Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü
Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında Ortak Hayatın Yeniden Kurulamadığı İddiasının İspat Edilmesi Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Davacının daha önce açtığı boşanma davasının, “davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle” reddedilerek kesinleştiği ve kesinleşme tarihi ile eldeki davanın açıldığı tarih arasında üç yıldan fazla bir sürenin geçtiği sabittir. Ne var ki, davacı, ön inceleme duruşmasında “davaya ilişkin bildireceğim delilim yoktur” demek suretiyle kanunda öngörülen üç yıllık süre içerisinde ortak hayatın kurulması amacıyla bir araya gelinmediği hususunda herhangi bir ispat vasıtası sunmayacağını ortaya koymuştur. Davalı kadın ise davaya cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır. Bu durumda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 128. maddesi gereğince dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmekle yetinmiştir. Eldeki davanın resen araştırma ilkesinin uygulandığı bir dava olmadığı da açıktır. Bu kapsamda daha önceden açılan ve reddedilip kesinleşen davadan sonra eşlerin ortak hayatı kurmak amacıyla bir araya gelmediklerine dair vakıanın davacı tarafından ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen direnme kararının onanması gerekmiştir. (6098 s. K. m. 166) (6100 s. K. m. 128) (4721 s. K. m. 166, 185) Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Eşlerden biri tarafından açılan boşanma davasının reddinden sonra ortak hayatın yeniden kurulamaması halinde açılacak fiili ayrılık sebebiyle boşanma davası ve buna bağlı olarak ziynet alacağı, maddi manevi tazminat davası başta olmak üzere her türlü aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli Kayseri boşanma avukatı kadromuzdan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-1286 Karar No: 2019/142 Karar tarihi: 14.02.2019 Taraflar arasında görülen boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.12.2013 tarih ve … sayılı karar davacının temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.06.2014 tarih ve 2014/2667 E., 2014/14621 K. sayılı kararı ile; “…Davacı koca, daha önce Şanlıurfa Aile Mahkemesi’nin E.2007/561-K.2008/21 sayılı dosyasında açtığı boşanma davasında verilen ret kararının kesinleşmesinden sonra yeniden bir araya gelmediklerini iddia ederek eldeki davayı açmış, davalı kadın davaya cevap vermediği gibi duruşmaya da katılmamıştır. Mahkemece, üç yıllık süre koşulu oluşmasına rağmen davacı kocanın delil bildirmemesi nedeniyle bu sürede tarafların bir araya gelmediklerini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/son maddesi; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir hükmünü içermektedir. Davalı yanın reddedilen davadan sonra evlilik birliğinin devamı amacıyla bir araya gelindiğine ilişkin dosyaya yansıyan bir beyanı veya iddiası bulunmadığına göre, davanın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu Kararı Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/4. maddesi kapsamında fiili ayrılık sebebiyle boşanma davasıdır. Davacı (erkek), davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, son derece asabi mizaçlı ve sorumsuz biri olduğunu, … Aile Mahkemesinin … sayılı dosyasında boşanma davası açtığını, davanın reddedilerek kesinleştiğini, kararın kesinleşme tarihinden sonra bir araya gelmediklerini, önceki boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren üç yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen bir araya gelmediklerini ve ortak hayatın yeniden kurulmasının mümkün olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı (kadın) davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davacıya delillerini bildirmesi için tensiple kesin süre verildiği ancak bu süre içerisinde herhangi bir delil bildirmediği, ön inceleme duruşmasının yapıldığı 11.12.2013 tarihli oturumda ise davacının herhangi bir delil ve tanığının olmadığını beyan ettiği, bu durumda daha önce verilen boşanma kararının kesinleştiği 2010 yılından itibaren eşlerin bir araya gelmediği ve ortak hayatın yeniden tesis edilemediği hususunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçeyle bozulmuştur. Mahkemece, “davalının kendisine tebliğ olunan dava dilekçesine hiç cevap vermediği, duruşmalara katılmadığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 6. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 128. maddesindeki emredici hükümlere göre bu noktada artık davacının, davalı ile ilk boşanma davasının reddolunmasından sonra ortak hayatı yeniden kurmak amacı ile hiç bir araya gelmediklerini ispatlaması gerektiği ancak davacının ön inceleme duruşmasında açık bir şekilde “davaya ilişkin bildireceğim tanığım delilim yoktur.” demek suretiyle, dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu vakıaları kanıtlamak amacı ile herhangi bir delilinin bulunmadığını ifade ettiği, zira davalının da davaya bir cevap vermemek suretiyle davacının dava dilekçesinde dayanmış olduğu “ilk boşanma davasından sonra evlilik birliğinin yeniden kurmak maksadı ile bir araya gelmedikleri” şeklindeki vakıayı inkâr etmiş sayıldığı belirtilerek önceki hükümde direnilmiştir. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/4. maddesine dayalı olarak açılan eldeki davada, daha önce açılan boşanma davasında verilen ret kararının kesinleşmesinden itibaren başlayacak üç yıllık süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ispat yükünün taraflardan hangisine ait olduğu, burada varılacak sonuca göre davanın reddinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle, fiili ayrılık nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için gerekli koşulların Türk Medeni Kanunu’nun 166/4 maddesi kapsamında açıklanması gerekmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/4. maddesi; “Boşanma sebeplerinin herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir” hükmünü içermektedir. Anılan madde gereğince boşanma kararı verilebilmesi için ilk koşul, reddedilen bir boşanma davasının bulunmasıdır.
Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü Read More »