Borçlar Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli feragat dilekçesini verdikten sonra, ertesi gün (14.10.2014 tarihinde) görülmekte olan davadan feragat edilmediğini, 2014/810 Esas sayılı davadan feragat edildiğini ileri sürerek dilekçeyi hata sonucunda verdiğini bildirdiği somut olayda, davacı tarafça davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmeden önce, aynı dava içinde hata nedeniyle feragatin geçersiz olduğunun ileri sürülmesinin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesinin davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(14)7-462 Karar No: 2023/247 Karar Tarihi: 22/03/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2018/72 Esas, 2018/7085 Karar sayılı BOZMA kararı Dava: Tapu İptali ve Tescil Davası Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı olan 10 nolu bağımsız bölümde müvekkilinin hissedar olduğunu, diğer hissedarların taşınmazdaki hisselerini 7.760,00 TL bedelle üçüncü kişi davalıya 2014 yılı bahar aylarında sattığını ve müvekkilinin durumdan haberdar olur olmaz şuf’a hakkını kullanmak istediğini ileri sürerek, müvekkilinin satış bedelini ve tapudaki gideri yatırması koşuluyla davalının Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 10 nolu bağımsız bölümünün tapu kaydındaki hissesinin iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; müvekkilinin Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümünün 1/8 payını 11.07.2013 tarihinde, 5/8 payını da 11.04.2014 tarihinde satın aldığını, davada üç aylık hak düşürücü sürenin bulunduğunu, müvekkilinin 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’in hissesini aldığını, daha sonra diğer hisseleri satın alıp iyiniyetli olarak mesken edindiği konutta masrafta bulunduğunu, 6.300,00 TL civarında masraf yaptığını, davacının iyiniyetli olmadığını, hisselerin satıldığını dava açıldığı tarihte değil daha önceki tarihlerde öğrendiğini, yapılan görüşmelerden haberdar olduğunu, davalının 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’e 8.750,00 TL diğer satın aldığı hisselere de 11.04.2014 tarihinde toplam 50.000,00 TL ödediğini, müvekkilinin M.. Arı ile de görüşerek hisselerin tamamını 95.000,00 TL karşılığında satın alabileceğini ya da hisselerinin tamamını davacıya 90.000,00 TL’ye satabileceğini teklif ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2014/809 Esas, 2017/104 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin mahkemeye ibraz ettiği 13.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davalı N.. Arı ile anlaştığından davadan feragat ettiğini bildirir dilekçe ibraz ettiği, daha sonra feragat dilekçesinin dosya numarası hatalı yazıldığından geçerli olmaması talebini içerir 14.10.2014 tarihli dilekçe ibraz ederek eldeki dava dosyasında feragatının bulunmadığını belirttiği, Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/810 Esas, 2014/584 Karar sayılı dava dosyasının incelenmesi sonucunda, davacının M.. Arı, davalının ise M.. Şenol olduğu, 14.10.2014 tarihinde davanın feragat nedeni ile reddine karar verildiği, hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi, bu hususun aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebileceği, davacı vekilinin feragat talebini dosya numarasını yanlış yazdığından bahisle ertesi gün 14.10.2014 tarihli dilekçesi ile geri aldığı ve asıl feragat ettikleri dosya numarasının aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyası olarak belirtildiği mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyanın incelenmesinde yine aynı taraflar arasında Niğde ili, İnli Kasabası 7301, 1788 ve 1918 parsel sayılı taşınmazlardaki yapılan satışlar nedeniyle önalım hakkının kullanılmasına ilişkin olduğu ve davacı vekilinin 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davadan feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği; mahkemesi, tarafları ve dosya numaraları ardışık olan iki dava dosyasında davacı vekilinin eldeki davada 13.10.2014 tarihinde feragat dilekçesi verdikten sonra 14.10.2014 tarihinde de aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyasına feragat dilekçesi verdiği anlaşılmakla feragat beyanının hata ile yapıldığı kanaatine varılarak yargılamaya devam edildiği, dava konusu Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kayıtlı bulunan 3 nolu bağımsız bölümde davalının 3/4 oranında hissedar olduğu, hissesinin tamamını dava dışı diğer paylı maliklerden satış yoluyla edindiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 732 nci maddesi gereğince paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde diğer paydaşların önalım hakkının bulunduğu, önalım hakkının alıcıya karşı açılacak davada kullanılacağı, önalım hakkı sahibinin satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini ödemek koşulu ile satılan payın kendi adına tescilini talep edebileceği, davacı tarafça önalım bedelinin mahkeme veznesine depo edildiği, davacının hukuken yasal önalım hakkının bulunduğu, davalı her ne kadar taşınmaz için daha yüksek fiyat ödediğini iddia etmekte ise de kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne; Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parselde kayıtlı bulunan 10 nolu bağımsız bölümde davalı M.. Şenol adına kayıtlı 3/4 oranındaki hissenin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı M.. Arı adına tapuya tesciline karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 03.10.2017 tarihli ve 2017/1212 Esas, 2017/1285 Karar sayılı kararı ile; somut olayda, davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli dilekçesi ile açıkça dosya numarasını yazıp “davacı M.. Arı ve N.. Arı davalı ile anlaştığından davadan feragat ediyoruz.” şeklinde belirttikten sonra, 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile, 2014/810 Esas sayılı dosyadan feragat ettiği, hataen 810 yerine 809 yazdıklarını belirterek bu dosyadan feragatlarının bulunmadığını belirttiği, feragatten dönmek mümkün olmadığı gibi, feragat dilekçesinin hataen verildiğinin de kanıtlanamadığı, davacı vekilinin 2014/810 Esas sayılı dosyaya feragat dilekçesi vermesinin eldeki dosyaya vermeyeceği anlamına gelmeyeceği, feragatın kesin hükmün sonuçlarını doğuracak olup, mahkemece feragat nedeni ile davanın

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aile Konutuna İpotek: Tapuda Şerh Olmasa Bile Eşin Açık Rızası Alınmadan Tesis Edilen İpotek Geçersizdir

Aile Konutuna İpotek: Tapuda Şerh Olmasa Bile Eşin Açık Rızası Alınmadan Tesis Edilen İpotek Geçersizdir Aile Konutuna İpotek: Tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde taşınmazın ekonomik karşılığının ödenmesi istemine ilişkin davada; ekspertiz raporunda taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığı tespit edilmesine rağmen malik olmayan eşin açık rızası alınmadan taşınmaz üzerinde banka lehine ipotek tesis edilmiş ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibi sonucunda taşınmaz banka adına tapuya tescil edilmiştir. Banka tarafından taşınmazın aile konutu olduğu yapılan ekspertiz incelemesi ile öğrenilmiş olduğu hâlde; malik olmayan eşin açık rızası alınmamış, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun ilgili maddesinde öngörülen açık hükme uyulmayarak banka lehine ipotek tesis edilmiştir. Sonrasında yapılan icra takibi sonucu taşınmazın mülkiyeti alacağa mahsuben cebri ihaleyle bankaya geçmiş ise de, bankanın Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır. Nitekim asıl işlem olan ipotek baştan itibaren geçersiz olduğu için buna bağlı olarak banka adına cebri ihale sonucu yapılan tescil de yolsuz tescil niteliğindedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/2-318 Karar No: 2019/1238 Karar tarihi: 28.11.2019 Özet: Dava, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde ise taşınmazın ekonomik karşılığının en yüksek faizi ile ödenmesi istemine ilişkindir. Somut olayda; dava konusu taşınmazın satın alındığı tarihten itibaren aile konutu olarak kullanıldığı, 24.02.2012 tarihinde ekspertiz incelemesinin yapıldığı, ekspertiz incelemesinde taşınmazın iç mekanının gezildiği ve raporda konut olarak kullanıldığının da belirtildiği, aile konutu olarak kullanıldığı tespit edilmesine rağmen davacının açık rızası alınmadan 13.08.2012 tarihinde dava dışı şirketin kullanmış olduğu krediye teminat olmak üzere …TL bedelli davalı banka lehine