Aile Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü

Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında Ortak Hayatın Yeniden Kurulamadığı İddiasının İspat Edilmesi Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Davacının daha önce açtığı boşanma davasının, “davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle” reddedilerek kesinleştiği ve kesinleşme tarihi ile eldeki davanın açıldığı tarih arasında üç yıldan fazla bir sürenin geçtiği sabittir. Ne var ki, davacı, ön inceleme duruşmasında “davaya ilişkin bildireceğim delilim yoktur” demek suretiyle kanunda öngörülen üç yıllık süre içerisinde ortak hayatın kurulması amacıyla bir araya gelinmediği hususunda herhangi bir ispat vasıtası sunmayacağını ortaya koymuştur. Davalı kadın ise davaya cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır. Bu durumda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 128. maddesi gereğince dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmekle yetinmiştir. Eldeki davanın resen araştırma ilkesinin uygulandığı bir dava olmadığı da açıktır. Bu kapsamda daha önceden açılan ve reddedilip kesinleşen davadan sonra eşlerin ortak hayatı kurmak amacıyla bir araya gelmediklerine dair vakıanın davacı tarafından ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen direnme kararının onanması gerekmiştir. (6098 s. K. m. 166) (6100 s. K. m. 128) (4721 s. K. m. 166, 185) Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Eşlerden biri tarafından açılan boşanma davasının reddinden sonra ortak hayatın yeniden kurulamaması halinde açılacak fiili ayrılık sebebiyle boşanma davası ve buna bağlı olarak ziynet alacağı, maddi manevi tazminat davası başta olmak üzere her türlü aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli Kayseri boşanma avukatı kadromuzdan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-1286 Karar No: 2019/142 Karar tarihi: 14.02.2019 Taraflar arasında görülen boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.12.2013 tarih ve … sayılı karar davacının temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.06.2014 tarih ve 2014/2667 E., 2014/14621 K. sayılı kararı ile; “…Davacı koca, daha önce Şanlıurfa Aile Mahkemesi’nin E.2007/561-K.2008/21 sayılı dosyasında açtığı boşanma davasında verilen ret kararının kesinleşmesinden sonra yeniden bir araya gelmediklerini iddia ederek eldeki davayı açmış, davalı kadın davaya cevap vermediği gibi duruşmaya da katılmamıştır. Mahkemece, üç yıllık süre koşulu oluşmasına rağmen davacı kocanın delil bildirmemesi nedeniyle bu sürede tarafların bir araya gelmediklerini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/son maddesi; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir hükmünü içermektedir. Davalı yanın reddedilen davadan sonra evlilik birliğinin devamı amacıyla bir araya gelindiğine ilişkin dosyaya yansıyan bir beyanı veya iddiası bulunmadığına göre, davanın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu Kararı Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/4. maddesi kapsamında  fiili ayrılık sebebiyle boşanma davasıdır. Davacı (erkek), davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, son derece asabi mizaçlı ve sorumsuz biri olduğunu, … Aile Mahkemesinin … sayılı dosyasında boşanma davası açtığını, davanın reddedilerek kesinleştiğini, kararın kesinleşme tarihinden sonra bir araya gelmediklerini, önceki boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren üç yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen bir araya gelmediklerini ve ortak hayatın yeniden kurulmasının mümkün olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı (kadın) davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davacıya delillerini bildirmesi için tensiple kesin süre verildiği ancak bu süre içerisinde herhangi bir delil bildirmediği, ön inceleme duruşmasının yapıldığı 11.12.2013 tarihli oturumda ise davacının herhangi bir delil ve tanığının olmadığını beyan ettiği, bu durumda daha önce verilen boşanma kararının kesinleştiği 2010 yılından itibaren eşlerin bir araya gelmediği ve ortak hayatın yeniden tesis edilemediği hususunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçeyle bozulmuştur. Mahkemece, “davalının kendisine tebliğ olunan dava dilekçesine hiç cevap vermediği, duruşmalara katılmadığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 6. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 128. maddesindeki emredici hükümlere göre bu noktada artık davacının, davalı ile ilk boşanma davasının reddolunmasından sonra ortak hayatı yeniden kurmak amacı ile hiç bir araya gelmediklerini ispatlaması gerektiği ancak davacının ön inceleme duruşmasında açık bir şekilde “davaya ilişkin bildireceğim tanığım delilim yoktur.” demek suretiyle, dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu vakıaları kanıtlamak amacı ile herhangi bir delilinin bulunmadığını ifade ettiği, zira davalının da davaya bir cevap vermemek suretiyle davacının dava dilekçesinde dayanmış olduğu “ilk boşanma davasından sonra evlilik birliğinin yeniden kurmak maksadı ile bir araya gelmedikleri” şeklindeki vakıayı inkâr etmiş sayıldığı belirtilerek önceki hükümde direnilmiştir. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/4. maddesine dayalı olarak açılan eldeki davada, daha önce açılan boşanma davasında verilen ret kararının kesinleşmesinden itibaren başlayacak üç yıllık süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ispat yükünün taraflardan hangisine ait olduğu, burada varılacak sonuca göre davanın reddinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle, fiili ayrılık nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için gerekli koşulların Türk Medeni Kanunu’nun 166/4 maddesi kapsamında açıklanması gerekmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/4. maddesi; “Boşanma sebeplerinin herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir” hükmünü içermektedir. Anılan madde gereğince boşanma kararı verilebilmesi için ilk koşul, reddedilen bir boşanma davasının bulunmasıdır.

Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aldatılan Eş, Eşiyle Birlikte Olan Kişiden Manevi Tazminat Talep Edebilir mi?

