Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu Cihangir Çenteli Kararı

BM Cihangir Çenteli Kararı

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi

Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu Kararı

Başvurucu: Cihangir Çenteli

Karar Tarihi: 14 Kasım 2023 Karar İletişim No: 66/2023

Konu: Kanuni dayanaktan yoksun gözaltı, gözaltı koşulları, keyfi tutuklama, adil yargılanma hakkı, cezaevinde sağlıksız ortamlarda tutulma.

Temel konular: Keyfi gözaltı ve tutuklama; gözaltı koşulları, adil yargılanma hakkı, mahpus hakları.

MADDİ OLAYLAR

Başvurucu Cihangir Çenteli, 1985 doğumlu bir Türkiye vatandaşıdır ve halen Marmara L Tipi Kapalı Cezaevi\’nde bulunmaktadır.

Tutuklanmadan önce Türk Hava Kuvvetlerinde pilot olan başvurucu olay zamanında Harp Akademisinde kurmay subay olarak görev yapmaktaydı.

Başvurucu, 15 Temmuz 2016 askeri kalkışmasının akabinde yaklaşık 3 ay daha mesleğini icra ettikten sonra 28/9/2016 tarihinde açığa alınmıştır.

1. Başvurucunun Gözaltına Alınması ve Tutuklanması

Başvurucu, darbe gecesinde nerede olduğunu ve neler yaptığını açıklamak üzere üst amirleri tarafından görev yerine çağrılmıştır. Komutanlarının çağrısına icabet eden Çenteli, 30/9/2016 tarihinde İstanbul Harp Akademileri Komutanlığı\’na gitmiş ve aynı gün polislerce gözaltına alınmıştır. İşlem tarihinde Çenteli hakkında herhangi bir yakalama kararı veya gözaltı emri yoktur.

Çenteli, polis karakolunda avukatı olmadan sorgulanmıştır. Hakkında tanzim edilen sorgu tutanaklarında iki polisin ifadeyi aldığı yazılsa da gerçekte ifade bir polis tarafından alınmıştır. Başvurucunun gözaltına alındığı hususunda polis tarafından ailesine bilgi verilmediği gibi ilk ifadeden sonra başka bir polis merkezine götürülmesine rağmen, bu süre zarfında da ailesiyle iletişim kurmasına izin verilmemiştir. Bu nedenle ailesi dört gün boyunca başvurucunun nerede olduğu ve akıbeti hakkında polis birimlerinden bilgi almaya çalışmıştır. Daha da vahimi, polis tarafından ailesine bilgi verildiği yönünde başvurucuya yalan bilgi verilmiştir.

Başvurucu toplam 12 gün gözaltında tutulmuştur. Başvurucu gözaltına alınmasından ancak beş gün sonra (5 Ekim) ilk kez bir avukatla görüştürülmüştür. Baro tarafından atanan avukat ile görüştürülmesi de bir formaliteden ibarettir. Zira başvurucuya karşı önyargılı davranan ve peşinen suçlu olduğunu kabul eden avukat ile arasındaki görüşme sadece 30 saniye sürmüştür. Kaldı ki avukatıyla görüştüğü sırada bir polis memuru da konuşmalarını dinlemiştir.

Polis nezarethanesinde bulundurulduğu tüm süre boyunca gözaltına alınma nedenleri ve kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında defalarca bilgilendirilme talebinde bulunmasına rağmen, başvurucuya bu konuda hiçbir açıklama yapılmamıştır.

Başvurucu, savcı tarafından ifadesi alınmadan tutuklamaya sevk edilmiş, 11/10/2016 tarihinde sulh ceza hakimliğinde sorgusu yapılmış ve aynı gün tutuklanmıştır.