ipotek tesis edildiği, davalı banka tarafından dava dışı şirket ve davalı … aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı ve bu takip dosyasında dava konusu taşınmaza ilişkin alınan kıymet takdir raporunun tebliği için davalı eş Giyasettin’e çıkarılan tebligatın 17.12.2014 tarihinde davacıya tebliği ile davacının ipotek işleminden haberdar olduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafından eldeki davadan önce 18.03.2015 tarihinde ipoteğin kaldırılması davası açılmasına rağmen davalı banka lehine tesis edilen ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibi sonucunda dava konusu taşınmaz alacağına mahsuben davalı bankaya 07.04.2015 tarihinde ihale edilmiş ve 25.05.2015 tarihinde de tapuya tescil edilmiştir. Davalı banka tarafından çekişmeli taşınmazın aile konutu olduğu yapılan ekspertiz incelemesi ile öğrenilmiş olduğu hâlde davacının açık rızası alınmamış, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun ilgili maddesinde öngörülen açık hükme uyulmayarak banka lehine ipotek tesis edilmiştir. Sonrasında yapılan icra takibi sonucu taşınmazın mülkiyeti alacağa mahsuben cebri ihaleyle bankaya geçmiş ise de, davalı bankanın Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır. Nitekim illilik prensibi gereğince asıl işlem olan ipotek baştan itibaren geçersiz olduğu için buna bağlı olarak banka adına cebri ihale sonucu yapılan tescil de yolsuz tescil niteliğinde olduğundan ihalenin feshi davasının açılıp açılmamasının da bir önemi bulunmamaktadır. Bu itibarla, aile konutu niteliğinde olduğu hususunda duraksama bulunmayan taşınmaz için davacının açık rızası alınmadan, tesis edilen ipotek işleminin bağlayıcılığı bulunmadığından cebri icra sonucu davalı banka adına ihale edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı eş G… adına tesciline karar verilmesi anılan maddenin amacına da uygundur. Direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir. (4721 s. K. m. 3, 193, 194, 705, 1023, 1024) (YHGK 13.12.2017 T. 2017/2-2906 E. 2017/1723 K.) Dava ve Karar Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 03.05.2016 tarih ve 2015/429 E., 2016/307 K. sayılı karar davalılardan banka vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.07.2017 tarih ve 2016/22562 E., 2017/8749 K. sayılı kararı ile; “…1-Davacı, davalı eşinin malik olduğu aile konutu üzerine diğer davalı banka lehine ipotek tesis ettirmiş olduğunu, bu işleme rızasının bulunmadığını, davaya konu taşınmazın cebri icra takibi neticesinde banka tarafından alacağına mahsuben alındığını belirterek banka adına olan tapu kaydının iptali ile taşınmazın davalı eşi adına tapuya kayıt ve tescilini istemiştir. İpotek 13.08.2012 tarihinde tesis edilmiş, dava 13.05.2015 tarihinde açılmıştır. İpotek tesis edilen taşınmaz ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takip sonucu 07.04.2015 tarihli ihale ile cebri icra sonucu davalı bankaya satılmış, satış işlemi kesinleşmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 705. maddesinde “taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır” hükmü yer almaktadır. Dava konusu taşınmaz cebri icra sonucu satılmakla, davalı erkek adına kayıtlı olmaktan çıkmış, davalı bankanın mülkiyetine geçmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca işlem diğer eşin rızasına bağlı olmaktan çıkmış, dava açıldığı tarih itibariyle taşınmaz aile konutu niteliğini yitirmiş durumdadır. Açıklanan sebeple davacının tapu iptali ve tescil talebinin reddine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerekmiştir. 2- Davacı, dava dilekçesinde tapu iptali ve tescil isteminin kabul edilmemesi halinde taşınmazın ekonomik karşılığının ödenmesini talep etmiştir. Yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple tapu iptali ve tescili isteminin reddi gerektiği nazara alındığında görev hususu da düşünülerek, deliller değerlendirilip davacının taşınmazın ekonomik karşılığının ödenmesi talebi yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde ise taşınmazın ekonomik karşılığının en yüksek faizi ile ödenmesi istemine ilişkindir. Davacı vekili; dava konusu taşınmazın 2008 yılında satın alındığını, o tarihten beri aile konutu olarak kullanıldığını, davalı eşin müvekkilinin bilgisi dışında 13.08.2012 tarihinde dava dışı şirketin borçlarına karşılık olmak üzere davalı banka lehine taşınmazda ipotek tesisine izin verdiğini, müvekkilinin kıymet takdir raporunu görünce ipotek işleminden haberdar olduğunu, ipotek işlemine açık rızasının bulunmadığını, ipoteğin kaldırılması için Küçükçekmece 6. Aile Mahkemesine ait 2015/234 esas sayılı davayı açtıklarını, ancak taşınmazın icra takibi sonucu ihale ile davalı banka adına tesciline karar verildiği için ipoteğin kaldırılması davasının geçerliliğinin kalmadığını ileri sürerek davalı banka adına olan tapu kaydının iptali ile taşınmazın davalı eş adına tesciline, olmadığı takdirde ise taşınmazın ekonomik karşılığının en yüksek faizi ile ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı banka vekili; dava konusu taşınmazın alacağa mahsuben banka adına tescil edildiğini, davacının kötü niyetli olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 194. maddesi uyarınca husumet ehliyetinin bulunmadığını, aynı mahiyette Küçükçekmece 6. Aile Mahkemesinde görülen bir dava olduğundan derdestlik itirazında bulunduklarını, tapu kaydında

Aile Konutuna İpotek: Tapuda Şerh Olmasa Bile Eşin Açık Rızası Alınmadan Tesis Edilen İpotek Geçersizdir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza Koşulu: Sözleşmede Fazlaya İlişkin Her Türlü Talep ve Dava Hakkının Saklı Tutulması

Ceza Koşulu: Sözleşmede Fazlaya İlişkin Her Türlü Talep ve Dava Hakkının Saklı Tutulması Sözleşmede Ceza Koşulu: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin feshi sırasında davacı tarafından anılan sözleşme ve ekleri ilgili kayıtlara geçmiş haklar, borçlar ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkının saklı tutulmuş olması karşısında icra takibine konu alacak kalemlerinin talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/11-838 Karar No: 2023/1131 Karar Tarihi: 22/11/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.09.2022 tarihli ve 2021/2062 Esas, 2022/6270 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; taraflar arasında 01.06.2010 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, davalının bu sözleşme kapsamında akaryakıt istasyonunu işletmeyi, belirlenen miktarlarda ürün alımı ile borçlarını zamanında ödemeyi taahhüt ettiğini, ancak davalının 01.06.2014 ilâ 01.06.2015 tarihleri arasında taahhüdünde belirtilen miktarda madeni yağ ve akaryakıt satışını gerçekleştiremediğini, bu suretle ceza koşulu ödeme yükümlülüğü altına girdiğini, bu hususla alakalı müvekkilince düzenlenen 10.276,37 TL ve 266.890,35 TL bedelli iki ayrı faturanın davalı tarafça ödenmediğini, bu sebeple dava konusu icra takibinin başlatıldığını, icra takibine vaki itirazın haksız ve dayanaksız olduğunu ileri sürerek İstanbul 20. İcra Müdürlüğünün 2015/… Esas sayılı icra takibine vaki davalı itirazının iptali ile davalı aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; bayilik sözleşmesinin beş yıl sonunda feshedildiğini, fesih sırasında dava konusu iddiaların ileri sürülmediğini, müvekkilinin borçlarını ödediğini, teminatların müvekkiline iade edildiğini, cezai şarta ilişkin alacağın saklı tutulmaması nedeniyle talep edilemeyeceğini, taahhüt anlaşmasının hukuka aykırı olduğunu, 2010 ilâ 2015 yılları arasında akaryakıt satışlarını olumsuz yönde etkileyecek gelişmelerin vuku bulduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 16.05.2018 tarihli ve … sayılı kararı ile; taraflar arasındaki sözleşmenin 01.06.2010 ilâ 01.06.2015 tarihleri arasında olduğu, sözleşmenin 01.06.2015 tarihinde feshedildiği, takip tarihinin 03.12.2015 olduğu, bu tarihte bir doların efektif satış kurunun 2,8909 TL’ye tekabül ettiği, talimat yoluyla alınan 25.08.2017 tarihli mali müşavir bilirkişi raporunda davalı kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde taahhüt edilen ancak eksik kalan 1.695,45 metreküp akaryakıt ve 5,70 metreküp madeni yağın bulunduğunun belirtildiği, diğer mali müşavir bilirkişi raporunda da davacı kayıtlarında eksik alınan madeni yağ miktarının 5,70 metreküp olduğunun belirtildiği, eksik alınan akaryakıt miktarının 1.654,40 metreküp olduğunun tespit edildiği, buna göre alacağın 249.022,00 TL olarak belirlendiği, ancak kısa kararda işlem hesabında yapılan maddi hata nedeniyle 248.884,806 TL yazılmış olmakla sehven yapılan bu hatanın gerekçeli kararda düzeltilerek 249.022,126 TL olarak düzeltildiği, maddi hatadan kaynaklanan farkın 137,32 TL olduğu, yine takip tarihinden önce davalının temerrüde düşürülmediğinden faiz hesabı yapılmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, İstanbul 20. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 249.022,12 TL üzerinden devamına, 249.022,12 TL’ye takip tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine, % 20 oranındaki 49.804,42 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesi 29.12.2020 tarihli ve … sayılı kararı ile; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 179/2 nci maddesi kapsamında ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde taraflar arasındaki sözleşme süreli olup süre bitiminde taraflarca karşılıklı olarak feshedildiği, sözleşme eki genel şartların 11 inci maddesinde fesihle birlikte cezai şart istenebileceğinin kararlaştırıldığı, yine davalı tarafça imzalanan alım taahhüdünde davalının yıllık 3600 metreküp akaryakıt ve 10 metreküp madeni yağ satmayı, taahhüde uyulmaması hâlinde eksik akaryakıt bakımından metreküp başına 50 USD, madeni yağ bakımından ise 600 USD cezai şart ödemeyi kabul ettiği, davalının 01.06.2014-01.06.2015 döneminde taahhüt kapsamında eksik satış yapılan akaryakıt miktarının 1.654,40 metreküp, madeni yağ miktarının ise 5,70 metreküp olduğu, takip tarihi itibariyle satış taahhüdü kapsamında eksik satış nedeniyle oluşan cezai şart tutarının ise takip tarihindeki kur üzerinden 249.022,12 TL olduğu, davalının asgari alım taahhüdünü yerine getirmemesine rağmen davacı tarafça ihtirazi kayıt konulmadığı gibi bu konuda davalıya bir ihtar da keşide edilmediği, kaldı ki taraflar arasındaki sözleşme 01.06.2015 tarihli fesihname ile karşılıklı olarak feshedilmiş olup fesihnamede de davacının asgari alım taahhüdüne dayalı herhangi bir ihtirazi kaydın bulunmadığı, alım taahhüdüne dayalı cezai şart alacağı bakımından icra takibinin de fesihten yaklaşık altı ay sonra başlatıldığı, beş yıl süreli bayilik sözleşmesinin süre bitiminde yenilenmeyerek sona ermesi sonucunda sözleşme bitiminden itibaren yaklaşık altı ay suskun kaldığı anlaşılan davacının artık alım taahhüdüne dayalı cezai şart talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dava, taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesinde davalının taahhüt ettiği asgari alım taahhüdüne ilişkin hükmün ihlali nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Taraflar arasında düzenlenen 01.06.2015 tarihli fesihname ile Shell Gaz Bayilik Sözleşmesi karşılıklı feshedilmiş olup fesihname ile “kayıtlara geçmiş hak ve borçlar ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları” saklı tutulmuştur. Fesihnamede, tarafların sözleşmeden kaynaklanan her türlü hak ve borçlara ilişkin haklarını saklı tutmalarına rağmen Bölge Adliye Mahkemesince davacının asgari alım taahhüdüne ilişkin fesihnamede herhangi bir ihtirazı kayıt bulunmadığına yönelik gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru olmadığı gibi, davacının fesihten sonra 29.09.2015 tarihli faturayı düzenleyerek fatura bedelinin vadesinde ödenmemesi üzerine 03.12.2015 tarihinde icra takibini başlatması nedeniyle davacının suskun kalmasından da söz edilemeyecek olmasına göre davanın reddi isabetli olmamış, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına bozulması

Ceza Koşulu: Sözleşmede Fazlaya İlişkin Her Türlü Talep ve Dava Hakkının Saklı Tutulması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ticari Vekil veya Ticari Temsilcinin Kambiyo Taahhüdünde Bulunması Halinde İşletme Sahibi Borçlu Olmadığını İleri Sürebilir mi

Ticari Vekil veya Ticari Temsilcinin Kambiyo Taahhüdünde Bulunması Ticari Temsilcinin Kambiyo Taahhüdünde Bulunması: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından dava dışı oğlu O. B.’a verilen vekâletnameye göre “kambiyo senetlerini düzenlemeye, kambiyo taahhüdünde bulunmaya” açık yetkisinin bulunduğu eldeki davada, bu yetkiyle vekilin bir kambiyo senedi olan bono keşide edip edemeyeceği, ayrıca dava dışı O. B.’ın ticarî temsilci olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre dava konusu bonodan dolayı vekâlet veren davacının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(19)11-258 Karar No: 2022/138 Karar Tarihi: 15.02.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin oğlu olan dava dışı O. B.’ın, davalı lehine 200.000TL bedelli bono tanzim ederek verdiğini, müvekkili adına vekâleten düzenlenen bonodan müvekkilinin haberi olmadığını, müvekkilinin O. B.’a vekâleten bono düzenleme yetkisi vermediğini, bu nedenle müvekkilinin davalıya borcunun olmadığını; ayrıca müvekkilinin 18.03.2013 tarihli azilname ile O. B.’ı vekillikten azlettiğini, davalının bu senede istinaden takip yapmasının haksız olduğunu, öte yandan bonodaki ifadelerin de sıkıntılı olduğunu; ödeme tarihinin 2014 olarak yazıldığını, ancak aslında 2011 yazdığını, düzenleme tarihinin ise 2012 olduğunu bu durumun dahi bononun düzmece olarak düzenlendiğini ortaya koyduğunu, senedin bazı kısımlarının ise başka kalem ile doldurulmuş olduğunu, her iki yazının da müvekkiline ait olmadığını, senedin yok hükmünde olduğunu ileri sürerek müvekkili aleyhine Ankara 22. İcra Müdürlüğünün 2015/2454 E. sayılı dosyasında yapılan icra takibinin durdurulmasına, takip nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, davalı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı iddialarının dayanaktan yoksun olduğunu, taraflar arasında ticarî ilişki bulunduğunu, dava dışı O. B.’ın da davacının verdiği vekâletnamedeki yetkiye istinaden senet tanzim ettiğini, yetkili olduğu dönemde vekil tarafından tanzim edilen senedin davacıyı bağladığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı .6. Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.05.2016 tarihli ve 2015/1295 E., 2016/340 K. sayılı kararı ile; öncelikle vekâletnamede verilen yetkilerin tamamı incelendiğinde iş yerinin idaresi hususunda tüm yetkileri içerdiği, vekilin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 547. maddesi gereğince ticarî temsilci kabul edilmesi gerektiğinden vekâletname açıkça kambiyo senedi düzenleme yetkisi içermese dahi temsilcinin kambiyo senedi düzenleme yetkisi olduğunun kabulü gerekeceği, vekilin ticarî vekil yahut genel vekil olduğu kabulünde dahi vekâletnamesinde kambiyo senedi düzenleme yetkisi bulunması karşısında bono düzenleme yetkisi olduğunun da kabulü gerektiği, davaya konu senedin dava dışı Orkan Bakar’ın vekil veya ticarî temsilci olduğu dönemde düzenlemiş olmasına göre senedin vekil edeni bağlayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 29.03.2018 tarihli ve 2016/16612 E., 2018/1642 K. sayılı kararı ile; “…Davacı tarafından dava dışı O. B.’a vermiş olduğu vekaletname örneğinin incelenmesinde dava dışı 3. kişinin davacı adına bono düzenlemeye dair açık yetkisi bulunmadığı ve 3. kişiye verilen vekaletnamede yetki alanlarının açıkça belirtildiği, vekilin yetkisinin sınırlı olduğu anlaşıldığından davanın kabulü gerekirken reddi uygun görülmemiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2018 tarihli ve 2018/451 E., 2018/578 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından dava dışı oğlu O. B.’a verilen vekâletnameye göre “kambiyo senetlerini düzenlemeye, kambiyo taahhüdünde bulunmaya” açık yetkisinin bulunduğu eldeki davada, bu yetkiyle vekilin bir kambiyo senedi olan bono keşide edip edemeyeceği, ayrıca dava dışı O. B.’ın ticarî temsilci olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre dava konusu bonodan dolayı vekâlet veren davacının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 13. Dava konusu vekâletname ve senedin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan düzenlemeye göre; “Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir. Bu salahiyet, müessesenin mutad olan muamelelerinin cümlesine şamildir. Şu kadar ki ticari vekil kendisine sarih mezuniyet verilmedikçe istikraz edemez ve kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz.” 14. Aynı hususa ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 551. maddesinde yer alan düzenlemeye göre de; “Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez.” 15. Ticarî mümessil, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanmıştır; “Ticari mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekâle imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimsedir.” 16. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ticarî temsilci” üst başlığı altında düzenlenen 547. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; “Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir.” 17. Ticarî mümessillik; bir sözleşme olmayıp, tek taraflı bir hukukî işlemle verilen temsil yetkisini içerir. Buna bağlı olarak, ticarî mümessillik işletme sahibinin iradesine dayanır. Dolayısıyla burada söz konusu olan temsil yetkisi kanuni değil, iradi temsil yetkisidir. 18. Ticarî mümessilin temsil yetkisinin kapsamı Kanun’da tam olarak belirlenmiştir. Bu hâliyle ticarî mümessillik, sınırı kanunla çizilmiş iradî bir temsil yetkisidir. Ticarî mümessil, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına

Ticari Vekil veya Ticari Temsilcinin Kambiyo Taahhüdünde Bulunması Halinde İşletme Sahibi Borçlu Olmadığını İleri Sürebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İstihkak Davası

İstihkak Davası İstihkak davası, bir malikin mülkiyet hakkına dayanarak kendisine ait bir eşyayı haksız şekilde elinde bulunduran üçüncü kişiden geri isteme hakkını ifade eder. Mülkiyetin koruyucu yetkisi olarak adlandırılan bu hak ve yetki, doğrudan doğruya mülkiyet hakkından kaynaklanır ve mülkiyet hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Maliklerin istihkak davası açma yetkisi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683. maddesinde düzenlenmektedir. Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” İstihkak davası, mülkiyet hakkının koruması ve malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kişiden geri alabilmesini sağlayan en güçlü hukuki araçlardan biridir. İstihkak hakkı, doğrudan mülkiyet hakkına bağlıdır. Bu nedenle, istihkak davasını açan kişi, malı elinde bulundurmayan, dolaysız zilyet olmayan maliktir. İstihkak davası, malı haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı açılmalıdır. İstihkak davası ile malikin mülkiyet hakkına dayanarak malın dolaysız zilyetliğine kavuşması ve mülkiyet hakkının korunması amaçlanır. Tapuya kayıtlı taşınmazlarda esasen zilyetlik tapu sicili ile sağlandığı için asıl malik tapu sicilinde kayıtlı değilse tapu sicilinin düzeltilmesi davası açılmalıdır. Tapu sicilinde görünen malikin gerçek malik olması durumunda istihkak davası değil “haksız el atmanın önlenmesi” davası açılabilir. Bu kapsamda istihkak davasının esas fonksiyonunu taşınır mallarda gösterdiği söylenebilir. İstihkak davası, malikin mülkiyet hakkına dayanarak, malını haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı açtığı bir davadır. Bu dava, malın geri verilmesini amaçladığı için ayni bir dava olup, karar sonucu geri verme istendiğinden bir eda davası olarak da nitelendirilir. Ayrıca, istihkak davasının sınırlı bir ayni hakka dayanılarak da açılabileceği kabul edilmektedir. Mülkiyete dayalı istihkak davası, “adi istihkak davası” olarak da adlandırılmaktadır. İstihkak Davası Görevli ve Yetkili Mahkeme İstihkak davasında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Davanın konusu taşınmaz ise, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Taşınırlar bakımından ise, genel yetki kuralları uygulanarak davalının son yerleşim yeri mahkemesi yetkili olacaktır. Miras sebebiyle istihkak davasında da görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise mirasbırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir. Haciz sebebiyle açılan istihkak davasında görevli mahkeme icra mahkemesidir. Yetkili mahkeme, icra takibinin yapıldığı yer veya davalının yerleşim yeri mahkemesidir. İstihkak Davasının Tarafları Davacı: Malik ve/veya Sınırlı Ayni Hak Sahipleri İstihkak davasında, mülkiyet hakkına sahip olan kişi tarafından malı haksız olarak elinde bulunduran kişilere karşı açılmaktadır. İstihkak davasında davacı, malın gerçek malikidir. Malik, mülkiyet hakkını bağımsız bir şekilde, elbirliği halinde veya paylı mülkiyet şeklinde elde etmiş olabilir. Paylı mülkiyete sahip bir paydaş, kendi payı için bağımsız olarak dava açabileceği gibi, malın tamamı için bölünemeyen menfaatlerde diğer paydaşları temsilen de tek başına dava açabilir. Elbirliği mülkiyetinde (örneğin, mirasçılar arasında) tüm ortaklara davayı açma hakkı verilmiştir. Bu şekilde, tüm ortakların sağlanan korumadan yararlanması sağlanır. İntifa hakkı sahibi veya rehinli alacaklı gibi sınırlı ayni hak sahipleri de istihkak davası açabilirler. Davalı: Haksız Zilyet İstihkak davasının davalısı, malı haksız olarak elinde bulunduran kişidir. Taşınırlarda zilyetlik eşyanın fiili hâkimiyeti altında bulundurulmasıyla sağlanırken, taşınmazlarda zilyetlik tapu sicili üzerinden belirlenir. Taşınır mallarda zilyet, eşyanın fiili olarak elinde bulunduran kişidir. Taşınmaz mallarda zilyet, tapu sicilinde hak sahibi olarak görünen kişidir. İstihkak Davasında İspat Yükü İstihkak davasında ispat yükü genellikle davacı üzerinde olup, davacının mülkiyet hakkını kanıtlaması gerekmektedir. Davacı, mülkiyet hakkına dayanarak malın gerçek sahibi olduğunu ve davalının malı haksız olarak elinde bulundurduğunu ispatlamak zorundadır. Davacının mülkiyet hakkını ispatlamasına ek olarak davalının zilyetliğinin haksız olduğunu da ortaya koyması gerekmektedir. Dolayısıyla ispat yükü, davacının mülkiyet hakkı ile ilgili herhangi bir belirsizlik veya anlaşmazlık bulunmadığını ve malın haksız zilyet tarafından elde tutulduğunu kanıtlamayı içerir. Davalı taraf ise, davacının mal sahibi olmadığını ve kendisinin malın zilyetliğini geçerli bir hukuki sebebe dayandırdığını ispatlama hakkına sahiptir. Örneğin, kira sözleşmesi veya rehin hakkı gibi geçerli bir hukuki sebebe dayalı olarak malın zilyetliğini sürdürdüğünü kanıtlaması halinde davalı malın iadesinden kaçınabilir. İstihkak davasının sonuçları, hem hak sahibinin mülkiyet hakkını koruma altına alır hem de haksız zilyedin sorumluluklarını belirler. İstihkak davası ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda icra ve borçlar hukuku alanında uzman avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. İstihkak talebi, ayni bir talep olduğundan zamanaşımına tabi değildir. Bu nedenle, şartlar oluştuğu sürece istihkak davası her zaman açılabilir. Ancak, miras sebebiyle istihkak davasında özel bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Aynı şekilde, haciz sebebiyle açılan istihkak davalarında da belirli süreler vardır. İstihkak davası, bir eda davası olup, sonuçlandığında mülkiyet hakkının tespit edilmesini ve dava konusu eşyanın malike geri verilmesini sağlar. Davanın sonucunda verilen hükümle, taşınırların teslimi ve taşınmazların tahliyesi yoluyla haksız zilyedin malı geri vermesi sağlanır. Haksız zilyet, mahkeme kararına rağmen eşyayı geri vermekten kaçınırsa, kararın icrası için icra yoluna başvurulabilir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 24. ve 26. maddeleri kapsamında taşınırlarda teslim, taşınmazlarda ise tahliye yoluyla hükmün yerine getirilmesi sağlanır. Taşınır teslimi – Madde 24 Bir taşınırın teslimine dair olan ilam icra dairesine verilince icra memuru bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde o şeyin teslimini emreder. İcra emrinde; alacaklı ve borçlunun ve varsa mümesillerinin adları ve soyadları ile şöhret ve yerleşim yerleri hükmü veren mahkemenin ismi ve hükmolunun şeyin neden ibaret olduğu, ilamın tarih ve numarası ve icra mahkemesinden veya istinaf veya temyiz yahut iadei muhakeme yoliyle ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılması hakkında bir karar getirilmedikçe cebri icraya devam olunacağı yazılır. Borçlu, bu emri hiç tutmaz veya eksik bırakır ve hükmolunan taşınır veya misli yedinde bulunursa elinden zorla alınıp alacaklıya verilir. Yedinde bulunmazsa ilamda yazılı değeri alınır. Vermezse ayrıca icra emri tebliğine hacet kalmaksızın haciz yoliyle tahsil olunur. Taşınır malın değeri, ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı bulunduğu takdirde, icra memuru tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir olunur. Hükmolunan taşınırın değeri, borsa veya ticaret odalarından, olmıyan yerlerde icra memuru tarafından seçilecek bilirkişiden sorulup alınacak cevaba göre tayin edilir. İlgililerin bu hususta icra mahkemesine şikayet hakları vardır. (Mülga yedinci fıkra: 14/1/2011-6103/41 md.) Taşınmaz tahliye ve teslimi: Borçlunun elinde ise – Madde 26 Bir taşınmazın tahliye ve teslimine dair olan ilam, icra dairesine verilince icra müdürü 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde hükmolunan şeyin teslimini emreder. Borçlu taşınmazı işgal

