Borçlar Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Zorunlu İpoteklerden Olmayan Üst Sınır İpoteği / Limit İpoteği Meskeniyet Şikayetine Engel Olur mu

Zorunlu İpoteklerden Olmayan Üst Sınır İpoteği / Limit İpoteği Meskeniyet Şikayetine Engel Olur mu Özet: Meskeniyet şikayetine konu taşınmaz üzerindeki ipoteğin konut kredisine özgülenmediği, doğmuş ve doğacak bütün borçlarının teminatını teşkil etmek üzere üst sınır ipoteği (limit ipoteği) şeklinde kurulduğu, ipoteğin bu hali ile zorunlu ipoteklerden olmadığı anlaşılmaktadır. O halde hacizden önce tesis edilen ve haciz tarihi itibari ile ipoteğe bağlı borcu ödenmeyen, borçlunun serbest iradesi ile kurulan ipoteğin meskeniyet şikayetine engel olduğunun kabulü gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/12-575 Karar No: 2024/16 Karar tarihi: 24-01-2024 (2004 s. K. m. 16, 82, 103) (4721 s. K. m. 851, 881) (YHGK 18.03.2015 T. 2013/12-1576 E. 2015/1045 K.) Taraflar arasındaki meskeniyet şikayeti isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince şikayetin kabulüne karar verilmiştir. Kararın alacaklı vekili ve katılma yoluyla borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, borçlu vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle şikayetin kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Talep Borçlu vekili; alacaklı vekili tarafından müvekkili aleyhine başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız takipte müvekkili adına kayıtlı olan Denizli ili, Pamukkale ilçesi, …. Mah., … Ada, … Parselde bulunan 1 No.lu bağımsız bölüm üzerine haciz konulduğunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının on ikinci bendi uyarınca müvekkilinin haline münasip evinin haczedilemeyeceğini, 2004 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesine göre düzenlenen davet kağıdının müvekkiline 24.12.2019 tarihinde tebliğ edildiğini ve yasal süresinde meskeniyet şikayetinde bulunduklarını, müvekkilinin malûlen emekli olup şikayet konusu evde eşi ve iki çocuğuyla yaşadığını, evin konut kredisiyle alındığını ve borcun halen devam ettiğini, müvekkilinin başka bir malvarlığının bulunmadığını ileri sürerek haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Alacaklı vekili; şikayet konusu taşınmazın tapu kaydında ipotek şerhi bulunduğundan borçlunun alacaklılarına karşı haczedilmezlik şikayetinden feragat etmiş olduğunu, borçlunun meskeniyet şikayetinin de yerinde olmadığını belirterek şikayetin reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 25.12.2020 tarihli ve 2019/807 Esas, 2020/809 Karar sayılı kararı ile; şikayet konusu taşınmazın tapu kaydında … Bankası A.Ş. lehine ipotek şerhi bulunduğu, … Bankası Merkezi Operasyonlar Bölüm Başkanlığının 20.11.2020 tarihli cevabi yazısında ipoteğin konut kredisi sebebiyle tesis edilmiş olup konut kredisi borcunun devam ettiğinin bildirildiği, 09.03.2020 tarihli bilirkişi raporunda keşif tarihi itibariyle şikayet konusu taşınmazın toplam değerinin 165.000,00 TL olduğu, borçlunun haline münasip mütevazı mahallelerde mesken satın alması için keşif tarihi itibari ile gerekli asgari rayiç değerin ortalama yaklaşık 170.000,00 TL olduğunun bildirildiği, bilirkişi raporunun denetime elverişli bulunarak hükme esas alındığı gerekçesiyle şikayetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili ve katılma yoluyla borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 19.01.2022 tarihli ve 2021/1217 Esas, 2022/125 Karar sayılı kararı ile; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 103 üncü maddesine göre düzenlenen davetiyenin tebliği üzerine yasal süresinde meskeniyet şikayetinde bulunduğu, şikayet konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin konut kredisine ilişkin olduğu ve borçlunun başka bir kredi çekmediğinin lehine ipotek mevcut olan bankanın cevabıyla belirlendiği, konut kredisinin meskeniyet şikayetine engel olmadığı, 09.03.2020 tarihli bilirkişi raporunun usulüne uygun olduğu, bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesinin meskeniyet şikayetinin kabulü kararının hukuka uygun olduğundan alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği, meskeniyet şikayetinin kabulüne karar verilmesine ve şikayetin reddini isteyerek uyuşmazlık çıkaran ve sonuç olarak haczin devamını istemekte haksız çıkan taraf alacaklı olmasına rağmen şikayetçi borçlu lehine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, borçlu vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kabulüyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle meskeniyet şikayetinin kabulüyle taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılmasına, borçlu lehine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki İnceleme Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtile kararı ile; “…Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de; Borçlunun daha önce ipotek ettiği taşınmazı hakkında sonradan haczedilmezlik şikayetinde bulunabilmesi için ipoteğin konut kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi zorunlu olarak kurulmuş ipoteklerden olması gerekir. Zira zorunlu olarak kurulan ipoteğin meskeniyet şikayetine engel teşkil etmeyeceği ilkesi, bu ipoteğin sosyal amaçlı olarak verilen kredinin teminatını oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Bunun dışında, borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, adı geçenin daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunmasını engeller ise de, haciz tarihi itibariyle ipotek konusu borcun ödenmiş olması halinde, ipotekle yükümlü bulunmayan taşınmaz hakkında meskeniyet şikayetinde bulunulabilir. Somut olayda, takip dosyasından borçlunun şikayete konu taşınmazı üzerine 26.11.2019 tarihinde haciz uygulandığı, haciz tarihinden önce taşınmazın tapu kaydında 3. kişi … Bankası A.Ş. lehine ….her türlü nedenden Bankaya karşı doğmuş doğacak tüm borçlarının teminatı olarak 11.03.2015 tarihli 1. derece ipotek tesis edilmiş olduğu, ipotek alacaklısı … Bankası A.Ş.’nin 20.11.2020 tarihli yazı cevabında ipotek borcunun devam ettiğinin bildirildiği görülmüştür. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince, ipoteğin konut kredisi nedeni ile kurulduğu ve zorunlu ipoteklerden olduğu değerlendirilmiş ise de; ipotek resmi senedi incelendiğinde ipoteğin konut kredisine özgülenmediği ve üst sınır ipoteği şeklinde kurulduğu, ipoteğin bu hali ile zorunlu ipoteklerden olmadığı anlaşılmıştır. O halde, şikayete konu taşınmaz üzerinde hacizden önce tesis edilen ve haciz tarihi itibari ile ipoteğe bağlı borcu ödenmeyen, zorunlu olmayan ipotek mevcut olduğu anlaşılmakla, borçlu meskeniyet şikayetinden vazgeçmiş sayılacağından Bölge Adliye Mahkemesince şikayetin bahsi geçen nedenle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçenin yanında, bankadan kredi alan kişinin bankanın kredi ve ipotek sözleşmesine yazdığı “doğmuş doğacak borçlar” ibarelerini sözleşmeyi imzalarken okuma, bu ibarelere itiraz etme ve karışma şansı dahi olmadığı,

Zorunlu İpoteklerden Olmayan Üst Sınır İpoteği / Limit İpoteği Meskeniyet Şikayetine Engel Olur mu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tazminat Davasında Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre Davalıların Zararın Tamamından Sorumlu Olması

Tazminat Davasında Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre Davalıların Zararın Tamamından Sorumlu Olması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/1059 Karar No: 2024/32 Karar tarihi: 31-01-2024 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2013/20036 Esas, 2015/7367 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar asıl davada davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı asıl davada davalı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. Yargılama Süreci Asıl Dava: Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı işverene ait şantiye alanında iş makinesi operatörü olarak çalışan müvekkilinin 18.03.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle yaralanan bir işçiyi almak üzere şantiye alanına gelen davalıların sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısı olan ambulansın müvekkiline çarpması neticesinde malul kalacak şekilde yaralandığını, müvekkilinin kazada herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davalı sürücünün trafiğe kapalı bir alanda tamamen dikkatsizliği ve kusuru sebebiyle müvekkilinin ağır bir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek davacının iş göremezlik zararına karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tüm davalılardan, 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 17.02.2011 tarihli celsede davalı … yönünden açılan davayı takip etmediklerini bildirmiştir. Davalılar Cevabı 5. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kazanın meydana gelmesinde ambulans şoförünün kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin kazadan sonra davacı ile ilgilenip tedavi masrafları için 7.956,00 TL ödeme yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı Fiba Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; poliçe dönemini kapsayan bir sigorta sözleşmesi yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 7. Davalı …, usulüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış, duruşmadaki beyanında aleyhe olan hususları kabul etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Birleştirilen Dava: Davacı İstemi 8. Davacı vekili dava dilekçesinde; kazaya karışan ambulansın davalı şirkete trafik poliçesi ile sigortalı olduğunu, davanın, sürücü, işleten ve sigorta şirketi olduğu düşünülen şirkete karşı açılmış olan dava ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ettiklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 30.04.2013 harç tarihli ıslah dilekçesi ile 15.579,89 TL maddi tazminatın tüm davalılardan ve birleştirilen dosya davalısından müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 9. Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı itirazında bulunduklarını ve birleştirmeye muvafakat etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur İlk Derece Mahkemesi Kararı 10. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2008/50 Esas, 2013/384 Karar sayılı kararı ile; davalı Fiba Sigorta A.Ş. yönünden davanın takipsiz bırakıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre davalıların kusur oranı toplamının %80 olduğu, davacıya karşı sürücü, işleten ve birleştirilen dosyasının davalısının kusurları oranında birlikte sorumlu oldukları, talep edilen maddi tazminat miktarının sigorta poliçesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davalı Fiba Sigorta A.Ş. yönünden dava atiye bırakıldığından davanın açılmamış sayılmasına, asıl dava ile birleştirilen dava yönünden maddi tazminat taleplerinin ıslah doğrultusunda kabulü ile 15.579,89 TL’nin davalılar …, …’dan 18.03.2006 tarihinden ve birleştirilen dosyanın davalısı Anadolu Sigorta A.Ş.’den 05.12.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsiline, asıl davadaki manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile 10.000,00 TL manevi tazminatın 18.03.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 12. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2013/20036 Esas, 2015/7367 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı … vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle iş göremezlik tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Mahkemece, davacı tarafın manevi tazminat talebinin kısmen kabulü yönünde yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; tarafların kusur durumuna ilişkin olarak konusunda uzman bilirkişi heyetinden alınan 07/03/2011 tarihli rapora göre, kazanın oluşumunda davalı ambulans sürücüsü …’nün %30 oranında, davacı …’ın %20 oranında kusurlu olup davaya konu inşaat şantiyesi yetkili temsilcisinin ise %50 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; davacının maluliyet durumuna ilişkin Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan rapora göre de, davacının meslekte kazanma gücü kaybının %2,1 olup iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceği tespit edilmiştir. O halde mahkemece, davacının trafik kazası sonucu yaralanması nedeniyle duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, tarafların kusur oranları, davacının maluliyet oranı ve davalıların sorumluluğunun niteliği göz önünde tutularak olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen miktarda, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde daha düşük miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, zenginleşme sonucunu doğuracak şekilde ve çok yüksek miktarda manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir. 3- Davacı vekili, dava dilekçesinde, özellikle davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu ileri sürerek davayı kazaya karışan aracın sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısına karşı açmıştır. Her ne kadar mahkemece tarafların

Tazminat Davasında Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre Davalıların Zararın Tamamından Sorumlu Olması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Alacaklı Tarafından Açılan İtirazın İptali Davasında Dava Dilekçesinin Asıla Tebliğ Edilmesi Gerekir

