Aile Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Eşi Kasten Öldürme Suçundan Verilecek Cezada Aldatma ve Haksız Tahrik Nedeniyle İndirim Yapılması

Eşi Kasten Öldürme Suçunda Haksız Tahrik Hükümlerinin Uygulanması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Kasten öldürme – Madde 81 (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Nitelikli haller – Madde 82 (1) Kasten öldürme suçunun; a) Tasarlayarak, b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle, d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı, e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, f) Kadına karşı, g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla, i)  Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle, j) Kan gütme saikiyle, k) Töre saikiyle, İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Haksız tahrik – Madde 29 (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. Aldatma ve Haksız Tahrik Halinde Eşi Kasten Öldürme Suçundan Verilecek Cezada İndirim Yapılması Gerekir Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2015/1-610 Karar No: 2016/43 Karar Tarihi: 09-02-2016 Özet: Olay esnasında maktulenin sanığa yönelik haksız bir söz ve davranışının bulunmadığı, ancak evlilik birliği devam ederken maktulenin başka kişilerle görüşmek suretiyle sadakatsiz tutum ve davranışları nedeniyle süreklilik arzeden ve haksız tahrik oluşturan eylemlerin ulaştığı boyut dikkate alındığında, sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 22 yıla indirilmesinin adil ve yerinde olduğunun kabulü gerekmektedir. (5237 s. K. m. 29, 62, 82) (5271 s. K. m. 308) Dava ve Karar: Eşini kasten öldürme suçundan sanık …\’nun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 82/1-d, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, … Ağır Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı resen temyize tâbi olan hükmün sanık müdafii, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile; \”Oluşa ve kabule göre; sanık ile maktule arasındaki boşanma davasının devam ettiği, maktulenin, kirası sanık tarafından ödenen evde kaldığı, başka şahısları eve almak suretiyle görüştüğü, bu şahıslarla ilişkisinin olduğu, değişik tarihlerde farklı şahıslarla telefonla mesaj göndermek suretiyle duygusal ve cinsel birlikteliği çağrıştıran görüşmeler yaptığı olayda; maktuleden kaynaklanan, süreklilik arzeden ve haksız tahrik oluşturan eylemlerin ulaştığı boyut dikkate alındığında, cezanın 18 yıldan 24 yıla kadar indirilmesini öngören TCK\’nın 29. maddesi uyarınca, sanığın cezasından makul oranda indirim yapılması gerekirken, alt seviyede indirim yapılmak suretiyle fazla ceza tayini\” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Bozmaya uyan … Ağır Ceza Mahkemesince sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 82/1-d, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin … gün ve … sayılı resen temyize tâbi olan hükmün sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince oyçokluğuyla onamasına karar verilmiş, Daire Üyeleri … ve …; sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle daha fazla indirim yapılması gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmışlardır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile; \”Uyuşmazlık; yerel mahkemece haksız tahrik hükümlerinin uygulaması aşamasında asgari oranda indirim yapılarak ceza tayininin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır… Tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranı belirlenirken haksız hareketin işleniş şekli, niteliği, yeri, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Sanığın eylemini, aralarında boşanma davası devam ederken sanık tarafından kiralanan evde oturan maktulenin değişik erkekleri eve aldığı, komşuların cinsel ilişki seslerinden rahatsız olup polisi aradıkları, sanığa da bu konuda bilgi verip rahatsız olduklarını, aktardıkları maktulenin sevgilisi ile otele gittiği, otelde çocuklarının da bulunduğu odada ilişki sırasında maktulenin oğlunun beyanına göre \’g…sok\’ şeklinde söz söylediği, maktulenin çocuklarının duyabileceği şekilde cinsel ilişkiye girdiği, sanığın değişik zamanlarda maktulenin hakaretlerine maruz kaldığı, sanığın zamana yayılan bu tahriklerden kaynaklanan nedenle ayrı yaşadığı eşini öldürdüğü, böylece sanığın haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu işlediği anlaşılmıştır. Sanığın maktuleden kaynaklanan haksız bir fiil sonucu kendisinde oluşan şiddetli elem ve bunun meydana getirdiği hiddetin etkisi altında eylemini gerçekleştirdiği, bir kişinin eşini başka birisi ile bu şekilde uygunsuz davranışlar içinde olduğunu duyması halinde yaşadığı travma düşünüldüğünde ağır bir tahrikin varlığının kabulünün gerektiği, nitekim yerleşmiş yargısal içtihatların da bu yönde olduğu, sanığın sosyal ve kültürel yapısı, eşinin başkası ile cinsel birliktelik yaşamış olması, bu ilişkinin çocuğu tarafından kendisine iletilmesi de gururunu ciddi şekilde incitecek bir durum oluşturması hususları gözetildiğinde, haksız tahrik nedeniyle cezadan daha fazla oranda indirim yapılmasının hak ve nasafete uygun olacağından onama kararının kaldırılarak, yerel mahkemece verilen hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği\” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince … gün, 2694-3725 sayı ve oyçokluğu ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Eylemin sübutu ve nitelendirilmesinde bir uyuşmazlık, bu kabulde de dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eşini kasten öldürme suçundan sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 29. maddesi uyarınca indirim yapılırken ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 22 yıl hapis cezasına indirilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. İncelenen dosya kapsamından; Sanık ile maktulenin 13.11.2001 tarihinde evlendikleri, bu evliliklerinden 7 yaşında … ve 9 yaşında … isimli çocuklarının olduğu, maktulenin cep telefonu ile gece geç saatlere kadar konuşması ve psikolojik sorunlarının olması nedeniyle aralarında geçimsizlik başladığı, sanığın maktulenin ailesi ile de görüşerek maktulenin annesine yakın bir yerde 07.05.2007 tarihinde bir daire kiraladığı, maktule ve çocukların bu evde kaldığı, … tarihinde sanığın şiddetli geçimsizlik nedeniyle maktule aleyhine boşanma davası açtığı, maktulenin de karşı boşanma davası açtığı, 22.10.2008 tarihinde boşanma davalarının reddedildiği, bu kez 10.07.2009 tarihinde maktulenin şiddetli geçimsizlik nedeniyle sanık

Eşi Kasten Öldürme Suçundan Verilecek Cezada Aldatma ve Haksız Tahrik Nedeniyle İndirim Yapılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Erkeğin Eşine Şiddet Uygulaması Halinde Kadın Yararına Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilmesi

Erkeğin Eşine Şiddet Uygulaması Halinde Kadın Yararına Tazminata Hükmedilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/148 Karar No: 2023/353 Karar Tarihi: 26.04.2023 Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince tarafların istinaf başvuruları kısmen kabul edilerek yeniden esas hakkında karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendiklerini, bu evliliklerinden ortak bir çocuklarının bulunduğunu, davalının müvekkilini sürekli aşağıladığını, tehdit ve darp ettiğini, evden kovduğunu, ailesiyle görüşmesini yasakladığını, eşine küfür ettiğini, tüm bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; tüm iddiaları inkârla, yerleşim yerinin Tekirdağ olduğunu, ayrıca tarafların son altı aydır Sincan ilçesinde oturduklarını, 17.10.2016 tarihinde davacının müvekkilinin annesine olan tepkisi sebebiyle salondaki fotoğrafların kaldırıldığını, davalının fotoğrafları yeniden yerine koymak istemesine kadın eşin büyük tepki gösterdiğini, davacının eşine zarar verdiğini, kadın eşin müvekkiline “Adam değilsin, erkek değilsin” şeklinde hakaret ettiğini, davacının ortak çocuk …’a şiddet uyguladığını belirterek öncelikle yetki itirazlarının kabulüne, davanın esası hakkında ise davanın reddine, velayetin müvekkiline tevdii ile tedbir ve iştirak nafakasına karar verilmesini istemiştir. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı 1. İlk Derece Mahkemesinin 28.09.2017 tarihli ve 2016/1992 Esas, 2017/1405 Karar sayılı kararıyla; taraflara ait nüfus aile kayıt tablosu ve Mernis kayıtlarından davacının ve davalının yerleşim yerinin Sincan/Ankara olduğu, davacının kısa bir süre Ankara kadın konut evinde kaldığı, daha sonrasında Tekirdağ’da bulunan abisinin yanına gittiği, 16.11.2016 tarihli tedbir kararında da adres olarak Tekirdağ adresini beyan ettiği, davanın açılmasından sonra Ankara’yı terk edip ailesinin yanına gittiğinin anlaşıldığı, kısa bir süre kalınan yerin yerleşim yeri olarak kabul edilemeyeceğinden boşanma davasında yetkili mahkemenin Ankara Batı Aile Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin yetki itirazının kabulu ile dava dilekçesinin usulden reddine, mahkemenin yetkisizliğine, talep hâlinde yetkili ve görevli Ankara Batı Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. 2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. 3. Bölge Adliye Mahkemesinin 20.04.2018 tarihli ve 2018/720 Esas, 2018/567 Karar sayılı kararı ile; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendikleri, dava tarihinden önce eşlerin son altı aydır birlikte oturdukları yerin Ankara ili, Sincan ilçesi olduğu, davacı kadının 18.10.2016 ilâ 27.10.2016 tarihleri arasında Ankara ili, Yenimahalle ilçesi konuk evinde kaldığı, dava açılırken vermiş olduğu 19.10.2016 tarihli vekâletnamede adresinin “… Sincan/Ankara” olarak gösterildiği, 16.11.2016 tarihli koruma kararında adresinin Tekirdağ olarak belirtildiği, hâli hazırda Tekirdağ’da abisinin yanında ikamet ettiği, bu durumda Ankara Aile mahkemelerinin yetkili olmadığı, yetkisizlik kararının isabetli olduğu gerekçesiyle davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir. 4. İlk Derece Mahkemesinin 12.09.2019 tarihli ve 2018/821 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararı ile; davacıya fiziksel ve sözlü şiddet uygulayan erkek eşin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin babaya verilmesine, çocuk ile anne arasında şahsi ilişki tesisine, çocuk yararına aylık 600,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, kadının nafaka taleplerinin reddine, kadın yararına 14.000,00 TL maddi ve 12.000,00 TL manevi tazminata karar verilmiştir. VI. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 25.11.2020 tarihli 2020/509 Esas, 2020/1992 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden ceza hâkiminin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı nazara alındığında, özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 Esas sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine “kaltak” şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık davacı kadının da eşine “adam değilsin, erkek değilsin” şeklinde sözler söylediği, bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu, bu olayların dışında kalan tanık anlatımlarının soyut izahlardan ibaret olduğu, tarafların ortak çocuğu 2005 doğumlu …’ın anlatımlarının ceza dosyasının kapsamı ile uyumlu olmadığı, cevap dilekçesinde bu anlatımlar yönünde vakıa bildirmeyen davalı erkeğin söz konusu ceza dosyası kapsamında da eşi hakkında kasten yaralama veya hakaret yönünden şikâyetinin bulunmadığı, erkek eş hakkında düzenlenen bir adli raporun da bulunmadığı, bu sebeple boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarının belirlenmesinde dikkate alınmadığı gerekçesiyle davalı erkeğin kusur belirlemesine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile kusura ilişkinin gerekçenin düzeltilmesine, yine davalının kendisi yönünden tedbir nafakası verilmemesine ilişkin istinaf isteğinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılmasına, kadın yararına aylık 300,00 TL tedbir nafakasına, buna karşılık kadın yararına mahkemece verilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının az olduğu, ortak çocuk yararına verilen tedbir-iştirak nafakalarının ise çok olduğu gerekçesiyle davacı kadının bu yönlere ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönlerden kaldırılmasına ve kadın eş yararına 20.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminata, ortak çocuk yararına aylık 200,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, tarafların diğer yönlere ilişkin istinaf isteklerinin ise esastan reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Davacı tarafından evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası ikame edilmiş; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının boşanma davasının kabulü ve ferilerine ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı; taraflarca istinaf edilmiştir. İstinaf istemi üzerine inceleme yapan bölge adliye mahkemesi; özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet

Erkeğin Eşine Şiddet Uygulaması Halinde Kadın Yararına Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması

Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/1-249 Karar No: 2023/747 Karar Tarihi: 12-07-2023 Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması: Vekâletnamelerin farklı amaç ve söylemlerle alınarak kötüye kullanıldığının davacılar tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Dosya kapsamındaki deliller bu açıdan değerlendirildiğinde, vekâlet veren … ile …’in paylarının toplam 51.500,00 TL bedelle devredildiği, mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda devir tarihi itibariyle her bir payın değeri 28.600,00 TL olmak üzere toplam 57.200,00 TL olarak belirlendiği, devrin kardeşler arasında yapıldığı gözetildiğinde arada vekâlet görevini kullanıldığını gösterecek bir farkın bulunmadığı gibi davacı tanık beyanları da vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı olgusunun kabulü için yeterli değildir. Aksine dosya kapsamında dinlenen davacı …’in oğlu …’in tanık olarak verdiği beyanında dayısı … ile annesi …’in taşınmazdaki hisselerini rıza ile verdiklerini ve bedelinin de ödendiğini hatta alınan para ile …’in eşi olan yengesinin Umreye gittiğini ve dişlerini yaptırdığını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenler karşısında vekâletnamelerin hile ile alındığı ve vekâlet görevinin kötüye kullanıldığının davacı tarafça ispat edilemediği görülmektedir. Bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu sonucuna varılmıştır. (6098 S. K. m. 40, 48, 502, 504, 506) (4721 S. K. m. 2, 3, 6) (6100 S. K. m. 190) (818 S. K. m. 389, 390, 398) (YHGK. 07.12.2011 T. 2011/14-609 E. 2011/744 K.) Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinden davacı … ile diğer davacıların murisi …’in … ili, … ilçesi, … Mahallesinde kain 7 pafta 2165 parselde bulunan taşınmazda davalı … ile birlikte elbirliği mülkiyeti şeklinde ortak olduklarını, farklı bir taşınmazın devri için davacı … ile diğer davacıların miras bırakanı …’den vekâletname alındığını, bu vekâletnamede davalı …’in değil eşi …’nin vekil olduğunu ve vekilin taşınmazdaki miras paylarını eşi olan davalı …’e temlik ettiğini, devirle ilgili kendilerine bilgi verilmediği gibi satış bedelinin de ödenmediğini, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek 2165 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile yolsuz tescilin düzeltilmesini, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP 1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, davacıların dava konusu taşınmazı miras yolu ile edindikleri bilgisini müvekkilinin verdiğini, müvekkilinin konuyla ilgili bu yerlerin miras kaldığını akrabasından öğrenmesinden sonra vefat eden … ve … ile bir görüşme gerçekleştirdiğini, bu görüşmede davacıların dava konusu taşınmazlardaki hisselerinin satılmasını beyan ettiklerini, müvekkilinin de maddi durumunun iyi olması sebebiyle dava konusu yerleri almaya karar verdiğini ve bu durumu davacılara ilettiğini, davacıların dava konusu taşınmazı müvekkiline satmayı kabul etmelerinden sonra vekâletnamelerin çıkarıldığını, davacıların vekâletnamelerde özel bir yetki vermediklerini, “İntikal ve satış yetkileri … ili, ilçeleri, mahalle ve köyleri hudutları dâhilinde bulunan bilumum taşınmaz” için verildiğini, müvekkilinin kötüniyetli ve hile ile hareket etme niyetinin olmadığını, davacıların taşınmazları satın alabilmesi için müvekkilinin vefat eden eşine vekâlet verdiklerini, müvekkilinin taşınmazları alabilmesi için ya davacılarının ya da vekillerinin tapu sicil müdürlüğüne gitmeleri gerektiğini, bir gerçek kişi aynı anda hem taşınmazı alıp hem satamayacağından vekâletin eşi … adına çıkarıldığını, vekâlet çıkartan kişilerin ortalama zekaya sahip insanlar olduğunu, fiili ehliyetlerini kaybetmiş durumda da olmadıklarını, davacıların satış işleminden haberdar olduklarını, taşınmaz bedelini davacılara elden ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. 2. Diğer davalılar; usulüne uygun olarak yapılan davetiye tebliğine rağmen davaya cevap vermemiş ve duruşmalara katılmamışlardır. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 2018/138 Esas, 2019/679 Karar sayılı kararıyla; davacıların murisi … ile …’in …’e vermiş oldukları vekâletnameyle ilgili olarak iradelerinin fesada uğratıldığına yönelik herhangi bir şikâyet ve iddialarının bulunduğuna dair dosyada delil olmadığı, miras hisselerinin devrine karşılık bedellerinin ödendiğine dair tanık beyanlarının bulunduğu, taşınmaz satışına ilişkin vekâlet verenlerin paralarını alamaması hâlinde ve kandırılmaları durumunda bu hususu en azından yakın çevreleri ile dinlenen tanıklara sözlü olarak beyan etmeleri beklenirken böyle bir beyanda bulunmadıkları, davacıların vekâlet alınırken ve satışta hile olgusu iddialarını doğrular nitelikte dosyaya delil sunamadıkları ve iddialarını ispat edemedikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 17.02.2021 tarihli ve 2020/459 Esas, 2021/201 Karar sayılı kararıyla; dosya kapsamındaki deliller bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, davacı tarafın iddialarını kanıtlayamadığı, satışın iradi olduğu, bir kısım davacıların murisi …’in Kartal 3. Noterliğinde düzenlenen, 07.03.2008 tarihli ve 12334 yevmiye nolu vekâletname ile davacı …’in ise … 7. Noterliğinde düzenlediği 14.04.2009 tarihli ve 9002 yevmiye nolu vekâletname ile … ve … illerinde miras bırakandan intikal edecek bilimum taşınmazlardaki hak ve hisselerinin intikal ve satış işlemleri yapması için … kızı …’i vekil olarak tayin ettikleri, davaya konu edilen intikal ve satış işlemlerinin anılan vekâletnameler kullanılarak yapıldığı, vekâletnamelerin hile ile alındığı ya da kötüye kullanıldığının davacılar tarafından ispat edilemediği, zira davacı tarafça dayanılan tanık beyanlarının maddi delillerle desteklenmeyen soyut ifadeler içerdiği, buna karşılık davacılardan …’in oğlu olan ve davanın kabulünde menfaati bulunan (davacı …’in muhtemel mirasçısı olarak) … tanık olarak vermiş olduğu beyanında dayısı … ile annesi …’in iradi olarak taşınmazdaki hisselerini sattıklarını ve bedelinin de ödendiğini beyan ettiği, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir… Dosya içeriği ve toplanan delillerden, bir kısım davacının mirasbırakanı …’in Kartal 3. Noterliğinin 17.03.2008 tarih ve 12334 yevmiye nolu vekaletnamesi ve davacı …’in … 7. Noterliğinin

Kardeşler Arasında Taşınmaz Devrinde Vekâlet Görevinin Kötüye Kullanılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Annenin Soybağının Reddi Davası Açmasına İmkan Tanımayan Düzenleme İptal Edilmiştir

Annenin Soybağının Reddi Davası Açmasına İmkan Tanımayan Düzenlemenin İptal Edilmesi AYM Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, kocaya soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütme imkânı tanınırken bu hak anaya tanınmamıştır. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; soybağının reddi davasını açma hakkının koca ile çocuğa tanınmasına karşılık anaya tanınmamasının hukuk devleti ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığı, ana tarafından soybağının reddi talebiyle yargı mercilerine başvurulamaması nedeniyle hak arama özgürlüğünün de ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. ve 291. maddelerinde çocuk ile baba arasındaki soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılması amacıyla soybağının reddi davasını açabilecek kişiler sınırlı olarak belirlenmiştir. Buna göre anılan davayı açabilecek kişiler arasında ana yer almamaktadır.  Dolayısıyla ananın doğurduğu çocuğunun kocadan olmadığını ileri sürerek yargı mercilerine başvurma imkânı bulunmamaktadır. Ana tarafından soybağının reddi davasının açılması mümkün olmamakla birlikte Kanun’un 286. maddesinin ikinci fıkrasında çocuğa soybağının reddi davasını açma hakkı tanınmış, 291. maddesinin ikinci fıkrasında ise ergin olmayan çocuğa atanacak kayyımın atama kararının kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabileceği öngörülmüştür. Buna göre soybağının reddi davasının açılması bakımından çocuğa kayyım atanması için başvuru yapılması mümkündür. Bununla birlikte kayyım tarafından dava açılabilmesi ananın özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı bağlamında etkili başvuru hakkı yönünden bir güvence sunmamaktadır. Zira kayyım, soybağının reddi davasını çocuğun yararını gözeterek çocuk adına açacaktır. Dolayısıyla anılan davada çocuğun anası davacı sıfatıyla babalık karinesinin çürütülmesine ilişkin iddialarını ileri süremeyecektir. Bu itibarla ana tarafından davacı sıfatıyla çocuğun biyolojik babasının koca olmadığı ileri sürülerek babalık karinesinin çürütülmesi için yargı mercilerine başvurulmasına imkân tanımayan kural, özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı bağlamında etkili başvuru hakkını ihlal etmektedir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2023/37 Karar Sayısı: 2023/140 Karar Tarihi: 26/7/2023 R.G. Tarih – Sayı: 20/10/2023 – 32345 İtiraz Yoluna Başvuran: Ankara 18. Aile Mahkemesi İtirazın Konusu: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’nın 2., 5., 10., 13. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Ana tarafından açılan soybağının reddi davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun itiraz konusu kuralın da yer aldığı 286. maddesi şöyledir: “I. Dava hakkı – Madde 286 Koca, soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır. Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve kocaya karşı açılır.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 9/3/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesinin birinci fıkrasında çocuk ile ana arasında soybağının doğumla kurulacağı, ikinci fıkrasında çocuk ile baba arasında soybağının ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı öngörülmüştür. Anılan maddenin üçüncü fıkrasında ise soybağının evlât edinme yoluyla da kurulacağı belirtilmiştir. 4. Söz konusu Kanun’un 285. maddesinin birinci fıkrasında evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu, ikinci fıkrasında ise bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanmasının ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkün olduğu hükme bağlanmıştır. 5. Kanun’un 286. maddesinde soybağı ilişkisinin taraflarının dava açma hakkı düzenlenmiştir. Anılan maddenin itiraz konusu birinci fıkrasıyla kocaya soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütme imkânı tanınmış ayrıca bu davanın ana ve çocuğa karşı açılacağı belirtilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise çocuğun da dava hakkına sahip olduğu, bu davanın ise ana ve kocaya karşı açılacağı öngörülmüştür. 6. Öte yandan Kanun’un 291. maddesinin birinci fıkrasında dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişinin, doğumu ve kocanın ölümünü, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenme tarihinden başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabileceği belirtilmiştir. 7. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 286. ve 291. maddelerinde soybağının reddi davasını açabilecek kişiler arasında çocuğun anasına yer verilmemiştir. Bu itibarla ana tarafından soybağının reddi davasının açılması mümkün değildir. B. İtirazın Gerekçesi 8. Başvuru kararında özetle; soybağının reddi davasını açma hakkının koca ile çocuğa tanınmasına karşılık anaya tanınmamasının hukuk devleti ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığı, ana tarafından soybağının reddi talebiyle yargı mercilerine başvurulamaması nedeniyle hak arama özgürlüğünün de ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 5., 10., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 9. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 20. ve 40. maddeleri yönünden incelenmiştir. 10. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” denilmektedir. 11. Anılan maddeye ilişkin Danışma Meclisinin kabul ettiği metnin gerekçesinde özetle, madde ile kişinin özel hayatının korunmakta olduğu, kişinin özel hayatının ferdî hayat ve bununla bir bütünü teşkil eden aile hayatından oluştuğu, bu anlamda özel hayatın korunmasının her şeyden önce özel hayatın gizliliğinin korunması, başkalarının gözleri önüne serilememesi anlamına geldiği ayrıca resmî makamların özel hayata müdahale edememesinin, başka bir ifadeyle kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesinin özel hayatın korunmasının diğer bir yönünü oluşturduğu ve maddenin birinci fıkrasında bu hususun da hükme bağlandığı ifade edilmiştir. 12. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru alanında verdiği kararlarda sıkça vurgulandığı üzere özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak; herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden

Annenin Soybağının Reddi Davası Açmasına İmkan Tanımayan Düzenleme İptal Edilmiştir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Evlat Edinme: Evlat Edinilenlerin Nüfus Siciline Kaydedilmesine İlişkin Bazı Düzenlemelerin İptali

Evlat Edinme: Evlat Edinilen Küçüklerin Nüfus Kaydına Ana ve Baba Adı olarak Evlat Edinenlerin Adlarının Yazılması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin eşler tarafından birlikte evlat edinilmesi hâlinde küçüğün nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adlarının yazılmasını öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; evlat edinme yoluyla kurulan soy bağı bakımından erginler ile küçüklerin hukuken eşit kabul edilmediği, eşlerin birlikte evlat edindiği erginler ile bir eşin diğer eşin ergin çocuğunu veya evlatlığını evlat edinmesi hâlinde nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adlarının yazılmasına izin verilmediği, ergin evlatlığa nüfus kaydında anne ve baba adı olarak evlat edinenlerin adlarının yazılmasını talep etme hakkının tanınmadığı, nüfus kayıtlarının nesep karışıklığına yol açmaması gerektiği belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Dava konusu kuralda, eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus siciline kaydedilmesine ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Buna karşılık ayırt etme gücüne sahip küçüğün ya da kısıtlının eşler tarafından birlikte evlat edinilmesi, üvey evladın evlat edinilmesi ve tek başına evlat edinme hâllerinde evlat edinen kişilerin nüfus sicilinde ana ve/veya baba olarak kaydedilmesine imkân tanınmamıştır. Evlatlık ile evlat edinenler arasında kurulan aile bağının gereği olan ebeveyn ilişkisinin nüfus siciline de işlenmesine sınırlı hâllerde imkân tanıyan kural, evlat edinen/edinenler ile evlatlığın özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı ile doğrudan bağlantılıdır. Evlat edinenin/edinenlerin nüfus siciline kaydının mümkün olmaması, evlatlık ilişkisi ile kurulan manevi aile bağının üçüncü kişilerden gizlenebilmesini engellemektedir. Bu bağlamda evlat edinme ilişkisinin eğitim hayatı ve mesleki hayat gibi kimlik bilgilerinin paylaşılmasının gerekebileceği sosyal çevrelerde başkaları tarafından öğrenilebilmesi mümkündür. Öte yandan evlat edinme ile ilgili belge ve bilgilerin gizliliği yasal düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Fakat itiraz konusu kural kapsamında olmayan kişilerin nüfus sicilinde kaydedilmelerine imkân tanınmamış olması, evlat edinme yoluyla kurulan aile ilişkisinin gizliliğini zedeleyebilir. Ayrıca itiraz konusu kural kapsamında olmayan evlat edinme ilişkilerinde ana ve/veya baba ile evlatlığa, fiili durumun sicile de yansımasına imkân tanıyan etkili bir hukuk yolu da sunulmamıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2023/3 Karar Sayısı: 2023/139 Karar Tarihi: 26/7/2023 R.G.Tarih-Sayı: 19/10/2023-32344 İtiraz Yoluna Başvuran: İstanbul 12. Aile Mahkemesi (2023/3), (2023/4) İtirazların Konusu: A. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 314. maddesinin dördüncü fıkrasının, B. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na 19/10/2017 tarihli ve 7039 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce…” ve “…bu maddenin yürürlüğünü izleyen beş yıl içinde…” ibarelerinin, Anayasa’nın 2., 10, 13., 20. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talepleridir. Olay: Ergin statüsündeki evlat edinilenin anne adının, sonradan evlat edinen eşin adı olarak değiştirilmesi talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ İtiraz konusu kuralların da yer aldığı; 1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir: “Hükümleri – Madde 314 Ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlât edinene geçer. Evlâtlık, evlât edinenin mirasçısı olur. Evlâtlık küçük ise evlât edinenin soyadını alır. Evlât edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Ergin olan evlâtlık, evlât edinilme sırasında dilerse evlât edinenin soyadını alabilir. Eşler tarafından birlikte evlât edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlât edinen eşlerin adları yazılır. Evlâtlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için evlâtlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlât edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur. Ayrıca evlâtlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir. Evlât edinme ile ilgili kayıtlar, belgeler ve bilgiler mahkeme kararı olmadıkça veya evlâtlık istemedikçe hiçbir şekilde açıklanamaz.” 2. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun geçici 10. maddesi şöyledir: “Evlat edinilen çocuğun ana ve baba adı – Geçici Madde 10 (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce birlikte veya tek başına evlat edinilen çocuk veya erginlerin bu maddenin yürürlüğünü izleyen beş yıl içinde nüfus müdürlüklerine başvurmaları hâlinde nüfus kaydında ana ve/veya baba adı ya da soyadı olarak evlat edinenlerin ad ve soyadları yazılır. (2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte ergin ve mümeyyiz olan evlat edinilenlerin de muvafakatleri aranır.” II. İLK İNCELEME A. 2023/3 Sayılı Başvuru Yönünden 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 5/1/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. B. 2023/4 Sayılı Başvuru Yönünden 2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 5/1/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. BİRLEŞTİRME KARARI 3. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na 19/10/2017 tarihli ve 7039 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce…” ve “…bu maddenin yürürlüğünü izleyen beş yıl içinde…” ibarelerinin iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/4 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/3 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/3 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 5/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. IV. ESASIN İNCELENMESİ 4. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN ÇETİN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Uygulanacak Kural Sorunu 5. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak

Evlat Edinme: Evlat Edinilenlerin Nüfus Siciline Kaydedilmesine İlişkin Bazı Düzenlemelerin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi Kaç Yıldır

Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi: Mal paylaşımı davası ve boşanma davasının ayrı ayrı, ancak aynı anda açılması halinde; mal paylaşımına bakmakla görevli mahkeme, boşanma davasını bekletici mesele yaparak boşanma davasının kesinleşmesini beklemek zorundadır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2013/23669 E., 2014/3820 karar sayılı ve 10.03.2014 tarihli kararında “yanlar arasındaki mal rejimi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 225/2. maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermekte olup mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibariyle doğacağı, ancak, bu hakkın kullanılabilmesi ve tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesinin zorunlu olduğu, HGK’nin 27.06.2012 tarih, 2012/8-268 Esas ve 2012/420 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; boşanma davasının mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak davası için bekletici mesele yapılması ve boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde, işbu davada toplanacak tüm delillere göre bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği” belirtilmiştir. Mal Rejiminin Başlaması ve Sona Ermesi Mal rejimi davası bakımından, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren Kanun öncesi ve sonrasına ilişkin bir ayrım söz konusudur. 01.01.2002 tarihinden önce mülga 743 sayılı Medeni Kanun’da kabul edilen yasal mal ayrılığı rejimi geçerli iken, 01.01.2002 tarihinden sonraki dönemde malların yarı yarıya paylaşım esasına dayanılan, edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Buna göre; – 01.01.2002 tarihinden önce satın alınan mallar, eşlerden hangisinin üzerine kayıtlı ise o kişinin kişisel malı sayılır. – 01.01.2002 tarihinden sonra satın alınan mallar, istisnaları mevcut olmakla beraber kural olarak eşler arasında eşit olarak paylaşılmaktadır. Eşlerin, daha sonraki bir tarihte mal rejimi sözleşmesi imzalayarak Kanun’da belirtilen başka bir mal rejimini seçmeleri halinde ise aralarındaki mevcut mal rejimi, mal rejimi sözleşmesinin yapıldığı tarihte sona erecek ve tarafların yeni seçtikleri mal rejimi türü uygulanmaya başlayacaktır. 01.01.2002 tarihinden sonra evlenen eşler arasında da şayet mal rejimi sözleşmesi yapılmamış ise; evlendikleri tarihte edinilmiş mallara katılma rejimi başlayacaktır. Ancak her iki dönem açısından da evlenmeden önce edinilen mallar kimin üzerine kayıtlı ise kural olarak o kişinin kişisel malı sayılmakta ve mal rejimi davasına konu edilmemektedir. Tasfiye Esnasında Eşlerin Birbirlerine Karşı İleri Sürebileceği Alacak Hakları Eşler arasındaki mal rejimlerine ilişkin kurallar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202-281. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Katkı payı alacağı davası, değer artış payı davası, artık değere katılma alacağı davası gibi mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalar kişisel hakka dayalı, para alacağına yönelik, nispi harç ve nispi vekâlet ücretine tabi olan dava türleridir. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi esnasında eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebileceği değer artış payı alacağı, denkleştirme alacağı ve katılma alacağı hakları bulunmaktadır. Mal ayrılığı rejiminin yürürlükte olduğu dönemde doktrin ve uygulama tarafından geliştirilen katkı payı alacağı bulunmaktaydı. Uygulamada katkı payı alacağı sıklıkla, katılma alacağı, bazı durumlarda da değer artış payı alacağıyla karıştırılmaktadır. Ancak katkı payı alacağı, değer artış payı, artık değere katılma alacağı gibi mal rejiminin tasfiyesine yönelik bu davaların açılabilmesi için eşler arasındaki mevcut mal rejiminin sona ermesi gerekir. Bu açıdan mal rejiminin tasfiyesine ilişkin açılacak davalarda zamanaşımı konusuna değinmeden önce bu alacak türlerinin kapsamına ilişkin kısaca bilgi vermekte fayda vardır. Katkı Payı Alacağı Katkı payı alacağı, mülga Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde, mal ayrılığı rejimine tabi olan eşlerden birinin, diğer eşin malvarlığına yaptığı ve karşılığını alamadığı katkı sebebiyle sahip olduğu alacak olarak kabul edilmekteydi. Katkı payı alacağının, yeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin uygulandığı dönem için de talep edilmesi mümkündür. Ancak bunun için eşler arasında resmî bir evliliğin bulunması ve yapılan katkının malî, ekonomik değeri olan bir katkı olması gerekmektedir. Çalışmayan ve herhangi bir geliri bulunmayan eşin, diğerinin edindiği bir mala katkıda bulunması ve dolayısıyla katkı alacağı talep etmesi mümkün olmadığı gibi, eşlerin, evin ve çocukların giderlerine emek ya da malvarlıkları ile yaptıkları katkılar, diğerinden bir katkı alacağına da sebep olmaz. Yargıtay, eski tarihli kararlarında, çalışmayan eşin katkı payı alacağı taleplerini reddetmiştir. Bununla birlikte, uygulamada katkı payı alacağı ile katılma alacağı kavramları karıştırıldığından mal ayrılığı rejiminin uygulandığı döneme ilişkin, çalışmayan eş için katkı payı alacağı talep edilmektedir. Oysa katkı payı alacağı ile katılma alacağı farklı şeyler olup, katılma alacağı talep edebilmek için davacı eşin çalışıyor ya da ekonomik bir gelir elde ediyor olması gerekmemektedir. Diğer bir deyişle, yeni Kanun’a göre, hiç çalışmayan, hiçbir geliri bulunmayan eş de diğer eşin edinilmiş mallarından katılma alacağı talep edebilir. Fakat edinilmiş mallara katılma rejiminin yürürlükte olmadığı döneme ilişkin katkı payı talep edemez. Değer Artış Payı Alacağı Evliliğin devamı esnasında bir eş diğer eşin malvarlığı edinmesine, iyileştirmesine veya korumasına katkı sağlamış olabilir. Katkı yapan eş, diğer eşin malvarlığının değerinin artmasında pay sahibi olduğu için bu artışa değer artış payı, buna ilişkin her bir eşin diğerinden olan alacağına ise değer artış payı alacağı adı verilir. Tasfiye aşamasında her bir eş, diğerine karşı katkı yaptığı oranda bir değer artış payı alacağına sahip olur. Ancak katkı payında olduğu gibi değer artış payında da ekonomik bir katkının bulunması gerekir. Çalışmayan eşin eve ve çocuklara bakarak yaptığı katkı değer artış payı alacağına neden olmaz. Eşin katkısı, evlilik birliğinin giderlerine olağan veya olağanüstü katkı şeklinde gerçekleşse bile değer artış payı alacağı konusu oluşturmaz. Denkleştirme Alacağı Edinilmiş mallara katılma rejiminde her eşin kişisel malları ve edinilmiş malları bulunmaktadır. Evliliğin devamı esnasında bu mal grupları arasında birtakım kaymalar olabilir. Tasfiye aşamasında öncelikle bu malların iadesi gerekmektedir. Bir eş, kişisel mallarından edinilmiş mallarına bir katkı yapmışsa bu katkının iade edilmesi gerekir. Aynı şekilde edinilmiş mallardan kişisel mallara yapılan katkı da iade edilmelidir. Bu şekilde eşlerden birinin bir mal grubundan diğerine yaptığı katkının iadesine “denkleştirme” denir. Bir mal gurubunun diğer mal grubundan olan alacağına ise “denkleştirme alacağı” adı verilir. Katılma Alacağı Denkleştirme işleminin yapılması ve değer artış payı alacaklarının iadesinden sonra her bir eşin edinilmiş malının miktarı değer olarak belli olur. Eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dâhil olmak üzere her eşin toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktara artık değer adı verilir. Her eş veya mirasçıları, diğer eşin artık değerinin yarısı üzerinde hak sahibi olur. Artık değeri fazla çıkan eş, diğerine karşı, artık değerin eşitlenebilmesi için verilmesi gereken rakam kadar borçlanmış olur. Artık değeri daha az olan tarafın diğerine karşı olan bu alacağına “katılma alacağı” adı verilir. Bir diğer ifade ile katılma alacağı, eşlerin, tasfiye aşamasında ortaya çıkan artık

Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi Kaç Yıldır Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminata Hükmedilebilir mi

Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminat ve Nafakaya Hükmedilebilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/147 Karar No: 2023/461 Karar Tarihi: 17.05.2023 Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının, davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA 1. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 14.12.2015 tarihinde evlendiklerini, davalının yoğun ısrarı üzerine müvekkiline ait olan ve hâlen ortak konut olarak kullanılan taşınmazın davalı adına satış yapılmak suretiyle devredildiğini, davalının müvekkili ile maddi çıkar için evlendiğini, nikâhtan üç gün sonra davalı kadın eşin evi terk ettiğini, davalının evlilik süresince müvekkiline karşı birlik görevlerini yerine getirmediğini, bu evliliklerinden ortak çocuklarının olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmaları ile müvekkili yararına 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davalı davaya cevap vermemiştir. II. BİRLEŞEN DAVA 1. Davalı-birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; dava dilekçesindeki iddiaların asılsız olduğunu, müvekkilinin ilk evliliğinden iki çocuğunun bulunduğunu, erkek eşin müvekkilinden yaşça büyük olduğunu, müvekkiline çocuklarının yanında hakaret ettiğini, farklı cinsel isteklerinin bulunduğunu, evde sürekli huzursuzluklar çıkardığını, müvekkilini evden kovduğunu, müvekkilinin ev hanımı olup hiçbir gelirinin bulunmadığını, karşı tarafın ise emekli olup maddi durumunun iyi olduğunu, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı erkek eşin kusurlu olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddini savunmuş, birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına aylık 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. 2. Davacı-birleşen davalı birleşen davaya cevap dilekçesinde; davacının tüm iddialarını inkârla, kadın eşin müvekkiliyle dolandırma kastıyla evlendiğini, müvekkilinin evlenmeden önce üzerine kayıtlı taşınmazı kadın eş üzerine devrettiğini, davacı kadının evlendikten üç gün sonra evi terk ettiğini, davacının dolandırma kastıyla evlendiğini belirterek birleşen davanın reddi ile müvekkili yararına 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI 1. İlk Derece Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2015/1014 Esas, 2017/351 Karar sayılı kararıyla; tarafların yakınları dışında dinlenen tanık anlatımlarının duyumdan ibaret olduğu, erkek eş adına kayıtlı taşınmazın evlenmeden kısa süre önce kadın eşe devredildiği, erkek eşe ait taşınmazının kadın eşe devredildiği tarihte kadın eşe ait bir taşınmazın bulunmadığı, bu nedenle kadının erkeğin taşınmazını kendi taşınmazını satarak aldığı iddiasını kanıtlayamadığı, taraflar arasındaki yaş farkının çok olduğu, kadın eşin erkekle maddi çıkar amacıyla evlendiği, evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığı, eşi ile birlikte olmaktan kaçındığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı-karşı davalı hakkında evden ayrıldıktan sonra tanıklarına ve davacı-karşı davalının oğluna davacının sapkın isteklerinin olduğunu söylediği, buna karşılık erkeğin de eşine küfür ettiği ve evden kovduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına aylık 350,00 TL tedbir nafakası, erkek yararına 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, kadının yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. 2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. 3. Bölge Adliye Mahkemesinin 14.06.2019 tarihli ve 2017/2546 Esas, 2019/1019 Karar sayılı kararı ile; dava ve taraf ehliyetinin hâkim tarafından resen gözetileceği, davalı-karşı davacı kadının tanığı …’nın “babamın zaman zaman aklı gidip geliyor” şeklinde beyanda bulunduğundan bahisle erkeğin psikolojik sorunları olduğunun iddia edildiği, bu durumda ilk derece mahkemesince erkeğin vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön sorun sayılarak sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı-karşı davacının sair istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. 4. İlk Derece Mahkemesinin 30.12.2019 tarihli ve 2019/599 Esas, 2019/1229 Karar sayılı kararı ile; erkek eş hakkında Kayseri Şehir Hastanesince düzenlenen raporda davacı-karşı davalı …’ın yapılan psikiyatrik muayenesi sonucunda mevcut hâliyle psikopatolojik bulguya rastlanmadığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 405 inci maddesi kapsamında kendisine vasi tayini gerekmediği kanaatine varıldığının belirtilmesi üzerine mahkemece önceki karar gerekçesi benimsenerek her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına aylık 350,00 TL tedbir nafakası, erkek yararına 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, kadının yoksulluk nafakası ile tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 29.03.2021 tarihli ve 2020/973 Esas, 2021/651 Karar sayılı kararıyla; İlk derece mahkemesince kadının eşi ile maddi çıkar için evlendiği, evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığı, eşi ile birlikte olmaktan kaçındığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, ortak yaşam sonlandıktan sonra tanıklara ve davacı-karşı davalının oğluna, eşinin sapkın isteklerinin olduğunu söylediği, buna karşılık erkeğin de eşine küfür ettiği, evden kovduğu gerekçesiyle kadının erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğu belirtilerek her iki davanın da kabulüne karar verilmişse de; ilk derece mahkemesi kararının erkek tarafından istinaf edilememesi nedeniyle erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlar yönünden kesinleştiği, yapılan yargılama ve toplanan delillerden erkeğin kadını evden kovduğuna dair kesinleşen kusur belirlemesi de göz önüne alınarak kadına yüklenen “maddi çıkar amacıyla evlenme ve evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığına” ilişkin kusurlu davranışların kanıtlanamadığı, gerçekleşen bu durumda eşlerin boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu oldukları, eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle kadının kusur belirlemesi, erkek yararına hükmedilen manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talebinin reddine yönelik istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile erkeğin manevi tazminat talebinin reddine, kadın yararına boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren aylık 350,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay

Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminata Hükmedilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ziynet Eşyasının İadesi Davasında Altın ve Takıların Geri Verilmemek Üzere Alındığının İspatlanması

Ziynet Eşyasının İadesi Davasında İspat Yükü: Takıların Düğün Masraflarının Karşılığı Olarak Üçüncü Kişiye Verilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1509 Karar No: 2020/863 Karar Tarihi: 10.11.2020 Mahkemesi: Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki ziynet eşyasının iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 11. Aile Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili 08.05.2013 tarihli dava dilekçesinde, tarafların 29.05.2012 tarihinde kesinleşen karar ile boşandıklarını, düğün töreninde takılan yirmi üç adet çeyrek altın, bir adet yarım altın, on iki adet altın bilezik (22 ayar 22 gram) ve bir takı setinin (24 ayar) müvekkilinden alınarak davalı tarafça adına açtırdığı kiralık kasaya konulduğunu, davalının müşterek konutun anahtarını zorla alarak müvekkilini evden kovduğunu ve bu şekilde evden ayrıldığı için müvekkilinin hiçbir kişisel eşyasını alamadığını ileri sürerek düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen iadesine, mümkün olmadığı takdirde dava tarihi itibariyle hesaplanan değerlerinin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı cevabı 5. Davalı 13.06.2013 tarihli cevap dilekçesinde, düğün töreninde takılan ziynet eşyalarından üç adet bilezik hariç, tamamının davacı tarafın da rızası ile düğün masraflarının karşılanması için bozdurulduğunu, davacının ailesi tarafından takılan üç adet bileziğin ise davacının isteği ile kendisi tarafından kiralanan banka kasasına konulduğunu, boşanma davasının açıldığını öğrenmesinden hemen önce kasada bulunan bu altınları da bozdurarak müşterek konuta alınan mobilyaların bedelini ödediğini, davacıya ait hiçbir ziynet eşyasının kendisinde bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı 6. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 22.05.2014 tarihli ve 2013/609 E., 2014/716 K. sayılı kararı ile; düğünde davacıya takılan altınlardan dört burma bileziğin dışındakilerin davacının rızası ile düğün masraflarının karşılanması için kullanıldığı, diğer dört bilezikten üçünün davalı tarafından kasada tutulduğu, herhangi bir yere harcanmadığı, birisinin ise davacının evden eşyalarını almak için gittiği sırada davalı tarafından elinden alındığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve her biri 20 gram ağırlığında 22 ayar dört adet altın bileziğin davalıdan alınıp davacıya aynen iadesine, aynen iade mümkün olmadığı takdirde 6.680,00TL altın bedelinin dava tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara 11. Aile Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 02.06.2015 tarihli ve 2014/17779 E., 2015/10101 K. sayılı kararı ile; “…4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyalarının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneyimlerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyedlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır. Bununla birlikte, kural olarak evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Davalı koca tarafından dava konusu ziynet eşyalarının herhangi bir sebep ile bozdurulduğunun iddia edilmesi halinde, bu defa ispat yükü yer değiştirir ve davalı koca ziynet eşyalarının bir daha iade edilmemek üzere kendisine verildiğini eş söyleyiş ile kendisine bağışlandığını, davacının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup harcandığını kanıtlanması halinde, ancak bu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur. Somut olayda, davacı kadın düğünde kendisine takılan ziynet eşyalarının davalı tarafta kaldığını iddia etmiş, bun karşın davalı koca ise ziynet eşyalarının bir kısmının düğün masrafları, bir kısmının ise mobilya masrafları için bozdurulduğunu ve harcandığını belirtmiştir. Bu durumda ispat külfeti yer değiştirmiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında ispat yükü kendisine geçen davalı koca, davacı kadının bu altınları bir daha iade edilmemek üzere davacının kendi rızası ile verdiğini ispatlayamamıştır. Bu durumda mahkemece; dosyada mevcut tüm deliller ve bu suretle tarafların bilirkişi raporlarına itirazları da gözönüne alınarak, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 10.12.2015 tarihli ve 2015/1521 E., 2015/1946 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, tarafların boşanmalarından evvel de ayrıldıkları ve tekrar barıştıkları, bu ayrılık sırasında altınların iadesi konusunda herhangi bir talepte bulunulmadığı anlaşılmakla mahkememizce iadesine karar verilen altınlar dışında kalan ziynet eşyalarının bir daha iade edilmemek üzere ve davacının rızasıyla alınıp düğün ve öncesinde yapılan masrafların karşılanması, borçlarının ödenmesi amacıyla kullanıldığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, Yerel Mahkemece düğün masrafları için harcandığı kabul edilen ziynet eşyasının davacının rızası ile verilmesinin yeterli olup olmadığı, davalının, ziynet eşyalarının davacı tarafından bir daha iade edilmemek üzere verildiğini ispatlamasının gerekip gerekmediği, burada varılacak sonuca göre davalının düğün masrafları için harcanan ziynet eşyasını iade ile yükümlü olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. III. ÖN SORUN 12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, Yerel Mahkemece direnme adı altında verilen kararda, önceki gerekçelere ek olarak “tarafların boşanmalarından evvel başka bir ayrılık ve barışma yaşandığı ve bu ayrılık sırasında altınların iadesi konusunda herhangi bir talepte bulunulmadığı” gerekçesine dayanılması karşısında, kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı tartışılmış, söz konusu gerekçenin

Ziynet Eşyasının İadesi Davasında Altın ve Takıların Geri Verilmemek Üzere Alındığının İspatlanması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ziynet Eşyasının Aynen İadesi Davası: Düğünde Takılan Çeyrek Altın ve Takılar Hangi Eşe Aittir

Ziynet Eşyasının Aynen İadesi Davası: Düğünde Takılan Çeyrek Altın ve Takılar Hangi Eşe Aittir? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/3-1038 Karar No: 2021/458 Karar Tarihi: 13.04.2021 Ziynet Eşyasının Aynen İadesi Davası: Eldeki davada, davacı düğünde takılan altınların kendisine ait olduğunu ancak davalı tarafça verilmediğini iddia etmiş; davalı ise yerel örf ve adetleri gereği düğünde takılan altınların erkek tarafına ait olduğunu o nedenle davacıya verilmediğini savunmuştur. Mahkemece davalı tarafça iddia edilen örf ve adetin varlığına ilişkin dinletilen tanığının beyanına itibar edilerek kadına özgü olanlar dışında düğünde takılan ziynetlerin kime takıldıysa ona ait olduğu kabul edilmiştir. İhtilaf düğünde takılan ziynet eşyasının taraflardan hangisine ait olduğu noktasındadır. Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür. Davalı genel kuralın aksine örf ve adetleri bulunduğunu iddia ettiğine göre bunu ispat külfeti kendisine düşmektedir. Davalı ispat amacıyla muhtar olan tanık …’ı dinletmiş; tanık iddia edilenden farklı olarak “bizim adetlerimiz düğünde takılan takılar, kıza takıldıysa kızın, oğlana takıldıysa oğlanın olur” şeklinde ifade vermiş; mahkemece tanığın beyanı esas alınarak hüküm kurulmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki, düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğu yönünde örf ve adetleri bulunduğunu belirten davalının, dinlettiği tanığın beyanı ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adetin varlığını ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda genel kuraldan ayrılınmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir. (4721 s. K. m. 6) (6100 s. K. m. 187) (YİBK 03.03.2017 T. 2015/2 E. 2017/1 K.) (3. HD. 27.01.2016 T. 2015/2539 E. 2016/842 K.) YARGITAY KARARI 1. Taraflar arasındaki ziynet eşyasının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 12. Aile Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili boşanma talebini de içeren daha sonra ziynet talepleri yönünden tefrik edilen dava dilekçesinde; taraflara düğünde takılan 200 adet çeyrek altın, 6 adet tam altın, 3 adet yarım altın, 19 adet 20’şer gram 22 ayar altın bilezik ile 1 adet 14 ayar 13 gram altın bilezikten oluşan ziynet eşyasının öncelikle aynen iadesine, mümkün olmaması hâlinde ödeme günündeki değerlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili; talep edilen miktarda ziynet eşyasının bulunmadığını, toplamda 150 civarı küçük altın ve muhtelif ölçülerde bilezik takıldığını ancak örf ve adetlere göre düğünde takılan tüm takıların erkek tarafına ait olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı 6. … 12. Aile Mahkemesinin 10.11.2014 tarihli ve 2013/241 E., 2014/732 K. sayılı kararı ile; davaya konu ziynetlerin davalı yan uhdesinde kaldığının kabulü ile birlikte düğünlerdeki takıların kime takıldıysa ona ait olacağına ilişkin geleneklerinden bahseden davalı tanığının beyanı ve taraflara takılan takıları gösterir bilirkişi raporu benimsenerek sadece kadına ait olduğu anlaşılamayan davalıya takılan takıların onun kişisel malı sayılacağı gerekçesiyle, ispatlandığı kanaatine varılan 31 çeyrek altın, 22 ayar 11 adet bilezik, 22 ayar 1 adet bilezik, 1 adet 14 ayar fantezi bilezik yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.01.2016 tarihli ve 2015/2539 E., 2016/842 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede ise; Dava; düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen iadesi; bunun mümkün olmaması halinde değerinin nakden tahsili istemine ilişkindir. Kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın, kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 6. maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Somut olayda; tarafların düğünlerinde, davalıya takılan 1 adet 22 ayar 13 gr bilezik, 3 adet yarım altın, 2 adet tam altın, 80 adet çeyrek altının, davalıya ait olduğu kabul edilerek, sadece, düğünde kadına takılan altınların bir kısmı yönünden kabul kararı verildiği; talep olunan 5 adet altın bileziğin ise, davalı tanığı anne …’ nin(bilezikleri düğünlerde davacının kolunda gördüm) beyanına göre davacıya iade edildiği kabul edilerek, bu talep yönünden ise ispatlanamayan davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Oysa, davalı tanığı annenin beyanı; dava konusu 5 adet burma bileziğin davalı tarafından davacıya iade edildiğinin ispatına yeterli değildir. Mahkemece yapılacak iş; düğünde taraflara takılıp da davacıya iade edildiği ispatlanamayan, davalıya da takılan altınlar ve 5 adet burma bilezik de dahil altınlar hakkında davanın kabulüne karar vermekten ibarettir. Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Mahkemenin 30.05.2016 tarihli ve 2016/234 E., 2016/388 K. sayılı kararı ile; takıların davalı elinde kaldığı kabul edilerek tekrar davacıya iade edildiğinin ispat yükünün davalıda olduğundan bahisle kısmen kabul kararı verildiği, bu karar verilirken davalıya takılan takıların davalıya, davacıya takılan takıların ise davacıya ait kişisel mal olduğunun kabul edildiği, sadece davalıya takılan 13 gram 22 ayar 1 adet bilezik yönünden bu takının kullanılış amacı ve niteliğine göre erkek tarafından kullanılabilecek takılardan olmaması nedeni ile davanın kabul

Ziynet Eşyasının Aynen İadesi Davası: Düğünde Takılan Çeyrek Altın ve Takılar Hangi Eşe Aittir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Boşanma Davasının Reddinden Sonra Ayrılığın Üç Yıl Sürmesi

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması ve Eylemli Ayrılık Sebebiyle Boşanma Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/2-825 Karar No: 2023/136 Karar Tarihi: 01.03.2023 Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik beyanlarına dayalı hüküm kurulamaz. Hayatın olağan akışında, özellikle anne ve babalarının ayrılmalarına sebep olmak istemeyen ortak çocuklar ile yakın akrabaların tarafların bir araya geldiklerine dair gerçeğin aksine beyanda bulunmaları mümkündür. Böyle bir durumda bu tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik anlatımları dikkate alınmamalıdır. Öyle ise İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesince eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığına ilişkin davacı delilleri bir yana bırakılarak, ortak çocuk …’in ortak hayatın yeniden kurulduğunu kabule yeterli olmayan beyanı hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. (4721 s. K. m. 161, 162, 164, 166, 184) Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili 19.06.2017 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, eşler arasında uzun yıllardır süren geçimsizlik bulunduğunu, bu nedenle 27.11.2012 tarihinde davacı tarafından davalı aleyhine … Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını, davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verildiğini, ret kararının 25.04.2014 tarihinde kesinleştiğini, bu tarihten sonra eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ileri sürerek eylemli ayrılık nedeniyle tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili 06.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla eşlerin birbirini severek evlendiklerini, bu mutlu evlilikten ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davacı tarafından açılan davanın reddine karar verildikten sonra tarafların bir araya gelmedikleri iddiasının asılsız olduğunu, geçen süre zarfında eşlerin ortak günlerde çocuklarla birlikte bir araya geldiklerini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166 ncı maddesinin son fıkrasındaki şartların somut olayda oluşmadığını, tarafların ikamet adreslerinin ortak olduğunu, davacının tüm şahsi eşyalarının müvekkilinin evinde bulunduğunu, sosyal ortamlara karı-koca olarak birlikte katıldıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. III. CEVABA CEVAP Davacı vekili 24.07.2017 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; tarafların fiilen evli olması ve özellikle davalının da aynı siyasi partide yer alıyor olması sebebiyle müvekkilinin sosyal ve siyasi ortamlara mecburen eşi ile birlikte katıldığını, eşlerin aynı evde yaşamadıklarını, davacının … adresinde kayıtlı evde yaşadığını, davalı eşin boşanmayı asla kabul etmediğini, müvekkilini intihar etmekle tehdit ettiğini, histerik davranışlar sergilediğini, davacının kaldığı otelleri bastığını ve eşine saldırdığını ileri sürerek boşanmaya karar verilmesini talep etmiştir. IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 12.06.2018 tarihli ve 2017/417 Esas, 2018/311 Karar sayılı kararı ile tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendikleri, davacı tarafından davalı aleyhine boşanma davası açıldığı, … Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile davanın reddine karar verildiği, kararın 25.04.2014 tarihinde kesinleştiği, dosyada mevcut fotoğraflardan davacının retle sonuçlanan boşanma davasının kesinleşmesinden sonra kendi siyasi işleri sebebiyle eşi ile birlikte göründüğü hâlde eldeki davayı biz fiilen bir araya gelmedik gerekçesiyle açtığı, dayanak davanın ret gerekçesinde davalının kusurlu davranışına yönelik delil sunulmadığı, boşanma davası açıldıktan sonra tarafların sık sık bir araya geldikleri, aile ortamında bulundukları, aynı odada yattıkları, aralarında davalıdan kaynaklı bir kusur olsa bile davacının affetmiş sayılacağı, dolayısıyla da tarafların boşanmalarını gerektirecek davalıdan kaynaklı bir kusurun bulunmadığının anlaşıldığı kanaatine yer verildiği, tarafların ortak çocuğunun tanık olarak dinlenmesinde tarafların birbirlerini sevip saydıklarını, herhangi bir geçimsizliğe şahit olmadığını, babasının boşanma davasını neden açtığını bilmediğini, ret ile sonuçlanan dava sırasında lisede okuduğunu, gerek yargılama aşamasında gerek karar sonrasında eşlerin birlikte yaşadıklarını beyan ettiği, hâl böyle olunca davacının ortak hayatın yeniden kurulamadığına dair iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. V. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 07.07.2020 tarihli ve 2018/2542 Esas, 2020/920 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesince davanın esası ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…Davacı erkek, dava dilekçesinin içeriğinde, şiddetli geçimsizlik nedeniyle 27.11.2012 tarihinde boşanma davası açtığını, davanın … Aile Mahkemesince 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı karar ile reddedildiğini, aradan üç sene geçtiğini ve bu süre içerisinde bir araya gelmediklerini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/son maddesi gereği bu sürede ortak hayatın yeniden kurulmadığını belirterek boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacının, 4721 sayılı TMK’nın 166/4 maddesi uyarınca açmış olduğu davasının, şartları oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından istinaf edilmiş ve bölge adliye mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. İlgili dosyanın incelenmesinde; her ne kadar yerel mahkeme tarafından ilk dava olan … Aile Mahkemesinin 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı dosyası ile boşanma davasının reddedilmesinden sonra tarafların bîr araya gelerek ortak hayatı sürdürdükleri ve 4721 sayılı TMK’nın 166/4 maddesinde belirtilen şartların oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmişse de; 4721 sayılı TMK’nın 166/4 maddesi “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.” hükmünü haizdir. Davalı kadın cevap dilekçesinde bu geçen süre zarfında ortak günlerde ortak çocuklarla birlikte eşinin ve kendisinin bîr araya geldiklerini İleri sürmüştür. Davalı kadının cevap dilekçesinde açıkça ortak hayatın yeniden tesis edildiğine dair bir savunması mevcut olmadığı gibi davalı kadının tanıklarının beyanları soyut nitelikte olup dayanak davanın reddinin kesinleştiği tarihten bu yana ortak hayatın kurulduğunu kabule elverişli değildir. Bu

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Boşanma Davasının Reddinden Sonra Ayrılığın Üç Yıl Sürmesi Read More »