İstihkak Davası Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Türk Borçlar Kanunu’nda Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi ile Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi ile Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Onyedinci Bölüm: Ömür Boyu Gelir ve Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmeleri Birinci Ayırım: Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi A. Tanımı – Madde 607 Ömür boyu gelir sözleşmesi, gelir borçlusunun gelir alacaklısına, içlerinden birinin veya üçüncü bir kişinin ömrü boyunca belirli dönemsel edimlerde bulunmayı üstlendiği sözleşmedir. Sözleşme, aksine açık bir hüküm yoksa, gelir alacaklısının ömrü boyunca yapılmış sayılır. Gelir borçlusunun veya üçüncü bir kişinin ömrüyle sınırlı olarak bağlanmış olan gelir, aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısının mirasçılarına geçer. B. Şekli – Madde 608 Ömür boyu gelir sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. C. Gelir alacaklısının hakları I. Hakkın kullanılması – Madde 609 Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa ömür boyu gelir, her altı ayda bir ve peşin olarak ödenir. Gelirin süresi ömrüne bağlanmış olan kişi, peşin ödeme öngörülen dönemin sona ermesinden önce ölse bile, o döneme ait gelirin tamamı gelir borçlusu tarafından borçlanılmış sayılır. Gelir borçlusu iflas ederse, gelir alacaklısı, gelir borçlusunun yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anaparaya denk düşen bir parayı iflas masasına kaydettirme hakkını elde eder. II. Devredilebilmesi – Madde 610 Sözleşmeyle aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısı, haklarını başkasına devredebilir. İkinci Ayırım: Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi A. Tanımı – Madde 611 Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır. B. Şekli – Madde 612 Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz. Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir. C. Güvencesi – Madde 613 Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir. D. Konusu – Madde 614 Bakım alacaklısı, sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu, almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır. Kabul ettikleri kişilere ölünceye kadar bakma amacıyla kurulmuş olan kurumların bakım borcunun kapsamı ve ifası, kendilerince hazırlanarak yetkili makamların onayından geçen genel düzenlemelerle belirlenir. Bu düzenlemeler, sözleşmenin içeriğinden sayılır. E. İptali ve tenkisi – Madde 615 Bakım alacaklısı, ölünceye kadar bakma sözleşmesi yüzünden kanuna göre nafaka yükümlüsü olduğu kişilere karşı yükümlülüğünü yerine getirme imkânını kaybediyorsa, bundan yoksun kalanlar sözleşmenin iptalini isteyebilirler. Hâkim, sözleşmenin iptali yerine, bakım borçlusunun ifa edeceği edimlerden mahsup edilmek üzere, bakım alacaklısının nafaka yükümlüsü olduğu kişilere nafaka ödemesine karar verebilir. Mirasçıların tenkis ve alacaklıların iptal davası açma hakları saklıdır. F. Sona ermesi I. Önel verilerek fesih – Madde 616 Tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf, altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat arasındaki fark esas alınır. Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir. II. Önel verilmeksizin fesih – Madde 617 Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur. Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir. III. Bakım borçlusunun ölümü – Madde 618 Bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir. Bu durumda bakım alacaklısı, bakım borçlusunun iflası hâlinde, iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir paranın kendisine ödenmesini, bakım borçlusunun mirasçılarından isteyebilir. G. Devredilemezlik, iflas ve haciz hâlinde istem – Madde 619 Bakım alacaklısı, hakkını başkasına devredemez. Bakım borçlusunun iflası hâlinde bakım alacaklısı, borçlunun ödemekle yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anapara değerine eşit bir parayı, iflas masasına alacak kaydettirme hakkını elde eder. Bakım alacaklısı, bu alacağını karşılamak üzere, üçüncü kişilerce borçluya karşı yürütülmekte olan hacze katılabilir. Türk Borçlar Kanunu Son Hükümleri Türk Medenî Kanunu ile ilişkisi – Madde 646 Bu Kanun, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Beşinci Kitabı olup, onun tamamlayıcısıdır. Yürürlükten kaldırılan Kanun – Madde 647 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Geçici Madde 1 (Ek:8/6/2022-7409/4 md.) Konut kiraları bakımından bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih ilâ 1/7/2023 (bu tarih dâhil) tarihleri arasında yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmalar, bir önceki kira yılına ait kira bedelinin yüzde yirmi beşini geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranının yüzde yirmi beşin altında kalması halinde değişim oranı geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Bu oranları geçecek şekilde yapılan sözleşmeler, fazla miktar yönünden geçersizdir. Bu fıkra hükmü, 344 üncü maddenin ikinci fıkrası uyarınca hâkim tarafından verilecek kararlar bakımından da uygulanır. Geçici Madde 2 (Ek: 14/7/2023-7456/23 md.) Konut kiraları bakımından 2/7/2023 ilâ 1/7/2024 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmalar, bir önceki kira yılına ait kira bedelinin yüzde yirmi beşini geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranının yüzde yirmi beşin altında kalması halinde değişim oranı geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Bu oranları geçecek şekilde yapılan sözleşmeler, fazla miktar yönünden geçersizdir. Bu fıkra hükmü, 344 üncü maddenin ikinci fıkrası uyarınca hâkim tarafından verilecek kararlar bakımından da uygulanır. Yürürlük – Madde 648 Bu Kanun 1 Temmuz

Türk Borçlar Kanunu’nda Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi ile Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ticari Temsilciler ve Tacir Yardımcıları ile Adi Ortaklık Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları ile Adi Ortaklık Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Onikinci Bölüm: Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları A. Ticari temsilci I. Tanımı ve yetki verilmesi – Madde 547 Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir. İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak ticari işletme sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir. II. Temsil yetkisinin kapsamı – Madde 548 Ticari temsilci, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili sayılır. Ticari temsilci, açıkça yetkili kılınmadıkça, taşınmazları devredemez veya bir hak ile sınırlandıramaz. III. Temsil yetkisinin sınırlandırılması – Madde 549 Temsil yetkisi, bir şubenin işleriyle sınırlandırılabilir. Temsil yetkisi, birden çok kişinin birlikte imza atmaları koşuluyla da sınırlandırılabilir. Bu durumda, diğerlerinin katılımı olmaksızın temsilcilerden birinin imza atmış olması, işletme sahibini bağlamaz. Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki sınırlamalar, ticaret siciline tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmaz. Temsil yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. IV. Temsil yetkisinin sona ermesi – Madde 550 Temsil yetkisinin verildiği ticaret siciline tescil edilmemiş olsa bile, sona erdiği tescil edilir. Temsil yetkisinin sona erdiği ticaret siciline tescil ve ilan edilmediği sürece, bu yetki iyiniyetli üçüncü kişiler için geçerliliğini korur. B. Ticari vekil – Madde 551 Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez. C. Diğer tacir yardımcıları – Madde 552 Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla görebilecekleri bir yerde ve kolayca okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla aksine duyuru yapılmış olmadıkça, aşağıdaki işlemler için yetkilidirler: 1. Ticari işletmenin alışılmış bütün satış işlemlerini yapmak. 2. Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları imzalamak. 3. Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan borçların ifa edilmesine veya bunların hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları işletme sahibi adına yapmak; bu nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle alışılmış işlem dolayısıyla teslim edilmiş mallara ilişkin ayıp bildirimlerini ticari işletme adına kabul etmek. Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, kendilerine yazıyla yetki verilmiş olmadıkça, işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa, işletme içinde satış bedellerini isteyip alamazlar. Bu kişiler, satış bedellerini almaya yetkili bulundukları hâllerde, faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkilidirler. D. Rekabet yasağı – Madde 553 Bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin ya da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramazlar. Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki hukuki ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun yerine, ticari temsilcinin, ticari vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına yaptığı veya üçüncü kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın devredilmesini isteyebilir. E. Ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkilerinin sona ermesi – Madde 554 İşletme sahibi, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkilerini, aralarındaki hizmet, vekâlet, ortaklık ve benzeri sözleşmelerden doğan hakları saklı kalmak koşuluyla, her zaman geri alabilir. İşletme sahibinin fiil ehliyetini kaybetmesi veya ölümü, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkisini sona erdirmez. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onüçüncü Bölümünde “Havale” üst başlığı altında düzenlenen 555. ilâ 560. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Ondördüncü Bölümünde “Saklama Sözleşmeleri” üst başlığı altında düzenlenen 561. ilâ 580. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onbeşinci Bölümünde “Kefalet Sözleşmesi” üst başlığı altında düzenlenen 581. ilâ 603. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onaltıncı Bölümünde “Kumar ve Bahis” üst başlığı altında düzenlenen 604. ilâ 606. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onyedinci Bölümünde “Ömür Boyu Gelir ve Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmeleri” üst başlığı altında düzenlenen 607. ilâ 619. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Onsekizinci Bölüm: Adi Ortaklık Sözleşmesi A. Tanımı – Madde 620 Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tabi adi ortaklık sayılır. B. Ortaklar arasındaki ilişki I. Katılım payı – Madde 621 Her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları, ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak zorundadır. Bir ortağın katılım payı, bir şeyin kullandırılmasından oluşuyorsa kira sözleşmesindeki; bir şeyin mülkiyetinden oluşuyorsa satış sözleşmesindeki hasara, ayıptan ve zapttan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır. II. Kazanç ve zarar 1. Kazancın paylaşılması – Madde 622 Ortaklar, niteliği gereği ortaklığa ait olan bütün kazançları aralarında paylaşmakla yükümlüdürler. 2. Kazanç ve zarara katılma – Madde 623 Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir. III. Ortaklığın kararları – Madde 624 Ortaklığın kararları, bütün ortakların oybirliğiyle alınır. Sözleşmede kararların oy çokluğuyla alınacağı belirtilmişse çoğunluk, ortak sayısına göre belirlenir. IV. Ortaklığın yönetimi – Madde 625 Yönetim, sözleşme veya kararla yalnızca bir veya birden çok ortağa ya da üçüncü bir kişiye bırakılmış olmadıkça, bütün ortaklar ortaklığı

Ticari Temsilciler ve Tacir Yardımcıları ile Adi Ortaklık Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Saklama Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Saklama Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Ondördüncü Bölüm: Saklama Sözleşmeleri A. Genel saklama sözleşmesi I. Tanımı – Madde 561 Saklama sözleşmesi, saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşmedir. Açıkça öngörüldüğü veya durum ve koşullar gerektirdiği takdirde, saklayan ücret isteyebilir. II. Saklatanın borçları – Madde 562 Saklatan, sözleşmenin ifasının zorunlu kıldığı bütün masrafları ödemekle yükümlüdür. Saklatan, kendi kusurundan ileri gelmediğini ispat etmedikçe, saklayanın saklamadan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür. III. Saklayanın borçları 1. Kullanım yasağı – Madde 563 Saklayan, saklatanın izni olmadıkça saklananı kullanamaz. Bu yasağa aykırı davranırsa, saklatana uygun bir kullanım bedeli ödemekle yükümlü olduğu gibi, kullanmamış olsaydı bile bu zararın doğacağını ispat etmedikçe, beklenmedik hâlden doğacak zararlardan da sorumlu olur. 2. Geri verme a. Genel olarak – Madde 564 Saklama sözleşmesinde bir süre belirlenmiş olsa bile saklayan, saklatanın her zaman ileri sürebileceği istemi üzerine, saklananı bütün çoğalmalarıyla birlikte geri vermekle yükümlüdür. Ancak saklatan, saklayanın belirlenen süreyi dikkate alarak yapmış olduğu masrafları ödemekle yükümlüdür. b. Özel durumlar – Madde 565 Saklayan, belirlenmiş olan sürenin sona ermesinden önce saklananı geri veremez. Ancak saklayan, öngörülemeyen durumlar dolayısıyla sözleşmenin devamı saklanan için tehlikeli veya kendisi için zararlı olursa, belirlenen sürenin sona ermesinden önce de geri verebilir. Süre belirlenmemişse, saklayan saklananı her zaman geri verebilir. Birden çok kişi bir şeyi saklanmak üzere verirse, sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça veya hepsinin rızası olmadıkça, saklayan saklananı onlardan birine geri vermekle sorumluluktan kurtulamaz. c. Geri verme yeri – Madde 566 Saklanan, masrafları ve hasarı saklatana ait olmak üzere, korunması gereken yerde geri verilir. 3. Saklayanların sorumluluğu – Madde 567 Bir şeyi birlikte saklamak üzere alanlar, müteselsilen sorumlu olurlar. 4. Üçüncü kişilerin iddiaları – Madde 568 Bir üçüncü kişi, saklanan üzerinde ayni hak iddiasında bulunsa bile, saklanan haczedilmedikçe veya saklayana karşı istihkak davası açılmadıkça saklayan, onu saklatana geri vermekle yükümlüdür. Haciz konulması veya istihkak davası açılması hâlinde saklayan, durumu hemen saklatana bildirmek zorundadır. IV. Güvenilir kişiye bırakma – Madde 569 Birden çok kişi, haklarını korumak üzere, hukuki durumu çekişmeli veya belirsiz olan şeyi, bir güvenilirkişiye bırakırlarsa, bu kişi, saklatanların tamamının rızası veya hâkimin kararı olmadıkça, onu hiçbirine geri veremez. B. Mislî şeylerin saklanması – Madde 570 Saklayanın kendisine bırakılan parayı aynen geri vermek zorunda olmaksızın mislen geri vermesi açıkça veya örtülü olarak kararlaştırılmışsa, o paranın yararı ve hasarı kendisine ait olur. Paranın mühürsüz ve açık olarak bırakılmış olması, örtülü anlaşma sayılır. Saklayan, saklatan tarafından kendisine açıkça yetki verilmedikçe, saklanan diğer mislî eşya veya kıymetli evrak üzerinde tasarrufta bulunamaz. C. Ardiyeciye bırakma I. Senet çıkarma – Madde 571 Saklamak üzere ticari mal kabul ettiğini açıkça kamuya bildiren ardiyeci, saklatılan malı temsil eden senet çıkarmaya izin verilmesini, yetkili makamdan isteyebilir. II. Ardiyecinin saklama borcu – Madde 572 Ardiyeci, kendisine bırakılan malları bir komisyoncu gibi özenle saklamak ve mallarda ayrıca önlem alınmasını gerektiren bir değişiklik olursa, durumu imkân ölçüsünde saklatana bildirmekle yükümlüdür. Ardiyeci, saklatana, malların durumunu incelemesi ve örnek alması için, alışılmış iş zamanlarında; gerekli koruma önlemlerini alabilmesi için de her zaman izin vermek zorundadır. III. Bırakılan şeylerin karışması – Madde 573 Ardiyeci açıkça yetkili kılınmadıkça, aynı tür ve nitelikteki mislî şeyleri birbirine karıştıramaz. Yetkiye dayanılarak karıştırılan bu gibi şeyler üzerinde, saklatanlardan her biri, hakkıyla orantılı bir pay isteyebilir. Bu durumda ardiyeci, saklatanların birlikte hazır bulunmasına gerek olmaksızın saklatanlardan her birinin payını ayırabilir. IV. Ardiyecinin hakları – Madde 574 Ardiyeci, kararlaştırılmış veya alışılmış olan ardiye ücretini ve saklamadan doğmayan bakım, taşıma ve gümrük gibi bütün giderlerini isteyebilir. Bu giderler hemen; ardiye ücreti ise her üç ayda bir ve her