Arslan Hukuk

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi Yargılamanın İadesi ve Tavzih: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; işe iade istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olmak üzere karar verilmesinden sonra davacı vekilinin yargılamanın iadesini talep ettiği dikkate alındığında; yargılamanın iadesi isteminin ilk derece mahkemesince mi yoksa Bölge Adliye Mahkemesince mi değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; yargılamanın iadesi isteminin işe iade talebiyle açılan dava sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesin olarak verilen karara yönelik olduğu dikkate alındığında hükmün tavzihi suretiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği ve usulüne uygun olarak verilmiş bir direnme kararı bulunup bulunmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/9-738 Karar No: 2022/37 Karar Tarihi: 20.01.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi Dava: Yargılamanın İadesi (İşe İade) 1. Taraflar arasındaki yargılamanın iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi tarafından verilen yargılamanın iadesi talebinin dava şartları yokluğundan reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili yargılamanın iadesi talepli dilekçesinde; müvekkilinin 13.06.2016-22.12.2017 tarihleri arasında davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. nezdinde Teknokent ODTÜ Ankara adresinde bulunan işyerinde yazılım mühendisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin “adına kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi” sebebiyle geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın feshedilmesi üzerine Ankara 23. İş Mahkemesinde iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesi istemiyle dava açtığını, ilk derece mahkemesince 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı karar ile davanın kabulü ile işverence yapılan feshin geçersiz olduğunun tespitine, davacının davalı işyerindeki işe iadesine karar verildiğini, kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı karar ile kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle yapılan feshin geçerli nedene dayandığı belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olmak üzere karar verildiğini, ancak Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin aksine müvekkili hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlendiğini, bunun yeni delil mahiyetinde olduğunu ileri sürerek Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı kararının kaldırılmasına, yeni delil elde edilmiş olması sebebiyle yargılamanın iadesine ve Ankara 23. İş Mahkemesinin 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı kararına yönelik davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davacının Siber Güvenlik ve Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcılığına bağlı olarak müvekkili şirkette yazılım mühendisi unvanıyla çalıştığını, müvekkili şirketin tesis güvenlik belgesi ile kişi güvenlik belgesi olmadan savunma sanayi alanında faaliyet gösteremeyeceğini, davacı hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiğini, davacının iş sözleşmesinin feshedildiği ve işe iade davasının devam ettiği dönemde hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlenemediğini, fesih tarihinden 3 yıl sonra alınan kişi güvenlik belgesinin yargılama açısından delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından yargılamanın iadesi talep edilemeyeceğini, fesih tarihi itibariyle davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması ve hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi karşısında müvekkili şirketin iş sözleşmesini sürdürmesi beklenemeyeceğinden davacının iş sözleşmesinin ilgili mevzuat kapsamında ve hukuka uygun olarak feshedildiğini belirterek yargılamanın iadesi talebinin reddi gerektiğini savunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 6. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli ve 2020/1337 E., 2020/1400 K. sayılı kararı ile; işe iade davasının reddine dair kararın kesinleşmesinden sonra alınan ELD Bilişim ve Ticaret A.Ş. için hazırlanan 09.01.2020 tarihli kişi güvenlik belgesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375. maddesinde sayılan belgelerden olmadığı gerekçesiyle yargılamanın iadesi talebinin esasa girmeden dava şartları yokluğundan reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/6561 E., 2020/12072 K. sayılı kararı ile; “…1- Öncelikle; 25.10.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/1-a maddesi gereğince 4857 sayılı Kanunun 20. maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz. Aynı Kanun’un geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında da ilk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararların karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabi olduğu hususu düzenlenmiştir. Belirtilen düzenlemeler uyarınca İlk Derece Mahkemelerinden 25.10.2017 tarihinden sonra verilen işe iade davalarındaki kararlar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi kararları kesindir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Dosya içeriğine göre, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut dava, ilk davadan bağımsız olup, Bölge Adliye Mahkemesince kanun yolu denetimine tabi olmaksızın karar verilmiştir. Başka bir deyişle, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut davada İlk Derece Mahkemesince 25.10.2017 tarihinden sonra verilen bir karar olmadığından kararın temyiz incelemesinin yapılması gerekmiştir. 2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yargılanmanın yenilenmesi şartlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 378. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; (1) Yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçe, kararı veren mahkemece incelenir. (2) Mahkeme, dayanılan sebebin niteliğine göre yargılamanın iadesi talebinde bulunandan karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılayacak uygun bir miktar teminat göstermesini isteyebilir.” Somut olayda, davacı yargılamanın yenilenmesini Bölge Adliye Mahkemesinden talep etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince talep değerlendirilerek karar verilmiştir. Yukarıda değinilen kanun hükmü ışığında yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçenin, kararı veren ilk derece mahkemesince incelenip karar bağlanması gerekmekte olup bu husus gözetilmeksizin karar verilmesi hatalıdır.” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Direnme Kararı 9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.03.2021 tarihli ve 2021/581 E., 2021/783 K. sayılı kararı ile; sadece maddî anlamda kesin hükümlere karşı yargılamanın iadesi yoluna gidilebileceği, istinaf yolunda ilk derece mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmiş ise maddî anlamda kesinleşmeye elverişli olan kararın bölge adliye mahkemesinin kararı olduğu, böyle bir durumda, istinaf üzerine verilen karara karşı da aynen ilk derece mahkemesi kararlarına karşı olduğu gibi şartların

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Artık Değere Katılma Alacağı: Eşin Kişisel Malı Niteliğindeki Paranın Taşınmaz Alımında Kullanılması