Aldatılan Eş, Evli Olduğunu Bilerek Eşiyle Birlikte Olan Üçüncü Kişiye Karşı Manevi Tazminat Talebinde Bulunabilir mi? Aldatılan Eşin Eşiyle Birlikte Olan Üçüncü Kişiden Manevi Tazminat Talep Etmesi: Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Evli olduğunu bilerek bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin eylemi, evlilik birliğine karşı göstermesi gereken özen ve saygıyı göstermemiş olması nedeniyle tek başına manevi tazminat sorumluluğunu gerektirmez. Evli olduğunu bildiği bir kişiyle ilişkiye giren üçüncü kişinin aldatılan eşe zarar vermeyi bilerek ve isteyerek hareket ettiklerine dair bir ön kabul yerinde değildir. Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu ile ilgili olarak yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte, üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda manevi tazminat sorumluluğunun doğacağında tereddüt bulunmamaktadır. Bu bağlamda başkaca bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Sadakat yükümlüğünün ihlal edilmesi, zina ve aldatma, evlilik birliğinin temelden sarsılması gibi durumlarda açılacak boşanma davası ve maddi manevi tazminat davası başta olmak üzere her türlü aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli Kayseri boşanma avukatı kadromuzdan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yargıtay Büyük Genel Kurul (İçtihatı Birleştirme Kararı) Esas No: 2017/5 Karar No: 2018/7 Karar Tarihi: 06.07.2018 Evli olduğunu bilerek bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin eylemi, evlilik birliğine karşı göstermesi gereken özen ve saygıyı göstermemiş olması nedeniyle tek başına 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49/2. maddesine göre sorumluluğunu gerektirmez. Ayrıca üçüncü kişinin aldatma eylemine katılmasının, aldatan eşe karşı duyduğu duygusal yakınlıktan kaynaklanması veya eylemin para karşılığı gerçekleşmesi de olasıdır. Bu durumlarda da; eylem ahlaka aykırı kabul edilse bile aldatılan eşe kasten zarar verme amacı taşıdığını söylemek her zaman mümkün değildir. Kanunda belirtildiği anlamda kasten zarar verme amacının gerçekleşmesi için üçüncü kişinin ahlaka aykırı bu fiili, salt birlikte olduğu kişinin eşine zarar verme kastıyla işlemiş olması gerekmektedir. Evli kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin sırf diğer eşe zarar verme kastıyla hareket ettiğinden bahsedilemediği taktirde, artık üçüncü kişinin bu fiili Türk Borçlar Kanunu’nun 49/2 maddesine göre tazminatı gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla evli olduğunu bildikleri bir kişiyle ilişkiye giren tüm üçüncü kişilerin aldatılan eşe zarar vermeyi bilerek ve isteyerek hareket ettiklerine dair bir ön kabul yerinde değildir. Zira evli olduğunu bildiği bir kişiyle ilişkiye giren üçüncü kişi, aldatılan eşin zarara uğrayacağını biliyor ve doğrudan doğruya bu sonucun gerçekleşmesini istememekle birlikte; gerçekleşmesini göze alıyorsa, ihtimali kastla hareket etmiş kabul edilir (Badur/Turan Başara, s. 126). Öte yandan, konunun incelenmesi sırasında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de değerlendirilmesi gerekmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesine göre birden fazla kişinin birlikte bir zarara sebebiyet vermeleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olmaları durumunda müteselsil sorumluluk söz konusu olacaktır. Ancak bu kişilerin her birinin davranışları gereği sorumlu tutulabilmeleri, söz konusu normun ön şartıdır. Aldatan eş ve üçüncü kişinin birlikte bir zarara sebebiyet verip, müteselsil sorumlu olabilmeleri için; üçüncü kişinin fiilinin de hukuka (veya ahlaka) aykırı olması gerekir (Badur/Turan Başara, s. 128). Konumuz açısından üçüncü kişinin fiilinin haksız fiil olarak nitelendirilebilmesine olanak bulunmadığından sadece aldatma fiiline iştirak etmesi nedeniyle, aldatan eşle birlikte Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesi çerçevesinde müteselsilen sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir. Görüldüğü üzere evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu ile ilgili olarak kanunlarımızda özel bir tazminat hükmü yer almamasına rağmen, haksız fiile ilişkin genel koşulları da taşımayan eyleminden dolayı üçüncü kişi aleyhine yargı kararıyla tazminat sorumluluğu ihdas edilmesi, evlilik birliğinin ve aile bütünlüğünün korunması gibi saiklerle dahi kabul görmemelidir. Hemen belirtilmelidir ki, üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda manevi tazminat sorumluluğunun doğacağında tereddüt bulunmamaktadır. Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir. Hal böyle olunca, üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başkaca bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler, yargısal ve bilimsel içtihatlarla bu çerçevede yapılan değerlendirmeler sonucunda “evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağı” yönünde karar verilmiştir. (2709 s. K. m. 10) (6098 s. K. m. 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76) (818 s. K. m. 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60) (4721 s. K. m. 24, 25, 161, 166, 174, 175, 185, 195, 236, 252, 510) (2797 s. K. m. 15, 16) (765 s. K. m. 440, 441, 442, 443, 444) (ANY. MAH. 23.09.1996 T. 1996/15 E. 1996/34 K.) (ANY. MAH. 23.06.1998 T. 1998/3 E. 1998/28 K.)

Aldatılan Eş, Eşiyle Birlikte Olan Kişiden Manevi Tazminat Talep Edebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Eşi Öldürmeye Teşebbüs Suçu ve Cezası