hâlde malların tümünün veya bir bölümünün geri alınması sırasında ödenir. Ardiyeci, mallara zilyet bulunduğu veya eşyayı temsil eden herhangi bir senet vasıtasıyla onlar üzerinde tasarruf etme yetkisine sahip olduğu sürece, alacakları için bu mallar üzerinde hapis hakkına sahiptir. V. Malların geri verilmesi – Madde 575 Ardiyeci, ticari malları, genel saklama sözleşmesinde olduğu gibi geri vermekle yükümlüdür. Ancak, saklayanın sözleşmede öngöremeyeceği sebeplerle, süresinden önce geri verme yetkisi bulunduğu durumlarda bile ardiyeci, kararlaştırılmış olan sürenin sonuna kadar malları korumak zorundadır. D. Konaklama yeri, garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlere bırakma I. Konaklama yeri işletenlerin sorumluluğu 1. Koşulları ve kapsamı – Madde 576 Otel, motel, pansiyon, tatil köyü gibi yerleri işletenler, konaklayanların getirdikleri eşyanın yok olması, zarara uğraması veya çalınmasından sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın bizzat konaklayana veya onu ziyarete gelen ya da beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek kusurdan, mücbir sebepten ya da eşyanın niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluluktan kurtulurlar. Bu sorumluluk, işletenlere veya çalışanlarına bir kusur yüklenmedikçe, konaklayanlardan her biri için, günlük konaklama ücretinin üç katını aşamaz. 2. Kıymetli eşya – Madde 577 Kıymetli eşya veya oldukça önemli miktarda para veya kıymetli evrak, işletene saklanması için bırakılmamışsa, işleten ancak kendisinin veya çalışanlarının kusuru hâlinde sorumlu olur. İşleten, bunları saklamak üzere almış veya almaktan kaçınmışsa, eşyanın tam değerinden sorumludur. Konaklayanın kendi yanında saklaması gereken eşya ile para ve benzeri şeyler hakkında, onun diğer eşyasına ilişkin sorumluluk kuralı uygulanır. 3. Sorumluluğun kalkması – Madde 578 Konaklayan zararını öğrenir öğrenmez işletene bildirmezse, istem hakkını kaybeder. İşleten böyle bir sorumluluk üstlenmediğini veya sorumluluğu bu Kanunda gösterilmemiş olan bir koşula bağladığını, herhangi bir yolla ilan etse bile, sorumluluktan kurtulamaz. II. Garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlerin sorumluluğu – Madde 579 Garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenler, kendilerine bırakılan veya çalışanlarınca kabul edilen hayvan, at arabası, bunlara ait koşum ve benzeri eşya ile motorlu taşıt ve eklentilerinin yok olmasından, zarara uğramasından veya çalınmasından sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın saklatan veya ziyaretçisi ya da beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek kusurdan, mücbir sebepten ya da eşyanın niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluktan kurtulurlar. Ancak, garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlerin sorumluluğu, kendilerine veya çalışanlarına bir kusur yüklenmedikçe, saklananların her biri için alınan günlük saklama ücretinin on katını aşamaz. İşleten böyle bir sorumluluk üstlenmediğini veya sorumluluğu bu Kanunda gösterilmemiş olan bir koşula bağladığını, herhangi bir yolla ilan etse bile, sorumluluktan kurtulamaz. III. Hapis hakkı – Madde 580 İşletenler, kendilerine bırakılan veya konaklama yerlerine, garaj, otopark ve benzeri yerlere konulan eşya veya hayvanlar üzerinde, ücretlerini veya saklama

Saklama Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Komisyon Sözleşmesi ve Havale ile Kumar ve Bahise ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Komisyon Sözleşmesi ve Havaleye ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Onbirinci Bölüm: Komisyon Sözleşmesi A. Alım veya satım komisyonculuğu I. Tanımı – Madde 532 Alım veya satım komisyonculuğu, komisyoncunun ücret karşılığında, kendi adına ve vekâlet verenin hesabına kıymetli evrak ve taşınırların alım veya satımını üstlendiği sözleşmedir. Bu bölümdeki hükümler saklı kalmak üzere, komisyon sözleşmelerine vekâlet hükümleri uygulanır. II. Komisyoncunun borçları 1. Bildirme ve sigortalama borcu – Madde 533 Komisyoncu, yaptığı iş hakkında vekâlet vereni bilgilendirmek ve özellikle talimatının yerine getirildiğini kendisine hemen bildirmekle yükümlüdür. Vekâlet verenin talimatı olmadıkça komisyoncu, sözleşmenin konusunu oluşturan şeyleri sigorta ettirmekle yükümlü değildir. 2. Özen borcu – Madde 534 Satılmak üzere kendisine gönderilen eşya açıkça ayıplı ise komisyoncu, vekâlet verenin taşıyıcıya karşı haklarının korunması için gerekeni yapmak, zararı tespit ettirmek, olabildiğince eşyayı koruma altına almak ve durumdan vekâlet vereni hemen bilgilendirmekle yükümlüdür; aksi takdirde, her türlü ihmalinden doğan zarardan sorumlu olur. Satılmak üzere gönderilen eşya kısa sürede bozulabilecek nitelikte ise komisyoncu, vekâlet vereni hemen bilgilendirmek koşuluyla eşyayı satmakla yükümlüdür. 3. Vekâlet verenin belirlediği bedel – Madde 535 Vekâlet verenin belirlediği bedelin altında mal satan komisyoncu, malı satmasaydı vekâlet verenin daha fazla zarar göreceğini ve durumun yeniden talimat almaya elverişli bulunmadığını ispat etmedikçe, belirlenen bedel ile satış bedeli arasındaki farkı gidermekle yükümlüdür. Bunun dışında komisyoncu, kusuru varsa, talimatına aykırı davranmasından dolayı vekâlet verenin uğradığı diğer zararlardan da sorumludur. Vekâlet verenin belirlediği bedelin altında mal alan veya üstünde satan komisyoncu, bu işlemlerden doğan farkı alıkoyamaz. 4. Veresiye satma ve teslim almadan ödeme – Madde 536 Komisyoncu, vekâlet verenin izni olmaksızın malı veresiye satar veya malı teslim almadan bedelini öderse, bundan doğan zarara katlanmak zorundadır. Ancak, vekâlet veren yasaklamadıkça, malı satış yerindeki ticari teamüle göre veresiye de satabilir. 5. Komisyoncunun garantisi – Madde 537 Yetkisi olmaksızın veresiye mal satması dışında, komisyoncu işlemde bulunduğu borçluların ödememelerinden ve diğer borçlarını ifa etmemelerinden sorumlu olmaz. Ancak, komisyoncu açıkça garanti vermişse veya bulunduğu yerdeki ticari teamül gerektiriyorsa sorumlu olur. Garanti veren komisyoncunun bundan dolayı ayrıca ücret isteme hakkı vardır. III. Komisyoncunun hakları 1. Ödediği paralar ve yaptığı giderler – Madde 538 Komisyoncu, vekâlet verenin yararı için yaptığı bütün giderleri ve ödediği paraları faiziyle birlikte isteyebilir. Komisyoncu, ardiye ve taşıma bedellerini vekâlet verenin hesabına geçirebilirse de, kendi çalışanlarının ücretlerini geçiremez. 2. Komisyon ücreti a. İsteme hakkı – Madde 539 Komisyoncu, ücretinin ödenmesini kendisine verilen işi yapınca isteyebileceği gibi, işin yapılmaması vekâlet verene yükletilebilen bir sebepten kaynaklanması hâlinde de isteyebilir. Komisyoncu, başka sebeplerle işin yapılamaması durumunda, ancak emeğinin yerel âdete göre belirlenecek karşılığını isteyebilir. b. Kaybedilmesi – Madde 540 Komisyoncu, vekâlet verene karşı dürüstlük kurallarına aykırı davranır, özellikle ona satın aldığından fazla veya sattığından eksik bir bedel bildirirse, ücret alma hakkını kaybeder. Bedelin gerçekleşen bedelden farklı gösterilmesi durumunda vekâlet veren, komisyoncuyu gerçekleşen bedel üzerinden satılanın alıcısı veya satıcısı sayma hakkına sahiptir. 3. Hapis hakkı – Madde 541 Komisyoncunun, sattığı malın bedeli ve satın aldığı mal üzerinde hapis hakkı vardır. 4. Malın açık artırmayla satılması – Madde 542 Komisyoncuya verilen malın satılamaması veya satış emrinden cayılması durumunda vekâlet veren, malı geri almakta ya da o malla ilgili başka işlem yapmakta aşırı ölçüde gecikirse komisyoncu, malı bulunduğu yer mahkemesinden karar alarak açık artırmayla sattırabilir. Ancak, mal borsada kayıtlıysa veya piyasa fiyatı varsa ya da yapılacak masrafa oranla değeri azsa, hâkim satışın başka bir yolla yapılmasına da karar verebilir. Malın bulunduğu yerde vekâlet veren ya da temsilcisi hazır bulunmazsa, satış kararı vekâlet veren dinlenmeksizin de verilebilir. Malın hızla değer kaybetmesi hâli dışında, artırmanın yer ve zamanının mahkemece vekâlet verene bildirilmesi zorunludur. 