Alacaklı Tarafından Açılan İtirazın İptali Davasında Dava Dilekçesinin Asıla Tebliğ Edilmesi Gerekir mi Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2021/1 Karar No: 2022/3 Karar tarihi: 03-06-2022 Özet: İtirazın iptali davası genel hükümlere göre açılarak sonuçlandırılan bir dava olup, takip hukukuna ilişkin bir şikayet veya itiraz olmadığından, dava dilekçesinin, icra dosyasında müvekkili borçlu adına itiraz eden vekile değil, asıla tebliğ edilmesi gerekir. Hal böyle olunca icra takibine maruz kalan borçlu, vekil marifetiyle takibe itiraz ettiğinde, itiraz üzerine duran icra takibinin devamını sağlamak için alacaklının açacağı itirazın iptali davasında dava dilekçesinin asıla tebliğ edilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. (2709 s. K. m. 36) (6100 s. K. m. 27, 50, 51, 52, 71, 72, 73, 74, 76, 77, 79, 80, 114, 115, 119, 121, 122, 317) (7201 s. K. m. 1, 11) (6098 s. K. m. 502, 503, 504, 506, 514) (1136 s. K. m. 35, 41, 171) (2004 s. K. m. 4, 18, 50, 58, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 68/A, 68/B, 69, 70, 72, 363) (492 s. K. m. 29) (4721 s. K. m. 8, 9, 48) (Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m. 18) (YHGK 11.03.2015 T. 2013/19-1679 E. 2015/1014 K.) (9. HD. 23.01.2018 T. 2017/23538 E. 2018/1023 K.) (9. HD. 06.05.2019 T. 2016/617 E. 2019/9986 K.) (9. HD. 03.02.2020 T. 2017/13895 E. 2020/1247 K.) (9. HD. 10.02.2020 T. 2017/13998 E. 2020/1720 K.) (9. HD. 05.10.2020 T. 2017/16674 E. 2020/10403 K.) (11. HD. 26.05.2003 T. 2002/13116 E. 2003/5466 K.) (15. HD. 02.11.2004 T. 2004/2041 E. 2004/5550 K.) I- Giriş A. İçtihatları Birleştirme Başvurusu 04.12.2019 havale tarihli dilekçe ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi, Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi ve Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi kararlarında icra takibine maruz kalan borçlu, vekil marifetiyle takibe itiraz etmiş olduğunda, itiraz üzerine duran icra takibine devam edebilmek için alacaklının açtığı itirazın iptali davası bakımından, itirazın iptali dava dilekçesinin vekile mi yoksa aşıla mı tebliğ edilmesi gerektiği konusunda görüş aykırılığı bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesine karar verilmesi talep edilmiştir. 24.12.2020 havale tarihli dilekçe ile; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kendi kararları ve diğer daire kararları arasında, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin kararlarında alacaklı tarafından icra takibi yapılması durumunda, yasal süresi içerisinde borçlunun vekili aracılığı ile icra dairesi nezdinde ödeme emrine itiraz etmesi durumunda, alacaklı tarafından açılacak itirazın iptali davasının dava dilekçesinin, icra dosyasında ödeme emrine itiraz eden borçlunun vekiline mi yoksa borçlu asıla mı gönderilmesi gerektiği konusunda farklılıklar bulunduğu belirtilerek Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat aykırılığının giderilmesi talep edilmiştir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 13.07.2021 tarihli ve 224 sayılı kararı ile, her iki başvurunun benzer olması sebebiyle birleştirilmesine karar verilmiştir. Daha sonra 06.09.2021 havale tarihli dilekçe ile; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin kararlarında itirazın iptali davasında dava dilekçesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 121. maddesi uyarınca davalı asıla mı yoksa 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca icra dosyasına vekalet ile itiraz eden ve dava şartı arabuluculuğuna vekalet ile katılan vekile mi tebliğ edileceği konusunda farklılıklar bulunduğu belirtilerek Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat aykırılığının giderilmesi talep edilmiştir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 09.12.2021 tarihli ve 338 sayılı kararı ile; bu başvurunun da benzer olması sebebiyle birleştirilmesine karar verilmiştir. B. İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 25.02.2021 tarihli ve 60 sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 3. Hukuk dairesi, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi, Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi ve Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi kararları da belirtilmek suretiyle sonuç olarak; “ konu ile ilgili olarak görüş aykırılığı bulunduğu ve farklı uygulamaların sürdürüldüğü sonucuna varıldığından: aykırılığın İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca giderilmesi gerektiği” karar verilerek raportör üye görevlendirilmesine karar verilmiştir. İçtihatları