Arslan Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali

İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İdari yargıda parasal sınırların karar tarihine göre istinaf ve temyiz başvurusunda esas alınmasına ilişkin itiraz konusu kuralda, konusu ilk derece mahkemesince veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihte geçerli olan parasal değerin altında kalan idari davalarda bu mahkemelerce verilen karara karşı istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; davayı açarken ya da davayı ıslah ederken davacının sonraki yıllarda belirlenecek yeniden değerleme oranını bilmesinin ve bu kapsamda kararın verildiği tarihteki parasal sınırı öngörmesinin mümkün olmadığı, dava tarihi veya ıslah tarihi itibarıyla istinafa veya temyize tabi olan bir davada verilen karara karşı -özellikle enflasyon oranının yüksek olduğu dönemlerde- yargılama sürecinin uzaması durumunda istinafa veya temyize başvurulamayabileceği, aynı tarihte açılan ve benzer nitelikli davaların kural nedeniyle farklı aşamalarda kesinleşebileceği, bu durumun belirlilik ve hukuki öngörülebilirlik ile adil yargılanma ilkelerini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Anayasa Mahkemesi, 4/12/2024 tarihli ve E.2023/182, K.2024/203 sayılı kararıyla dava konusunun değer ve miktar itibarıyla hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarların altında kalması hâlinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ek 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ve ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararına karşı istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulamayacağını öngören ibareyi iptal etmiştir. (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) Anılan kararda, kural gereğince parasal değer (kesinlik sınırı) güncellenirken dava konusu mal ya da alacağın değerinin güncellenmemesi nedeniyle enflasyondan dolayı oluşan külfetin tamamının davanın taraflarına yüklendiği belirtilmiş ve kişilere aşırı bir külfet yüklediği anlaşılan kuralla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın orantısız ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu kararda adli yargılamalara dair hüküm içeren kurala ilişkin değerlendirmeler yapılmış, itiraz konusu davada ise idari yargılamalar yönünden benzer nitelikli düzenleme içeren kural incelenmiştir. İtiraz konusu kuralda, idari davalarda istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilmesi için nihai kararın verildiği tarihte geçerli olan parasal değerin esas alınması hüküm altına alınmaktadır. Dava konusu kural gereğince istinaf veya temyiz kanun yoluna başvuru açısından geçerli olan parasal sınır enflasyona göre güncellenirken dava konusu değer enflasyonun etkilerinden arındırılmamaktadır. Bu yönden idari işlem veya eylemin gerçekleştiği, idareye başvurulduğu ya da davanın açıldığı tarihte geçerli olan parasal sınırlara göre istinafa veya temyiz kanun yoluna başvurulabilecek bir karara karşı kural nedeniyle özellikle yargılamaların uzun sürdüğü durumlarda -ilk derece mahkemesinin veya bölge idare mahkemesinin karar verdiği tarihte geçerli olan parasal tutarlara göre- istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulması imkânı ortadan kalkabilecektir. Bu itibarla kural yönünden Anayasa Mahkemesinin anılan 4/12/2024 tarihli ve E.2023/182, K.2024/203 sayılı kararından ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2025/39 Karar Sayısı : 2025/35 Karar Tarihi : 11/2/2025 R.G.Tarih-Sayı : 6/3/2025-32833 İtiraz Yoluna Başvuran: İstanbul 13. İdare Mahkemesi İtirazın Konusu: 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/7/2024 tarihli ve 7524 sayılı Kanun’un 54. maddesiyle değiştirilen ek 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ilk derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihteki parasal sınır esas alınır.” bölümünün Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: İdari para cezasının iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İptali İstenen ve İlgili Görülen Kanun Hükümleri A. İptali İstenen Kanun Hükmü 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun itiraz konusu kuralın da yer aldığı ek 1. maddesi şöyledir: “Parasal sınırların artırılması – Ek Madde 1 (Ek: 5/4/1990-3622/26 md.; Değişik: 8/6/2000-4577/9 md.) (Değişik: 28/7/2024-7524/54 md.) 1. Bu Kanunda öngörülen parasal sınırlar; her yıl, bir önceki yıla ilişkin olarak 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında, takvim yılı başından geçerli olmak üzere artırılmak suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. 2. 17 nci madde uyarınca duruşma yapılmasının zorunlu olduğu davaların belirlenmesinde davanın açıldığı; 45 inci ve 46 ncı maddeler uyarınca istinaf veya temyiz yoluna başvurulabilecek kararların belirlenmesinde ise ilk derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihteki parasal sınır esas alınır. Ancak nihai karar tarihinden sonra parasal sınırlarda meydana gelen artış, bölge idare mahkemesinin kaldırma veya Danıştayın bozma kararı üzerine yeniden bakılan davalarda uygulanmaz.” B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri 1. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesi şöyledir: “İstinaf – Madde 45 (Değişik: 18/6/2014-6545/19 md.) 1. İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. (Değişik cümle:28/7/2024-7524/52 md.) Ancak, konusu otuz bir bin Türk lirasını geçmeyen; vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz. 2. İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir. İstinaf başvurusuna konu olacak kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki hitap ve istekle bağlı kalınmaksızın dosyalar bölge idare mahkemesine gönderilir. (Ek cümle:28/7/2024-7524/52 md.) Bölge idare mahkemesinin 48 inci maddenin yedinci fıkrası uyarınca verdiği kararlara karşı tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. 3. Bölge idare mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar verir. Karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı verir. 4. Bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu hâlde bölge idare mahkemesi işin esası hakkında yeniden bir karar verir. İnceleme sırasında ihtiyaç duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi mahkemesi istinabe olunabilir. İstinabe olunan mahkeme gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getirir. 5. Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde, istinaf başvurusunun

İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM, İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vermiştir