2. Ceza Davası Süreci

Başvurucu hakkında açılan ceza davası İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüş ve “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” etmekle suçlanmıştır. Davanın 11/10/2016 tarihli duruşmasında, yine Baro tarafından atanan bir başka müdafi hazır bulunmuştur ve avukatın dava dosyası hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Duruşmada, hakkındaki suçlamalarla ilgili başvurucuya herhangi bir soru sorulmadığı için suçlamalara yeterince cevap verme ve kendisini savunma imkanı bulamamıştır.

Yargılaması tutuklu olarak devam ettirilen başvurucu, barındırıldığı ceza infaz kurumunda ailesiyle ilk kez 20/10/2016 tarihinde kapalı görüş yapabilmiştir.

Başvurucu, hakkında bir hüküm verilmeden önce 22/11/2016 tarihinde Hava Kuvvetlerinden ihraç edilmiştir.

Hakkında tanzim edilen iddianamenin tamamının duruşma başlamadan kendisine tebliği gerekirken, dava açıldıktan sonra ve yalnızca kendisiyle ilgili sayfalar gönderilmiştir. Ancak teslim edilen sayfalarda sadece darbe girişimi gecesi silahlı kuvvetlere ait bir binada görüldüğü belirtilmiş, fakat daha fazla bir ayrıntıya veya delile yer verilmemiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre 30 günde bir yapılması gereken tutukluluk incelemeleri başvurucu için sadece iki kez yapılmış ve bazı inceleme taleplerine cevap dahi verilmemiştir. Ayrıca, tutukluluk halinin devamına ilişkin kararların tebliği gerekirken sadece birkaçı başvurucuya tebliğ edilmemiş, diğerleri ise verildikten bir veya iki ay sonra bildirilmiştir.

Başvurucunun yargılandığı dava 03/7/2017 tarihinde İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi\’nde başlamıştır. Duruşmalar başlayıncaya kadar tam olarak neyle suçlandığını ve aleyhindeki delillerin neler olduğunu öğrenemeyen başvurucunun savunması mahkeme tarafından esaslı olarak dinlenmemiş ve deliller yeterince tartışılmamıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şüpheli veya sanığın, müdafisi ile istediği zaman ve başkalarının konuşulanları duyamayacağı şekilde görüşebilmesine imkan tanınırken, başvurucunun ne duruşma öncesi ve ne de duruşma sırasında avukatıyla etkili bir şekilde iletişim kurmasına izin verilmemiştir. Ayrıca, başvurucunun cezaevinde avukatıyla yaptığı görüşmeleri de kısıtlanmıştır. Zira, avukat görüşlerine haftada sadece 1 (bir) gün ve 1 (bir) saat olacak şekilde izin verilmiş ve tüm görüşmeler ses ve görüntü sistemiyle kayda alınmıştır. Bununla da yetinilmemiş, bu görüşmeler sırasında bir infaz koruma memuru da hazır bulunmuş ve yapılan her konuşmaya tanıklık etmiştir. Başvurucunun müdafisi tarafından kendisine teslim edilmek üzere verilen davayla ilgili tüm belgeler, cezaevi idaresi tarafından incelenmeye tabi tutulmuş ve bazıları da cezaevi idaresi tarafından kaybedilmiştir.

Aynı şekilde, başvurucunun iddianamedeki delillere ulaşması ve bunları incelemesi engellenmiştir. Kendisi ve avukatı defalarca talep etmesine rağmen, kendilerine teslim edilmeyen bazı “ses ve görüntü kayıtları” olduğu söylenmiş, ancak yargılama boyunca anılan görüntüler ve aleyhindeki kararın dayandırıldığı kapalı devre televizyon kayıtları hiçbir zaman kendisine izletilmemiştir. Bu nedenle başvurucu, kendisine isnat edilen “anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” suçuyla neden suçlandığını ve aleyhindeki delilleri bilmeden savunma yapmak zorunda kalmıştır. Benzer şekilde, başvurucuya savunmasını hazırlaması için çok kısıtlı bir süre verilmiş ve tanıkların çapraz sorguya çekilmesi talebi de mahkeme tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, bu şartlar altında yapılan yargılamayı 17/8/2018 tarihinde bitirmiş ve başvurucuyu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 309/1 maddesi uyarınca \”Türkiye Cumhuriyeti Anayasası\’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek\” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırmıştır. Yargılama, ilk derece mahkemesi önünde tam 22 ay 17 gün sürmüştür.

