usulî kazanılmış hak olarak kabul edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekillerince süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 23.01.2018 tarihli ve 2017/1326 E. 2018/85 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda; dava konusu edilen payın ilişkin bulunduğu 39662 ada 2 nolu parselde 27.6.2014 tarihinde S.. C..’in 150/101504 payı 26.000,00 TL, Ufuk Ateş’in 100/101504 payı 19.100,00 TL, 8.7.2014 tarihinde E.. K..’ın 125/6344 payı 380.500,00 TL, Er.. K..’ın 125/6344 payı 380.500,00 TL, 4.7.2014 tarihinde C.. K..’un 200/101504 payı 38.250,00 TL, Y.. A..’ın 400/101504 payı 76.500,00 TL, E.. K..un 200/101504 payı 38.250,00 TL, 27.6.2014 tarihinde Ş.. Y..nın 100/101504 payı 19.100,00 TL, 18.8.2014 tarihinde H.. K..’nın 200/101504 payı 38.260,62 TL, 23.6.2014 tarihinde H.. K..’nun 1000/101504 payı 190.465,58 TL, 18.8.2014 tarihinde K.. Ç..’in 373/101504 payı 71.262,81 TL, M.. E.. H..’nun 500/101504 payı 95.526,56 TL, 27.6.2014 tarihinde O.. A..un 250/101504 payı 50.000,00 TL, 25.7.2014 tarihinde M.. B..’nın 100/101504 payı 19.500,00 TL, A.. F.. A..’ın 300/101504 payı 58.500,00 TL, 27.6.2014 tarihinde T.. S..’nin 400/101504 payı 76.400,00 TL ve M.. E..’in 400/101504 payı 76.400,00 TL bedelle satın aldıkları anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinde, harca esas değer olarak 10.000,00 TL gösterip bu bedel üzerinden harcı yatırarak yasal süresi içerisinde 17/04/2015 tarihinde önalım hakkının tanınmasını istemiştir. Davacı vekili 28/12/2015 tarihli oturumda, dava konusu taşınmazla ilgili olarak bir kısım davalıların idare aleyhine açtığı hukuki el atma nedeniyle alacak davaları olduğunu, bedelde farklılık olmaması açısından keşfen belirlenecek dava tarihindeki taşınmaz bedelleri üzerinden önalım hakkını kullanmak istediklerini belirtmiştir. Mahkemece, önalım hakkına konu payın bulunduğu taşınmaz mahallinde keşif yapılmış, keşfe alınan payların değerinin 7.372.050,00TL olarak tespit edilmiştir. Mahkemece keşfen belirlenen bu bedelin depo edilmesi için davacı tarafa verilen süreye rağmen davacı tarafça bedel depo edilmediğinden, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin 28/12/2015 tarihli oturumda keşfen belirlenecek bedel üzerinden önalım hakkının tanınmasını istemesindeki amacın, tapuda gösterilen bedel, harç ve masraflar toplamının altında belirlenecek bedel üzerinden önalım hakkının tanınması istemi olduğunun kabulü gerekir. Zira tapuda belirlenen bedelden daha fazla bir bedelin önalım olarak kabul edilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Öte yandan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 734. maddesinde önalım bedelinin alıcının ödemiş olduğu bedel, harç ve masraflar toplamından ibaret olduğu açıkça hüküm altına almıştır. Yasanın açık düzenlemesi karşısında ve yukarıda açıklanan nedenlerle önalım hakkının bu bedel üzerinden tanınıp, bu bedelin yatırılması için davacı tarafa mehil verilmesi gerekirken keşfen belirlenen ve tapuda gösterilen bedelden daha fazla bir bedelin yatırılması için mehil verilerek davanın reddedilmesi doğru olmadığından dairemizce istinaf kanun yolu incelemesi duruşmalı olarak yapılmış, yargılama sırasında davacı vekiline önalıma konu paylar için tapuda gösterilen alıcıların ödemiş olduğu bedel, harç ve masraflar toplamı üzerinden önalım hakkını kullanıp kullanmayacağı sorulmuş, kabul beyanları karşısında her bir alıcı tarafından yatırılan tapuda gösterilen önalım bedeli, harç ve masraflar toplamı 1.687.554,88TL’nin yatırılması için mehil verilmiş, davacı vekili bu bedeli Türkiye Vakıflar Bankası Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Şubesi’ne 03/01/2018 tarihinde verilen süre içerisinde yatırmıştır. Dava dilekçesinde harca esas değer olarak 10.000,00 TL gösterilmiş bu bedel üzerinden harç yatırılmış olduğundan, 10.000,00 TL üzerinden davacı yararına, tapu da gösterilen bedelle dava dilekçesinde harca esas değer olarak gösterilen bedel arasındaki fark üzerinden

Mahkemece Verilen Süre İçinde Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Nedeniyle Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Reddi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Site Yönetim Kurulu Tarafından Siteye Ait Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi ve Gelirin Site Ortak Yönetimi Kasasına Dahil Edilmesi

Site Yönetimi Üst Kurulu Tarafından Siteye Ait Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi ve Gelirin Site Ortak Yönetimi Kasasına Dahil Edilmesi Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; alacak istemine ilişkin eldeki davada, blok yöneticilerinden oluşturulan toplu yapı üst kurulunun, dava konusu yerlerin H.. A.Ş. tarafından kiralanıp tahsilatının A Blok adına yapılarak A Blokla mahsuplaşmasına yönelik 09.06.2004 tarihli kararının hukuka uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre ortak yerlerin kiraya verilmesinden elde edilen gelirin site ortak yönetimi kasasına dahil edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/(18)5-2002 Karar No: 2022/57 Karar Tarihi: 25/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacılar Ç.. Park Evleri D Blok Yönetimi vekili ve H.. F.. U.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı Ç.. Park Evleri D Blok Yönetimi vekili ve davacı H.. F.. U.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; Ç.. Park Evleri (F Blok) sitesine ait kapalı garajdaki 27 adet otoparkın site ortak alanı olduğunu, otopark yerlerinin A Blok adına H.. A.Ş. tarafından kiralanmasına ve kira bedelleri tahsilatının A Blok ile mahsuplaştırılmasına karar verildiğini, kararın yasalara aykırı olduğunu, ortak alanı kiralama hakkı ve yetkisi olmadığını, H.. A.Ş.’nin Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/234 E. 2007/1372 K. sayılı kararı ile yönetim planının ilgili maddeleri iptal edilinceye kadar toplu yapı yöneticisi sıfatını taşıdığını, H.. A.