AİHM, İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vermiştir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Dilek Genç / Türkiye Davası (Başvuru Numaraları 74601/14 ve 78295/14) İkinci Bölüm – Karar İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi: Madde 6 § 1 (Ceza) ve Madde 6 § 3 (d) • Adil yargılanma • Tanıkların sorgulanması • İdari işlemlerde tanıkların sorgulanmasının yasal imkansızlığı, başvuranın kendisine para cezası verilmesine neden olan tek, hatta kesin olmayan polis deliline itiraz etme olanağından mahrum bırakılması • İlgili zamanda yerel yasal çerçeve ve içtihatların uygulanmasından kaynaklanan yapısal usul kusuru • Yerel mahkemelerin ortaya çıkan zararı telafi etmedeki başarısızlığı GİRİŞ 1. Başvurular, başvuranın kendisine verilen idari para cezalarına itiraz etmeye çalıştığı iki idari işlem setinin iddia edilen adaletsizliğiyle ilgilidir. Para cezalarına, diğer hususların yanı sıra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nda, idari mahkemelerdeki işlemlerde tanıkların sorgulanmasına olanak sağlayan bir hüküm bulunmaması ve yerel mahkemelerin itirazlarını reddetme nedenlerini belirtmemiş olması temelinde itiraz etti. Başvuran, Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikayetçi oldu. OLAYLAR 2. Başvurucu 1973 doğumlu olup İzmir’de ikamet etmektedir. 3. Hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi eski Başkanı olan Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmektedir. 4. Olayın olguları aşağıdaki şekilde özetlenebilir. 5. Somut olayda, başvurucu İzmir’de içki ruhsatı bulunan bir müzik salonunun sahibidir. 6. Bornova Belediye Meclisi, 22 Haziran 2011 tarihinde, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu‘nun 6. maddesi uyarınca, başvurucuya, belediyeler tarafından belirlenen kamuya açık eğlence yerlerinin resmi kapanış saatlerine, yani hafta içi 12:00’ye ve hafta sonu 12:30’a uymadığı gerekçesiyle idari para cezası kesmiştir. İdari para cezası, belediye meclisinin başvurucunun aynı suçu bir yıl içinde iki kez işlediğini tespit etmesi nedeniyle, normal para cezasının iki katı olan 3.680 Türk lirası (TRY – ilgili tarihteki döviz kuruna göre yaklaşık 1.593 avro (EUR)) tutarındadır. 6 Temmuz 2011 tarihinde, yapılan başka bir denetimin ardından başvurucuya aynı miktarda ikinci bir para cezası kesilmiştir. 7. Para cezaları, polis memurları tarafından 13 Mayıs 2011 ve 8 Haziran 2011 tarihlerinde düzenlenen raporlara dayanılarak verilmiştir. Bu raporlarda, müzikholün sırasıyla 01.15 ve 00.50’de açık olduğu ve içeride müşteriler bulunduğu belirtilmiştir. 8. Başvurucu, 15 Aralık 2011’de Bornova Belediyesi’ne karşı İzmir İdare Mahkemesi’nde iki ayrı idari işlem başlatarak söz konusu para cezalarının iptalini talep etti. Resmi kapanış saatlerine uymadığını reddederek, o saatlerden önce müşterilere hizmet vermeyi bıraktığını ve müzikholün o saatten sonra yalnızca günlük temizlik ve bakım için açık olduğunu savundu. 9. Başvurucu, 24 Şubat 2012 tarihli yazılı gözlemlerinde, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 25. maddesinin kabahat sayılan bir eylemi kanıtlayan açık delil gerektirmesine rağmen, belediyenin kendisine para cezası verirken yalnızca polis tarafından düzenlenen ve hiçbir delille desteklenmeyen raporlara güvendiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda başvurucu, polis raporlarının önceden basılmış belgeler olduğunu ve polisin yalnızca kabahat işlendiği zamanlara ve iddia edilen ihlalle ilgili yerin adresine ilişkin bilgileri doldurduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun görüşüne göre, basit trafik cezaları bile belgelere dayanarak kesilmiştir; kendisine verilen ve daha yüksek olan ve mali durumunu temellerinden sarsan idari para cezalarının yalnızca teknolojik olanaklarla desteklenen geçerli delillere dayanarak kesilmesi gerekirdi. Böyle bir durum, polis raporlarında yer alan bulgulara itiraz etme fırsatını elinden almış ve böylece Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca adil yargılanma hakkıyla korunan silahların eşitliği ilkesinin ihlaline yol açmıştır. Bu temelde, başvurucu İdare Mahkemesi’nden polis raporlarına karşı tanık ifadeleri dinlemesini talep etmiş ve polis memurlarının müzikholün kapanış saatinden sonra açık kaldığını iddia etmelerine rağmen, raporlarının gerçeği yansıtmadığını, çünkü o sırada çalışanlarının salonu temizlediğini ileri sürmüştür. 10. İzmir İdare Mahkemesi, 29 Ocak 2013 tarihinde, başvurucunun iki ayrı ancak neredeyse aynı iki sayfalık kararla getirdiği hukuki itirazları reddetti. Mahkeme, davaların olgularını özetledikten sonra, belediyenin başvurucuya para cezası verme kararlarında hukuka aykırılık bulmadı, zira başvurucunun müzikholünün ilgili zamanda eğlence mekanları için belirlenen kapanış saatlerinden sonra açık kaldığı tespit edilmişti. Mahkemenin kararları, başvurucunun çalışanlarının mekanı temizlemesi ve bakımını yapması nedeniyle müzikholün açık olduğu yönündeki iddialarını ele almadı; ayrıca başvurucunun polis raporlarını çürütmek için tanık kanıtı sunma başvuruları hakkında da karar vermedi. Mahkeme, kararlarına karşı İzmir Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz edilebileceğini yanlış bir şekilde belirtti. 11. Başvurucu, diğer hususların yanı sıra, tanıkların dinlenmesi talebinin dikkate alınmamış olması nedeniyle polis raporlarının bulgularına etkili bir şekilde itiraz edemeyeceğini ileri sürerek, söz konusu kararlara karşı İzmir Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz etmiştir. 12. İzmir Bölge İdare Mahkemesi, 24 ve 30 Nisan 2013 tarihlerinde, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu‘nun 6. maddesi uyarınca verilen para cezalarına karşı yapılan itirazlar üzerine verilen idare mahkemesi kararlarının, aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca kesin olduğunu ve bu nedenle itiraza konu olamayacağını belirterek, itirazları reddetti. 13. Başvurucu, 14 Haziran 2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne iki bireysel başvuruda bulunarak, (i) İdare Mahkemesi’nin yalnızca polis raporlarına güvenmesi ve bunların güvenilirliğini sorgulamaması ve (ii) İdare Mahkemesi’nin tanıklarının dinlenmesi başvurularına ilişkin sessiz kalması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etti. Başvurucu, 24 Şubat 2012 tarihli yazılı savunmalarında ortaya koyduğu iddialarını yineledi ve izin verilen saatler dışında müzik salonunda müşteriler olduğuna dair polis raporlarındaki bulguları destekleyecek hiçbir kanıt bulunmadığı yönündeki iddialarını da buna ekledi. Dahası, başvurucu, İdari Mahkeme’nin tanıkların dinlenmesi talebini görmezden geldiği ve argümanlarının neden uygun bulunmadığını belirtmediği için polis raporlarını çürütme fırsatı verilmediğini ileri sürdü. Başvurucunun görüşüne göre, İdare Mahkemesi’nin tutumu silahların eşitliği ilkesini, gerekçeli karar hakkını ve davasının adil yargılanma hakkına uygun olarak karara bağlanması hakkını ihlal etmiştir. Son olarak, başvurucu, mali durumunu temellerinden sarsan söz konusu para cezalarının kesinleştiğini ve bu nedenle bunları ödemek zorunda kaldığını eklemiştir. 14. Anayasa Mahkemesi, 7 Nisan ve 27 Haziran 2014 tarihlerinde, başvurucunun yargılamanın adilliği ve tanıkların hazır bulunmasını sağlama hakkıyla ilgili şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, başvurucunun bireysel başvurularını kabul edilemez bulmuştur. Anayasa Mahkemesi, gerekçesinde, İzmir İdare Mahkemesi’nin, başvurucunun kendisine verilen para cezalarına karşı yaptığı itirazları, dosyada yer alan bilgi ve belgelere dayanarak ve ilgili iç hukuk hükümlerini uygulayarak, yazılı yargılama usulüne göre reddettiğini belirtmiştir. Başvurucunun, Bornova Belediyesi tarafından yapılan gözlemlerden haberdar olmadığını veya sunduğu delil ve argümanlara etkili bir şekilde itiraz edemediğini gösteren herhangi bir bilgi veya delil sunamadığı belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun davalarının reddedilmemesi gerektiği yönündeki şikâyetlerinin kanunun yorumlanması ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görüşünde olup, İdare Mahkemesi kararlarında açık bir değerlendirme hatası veya keyfilik bulunmadığından, bunların bir tür ileri temyiz başvurusu niteliğinde olduğu ve