3. Mahkûmiyet Kararına Karşı Kanun Yolları Süreci

Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı 19/12/2018 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dilekçesinde özetle, isnat edilen suçun unsurlarının oluşmadığını, suçun unsurlarının kararda gösterilmediğini ve dolayısıyla yargılamanın adil olmadığını belirtilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi, istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.

Başvurucu, istinaf mahkemesi kararına karşı 25/11/2019 tarihinde temyiz yoluna gitmiş, ancak Yargıtay 16. Ceza Dairesi, kanun ve ilgili usullere uygun olduğu yönündeki ifadelerle mahkûmiyet kararını 30/6/2021 tarihinde onamıştır. Böylece, 30/9/2016 tarihinde gözaltına alınmasıyla başlayan cezai süreç 30/6/2021 tarihli Yargıtay kararı ile son bulmuş ve yargılama 4 yıl 8 ay sürmüştür.

Başvurucu, halen Marmara L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda cezasını infaz etmektedir. Sigara kullanmayan başvurucu diğer mahpusların sigara içtiği bir koğuşta barındırıldığı için sağlığı olumsuz yönde etkilenmiştir.

4. Hukuksal Tartışmalar

Başvurucu özetle;

a. Tutukluluğunun yasallığına etkili bir şekilde itiraz edemediğini, dolayısıyla, özgürlüğünden mahrum bırakılmasının ve tutukluluğunun yasal dayanağının bulunmadığını,

b. Ailesi tarafından ziyaret edilme ve avukatıyla etkili bir şekilde iletişim kurma hakkını ihlal edildiğini,

c. Makul süre içinde yargılanma hakkının ihlal edildiğini,

d. Avukatıyla mahremiyet çerçevesinde iletişim kurma ve avukatın yardımından yararlanma hakkını ihlal edildiğini,

e. Adil ve aleni yargılanma hakkının ihlal dildiğini,

f. Mahkûmiyetini kanun yolunda inceletme hakkının ihlal edildiğini belirterek BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na (bundan böyle “Çalışma Grubu” olarak söylenecektir) başvurmuştur.

5. Türk Hükümetinin İddialara Karşı Cevabı

Çalışma Grubu, başvurucuyla ilgili kendilerine iletilen iddiaları olağan iletişim prosedürü kapsamında 31/7/2023 tarihinde Türk Hükümetine iletmiş, başvurucunun durumu hakkında Hükümetten 29/9/2023 tarihine kadar ayrıntılı bilgi vermesini ve devam eden tutukluluğunu haklı kılan yasal hükümlerin yanı sıra bu durumun ülkenin uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerine ve özellikle de Türkiye tarafından onaylanan anlaşmalara uygunluğuna açıklık getirmesini istemiştir. Türk Hükümeti süresi içinde cevap vermediği gibi cevap için sürenin uzatılmasını da talep etmemiştir.

6. Çalışma Grubunun Değerlendirmesi

Çalışma Grubunun yerleşik içtihatlarında kural olarak; keyfi alıkoyma teşkil eden ve daha ilk bakışta (prima facie) uluslararası hukukun ihlal edildiğine dair bir iddia başvurucu/lar tarafından ileri sürülmüşse, iddiaları çürütmek istemesi halinde ispat yükünün Hükümete ait olduğu benimsemiştir. Mevcut davada Türk Hükümeti, başvurucu tarafından ortaya konan ve ilk bakışta inandırıcı gelen iddialara itiraz etmemeyi tercih etmiştir.