Eşi Öldürmeye Teşebbüs Suçu ve Cezası Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin etmek için gerçek ve tüzel kişilere yönelik her türlü suç isnadı, cezai şikâyet, kovuşturma, soruşturma ve diğer ceza davası konularında müvekkillerimize avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmetleri sunmaktayız. Ceza hukukunda (TCK md.35) suça teşebbüs, işlenmesi amaçlanan bir suçun kanunda yazılı icra hareketlerine başladıktan sonra failin iradesi dışındaki sebeplerle suçun tamamlanamamasıdır. Kasten öldürmeye teşebbüs suçu da, failin insan hayatına kasten son vermeye yönelik eylemine rağmen ölüm sonucunun gerçekleşmemesi durumunda söz konusu olur. Kasten öldürme suçu, neticesi hareketten ayrılabilen ve bu bağlamda teşebbüse elverişli bir suç tipidir. Eşin yaşamına son vermeye yönelik eylem sonucunda mağdurun ölmesi halinde fail kasten nitelikli öldürme suçu nedeniyle cezalandırılmaktadır. Öldürme kastıyla hareket edilmesine rağmen mağdurun hayatta kalması durumunda ise fail, Türk Ceza Kanunu  m.81 veya m.82 ile m.35 hükümleri çerçevesinde kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanacaktır. Kasten öldürmeye teşebbüs suçunun cezası; suça teşebbüs hükümlerini düzenleyen TCK m.35 ile insan öldürme suçunu düzenleyen TCK m.81 (basit öldürme) veya TCK m.82 (nitelikli öldürme) hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi hesaplanmaktadır. Bununla birlikte fail tarafından işlenen suçun “kasten yaralama suçu” veya “kasten öldürmeye teşebbüs” kapsamında mı değerlendirileceğine ilişkin en temel ayırıcı nokta; suçun manevi unsuru yani kastın farklılığıdır. Fail, saldırdığı eşinin ölümünün gerçekleşmesini istemişse “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan; mağdurun ölümünü istememekle birlikte daha hafif sonucu (darp ve yaralama) amaçlamışsa kasten yaralama suçundan cezalandırılacaktır. Kasten öldürmeye teşebbüs suçu ile ilgili makalemize ve örnek Yargıtay kararlarına sitemizden ulaşabilir; eşi öldürmeye teşebbüs suçu ile ilgili dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda Kayseri Ceza Avukatı kadromuzdan ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Eşi Öldürmeye Teşebbüs Suçu ve Cezası Ayrı yaşadığı eşini kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanan sanığın eşine bıçakla saldırdığı olayda kalça bölgesine dört kez vurması kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmayıp, her birinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olması karşısında sol göğüs bölgesine bıçakla bir kez vurmasının hayati tehlikeye yol açtığı dikkate alındığında; 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesi uygulanırken meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte dikkate alınarak alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza tayin edilmesi gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/490 E. 2017/299 K. \”İçtihat Metni\” Kararı veren Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi Eşini kasten öldürmeye teşebbüsten sanık …\’nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 82/1-d, 35/2, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin … 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.04.2013 gün ve … sayılı resen temyize tâbi olan hükmün, sanık ve müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.02.2015 gün ve 4717-842 sayı ile; \”…1- Sanık …\’in mağdur …\’yı bıçakla göğüs ve kalça bölgelerinden yaraladığı, bunlardan göğüs bölgesindeki yaralanma hayati tehlikeye neden olurken kalça bölgesindeki 4 adet yaralanmanın ise hayati tehlikeye sebebiyet vermeden basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek surette olduğu anlaşılmakla, kasten nitelikli öldürmeye teşebbüs nedeniyle 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesi uyarınca yapılan uygulama sırasında, zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirilerek makul bir ceza yerine 20 yıl hapis cezası verilerek fazla ceza tayini, 2- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesi son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi uyarınca, 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafii ücretinin sanıktan tahsiline hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi\” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 21.04.2015 gün ve 111-95 sayı ile zorunlu müdafii ücretinin sanıktan tahsil edilemeyeceğine ilişkin bozma nedenine uymuş, diğer bozma nedenine ise; \”… Sanığın olay tarihinde resmi bağıt ile evli olduğu katılan …\’ı TCK\’nın 29. maddesinin uygulanmasını gerektirecek bir hal olmaksızın çok sayıda bıçak darbesi vurmak suretiyle öldürmeye teşebbüs ettiği, eylemin bu yönüyle eşe karşı işlendiği ve öldürmeye teşebbüs olduğu yönünde bir tereddüt bulunmadığı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23.02.2015 tarih ve 4717-842 sayılı bozma ilamının; darbe sayısı ile bu darbelerden yalnızca bir tanesinin öldürücü nitelikte bulunmasının TCK\’nın 35. maddesinin uygulanma yerinde üst sınır ceza takdir ve tayin edilmesinin yerinde olmadığı yolundaki görüşünün, her olayın niteliğine ve taşıdığı kendi özelliklerine göre değerlendirilmesini gerektirir bir durum olduğu, … dava konusu olayda, sanığın haksız bir tahrik unsuru dahi olmadan silahla katılana yönelik saldırısının niteliği, darbe sayısı karşısında mahkememizce önceki karar yerinde TCK\’nın 35. maddesinin uygulanması aşamasında yapılan değerlendirmenin oluşa, esasa ve usule uygun olduğu, aksi durumun ise bozma kararı veren dairenin ne kadar ceza verilmesi gerektiğini de takdir ve tayin etmesi sonucunu doğuracağı, bu durumun da somut bir ölçütünün olmayacağı\” gerekçesiyle direnerek, sanığın önceki hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar vermiştir. Resen temyize tabi bu hükmün de sanık ve müdafii ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.06.2016 gün ve 262356 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 1089-1231 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 29.03.2017 gün ve 37-981 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 35/2. maddesi uyarınca yapılan uygulama sonucu verilen ceza miktarının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; 26.12.2012 tarihli tutanakta; olay günü saat 18.15 sıralarında … ilçesi, … Caddesi üzerinde bıçakla yaralama olayının olduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine intikal edildiğinde, sanık …\’nın aralarında boşanma davası devam eden eşi katılan … \’yı bıçaklayıp olay yerinden kaçtığı esnada çevrede bulunan kişiler tarafından etkisiz hale getirilerek yakalandığı, sanığın kaçarken düşürdüğü beyan edilen bir adet

Eşi Öldürmeye Teşebbüs Suçu ve Cezası Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Eşin Facebook Hesabına İzinsiz Girmek Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Kapsamında mıdır?

Eşin Facebook Hesabına İzinsiz Girmek Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı ve Bilişim Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; başkasının Twitter, Instagram veya Facebook hesabına izinsiz girmek ve yazışmaları kaydetmek, yazışmaları hukuka aykırı olarak yaymak gibi haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilecek suçlar başta olmak üzere ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Eşin Facebook Hesabına İzinsiz Girmek ile ilgili Emsal Yargıtay Kararı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2016/868 Karar No: 2020/442 Karar Tarihi: 03.11.2020 Kararı veren Yargıtay Dairesi: 12. Ceza Dairesi Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi İçtihat Metni Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan sanık … …\’ın beraatine ilişkin Bakırköy 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.04.2014 tarihli ve … sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.11.2015 tarih, 2804-17576 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiştir. Karşıoy Gerekçesi Daire Üyesi İ. E..; \”Sanığın, aralarındaki boşanma davası devam eden ve ayrı yaşadıkları kocası katılana ait Facebook hesabının daha önceden bildiği şifresini kullanarak, katılanın Facebook hesabına girip, katılanın annesi ile arasındaki yazışmaları önce kendi elektronik posta adresine aktarıp, sonra da gıyabında yapılan yazışmalardan haberdar olduğunu bildirmek için, katılanın elektronik posta adresine gönderdiği olayda; Sanığın, resmen kocası da olsa katılana ait Facebook hesabına girerek katılanın annesiyle yaptığı yazışmaları okuması ve almasının TCK\’nın 132. maddesinin birinci fıkrasındaki suçu oluşturduğunu ve Yerel Mahkemenin beraat kararının bozulması gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun beraat kararının onanması yönündeki görüşüne katılmıyorum.\” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.01.2016 tarih ve 243049 sayı ile; “…5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun Haberleşmenin gizliliğini ihlâl başlıklı 132. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykın olarak ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın nzası olmaksızın alenen ifşa eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. (4) Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır. şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninde, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu suç, belirli kişiler arasındaki haberleşmenin içeriğinin öğrenilmesiyle işlenmektedir. Kişiler arasındaki haberleşmenin ne suretle yapıldığının suçun oluşumu açısından önemi yoktur. Bu haberleşme, örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla yapılabilir. Bu suç açısından önemli olan, haberleşmenin belirli kişiler arasında yapılmasıdır. Söz konusu suçu, bu haberleşmenin tarafı olmayan kişi işleyebilir. Haberleşmenin gizliliğinin sadece dinlemek veya okumak suretiyle ihlâl edilmesi, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Ancak, bu gizlilik ihlâlinin, haberleşme içeriklerinin yani konuşulanların veya yazılanların kayda alınması suretiyle yapılması, bu suçun nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Örneğin telefon konuşmalarının ses kayıt cihazıyla kayda alınması hâlinde, suçun bu nitelikli hâli gerçekleşmektedir. Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin belli bir suça ilişkin soruşturma kapsamında Anayasa ve kanunların belirlediği koşullar çerçevesinde öğrenilmesinin veya kayda alınmasının hukuka uygun olduğu muhakkaktır. Maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Haberleşme içerikleri hukuka uygun bir şekilde veya birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle öğrenilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, haberleşme içeriklerinin ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Fıkra metninde bu ifşanın hukuka aykırı olması açıkça vurgulanmıştır. Bu bakımdan örneğin, kişiler arasındaki telefon konuşmalarına ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada açık bir şekilde dinlenmesi veya okunması hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık, henüz soruşturma aşamasında iken, kişiler arasındaki konuşma içeriklerinin, hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olsalar bile, örneğin televizyonlarda veya gazetelerde yayınlanması hâlinde, bu suç oluşacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında, kişinin kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa etmek suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlâl etmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, ifşanın alenen yapılması gerekir. Bu bakımdan, örneğin kişi kendisine gönderilen mektubu gönderenin bilgisi ve rızası dışında bir başkasına okutması hâlinde, bu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık, mektubun gönderenin bilgisi ve rızası dışında alenen okunması, başkaları tarafından okunmasını temin için bir yere asılması veya basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, söz konusu suç oluşacaktır. Dördüncü fıkrada, kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ikinci veya üçüncü fıkralara göre verilecek cezanın belli oranda artırılması öngörülmüştür. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 132. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliğinin ihlal suçu, (mülga) 765 sayılı TCK’nın 195 ve 197. maddelerin karşılığı olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’nın 195 veya 197. maddesinde düzenlenen suçların konusu olarak \’bir mektup veya telgraf veya kapalı bir zarf\’ gösterilmişken bu konuda herhangi bir sınırlama yapılmadan \’haberleşmenin gizliliği ve haberleşmenin içeriği\’ biçiminde genel ve kapsayıcı bir ifade kullanılmıştır. Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 8. maddesiyle koruma altına alman özel hayatın gizliliği, Anayasanın 20. maddesinde de \’Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.\’ biçiminde genel olarak ifade edildikten sonra, Anayasanın 22. maddesinde de, \’Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır\’ şeklinde hüküm altına alınmıştır. Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ve Anayasa ile güvence altına alınan genelde; özel hayatın gizliliği, özelde ise; haberleşme hürriyeti, YTCK’nın \’Kişilere Karşı Suçlar\’ başlıklı 2. kısmında yer alan \’Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar\’ başlıklı 9. bölümünde cezayi korumaya kavuşturulmuştur. Bu açıklamalar karşısında YTCK’nın 132. maddesinde düzenlenen kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlâli suçuyla korunan hukuki yarar, genel olarak Anayasa\’nın 20. maddesinde belirlenen özel yaşamın ve özelde de yine Anayasanın 22. maddesinde düzenlenen haberleşme özgürlüğünün dokunulmazlığıdır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 132. maddesiyle düzenlenen kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlâli suçunun hareket unsurunu da maddede düzenlenen suçlara göre, ayrı ayrı belirlemek gerekir. Maddenin 1. fıkrasında düzenlenen suçun hareket unsuru, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliğini ihlaldir. Bu suçun oluşması için, kişiler arasında bir haberleşme olması gerekir. Bu haberleşmenin hangi

Eşin Facebook Hesabına İzinsiz Girmek Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Kapsamında mıdır? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyalarının Durumu

Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyaları ve Takıların Durumu Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyaları ve Takılar: Düğünde takılan takıların kadına özgü ziynet eşyası niteliğinde olmayıp, hangi eşe ait olduğunun ispat edilememesi halinde eşlerin paylı mülkiyetinde olduğunun kabulü gerekir. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/944 Karar No: 2020/5388 Karar tarihi: 24.09.2020 Mahkemesi: Aile Mahkemesi Dava Türü: Eşya, Ziynet ve Katılma Alacağı Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. Karar Davacı … vekili, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak davacının elinden zorla alınıp bozdurulan ziynet eşyaları yönünden 26.500,00 TL, davacının evlenmeden önce aldığı ev eşyaları yönünden 6.000,00 TL, davalı adına kayıtlı 5 nolu meskenin satın alınmasında bozdurulan ziynetler ile katkısı olduğundan katılma ve değer artış payı alacağı olarak 25.998,50 TL, 5 nolu meskenden davalının elde ettiği kira geliri yönünden 7.300,00 TL katılma alacağı, yine evlilik birliği içinde davalı adına edinilen 8 nolu mesken yönünden ise 41.258,00 TL katılma alacağının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Harcını yatırmak suretiyle sundukları 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile ev eşyaları, ziynet eşyaları, kira geliri yönünden alacak taleplerini yinelemiş, bilirkişi raporu doğrultusunda 8 nolu mesken yönünden 86.134,00 TL ve 5 nolu mesken yönünden 30.000,00 TL katılma alacağı olarak talep miktarını arttırmıştır. Davalı … vekili, 5 nolu meskenin evlenmeden önce davalı tarafından bedeli ödenerek satın alındığını, bu meskenin kira gelirinden davacının hak talep edemeyeceğini, 8 nolu meskenin 2007 yılında davalı tarafından kredi ile alınan dava dışı bir taşınmazın takas edilmesi ve üzerine davalı tarafından banka kredisi çekilerek satın alındığını, davacının taşınmazların edinilmesine hiçbir katkısının bulunmadığını, ziynet eşyalarının ise davacının uhdesinde bulunduğunu, bu yüzden adet ve niteliklerini ayrıntılı bildirdiğini,2005 yılında davalının yatırım amaçlı 8 bilezik aldığını, davacının bozdurulduğunu iddia ettiği ziynetlerin bu bilezikler olduğunu açıklayarak, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, mahkeme kararının diğer yönlerden kesinleşmekle, ziynet alacağı talebinin kısmen kabulüyle 1 adet tam altın (600,85), 65 adet çeyrek altın (9844,90), 1 künye 14 ayar (422,72), 2 adet bilezik 15’er gramdan (2544), 12 adet 10’ar gramdan bilezik (10.176) olmak üzere toplam 23.588,47 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının 36746 ada 21 parseldeki 5 nolu taşınmaza ilişkin talebi yönünden bilirkişi raporunda 42.500 TL katılma alacağı belirlenmiş ise de ıslah dikkate alınarak 30.000 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının 27922 ada 5 parseldeki 8 nolu taşınmaza yönelik alacak talebinin kabulüne, talep ve ıslah dikkate alınarak 86.134 TL alacağın karar tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu mad.33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, eşya, ziynet, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. 1. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2. Davalı vekilinin ziynet eşyalarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, davacının düğünde takılan ziynet eşyalarının davalının zorlaması ve baskısıyla iade edilmek üzere davalıya verildiğini iddia etmiş, davalı ise davacıdan ziynet eşyalarını almadığını savunmuş, 04.06.2015 tarihli ilk kararda ziynet eşyaları yönünden bir karar verilmemiş, 11.12.2017 tarihli Dairemizin ilamında da ziynet eşyaları yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı gerekçesiyle bozma yapılmış, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda ziynet eşyalarının davacıya ait olduğu, evlilik birliği içinde edinilen mallar için kullanılmadığı gerekçesiyle ziynet eşyalarına yönelik talebin yazılı şekilde kabulüne karar verilmiştir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu md.6). İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir (HMK mad.190). İspat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Buna göre, öncelikle, ziynet eşyalarının varlığının, sonrasında da ziynet eşyalarının davalıya verildiği iddiasının ispatı davacı kadına, bu ziynet eşyalarının davalı kocaya iade edilmemek üzere verildiğinin, davacı kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususunun ispatı ise davalı kocaya aittir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tanık beyanları ve düğün görüntülerine göre ziynet eşyalarının varlığı sabit olup, öncelikle mahkemece ziynet eşyalarının davalı kocaya verilip verilmediğine yönelik yeterli araştırma ve inceleme yapılmamış, gerekçede de bu hususta bir değerlendirmede bulunulmamıştır. O halde, Mahkemece yapılacak iş, tarafların bu husustaki tüm delilleri toplanarak, yeniden taraf tanıklarından ziynet eşyalarının davalı kocaya verilip verilmediğinin, dava konusu ziynet eşyalarının akıbetinin etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması, tanık beyanlarının çelişmesi halinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişkinin giderilmeye çalışılması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek ziynet eşyalarının davalı kocaya verildiğinin ispat edilememesi halinde davanın reddine karar verilmesi olmalıdır. Diğer yandan, ziynet eşyalarının davalı kocaya verildiğinin ispat edilmesi halinde ise; Kadına özgü ziynet eşyaları, eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğindedir (TMK mad. 1, 6,

Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyalarının Durumu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kusurlu Eşten Tazminat İstenebilir mi?

Kişilik Hakları Saldırıya Uğrayan Taraf, Boşanma Davasında Kusurlu Eşten Tazminat Talep Edebilir mi Boşanma Davasında Kusurlu Eşten Tazminat İstenmesi: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceği öngörülmüştür. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu    Esas No: 2019/126 Karar No: 2019/379 Mahkemesi: Aile Mahkemesi Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.07.2013 tarih ve … sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.04.2014 tarih ve 2013/18785 E. 2014/9301 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı kocanın tüm, davacı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Davalı kocanın, mahkeme tarafından da kabul edilen kusurlarının yanında kadın ve ailesini “sizi süründüreceğim” şeklindeki sözlerle tehdit ettiği anlaşılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md.4, TBK. md. 50, 51, 52, 58) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu Kararı Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava evlilik birliğinin sarsılması hukuksal nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir. Davacı (kadın) vekili; davalının bitmek bilmeyen harcamalar yaptığını, sürekli borçlandığını, bu borçları müvekkilinin ödemek zorunda kaldığını, müvekkiline karşı hakaret ve tehdit içeren sözler kullandığını ileri sürerek boşanma kararı ile birlikte müşterek çocukların velayetinin müvekkiline verilmesini, 75.000,00TL maddi tazminat ile 75.000,00TL manevi tazminata, çocuklar için 500,00 er TL iştirak nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı (erkek) vekili; iddiaların doğru olmadığını, müvekkilinin hiçbir zaman icra takibi ya da haciz işlemine muhatap olmadığını, davacının aile reisi olmak ve evlilik birliğini bağımsız yönetmek istemesi sebebiyle dava açtığını belirterek davanın reddini savunmuş ve müvekkili lehine 750,00TL tedbir nafakasına hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davalı erkeğin birlik görevlerini gereği gibi yerine getirmediği, nereye harcadığı belli olmayacak şekilde harcamalar yaptığı, iki taraf ve ailelerinin davranışları sonunda eşlerin bir araya gelmelerinin artık imkânsız hâle geldiği, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalının ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin anneye verilmesine, davacı yararına 10.000,00TL maddi tazminata karar verilmiş, davalının boşanmaya sebebiyet veren kusurlu davranışlarının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı belirtilerek davacının manevi tazminat talebi reddedilmiştir. Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle manevi tazminat talebi yönünden bozulmuştur. Mahkemece, davacı kadına ve ailesine yönelik “sizi süründüreceğim” sözünün 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği, boşanma aşamasındaki her eşin her defasında rahatlıkla sarf ettiği veya sarf edebileceği bu sözün davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı vekili ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı erkeğin eşine ve eşinin ailesine yönelik “sizi süründüreceğim” şeklinde sarf ettiği sözlerin Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi kapsamında kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyıp taşımadığı, burada varılacak sonuca göre davacı (kadın) yararına manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. I) Davalı …’ın temyiz itirazlarının incelenmesinde; Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Bu nedenle temyiz talebinde bulunan tarafın temyizinde hukuki yararı bulunmalıdır. Mahkemece verilen 05.07.2013 tarihli ve 2013/261 E., 2013/617 K. sayılı ilk karar, davalı vekilince “hükmün tamamına” yönelik olarak, davacı vekili tarafından ise “kusur belirlemesi ve reddedilen manevi tazminat talebi” yönünden temyiz edilmiş, Özel Dairece davalının tüm temyiz itirazları reddedilmiş, sadece davacı (kadın) yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğinden bahisle bozma kararı verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine ise Özel Dairenin 09.07.2014 tarih ve 2014/15014 E., 2014/15877 K. sayılı kararı ile karar düzeltme itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmakla, davalı yönünden hüküm kesinleşmiş, uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır. Diğer yandan, Özel Dairenin bozma kararı davacı yararına olmakla birlikte, mahkemenin manevi tazminat talebinin reddine dair verdiği direnme kararı davalı lehinedir. Bu sebeplerle davalının lehine olan direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır. O hâlde davalının direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir. II) Davacı vekilinin temyizi yönünden yapılan değerlendirmede; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları

Kusurlu Eşten Tazminat İstenebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanmada Barışma Girişimi Af Sayılır mı?

Boşanmada Barışma Girişimi, Tek Başına Af Olarak Kabul Edilir mi Boşanmada Barışma Girişiminin Af Sayılması: Eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin boşanmada af niteliğinde sayılamayacağı kuşkusuzdur. Kadının, önceki boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonraki fiili ayrılık süresi içinde barışma önerisinde bulunmuş olması, ortak hayatın yeniden kurulması için bir girişim olup, kocadan karşılık görmediğine ve kabul edilmediğine göre, girişimden öteye ulaşmamıştır. Kadının bu iyiniyetli davranışının diğer tarafı af olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/244 Karar No: 2020/881 Karar Tarihi: 11.11.2020 Mahkemesi: Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 3. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı-Karşı Davalı İstemi 4. Davacı-karşı davalı vekili 30.09.2011 tarihli dava dilekçesinde; tarafların geçimsizlik nedeniyle fiilen ayrı olduklarını, davacı tarafından … 1. Aile Mahkemesinin … sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını ve davanın reddedildiğini, kararın 15.09.2008 tarihinde kesinleştiğini, kesinleşme tarihinden itibaren aradan üç yıl geçmiş olmasına rağmen ortak hayatın kurulmadığını ve halen ayrı yaşadıklarını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-Karşı Davacı Cevabı 5. Davalı-karşı davacı asil 21.10.2011 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının ruh sağlığının bozuk olduğunu, kıskançlık ve öfke krizleri geçirdiğini, psikolojik ilaçlar kullandığını, sürekli aldatmayla suçlandığını, onur kırıcı, şeref ve haysiyetini incitici söz ve davranışlarıyla kendisine kötü muamelede bulunan davacıdan boşanmak istediğini ileri sürerek öncelikle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile boşanmaya, ergin olmayan ortak çocuğun velayetinin kendisine verilmesine, çocuk yararına 1.000,00TL tedbir-iştirak nafakası ile kendi yararına da 150.000,00TL maddi ve 150.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. … 3. Aile Mahkemesi’nin 13.11.2012 tarihli ve … sayılı kararı ile; dinlenen tanık ve müşterek çocukların beyanları uyarınca tarafların ayrılmasından sonra davalı- karşı davacı …’nun birkaç kez eşi … ile barışmak istediği ancak …’in kabul etmediği, bu durum karşısında davalı karşı davacı kadının eşi …’in varsa kusurlu davranışlarını affettiği gerekçesiyle kadının davasının reddine, ret ile sonuçlanan boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren üç yıllık sürenin geçmesine rağmen tarafların bir araya gelmedikleri gerekçesiyle erkeğin davasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/son maddesi uyarınca kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.05.2013 tarihli ve 2013/1267 E., 2013/13712 K. sayılı kararı ile; “…Hüküm davalı-karşı davacı (kadın) tarafından her iki boşanma davası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Mahkemece; davalı kadın tarafından açılan “evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK md.166/1) sebebine dayanan karşı boşanma davası, “tarafların fiilen ayrılmalarından sonra davalının birkaç kez eşiyle barışmak istediği, bu sebeple kocasının kusurlarını affettiği” gerekçesiyle reddedilmiştir. Davacı-karşı davalı koca tarafından daha önce açılan boşanma davası “davalıdan kaynaklanan bir geçimsizliğin ispat edilmediği” gerekçesiyle reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kocanın eşine hakaret ettiği, onu haksız olarak başkalarıyla ilişki kurmakla itham ettiği ve evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı kadının, önceki boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonraki fiili ayrılık süresi içinde barışma önerisinde bulunmuş olması, ortak hayatın yeniden kurulması için bir girişim olup, kocadan karşılık görmediğine ve kabul edilmediğine göre, girişimden öteye ulaşmamıştır. Kadının bu iyiniyetli davranışının diğer tarafı af olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Öyleyse davalı tarafından açılan karşı boşanma davasının da kabulü gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddi doğru bulunmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. 8. … 3. Aile Mahkemesinin 25.09.2013 tarihli, … sayılı direnme kararı davalı karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2018 tarihli ve 2017/2-1929 E., 2018/447 K. sayılı kararı ile usulden bozulmuştur. Direnme Kararı 9. … 3. Aile Mahkemesinin 05.11.2019 tarihli ve … sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçelerle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı-karşı davacı kadının fiili ayrılık sırasında barışma girişiminde bulunmasının af niteliğinde olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir. 13. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddenin bir ve ikinci fıkralarında yer alan düzenlemeye göre; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” 14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. 15. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade

Boşanmada Barışma Girişimi Af Sayılır mı? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza Mahkemesi Kararı Aile Hakimini Bağlar mı?