AİHM, İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vermiştir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ceyhan/Türkiye Davası (Başvuru no. 5576/19) Bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır. İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Sözleşme’nin 2.maddesi (esas ve usul) • Pozitif yükümlülük • Köyün yakınlarında askeri tatbikat sırasında kaybolan mühimmatın patlaması sonucu elini kaybeden küçük çocuk • Tehlikeli bölgenin güvenliğini sağlamaya, halkı bilgilendirmeye, küçük çocuklar arasında farkındalığı arttırmaya ve sivillerin patlamamış askeri mühimmatları keşfetmesini veya hareket ettirmesini engellemeye yönelik acil, somut ve yeterli tedbirlerin olmaması • Etkin bir soruşturma olmaması • Olaylardan yaklaşık on beş yıl sonra zaman aşımı nedeniyle davalar sona ermiş ve kazanın kesin koşulları belirsiz kalmıştır • Ulusal makamların cezai sorumlulukları gerekli ivedilik ve titizlikle açıklığa kavuşturmada başarısız olması GİRİŞ 1. Başvuru, başvuranın yaşadığı köyün yakınlarındaki bir askeri tatbikat sırasında kaybolmuş bir mühimmatın patlaması sonucu sağ elini kaybetmesi ve bu bağlamda yürütülen ceza yargılamasının etkililiği ile ilgilidir. Başvuru Sözleşme’nin 2. maddesine dayanmaktadır. OLAY VE OLGULAR 2. Başvuran, 1990 doğumlu olup, Diyarbakır’da ikamet etmektedir. Başvuran, aynı bölgede görev yapan Avukatlar R. Yalçındağ Baydemir, S. Çelebi ve A. Zeytun tarafından temsil edilmiştir. 3. Hükümet, o dönemde görevli olan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi eski Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4. Davanın kendine özgü koşulları, taraflarca ifade edildiği şekliyle, aşağıdaki gibi özetlenebilir: I. Davanın Başlangıcı 5. Türk Kara Kuvvetleri Topçu Birliği, 11 ve 12 Ocak 2007 tarihlerinde, başvuranın çobanlık yaptığı Şölen Köyü’ne (Diyarbakır’ın Ergani bölgesi) 3,5 km uzaklıkta olan Karataş bölgesinde bulunan eski bir dağ eteğinde askeri bir tatbikat yapılmasına karar vermiştir. Topçu tatbikatlarının başlamasından önce, Başçavuş B., bu konuyu Şölen Köyü’nun Muhtarı R.A.’dan gayri resmi olarak köylüleri uyarmasını istemiştir. 10 ve 11 Ocak 2007 tarihlerinde yani tatbikattan bir önce ve tatbikat günü, R.A. köylüleri atış alanına yaklaşmamaya çağırdığı caminin hoparlöründen iki anons yapmıştır. R.A. daha sonra bu yönde resmi bir uyarı almadığını doğrulamıştır. 6. 11 ve 12 Ocak tarihlerinde yapılan tatbikatlar boyunca, tüfek ve bombalar da dâhil olmak üzere, çok sayıda topçu atışı gerçekleştirilmiştir. Operasyondan sonra yapılan bir denetim esnasında, bir RPG-7, bir LAW ve üç T-40 tipi bombanın patlamadığı tespit edilmiştir. Tatbikattan sorumlu Komutan Albay B.K., 13 Ocak 2007 tarihinde konuyla ilgili bir rapor hazırlayarak üst komutanlığı bilgilendirmiştir. Mayın Tugayından Astsubay Ö.Ö.’ye “amir” sıfatıyla patlamamış mühimmatın bulunması ve imha edilmesi sorumluluğu verilmiştir 7. Bulunan mühimmatlar, Astsubay Ö.Ö.’nün gözetiminde imha edilmiştir. Tüm çabalara rağmen, T-40 bombalarından biri zeminin karla kaplı olması nedeniyle bulunamamıştır. Bu olayı tespit eden tutanak, 22 Ocak 2007 tarihinde, Albay B.K.’ya gönderilmiş ve Albay B.K. da “S-4” olarak bilinen lojistikten sorumlu “S-4” subatı Binbaşı S.D.’ye “gerekli işlemlerin” yapılması talimatını vermiştir. 8. Muhtar R.A.’nın ifadesine göre, köy halkına bu patlamamış mühimmatın kaybı konusunda hiçbir şekilde resmi olarak bilgi verilmemiştir. 9. Yaklaşık iki ay sonra, 18 Mart 2007 tarihinde, o zamanlar 17 yaşında olan başvuran, arkadaşı M.S.P. ile birlikte hayvanları otlatmak için Karataş bölgesine gitmiştir. M.S.P., yolda, eğimli arazinin yakınında metal bir nesne bulmuş ve bunu başvurana vermiş, o da cebine koymuştur. M.B.P., hayvanları bir araya getirmek için uzaklaştığı esnada, başvuran bu cismi cebinden düşürmüş ve bu durum cismin ucunun zarar görmesine neden olmuştur. Başvuran, bu cismi bir kayaya vurarak sökmeye çalışmıştır. Bomba, ikinci bir darbede patlamıştır. M.S.P., başvuranın yanına koşmuş ve ilgilinin sağ elinin bilek hizasından koptuğunu görmüştür. Köylüler, olay yerine gelerek başvuranı Diyarbakır Devlet Hastanesine götürmüşlerdir. 10. Aynı gün düzenlenen geçici sağlık raporuna göre, ampute edilen eline ek olarak, başvuranın sağ femoral bölgesinde de şarapnel yaraları vardı; hayatı risk altındaydı. Başvuranın bacağından alınan iki şarapnel parçası, bilirkişi raporu için gönderilmiş ve acil bir müdahalenin ardından başvuran Dicle Üniversite Hastanesine nakledilmiştir. 11. Yine 18 Mart 2007 tarihinde saat 13.20’de, kazayla ilgili Ergani Jandarma Komutanlığına bilgi verilerek, bir soruşturma ekibi sevk edilmiştir. Ekip, etrafa dağılmış taş, toprak, kıyafet ve et parçalarını toplamıştır. İki kayanın arasında 3-4 mm’lik metal parçalar, bulunmuştur. II. Soruşturma ve Ceza Yargılaması 12. Başvuranın babası R.C., ertesi gün, kazadan sorumlu tuttuğu B.K. ve S.D hakkında Ergani Cumhuriyet Savcılığı önünde suç duyurusunda bulunmuştur (yukarıda 6 ve 7. paragraflar). Savcılık 2007/421 dosya numarasıyla soruşturmayı astsubay Ö.Ö.’yü de kapsayacak şekilde genişletmiştir (yukarıda 6. paragraf). 13. Cumhuriyet Savcısı tarafından 18 Nisan 2007 tarihinde dinlenen R.C., tatbikattan önce muhtarın atış yapılacağı, köylülerin dikkatli olmaları gerektiği konusunda anons yaptığını ancak gerek tatbikat esnasında ve sonrasında dikkat edilmesi gerekse bölgeye hayvan götürülmemesi hususunda hiçbir çağrının veya uyarının yapılmadığını belirtmiştir. R.C., kazadan sonra, bölgeyi görmeye gittiğini, bazıları patlamamış olan birçok fişek bulduğunu, bu kovanları eve getirdiğini ve bu cisimlerin birini M.S.P.’ye gösterdiğini ifade etmiştir. R.C., bu cismin başvuranı yaralayan cisim ile aynı olduğunu dile getirmiştir. Yaklaşık bir çay fincanı çapında (4-5 cm) ve 10-15 cm uzunluğunda, yumurta şeklinde oval bir ucu olan ve diğer ucu pile benzeyen bir cihazdı. R.C, bu cismi Cumhuriyet savcılığına teslim edeceğini belirtmiştir. Hükümete göre, R.C. bir seri numarasıyla birlikte söz konusu cismin üzerinde “FUZE” ifadesinin yer aldığını iddia etmiştir. 14. 26 Nisan 2007 tarihinde Ergani Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuarı’na iki adet mühimmat teslim etmiştir. İlk mühimmatın üzerinde, “PD M533 FUZE HWC97F873-023” ve ikinci mühimmatın üzerinde ise “CTG.40 MM HE K 200” şeklinde bir ifade yer almıştır. R.C.’nin Cumhuriyet savcılığına teslim ettiği mühimmatlar söz konusudur (yukarıda 13. paragrafın son cümlesi (in fine)). 15. Van Jandarma Kriminal Laboratuvarı, 1 Mayıs 2007 tarihinde, kaza günü anılan örnekler hakkında bilirkişi raporunu sunmuştur (yukarıda 11. paragraf). Rapora göre, hiçbir unsur in situ olay yerinde bulunan sertleştirilmiş alüminyum 13 adet metal parçanın veya başvuranın bacağından çıkarılan iki şarapnel parçasının kesin kaynağının belirlenmesine imkân vermemektedir. Buna karşın, bu iki parça ve toprak örnekleri patlayıcı RDX’in izlerini taşımaktadır. Ayrıca, bu bileşenlerin bir savaş mühimmatına ait olabileceği de belirtilmektedir. 2007 tarihinde, Van Jandarma Kriminal Laboratuarı, kaza günü alınan numuneler hakkındaki uzman raporunu sunmuştur (bkz. yukarıdaki 11. paragraf). Rapora göre, yerinde bulunan 13 adet sertleştirilmiş alüminyum metal parçasının veya başvuranın bacağından çıkarılan iki şarapnel parçasının kesin kaynağını belirlemek mümkün değildir. Öte yandan, son iki parça ve toprak örnekleri patlayıcı RDX izleri içermektedir. Bu nedenle bu bileşenler bir savaş mühimmatına ait olabilir. 16. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı (yukarıda 14. paragraf), 8 Mayıs 2007 tarihinde raporunu sunmuştur. İncelenecek olan iki

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Polisin Müdahalesi Sonucu Yaralanma Nedeniyle Yapılan Soruşturmanın Etkili Olmaması