Ş’nin ortak alan olan 27 otopark yerini yıllık kiraya vererek kira geliri elde ettiğini belirterek elde edilen kira gelirinden davacılara düşen miktardan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3.000TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı H.. Konut Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. vekili, davacı yöneticinin kat malikleri kurulunca alınmış karar olmadıkça yönetim adına dava açamayacağını, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca hizmet dönemlerinin 2001-2007 yıllarına ait olup davanın açıldığı tarih itibarı ile zamanaşımının dolduğunu, kendilerine yönetim planı gereğince yetki verildiğini, işlemlerin buna ilişkin olarak yapıldığını, yönetim planı ile dava konusu ortak alan olan F Bloktaki 27 araçlık otopark yerinin A Bloka tahsis edildiğini, toplu yapı kat malikleri kurulunun 10.06.2004 tarihli kararı ile oy birliği ile bu otoparkın kiralanması ve tahsilatının A Blok adına H.. A.Ş tarafından yapılıp A Blokla mahsuplaşmasına karar verildiğini, davacı yönetimin de buna itirazının olmadığını, mahkemece H.. A.Ş’ye yetki verilmesine ilişkin yönetim planının mahkeme kararı ile iptal edildiğini, ancak kararın geriye yürümeyeceğini, iptal sonrasında kira ile ilgili işlem yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı Ç.. Park Evleri A Blok Yönetimi vekili, otoparkı apartman yönetiminin kiraya vermediğini, toplu yapı kat malikleri kurulunun kararı ile H.. A.Ş tarafından kiraya verildiğini, davacı apartman yönetiminin bu kararda imzasının olduğunu, bu nedenle dava açamayacağını, husumetin de kendilerine yöneltilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 7. Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.04.2011 tarihli ve 2008/1120 E. 2011/860 K. sayılı kararı ile; dava konusu otoparkın ortak alan olduğu, yönetim planının 17/a maddesine göre ortak alanların toplu yapı kat malikleri kurulunca yönetileceği, idari ve tasarrufi işlemlerine ilişkin görevlerinin bir kısmı veya tamamını bir servis şirketine kontrolü kendisinde olmak kaydı ile devredebileceğinin kararlaştırılmış olduğu, 09.06.2004 tarihli Ç.. Park Evleri Üst Kurul toplantısında A Bloka tahsis edilen otoparkın kiralanmasının H.. A.Ş. tarafından yapılıp tahsilatın da A Blokla mahsuplaşmasına oy birliği ile karar verildiği, toplantıya D Blok yöneticisi de katılmış olup, kararın itiraz şerhi konulmadan imzalandığı, bu kararın iptal edilmeyip geçerli bulunduğu, Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/234 E. sayılı dosyası ile yönetim planının 17/a maddesinin tamamı ile geçici maddenin ise kısmen iptal edildiği ve davalı H.. A.Ş’nin kiralama yetkisinin kaldırıldığı, kararın 13.09.2007 tarihinde kesinleştiği, ancak kararların geriye yürümeyeceği ve daha önce bu konuda alınan kararların geçerliliğini koruması nedeniyle geriye yönelik talepte bulunulamayacağı ve bu tarihten sonra otoparkın davalılarca kiraya verildiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davacılar tarafından H.. Konut Hizmetleri ve Tic. A.Ş. aleyhine açılan davanın reddine, davacı Ç.. Park Evleri D Blok yönetimi tarafından Ç.. Park Evleri A Blok yönetimi aleyhine açılan davada da kat maliklerince bu konuda yetki verilmemiş olduğundan davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar Ç.. Park Evleri D Blok Yönetimi vekili ve H.. F.. U.. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 9. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 24.10.2013 tarihli ve 2013/10734 E. 2013/14057 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; Dosya içindeki bilgi ve belgelerin ve bilirkişi raporunun incelenmesinde; dava konusu anataşınmazda kat mülkiyeti kurulu olduğu, tapuda B, C, D Bloklardaki bağımsız bölümlerde eklenti olarak garajın gösterildiği, A Bloktaki bağımsız bölümlerin garaj eklentisi bulunmadığı, dava konusu 27 adet garajın ortak yer niteliğinde olduğu, anataşınmazın yönetim planında buranın A Blok kat malikleri tarafından kullanılacağına ilişkin bir düzenleme yer almadığı gibi 32. maddesinde açık ve kapalı garajların ortak yer olduğu, 33. maddesinde ortak yerlerin kat maliklerince arsa payı oranında kullanılacağı, kullanım şeklinin toplu yapı kat malikleri kurulunca hakkaniyete göre belirleneceği, 17/a maddesi ise ortak yerlerin kiraya verilmesinin toplu yapı kat malikleri kurulunun görevleri arasında olduğu belirtildiği, projesinde ve vaziyet planında da bu konuda bir düzenleme bulunmadığı, 24.05.2007 tarihinde Aktürk Yapının Belediye İmar Müdürlüğünden istediği görüş üzerine bir hesap cetveli yapılarak A Blok için 75 otopark yeri ayrılması gerektiği (F Bloktan 27 garaj olmak üzere) bildirildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar 09.06.2004 tarihinde blok yöneticilerinden oluşturulan üst kurul, dava konusu yerlerin H.. A.Ş. tarafından kiralanıp tahsilatının A Blok adına yapılarak A Blokla mahsuplaşmasına karar vermiş ise de, bu karar 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 45. maddesindeki ortak yerlerin kiraya tüm kat maliklerinin oy birliği ile alacakları karar üzerine verilebileceği amir hükmü karşısında yönetim planının buna aykırı hükümleri geçersiz olacağından ve tüm kat maliklerinin oybirliği ile verdiği bir karar niteliğinde olmadığından bir hüküm ifade etmez. Kaldı ki daha sonra Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/234 E.-1372 K. sayılı

Site Yönetim Kurulu Tarafından Siteye Ait Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi ve Gelirin Site Ortak Yönetimi Kasasına Dahil Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunda Başvurucunun Kısmen Haklı Çıkması Durumda Başvuru Bedeli İade Edilir mi

İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunun Kısmen Haklı Olması Halinde Başvuru Bedelinin İadesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kurallar İhaleye İtiraz: Anayasa Mahkemesi tarafından incelenen itiraz konusu kurallarda, Kamu İhale Kurumu’na itirazen şikâyet başvurusunda bulunan kişinin iddialarının tamamında haklı çıkması durumda yatırdığı başvuru bedelinin iade edilmesi öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazen şikâyet başvurularında birden fazla iddianın söz konusu olduğu durumlarda kişilerin bazı iddialarında haklı bazılarında da haksız çıkmasının doğal olduğu, başvuru bedelinin bazı iddiaların haksız olduğu gerekçesiyle iade edilmemesinin mülkiyet hakkıyla bağdaşmadığı, başvurusunda kısmen haklı çıkan kişi ile tamamen haksız çıkan kişinin aynı şekilde değerlendirildiği belirtilerek kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kişinin ihale sürecine yönelik olarak ileri sürdüğü iddiaların yersiz olup olmadığı bu iddiaları inceleyen makamın değerlendirmesi sonucu netlik kazanabilecek bir husustur. Ayrıca öne sürülen ve yersiz olduğu kabul edilen tüm iddiaların kötü niyetli bir şekilde ileri sürüldüğünün söylenmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle kişinin doğruluğuna inandığı bir iddiayı inceleyen makamın bu iddiayı yersiz kabul ederek reddetmesi olağandır.  