Artık Değere Katılma Alacağı: Eşin Kişisel Malı Niteliğindeki Paranın Taşınmaz Alımında Kullanılması Artık Değere Katılma Alacağı: Eşler arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermektedir. Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmemesi durumunda evlilik tarihinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise Türk Medeni Kanunu’nun 202/1. maddesi ile düzenlenen edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalıdan artık değere katılma alacağı hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/8-301 Karar No: 2022/79 Karar Tarihi: 08.02.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 11. Aile Mahkemesi Dava: Artık Değere Katılma Alacağı 1. Taraflar arasındaki artık değere katılma alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 11. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 31.08.1994 tarihinde evlendiklerini, Ankara 3. Aile Mahkemesinin 19.03.2012 tarihli ve 2010/868 E., 2012/436 K. sayılı kararı ile boşandıklarını, evlilik birliği içerisinde aile konutu olarak kullanılan taşınmazın davalı adına kayıtlı olduğunu, davalının mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkını davacıya ödemediğini ileri sürerek bu taşınmaza ilişkin artık değere katılma alacağının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilin kişisel malı niteliğindeki taşınmazını 2008 yılında sattığını, bu işlemden 55.000TL gelir elde ettiğini, bu bedel karşılığında inşaat hâlindeki bir yapıdan iki daire alınması yönünde anlaşma yaptıklarını, ancak müteahhit tarafından dolandırıldıklarını, nihayet 28.000TL nakit ve 47.000TL kambiyo senediyle ödenme yapmak üzere toplamda 75.000TL’nin iadesi konusunda inşaat sahibiyle anlaştıklarını, 28.000TL nakit bedelin müvekkili tarafından dava konusu taşınmazın alımında kullanıldığını, kalan 47.000TL değerindeki senetlerin davacıda kaldığını, davacının bu bedelleri icra yoluyla tahsil ettiğini, davacı tarafından tahsil edilen bu senetler gözetildiğinde davacının davalıdan katılma alacağı bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 22.01.2015 tarihli ve 2014/5 E., 2015/43 K. sayılı kararı ile; davalının kişisel malı niteliğindeki dairenin satılmasından elde edilen para ile iki daire almak için müteahhide ödeme yaptığı ancak dolandırıldığı, müteahhidin daire yerine taraflara 75.000TL ödemeyi kabul ettiği, 28.000TL nakit paranın 75.000TL’den mahsup edilmek üzere nakden davalıya verilmiş olduğu, davalının bu parayla davaya konu taşınmazı satın aldığı, geri kalan 47.000TL değerindeki senetlerin davacıya verildiği, davacının tahsil ettiği parayı davalı ile paylaşmadığı, dolayısıyla davacının evlilik birliği devam ederken mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkını aldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15.12.2016 tarihli ve 2015/8701 E., 2016/16995 K. sayılı kararı ile; “…İddianın ileri sürülüş şekline göre; dava, mal rejiminin tasfiyesi ile artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. Artık değere katılma alacağı, eklenecek değerlerden (TMK md. 229) ve denkleştirmeden (TMK md.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin yarısı üzerindeki diğer eşin hakkıdır. Dosya içeriğine, toplanan delillere, taraf beyanlarına göre, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 2000 yılında satın alınarak davalı eş adına tescil edilen dava dışı meskenin satışından elde edilen 55.000-TL ile yine dava dışı iki adet meskenin satın alınmak istenildiği ancak satıcı ile anlaşılamaması üzerine verilen bedelin 75.000-TL olarak iadesi hususunda anlaşıldığı, bu miktarın 28.000-TL’sinin davalı eşe elden verildiği, kalanın davacı eşin payına düştüğü, dava konusu 16 nolu bağımsız bölümün alımında davalı eşe düşen 28.000-TL olan kişisel mal niteliğindeki paranın da kullanıldığı anlaşılmıştır. Buna göre mahkemece dava konusu 16 nolu bağımsız bölümün satın alım tarihindeki sürüm değeri konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla belirlendikten sonra, bu miktarın kişisel ve edinilmiş mallarla karşılanan miktarları oranlanarak, bulunacak bu oranların tasfiye tarihi olan sonra verilecek karar tarihindeki sürüm değeri yine konusunda uzman bilirkişi tarafından belirlendikten sonra, bu miktarla çarpılıp davalının kişisel malı çıktıktan sonra kalan miktarın edinilmiş mal olduğunun kabulü ile az yukarıda açıklanan Yargıtay ve Dairemizin yerleşmiş ilke ve esasları göz önünde bulundurularak davacı eşin artık değere katılma alacak miktarının belirlenerek hüküm kurulması gerekir. Bu yön gözetilmeksizin dosya içeriğine ve yasaya uygun olmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 24.05.2017 tarihli ve 2017/161 E., 2017/901 K. sayılı kararı ile bozma öncesi yer alan gerekçenin yanında, bozma kararında belirtilen hususların dosya kapsamına uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalıdan artık değere katılma alacak hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 13. Mal rejimi; eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik birliği devam ettiği sürece edindikleri mallar üzerindeki hakları, birbirlerine ve üçüncü kişilere karşı sorumlulukları ile evlilik birliği sona erdiğinde bu malların paylaştırılması yönündeki kurallar bütününü ifade etmektedir. Mal rejimleri, yasal ve seçimlik mal rejimleri olarak iki gruba ayrılmıştır. Eşlerin malvarlıklarının yönetimi hususunda sözleşme ile mal rejimini tayin etme imkânı bulunmakla birlikte, bu seçimin gerçekleşmemesi ihtimali gözetilerek kanun gereği eşlerin tabi olacakları yasal mal rejimi belirlenmiştir. 14. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202. maddesinin 1. fıkrası uyarınca eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine yönelik düzenlemeler Türk Medeni Kanunu’nun 218 ilâ 241. maddeleri arasında yer almaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar (TMK md. 219) ile eşlerden her birinin kişisel mallarını (TMK md. 220-221) kapsar. 15. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi için tasfiyeye konu malın hangi grupta yer aldığının belirlenmesi zorunludur. Zira malvarlığının yer aldığı grup, bu malvarlığının tasfiyeye girip girmeyeceği veya tasfiyeye girmesi hâlinde ne şekilde tasfiye edileceği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki; edinilmiş mallara katılma rejiminde kural, mal gruplarının değişmezliğidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 221. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile

Artık Değere Katılma Alacağı: Eşin Kişisel Malı Niteliğindeki Paranın Taşınmaz Alımında Kullanılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi

Feragat Nedeniyle Davanın Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli feragat dilekçesini verdikten sonra, ertesi gün (14.10.2014 tarihinde) görülmekte olan davadan feragat edilmediğini, 2014/810 Esas sayılı davadan feragat edildiğini ileri sürerek dilekçeyi hata sonucunda verdiğini bildirdiği somut olayda, feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmeden önce, davacı tarafça aynı dava içinde hata nedeniyle feragatin geçersiz olduğunun ileri sürülmesinin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesinin davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(14)7-462 Karar No: 2023/247 Karar Tarihi: 22/03/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2018/72 Esas, 2018/7085 Karar sayılı BOZMA kararı Dava: Tapu İptali ve Tescil Davası Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı olan 10 nolu bağımsız bölümde müvekkilinin hissedar olduğunu, diğer hissedarların taşınmazdaki hisselerini 7.760,00 TL bedelle üçüncü kişi davalıya 2014 yılı bahar aylarında sattığını ve müvekkilinin durumdan haberdar olur olmaz şuf’a hakkını kullanmak istediğini ileri sürerek, müvekkilinin satış bedelini ve tapudaki gideri yatırması koşuluyla davalının Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 10 nolu bağımsız bölümünün tapu kaydındaki hissesinin iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; müvekkilinin Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümünün 1/8 payını 11.07.2013 tarihinde, 5/8 payını da 11.04.2014 tarihinde satın aldığını, davada üç aylık hak düşürücü sürenin bulunduğunu, müvekkilinin 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’in hissesini aldığını, daha sonra diğer hisseleri satın alıp iyiniyetli olarak mesken edindiği konutta masrafta bulunduğunu, 6.300,00 TL civarında masraf yaptığını, davacının iyiniyetli olmadığını, hisselerin satıldığını dava açıldığı tarihte değil daha önceki tarihlerde öğrendiğini, yapılan görüşmelerden haberdar olduğunu, davalının 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’e 8.750,00 TL diğer satın aldığı hisselere de 11.04.2014 tarihinde toplam 50.000,00 TL ödediğini, müvekkilinin M.. Arı ile de görüşerek hisselerin tamamını 95.000,00 TL karşılığında satın alabileceğini ya da hisselerinin tamamını davacıya 90.000,00 TL’ye satabileceğini teklif ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2014/809 Esas, 2017/104 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin mahkemeye ibraz ettiği 13.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davalı N.. Arı ile anlaştığından davadan feragat ettiğini bildirir dilekçe ibraz ettiği, daha sonra feragat dilekçesinin dosya numarası hatalı yazıldığından geçerli olmaması talebini içerir 14.10.2014 tarihli dilekçe ibraz ederek eldeki dava dosyasında feragatının bulunmadığını belirttiği, Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/810 Esas, 2014/584 Karar sayılı dava dosyasının incelenmesi sonucunda, davacının M.. Arı, davalının ise M.. Şenol olduğu, 14.10.2014 tarihinde davanın feragat nedeni ile reddine karar verildiği, hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi, bu hususun aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebileceği, davacı vekilinin feragat talebini dosya numarasını yanlış yazdığından bahisle ertesi gün 14.10.2014 tarihli dilekçesi ile geri aldığı ve asıl feragat ettikleri dosya numarasının aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyası olarak belirtildiği mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyanın incelenmesinde yine aynı taraflar arasında Niğde ili, İnli Kasabası 7301, 1788 ve 1918 parsel sayılı taşınmazlardaki yapılan satışlar nedeniyle önalım hakkının kullanılmasına ilişkin olduğu ve davacı vekilinin 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davadan feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği; mahkemesi, tarafları ve dosya numaraları ardışık olan iki dava dosyasında davacı vekilinin eldeki davada 13.10.2014 tarihinde feragat dilekçesi verdikten sonra 14.10.2014 tarihinde de aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyasına feragat dilekçesi verdiği anlaşılmakla feragat beyanının hata ile yapıldığı kanaatine varılarak yargılamaya devam edildiği, dava konusu Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kayıtlı bulunan 3 nolu bağımsız bölümde davalının 3/4 oranında hissedar olduğu, hissesinin tamamını dava dışı diğer paylı maliklerden satış yoluyla edindiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 732 nci maddesi gereğince paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde diğer paydaşların önalım hakkının bulunduğu, önalım hakkının alıcıya karşı açılacak davada kullanılacağı, önalım hakkı sahibinin satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini ödemek koşulu ile satılan payın kendi adına tescilini talep edebileceği, davacı tarafça önalım bedelinin mahkeme veznesine depo edildiği, davacının hukuken yasal önalım hakkının bulunduğu, davalı her ne kadar taşınmaz için daha yüksek fiyat ödediğini iddia etmekte ise de kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne; Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parselde kayıtlı bulunan 10 nolu bağımsız bölümde davalı M.. Şenol adına kayıtlı 3/4 oranındaki hissenin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı M.. Arı adına tapuya tesciline karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 03.10.2017 tarihli ve 2017/1212 Esas, 2017/1285 Karar sayılı kararı ile; somut olayda, davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli dilekçesi ile açıkça dosya numarasını yazıp “davacı M.. Arı ve N.. Arı davalı ile anlaştığından davadan feragat ediyoruz.” şeklinde belirttikten sonra, 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile, 2014/810 Esas sayılı dosyadan feragat ettiği, hataen 810 yerine 809 yazdıklarını belirterek bu dosyadan feragatlarının bulunmadığını belirttiği, feragatten dönmek mümkün olmadığı gibi, feragat dilekçesinin hataen verildiğinin de kanıtlanamadığı, davacı vekilinin 2014/810 Esas sayılı dosyaya feragat dilekçesi vermesinin eldeki dosyaya vermeyeceği anlamına gelmeyeceği, feragatın kesin hükmün sonuçlarını doğuracak olup, mahkemece feragat nedeni ile davanın