Polisin Müdahalesi Sonucu Yaralanma Nedeniyle Yapılan Soruşturmanın Etkili Olmaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Işık/Türkiye Davası (Başvuru no. 42202/20) Bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır. İKİNCİ BÖLÜM – KARAR 3. madde (esas ve usul yönü) • İnsanlık dışı veya aşağılayıcı muamele • İki grup arasında çıkan kavgaya müdahaleleri sırasında polisin savunma silahı kullanması sonucunda başvuranın yaralanması • Başvuranın kendi davranışları nedeniyle kati surette gerekli olmayan veya kitlesel kargaşayı bastırmak için kaçınılmaz olmayan güç kullanımı • Soruşturmanın etkili olmaması GİRİŞ 1.  Dava, güvenlik güçlerinin iki grup arasında çıkan bir kavgaya müdahalesi sırasında başvuranın yaralanmasıyla ilgilidir. Başvuran, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. OLAYLAR 2.  Başvuran 1988 doğumlu olup Van’da ikamet etmektedir. Başvuran, Van Barosuna kayıtlı Avukat M. Kaçan tarafından temsil edilmiştir. 3.  Hükümet ise o dönemdeki görevlisi olan Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4.  Dava konusu olaylar aşağıdaki gibi özetlenebilir. 5.  24 Ağustos 2014 tarihinde, saat 19:00 civarında, Van merkezde yaklaşık otuz kişiden oluşan iki grup arasında kavga çıkmıştır. Başvurana göre, kendisi oyun oynadığı kahvehaneden eve doğru giderken, polisin müdahale ettiği sırada kavganın olduğu yerden geçiyordu. Başvuran pusuya yakalandığını ve plastik mermilerle vurulduğunu, sonunda yere düştüğünü iddia etmektedir. Başvuran daha sonra polis tarafından gözaltına alınmıştır. 6.  Başvuran, saat 20:58’de Van Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bir doktor tarafından muayene edilmiştir. Muayenesinin ardından düzenlenen sağlık raporunda, başvuranın baş ağrısından ve kolundaki ağrıdan şikâyetçi olduğu, başında 1 cm’lik laserasyon, sağ kolunun ön kısmında 1 cm yuvarlak ekimoz ve sol kalçasında 1 cm yuvarlak ekimoz olduğu belirtilmiştir. Raporda başvuranın hayati tehlikesinin olmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile tedavi edilebileceği sonucuna varılmıştır. 7.  Dava dosyasına sunulan fotoğrafta, başvuranın sedye üzerinde yattığı, başında ve kolunda bandajlar, tişörtünde ise koyu renkli lekeler olduğu görülmektedir. 8.  Dört polis memuru tarafından 22:30’da düzenlenen tutanaklara göre, polise bir grup insanın kavga ettiği yönünde bilginin gelmesi üzerine olay yerine giden polis ekibi, otuz-kırk kişilik bir grubun bir kafenin önünde büyük bıçaklar ve uzun sopalarla kendi aralarında kavga ettiğini görmüştür. Ekip derhal ek takviye istemiş ve bu sırada, grup ellerinde sopalarla bir restorana doğru hareket etmeye başlamıştır. Üç ek polis ekibinin gelmesi üzerine, polis grubu takip ederek dağılmaları konusunda uyarmıştır. Daha sonra, Çevik Kuvvet olay yerine gelmiş ve olay yerinde gerekli önlemler alınmıştır. Tutanaklara göre, yirmi-otuz kişi sopalarla restoranın kepenklerine vurmaya başlamıştır. Söz konusu kişiler dağılmaları yönünde uyarılmıştır. Bununla birlikte, saldırgan davranışlarını sürdürmeleri nedeniyle, Çevik Kuvvet, bedensel güç, kalkan ve göz yaşartıcı gaz kullanarak kademeli olarak müdahalede bulunmuştur. Grup bu kez taş atarak direnmeye devam etmiş ve bunun sonucunda, iki polis memuru yaralanmıştır. En sonunda grup göz yaşartıcı gaz kullanılarak dağıtılmıştır. Ancak polise direnerek kaçanların kimliklerinin tespit edilmesi mümkün olmamıştır. 9.  Olayların gelişimi hakkında diğer iki polis memuru tarafından 23:00’da düzenlenen tutanaklarda, grubun dağılmayı reddetmesinin ardından, polisin gaz kullandığı ve Çevik Kuvvetin müdahalesi sonrasında grubun diğer sokaklara dağıldığı belirtilmiştir. Tutanaklarda, restoranın kırık bir penceresi ve kepenklerinde bazı hasarlar olduğu kaydedilmiştir. Tutanaklarda, ayrıca, olaylara kimsenin tanık olmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte, restorana bakan dükkânlarda kamera sistemleri bulunmaktaydı. I. Başvuran Hakkında Başlatılan Soruşturma 10.  Cumhuriyet savcısı, aynı akşam 23:45’te, polise, restorana zarar veren ve iki polis memurunu yaralayan kişilerin tespit edilmesi amacıyla zarar gören restorana ilişkin mahallinde inceleme yapılması, restoran sahibinin ve ilgili iki polis memurunun müşteki sıfatıyla ifadelerinin alınması ve olay yerini kapsayan güvenlik kamerası görüntülerinin elde edilmesi talimatını vermiştir. 11.  Yaralanan polis memurlarının her ikisi de, iki grup arasındaki kavgaya müdahale ettiklerinde, grupların dağılmayı reddettiğini ve hepsinin kendilerine taş, şişe ve sopa atmaya başladığını, bunun sonucunda yaralandıklarını ve kendilerine üç günlük hastalık izni verildiğini belirtmiştir.  Her iki polis memuru da kavgaya karışan kişiler hakkında şikâyette bulunmuş ve bu polis memurlarından biri grupların isimlerinin Işık ve D. olduğunu öğrendiğini belirtmiştir. 12.  Polis, 25 Ağustos 2014 günü saat 00:30’da, kasten yaralama ve görevli memurlara direnme suçuyla ilgili olarak M.A.D. ve C.D. adlı iki kişinin ifadelerini almıştır. Söz konusu kişilerin her ikisi de, akrabalarından birinin restoranına giderken, karakolda ismini öğrendikleri başvuranın M.A.D.’nin omzuna vurduğunu ve bunun üzerine tartışmaya başladıklarını ifade etmiştir. Başvuranın kendilerine yumruk atmaya devam etmesi üzerine, C.D. yumrukla karşılık vermiştir. M.A.D. ve C.D., daha sonra, otuz kişilik bir grubun kendilerine bıçak ve sopalarla saldırdığını ve kaçmak zorunda kaldıklarını iddia etmiştir. Her ikisi de polis memurlarına yapılan saldırıyla ilgili herhangi bir şey görmediklerini ve kimseden şikâyetçi olmak istemediklerini belirtmiştir. 13.  Polis, ayrıca, aralarında olayların merkezindeki restoranın sahibi de olan M.A.D. ve C.D.’nin diğer üç akrabasını dinlemiştir. Söz konusu akrabaların üçü de, başvuranla ilgili herhangi bir şey söylemeden, polise taş atan kimseyi görmediklerini ve şikâyette bulunmak istemediklerini belirtmiştir. 14.  Polis, aynı gün saat 01:16’da, başvuranın olaylarla ilgili ifadesini almıştır. Başvuran, akşam kahvehaneden ayrıldıktan sonra, kavga eden bir grup gördüğünü ve merak edip onlara yaklaştığını ileri sürmüştür. Başvuran, Çevik Kuvvetin göz yaşartıcı gaz kullanması nedeniyle kaçtığını iddia etmiştir. Bununla birlikte, başvuran köşeyi döndüğünde bir Çevik Kuvvet görevlisiyle karşılaştığını ve bu görevlinin üç plastik mermi sıktığını ve bunların başına, sağ koluna ve sol üst bacağına isabet ettiğini belirtmiştir. Başvuran, kavgaya karışmadığını ve restorana zarar vermediğini, polise taş atmadığını veya bunu yapan herhangi birini görmediğini öne sürmüştür. Başvuran, son olarak, kendisine ateş eden polis memuru hakkında şikâyette bulunmak istediğini belirtmiştir. 15.  İki polis memuru, 7 Eylül 2014 tarihinde, olay yerine gelerek tutanak düzenlemiş ve bu tutanakta, restoranın ve civardaki diğer dükkânların kepenklerinin kapalı olduğu ve diğer dükkânlarda kamera sistemi bulunmamasına rağmen, restoranın yakınında bulunan güvenlik kamerasının olayları kaydetmiş olabileceği belirtilmiştir. 16.  Van İl Emniyet Müdürlüğü, 19 Eylül 2014 tarihinde, polisin kamera görüntülerinin elde edilmesine yönelik talebine yanıt vermiş ve olay mahallinde bulunan kamerada söz konusu tarihte yazılım güncellemesi yapılması nedeniyle görüntülerin elde edilemediğini kaydetmiştir. 17.  Van Cumhuriyet Savcılığının bu yöndeki talebi üzerine, 13 Kasım 2014 tarihinde, Van Adli Tıp Kurumu Müdürlüğü, tüm yaralıların sağlık durumuna ilişkin olarak Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 24 Ağustos 2014 tarihli sağlık raporlarının tespitlerini özetleyen nihai raporlar yayınlamıştır. Başvuranla ilgili olarak, adli tıp raporunda, 24 Ağustos 2014 tarihli sağlık raporunda kafatasında herhangi bir kırık veya travmatik değişiklik ya da büyük arterde veya iç organda herhangi bir yaralanma olduğunun belirtilmemesi nedeniyle, başvuranın yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir nitelikte olmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebileceği ve herhangi bir kemik kırığının

Polisin Müdahalesi Sonucu Yaralanma Nedeniyle Yapılan Soruşturmanın Etkili Olmaması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Fiili Kamulaştırma Davası: İdarenin Kamulaştırma İşlemlerini Uzun Süre Tamamlamaması