7. Tespit Edilen Hak İhlalleri

a) Tutukluluğun keyfiliği

Başvurucu; tutukluluğunun yasallığına etkili bir şekilde itiraz etmesine izin verilmediğini, hakkında herhangi bir gözaltı kararı olmaksızın yakalandığını, hâkim karşısına 12 gün gözaltında tutulduktan sonra çıkarıldığını, üzerine atılan suçlamaların kendisine açıklanmadığını ve avukatıyla gerektiği gibi görüşemediğini ileri sürmüştür.

Türk Hükümeti kendisine bu yönde bir fırsat sunulmasına rağmen, bu iddialara itiraz etmemeyi tercih etmiştir.

Çalışma Grubu, bir tutuklamanın yasal dayanaktan yoksun olması halinde söz konusu işlemi “keyfi tutuklama” (arbitrary detention) olarak değerlendirmektedir. Bir özgürlükten mahrum bırakma vak’asının yasal bir dayanağının olması için tutuklamaya izin veren bir kanunun varlığı yeterli değildir. Resmi makamlar bu yasal dayanağı ortaya koymalı ve davanın koşullarına uygulamalıdırlar. Bu da kural olarak savcı tarafından verilmiş bir gözaltına alınma emri veya mahkemece verilmiş yakalama/tutuklama kararıyla mümkün olur.

Çalışma Grubu, başvurucunun yakalama/gözaltı kararı verme fırsatının genellikle mevcut olmayacağı suçüstü şartlarının olayda mevcut olmadığını ve dolayısıyla suçüstü gerekçesiyle yakalanmadığını tespit etmiştir.

b) Gözaltı kararını verecek ve/veya denetleyecek makamın yargısal yetkilere sahip olması

Her türlü gözaltı veya hürriyetten yoksun bırakılma kararını verecek yargısal merciler; statü, görev süresi, yetki, tarafsızlık ve bağımsızlık konusunda mümkün olan en üstün teminatlara sahip veya bu kararlar, anılan nitelikleri haiz yargısal makamın etkin denetimine tabi olmalıdır.

Çalışma Grubu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi\’nin 3. ve 9. maddeleri ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme\’nin (bundan böyle “Sözleşme” olarak söylenecektir) 9 (1) maddesinin ihlal edilerek başvurucunun bu haktan mahrum bırakıldığını tespit etmiştir.

c) Gözaltına alınan kişinin suçlamalar hakkında bilgilendirilme hakkı

Çalışma Grubu, Sözleşme\’nin 9 (2) maddesi gereğince gözaltına alınan herkesin sadece yakalanma nedenlerinden değil, aynı zamanda kendisine yöneltilen suçlamalardan da derhal haberdar edilmesi gerektiğini hatırlatmıştır. Suçlamalardan derhal haberdar edilme hakkı, cezai suçlamaların bildirilmesiyle ilgilidir ve İnsan Hakları Komitesi tarafından belirtildiği üzere, bu hak olağan cezai kovuşturmalarla bağlantılı olarak ve ayrıca askeri kovuşturmalar veya adli cezalandırmaya yönelik suçlar için de geçerlidir.

Başvuru kapsamında sunulan bilgi ve belgelere göre başvurucu, kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında bilgilendirilmemiştir. Ancak 13/4/2017\’de, yani tutuklandıktan neredeyse bir yıl sonra ve o da hakkındaki suçlamalarla ilgili daha fazla açıklama yapılmadan, darbe teşebbüsü gecesi silahlı kuvvetlere ait binalardan birinde görüldüğünü öğrenmiştir. Çalışma Grubu, bu durumun Sözleşme\’nin 9 (2) maddesinin ihlalini teşkil ettiği sonucuna varmıştır.

d) Tutukluluğun uzun sürmesi ve periyodik incelemelere tabi tutulmaması

Çalışma Grubu, tutuklu yargılamanın kural değil istisna olması ve mümkün olduğunca kısa sürmesinin uluslararası hukukun köklü bir normu olduğunun altını çizmiştir. Sözleşme\’nin 9 (3) maddesi, soruşturma evresinde (ceza davası açılmadan önceki sürede) şüphelilerin tutuklanmasının genel bir kural olmayacağını, buna karşın salıverilmenin duruşmaya katılma ve adli işlemlerin sağlıklı biçimde yürütülmesi için davanın herhangi bir aşamasında teminata bağlanabileceğini öngörmektedir. Buradan, özgürlüğün bir ilke, tutukluluğun ise adaletin tecellisi adına bir istisna kabul edildiği sonucu çıkmaktadır.