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Harici Satış Sözleşmesi ile Satın Alınan ve Üzerine Ev İnşa Edilen Taşınmazın Temliken Tescili Talep Edilebilir mi

Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Harici Satış Sözleşmesi ile Satın Alınan ve Üzerine Ev İnşa Edilen Taşınmazın Temliken Tescili Talep Edilebilir mi Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu 445 ada 19 parsel sayılı tapulu taşınmazda harici satış sözleşmesi ile 15.05.1967, 01.06.1970 ve 25.05.1972 tarihlerinde pay satın alan davacıların taşınmaz üzerine ikamet amacıyla ev inşa ettikleri ve satış tarihinden itibaren nizasız zilyetliklerinde bulundurdukları, çekişmeli taşınmaz hakkında devam eden dava nedeniyle resmî şekilde temlikin yapılamadığı ve harici satış üzerinden uzun yıllar geçtiği gözetildiğinde, davalıların tapulu taşınmazlar için yapılan harici satış sözleşmesinin geçersiz olduğu savunmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 2 nci maddesindeki dürüst davranma kuralına aykırı olup olmadığı, somut olay kapsamında harici satışa değer verilmesini gerektiren özel ve istisnai bir hâlin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre aynı Kanun’un 716 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca dava konusu paylar yönünden davacıların taşınmazın mülkiyetini iktisap edip edemeyecekleri noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(14)7-463 Karar No: 2023/217 Karar Tarihi: 15/03/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 14.01.2020 tarihli ve 2019/1146 Esas, 2020/344 Karar sayılı BOZMA kararı Dava: Tapu İptali ve Tescil Davası Taraflar arasındaki şahsi hakka dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde temliken tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz edenler vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacılar vekili; müvekkillerinin 1970 yılında davalılar ve bir kısım davalıların miras bırakanları ile yaptıkları zilyetliğin devri sözleşmesi ile satın aldıkları arsayı 35 yılı aşkın süredir üzerine bina inşa ederek malik sıfatıyla kullandıklarını, satış tarihinde Bağlık Mahallesi 1 pafta 37 parsel adını taşıyan bu taşınmazın davalılar ve miras bırakanları adına hükmen tescil edilmiş olduğunu ancak dava konusu taşınmaz için açılmış davalar ve üzerinde tedbir olması nedeniyle tapuda satış işlemi yapılamadığını, arsanın müvekkillerine zilyetlik devir sözleşmesi ile teslim edildiğini, davaların 2013 yılında sonuçlandığını ve taşınmazın bir bölümünün orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiğini, müvekkillerine satılarak zilyetliği devredilen 1.142,00 m2’lik kısmın ise orman dışında kaldığını ve tapuda davalılar adına tescilli olduğunu, kararların kesinleşmesi üzerine tapuda devir için 20.05.2015 tarihinde davalılara başvurulmasına rağmen devre yanaşmadıklarını, her ne kadar tapulu taşınmazların harici satış sözleşmesi ile satışı şekil şartı nedeniyle geçerli değil ise de o tarihte taşınmazın aynıyla ilgili çekişme bulunması ve açılan davalarda konan tedbir nedeniyle satış yapılamadığı, ancak zilyetliği devir sözleşmesinin icra edilerek müvekkilleri tarafından bedelin ödendiğini, müvekkillerinin iyiniyet kurallarına uygun olarak yaptıkları binalarda 30 yıldan fazla süredir oturmaları ve taraflarca bu durumun kabul edilmesi sebebiyle resmî şekil şartına uymamanın artık geçersizlik nedeni olamayacağını ileri sürerek davalılar adına kayıtlı Tepebaşı Mahallesi 445 ada 19 parsel sayılı taşınmazın davacıların evlerinin ve kullandıkları bahçelerinin olduğu kısımların tapu kayıtlarının iptali ile ayrı ayrı müvekkilleri adına tesciline, bu talebin reddi hâlinde ise bina bedelinin arsa bedelinden daha fazla olduğu, arsa bedelinin de ödenmiş olduğu dikkate alınarak temliken tescil yoluyla müvekkillerinin evlerinin bulunduğu ve bahçe olarak kullandıkları kısımların taşınmazdan ifrazı ile davacılar adına ayrı ayrı tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalılar vekili; tapulu taşınmazların harici satış sözleşmesi ile satışına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 706 ncı maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci maddesi ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddesi uyarınca değer verilemeyeceğini, bina olduğu iddia edilen yapının kıymeti arsa değerinden az olduğundan davacılar yönünden 4721 sayılı Kanun’un 724 üncü maddesi koşullarının da oluşmadığını, arsa üzerinde yapıların bulunduğu kısımların tek tek imar mevzuatına uygun olarak ifraz edilebilmesi gerektiğini, ifraz mümkün olduğu takdirde yapı için gerekli arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değerinin uygun bedel olarak ödenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 20.11.2018 tarihli ve 2015/493 Esas, 2018/422 Karar sayılı kararı ile davacılar tarafından dikkate alınması gerektiği belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.09.1988 tarihli 1987/2 Esas, 1988/2 Karar sayılı kararının somut olayda uygulama yerinin bulunmadığı, bahsi geçen içtihadı birleştirme kararının 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na (634 sayılı Kanun) tâbi olarak yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satın alınması ile ilgili olduğu, davacıların satın aldığı dava konusu taşınmazın ise tarla vasfında bulunduğu, bu durumda uyuşmazlığın YİBBGK ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 2 nci maddesine göre çözümlenemeyeceği, davacıların temliken tescil talebi bakımından ise; her ne kadar Zonguldak Belediye Başkanlığı ifrazın birleşme suretiyle mümkün olduğu belirtilmişse de yapılan binaların değerinin satın alınan taşınmazın değerinden fazla olmadığı bu durumda da temliken tescil şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 22.02.2019 tarihli ve 2019/119 Esas, 2019/139 Karar sayılı kararı ile dava konusu taşınmazın adi yazılı belge ile satışı ve zilyetlik devrinin 1967, 1970, 1972 yıllarında yapıldığı, bu yıllarda taşınmazın tapulu olduğu, dolayısıyla ortada geçerli bir mülkiyetin devri işlemi bulunmadığı, diğer yandan Zonguldak Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 09.07.2018 tarihli yazısına göre, davacıların kullanımında bulunan (B), (C), (D), (E) ve (F) harfleri ile gösterilen yerlerin bir bütün olarak veya (B) ve (C) tek parsel, (D), (E) ve (F) harfleri ile gösterilen yerler tek parsel veya hepsi bir bütün olarak tek parsel oluşturulup 445 ada 19 parselden ifraz edilebileceği belirtilmiş ise de 06.03.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre arsanın metrakere değerinin 800,00 TL olduğu, böyle olunca bina değerlerinin bir bütün olarak veya iki parçaya ayrıldığında arazi değerinden fazla olmadığı, buna göre 4721 sayılı

Taşınmaz Devrinde Geçerlilik Şartı: Harici Satış Sözleşmesi ile Satın Alınan ve Üzerine Ev İnşa Edilen Taşınmazın Temliken Tescili Talep Edilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taşınmazda Fiili Taksim Bulunması Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası Açılabilir mi