Fiili Kamulaştırma Davası: Kamulaştırma İşlemlerini Uzun Süre Tamamlanmaması ve Kamulaştırma Bedelinin Geç Ödenmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Çatak ve Diğerleri/Türkiye (Başvuru No. 33189/21) Bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Fiili kamulaştırma davası ve acele kamulaştırmaya ilişkin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine sitemizden ulaşabilirsiniz. İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesi • Acele kamulaştırma sırasında başvuranların taşınmazlarının bir kısmına yasal olarak el koyan idarenin tazminatın tamamını ödemeyi altı yıl geciktirmesi • İç hukukun başvuranlara bir kamu makamının keyfi müdahalesine karşı yeterli güvence sağlamaması • Mülkiyetten yoksun bırakmanın yasallık şartını yerine getirmiş olarak kabul edilmemesi GİRİŞ Dava, kamulaştırmayı yapan makamın, daha önce el koyduğu bir taşınmazla ilgili kamulaştırma işlemlerini uzun süre tamamlamaması ve bu tür bir ihmal karşısında iç hukuk tarafından sağlanan güvencelerle ilgilidir. Başvuranlar, Sözleşme’ye Ek 1. No’lu Protokol’ün 1. maddesine aykırı olarak, mülkiyetlerine saygı haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedirler. OLAY VE OLGULAR Başvuranlar, Bursa’da, üzerinde iki beton santrali, çimento fabrikası personeli için binalar, ofisler ve bir depo bulunan 5.798 m²’lik bir arazinin (347 ada, 21 parsel) sahibiydiler. Tamamı, fabrikanın işletilmesi için gerekli makinelerle birlikte özel bir şirkete kiralanmıştır. Bakanlar Kurulu, 27 Kasım 2015 tarihinde, Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) yararına bu taşınmazın bir kısmının kamulaştırılmasının aciliyetini belirten bir karar kabul etmiştir. Bakanlar Kurulu, 28 Ocak 2016 tarihinde, yol yapım projesinin kamu yararına olduğunu ve başvuranların taşınmazlarının kısmen kamulaştırılmasını gerektirdiğini belirten bir kararname kabul etmiştir. İdare, 18 Temmuz 2016 tarihinde, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca, mülkiyetin devrinden önce araziye el koyma yetkisi için Karacabey Asliye Hukuk Mahkemesine başvurmuştur. Dava sürecinde, çimento fabrikasını kiralayan şirket, Karacabey Asliye Hukuk Mahkemesinden, haklarının korunmasını sağlamasını talep etmiştir. Söz konusu şirket, tesisi hızlı bir şekilde tahliye etmesi gerektiğini, faaliyetlerinin devrinin doksan gün süreceğini ve bu süreye ilişkin kazanç kaybı ve zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir. İdarenin bilirkişi raporuna göre belirlenen geçici tazminat bedeline karşılık gelen 2.672.688 Türk lirası (TL, olayların meydana geldiği dönemde yaklaşık 786.000 avro) tutarını depo etmesi nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesi, 13 Ekim 2016 tarihli bir kararla, idareye kamu yararı beyanı kapsamındaki taşınmazın bir kısmına derhal el koyma yetkisi vermiş ve tapu siciline bu yönde bir not düşülmesine karar vermiştir. 19 Ekim 2016 tarihinde, söz konusu tutar, Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı uyarınca başvuranlara ödenmiştir. İdare, 24 Mart 2017 tarihinde, kesin kamulaştırma bedelinin belirlenmesi ve mülkiyetin devredilmesi amacıyla 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesine dayanarak kamulaştırma için Asliye Hukuk Mahkemesine başvurmuştur. Asliye Hukuk Mahkemesi, 1 Haziran 2018 tarihinde, bir bilirkişi eşliğinde söz konusu tesiste keşif yapmıştır. Bu bilirkişi tarafından hazırlanan rapor, kamulaştırma bölgesindeki tüm yapıların yıkıldığını ve taşınmazın kamulaştırma kapsamı dışında kalan kısmına yeni altyapı inşa edildiğini belirtmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi, altı bilirkişiden oluşan bir heyet tarafından hazırlanan rapora dayanarak tazminat miktarını 3.913.423 TL (olayların meydana geldiği dönemde yaklaşık 620.000 avro) olarak belirlemiş ve idareyi, kesin kamulaştırma bedeli ile geçici tazminat tutarı arasındaki farka karşılık gelen 1.240.735 TL’yi (olayların meydana geldiği dönemde yaklaşık 196.000 avro) depo etmeye davet etmiştir. Bilirkişiler taşınmazın 24 Mart 2017 tarihindeki değerini, yıkılan yapıların inşa maliyetini ve makinelerin sökülüp yeniden monte edilmesinin maliyetini dikkate almışlardır. İdare dört kez süre uzatımı verilmesine rağmen talep edilen tutarı depo etmediği için, Asliye Hukuk Mahkemesi 12 Haziran 2019 tarihli bir kararla davasını reddetmiştir. Bu karar, 17 Eylül 2019 tarihinde kesinleşmiştir. İdare, 22 Kasım 2019 tarihinde, kamulaştırma için tekrar Asliye Hukuk Mahkemesine başvurmuştur. Asliye Hukuk Mahkemesi tekrar bir bilirkişiyle söz konusu tesiste keşif yapmıştır. Bu keşif vesilesiyle hazırlanan raporda, bilirkişi, başvuranların taşınmazında çimento silolarının ve binaların bulunduğunu kaydetmiş ve taşınmazın kamulaştırılacak kısmına, otoban bağlantı yolu ve servis yolu şeklinde idare tarafından el konulduğu ve bu kısmın tali yola cephesinin bulunduğunu tespit etmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi, bilirkişi raporuna dayanarak, kesin kamulaştırma bedelini 4.487.514 TL olarak belirlemiş ve idareyi 2.164.826 TL depo etmeye davet etmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi, söz konusu tutarın uzun süre depo edilmemesi nedeniyle, 6 Nisan 2021 tarihli bir kararla, idarenin davasını tekrar reddetmiştir. Bu karar, 16 Haziran 2021 tarihinde kesinleşmiştir. Bu arada, 24 Eylül 2019 tarihinde, başvuranlar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır ve bu başvuru, 4 Haziran 2021 tarihli bir kararla Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Yüksek Mahkeme, Bayram Gök kararına atıfta bulunarak, hukuk yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır. Başvuranlar, 25 Ağustos 2021 tarihinde, fiili kamulaştırma davası açmışlardır. İdare, 16 Kasım 2021 tarihinde, kamulaştırma için üçüncü defa Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak karşılık vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi, idare tarafından açılan dava sonuçlanana kadar başvuranların davasının incelenmesini ertelemeye karar vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi, söz konusu yargılama çerçevesinde, ek tazminat miktarını 6.093.058 TL (karar tarihinde yaklaşık 329.000 avro) olarak belirlemiştir. Bu tutar, 16 Kasım 2021 tarihi itibariyle hesaplanan kamulaştırma bedeli (8.765.747 TL veya karar tarihinde yaklaşık 473.000 avro) ile hâlihazırda ödenmiş olan geçici tazminat arasındaki farka karşılık gelmekteydi. Söz konusu tutar bu kez idare tarafından depo edildiği için, Asliye Hukuk Mahkemesi, 10 Kasım 2022 tarihli bir kararla, idarenin davasını kabul etmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi, taşınmazın yapının bulunduğu yere karşılık gelen 5.789 m²’lik kısmının mülkiyetinin idareye devredilmesine ve depo edilen tutarın başvuranlara ödenmesine karar vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi ayrıca, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesinin 9. fıkrası uyarınca, davanın açılmasını takip eden dördüncü ayın ilk gününden, yani 17 Mart 2022’den karar tarihine, yani 10 Kasım 2022’ye kadar yasal oranda faiz ödenmesine hükmetmiştir. Başvuranların avukatı, belirtilmeyen bir tarihte, fiili kamulaştırma davasına bakan Asliye Hukuk Mahkemesine, müvekkillerinin 10 Kasım 2022 tarihli kararla hükmedilen kamulaştırma tazminatını aldıklarını ve davalarının artık konusuz kaldığını bildirmiştir. Taraflar, son görüşlerin sunulduğu tarihte halen derdest görünen bu davaların sonucu hakkında Mahkeme’ye bilgi vermemiştir. İLGİLİ HUKUKİ ÇERÇEVE VE İÇ HUKUK UYGULAMASI I. Kamulaştırma Anayasa’nın 46. maddesi, kamulaştırma bedellerinin nakit olarak ödenmesi gerektiğini hükme bağlamaktadır. Söz konusu madde ayrıca, herhangi bir nedenle ödenmeyen kamulaştırma bedellerine kamu alacaklarına uygulanan azami oranda faiz uygulanacağını belirtmektedir. Kamulaştırma Kanunu’nun 8. maddesi, idarenin, bir taşınmazın kamulaştırmasını yapacağı zaman satın alma usulüne öncelik vermesi gerektiğini öngörmektedir. Taraflar arasında anlaşma sağlanması durumunda, kamulaştırma bedeli, ancak taşınmaz malın tapu sicilinde devrini kabul etmesi halinde malike ödenir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesi aşağıdaki şekildedir: “Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, (…) taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder

Fiili Kamulaştırma Davası: İdarenin Kamulaştırma İşlemlerini Uzun Süre Tamamlamaması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Öğrenci Evlerinde Kalma Nedeniyle Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Ceza Verilebilir mi?

Öğrenci Evlerinde Kalma Nedeniyle Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Ceza Verilebilir mi? Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2023/537 Karar No: 2024/375 Karar Tarihi: 27.11.2024 Yargıtay Dairesi: 3. Ceza Dairesi Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi I. Hukukî Süreç Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5/1, TCK’nın 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Adana 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.01.2019 tarihli ve 97-25 sayılı hükmün, sanık müdafileri tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 08.10.2020 tarih ve 551-676 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir. Özel Daire Kararı Bu hükmün de sanık ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 05.10.2022 tarih ve 14308-5567 sayı ile; “Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Dairemizin 2015/3 esas sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan sanığın eylem ve faaliyetlerinin örgüt üyeliği suçu için öngörülen çeşitlilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmadığından sanığın örgütle irtibatının sempatizanlık düzeyini aşıp hiyerarşik yapıya girdiği her türlü şüpheden uzak kesin delil bulunmaması karşısında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar vermek gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Direnme Kararı İlk Derece Mahkemesi ise 15.12.2022 tarih ve 540-442 sayı ile; “Sanığın uzun yıllar Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştığı, kamudaki statüsü nedeniyle söz konusu örgütün amaç ve saiklerinde bilgi sahibi olmamasının mümkün olmayacağı, üniversite yıllarından başlayarak örgüte ait evlerde kalması, özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra da eylemlerine devam etmiş olması, 2014 HSYK seçimlerinde aktif rol alması, bu koşullarda sanığın örgütün yapısından ve işleyişinden haberdar olmamasının mümkün olmadığı, sanığın eylem ve faaliyetlerinin örgüt üyeliği suçu için öngörülen çeşitlilik ve yoğunluk boyutuna ulaştığı ve örgütle irtibatının sempatizanlık düzeyini aşıp hiyerarşik yapıya girdiği anlaşılmakla Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2022/14308 E ve 2022/5567 K sayılı ilamına direnilmesine karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçeyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir. Direnme Kararının Temyizi Bu kararın da sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.05.2023 tarihli ve 9819 sayılı onama istekli tebliğnamesi ile dosya, CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 11.10.2023 tarih ve 14139-7106 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. II. Uyuşmazlık Konusu Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup, sübutun kabulü hâlinde; CMK’nın 22/1-h hükmü karşısında soruşturma aşamasında yakalama, arama ve el koyma ve kısıtlama kararlarını veren tanık …’in beyanlarının hükme esas alınmasının yerinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. III. Olay ve Olgular İncelenen dosya içeriğinden; sırasıyla Bozkır, Nusaybin, Elbistan ve Bandırma Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanığın 05.06.2016 tarih ve 904 sayılı kararname ile Adana iline atandığı, HSYK’nın 16.07.2016 tarih ve 345 sayılı kararıyla görevden uzaklaştırıldığı, 14.10.2016 tarih ve 2016/386 sayılı kararla görevden uzaklaştırma süresinin iki ay uzatıldığı, 24.08.2016 tarihli ve 426 sayılı kararla da meslekten ihraç edildiği, Meslekten uzaklaştırılması üzerine başlatılan soruşturmada kendisine ulaşılamaması nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkartıldığı, iddianame düzenlenip dava açıldıktan sonra 21.09.2018 tarihinde yakalandığı, Anlaşılmıştır. Tanık …; sanıkla 2013 yılı kura kararnamesiyle atandığı Bandırma ilçesinde tanıştıklarını, 2014 yılı HSYK seçimleri döneminde sanığın Bağımsızlar adı altında seçime giren ancak daha sonra bağımlı oldukları anlaşılan bir grup adayın bağımsız ve tarafsız olduklarını sürekli söylediğini, bir keresinde o zamanki Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ….’nin odasında oturmaktayken seçimlerle ilgili konuştuklarını, sanığın kendisine “Bağımsızlar’a değil mi?” diye sorduğunu, akabinde ….’nin de “Biz Hakim Beyin hukukçuluğunu biliyoruz, yargının bağımsız ve tarafsızlığını iyi biliyor.” dediğine şahit olduğunu, yine seçimlerle ilgili olarak sanığın Yargıda Birlik Platformu adaylarından bahsedilince bu adayların tam anlamıyla bağımsız ve tarafsız olmadıkları ve yürütmeyle uyumlu oldukları şeklinde konuştuğunu, seçimlerden önce Marmara Adliyesinde görevli bir hâkimden oy istediğini duyduğunu, seçim günü oy kullanmak için Balıkesir Adliyesine gittiğinde sanığı da orada gördüğünü, o gün nöbetçi olan sanığın oy kullanmak için Balıkesir Adliyesine giden Bandırma Başsavcısıyla eşine selam vermediğini duyduğunu, seçimin başından sonuçlanmasına kadar beklediğini bildiği sanıkla seçimden hemen sonra yürüyüş yaparken karşılaştıklarını, konuşurken konunun paralel devlet yapılanmasına geldiğini, sanığa “Savcım bir paralel devlet yapılanması vardır.” dediğinde sanığın karşılık olarak “Hâkim bey asıl mesele saygı.” tarzında bir cümle kurduğunu, sanıkla daha sonra bir irtibatı ve iletişimi olmadığından seçimlerden sonraki düşünceleri hakkında bilgi sahibi olmadığını, Tanık …; sanığın 2013 yılı yaz kararnamesi ile Bandırma’ya tayin olduğunu, kendisinin mesleğe başladığı ilk yılda Bandırma Adliyesinde hâkim ve savcılar arasındaki ileşitimin çok iyi olduğunu, ancak 2014 yılı HSYK seçimleri yaklaşmaya başladığında bazı meslektaşların tavrında değişiklikler olmaya başladığını, sanıkla da insani ilişki bakımından aralarının iyi olduğunu, 17/25 Aralık süreci ve sonrasındaki FETÖ/PDY örgütünün dâhil olduğu dershane kapatılması ve MİT tırları gibi olaylarla ilgili genel olarak arkadaşlar arasında fikir belirtme ve belli bir fikri savunma şeklinde bir durumun doğduğunu, kendisinin bu konularda FETÖ/PDY karşıtı tavrını belli ettiğini, bu nedenle adliyede görevli bazı meslektaşlarla aralarında problemler başladığını, bununla birlikte sanığın 2014 ana kararnamesine kadar şahit olduğu kadarıyla söylem itibarıyla ortada bir görüntü sergilediğini, hatta o dönem “Paralelcilerden değilim.” havasında olduğunu, ancak HSYK seçimlerinden hemen önceki 2014 yılı ana kararnamesi çıkıp FETÖ/PDY örgütüne yakınlığı meslektaşlar ortamında bilinen kişilerin ünvanlı görevlerden alınmaları ve bazılarının başka yerlerde görevlendirilmesi söz konusu olunca sanığın da tavrında net bir değişiklik gözlenmeye başladığını, her ortamda bu kararnameye “kıyım kararnamesi” dediğini duyduğunu, sanığın bu sözüne doğrudan şahit olmadığını, yine de o dönemki HSYK uygulamasını açıktan eleştirdiğini gördüğünü, yanında konuşurken tavrını ve duruşunu bildiği için