5. Komisyoncunun kendisiyle işlem yapması a. Bedel ve ücret – Madde 543 Borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan kambiyo senetleri veya diğer kıymetli evrakı ya da ticari malları satmaya veya satın almaya yetkili kılınan komisyoncu, vekâlet veren tarafından aksine talimat verilmemişse, satın alacağı mal yerine kendi mallarını satabilir veya satacağı malı kendisi için satın alabilir. Bu hâllerde, komisyoncunun kendisiyle işlem yaptığı andaki değerler esas alınır; komisyoncunun, komisyon işlerinde alışılmış olan ücret ve giderlerini, bu hâllerde bile isteme hakkı vardır. Komisyoncu, bu tür bir işlemin yapıldığını aynı gün vekâlet verene bildirmek zorundadır. Diğer hâllerde satış hükümleri uygulanır. b. İşlemi kendisiyle yapmış sayılma – Madde 544 Komisyoncu, kendisinin doğrudan doğruya alıcı veya satıcı olabildiği durumlarda, sözleşmenin diğer tarafını göstermeksizin vekâletin yerine getirildiğini vekâlet verene bildirirse, işlemi kendisiyle yapmış sayılır. c. İşlemi kendisiyle yapma hakkının düşmesi – Madde 545 Vekâlet verenin vekâleti geri aldığı haberi komisyoncuya ulaştığı anda, komisyoncunun işlemi kendisiyle yapma hakkı düşer. Ancak, bu haber kendisine ulaşmadan önce komisyoncu, işlemin yapıldığı bildirimini göndermişse, bu hüküm uygulanmaz. B. Diğer komisyon işleri – Madde 546 Malzemesi işsahibi tarafından verilmek üzere imal edilecek taşınırlar hakkındaki komisyon işleri, eşya mislî şeylerden olmasa da, alım ve satım komisyonculuğu hükmündedir. Alım ve satım komisyonculuğu sayılmayan işleri, ücret karşılığında kendi adına ve vekâlet verenin hesabına üstlenen alım ve satım komisyoncusu ile komisyon işlerini kendisine meslek edinmeyip arada bir üstlenen tacir hakkında da bu bölüm hükümleri uygulanır. Taşıma işleri komisyonculuğu hakkındaki özel hükümler saklıdır. Türk Borçlar Kanunu’nun Özel Borç İlişkileri başlıklı İkinci Kısmının Onikinci Bölümünde “Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları” üst başlığı altında düzenlenen 547. ilâ 554. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Onüçüncü Bölüm: Havale A. Tanımı – Madde 555 Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir. B. Hükümleri I. Havale eden ile havale alıcısı arasındaki ilişki – Madde 556 Havale, havale edenin havale alıcısına olan borcunun ifası amacıyla yapılıyorsa, bu borç ancak havale ödeyicisinin borcu ifa etmesiyle sona erer. Havaleyi kabul etmiş olan havale alıcısı, havale ödeyicisine başvurarak havalede belirlenen süre içinde alacağını elde edememişse, bu alacağı, havale edene karşı yeniden ileri sürebilir. Alacaklı olan havale alıcısı, havaleyi kabul etmek istemezse, durumu borçlu olan havale edene gecikmeksizin bildirmek zorundadır; bildirmezse bundan doğan zararı gidermekle yükümlü olur. II. Havale ödeyicisinin borcu – Madde 557 Havale ödeyicisi, çekince belirtmeksizin havaleyi kabul ettiğini havale alıcısına bildirirse, ifa ile yükümlü olur ve

Komisyon Sözleşmesi ve Havale ile Kumar ve Bahise ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Simsarlık ve Vekalet Sözleşmesi ile Vekaletsiz İşgörmeye ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Simsarlık ve Vekalet Sözleşmesi ile Vekaletsiz İşgörme Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Dokuzuncu Bölüm: Vekâlet İlişkileri Birinci Ayırım: Vekâlet Sözleşmesi A. Tanımı – Madde 502 Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır. Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır. B. Kurulması – Madde 503 Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır. C. Hükümleri I. Vekâletin kapsamı – Madde 504 Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar. Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz. II. Vekilin borçları 1. Talimata uygun ifa – Madde 505 Vekil, vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Ancak, vekâlet verenden izin alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hâllerde, vekil talimattan ayrılabilir. Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekâlet borcunu ifa etmiş olmaz. 2. Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme a. Genel olarak – Madde 506 Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. b. İşin üçüncü kişiye gördürülmesi hâlinde – Madde 507 Vekil, yetkisi dışına çıkarak işi başkasına gördürdüğünde, onun fiilinden kendisi yapmış gibi sorumludur. Vekil başkasına vekâlet vermeye yetkili ise, sadece seçmede ve talimat vermede gerekli özeni göstermekle yükümlüdür. Vekâlet veren, her iki durumda da vekilin kendi yerine koyduğu kişiye karşı sahip olduğu hakları, doğrudan doğruya o kişiye karşı ileri sürebilir. 3. Hesap verme – Madde 508 Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür. Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlüdür. 4. Edinilen hakların vekâlet verene geçişi – Madde 509 Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer. Vekilin iflası hâlinde vekâlet veren, bu alacağın kendisine geçmiş olduğunu iflas masasına karşı da ileri sürebilir. Vekâlet veren, vekilin kendi adına ve vekâlet veren hesabına edinmiş olduğu taşınır eşyanın iflas masasından ayrılarak kendisine verilmesini isteyebilir. Vekilin sahip olduğu hapis hakkından iflas masası da yararlanır. III. Vekâlet verenin borçları – Madde 510 Vekâlet veren, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemek ve yüklendiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür. Vekil, vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini vekâlet verenden isteyebilir. Ancak vekâlet veren, kusuru bulunmadığını ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir. IV. Birlikte vekâlet verenlerin ve birlikte vekillerin sorumluluğu – Madde 511 Bir kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar. Vekâleti birlikte üstlenenler, vekâletin ifasından müteselsil olarak sorumludurlar ve yetkilerini başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet vereni, ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç altına sokabilirler. D. Sona ermesi I. Sebepleri 1. Tek taraflı sona erdirme – Madde 512 Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. 2. Ölüm, ehliyetin kaybedilmesi ve iflas – Madde 513 Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır. Vekâletin sona ermesi vekâlet verenin menfaatlerini tehlikeye düşürüyorsa, vekâlet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da temsilcisi, vekâleti ifaya devam etmekle yükümlüdür. II. Hükümleri – Madde 514 Vekilin sözleşmenin sona erdiğini öğrenmeden önce yaptığı işlerden, vekâlet veren ya da mirasçıları sözleşme devam ediyormuş gibi sorumludur. İkinci Ayırım: Kredi Mektubu ve Kredi Emri A. Kredi mektubu – Madde 515 Kredi mektubu, mektup gönderenin gönderilene bir üst sınır belirleyerek veya belirlemeksizin, kredi mektubundan yararlanacak belirli kişiye istemde bulunacağı miktarda para ve benzeri şeyleri verme konusundaki vekâletini içeren belgedir. Kredi mektubu, vekâlet sözleşmesi ve havale hükümlerine tabidir. Üst sınır belirlenmeksizin verilmiş olan kredi mektubunda mektuptan yararlanacak kişi, bu mektupla ilgili olanlar arasındaki ilişkiye açıkça uygun olmayan fazla bir istemde bulunursa mektup gönderilen, durumu gönderene bildirmek ve cevap alıncaya kadar ödemeyi ertelemek zorundadır. Kredi mektubuyla verilen vekâlet, ancak gönderilen tarafından belirli bir miktar için kabul edildiği takdirde geçerli olur. B. Kredi emri I. Tanımı ve şekli – Madde 516 Bir kimse kendi adına ve hesabına kredi emri verenin sorumluluğu altında bir üçüncü kişiye kredi açmak veya krediyi yenilemek için emir almış ve kabul etmişse, kredi emri verilen vekâletini aşmadıkça emri veren, kredi borcundan kefil gibi sorumlu olur. Ancak, kredi emri yazılı olmadıkça emri veren sorumlu olmaz. II. Kredi emrinden yararlananın ehliyetsizliği – Madde 517 Kredi emrini veren, kredi emrinden yararlananın ehliyetsizliğini ileri sürerek kredi emri verilene karşı sorumluluktan kurtulamaz. III. Kredi emri verilenin önel vermesi – Madde 518 Kredi emri verilen, kredi emrinden yararlanana kendiliğinden önel verir veya kendisine talimat verildiği hâlde kredi emrinden yararlanana başvurmayı ihmal ederse, kredi emri veren sorumluluktan kurtulur. IV. Taraflar arasındaki ilişki – Madde 519 Kredi emri veren ile kredi emrinden yararlanan arasındaki ilişkiye, kefil ile asıl borçlu arasındaki ilişkiyi düzenleyen hükümler uygulanır. Üçüncü Ayırım: Simsarlık Sözleşmesi A. Tanımı ve şekli – Madde 520 Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir. Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.

Simsarlık ve Vekalet Sözleşmesi ile Vekaletsiz İşgörmeye ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »