Vesayet Altına Alınmayı Gerektirecek Ruhsal Rahatsızlık İddiasının Mahkemece Araştırılması
Boşanma Davasında Vesayet Altına Alınmayı Gerektirecek Ruhsal Rahatsızlık İddiasının Araştırılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2421 Karar No: 2019/919 K. Tarihi: 19.09.2019 Mahkemesi: (Aile Mahkemesi sıfatıyla) Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında görülen karşılıklı boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda (Aile Mahkemesi sıfatıyla) … Asliye Mahkemesince karşılıklı açılan boşanma davalarının kabulüne dair verilen 02.09.2013 tarihli ve … sayılı karar davalı-karşı davacı kadın vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.06.2014 tarihli ve 2014/2155 E., 2014/13228 K. sayılı kararı ile; “…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-d maddesi gereğince; tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartlarından olup, bu husus kamu düzeniyle ilgilidir. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmakla yükümlüdür. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler (HMK m.115/1). Davada, davalı-karşı davacı kadının ruhsal rahatsızlığı ileri sürülmüş ve bu iddia dosya arasındaki bir kısım delille de doğrulanmış bulunmasına göre, mahkemece yapılacak iş; Türk Medeni Kanununun 405. ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 56/1. maddeleri uyarınca davalı-karşı davacı kadının vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön sorun sayılması, gerekirse Türk Medeni Kanununun 462/8. maddesi uyarınca işlem yapılması ve sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesinden ibarettir. Bu yön göz önünde tutulmadan yargılamaya devam olunarak işin esası hakkında karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu Kararı Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Asıl ve karşı dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesi kapsamında evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Davacı-karşı davalı erkek vekili; müvekkilinin 2008 yılında açtığı boşanma davasının reddedildiğini, tarafların 2010 yılında yeniden bir araya geldiklerini, ancak davalı eşin kavgacı tutumu, dengesiz hareketleri, sürekli komşularla kavga etmesi, müvekkiline hakaret edip başkalarının yanında sürekli aşağılaması gibi sebeplerle huzursuzluğun devam ettiğini, davalının şizofreni derecesinde psikolojik rahatsızlığının olduğunu, müvekkilinin davalının isteklerini yerine getirmek için krediler çektiğini, 2012 yılı sömestr tatilinden beri de ayrı yaşadıklarını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı–karşı davacı kadın; dava dilekçesinde geçen iddiaların hiçbirinin doğru olmadığını, reddedilen boşanma davasından sonra davacının özür dilemesi ve ailesinin haksız eylemlerine son vereceğini söylemesi üzerine barıştıklarını, davacının borçları nedeniyle işe girdiğini, gece gündüz aralıksız çalıştığını, yorulması üzerine eşinin isteği ile Elazığ’a döndüğünü, ortak haneye geri dönmek istediğinde eşinin boşanmak istediğini söylediğini, bir süre sonra da kıyafetlerini kargo ile gönderdiğini, bu sırada hamile olduğu hâlde bebeği aldırmak zorunda kaldığını, bu sebeplerle davacının kusurlu olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddi ile karşı davanın kabulüne, boşanma kararı verilerek kendisi için 500,00TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 20.000,00TL maddi tazminat ile 20.000,00TL de manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Yerel mahkemece; davacı-karşı davalı erkeğin açtığı ve tam kusurlu olduğu gerekçesiyle reddedilen boşanma davasından sonra tarafların bir araya gelmesi nedeniyle kadının kocasını affettiği ve affedilen olayların hükme esas alınamayacağı, dosya kapsamı itibariyle davalı kadının davacıya iş arkadaşlarının ve komşularının önünde hakaret ettiği, onu peşinden kovaladığı, küçük düşürdüğü ve komşularını rahatsız edecek boyutta davacıyı sürekli kötülediği, davalının bazı nedenlerden dolayı evlilikte