Öğrenci Evlerinde Kalma Nedeniyle Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Ceza Verilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Memurluğa İade Nedeniyle Özlük ve Parasal Hakların Ödenmesi Halinde Özel Sektördeki Maaş ve Gelir Mahsup Edilebilir mi

Memurluğa İade Nedeniyle Özlük ve Parasal Hakların Ödenmesi Halinde Özel Sektördeki Maaş ve Gelir Mahsup Edilebilir mi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Davut Yıldız – Başvuru Numarası: 2020/12623 Karar Tarihi: 5/9/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 29/11/2023-32384 Birinci Bölüm – Karar Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Muammer TOPAL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE Raportör: Mahmut ALTIN Başvurucu: Davut YILDIZ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 9/4/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Uyuşmazlığın Arka Planı 5. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde 57. Topçu Tugay Komutanlığında astsubay olarak görev yapmakta iken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 2010 yılında başlatılan ve kamuda kumpas soruşturması adıyla bilinen soruşturma üzerine açılan kamu davasında zincirleme olarak kişisel verileri kaydetme ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçu isnadıyla sanık olarak yargılanmıştır. Bu davada aralarında başvurucunun da olduğu tüm sanıklar, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2016 tarihli kararıyla isnat edilen suçları işlemedikleri sabit görüldüğü gerekçesiyle beraat etmiştir. Anılan karar Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/10/2016 tarihli kararıyla onanmıştır. 6. Başvurucu hakkında idari tahkikat süreci başlatılmıştır. Yukarıda belirtilen kamu davası kapsamında düzenlenen iddianame, iddianameye ekli dijital materyaller ve başvurucunun kişisel bilgisayarlarından elde edilen cinsel hayatına dair bazı fotoğraf ve videolar esas alınarak başvurucunun fotoğraf ve videolardaki davranışlarının TSK’nın ahlak anlayışıyla uyuşmadığı belirtilmek suretiyle başvurucu hakkında ahlaki durum gerekçe gösterilerek 27/1/2014 tarihli üçlü kararname ile TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmiştir. 7. Başvurucu, söz konusu işleme karşı Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) Millî Savunma Bakanlığı (İdare) aleyhine dava açmıştır. Yapılan yargılamalar sonunda dava reddedilerek kesinleşmiştir. Bunun üzerine başvurucu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi H.K. ve diğerleri (B. No: 2015/2738, 21/3/2018) kararında başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir. B. Yeniden Yargılama Süreci 8. Anayasa Mahkemesinin kararı üzerine İzmir 3. İdare Mahkemesince (İdare Mahkemesi) AYİM’in davanın reddine dair 4/2/2015 tarihli kararı kaldırılarak yeniden yargılamaya başlanmıştır. İdare Mahkemesi 29/6/2018 tarihinde başvurucunun TSK’dan ayrılmasına ilişkin işlemin iptali ile işlem sebebiyle ödenmeyen aylıklarının hak ediş tarihinden ödenme tarihine kadar işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin kararı uyarınca başvurucuya isnat edilen eylemlerin TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin açıklanmasının istendiği ancak davalı İdarece birtakım belgeler gönderilmiş ise de herhangi bir açıklama yapılmadığı izah edilmiştir. Böylece başvurucunun özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı üzerindeki etkileri ile TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve riskleri açıklanmadan tesis edilen ayırma işleminde özel hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği, müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı kabul edilmiştir. 9. Taraflarca İdare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararına karşı istinaf talebinde bulunulmaması nedeniyle 14/10/2019 tarihinde kesinleştirme şerhi düzenlenmiştir. C. İşlemin İptali Davası Süreci 10. İdare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararına istinaden İdarece başvurucunun 2/2/2014-15/10/2018 tarihleri arasındaki tüm maaşı işlemiş faiziyle birlikte hesaplanmıştır. Ardından devlet memurluğundan uzaklaştırıldıktan sonra özel sektörde sigortalı olarak çalışmaya başlayan başvurucunun 2014-2018 yılları arasında elde ettiği 106.110,48 TL gelir ödenecek tutardan mahsup edilerek ödeme yapılmıştır. 11. Başvurucu, bunun üzerine ödemenin eksik olduğunu ileri sürerek ödenmeyen 106.110,48 TL’nin hak ediş tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi talebiyle 24/12/2018 tarihinde İdare aleyhine İzmir 4. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. 12. Mahkeme 24/10/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; maddi tazminat hesaplanırken hukuka aykırı işlem nedeniyle uğranılan kayıpların tam olarak belirlenmesi, elde edilen fayda ve gelirlerin de bu miktardan mahsup edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda uğranılan zararın İdarece tazmini, Anayasa’nın 125. maddesinden kaynaklanan bir zorunluluk olmakla birlikte başvurucunun yoksun kaldığı parasal hakları hesaplanırken memuriyetten ayrı kaldığı tarih aralığında sigortalı olarak çalışıp elde ettiği gelirin anılan ödemeden mahsup edilmesi gerektiği açıklanmıştır. Buna göre de İdarenin başvurucunun memuriyetten ayrı kaldığı sürelere ilişkin olarak sigortalı çalışmalarından elde ettiği 106.110,48 TL gelirin geçmişe dönük maaş ve parasal hak ödemesinden mahsup edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. 13. Başvurucu bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Daire 5/3/2020 tarihlinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir. 14. Nihai karar, başvurucu vekiline 18/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 9/4/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK 15. İlgili hukuk için bkz. Nebi Seyhan [GK], B. No: 2018/27882, 27/10/2021, §§ 28-34. V. İNCELEME VE GEREKÇE 16. Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü: A. Başvurucunun İddiaları 17. Başvurucu; memuriyetten uzaklaştırıldığı dönem için ödenmeyen özlük ve parasal haklarının tahakkuk tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine İdare Mahkemesince karar verildiğini, bu karar uyarınca herhangi bir kesinti işlemi yapılmaksızın maaşının tam olarak ödenmesi gerekirken sigortalı çalışmalarından elde ettiği gelirin mahsup edilmesinden yakınmıştır. Başvurucu bununla birlikte İdare Mahkemesi kararının gereğinin aynen yerine getirilmesi gerekirken yaşamını devam ettirebilmesi için asgari ücretle çalışıp elde ettiği gelirin İdare Mahkemesi kararına rağmen mahsup edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. B. Değerlendirme 18. Anayasa‘nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” 19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden 20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2. Esas Yönünden a. Mülkün Varlığı 21. Anayasa‘nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ile fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60). Anayasa’nın

Memurluğa İade Nedeniyle Özlük ve Parasal Hakların Ödenmesi Halinde Özel Sektördeki Maaş ve Gelir Mahsup Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlarda Hükmün Verildiği Tarihteki Miktarın Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali

İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlar Anayasa Mahkemesi Kararı – Özet İtiraz Konusu Kural 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Ek 1. maddesinde düzenlenen dava konusu kuralla, istinaf ve temyize ilişkin parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Dava dilekçesinde özetle; davanın açıldığı tarih ile uyuşmazlığın mahkemece ve sonrasında istinaf merciince karara bağlandığı süreçte istinaf ve temyiz kesinlik sınırının her yıl yeniden değerleme oranında güncellenerek değişebildiği, bu itibarla davanın açıldığı tarihte temyiz yolu açık olan bir uyuşmazlığın istinaf merciinin karar verdiği tarih itibarıyla temyiz sınırının altında kalabildiği, bu durumun mahkemeye erişim hakkı, hükmün denetlenmesini talep etme hakkı ve kanuni hâkim ilkeleriyle bağdaşmadığı iddia edilmiştir. Ayrıca itiraz konusu kurallarda temyize ilişkin parasal tutar açısından davanın açıldığı tarihin mi yoksa istinaf merciinin karar tarihinin mi esas alınacağı yönünde bir belirsizliğin olduğu, bu suretle kuralların hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle de çeliştiği, mahkemeler arasında yargılama süreleri açısından farklılıkların olabileceği gözetildiğinde aynı tarihte açıldığı hâlde diğerine göre daha erken sonuçlanmış olan davalardan biri temyize tabi olurken yargılaması geç sonuçlanan diğer davanın temyiz denetiminin dışında kalabileceği, bu durumun ise eşitlik ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kural gereğince istinaf veya temyiz yoluna başvuru açısından dava konusunun değer ve miktar itibarıyla hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarların altında kalması hâlinde mahkeme veya bölge adliye mahkemesi kararına karşı kanun yoluna başvurulması mümkün değildir. Kişilerin dava konusunu oluşturan alacak ya da malın değerine göre dava/karşı dava ya da ıslah talebinde bulunabilecekleri açıktır. Kanun koyucunun kanun yoluna başvurmada belirlediği kesinlik sınırını yargılamanın devam ettiği süreçte yıldan yıla güncellediği dikkate alındığında enflasyon nedeniyle ekonomik önemini yitiren dava konusu mal ya da alacağın değerinin de enflasyonun olumsuz etkisinden korunması gerekmektedir. Hukuki ilişkinin doğduğu, uyuşmazlığa konu olayın veya hukuki durumun gerçekleştiği ya da davanın açıldığı tarihte geçerli olan parasal sınırlara göre istinafa veya temyize başvurulabilecek bir karara karşı kural nedeniyle özellikle yargılamaların uzun sürdüğü durumlarda hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarlara göre kanun yoluna başvurulması imkânı ortadan kalkabilecektir.  Kanun yoluna başvuru açısından kural gereğince parasal değer (kesinlik sınırı) güncellenirken dava konusu mal ya da alacağın değerinin güncellenmemesi nedeniyle enflasyondan dolayı oluşan külfetin tamamı davanın taraflarına yüklenmektedir. Bu yönüyle kural kapsamında tarafların kanun yoluna başvuramamaları nedeniyle katlanacakları külfet ile yargılamanın en az maliyetle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması yönündeki kamusal yarar arasındaki dengenin taraflar aleyhine bozulduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla kişilere aşırı bir külfet yüklediği anlaşılan kuralla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın orantısız ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.  Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlarda Hükmün Verildiği Tarihteki Miktarın Esas Alınmasını Öngören Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2023/182 Karar Sayısı : 2024/203 Karar Tarihi : 4/12/2024 R.G.Tarih-Sayı : 30/1/2025-32798 İtiraz Yoluna Başvuranlar: 1. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (E.2023/182) 2. İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2024/165) 3. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2024/188) İtirazın Konusu: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesiyle eklenen ek 1. maddenin; A. (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…341 inci, 362 nci ve … maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır.” bölümünün, B. (2) numaralı fıkrasının “…341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” bölümünün, Anayasa’nın 2., 10., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Tasarrufun iptali ve alacak davalarında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ A. İptali İstenen Kanun Hükmü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı ek 1. maddesi şöyledir: “Parasal sınırların artırılması – Ek Madde 1 (Ek: 24/11/2016-6763/44 md.) (1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. (2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır. (3) (Ek:7/11/2024-7531/22 md.) İstinaf ve temyiz kanun yoluna başvuruda esas alınan parasal sınırda yeniden değerleme nedeniyle meydana gelen artış, bölge adliye mahkemesinin kaldırma veya Yargıtayın bozma kararları üzerine yeniden verilen kararlar hakkında uygulanmaz, ilk karar tarihinde geçerli olan parasal sınırlar esas alınır.” B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri 1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesi şöyledir: “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar – Madde 341 (1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir: a) Nihai kararlar. b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar. (2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir. (3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. (4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. (5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.” 2. 6100 sayılı Kanun’un 361. maddesi şöyledir: “Temyiz edilebilen kararlar – Madde 361 (1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali

İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlarda Hükmün Verildiği Tarihteki Miktarın Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi: Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Verilen Mahkûmiyet Nedeniyle İhlal Kararı

Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Verilen Mahkûmiyet Nedeniyle Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Hasan Sarıcı Başvurusu (B. No: 2018/37695) Karar Tarihi: 9/10/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 22/1/2025 – 32790 Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: Mustafa ŞENOCAK Başvurucu: Hasan SARICI I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 26/12/2018tarihinde yapılmıştır. 3. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkı dışındaki iddiaların kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 5. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Olayın Arka Planına ve Asya Katılım Bankası Anonim Şirketine İlişkin Genel Açıklamalar 7. Olayın arka planına ve Asya Katılım Bankası Anonim Şirketine (Bank Asya/Banka) ilişkin genel açıklamalar için bkz. Gürcan Balık, B. No: 2020/16435, 17/11/2022, §§ 7-13; Raziye Akçay, B. No: 2019/1665, 28/6/2022, §§ 5-10. Anayasa Mahkemesi Raziye Akçay Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz (AYM Bireysel Başvuru No: 2019/1665, Karar Tarihi: 28/6/2022). B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar 8. Başvurucu, öğretmen olarak görev yapmakta iken 1/9/2016 tarihli ve 29818 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır. 9. Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığının 29/12/2016 tarihli iddianamesi ile aralarında başvurucunun da olduğu bir kısım şüpheli hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. 10. Kırklareli 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılama sekiz celsede tamamlanmıştır. Duruşmanın 31/3/2017 tarihli üçüncü celsesinde başvurucu ile ilgili olarak Bank Asya’ya müzekkere yazılmasına, başvurucunun hesap hareketlerinin Mahkemeye bildirilmesine, tanık R.D.nin adresine göre işlem yapılmasına karar verilmiştir. 11. Bank Asya’ya yazılan müzekkereye 25/5/2017 tarihli dördüncü celsede cevap verilmiş, düzenlenen evraklar CD içinde Mahkemeye bildirilmiştir. Yine aynı celsede, soruşturma aşamasında istenilen mali analiz raporu Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) tarafından Mahkemeye sunulmuştur. MASAK raporunda başvurucunun 31/12/2013 tarihinden itibaren hesap hareketlerinin incelendiği, hesap açılış tarihi olan 4/10/2013’ten itibaren mukayese yapılmadığı, başvurucunun başka bankalardan kullandığı kredilere ilişkin olarak Bank Asya hesabında dikkat çeken bir artış olmadığının tespit edildiği, işlem yapılan üçüncü kişilerden FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında işlem görenin olmadığının belirtildiği görülmüştür. 12. 26/5/2017 tarihli dördüncü celsede tanık R.D.nin bilgi ve görgüsünün tespiti için yazılan talimata ikmalen cevap verilmiştir. Tanık R.D. istinabe yoluyla alınan ifadesinde başvurucuya yönelik herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Yine aynı celsede alınan savunmasında başvurucu; Bank Asya’da hesap açtırdığını, faizsiz finans kuruluşu olması sebebiyle bu Bankayı tercih ettiğini, örgüt liderinin talimatıyla Bankaya para yatırmadığını, darbe girişiminden bir yıl önce de parasını çektiğini, tanık R.D.nin kendisi ile ilgili beyanda bulunmadığını, aleyhine olan hususları kabul etmediğini ileri sürmüştür. 13. Yargılama sonucunda başvurucunun FETÖ/PDY’ye üye olma suçunu işlediği sonucuna varılarak 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar verilmiştir. Gerekçeli kararda başvurucunun FETÖ/PDY’ye müzahir Istranca Sağlık Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği ile Aktif Eğitimciler Sendikasına (AKTİF EĞİTİM-SEN) üyeliğinin bulunması, 2013 Aralık ayında 17.470,65 TL olan hesabının örgüt liderinin talimatına uygun olarak 2014 Mayıs ayına kadar 24.621,57 TL’ye yükselmesi, tanık R.D.nin başvurucunun 2009 yılına kadar cemaatle yakın hatta cemaatin içinde olduğuna ve sohbetlere katıldığına ilişkin beyanı, diğer sanık H.H.K.nın beyanı ile Zaman gazetesine abone olması başvurucunun mahkûmiyetine temel alınmıştır. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir: “Sanık Hasan SARICI’nın [başvurucu] Asya Katılım Bankası ( Bank Asya ) 2013 Aralık ayında 17.470,65 TL olan hesabının istikrarlı bir yükselişle 2014 Mayıs ayına kadar 24.621,57 TL’ye yükseldiği anlaşılmış olup sanığın bunun olağan hesap hareketlerinden kaynaklandığına ilişkin beyanına yukarıda açıklanan nedenlerle itibar edilmemiş, bu paranın terör örgütü lideri Fetullah GÜLEN’in talimatı üzerine örgütün finans kaynaklarından olan Asya Katılım Bankasının işlem hacmini, spekülatif olarak artırarak zarar etmesini engellemek amacı ile örgüt faaliyeti kapsamında ve örgüt lehine yapılan örgütlü bir eylem olarak sanık tarafından gerçekleştirildiğine kanaat getirilmiştir. FETÖ/PDY’ye aidiyetinin, FETÖ/PDY ile irtibatının veya iltisakının bulunduğuna kanaat getirilen Istranca Sağlık Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneğine ve Aktif Eğitimciler Sendikası (Aktif Eğitim-Sen)üye olduğuna ilişkin sanığın ikrarı ve buna ilişkin dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler sanığın Asya Katılım Bankası (Bank Asya) hesabındaki artışı gösterir Bank Asya cevabi yazısı, MASAK raporu ve buna ilişkin mahkememizin yukarıdaki değerlendirmesi, sanığın 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ile milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan, terör örgütünün propaganda amacıyla kullandığı legal görünüm altında faaliyet gösteren gazetelerden Zaman gazetesine abone olduğuna ilişkin sanığın ikrarı, sanığın cemaat sohbetlerine katıldığına, 2009 yılına kadar cemaat ile yakın olduğuna ve içerisinde olduğuna, sohbetlere katıldığına ilişkin tanık [R.D.nin] beyanı ve buna ilişkin dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile mahkememizin bu hususa ilişkin yukarıdaki değerlendirmesi, tefrik edilen sanık [E.D.nin] BYLOCK raporundaki bir konuşmada sanığın gazete aboneliği başlatılmasına ilişkin geçen ‘gaste hangi isimle geliyosa abiye o isimle baslay’, ‘ben ertan, bunyamin, yild, hasan huseyin, lutfu, yasar, tuncel, hasan sarici’ şeklindeki konuşmanın da sanığın FETÖ/PDY ile organik bağını ortaya koyar nitelikte olduğuna ilişkin mahkememiz kanaati, sanıklarımızdan …, Hasan SARICI ile birlikte zaman zaman bir araya gelip evlerinde risale okudukları sohbetleri olduğuna ilişkin sanık [H.H.K.nın] ikrarı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın fiillerinin terör örgütü üyeliğini çağrıştırır süreklilik, çeşitlilik ve devamlılıkta olduğuna, sanık ile örgüt arasındaki(organik, canlı, etkin, hiyerarşik) bağın, sanığı FETÖ/PDY’den emir ve talimat almaya açık tuttuğuna, sanık Hasan SARICI’nın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyesi olduğuna ve bu nedenlerle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314/2 maddesi kapsamındaki ‘silâhlı terör örgütüne üye olma’ suçunun sanık yönünden sübut bulduğuna kanaat getirilmiştir.” 14. Başvurucu hakkındaki hüküm, istinaf ve temyiz kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir. 15. Başvurucu, nihai karardan sonra süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. İlgili Mevzuat 16.