Taşınmazda Fiili Taksim Bulunması Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası Açılabilir mi Fiili Taksim Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, dava konusu taşınmazda fiili taksim (eylemli taksim) bulunup bulunmadığı buradan varılacak sonuca göre davacının ön alım hakkını kullanmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/(14)7-272 Karar No: 2022/1487 Karar Tarihi: 10.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil 1. Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin İzmir ili Çiğli ilçesi Büyükçiğli Mahallesi 22268 ada 6 parselde kayıtlı taşınmazda 1/2 hisse maliki olduğunu, diğer 1/2 payın eşi Muammer H..’e ait olduğunu, müvekkilinin eşine boşanma davası açtığını, Muammer H..’ün 1/2 hissesini 17.07.2014 tarihinde 55.000TL bedelle Bülent Ç..’e sattığını, Bülent Ç.. tarafından da 04.08.2014 tarihinde 100.000TL bedelle davalı Fatma B..’e satıldığını, müvekkilinin ön alım hakkını kullanmasını engellemek için bedelde muvazaa yapılarak Fatma B..’e yapılan satışta bedelin yüksek gösterildiğini ileri sürerek, müvekilinin ön alım hakkına dayalı olarak davalı Fatma B.. adına kayıtlı tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesine talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmaz hisseli olmasına rağmen iki katlı ve her katın girişlerinin farklı olduğunu, her katın bağımsız durumda bulunduğunu, davacı ile aleyhine boşanma davası açtığı Muammer H..’ün uzun zamandan beri ayrı olup, fiilen ikiye ayırdıkları taşınmazı ayrı ayrı kullandıklarını, davacının kızı ile birlikte üst katta, Muammer H..’ün ise alt katta ikamet ettiğini, paydaşlar tarafından fiili olarak belirli bir kısım kullanılırken paydaşın tasarrufundaki yeri ve ona tekabül eden payın üçüncü kişiye satılması hâlinde, satıcının malik olduğu zamanda o yerde hak iddia etmeyen diğer paydaşın tapuda pay satışı şeklinde yapılan işlem nedeniyle ön alım hakkını kullanmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi gereğince iyi niyetle bağdaşmadığını, imardan kaynaklanan ortaklıklarda ön alım hakkının kullanılamayacağını, bedelde muvazaa iddiasını kabul etmediklerini, müvekkilinin Bülent Ç.. ile önce adi yazılı satış sözleşmesi yaparak satış bedeli olan 100.000TL’yi ödediğini, Bülent Ç..’in satış taahhüdünü yerine getirmemesi üzerine müvekkili tarafından Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/428 E., 2014/418 K. sayılı dosyasıyla tapu iptali ve tescil, terditli olarak 100.000TL alacak talepli dava açıldığını, Bülent Ç..’in 15.000TL daha bedel alarak karşılığında tapuda ferağ verdiğini ve davayı kabul ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.06.2015 tarihli ve 2014/497 E., 2015/325 K. sayılı kararı ile; davacının eşi ile 1/2 oranında ortak oldukları taşınmazın Bülent Ç..’e teminat amaçlı olarak devredildiği, taşınmazda bağımsız bölümler bulunmayıp tapuda bir katlı ev vasfında göründüğü, her ne kadar davacının eşi konut satılıncaya kadar evin alt katını kullanmış ise de fiziki bir taksim sayılamayacağı, satışın muvazaalı şekilde 100.000TL olarak gösterilip, gerçek satış bedelinin 55.000TL olduğu, davalının satın aldığı kişiyi tanıdığı, olayları bilen ve bilebilecek konumda olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 29.05.2017 tarihli ve 2015/13464 E., 2017/4401 K. sayılı kararı ile; “…Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötüniyet iddiası 14.2.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir. Önalım davalarında fiili taksime değer verilmesi için taksimin yazılı olarak yapılması ya da taşınmazın çok sayıda paydaşının bulunması halinde tüm paydaşları tarafından fiilen kullanılan bölümlerin olması gerekmez. Taşınmazı kullanan paydaşların paylarının tamamına karşılık gelen bir alanı kullanmaları da gerekmemekte olup, davacının ve davalıya pay satan eski paydaşların hukuken geçerli olmasa bile bir eylemli paylaşmasının söz konusu olup olmadığının tespiti önem taşır. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın tapu kaydında davacı ile hissesini satan dava dışı Muammer H..’ün 1/2 paylı malik olduğu, davacı tarafın eşi dava dışı Muammer H..’e Karşıyaka 2. Aile Mahkemesinin 2014/430 esas sayılı dosyası boşanma davası açtığı, boşanma dava dilekçesinde davacının “eşi Muammer’in kendisine şiddet ve hakaret uygulayıp evden kovması nedeniyle üst kata yerleştiği, fiilen ayrı yaşamakta oldukları” yönünde beyanının olduğu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen davacı tanıklarından kızı Gülşen H..’ün, “konutun fiili kullanımı konusunda uyuşmazlık söz konusu değildi….. alt katı babam kullanmaktadır.” yine davacının diğer kızı Gülay Y..’ın “yaklaşık 1-1,5 yıl kadar önce anne babam alt kata taşınıp üst kata ben eşimle birlikte taşındım. Halen de üst katta annem kardeşim eşim oturmaktayız…. annem babam arasındaki kavgalar dolayısıyla annem ve kardeşimi üst kata ben aldım. Kendisi alt katta yaşamaktadır.” yine davacının damadı Salih Gürkan Y..’ın “halen aşağıda Muammer H.. oturuyordu kayınvalidem benim yanımda oturuyor” şeklindeki beyanları ile keşif zaptı, bilirkişi raporları ve her ne kadar tapuda 1 kat ev niteliğine sahip olsa da Zemin kat+Normal kattan oluşan taşınmazın fiili kullanım biçiminin davalının fiili taksim savunmasını doğrular nitelikte olduğu anlaşılmıştır. Taşınmazın fiilen taksim edildiğinden söz edebilmek için her bir paydaşın fiilen kullandığı bir bölümün olması ya da taşınmazı kullanan paydaşların paylarına karşılık gelen bir alanı kullanmaları gerekmemektedir. Ortada hukuken geçerli olmasa bile bir eylemli bölüşme söz konusu olduğundan zamanında dava dışı Muammer H..’ün kullandığı yer üzerinde hak iddia etmeyen davacının önalım hakkını kullanması yukarıda açıklandığı üzere Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi ile bağdaşmaz. Taşınmaz fiilen taksim edilerek kullanıldığına göre mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar

Taşınmazda Fiili Taksim Bulunması Halinde Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası Açılabilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tahliye Tarihinin Tespiti: Kiralananın Tahliye Edildiğinin ve Anahtarın Kiralayana Teslim Edildiğinin Yazılı Belgelerle İspatlanması Gerekir mi