Ceza Mahkemesi Kararı, Kusur Değerlendirmesi Açısından Aile Hakimini Bağlar mı Ceza Mahkemesi Kararı, Kusur Değerlendirmesi Açısından Aile Hakimini Bağlar mı: Ceza mahkemesi kararı, kusur değerlendirmesinde önemlidir. Ceza Mahkemesinin boşanma davasına konu olan eylem hakkında maddi olayı tespit eden kararı, hukuk hakimini bağlar. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/2408 Karar No: 2015/18886 Mahkemesi: Aile Mahkemesi Dava Türü: Karşılıklı Boşanma İçtihat Metni Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı erkek tarafından her iki dava yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 20.10.2015 günü temyiz eden davalı-davacı … ile vekili Av. … geldi. Karşı taraf davacı-davalı … ve vekilleri gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: … 6. Sulh Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyasında davacı-davalı kadını yaralama ve hakaret suçlarından, davalı-davacı erkek ve annesi hakkında kamu davası açılmış, davalı-davacı erkek ve annesi aleyhine, davacı-davalı kadın ve babası ile kız kardeşi tarafından işlendiği iddia edilen yaralama suçu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ve davalı-davacı erkek tarafından bu karara itiraz edilmiştir. Mahkemece, bu itirazın sonuçlanması beklenmeden yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Temyiz aşamasında sunulan belgelere göre, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz kabul edilip, davacı-davalı kadın ve yakınları hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum kusur değerlendirilmesinde etkili olacağından, mahkemece … Asliye Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyasının celbi ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 1100.00 TL. vekalet ücretinin … alınıp … verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. Ceza Mahkemesi Kararı, Hangi Şartlarda Aile Hakimini Bağlar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/560 Karar No: 2020/1268 Karar Tarihi: 19.02.2020 Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi Dava Türü: Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı kadın tarafından, öncelikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 163. maddesi uyarınca, “Küçük düşürücü suç işleme” hukuki sebebine, olmadığı takdirde Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi çerçevesinde boşanma davası açılmıştır. Mahkemece, davanın kabulü ile unsurları oluştuğundan Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Talep terditli olduğu için öncelikle özel boşanma sebeplerinin bulunup bulunmadığı belirlenmeli, özel sebep varsa bu sebebe dayanılarak, özel boşanma sebeplerinin gerçekleşmemesi halinde ise deliller genel boşanma sebebi (TMK m. 166/1-2) çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Ceza Mahkemesinin boşanma davasına konu olan eylem hakkında maddi olayı tespit eden kararı, hukuk hakimini bağlar. Davalı erkek hakkındaki ceza yargılamasında, … 2. Ağır Ceza Mahkemesinin … sayılı, 22/02/2018 tarihli ilamıyla, erkeğin Fetö silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tutukluluk halinin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır. Ceza mahkumiyetine yönelik hüküm henüz kesinleşmemiştir. Ceza dava dosyasının sonucu beklenerek deliller birlikte değerlendirilerek, öncelikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 163. maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç Yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple … Bölge Adliye Mahkemesinin 2. Hukuk Dairesinin 19.12.2019 tarih, … sayılı davalı erkeğin istinaf talebinin esastan reddine dair kararının KALDIRILMASINA, … Aile Mahkemesinin 19.09.2019 tarih, … sayılı kararın BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. Yıllık Tecrübe 0 + Mutlu Müvekkil 0 + Dava Takibi 0 + Başarı Oranı % 0 + Kayseri Boşanma Avukatı Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Nisan 12, 2025 Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi Nisan 9, 2025 Artık Değere Katılma Alacağı: Eşin Kişisel Malı Niteliğindeki Paranın Taşınmaz Alımında Kullanılması Hizmetlerimiz Mevzuat ve Kararlar Online Randevu Online Ödeme

Ceza Mahkemesi Kararı Aile Hakimini Bağlar mı? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanma Davasında Tanık Beyanının Önemi

Boşanma Davasında Tanık Dinletilmesi ve Tanık Beyanının Önemi Boşanma Davasında Tanık Beyanının Önemi: Boşanma davasında sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Boşanma Davasında Tanık Beyanı Hakimi Bağlar mı? Boşanma davasında sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır. Davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2487 Karar No: 2020/799 Mahkemesi: Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 1. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili 20.08.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 13.10.2008 tarihinde evlendiklerini, ortak bir kızlarının bulunduğunu, davalının eşine ve ailesine karşı sürekli saygısızlık yaptığını, hakaret ve küfürler ettiğini, müvekkilini sadakatsizlikle suçladığını, bu yönde huzursuzluklar çıkardığını, gece yarısı yatağa bıçak koyarak “ya benim dediğimi yaparsın ya da beni öldür” dediğini, büyük bir ev ve kendine ait araba gibi müvekkilinin kazancını aşar şekilde maddi taleplerde bulunduğunu, sosyal medya hesabından müvekkilinin erkek arkadaşına ait telefon numarasını istediğini, aile ve arkadaş ortamlarında davalının müvekkiline karşı gerçekleştirdiği onur ve haysiyet kırıcı eylemleri nedeniyle görüşebilecekleri kimsenin kalmadığını söylediği gibi, sürekli bağırıp, çağırarak sinir krizi geçirdiğini, müvekkilinin ve ortak çocuğun hayati tehlike altında bulunduğunu, 01.08.2014 tarihli raporla sabit olduğu üzere davalı tarafından fiziksel şiddete uğradığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 1.000,00TL maddi ve 5.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı, 10.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının sebepsiz şekilde kendisini boşamak istediğini, iki aydır eve gelmediğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, geçimi için uygun miktarda nafaka talep ettiğini, evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda yasal haklarını istediğini, eşini sevdiğini ve boşanmak istemediğini belirtmiş, 28.01.2015 tarihli vekil tarafından sunulan dilekçede ise; tarafların birbirlerini çok severek evlendikleri, davacının sebep göstermeksizin 2014 yılı mayıs ayında boşanmak istediğini söyleyerek eve gelmemeye başladığı, sonrasında müvekkili aleyhinde uydurma bir koruma kararı almak suretiyle müşterek konuttan ayrılmak zorunda bırakıldığı, davalının mecburen Ordu ilinde ailesinin yanında yaşamaya başladığı, bu sürede davacının çocukla ilgilenmediği, maddi ve manevi destek sağlamadığı belirtilerek tüm yaşananlara rağmen taraflar yönünden en doğru kararın alınabilmesi için öncelikli olarak boşanma talebinin reddine, bunun yerine taraflar adına bir yıllık ayrılık kararı verilmesine, bu süreçte müvekkili yararına 600,00TL tedbir-yoksulluk, ortak çocuk yararına ise 400,00TL tedbir-iştirak nafakasına hükmedilmesine, mahkemenin boşanma kararı vermesi hâlinde ise talep edilen nafakalar ile birlikte ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, müvekkili yararına 30.000,00TL maddi ve 30.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. … 1. Aile Mahkemesinin 02.04.2015 tarihli ve … sayılı kararı ile; davacının annesinin ev işlerine sürekli karıştığı, kendi sözlerini dinletemeyince davacıyı boşanmaya yönelttiği, kadın eşin erkek eşe sürekli hakaret ettiği ve bu kadar hakaret karşısında erkek eşin sukut durduğu anlatımının inandırıcı olmadığı gibi hayatın olağan akışına aykırı görüldüğü, en son olaydan sonra tarafları barıştırmak için aracı olan davalının annesine davacının annesinin “…kızınıza koca çok, oğluma kadın çok…” demek sureti ile boşanmayı teşvik ettiği, kadın eşin tekme atarak erkek eşe saldırmasının ve geç saatlere kadar sokaklarda dolaşmasının inandırıcı olmadığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin kararlarında “her tanığın beyanlarının esas olduğu bu beyanların yalan olduğu kanıtlanmadığı sürece hükme esas alınacağı” belirtilmekte ise de, iki tarafın da tanıklarının dinlenmesi sonucunda davacı tanıklarının her türlü olayı belli bir anlatım hâlinde davacı yararına boşanma sebebi olacak şekilde anlatımları nedeniyle davacı tanık beyanlarına itibar edilmediği, davacının fiziksel şiddet iddiasına dayanak raporun incelenmesinde ise söz konusu ödem ve yaraların “davacının davalıya fiziksel şiddet uygulamasını engellemek amacıyla, davalı tanıklarının anlatımlarına uygun olarak annesi tarafından arkasından çekildiği anda” oluştuğunun kabulü ile fiziksel şiddet iddiasının ispatlanmadığı, boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin kusursuz, buna karşılık erkek eşin ise annesinin ve ailesinin talebiyle boşanmak istemesi nedeniyle tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.01.2016 tarihli ve 2015/11175 E., 2016/1097 K. sayılı kararı ile; “…Hüküm davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü: Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kadının davacı eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu hâlde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 8. … 1. Aile Mahkemesinin 03.05.2016 tarihli ve … sayılı kararı ile

Boşanma Davasında Tanık Beyanının Önemi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanma Davasında Kusur

Boşanma Davasında Kusur ve Kusurun İspatına ilişkin Emsal Yargıtay Kararları Boşanma Davasında Kusur: Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Erkeğin fiziksel şiddetine karşı kadının eşini eve almaması tepkisel davranıştır, kusur olarak kabul edilemez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/1670 Karar No: 2020/2633 Karar Tarihi: 03.06.2020 Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi Dava Türü: Karşılıklı Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı kadın tarafından erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, reddedilen tazminat talepleri ile nafakaların miktarları yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı kadının aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- İlk derece mahkemesi tarafından; evlilik birliği devam ederken davacı davalı erkeğin ailesinin evliliğe müdahale ettiği, kadının ailesi ile görüşmesini istemediği, fiziksel şiddet uyguladığı, tehdit ettiği, davalı-davacı kadının ise, erkeğin ailesi ile görüşmesini istemediği, evliliğin sona ermesine sebebiyet veren olaylarda davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu kabul edilerek, karşılıklı boşanma davalarının kabulüyle tarafların boşanmalarına, erkeğin tazminat isteklerinin reddine, ortak çocuğun velayetinin anneye bırakılmasına, ortak çocuk yararına tedbir ve iştirak nafakasına, davalı-davacı kadın yararına tazminatlara karar vermiştir. Taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, görevli … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 15/01/2020 tarih … sayılı kararla; davacı-davalı erkeğin son olayda ortak evin kapısını tekmelediği, kadının ailesini istemediği, porno sitelere girdiği, davalı-davacı kadının ise eşinin ailesiyle görüşmelerini istemediği, birlik görevlerini yerine getirmediği, son olayda eşini ortak eve almadığı anlaşıldığından boşanmaya sebep olan bu olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu belirtilerek davalı-davacı kadının tüm istinaf taleplerinin reddi ile davacı-davalı erkeğin kusur belirlemesi, tazminatlar yönünden istinaf başvuru talebinin kabulüne karar verilmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemesince tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilmişse de; davalı-davacı kadına bölge adliye mahkemesince yüklenilen “Son olayda eşini ortak eve almaması” eşinin kapıyı tekmelemesi nedeniyle tepkisel bir davranıştır, bu nedenle kadına kusur olarak yüklenilemez. İlk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesince belirlenen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlara göre de davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekirken yazılı şekilde tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü doğru bulunmamıştır. 3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda erkek ağır kusurlu olup, erkeğe yüklenen bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmektedir. Kadın boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. O halde, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4) dikkate alınarak kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) karar vermek gerekirken, yanılgılı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. Sonuç Yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle temyiz edilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 15.01.2020 tarih 2018/377 esas – 2020/32 karar sayılı kararının; kusur belirlemesi ve davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteği yönünden BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. Boşanma Davasında Eşit Kusurlu Eş Yararına Tazminata Hükmedilebilir mi Boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurlu olması halinde eşit kusurlu eş yararına tazminata hükmedilemez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/11321 Karar No: 2018/1819 Karar Tarihi: 13.02.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi Dava Türü: Karşılıklı Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar, nafakalar, reddedilen manevi tazminat talebi ve yargılama giderleri yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Mahkemece davacı-davalı erkek ağır kusurlu kabul edilerek boşanma kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı-davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, davalı-davacı kadının ise kıskançlık nedeniyle tartışmalar çıkardığı, son olayda kıskançlık krizine girerek kendini yerlere attığı, eşine müstehcen içerikli video yolladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden erkeğin ağır kusurlu olarak kabulü doğru olmamıştır. 3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Eşit kusurlu eş yararına tazminat verilemez. (TMK m. 174/1-2) Davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. 4- Davalı-davacı kadın tanığı, 18.09.2015 tarihli celsede kadının muhasebe işinde asgari ücretle çalıştığını beyan etmiştir. Buna göre davalı-davacı kadının sigortalı olarak çalışıp çalışmadığı, düzenli ve sürekli bir gelirinin bulunup bulunmadığı araştırılıp, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun  175. maddesi koşullarının kadın yararına gerçekleşip, gerçekleşmediği tespit edilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Sonuç Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.  Çocuk ile Baba Arasında Kişisel İlişki Tesisinin Çocuğun Ahlaki Gelişimini Olumsuz Etkilemesi Babanın bilgisayarda çocuğun göreceği şekilde porno film izlemesi karşısında; velayeti davacı anneye bırakılan çocuk

Boşanma Davasında Kusur Read More »