4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 54. maddesinde itirazen şikâyet başvurusu, dava açılmadan önce tüketilmesi zorunlu idari başvuru yolu olarak öngörülmüştür. Dolayısıyla başvuru sahibinin bu yolu tüketmeden dava açması mümkün değildir. Zorunlu başvuru yolunda ileri sürülen iddialarının bir kısmında haklı çıkan başvuru sahibine itiraz konusu kurallar uyarınca başvuru bedelinden herhangi bir iade yapılmayacaktır. Bununla birlikte başvuru sahibinin iddialarının en azından bir kısmının Kamu İhale Kurumu tarafından haklı bulunmasının, ihaleyi yapan idarenin ihale sürecindeki bazı işlemlerinin hukuka aykırı olduğunun kabulü anlamına geleceği de açıktır. Bu durumda kurallar gereği idarenin hukuka aykırı işleminin sonuçlarından dolayı kişilere külfet yüklemesi ise kaçınılmaz olacaktır. Kişinin Kuruma yatırdığı bedeli ihaleyi yapan idareye karşı açacağı ayrı bir dava ile idareden isteyebileceği söylenebilse dahi ayrı bir davaya zorlanıyor olması yeni bir külfet olarak nitelendirilebilecektir. Bu itibarla başvuru sahibinin şikâyet başvurusunda haklı çıktığı iddiaları dikkate alınmaksızın iddialarının tamamında haklı çıkması durumunda başvuru bedelinin iade edilmesini öngören kuralların kişilere aşırı bir külfet yüklediği, kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi kişi aleyhine bozarak orantısız bir sınırlamaya neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı olduklarına ve iptallerine karar vermiştir.  İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunda Başvurucunun Kısmen Haklı Çıkması Durumda Başvuru Bedeli İade Edilir mi Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/85 Karar Sayısı: 2024/229 Karar Tarihi: 25/12/2024 R.G. Tarih – Sayısı: 26/3/2025 – 32853 İtiraz Yoluna Başvuran: Ankara 7. İdare Mahkemesi İtirazın Konusu: 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 53. maddesinin (j) fıkrasına 16/11/2022 tarihli ve 7421 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen dördüncü paragrafın birinci ve üçüncü cümlelerinin Anayasa’nın 10. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazen şikâyet başvurusu sonucu ihalenin iptaline karar verilmesine rağmen itirazen şikâyet başvuru bedelinin iade edilmemesine ilişkin olarak tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. 1. İptali İstenen ve İlgili Görülen Kanun Hükümleri A. İptali İstenen Kanun Hükümleri 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı 53. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: “Kamu İhale Kurumu –  Madde 53 c) (Değişik birinci paragraf: 2/7/2018-KHK-703/171 md.) Kurumun karar organı biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere en az dört yıllık öğrenim görenler arasından Cumhurbaşkanınca atanan dokuz üyeden oluşan Kamu İhale Kuruludur. Kurul Başkanı, Kurumun da başkanıdır… j) Kurumun gelirleri aşağıda belirtilmiştir: … 2) (Değişik: 6/2/2014-6518/49 md.) Yaklaşık maliyeti beş yüz bin Türk Lirasına kadar olan ihalelerde üç bin Türk Lirası, beş yüz bin Türk Lirasından iki milyon Türk Lirasına kadar olanlarda altı bin Türk Lirası, iki milyon Türk Lirasından on beş milyon Türk Lirasına kadar olanlarda dokuz bin Türk Lirası, on beş milyon Türk Lirası ve üzerinde olanlarda on iki bin Türk Lirası tutarındaki itirazen şikâyet başvuru bedeli… (Ek paragraf:16/11/2022-7421/11 md.) Başvuru sahibinin iddialarının tamamında haklı bulunması halinde, Kurul kararı ile itirazen şikâyet başvuru bedelinin başvuru sahibine iadesine karar verilir. Kurul kararının başvuru sahibine bildirimini izleyen otuz gün içinde başvuru sahibinin Kuruma yazılı talebi üzerine, bu talep tarihini izleyen otuz gün içinde Kurum tarafından itirazen şikâyet başvuru bedelinin iadesi yapılır ve son ödeme tarihine kadar geçen süre için faiz işlemez. Diğer hallerde başvuru bedeli iade edilmez…” B. İlgili Görülen Kanun Hükmü 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun geçici 21. maddesi şöyledir: “Geçici Madde 21- (Ek:16/11/2022-7421/13 md.) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce alınan ve 53 üncü maddenin (j) fıkrasının dördüncü paragrafındaki koşulları sağlayan Kurul kararlarına ilişkin olarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen otuz gün içinde itirazen şikayet başvuru bedelinin iadesine yönelik başvuru sahibi tarafından Kuruma yazılı talepte bulunulması durumunda 53 üncü maddenin (j) fıkrasının dördüncü paragrafındaki hüküm uygulanır. Kurul kararının başvuru sahibine bildirildiği tarih ile itirazen şikayet başvuru bedelinin iadesine yönelik Kuruma yapılan başvuru tarihi arasındaki süre için faiz işlemez. Diğer hallerde başvuru bedeli iade edilmez.” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 9/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Esasın İncelenmesi 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Cem GÜNDOĞDU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. Kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan ya da kamu kaynağı kullanan kurum ve kuruluşların yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usuller 4734 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. 4. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “İhalenin karara bağlanması ve onaylanması” başlıklı 40. maddesinde ise ihalenin ekonomik açıdan en avantajlı teklifi veren isteklinin üzerine bırakılacağı ve ihale komisyonunun gerekçeli kararını belirleyerek ihale yetkilisinin onayına sunulacağı belirtilmiştir. Yine söz konusu maddeye göre ihale yetkilisi, karar tarihini izleyen en geç beş iş günü içinde ihale kararını onaylayacak veya gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle iptal edecektir. İhale, kararın onaylanması hâlinde geçerli; iptal edilmesi durumunda ise hükümsüz sayılır. 5. Kanun’un 54. maddesinin birinci fıkrasında

İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunda Başvurucunun Kısmen Haklı Çıkması Durumda Başvuru Bedeli İade Edilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre Onaylı Projede Yapılacak Esaslı Tadilatlar için Tüm Kat Maliklerinin Yazılı Rızası Gerekir mi

Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre Onaylı Projede Yapılacak Esaslı Tadilatlar için Tüm Kat Maliklerinin Yazılı Rızası Gerekir mi Onaylı Projede Yapılacak Esaslı Tadilatlar: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mimari projeye aykırı yapılan projeye aykırılığın eski hâle getirilmesi istemine ilişkin eldeki davada, anayapının onaylı projesini değiştirecek tesis ve bölüm yapılmasına ilişkin esaslı tadilatlar yönünden tüm kat maliklerinin yazılı rızasının bulunmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/(20)5-1996 Karar No: 2022/5 Karar Tarihi: 18/01/2022) İncelenen Kararın Mahkemesi: Kayseri 4. Sulh Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki projeye aykırılığın eski hâle getirilmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 4. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Kayseri ili Melikgazi ilçesi Köşk Mahallesi 3 parsel üzerinde bulunan binada kat maliki olduğunu, binanın toplantı salonunun amaç dışı kullanılarak sigara içildiğini, okey oynandığını, maç izlendiğini ayrıca ısınma ve sıcak su sisteminin ortak olup 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu’na göre ısı ölçer ve ekipmanlarının yapılması zorunlu olduğu hâlde yapılmadığını, kendisi gibi kat maliki olan gerçek kişi davalıların ise ortak yerlerden olan balkonların duvarlarını yıkarak mutfağa kattıklarını ileri sürerek toplantı odasının amaç dışı kullanılmaması, ısı pay ölçer veya kalorimetre sistemi kurularak ısı paylaşımının yapılması ve balkonların eski hâle getirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; siteye ait toplantı odasının bina sakinlerinin bayramlaşma, genel kurul toplantıları yapma vb. amaçlarla bir araya gelerek kullandıkları yer olduğunu, 25.12.2009 tarihli genel kurulda bina içerisinde ve toplantı salonunda sigara içilmemesi, toplantı odasının sohbet ve okuma salonu olarak kullanılması yönünde karar alındığını ve bina sakinlerinin bu doğrultuda salonu kullandıklarını, ısı pay ölçer veya kalorimetre takılarak ısı paylaşımı yapılması yönünde alınmış bir kararın bulunmadığını ayrıca balkonların eski hâle getirilmesi talep edilmiş ise de kat maliklerinin 4/5 çoğunluğunun yazılı rızası ile balkonlarda değişiklik yapmanın mümkün ve yasal olduğunu, bu çoğunluğa uygun yazılı muvafakatin alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Kayseri 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 30.12.2013 tarihli ve 2013/254 E. 2013/1878 K. sayılı kararı ile; davacının toplantı odasının kullanımına ilişkin talebi yönünden yapılan incelemede, 25.12.2009 tarihli kat malikleri genel kurul toplantısında toplantı salonunda sigara içilmemesi, sohbet ve okuma salonu olarak kullanılması yönünde karar alınarak salonun kullanım şekil ve amacının belirlendiği açık olup mahkemece bu hususta yapılacak bir işlem olmayıp eğer sigara içiliyorsa idari makamlara müracaat edilerek gerekli yaptırımların uygulanabileceği, balkonların kapatılması yönünden 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19. maddesine göre bu tür ortak yerlerde kat maliklerinden beşte dördünün yazılı rızası ile inşaat, onarım ve değişiklik yapılması mümkün olup 28 bağımsız bölümden oluşan davaya konu apartmanda 24 kat malikinin bu duruma muvafakat ettiklerine dair muvafakatnamelerin dosyaya sunulduğu, yasanın aradığı çoğunluk tarafından bu duruma müsaade edilmiş olduğu, ısı pay ölçer veya kalorimetre takılarak ısınma giderlerinin buna göre paylaştırılması talebi yönünden ise apartman yönetim kurulu tarafından 07.07.2006 tarihinde binada merkezi sistem doğalgaz kullanımı yönünde karar alındığı, sonrasında bir daha bu hususa ilişkin bir görüşmenin bulunmadığı, fakat çeşitli tarihlerde yapılan yönetim ve genel kurul toplantılarında her daireden eşit olarak alınmak üzere ortak gider aidat miktarlarının belirlendiği ve bu duruma hiçbir itirazın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince 15.04.2014 tarihli ve 2014/3038 E. 2014/7039 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; Dosya içindeki bilgi ve belgeler ile özellikle bilirkişi raporunun incelenmesinden; davaya konu 6-9-10 ve 22-28 numaralı bağımsız bölümlerde tadilat yapılarak balkonun mutfağa eklendiği ve pvc ile kaplatıldığı, yaklaşık 6-7 m² balkon alanının mutfağa dahil edildiği, geri kalan balkon kısmına yine bu eklenen kısımdan kapı açıldığı, yapılan tadilatların projeye ayırı olduğu anlaşılmaktadır. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19. maddesinin 1. fıkrasına göre, kat malikleri anataşınmazın bakımını, mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecburdurlar. Aynı Yasanın 2. fıkrasında ise kat maliklerinden biri, tüm kat maliklerinin yazılı rızası olmadıkça anataşınmazın ortak yerlerinde inşaat, onarım, tesis ve değişiklik yaptıramayacağından, projeye aykırı olarak ortak alanda yapılan tadilatlar yönünden müdahalenin önlenmesi ile projeye aykırılıkların giderilerek eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken mahkemece sözü edilen tadilatların kat maliklerinden 24’ünün yazılı muvafakatı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir. Direnme Kararı 9. Kayseri 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 15.09.2014 tarihli ve 2014/694 E. 2014/1099 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19/2. maddesinde tüm kat maliklerinin değil, 4/5’inin yazılı rızasının arandığı, eldeki dava bakımından da 28 daireli binada 24 kat malikinin bu hususta yazılı rızasının bulunduğu ve 19/2. maddede aranan 4/5 oranının sağlandığı, dolayısıyla yapılan tadilatların kanuna uygun olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mimari projeye aykırı yapılan projeye aykırılıkların giderilmesi ve eski hâle getirilmesi istemine ilişkin eldeki davada, binada yapılan tadilatlar yönünden tüm kat maliklerinin yazılı rızasının bulunmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Konunun açıklığa kavuşturulması için öncelikle ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. 13. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 4. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Ortak yerlerin konusu sözleşme ile belirtilebilir. Aşağıda yazılı yerler ve şeyler bu kanun gereğince her halde ortak yer sayılır. a) Temeller ve ana duvarlar, (EKLENMİŞ İBARE RGT: 28.11.2007 RG NO: 26714 KANUN NO: 5711/2) taşıyıcı sistemi oluşturan kiriş, kolon ve perde duvarlar ile taşıyıcı sistemin parçası diğer elemanlar, bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar, tavan ve tabanlar, avlular, genel giriş kapıları, antreler, merdivenler, asansörler, sahanlıklar, koridorlar ve buralardaki genel tuvalet ve lavabolar, kapıcı daire veya odaları, genel çamaşırlık ve çamaşır kurutma yerleri, genel kömürlük ve ortak garajlar, elektrik, su ve havagazı saatlerinin korunmasına mahsus olup bağımsız bölüm dışında bulunan yuvalar ve kapalı kısımlar, kalorifer daireleri, kuyu ve sarnıçlar, yapının genel su

Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre Onaylı Projede Yapılacak Esaslı Tadilatlar için Tüm Kat Maliklerinin Yazılı Rızası Gerekir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırma İşleminin İptali Davasının Bekletici Mesele Yapılmasına ve Dava Sonucun Dava Açmayanları Etkilemeyeceğine ilişkin Düzenlemenin İptali

Kamulaştırma İşleminin İptali Davasında Yürütmenin Durdurulması Kararı Verilmesi Hâlinde Davanın Bekletici Mesele Yapılması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme A. Kanun’un 10. Maddesinin On Dördüncü Fıkrasının İncelenmesi İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, idare mahkemesinde görülen iptal davasında yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâlinde söz konusu davanın hukuk mahkemesinde görülen kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline ilişkin davada bekletici mesele yapılması zorunlu kılınmıştır. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla hukuk mahkemesinde görülen davanın idari yargıda görülen davadan önce sonuçlanması hâlinde hak kayıplarının ortaya çıkabileceği zira bedel tespiti ve tescil davasında tescile ilişkin kararın kesin nitelikte olduğu, kişilerin kamulaştırma işleminin iptali hâlinde kamulaştırılan taşınmazla ilgili yolsuz tescil davası açma imkânları olsa dahi bu durumun kişiler açısından aşırı bir külfete neden olacağı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kurala göre, kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin davada yürütmenin durdurulması kararının verilmemesi hâlinde hukuk mahkemesinin yargılamaya devam ederek kamulaştırma bedelinin tespitine ve taşınmazın idare adına tesciline karar vermesi söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan kamulaştırma işleminin iptali talebiyle açılan davada yürütmeyi durdurma kararı verilmesi hâlinde anılan davanın adli yargı mercilerince bekletici mesele yapılması öngörülmüş ise de yürütmeyi durdurma kararının makul bir süre içinde verilmemesi veya yürütmeyi durdurma talebinin reddedilmesi hâlinde davanın esastan kabul edilmek suretiyle kamulaştırma işleminin iptal edilmesi de mümkündür. Bu durumda kamulaştırma işleminin hukuka uygunluğunun denetimi ile kamulaştırma bedelinin tespitinin farklı yargı kollarında gerçekleştirilmesi anılan işlemin hukuka uygunluğuna ilişkin denetimin etkililiğini zedeleyebilir. Dolayısıyla kamulaştırma bağlamındaki uyuşmazlıkların farklı yargı kollarında karara bağlanması ve idari yargıda görülen davanın adli yargı mercilerince bekletici mesele yapılmasının yürütmeyi durdurma kararı verilmesi durumuna özgülenmesi nedeniyle mülkiyet hakkını güvence altına alan etkili bir yöntemin geliştirilemediği ve yapısal bir sorunun bulunduğu anlaşılmıştır. Kamulaştırma işlemine karşı iptal davasının açılması kamulaştırmaya konu taşınmazın mülkiyetinin korunması amacını taşımaktadır. Kamulaştırma işlemiyle mülkiyet hakkına yönelik olarak meydana gelen müdahaleye ilişkin ihlal iddialarının etkili bir şekilde ileri sürülebilmesi de ancak kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce bu kararın hukuka uygunluğunun idari yargı mercilerince denetlenmesiyle mümkün olabilecektir. Kuralda yürütmeyi durdurma kararı verilmesi hâli dışında kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce kamulaştırma kararının hukuka uygunluğunun idari yargı mercilerince denetlenmesine yönelik olarak herhangi bir güvence öngörülmemiştir. Dolayısıyla kamulaştırma kararına karşı etkili bir yargısal denetim yapılması imkânını tanımayan kural, devletin mülkiyet hakkına yönelik ihlal iddialarının dile getirilmesinde gerekli ve yeterli mekanizmaları oluşturma yükümlülüğüyle bağdaşmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  B. Kanun’un 14. Maddesinin Altıncı Fıkrasının İncelenmesi İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, iştirak hâlinde veya müşterek mülkiyette paydaşlardan biri veya bir kısmının açacağı iptal ve maddi hataların düzeltilmesi davalarının sonuçlarının dava açmayanları etkilemeyeceği öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kurala göre idari yargı mercilerince verilen ve kesin hüküm niteliğinde olan kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin kararın dava açmayanlar yönünden hüküm doğurmamasının idari yargıda dava açmayan hissedarların hukuka aykırı olduğuna karar verilen kamulaştırma işleminden etkilenmeleri sonucunu doğuracağı, bu durumun kişilerin mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ölçüsüz bir şekilde sınırladığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesinin dördüncü fıkrasında iştirak hâlinde veya müşterek mülkiyette, hak sahiplerinin tek başına dava haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır. Fiilen taşınmazın taksim edilmediği hâllerde her bir hissedar taşınmazın tamamı üzerinde tasarruf yetkisine sahiptir. Bunun yanında kamulaştırma işlemi taşınmazın tamamı ya da bir kısmı üzerinde gerçekleşse de her bir hissedarın söz konusu işlem nedeniyle hakkı etkilenmektedir. Bu yönüyle kamulaştırma işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesiyle birlikte mahkemenin hukuka aykırılık tespiti dava açan ya da açmayan kamulaştırmaya konu taşınmazın tüm hissedarları bakımından geçerli olmaktadır. Nitekim bu husus iptal davasının amacıyla da yakından ilgilidir.  Zira iptal davasıyla hukuka aykırı olan idari işlemin doğduğu anda etki ettiği alanın tamamı bakımından geçersiz kılınması sağlanır. Esas itibarıyla Kanun’un 14. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen “İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına dava hakları vardır.” hükmü de gözetildiğinde kanun koyucunun belirtilen mülkiyet biçimleri kapsamında zorunlu dava arkadaşlığı müessesine kamulaştırma bakımından bir istisna getirdiği görülmüştür. Nitekim ortada tek bir idari işlem olduğundan hak sahiplerinden birinin açacağı davanın bu işlemin hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından yeterli olacağı açıktır. Bu bakımdan verilen kararın dava açmayan hissedarların da malik olduğu kamulaştırılan taşınmaz üzerinde sonuç doğuracağı hususunda şüphe bulunmamaktadır.  Ancak kural, yargı mercilerinin iptal kararıyla birlikte kamulaştırma işleminin kanuni dayanaktan yoksun hâle geldiği tespit edilmesine rağmen maliklerin mülkü üzerinde sonuç doğurmaya devam etmesine neden olmakta, anayasal veya yasal koşulları sağlamadığı için iptal edilen kamulaştırma işlemini dava açmayan paydaşlar yönünden geçerli kılmaktadır. Bu bakımdan anayasal güvenceleri karşılamadığı gerekçesiyle iptal edilen kamulaştırma işleminin sonuç doğurmasına imkân tanıyan kuralla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın anayasal bağlamda meşru bir amaca dayandığı söylenemez. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  Kamulaştırma İşleminin İptali ve Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Davasında Sonucun Dava Açmayanları Etkilememesine İlişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/101 Karar Sayısı: 2024/232 Karar Tarihi: 25/12/2024 R.G. Tarih – Sayısı: 27/3/2025 – 32854 İtiraz Yoluna Başvuran: Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi İtirazın Konusu: 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un; A. 5. maddesiyle değiştirilen 10. maddesinin on dördüncü fıkrasının “…kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.” bölümünün, B. 7. maddesiyle değiştirilen 14. maddesinin altıncı fıkrasının, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın idare adına tescili davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükümleri 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun itiraz konusu kurallarının da yer aldığı; 1. 10. maddesinin on dördüncü fıkrası şöyledir:  “14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.” 2. 14. maddesi şöyledir: “Dava hakkı – Madde 14 (Değişik: 24/4/2001 – 4650/7 md.) Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine

Kamulaştırma İşleminin İptali Davasının Bekletici Mesele Yapılmasına ve Dava Sonucun Dava Açmayanları Etkilemeyeceğine ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Doktor Hatası Sonucu Ölüm Nedeniyle İdare Aleyhine Tazminat Davası Açılması: Anayasa’nın 129/5. maddesi ve Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalı kamu görevlisi doktora husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/4-2927 Karar No: 2022/56 Karar Tarihi: 25/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Manevi Tazminat Davası 1. Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davalı Süleyman A.. yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacılar İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili Ayşe B..’nın eşi ve diğer müvekkillerinin babası olan Veli B..’nın rahatsızlığı nedeniyle 08.09.2003 tarihinde Konya Numune Hastanesine kaldırıldığını, yapılan tetkikler sonucunda koledokta genişlemesi ve taş olduğu düşüncesi ile 10.09.2003 tarihinde ameliyat olduğunu, bir süre hastanede kaldıktan sonra 27.09.2003 tarihinde taburcu edildiğini, şikâyetlerinin devam etmesi üzerine Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini, 14.11.2003 tarihine kadar bu hastanede yattıktan sonra Meram Tıp Fakültesi Hastanesine yatırıldığını, tedavisi devam ederken ameliyatlı bölgede apse oluşması nedeniyle 18.11.2003 tarihinde vefat ettiğini, olayla ilgili olarak davalılar hakkında Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesinde taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açıldığını, Adli Tıp Kurumundan alınan 21.10.2005 tarihli raporda ve Yüksek Sağlık Şurasının kararında davalılardan Süleyman A..’nın kusurlu olduğunun belirlendiğini ileri sürerek her bir müvekkili için ayrı ayrı 25.000TL olmak üzere toplam 175.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar Cevabı 5.1 Davalı Süleyman A.. vekili cevap dilekçesinde; davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddinin gerektiğini, olayda Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinin tam kusurlu olduğunu, davacıların murisinin yaşı ve önceden geçirdiği ameliyatlar da gözetildiğinde istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.2 Davalı Erdal K.. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde çalıştığını, hastaneye yapılan başvurudan itibaren hasta Veli B..’ya yapılması gereken tüm tıbbi müdahalelerin yapıldığını, müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.3 Davalı Didem K.. (A..) vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davanın beş yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, hasta Veli B..’nın ERCP yapılmak üzere hastaneye müracaat ettiğini, yirmi gün önce açık kolesistektomi ameliyatı olduğunu, genel durumunun bozulması ve sarılığın ortaya çıkması sonucu hastaneye getirildiğinin hasta yakınları tarafından bilindiğini, hastanın önceden mide ameliyatı olması nedeniyle ERCP yapılamadığını, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda da müvekkilinin kusurunun bulunmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2014 tarihli ve 2010/520 E., 2014/677 K. sayılı kararı ile; davalı Süleyman A.. hakkında ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği, hukuk yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda da davalı Süleyman A..’nın kusurlu bulunduğu, davalılar Erdal K.. ile Didem K..’nun ise hekimin hukukî sorumluluğunu doğuracak şekilde hatalı tedavi yapmadıklarının bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacı eş Ayşe B.. için 15.000TL, diğer davacılar için ise ayrı ayrı 9.