Mevcut davada Çalışma Grubu, yukarıda belirtilen normlara aykırı olarak başvurucunun 2018 yılında mahkûm edilmeden önce yaklaşık iki yıl boyunca tutuklu kaldığını, tutukluluğunun yasal olarak öngörülen şekilde gözden geçirilmediğini ve alternatif koruma tedbirlerinin nazara alınmadığını gözlemlemiştir.

e) Yakalanan veya gözaltına alınanların derhal hâkim önüne çıkarılma hakkı

Sözleşme\’nin 9 (3) maddesine göre, bir suç isnadıyla yakalanan veya gözaltına alınan herkes derhal bir hâkim önüne çıkarılmalıdır. İnsan Hakları Komitesi\’nin de belirttiği gibi 48 saat bir şüphelinin yakalanmasının ardından derhal hâkim önüne çıkarılması için yeterlidir ve daha uzun bir gecikme kesinlikle istisnai ve koşullar doğrultusunda haklı olmalıdır.

Mevcut davada, başvurucu gözaltına alınmasından ancak 12 gün sonra adli bir makam önüne çıkarılmış ve Hükümet bu gecikmeyi önemsememiştir. Çalışma Grubu, böyle bir gecikmenin olağanüstü hâl ve ilgili derogasyonlar ile haklı gösterilemeyeceğini ve bu nedenle yetkililerin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi\’nin 9. maddesini ve Sözleşme\’nin 9 (3) maddesini ihlal ettiğini değerlendirmiştir.

f) Yakalama ve/veya gözaltına alınmanın yasallığına mahkeme önünde itiraz etme hakkı

Çalışma Grubu, -birçok görüşünde sürekli olarak savunduğu üzere- gözaltına alınan herkesin Sözleşme\’nin 9 (4) maddesinde öngörüldüğü biçimiyle, gözaltına alınmasının yasallığına bir mahkeme önünde itiraz etme hakkına sahip olduğunu vurgulamıştır.

g) Yakalanan ve/veya gözaltına alınan kişilerin kendi seçtikleri avukatın hukuksal yardımından faydalanma hakkı

Yukarıda dile getirilen prensiplerin sonucu olarak, gözaltının yasallığına bir mahkeme önünde itiraz etme hakkının etkili bir şekilde kullanılmasını sağlamak için gözaltında tutulan kişiler yakalandıkları andan itibaren kendi seçtikleri bir avukatın hukuki yardımından istifade edebilmelidir.

Oysa mevcut davada başvurucu, yakalanmasından ancak beş gün sonra avukatıyla ilk kez görüşebilmiş, görüşme sadece 30 saniye sürmüş ve üstelik bu görüşme bir polis memurunun yakın gözetimi altında gerçekleşmiştir. Türk Hükümeti bu iddiaları yalanlamamıştır.

Bu koşullar altında Çalışma Grubu; başvurucunun gözaltına alındığı andan itibaren hukuki yardımdan mahrum bırakıldığı ve bu durumun Sözleşme\’nin 9 (4) maddesini ihlal ederek, gözaltına alınmasının yasallığına itiraz etme hakkını etkili bir şekilde kullanmasını ciddi şekilde olumsuz etkilediği sonucuna varmıştır.

Sonuç itibariyle tüm bunları dikkate alan Çalışma Grubu, başvurucunun yakalanması ve tutuklanması sırasında yetkililerin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi\’nin 9. maddesi ile Sözleşme\’nin 9. maddesini ihlal ettiği kanaatindedir.

Kısaca Çalışma Grubu, başvurucunun TUTUKLULUĞUNUN KEYFİ OLDUĞU sonucuna varmıştır.

ı) Silahların eşitliği ilkesi kapsamında delillere erişim ve bunları incelemesini isteme hakkı

Başvurucu, delillere erişim ve bunları incelemesinin engellendiğini ileri sürmüştür. Esas deliller, yani mahkûmiyet hükmünün dayandırıldığı ses ve görüntü kayıtları başvurucuya verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucu, tam olarak neyle suçlandığını ve aleyhindeki somut delillerin neler olduğunu bilmediği için savunmasını hazırlayacak imkân ve fırsattan mahrum kalmıştır. Kaldığı cezaevinde avukatıyla görüşmeleri kısıtlandığı ve video/ses kaydı alındığı için avukatıyla sağlıklı bir iletişim kuramamıştır. Tanıkları çapraz sorgulama talebi mahkeme tarafından gerekçe gösterilmeksizin reddedilmiştir.

Türk Hükümeti bu iddiaları çürütme imkânına sahip olmasına rağmen bunu yapmamayı tercih etmiştir.

i) Avukat-müvekkil mahremiyetinin ihlal edilmesi

Çalışma Grubuna göre avukat-müvekkil gizliliğine saygı, savunma haklarının önemli bir parçasıdır. Hukuki istişareler, cezaevi idaresinin görüş alanı içinde olabilir ancak duyma alanı içinde olamaz ve avukatla yapılan tüm iletişimler gizli kalmalıdır. Bir şüpheli veya sanığın avukatıyla gözetim altında olmadan özel görüşmeler yapma hakkı adil yargılamanın temel unsurlarından birini teşkil eder. Eğer bir avukat müvekkiliyle görüşemiyor ve mahremiyet içinde hukuksal taleplerini dinleyemiyorsa hukuki yardım önemli ölçüde amacından uzaklaşmış demektir. Bu bağlamda İnsan Hakları Komitesi, avukatların müvekkilleriyle özel olarak görüşebilmeleri ve iletişimlerinin gizliliğine tam olarak saygı gösteren koşullarda iletişim kurabilmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca, avukatlar herhangi bir kısıtlama, etki, baskı veya herhangi bir çevreden gelen gereksiz müdahale olmaksızın, bir suçla itham edilen kişilere tavsiyelerde bulunabilmelidir.

Türk Hükümetinden herhangi bir açıklama gelmemesi nedeniyle Çalışma Grubu, başvurucunun, Sözleşme\’nin 14 (3) (b) maddesini ihlal edecek şekilde etkili bir hukuki temsilden mahrum bırakıldığı sonucuna varmıştır.

j) Mahpusun cezaevinde aile bireyleri tarafından ziyaret edilme hakkı

Çalışma Grubu, başvurucunun ailesiyle görüştürülmediği yönündeki iddialarına Hükümet tarafından yanıt verilmediğini not etmiştir. Bu nedenle Çalışma Grubu, mahpusların aile bireyleri tarafından ziyaret edilme hakkının ihlal edildiğini tespit etmektedir.

k) Adil yargılanma hakkı kapsamında mahpusun, kendi tutukluluğuna gerekçe yapılan materyallere erişim hakkı

Çalışma Grubu, özgürlüğünden mahrum bırakılan her bireyin tutukluluğuyla ilgili materyallere erişim hakkı olduğunu vurgulamıştır. Delillere erişim hakkı mutlak olmamakla birlikte, delillere erişimi kısıtlamak için meşru nedenler olduğunu göstermek resmi mercilerin görevidir. Ancak, mevcut davada Türk Hükümeti bunu yapmamayı tercih etmiştir.

Prensip olarak, bir kişinin tutuklanması kararının merkezinde yer alan delillere erişim en başından itibaren sağlanmalıdır. Hükümet’in ne başvurucuya ne de avukatına dava materyallerine erişim izni verilmediği iddiasını çürütecek bir açıklama yapmaması nedeniyle ses ve görüntü kayıtlarının aleyhine delil olarak kullanılması ve mahkemenin tanıkları sorgulama hakkını reddetmesi nedeniyle Çalışma Grubu, bu tür orantısız yargılamaların silahların eşitliği, yargılamanın adilliği ve mahkemenin yeterliliği, bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda şüphe uyandırdığı kanaatine varmıştır.

Bu nedenle, başvurucunun İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi\’nin 10 ve 11 (1) maddeleri ile Sözleşme\’nin 14 (1) ve (3) (b) ve (e) maddeleri kapsamındaki haklarının da ihlal edildiğine karar vermiştir.

l) Yargılamanın/tutukluluğun uzun sürmesi

Son olarak, Çalışma Grubu, başvurucunun yaklaşık iki yıl tutuklu kaldığını not etmiştir. Çalışma Grubu, Sözleşme\’nin 14 (3) (c) maddesinde belirtilen sanığın gecikmeksizin yargılanma hakkının, yalnızca kişilerin akıbetleri konusunda belirsizlik içinde kalmalarını önlemek ve yargılama süresince tutuklu kalmaları halinde, bu tür bir özgürlükten yoksun bırakmanın belirli davanın koşullarında gerekli olandan daha uzun sürmemesini sağlamak için değil, aynı zamanda adaletin tecellisine hizmet etmek için de öngörüldüğünü hatırlatmıştır. Uzun süreli gecikme göz önüne alındığında, mahkemeler tutukluluğa alternatifleri (adli kontrol tedbirleri) yeniden gözden geçirmelidir.

Mevcut davada, Çalışma Grubu\’na tutuklu yargılamanın uzun sürmesini zorunlu kılan hiçbir gerekçe sunulmamıştır. Bu nedenle, Sözleşme\’nin 14 (3) (c) maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Tüm bunları dikkate alan Çalışma Grubu, başvurucunun tutukluluğunun İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi\’nin 10. ve 11. maddeleri ile Sözleşme\’nin 14. maddesini ihlal ettiği, KEYFİ OLDUĞU sonucuna varmıştır. Bu bulgu, Türk Hükümetinin olağanüstü hâl nedeniyle beyan ettiği derogasyon ile değiştirilmemiştir.

8. Müteferrik Hususlara Yönelik Değerlendirmeler

a) Mahpuslara insani muamele yapılması, onura saygı gösterilmesi ve gerekli tıbbi yardımın verilmesi

İddiaların genel lafzından anlaşıldığı kadarıyla başvurucu cezaevinin sigara içilen bir koğuşunda tutulmuştur. Cezaevlerinde sigara içmeyen mahpusları aynı koğuşa koyma imkânı varken bu yönde uygulama yapılmaması ve uzun süre sigara dumanıyla dolu bir ortamda tutulmadan kaynaklı olarak başvurucunun sağlığı olumsuz olarak etkilenmiştir. Bu durumda Çalışma Grubu, Sözleşme\’nin 10. maddesi uyarınca Hükümet\’e şu hususu hatırlatmıştır: Özgürlüğünden mahrum bırakılan herkese insani muamele yapılmalı ve insanın doğuştan sahip olduğu onura saygı gösterilmelidir. Bu kapsamda tıbbi yardımın reddedilmesi mahpus haklarının ihlalini teşkil eder.

b) Türkiye’de yaygın veya sistematik hapsetme veya diğer ciddi özgürlükten mahrum bırakma uygulamaları “insanlığa karşı suç” teşkil edebilmesi

Geçtiğimiz üç yıl boyunca Çalışma Grubu, Türkiye\’de keyfi göz altılarla ilgili olarak kendisine sunulan davaların sayısında önemli bir artış olduğunu kaydetmiştir. Çalışma Grubu, tüm bu vakaların ele alındığı usulden ciddi endişe duymakta ve belirli koşullar altında, uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal eden yaygın veya sistematik hapsetme veya diğer ciddi özgürlükten mahrum bırakma uygulamalarının insanlığa karşı suç teşkil edebileceğini hatırlatmıştır.

c) Çalışma Grubunun Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirme önerisi

Çalışma Grubu, Türkiye\’ye bir ziyaret gerçekleştirme fırsatını memnuniyetle karşılayacağını belirtmiştir.

Bilindiği üzere Çalışma Grubu, Türkiye’ye en son ziyaretini Ekim 2006\’da gerçekleştirmiştir. Daha açık bir ifadeyle son ziyaretten bu yana önemli bir sürenin (18 yıl) geçtiği göz önüne alındığında çalışma yöntemlerine uygun olarak Türkiye’ye yeni bir ziyaret gerçekleştirmenin uygun bir zaman olduğu vurgulanmıştır.

9. Nihai Karar

Yukarıda belirtilenler ışığında, Çalışma Grubu aşağıdaki Görüş’e varmıştır:

Başvurucu Cihangir Çenteli\’nin özgürlüğünden mahrum bırakılması, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi\’nin 3, 9, 10 ve 11. maddeleri ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme\’nin 9 ve 14. maddelerine aykırı olup keyfidir.

Bu tespitin sonucu olarak Çalışma Grubu;

a) Türkiye Hükümeti\’nden başvurucunun durumunun gecikmeksizin düzeltilmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme\’de belirtilenler de dahil olmak üzere ilgili uluslararası normlara uygun hale getirilmesi için gerekli adımları atmasını,

b) Davanın tüm koşulları göz önünde bulundurulduğunda, uygun çözüm yolunun başvurucunun derhal serbest bırakılmasını ve kendisine uluslararası hukuka uygun olarak tazminat ve diğer tazminatlar konusunda icra edilebilir bir hakkın tanınmasını,

c) Hükümetten, başvurucunun keyfi olarak özgürlüğünden mahrum bırakılmasını çevreleyen koşulların tam ve bağımsız bir şekilde soruşturulmasını sağlamaya ve haklarının ihlal edilmesinden sorumlu olanlara karşı uygun önlemlerin alınmasını,

d) Hükümetten bu Görüş’ü mümkün olan tüm araçlarla ve mümkün olduğunca geniş bir şekilde yaymasını talep eder.

10) Çalışma Grubu Görüşünün Yerine Getirilmesini Takip Usulü

Çalışma Grubu, başvurucu ve Türk Hükümetinden, bu Görüş’te yapılan tavsiyelerin takibinde alınan önlemler hakkında, aşağıdakiler de dahil olmak üzere, kendisine bilgi vermesini talep etmiştir:

a) Başvurucunun serbest bırakılıp bırakılmadığı ve serbest bırakıldıysa hangi tarihte serbest bırakıldığı;

b) Kendisine tazminat veya diğer telafilerin yapılıp yapılmadığı;

c) Başvurucunun haklarının ihlaline ilişkin bir soruşturma yürütülüp yürütülmediği ve yürütüldüyse soruşturmanın sonucu;

d) Türkiye\’nin yasalarını ve uygulamalarını mevcut Görüş doğrultusunda uluslararası yükümlülükleriyle uyumlu hale getirmek için herhangi bir mevzuat değişikliği veya uygulama değişikliği yapılıp yapılmadığı;

e) Mevcut Görüş’ün uygulanması için başka herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı.

Çalışma Grubu, son olarak başvurucudan ve Hükümetten yukarıda belirtilen bilgileri işbu Görüş’ün iletildiği tarihten itibaren altı ay içinde sağlamalarını talep etmiştir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu Cihangir Çenteli Kararı’nın düzenlenmemiş ön sürümüne sitemizden ulaşabilirsiniz.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.


Map-marker-alt


Phone-alt


Envelope


Whatsapp


Google


Facebook


Twitter


Instagram


Linkedin


\"Kayseri