Tahliye Tarihinin Tespiti: Kiralananın Tahliye Edildiğinin ve Anahtarın Kiralayana Teslim Edildiğinin İspatlanması Tahliye Tarihinin Tespiti: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kiracı borçlu tarafından anahtar teslimi ve tahliyenin kanıtlanıp kanıtlanmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece alacaklı tarafından bildirilen tarihin tahliye tarihi olarak kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/8-708 Karar No: 2022/11 Karar Tarihi: 18.01.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: İstanbul Anadolu 2. İcra Hukuk Mahkemesi Dava: İtirazın Kaldırılması ve Tahliye 1. Taraflar arasındaki itirazın kaldırılması ve tahliye isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul Anadolu 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından alacaklı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. İnceleme Süreci Alacaklı İstemi 4. Alacaklı vekili istem dilekçesinde; borçlu aleyhine ödemeyen kira bedelleri için tahliye talepli takip başlattıklarını, borçlunun itirazının haksız olduğunu, kira bedellerinin de bugüne kadar ödenmediğini, bu nedenle borçlunun temerrüde düştüğünü ileri sürerek itirazın kaldırılması ile takibin 13.200TL üzerinden devamına, itiraz edilen miktarın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, borçlunun mecurdan tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Borçlu Cevabı 5. Borçlu vekili cevap dilekçesinde; işyerinin kira sözleşmesine uygun bir bildirim ile tahliye edildiğini, işyerinin kullanıldığı döneme ait kira borcunun bulunmadığını, kira bedellerinin zamanında ve eksiksiz ödendiğini, kira sözleşmesinin 8. maddesinde yer alan 1 ay önceden ihbar şartına uyularak Kadıköy 24. Noterliğinin 31.10.2014 tarihli ve 23092 yevmiye nolu tahliye ihbarnamesi ile kiralanan yerin 30.11.2014 tarihinde tahliye edileceğinin ve kira sözleşmesinin bu tarih itibariyle feshedileceğinin bildirildiğini, kiralayanın kira sözleşmesinde belirtilen adresine yapılan tahliye ihbarının bila tebliğ iade edildiğini, kira sözleşmesinin 20. maddesinde kira sözleşmesinde yazılı adreslerin kanuni tebligat adresi olduğunun, adreste meydana gelen değişiklik bildirilmediği takdirde bu adrese yapılan tebligatın geçerli olacağının kararlaştırıldığını, kira sözleşmesi usulüne uygun ihbarname ile 30.11.2014 tarihinde feshedildiğinden ve taşınmaz tahliye edildiğinden, fesih ve tahliyeden sonraki 11 ay için kira borcunun bulunmadığını, fesih ihbarında ödenen 1.200TL depozitonun iade edilmesini talep ettiklerini ancak alacaklının iade etmediğini, talebin reddi gerektiğini savunarak alacaklının takip konusu meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminata mahkum edilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı 6. İstanbul Anadolu 2. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 12.11.2015 tarihli ve 2015/558 E., 2015/866 K. sayılı kararı ile; 12.11.2015 tarihli duruşmada alacaklı vekilinin tahliyeye ilişkin talebin konusunun kalmadığını beyan ettiği, (alacaklı vekilinin) tahliyeyi kabul edip tahliye tarihinin cevap dilekçesinin davacıya (alacaklı vekiline) tebliğ edildiği tarihte gerçekleşmiş sayılmasını talep ettiği, cevap dilekçesinin davacıya (alacaklı vekiline) 08.09.2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun Kadıköy 24. Noterliğinin 23092 yevmiye ihtarnamesi ile mecuru 30.11.2014 tarihinde boşaltacağını ihbar ettiği, ihbarın kiralayanın sözleşme adresine gönderildiği, tahliye tarihinin alacaklı vekilinin talebi gibi cevap dilekçesinin alacaklı vekiline tebliğ edildiği tarih olan 08.09.2015 olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, borçlunun takibe dayanak kira sözleşmesinin 8. maddesine göre ihtarname gönderdiği, dolayısıyla takip talebindeki 2014 yılı Kasım ayı kirası yönünden sorumlu olduğu, 2014 yılı Kasım ayı kirasını ödediğine ilişkin belge ibraz etmediği, 2014 yılı Aralık ayından itibaren kira borcunun muaccel olmadığı zira ihtarın yasal süreler içerisinde yapıldığı gerekçesi ile davanın (talebin) kısmen kabulüne, itirazın 1.200TL tutarındaki Kasım 2014 kirası yönünden kaldırılmasına, tahliye hususunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 03.02.2017 tarihli ve 2017/431 E., 2017/1049 K. sayılı kararı ile; “…Dava, kira alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın kaldırılması ve kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece, itirazın kaldırılması talebinin kısmen kabulü ile itirazın 1.200,00 TL alacak üzerinden kaldırılmasına, tahliye konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1- Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 4949 sayılı Kanun’la değiştirilen 363/1. maddesinin son cümlesindeki kesinlik sınırının aynı Kanun’un Ek 1. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 01.01.2015 tarihinden itibaren artırılan miktarı dikkate alındığında temyize konu değerin 5.980,00TL’yi geçmediği anlaşıldığından mahkeme kararının temyiz kabiliyeti yoktur. Bu nedenle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Kiralananın tahliye edildiğinin (kiracının kiralananı iade borcunu yerine getirdiğinin) kabul edilebilmesi için, kiralananın fiilen boşaltılması yeterli değildir. Anahtarın da kiralayana teslim edilmesi gerekir. Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiralayan tarafından kabul edilmemesi, başka bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde, kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini kanıtlama yükümlülüğü, kiracıya aittir. Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiralayanın bildirdiği tahliye tarihine itibar olunmalıdır. Anahtarın kiralayana teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik bir hukuki sonuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispat edileceği hususu, yıllık kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200 ve 201. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati yoksa bu yön kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir; tanık dinlenemez. Kiralayan anahtarı almaktan kaçınırsa, kiracının yapması gereken, mahkemeden bu yolda tevdi mahalli tayinini isteyip, tayin edilecek yere anahtarı teslim etmek ve durumu kiralayana bildirmektir. Kiracının kiralananı iade borcu, ancak bu şekilde, durumun kiralayana bildirildiği tarihte son bulur. Aksi takdirde, kiracının, kira parasını ödemek de dahil olmak üzere, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri devam eder. Somut olaya gelince; taraflar arasında 15/10/2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli yazılı kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinin hususi şartlar bölümünün 8. maddesinde; kiracının kiralananı boşaltmak istediği takdirde en az bir ay evvelinden mal sahibine ulaşacak şekilde bildirmeyi taahhüt edeceği hükmü, 17. maddesinde; ise aynı dönem içerisinde kira bedelinin iki ay arka arkaya ödenmemesi halinde ödenmeyen aydan itibaren kontrat süresi sonuna kadar olan kira bedelleri muacceliyet kesbeder hükmü düzenlenmiştir. Davacı alacaklı, 03/02/2015 tarihinde başlattığı

Tahliye Tarihinin Tespiti: Kiralananın Tahliye Edildiğinin ve Anahtarın Kiralayana Teslim Edildiğinin Yazılı Belgelerle İspatlanması Gerekir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi Terekenin Borca Batık Olması Nedeniyle Mirasın Hükmen Reddi: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mirasçılar tarafından terekeye dâhil olan bir taşınmazdaki miras hissesinin satış işlemine konu edilmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile aynı Kanun’un 610/2. maddesi hükmü kapsamında mirasın benimsenmesi anlamına gelip gelmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/(14)7-241 Karar No: 2022/1515 Karar Tarihi: 15.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Mirasın Hükmen Reddi 1. Taraflar arasındaki mirasın hükmen reddi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili 07.04.2014 tarihli dava dilekçesinde; davacı Kübra’nın oğlu, diğer davacı Tolga’nın ise kardeşi olan miras bırakan Hüseyin İ..’ın 27.09.2012 tarihinde vefat ettiğini, davalı şirketin dava tarihinden on gün önce müvekkillerini arayarak muris Hüseyin İ.. hakkında icra takibi bulunduğunu, mirasçı olmaları nedeni ile borçtan sorumlu olduklarını ve icra takibine dâhil edilerek aleyhlerinde haciz işlemi yapılacağını bildirdiklerini, bu telefon öncesinde murisin borçlu olduğuna dair bir bilgilerinin bulunmadığını, davalı şirket tarafından bildirilen Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 E. sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde muris Hüseyin İ..’ın 02.09.1999 tarihinde çalışmakta olduğu şirket tarafından Toprakbank A.Ş. Aydın Şubesi ile imzalanan genel kredi sözleşmesine şirket sahibi ve aynı zamanda patronu olan Özdemir Koyuncu ile birlikte kefil olduğunu, borcun ödenmemesi nedeniyle alacaklı banka tarafından 17.04.2000 tarihinde, Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2000/2084 E. sayılı dosyası ile 41.732.172.287ETL üzerinden icra takibi başlatıldığını, 03.04.2014 tarihi itibariyle borç miktarının 814.210,09TL olduğunu, takibin devamı sırasında alacaklı bankanın alacağını davalı şirkete temlik ettiğini, dosyanın yenilenerek en son 2013/2910 E. sayılı numarayı aldığını, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesi uyarınca murisin ölüm tarihinde terekenin borca batık olduğunun tespit edilmesi hâlinde mirasın hükmen reddedilmiş sayılacağını, muris Hüseyin İ..’ın ölüm tarihine kadar asgari ücretle çalıştığını, başka bir gelirinin olmadığını, taşınmaz mal varlığı ve aracının bulunmadığını, bankada parasının olmadığını, bekar ve çocuksuz olarak vefat ettiğini ileri sürerek muris Hüseyin İ..’ın ölüm tarihinde borç ödemeden aciz hâlinde olduğunun tespiti ile mirasın hükmen reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili 26.05.2014 tarihli cevap dilekçesinde; müteveffa Hüseyin İ..’ın alacaklısı olan Toprakbank A.Ş.’nin temlik sözleşmesi ile alacağını TMSF’ye devrettiğini, TMSF tarafından da kredi alacağı temlik sözleşmesi ile alacağın müvekkili RCT Varlık Yönetim’e devredildiğini, müvekkil şirketin harçtan muaf olduğunu, davacıların mirasın kabulü anlamında eylemlerde bulunup bulunmadığının bilinmediğini, ayrıca davacılar tarafından veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilip verilmediğine ilişkin bir belge de sunulmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. 6. Davacılar vekili 11.06.2014 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; müvekkilleri tarafından Hüseyin İ.. adına “05.11.2012 tarihli veraset ve intikal vergisi beyannamesi” verildiğini, bu beyanname ile davacı Kübra’nın eşi, diğer davacı Tolga’nın ise babası olan kök muris Mithat İ..’ın 01.06.2009 tarihinde ölümü ile Hüseyin İ..’a kalan arsada 3/8 hissesi bulunduğunun beyan edildiğini, bu taşınmaz satılmış ise de işlemin yapıldığı tarihte Hüseyin İ..’ın mirasının borca batık olduğunu bilmediklerini, aksi hâlde 816.000TL borç karşılığında değeri 20.000TL olan taşınmazda bulunan 3/8 miras hissesinin kabul edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla gerçeği bilmeyen müvekkillerin yanılma nedeniyle iradelerinin sakatlandığını, bu durumun mirası sahiplenme olarak değerlendirilemeyeceğini beyan ederek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. 7. Davalı vekili 04.07.2014 tarihli ikinci cevap dilekçesinde; davacıların söz konusu satış işlemini gerçekleştirmekle terekeyi kabul etmiş sayıldıklarını, dolayısıyla davacıların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ret hakkının düşmesi başlıklı 610/2. maddesi uyarınca mirası reddedemeyeceğini savunmuştur. Mahkeme Kararı 8. Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.11.2015 tarihli ve 2014/199 E., 2015/700 K. sayılı kararı ile; Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 E. sayılı dosyası incelendiğinde, alacaklının Toprak Bank A.Ş., borçluların dava dışı Aydın Eltez … Ltd. Şti., Özdemir Koyuncuoğlu ve davacıların murisi Hüseyin İ.. olduğu, 41.732.172.287ETL üzerinden takip yapıldığı, takip dayanağı olarak genel kredi sözleşmesi, ihtarname ve hesap ekstresinin sunulduğu, takibin kesinleşmesi üzerine haciz işlemleri yapıldığı, takip sırasında alacağın 17.02.2006 tarihinde davalı RCT Varlık Yönetim A.Ş.’ye temlik sözleşmesi ile devredildiği, alacaklı şirkete muris Hüseyin İ..’ın veraset ilamını alması için yetki verildiği, 03.04.2014 tarihi itibariyle dosya kapak hesabının 814.210,09TL olduğu, davacılar murisi Hüseyin İ..’ın kök murisi Mithat İ.. adına kayıtlı Aydın ili, Efeler ilçesi, Ata Mahallesi, 6302 ada, 14 parsel sayılı taşınmazın 31.03.2014 tarihinde dava dışı Ayşe Şenocak’a satıldığı, taşınmaz üzerinde yapılan keşif sonrası düzenlenen 27.05.2014 tarihli rapor uyarınca taşınmazın tamamının murisin ölüm tarihindeki değerinin 17.752,84TL olarak tespit edildiği, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların murisi olan Hüseyin İ..’ın ölümü öncesinde bir dönem asgari ücretle çalıştığı, kendisine ait herhangi bir mal varlığı, taşınır taşınmaz mal varlığının bulunmadığı, ölümü öncesi dava konusu olan Aydın 1. İcra Müdürlüğünün 2013/2910 esas sayılı takipteki alacağa dayanak genel kredi sözleşmesinin müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla asıl borçlu şirket kefili olarak imzalamış olduğu ancak, dava tarihi itibariyle takip dosyasındaki alacağın ulaştığı 814.210,09TL’nin murisin mal varlığıyla ödenmesinin mümkün olmadığı, nitekim icra dosyasında da herhangi bir tahsilat yapılamadığı, borçluların borcunu karşılar tutarda mal varlığının haciz işleminin yapılamadığı, dolayısıyla davacıların murisinin terekesinin ölüm tarihi olan 27/09/2012 tarihi itibariyle borca batık durumda olduğu, her ne kadar davacıların murisin hissedarı olduğu, Aydın Efeler Ata Mahallesi 6302 ada 14 parsel sayılı taşınmazı murisin veraset ve intikal beyannamesinde belirtip bu taşınmazın satışını gerçekleştirmişler ise de, taşınmazın ölüm tarihi itibariyle belirlenen tamamının kıymetinin icra takibindeki alacağın karşılanmasının imkânsız olduğu, bu nedenle davacıların yaptıkları veraset işlemlerinin mirası kabul kapsamında değerlendirilemeyeceği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 605/2 maddesi uyarınca borca batık olan muris terekesi nedeniyle mirasın reddedilmiş gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Kararı 9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 10. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 26.12.2017 tarihli ve 2016/7738 E., 2017/9698 K. sayılı kararı ile; “…Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya murisin işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez (TMK