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Süleyman A..’dan tahsiline, davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.04.2016 tarihli ve 2015/11276 E., 2016/5336 K. sayılı kararı ile; “…Dava doktorun tedavi hatası nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın davalılar Didem K.. ile Erdal K.. yönünden reddine, davalı Süleyman A.. yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm; davacılar ve davalı Süleyman A.. tarafından temyiz edilmiştir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 s.K. 13, HGK 2011/4-592E., 2012/25K.) Bu konuda yasal düzenlemeler, emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan sorumluluk hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da; bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Davaya konu edilen olayda; Konya Numune Hastanesinde ve Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde doktor olarak çalışan ve kamu görevlisi olan davalıların, teşhis, tedavi ve müdahalede kusurlu davranmak suretiyle görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı davacıları zarara uğrattığı ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nun 13/1. maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K..’ye husumet tevcih edilmesi doğru değildir. Mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K.. hakkında davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…’’ gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2016 tarihli ve 2016/460 E., 2016/589 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü için,

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: Araç Üzerinde Fiili Hâkimiyet ve Ekonomik Yararlanma Unsurlarının Birlikte Bulunması

İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: Araç Üzerinde Fiili Hâkimiyet ve Ekonomik Yararlanma Unsurlarının Birlikte Bulunması İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu kapsamında işletenin belirlenmesinde; araç üzerinde kurulan fiili hâkimiyet, araçtan ekonomik yararlanma, aracı kendi hesabına işletme, aracın masraf ve rizikolarına katlanma ilişkisi esas alınır. İşleten sıfatıyla sorumluluğun belirlenmesinde araç üzerinde fiili hâkimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hâkimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davalının işleten sıfatıyla sorumluluğuna hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(17)4-224 Karar No: 2022/26 Karar Tarihi: 20/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: İtirazın İptali Davası 1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının maliki bulunduğu trafik sigortası bulunmayan aracın 25.02.2007 tarihinde kazaya karıştığını, müvekkilinin kazada yaralanan yaya Derya’nın tedavisi için 60.000TL, daha sonra Derya’nın ölümü üzerine annesine 5.619TL ve babasına 5.018TL destekten yoksun kalma tazminatı ödediğini, ödenen bedelin sorumlulardan rücu amacıyla başlatılan icra takibine davalının haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın iptali ile icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kazaya karışan aracı 28.01.2002 tarihinde galerici S.. Otomobil’e sattığını, en son 2007 yılının Mart ayında müvekkilinden vekâlet istendiğini ve 03.04.2007 tarihinde araç satışının gerçekleştiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.12.2012 tarihli ve 2010/581 E., 2012/557 K. sayılı kararı ile; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d bendi gereğince tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterlerce yapılması gerektiği, kazaya karışan aracın 28.01.2002 tarihinde Muammer Akarsu tarafından S.. Otomotiv’e 7.600TL’ye satıldığına ilişkinin sözleşmenin araç mülkiyetinin devri yönünden geçerli bir sözleşme olmadığı, İstanbul 25. Noterliğinde 03.04.2007 tarihinde yapılan usulüne uygun sözleşmenin de kaza tarihinden sonra olması nedeniyle davalının sorumlu olmadığına yönelik savunmasının hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalının Konya 8. İcra Müdürlüğünün 2009/12723 E. sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 70.637TL asıl alacak üzerinden devamına, icra inkâr tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 30.06.2014 tarihli ve 2013/10491 E., 2014/10263 K. sayılı kararı ile; “…Dava, trafik kazasından kaynaklanan haksız fiil nedeniyle ödenen maddi tazminatın rücuen tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun hükümlerine göre, trafik kaydı “işletenin” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alacı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu yasal düzenlemeler karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak ta, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Somut olayda, davalı kazaya karışan aracı 2002 yılında galericiye satmış olduğunu, araç üzerinde fiili hakimiyeti kalmadığını iddia etmiştir. Davalının dosyaya sunduğu Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan 09.06.2005 tarihli şikayet dilekçesinde, galerici S.. Y..’ın aracı satın aldığı halde tescil kaydını üzerine almadığı belirtilerek emniyeti suiistimal suçundan şikayette bulunulmasına (Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı ihtilafın hukuki nitelikte bulunması nedeniyle takipsizlik kararı vermiştir) göre davalının bu savunmasına itibar edilerek, araç üzerinde fiili hakimiyeti ve ekonomik yaralanması bulunmadığı anlaşılan davalının işletenlik sıfatı olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde verilen kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2015 tarihli ve 2015/249 E., 2015/256 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilave olarak davalının aracı kaza tarihinden önce üçüncü kişiye satıp devrettiğini ispatlayamadığı, aracı fiilen elden çıkarıp ve sadece Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına aracı sattığı ancak devrin alınmadığına yönelik beyanda bulunmasının işleten sıfatını değiştirmeye yeterli olmadığı, aksi taktirde muvazaalı devirlerin yapılmasına sebebiyet verilmiş olacağı, ayrıca davalının kanunda belirtilen şekilde mülkiyet devrini sağlamadığından üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen davalıya karşı mağdurun haklarının öncelikle korunması gerektiği, bunun yanında davalının işleten sıfatının değiştiğini ispatlamak kaydıyla işletme hakkını devreden kişiye rücu etme hakkı bulunduğu nazara alındığında öncelikle trafik kaydındaki malike karşı dava açılmasında hukuka aykırı bir durumun bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davalının işleten sıfatıyla sorumluluğuna hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesinde fayda bulunmaktadır. 13. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesine göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi,

İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: Araç Üzerinde Fiili Hâkimiyet ve Ekonomik Yararlanma Unsurlarının Birlikte Bulunması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Malın Açık Ayıplı Olması Halinde Teslim Tutanağındaki İhtirazi Kayıt, Açık Ayıp İhbarı Olarak Kabul Edilebilir mi

Malın Açık Ayıplı Olması Halinde Teslim Tutanağındaki İhtirazi Kayıt, Açık Ayıp İhbarı Olarak Kabul Edilebilir mi Satın Alınan Malın Ayıplı Olması Halinde Açık Ayıp İhbarı: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının satın aldığı konutun açık ayıplı olarak teslim edildiği hususunda Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme olmayan eldeki davada, teslim tutanağına düşülen “İhtirazi kayıt: Geç teslim, eksiklik, bozukluk, ayıp ve gizli ayıplardan dolayı tazminat ve talep haklarım saklıdır.” şeklindeki notun açık ayıp ihbarı olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(13)3-470 Karar No: 2022/66 Karar Tarihi: 27.01.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 5. Tüketici Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 5. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ile imzaladığı gayrimenkul satış sözleşmesine göre Ankara Turkuaz Vadisi Projesinde AK-12 blok 1. katta bulunan 10 nolu daireyi satın aldığını, AK-12 nolu blok ile AK-13 nolu blok arasına yapılması gereken 120 araç kapasiteli otoparkın kazı ve hafriyattan kaçınmak için yapılmadığını, otoparkın iki blok arasına değil, AK-12 nolu blok önüne yapıldığını, bloğun kaydırıldığını, bina tabanının 4-5 metre civarında derine indirildiğini, bloğun önüne 8 metre istinat duvarı yapılarak dairenin önünün kapatıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakkın saklı kalması kaydıyla, 1.500TL değer kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 09.04.2015 tarihli celsedeki ıslah beyanıyla talebini 9.882TL’ye yükseltmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacak iddiasının zamanaşımına uğradığını, sözleşme hükümlerine göre idarenin planlarda her türlü gerekli değişikliği yapma yetkisinin bulunduğunu, konutun istinat duvarına bakmasının maketten tespit edilemeyeceğini, davacının muayene ve ihbar külfeti bulunduğunu, konutun davacıya 27.09.2009 tarihinde teslim edildiğini, davacının daireyi yaklaşık dört yıldır kullandığını, haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Ankara 5. Tüketici Mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ve 2013/2948 E., 2015/1214 K. sayılı kararı ile; davacının satın aldığı konutun ayıplı şekilde teslim edildiği, davacı tarafından teslim tutanağına not düşülmekle süresinde ihbarda bulunulduğu, nisbi metoda göre hesaplanan değer kaybı bedeli talebinin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 1.500TL’nin dava tarihi olan 21.05.2013, 7.382TL’nin ıslah tarihi olan 09.04.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 26.04.2018 tarihli ve 2015/33436 E., 2018/5161 K. sayılı kararı ile; “…Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre; tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde açık ayıpları satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. 4077 sayılı TKHK’nun 30. maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, 6098 Sayılı TBK.’nun 223. maddesine ( 818 sayılı 198. maddesi) göre, alıcı, teslim aldığı malı işlerin olağan akışına göre, imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal (uygun süre içinde) ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının 26.02.2007 tarihinde satın aldığı bağımsız bölümün davacıya 27.10.2009 tarihinde teslim edildiği ve davacının eldeki davayı 21.05.2013 tarihinde açtığı anlaşılmaktadır. Mahkemece; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, 2007 yılında düzenlenen tanıtım projesine aykırı olarak AK13 ve AK12 bloklar arasına yapılması gereken otopark yapılmaması ve tanıtım projesinde olmamakla birlikte dairenin güney cephesine istinat duvarı yapılması sebebiyle dairenin ekonomik değerinin azaldığı, bu nedenle dairenin ayıplı olduğu nitelendirilmiş ve buna göre davacının talebi kabul edilmiş ise de; bunların yapılmamış olmasının davacının satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp niteliğinde olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadığı, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur. Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4. maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davacının talebi göz önünde bulundurularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ve yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Ankara 5. Tüketici Mahkemesinin 04.12.2018 tarihli ve 2018/345 E., 2018/919 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, teslim tutanağına düşülen notun ayıp ihbarı olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının satın aldığı konutun açık ayıplı olarak teslim edildiği hususunda Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme olmayan eldeki davada, teslim tutanağına düşülen “İhtirazi kayıt: Geç teslim, eksiklik, bozukluk, ayıp ve gizli ayıplardan dolayı tazminat ve talep haklarım saklıdır.” şeklindeki notun açık ayıp ihbarı olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce tüketici hukukunda ayıp kavramı ve ayıptan sorumluluğa ilişkin hükümlerin incelenmesi yerinde olacaktır. 13. Ayıplı mal satımı karşısında alıcıyı korumaya yönelik genel nitelikli düzenlemeler [sözleşme tarihinde yürürlükte bulunmakla somut olayda uygulanması gereken Borçlar Kanunu md. 194-207 ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu md. 25/3] yanında, tüketiciyi daha etkin bir biçimde koruma gayesi ile yürürlüğe giren 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da bu husus ayrıca düzenleme yeri bulmuştur. 14. Yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan

Malın Açık Ayıplı Olması Halinde Teslim Tutanağındaki İhtirazi Kayıt, Açık Ayıp İhbarı Olarak Kabul Edilebilir mi Read More »