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi: Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan Verilen Mahkûmiyet Nedeniyle İhlal Kararı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza Koşulu: Sözleşmede Fazlaya İlişkin Her Türlü Talep ve Dava Hakkının Saklı Tutulması

Ceza Koşulu: Sözleşmede Fazlaya İlişkin Her Türlü Talep ve Dava Hakkının Saklı Tutulması Sözleşmede Ceza Koşulu: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin feshi sırasında davacı tarafından anılan sözleşme ve ekleri ilgili kayıtlara geçmiş haklar, borçlar ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkının saklı tutulmuş olması karşısında icra takibine konu alacak kalemlerinin talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/11-838 Karar No: 2023/1131 Karar Tarihi: 22/11/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.09.2022 tarihli ve 2021/2062 Esas, 2022/6270 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; taraflar arasında 01.06.2010 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, davalının bu sözleşme kapsamında akaryakıt istasyonunu işletmeyi, belirlenen miktarlarda ürün alımı ile borçlarını zamanında ödemeyi taahhüt ettiğini, ancak davalının 01.06.2014 ilâ 01.06.2015 tarihleri arasında taahhüdünde belirtilen miktarda madeni yağ ve akaryakıt satışını gerçekleştiremediğini, bu suretle ceza koşulu ödeme yükümlülüğü altına girdiğini, bu hususla alakalı müvekkilince düzenlenen 10.276,37 TL ve 266.890,35 TL bedelli iki ayrı faturanın davalı tarafça ödenmediğini, bu sebeple dava konusu icra takibinin başlatıldığını, icra takibine vaki itirazın haksız ve dayanaksız olduğunu ileri sürerek İstanbul 20. İcra Müdürlüğünün 2015/… Esas sayılı icra takibine vaki davalı itirazının iptali ile davalı aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; bayilik sözleşmesinin beş yıl sonunda feshedildiğini, fesih sırasında dava konusu iddiaların ileri sürülmediğini, müvekkilinin borçlarını ödediğini, teminatların müvekkiline iade edildiğini, cezai şarta ilişkin alacağın saklı tutulmaması nedeniyle talep edilemeyeceğini, taahhüt anlaşmasının hukuka aykırı olduğunu, 2010 ilâ 2015 yılları arasında akaryakıt satışlarını olumsuz yönde etkileyecek gelişmelerin vuku bulduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 16.05.2018 tarihli ve … sayılı kararı ile; taraflar arasındaki sözleşmenin 01.06.2010 ilâ 01.06.2015 tarihleri arasında olduğu, sözleşmenin 01.06.2015 tarihinde feshedildiği, takip tarihinin 03.12.2015 olduğu, bu tarihte bir doların efektif satış kurunun 2,8909 TL’ye tekabül ettiği, talimat yoluyla alınan 25.08.2017 tarihli mali müşavir bilirkişi raporunda davalı kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde taahhüt edilen ancak eksik kalan 1.695,45 metreküp akaryakıt ve 5,70 metreküp madeni yağın bulunduğunun belirtildiği, diğer mali müşavir bilirkişi raporunda da davacı kayıtlarında eksik alınan madeni yağ miktarının 5,70 metreküp olduğunun belirtildiği, eksik alınan akaryakıt miktarının 1.654,40 metreküp olduğunun tespit edildiği, buna göre alacağın 249.022,00 TL olarak belirlendiği, ancak kısa kararda işlem hesabında yapılan maddi hata nedeniyle 248.884,806 TL yazılmış olmakla sehven yapılan bu hatanın gerekçeli kararda düzeltilerek 249.022,126 TL olarak düzeltildiği, maddi hatadan kaynaklanan farkın 137,32 TL olduğu, yine takip tarihinden önce davalının temerrüde düşürülmediğinden faiz hesabı yapılmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, İstanbul 20. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 249.022,12 TL üzerinden devamına, 249.022,12 TL’ye takip tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine, % 20 oranındaki 49.804,42 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesi 29.12.2020 tarihli ve … sayılı kararı ile; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 179/2 nci maddesi kapsamında ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde taraflar arasındaki sözleşme süreli olup süre bitiminde taraflarca karşılıklı olarak feshedildiği, sözleşme eki genel şartların 11 inci maddesinde fesihle birlikte cezai şart istenebileceğinin kararlaştırıldığı, yine davalı tarafça imzalanan alım taahhüdünde davalının yıllık 3600 metreküp akaryakıt ve 10 metreküp madeni yağ satmayı, taahhüde uyulmaması hâlinde eksik akaryakıt bakımından metreküp başına 50 USD, madeni yağ bakımından ise 600 USD cezai şart ödemeyi kabul ettiği, davalının 01.06.2014-01.06.2015 döneminde taahhüt kapsamında eksik satış yapılan akaryakıt miktarının 1.654,40 metreküp, madeni yağ miktarının ise 5,70 metreküp olduğu, takip tarihi itibariyle satış taahhüdü kapsamında eksik satış nedeniyle oluşan cezai şart tutarının ise takip tarihindeki kur üzerinden 249.022,12 TL olduğu, davalının asgari alım taahhüdünü yerine getirmemesine rağmen davacı tarafça ihtirazi kayıt konulmadığı gibi bu konuda davalıya bir ihtar da keşide edilmediği, kaldı ki taraflar arasındaki sözleşme 01.06.2015 tarihli fesihname ile karşılıklı olarak feshedilmiş olup fesihnamede de davacının asgari alım taahhüdüne dayalı herhangi bir ihtirazi kaydın bulunmadığı, alım taahhüdüne dayalı cezai şart alacağı bakımından icra takibinin de fesihten yaklaşık altı ay sonra başlatıldığı, beş yıl süreli bayilik sözleşmesinin süre bitiminde yenilenmeyerek sona ermesi sonucunda sözleşme bitiminden itibaren yaklaşık altı ay suskun kaldığı anlaşılan davacının artık alım taahhüdüne dayalı cezai şart talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dava, taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesinde davalının taahhüt ettiği asgari alım taahhüdüne ilişkin hükmün ihlali nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Taraflar arasında düzenlenen 01.06.2015 tarihli fesihname ile Shell Gaz Bayilik Sözleşmesi karşılıklı feshedilmiş olup fesihname ile “kayıtlara geçmiş hak ve borçlar ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları” saklı tutulmuştur. Fesihnamede, tarafların sözleşmeden kaynaklanan her türlü hak ve borçlara ilişkin haklarını saklı tutmalarına rağmen Bölge Adliye Mahkemesince davacının asgari alım taahhüdüne ilişkin fesihnamede herhangi bir ihtirazı kayıt bulunmadığına yönelik gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru olmadığı gibi, davacının fesihten sonra 29.09.2015 tarihli faturayı düzenleyerek fatura bedelinin vadesinde ödenmemesi üzerine 03.12.2015 tarihinde icra takibini başlatması nedeniyle davacının suskun kalmasından da söz edilemeyecek olmasına göre davanın reddi isabetli olmamış, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına bozulması

Ceza Koşulu: Sözleşmede Fazlaya İlişkin Her Türlü Talep ve Dava Hakkının Saklı Tutulması Read More »