Terekenin Borca Batık Olmasına Rağmen Yüklü Borç Miktarından Haberdar Olmaksızın Terekeden Çok Cüzi Kazanım Elde Edilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Köy Tüzel Kişileri Arasında Kadim Mera İddiasına Dayalı Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi Davasında On Yıllık Hak Düşürücü Süre

Köy Tüzel Kişileri Arasında Kadim Mera İddiasına Dayalı Mera Aidiyetinin Tespiti Davasında Hak Düşürücü Süre Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; köy tüzel kişileri arasında kadim mera iddiasına dayalı aidiyetin tespiti ve el atmanın önlenmesi istekli eldeki davada, 1981 yılında yapılan ve 12.11.1987 tarihinde kesinleşen kadastro çalışması ile davalı köy adına tespit gören mera niteliğindeki dava konusu taşınmazlar bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(14)7-359 Karar No: 2022/341 Karar Tarihi: 22.3.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Varto Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi 1. Taraflar arasındaki mera aidiyetinin tespiti ve el atmanın önlenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Varto Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkil köyün kadim merası olan dava konusu 216 ve 217 parsel sayılı taşınmazların kadastro çalışması sırasında mera niteliğinde davalı Akçatepe köyü tapulama sınırları içinde bırakıldığını, davalı köyün bu durumu fırsat bilerek meradan yararlanma haklarını engellediğini, çekişmeli taşınmazların müvekkil köye bağlı Mamahik (Toklu) mezrası sınırları içinde kaldığının 1951 yılında tanzim edilen köy sınır kroki ve tutanaklarından açıkça anlaşıldığını, kadimden beri taşınmazlardan mera olarak müvekkil köyün yararlandığını ileri sürerek dava konusu 216 ve 217 parsel sayılı mera niteliğindeki taşınmazlara davalı tarafın yaptığı el atmanın önlenmesine, anılan taşınmazların müvekkil köye ait mera olduğunun tespitine ve intifa hakkının verilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı köy temsilcisi cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazların kadimden beri köylerinin merası olduğunu, Akçatepe köylüleri tarafından kullanıldığını, iddiaların yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Birinci Kararı 6. Varto Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.07.2008 tarihli ve 2004/557 E., 2008/113 K. sayılı kararı ile; mahalli bilirkişi ve davacı tanıklarının dava konusu taşınmazların Yurttutan köyüne bağlı Toklu (Mamahik) mezrasına ait meralar olduğunu beyan ettikleri, yapılan keşif ve alınan fen bilirkişi raporu uyarınca taşınmazların doğusunda Bedir mağarasının yer aldığı, anılan mağaranın aynı zamanda 1951 yılında çizilen Mamahik köyünün doğu sınırını teşkil ettiği, davacı Yurttutan köyü ve daha sonra mezra olarak ona bağlanan Mamahik (Toklu) köyünün kadim köyler olduğunun İçişleri Bakanlığı kayıtlarından anlaşıldığı, dava konusu taşınmazların davacı köye bağlı Mamahik (Toklu) mezrasının meraları olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire İlk Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı köy temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 18.03.2009 tarihli ve 2009/2496 E., 2009/3402 K. sayılı kararı ile; “…Dava konusu 216 ve 217 parsel numaralı taşınmazlar 1981 yılında yapılan kadastro çalışması sırasında mera (köy orta malı) niteliği ile Akçatepe Köyü Tüzel Kişiliği adına tespit edilmiş ve bu parsellere ilişkin tutanaklar 12.11.1987 tarihinde kesinleşmiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere meraların kullanım hakkının saptanmasında tahsis kararı varsa tahsis kararına, yoksa kadim yararlanma durumuna göre hak sahibinin saptanması gereklidir. Eldeki davada da taraflar kadim yararlanma hakkına dayanmakla iseler de öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinin eldeki davaya uygulanıp uygulanmayacağının saptanmasıdır. Tespitin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 16.03.1950 günlü ve 5602 sayılı Arazi Kadastrosu Kanununda, tapulama ile oluşturulmuş tapu sicillerinin belirttiği haklara karşı tapulamadan önceki sebeplere dayanılarak açılacak davalar bir süreye tabi tutulmamıştır. İlk kez 17.07.1964 günlü ve 509 sayılı Tapulama Kanununun 31. maddesi ile; sonra bu kanunun iptali üzerine 766 sayılı Kanunla tapu siciline karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye tabi tutulmuş, 09.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kanunun 12. maddesi ile de düzenleme değiştirilerek hak düşürücü süre korunmuştur. Gerçekten 766 sayılı Yasanın 31. maddesinin uygulanabilmesi için öncelikle tapulama ile oluşturulmuş bir tapu sicili ve bu sicilde belirtilen hakların tapuya tescil edilmiş olması gerekirken, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesi ile; “bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz“ hükmü getirilmiştir. İki yasa maddesi arasındaki önemli fark birinde “sicillerdeki haklara” diğerinde ise “tutanaklardaki sınırlandırmaya ve tespitlere” dair sözcülerle ifadesini bulmuştur. 3402 sayılı Kanun ile getirilen bu yeni hükümle kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak süresiz askıda bırakılmasının kamu düzenini ters yönde etkileyeceği gerçeği göz önünde bulundurularak mülkiyet hakkı değil, dava açma zamanı süre ile kısıtlanmıştır. Böylece kadastro işlemlerinin korunması ve düzenli tapu sicilinin oluşmasını sağlamak amacı ile getirilen bu yeni hüküm kamu malları ile özel mallar arasında bir ayrım yapılmaksızın kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak dava açılmayacağı ilkesi getirilmiştir. Taşınmazın mera olarak sınırlandırması yapılıp, özel siciline de yazıldığına ve bu işlem de bir kadastro işlemi olduğuna, ayrıca mera iddiası ile açılmış bir dava da bulunmadığına göre, olayda tapulama tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarihe kadar kamu düzeni ile ilgili olup re’sen göz önünde bulundurulması gereken on yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesi İkinci Kararı 9. Varto Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.03.2010 tarihli ve 2009/251 E., 2010/11 K. sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire İkinci Bozma Kararı 10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur. 11. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 05.02.2015 tarihli ve 2014/9175 E., 2015/1127 K. sayılı kararı ile; “…25.02.2009 tarihinde kabul edilerek 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanunun 2. maddesi ile, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” şeklinde ekleme yapılmıştır. Aynı Kanunun 3. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Geçici 10. madde ise “Bu Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış

Köy Tüzel Kişileri Arasında Kadim Mera İddiasına Dayalı Mera Aidiyetinin Tespiti ve El Atmanın Önlenmesi Davasında On Yıllık Hak Düşürücü Süre Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mahkemece Verilen Süre İçinde Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Nedeniyle Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Reddi

Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Mahkemece Verilen Süre içinde Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Nedeniyle Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Reddi: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin eldeki davada, davacı tarafın yargılama aşamasındaki beyan ve dilekçeleri dikkate alındığında tapuda gösterilen bedel, harç ve masraflar toplamı üzerinden önalım hakkı tanınmasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/(14)7-77 Karar No: 2022/271 Karar Tarihi: 08.03.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi 1. Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne dair verilen karar, davalılar E.. K.. ile Er.. K.. vekili, davalı S.. C.. ve arkadaşları vekili ve davalı Yavuz Aksaç ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalılar E.. K.. ile Er.. K.. vekili, davalı S.. C.. ve arkadaşları vekili ve davalı Yavuz Aksaç ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili idarenin Ankara ili Mamak ilçesi Üreğil Mahallesi 39662 ada 2 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olduğunu, idarenin ilgili birimlerince yapılan araştırmalar neticesinde dava konusu parselde bir kısım hisselerin davalılara satıldığının tespit edildiğini, satış işlemlerinin müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında gerçekleştiğini, müvekkili idarenin önalım hakkına sahip olduğunu ileri sürerek müvekkili idareye önalım hakkı tanınmak suretiyle dava konusu taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı E.. K.. ile Er.. K.. vekili cevap dilekçesinde; imar uygulama planının üzerinden 5 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen davacı belediyece dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığını, kamulaştırılmadığını, önalım hakkının kullanılmasının kötü niyet ifadesi olduğunu, müvekkillerinin dava konusu taşınmazı 2014 yılında aldığını, taşınmazın Ankara’nın en çok ve en hızlı gelişmekte olan bölgelerinden birinde olduğunu belirterek haksız önalım talebinin reddine, bunun mümkün olmaması hâlinde taleple bağlılık ilkesi gereğince keşif yapılarak taşınmazın önalım bedelinin tespit edilmesini savunmuşlardır. 6. Davalı S.. C.. ve arkadaşları vekili ile davalı Yavuz Aksaç ve arkadaşları vekili duruşmadaki beyanlarında; davanın öncelikle reddini aksi hâlde davacı vekilinin beyanı doğrultusunda keşif kararı verilerek önalım bedelinin dava tarihi itibarı ile belirlenmesini savunmuşlardır. İlk Derece Mahkemesinin Kararı 7. Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.2016 tarihli ve 2015/179 E. 2016/467 K. sayılı kararı ile; davacı vekiline 7.372.050TL bedeli depo etmek üzere 1 aylık kesin süre verildiği ve kesin sürenin sonuçlarının hatırlatıldığı, ancak kesin süreye rağmen belirlenen bedelin depo edilmediği, davacı vekili katıldığı oturumda, ara kararında belirlenen bedeli depo etmediklerini, önceki beyanlarını tekrarla tapudaki satış bedeli üzerinden depo kararı verilmesini talep etmişse de dava dilekçesinde ve duruşma sırasındaki taşınmazın keşfen belirlenecek bedelini yatırmaya hazır olduklarına ilişkin beyanlarının karşı taraf lehine usulî kazanılmış hak olarak kabul edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekillerince süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 23.01.2018 tarihli ve 2017/1326 E. 2018/85 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda; dava konusu edilen payın ilişkin bulunduğu 39662 ada 2 nolu parselde 27.6.2014 tarihinde S.. C..’in 150/101504 payı 26.000,00 TL, Ufuk Ateş’in 100/101504 payı 19.100,00 TL, 8.7.2014 tarihinde E.. K..’ın 125/6344 payı 380.500,00 TL, Er.. K..’ın 125/6344 payı 380.500,00 TL, 4.7.2014 tarihinde C.. K..’un 200/101504 payı 38.250,00 TL, Y.. A..’ın 400/101504 payı 76.500,00 TL, E.. K..un 200/101504 payı 38.250,00 TL, 27.6.2014 tarihinde Ş.. Y..nın 100/101504 payı 19.100,00 TL, 18.8.2014 tarihinde H.. K..’nın 200/101504 payı 38.260,62 TL, 23.6.2014 tarihinde H.. K..’nun 1000/101504 payı 190.465,58 TL, 18.8.2014 tarihinde K.. Ç..’in 373/101504 payı 71.262,81 TL, M.. E.. H..’nun 500/101504 payı 95.526,56 TL, 27.6.2014 tarihinde O.. A..un 250/101504 payı 50.000,00 TL, 25.7.2014 tarihinde M.. B..’nın 100/101504 payı 19.500,00 TL, A.. F.. A..’ın 300/101504 payı 58.500,00 TL, 27.6.2014 tarihinde T.. S..’nin 400/101504 payı 76.400,00 TL ve M.. E..’in 400/101504 payı 76.400,00 TL bedelle satın aldıkları anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinde, harca esas değer olarak 10.000,00 TL gösterip bu bedel üzerinden harcı yatırarak yasal süresi içerisinde 17/04/2015 tarihinde önalım hakkının tanınmasını istemiştir. Davacı vekili 28/12/2015 tarihli oturumda, dava konusu taşınmazla ilgili olarak bir kısım davalıların idare aleyhine açtığı hukuki el atma nedeniyle alacak davaları olduğunu, bedelde farklılık olmaması açısından keşfen belirlenecek dava tarihindeki taşınmaz bedelleri üzerinden önalım hakkını kullanmak istediklerini belirtmiştir. Mahkemece, önalım hakkına konu payın bulunduğu taşınmaz mahallinde keşif yapılmış, keşfe alınan payların değerinin 7.372.050,00TL olarak tespit edilmiştir. Mahkemece keşfen belirlenen bu bedelin depo edilmesi için davacı tarafa verilen süreye rağmen davacı tarafça bedel depo edilmediğinden, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin 28/12/2015 tarihli oturumda keşfen belirlenecek bedel üzerinden önalım hakkının tanınmasını istemesindeki amacın, tapuda gösterilen bedel, harç ve masraflar toplamının altında belirlenecek bedel üzerinden önalım hakkının tanınması istemi olduğunun kabulü gerekir. Zira tapuda belirlenen bedelden daha fazla bir bedelin önalım olarak kabul edilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Öte yandan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 734. maddesinde önalım bedelinin alıcının ödemiş olduğu bedel, harç ve masraflar toplamından ibaret olduğu açıkça hüküm altına almıştır. Yasanın açık düzenlemesi karşısında ve yukarıda açıklanan nedenlerle önalım hakkının bu bedel üzerinden tanınıp, bu bedelin yatırılması için davacı tarafa mehil verilmesi gerekirken keşfen belirlenen ve tapuda gösterilen bedelden daha fazla bir bedelin yatırılması için mehil verilerek davanın reddedilmesi doğru olmadığından dairemizce istinaf kanun yolu incelemesi duruşmalı olarak yapılmış, yargılama sırasında davacı vekiline önalıma konu paylar için tapuda gösterilen alıcıların ödemiş olduğu bedel, harç ve masraflar toplamı üzerinden önalım hakkını kullanıp kullanmayacağı sorulmuş, kabul beyanları karşısında her bir alıcı tarafından yatırılan tapuda gösterilen önalım bedeli, harç ve masraflar toplamı 1.687.554,88TL’nin yatırılması için mehil verilmiş, davacı vekili bu bedeli Türkiye Vakıflar Bankası Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Şubesi’ne 03/01/2018 tarihinde verilen süre içerisinde yatırmıştır. Dava dilekçesinde harca esas değer olarak 10.000,00 TL gösterilmiş bu bedel üzerinden harç yatırılmış olduğundan, 10.000,00 TL üzerinden davacı yararına, tapu da gösterilen bedelle dava dilekçesinde harca esas değer olarak gösterilen bedel arasındaki fark üzerinden

Mahkemece Verilen Süre İçinde Önalım Bedelinin Depo Edilmemesi Nedeniyle Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Reddi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Site Yönetim Kurulu Tarafından Siteye Ait Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi ve Gelirin Site Ortak Yönetimi Kasasına Dahil Edilmesi

Site Yönetimi Üst Kurulu Tarafından Siteye Ait Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi ve Gelirin Site Ortak Yönetimi Kasasına Dahil Edilmesi Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi: Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; alacak istemine ilişkin eldeki davada, blok yöneticilerinden oluşturulan toplu yapı üst kurulunun, dava konusu yerlerin H.. A.Ş. tarafından kiralanıp tahsilatının A Blok adına yapılarak A Blokla mahsuplaşmasına yönelik 09.06.2004 tarihli kararının hukuka uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre ortak yerlerin kiraya verilmesinden elde edilen gelirin site ortak yönetimi kasasına dahil edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/(18)5-2002 Karar No: 2022/57 Karar Tarihi: 25/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacılar Ç.. Park Evleri D Blok Yönetimi vekili ve H.. F.. U.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı Ç.. Park Evleri D Blok Yönetimi vekili ve davacı H.. F.. U.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; Ç.. Park Evleri (F Blok) sitesine ait kapalı garajdaki 27 adet otoparkın site ortak alanı olduğunu, otopark yerlerinin A Blok adına H.. A.Ş. tarafından kiralanmasına ve kira bedelleri tahsilatının A Blok ile mahsuplaştırılmasına karar verildiğini, kararın yasalara aykırı olduğunu, ortak alanı kiralama hakkı ve yetkisi olmadığını, H.. A.Ş.’nin Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/234 E. 2007/1372 K. sayılı kararı ile yönetim planının ilgili maddeleri iptal edilinceye kadar toplu yapı yöneticisi sıfatını taşıdığını, H.. A.Ş’nin ortak alan olan 27 otopark yerini yıllık kiraya vererek kira geliri elde ettiğini belirterek elde edilen kira gelirinden davacılara düşen miktardan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3.000TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı H.. Konut Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. vekili, davacı yöneticinin kat malikleri kurulunca alınmış karar olmadıkça yönetim adına dava açamayacağını, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca hizmet dönemlerinin 2001-2007 yıllarına ait olup davanın açıldığı tarih itibarı ile zamanaşımının dolduğunu, kendilerine yönetim planı gereğince yetki verildiğini, işlemlerin buna ilişkin olarak yapıldığını, yönetim planı ile dava konusu ortak alan olan F Bloktaki 27 araçlık otopark yerinin A Bloka tahsis edildiğini, toplu yapı kat malikleri kurulunun 10.06.2004 tarihli kararı ile oy birliği ile bu otoparkın kiralanması ve tahsilatının A Blok adına H.. A.Ş tarafından yapılıp A Blokla mahsuplaşmasına karar verildiğini, davacı yönetimin de buna itirazının olmadığını, mahkemece H.. A.Ş’ye yetki verilmesine ilişkin yönetim planının mahkeme kararı ile iptal edildiğini, ancak kararın geriye yürümeyeceğini, iptal sonrasında kira ile ilgili işlem yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı Ç.. Park Evleri A Blok Yönetimi vekili, otoparkı apartman yönetiminin kiraya vermediğini, toplu yapı kat malikleri kurulunun kararı ile H.. A.Ş tarafından kiraya verildiğini, davacı apartman yönetiminin bu kararda imzasının olduğunu, bu nedenle dava açamayacağını, husumetin de kendilerine yöneltilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 7. Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.04.2011 tarihli ve 2008/1120 E. 2011/860 K. sayılı kararı ile; dava konusu otoparkın ortak alan olduğu, yönetim planının 17/a maddesine göre ortak alanların toplu yapı kat malikleri kurulunca yönetileceği, idari ve tasarrufi işlemlerine ilişkin görevlerinin bir kısmı veya tamamını bir servis şirketine kontrolü kendisinde olmak kaydı ile devredebileceğinin kararlaştırılmış olduğu, 09.06.2004 tarihli Ç.. Park Evleri Üst Kurul toplantısında A Bloka tahsis edilen otoparkın kiralanmasının H.. A.Ş. tarafından yapılıp tahsilatın da A Blokla mahsuplaşmasına oy birliği ile karar verildiği, toplantıya D Blok yöneticisi de katılmış olup, kararın itiraz şerhi konulmadan imzalandığı, bu kararın iptal edilmeyip geçerli bulunduğu, Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/234 E. sayılı dosyası ile yönetim planının 17/a maddesinin tamamı ile geçici maddenin ise kısmen iptal edildiği ve davalı H.. A.Ş’nin kiralama yetkisinin kaldırıldığı, kararın 13.09.2007 tarihinde kesinleştiği, ancak kararların geriye yürümeyeceği ve daha önce bu konuda alınan kararların geçerliliğini koruması nedeniyle geriye yönelik talepte bulunulamayacağı ve bu tarihten sonra otoparkın davalılarca kiraya verildiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davacılar tarafından H.. Konut Hizmetleri ve Tic. A.Ş. aleyhine açılan davanın reddine, davacı Ç.. Park Evleri D Blok yönetimi tarafından Ç.. Park Evleri A Blok yönetimi aleyhine açılan davada da kat maliklerince bu konuda yetki verilmemiş olduğundan davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar Ç.. Park Evleri D Blok Yönetimi vekili ve H.. F.. U.. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 9. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 24.10.2013 tarihli ve 2013/10734 E. 2013/14057 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; Dosya içindeki bilgi ve belgelerin ve bilirkişi raporunun incelenmesinde; dava konusu anataşınmazda kat mülkiyeti kurulu olduğu, tapuda B, C, D Bloklardaki bağımsız bölümlerde eklenti olarak garajın gösterildiği, A Bloktaki bağımsız bölümlerin garaj eklentisi bulunmadığı, dava konusu 27 adet garajın ortak yer niteliğinde olduğu, anataşınmazın yönetim planında buranın A Blok kat malikleri tarafından kullanılacağına ilişkin bir düzenleme yer almadığı gibi 32. maddesinde açık ve kapalı garajların ortak yer olduğu, 33. maddesinde ortak yerlerin kat maliklerince arsa payı oranında kullanılacağı, kullanım şeklinin toplu yapı kat malikleri kurulunca hakkaniyete göre belirleneceği, 17/a maddesi ise ortak yerlerin kiraya verilmesinin toplu yapı kat malikleri kurulunun görevleri arasında olduğu belirtildiği, projesinde ve vaziyet planında da bu konuda bir düzenleme bulunmadığı, 24.05.2007 tarihinde Aktürk Yapının Belediye İmar Müdürlüğünden istediği görüş üzerine bir hesap cetveli yapılarak A Blok için 75 otopark yeri ayrılması gerektiği (F Bloktan 27 garaj olmak üzere) bildirildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar 09.06.2004 tarihinde blok yöneticilerinden oluşturulan üst kurul, dava konusu yerlerin H.. A.Ş. tarafından kiralanıp tahsilatının A Blok adına yapılarak A Blokla mahsuplaşmasına karar vermiş ise de, bu karar 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 45. maddesindeki ortak yerlerin kiraya tüm kat maliklerinin oy birliği ile alacakları karar üzerine verilebileceği amir hükmü karşısında yönetim planının buna aykırı hükümleri geçersiz olacağından ve tüm kat maliklerinin oybirliği ile verdiği bir karar niteliğinde olmadığından bir hüküm ifade etmez. Kaldı ki daha sonra Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/234 E.-1372 K. sayılı

Site Yönetim Kurulu Tarafından Siteye Ait Ortak Yerlerin Kiraya Verilmesi ve Gelirin Site Ortak Yönetimi Kasasına Dahil Edilmesi Read More »