uyumlu davranışlar sergilemediği, yine erkek eşin önceki evliliğinden olan çocuğu ve ailesi ile görüşmesi konusunda taraflar arasında tartışma yaşandığının sabit olduğu, davacı-karşı davalı kocanın boşanma davası reddedildikten sonra davalıya bağımsız ev açtığı, hatta birden fazla kez davalının taleplerini de değerlendirerek ve komşularla yaşanan sorunlar nedeniyle ortak evi taşıdığı, kadına şiddet uygulamadığı, davacı-karşı davalı erkeğin ilk evlendikleri dönemdeki kusurlu davranışlarını büyük ölçüde terk ettiği ve boşanma davası reddedildikten sonra kuralına uygun bir şekilde davrandığı, ancak davalının eve dönmesi için samimi bir çaba göstermediği, her iki tarafın da evliliği sürdürmek gayreti yerine nafaka ve diğer maddi kazanımlar için davranışlarını şekillendirdiği, davalı-karşı davacı kadının kendi isteği ile evden ayrılarak ailesini ziyarete gittiği, daha sonra eve dönmemesinin erkek eşin kendisini istememesi nedeniyle olduğunu tam olarak ispatlayamadığı, erkeğin de kadını geri dönmesi için samimi olarak çağırdığının ve elinden gelen tüm çabayı sarf ettiğinin söylenemeyeceği, yine eşyalarının kargo ile gönderilmesini kadının kendisinin de istemiş olabileceği ve çocuğunu aldırma kararını da Elazığ’da olduğu dönemde vermesinden dolayı erkekten gördüğü bir baskı neticesinde almadığı kabul edilerek davacı-karşı davalı erkeğin az, davalı-karşı davacı kadının ise ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki tarafın boşanma davası kabul edilmiş, kadının maddi ve manevi tazminat talepleri ile yoksulluk nafakası talebi reddedilmiştir. Davalı-karşı davacı kadın vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur. Yerel mahkemece; Türk yargı sistemine göre; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesinde yer alan sebebe dayanan vesayete ilişkin davaların resen yürütüldüğü, bu davalarda kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı ve ilgilinin isteği olup olmadığına bakılmaksızın hâkimin kendiliğinden gerekli gördüğü bütün delillere başvurabileceği ancak hâkimin bu yola başvurabilmesi için davacı veya davalının hâl ve hareketlerinin ruhsal bir rahatsızlığa açıkça işaret etmesi gerektiği, bu husustaki kanı yeterince somut delillere dayandırılmadığı takdirde Anayasanın 17., 19. ve 20. maddelerinde yer alan hükümlere aykırı uygulama yolu açılarak, kişilerin özgürlüğünün kısıtlanacağı ve ilgilinin hastaneye zorla sevkinin önünün açılacağı, bu durumun da açıkça Anayasal güvence altında olan kişinin dokunulmazlığına, maddi ve manevi bütünlüğüne müdahale oluşturacağı, somut olayda …’in TMK. 405. maddesinde yer alan sebeplere dayalı kısıtlanmasını gerektirir ruhsal bir rahatsızlığa işaret eden somut deliller olmadığı, kadın tarafından açılan nafaka davasında uzmanların kadın eş ile bizzat görüştüğü ve kadının herhangi bir sağlık problemi bulunmadığının belirtildiği, yine erkek tarafından açılan boşanma davasında yaklaşık 2 yıl süren yargılama sırasında da davalı …’in herhangi bir ruhsal rahatsızlığı olduğuna ilişkin kanaat edinilmediği, evlilik sırasında bazı ihtiyaçları eşi tarafından karşılanmayan, ailesinden ayrılarak hiç tanımadığı bir çevrede yeni bir hayata başlayan ve daha önceki zamanlarda eşinden şiddet görmüş olan davalı-karşı davacı kadının stresli durumlarda sergilediği farklı algılanabilir davranışlarının kadının akıl sağlığının yerinde olmadığı şeklinde yorumlanamayacağı, olsa olsa bir kusur olarak kadına yüklenebileceği, davacı-karşı davalı kocanın da bu hususta bir temyizi olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davalı-karşı davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı-karşı davacı kadının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 405. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 56/1. maddeleri uyarınca vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediği yönünde bir araştırma yapılarak, bu hususun eldeki dava yönünden ön sorun sayılıp sayılmayacağı noktasında