Birleştirme konusu ise; Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 25.02.2021 Tarihli ve 60 Sayılı Kararı ile; “İcra takibine maruz kalan borçlu, vekil marifetiyle takibe itiraz etmiş olduğundan itiraz üzerine duran icra takibine devam için alacaklının açtığı itirazın iptali davası bakımından itirazın iptali davası dilekçesinin vekile mi, asile mi tebliğ edilmesi gerektiği” belirlenmiş ise de ihtiyacı daha iyi karşılayacağı anlaşıldığından içtihadı birleştirme konusu; Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 16.05.2022 tarihli ve 148 sayılı kararı ile; “İcra takibine maruz kalan borçlu, vekil marifetiyle takibe itiraz ettiğinde, itiraz üzerine duran icra takibinin devamını sağlamak için, alacaklının açacağı itirazın iptali davasında, dava dilekçesinin vekile mi asıla mı tebliğ edilmesi gerektiği” seklinde belirlenmiştir. C. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar Yargıtay Genel Hukuk Kurulu Kararı: – 11.03.2015 tarihli ve 2013/19-1679 E. , 2015/1014 K. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Kararı: – 03.03.2008 tarihli ve 2008/960 E., 2008/3381 K. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Kararları: – 23.01.2018 tarihli ve 2017/23538 E., 2018/1023 K. – 06.05.2019 tarihli ve 2016/617 E., 2019/9986 K. – 14.10.2019 tarihli ve 2016/8189 E., 2019/17967 K. – 03.02.2020 tarihli ve 2017/13895 E., 2020/1247 K. – 10.02.2020 tarihli ve 2017/13998 E., 2020/1720 K. – 05.10.2020 tarihli ve 2017/16674 E., 2020/10403 K. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Kararı: – 26.05.2003 tarihli ve 2002/13116 E., 2003/5466 K. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi Kararları: – 30.11.2004 tarihli ve 2004/9107 E., 2004/17456 K. – 27.04.2017 tarihli ve 2016/22543 E., 2017/5094 K. – 03.10.2017 tarihli ve 2016/2731 E., 2017/8956 K. – 25.01.2018 tarihli ve 2017/708 E., 2018/725 K. – 22.02.2018 tarihli ve 2015/36321 E., 2018/2344 K. Yargıtay 15. (Kapatılan) Hukuk Dairesi Kararları: – 02.11.2004 tarihli ve 2004/2041 E., 2004/5550 K. Yargıtay 22. (Kapatılan) Hukuk Dairesi Kararları: – 11.12.2017 tarihli ve 2016/27238 E., 2017/28403 K. – 19.06.2016 tarihli ve 2017/23085 E., 2019/13425 K. D. Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirilmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan Hukuk Genel Kurulu ile Özel Dairelerin görüşlerine başvurulmuştur. 1. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun görüş yazısında; – Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığı 27.01.2020 tarihli ve 35613334-2020/120 sayılı yazıları ile: “…İçtihatların birleştirilmesi başvurusunda içtihat uyuşmazlığının konusu “İcra takibine maruz kalan borçlu, vekil marifetiyle takibe itiraz etmiş olduğunda, itiraz üzerine duran icra takibine devam için alacaklının açtığı itirazın iptali davası bakımından, itirazın iptali davası dilekçesinin vekile asla mı tebliğ edilmesi gerektiği hakkında Yargıtay Hukuk Daireleri arasında çelişkili kararlar” olarak belirtilmiştir. İçtihat aykırılığı bulunduğu belirtilen

Alacaklı Tarafından Açılan İtirazın İptali Davasında Dava Dilekçesinin Asıla Tebliğ Edilmesi Gerekir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yüklenici ile Yapılan Adi Yazılı Temlik Sözleşmesine Dayalı Tescil Davasında Tanıkla İspat Mümkün mü

Yüklenici ile Yapılan Adi Yazılı Temlik Sözleşmesine Dayalı Tescil Davasında Tanıkla İspat Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/709 Karar No: 2023/1082 Karar Tarihi: 15-11-2023 Mahkemesi: Tüketici Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 11.02.2016 tarih ve 2015/14741 Esas, 2016/1709 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … 4. Tüketici Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılar …, … ve dava dışı arsa sahiplerinin … ili … ilçesi, 31201 ada 4 parselde bulunan arsa için … 4. Noterliğinde düzenlenen 01.04.1997 tarihli ve … yevmiye numaralı gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesini yaptıklarını, davalı …\’nun sözleşmede belirten inşaatı yapmayı üstlendiğini, tarafların 07.12.1998 tarihinde yaptıkları ek sözleşme ile de hangi bağımsız bölümlerin kime kalacağını belirlediklerini, inşaatın zamanında ve tam olarak 1999 yılında bitirildiğini ve iskan ruhsatı alındığını, 07.12.1998 tarihli ek sözleşme ile davalı …’ya kalan 2. kat 12 numaralı dairenin 18.01.2001 (20.11.2000) tarihinde yapılan satış protokolü ile 13.000,00 TL bedelle davalı … tarafından müvekkiline satıldığını ancak tapuda davalı … adına kayıtlı olan ve satış bedeli müvekkili tarafından peşin olarak ödenen taşımazın müvekkiline devredilmediğini ileri sürerek … ili … ilçesi, 31201 ada 4 parsel üzerinde bulunan 2. kat 12 numaralı dairenin tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı …; dava dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliğine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, 05.03.2008 tarihli dilekçesinde ise kendisinin müteahhit, davalı …’ın ise arsa sahibi olduğunu, dava konusu daireyi davacıya 20.11.2000 tarihli satış protokolü ile sattığını, satış bedeli olan 13.000,00 TL’nin tamamını davacıdan aldığını, hissesine düşen tüm daireleri sattığını, ancak dava konusu daire tapusunun kendisine verilmediğini beyan etmiştir. 6. Davalı …\’a dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edilmediği anlaşılmış, yargılama sırasında taraf teşkili sağlandıktan sonra vekili tarafından sunulan dilekçesinde, müvekkili ile … arasında yapılan anlaşmayla …\’ya bırakılan daire ile kendisine kalan dairenin değiştirildiğini, daire tapuda müvekkili adına kayıtlı olduğu için başkaca bir işleme gerek görülmediğini, müvekkilinin dava konusu edilen dairenin elektrik, su ve doğal gaz aboneliği ile tüm iç donanımını yaptırdığını, emlak vergisi ve harçlarını yatırdığını, davacının davalı …\’nun yanında işçi olarak çalıştığını, aradan geçen süre boyunca herhangi bir talepte bulunmadığını, davalı …\’nun pek çok kişiyi zarara uğrattığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemenin Birinci Kararı 7. … 4. Tüketici Mahkemesinin 08.05.2019 tarihli ve 2007/730 Esas, 2009/150 Karar sayılı kararı ile; keşif sonucu düzenlenen 07.05.2009 tarihli bilirkişi raporunda davaya konu binanın % 100 fiziki seviyede tamamlandığı ve iskânının alınmış olduğu, dava tarihi itibarıyla daire değerinin 70.000,00 TL olduğu, yüklenici arsa sahiplerine karşı tüm edimlerini yerine getirdiğinden tapu iptali ve tescil talebinin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı 8. … 4. Tüketici Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır. 9. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 02.06.2011 tarihli ve 2011/5781 Esas, 2011/7113 Karar sayılı kararı ile; \”…Eldeki dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğine ilişkin tebligat parçasında gösterilen \”Kanuni Mah. …/…\” adresine çıkarılan tebligatın muhatabın yurt dışında olduğundan bahisle iade edildiği, mahkemece aynı adrese Tebligat Kanunu 35. maddesine göre tebligat yapıldığı görülmektedir. Davacı davalı ile yüklenici arasındaki 7.12.1998 tarihli \”Düzenleme Şeklinde Ek Sözleşme\” uyarınca davalı yükleniciye düşen bölümün kendisine temlikini ileri sürerek eldeki davayı açtığına göre davalının bilinen adresinin de bu sözleşmede gösterilen adres olması gerekir. 7.12.1998 tarihli \”Düzenleme şeklinde ek sözleşmede\” vekili … aracılığıyla temsil edilmiş ve ek sözleşmeye dayanak teşkil eden Düsseldorf başkonsolosluğunca 15.4.1997 tarihinde düzenlenen vekaletnamede adresi \”…\” olarak gösterilmiş olup, davalının temyiz dilekçesine eklediği konsolosluk onaylı belgedeki adresi sözleşmedeki adrestir. Kısaca söylemek gerekirse; davalıya çıkartılan tebligatın Tebligat Kanununun 10. maddesi anlamında bilinen adrese gönderilmemiştir. Bu nedenle davalı şirkete usulüne uygun tebligat yapıldığından söz edilemeyeceğinden, mahkemece davacının yukarıda açıklandığı şekilde bilinen adresine tebligat yapıldıktan sonra işin esasına girilerek bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir…\” gerekçesiyle karar bozma nedenine göre sair temyiz itirazları incelenmeksizin bozulmuştur. Mahkemenin İkinci Kararı 10. … 4. Tüketici Mahkemesinin 26.06.2015 tarihli ve 2011/1180 Esas, 2015/1429 Karar sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, dinlenen davalı …\’in tanıklarının beyanları ile dosya kapsamına göre kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle arsa sahibi Fehmi Bürünce\’ye 3, 10 ve 16, diğer arsa sahibi Celal\’e 7, 9 ve 15, davalı arsa sahibi …\’e ise bir dükkan ve 8 numaralı dairenin düştüğü, geriye kalan dairelerin yüklenici hissesi olduğu, davalı …\’in hissesine düşen 8 numaralı daireyi fark bedelini yükleniciye ödeyerek yüklenici hissesine düşen 12 numaralı daire ile takas ettiği, 8 numaralı dairenin satışı konusunda davalı …\’in davalı yüklenici …\’ya vekalet verdiği, davalı …\’nın anılan daireyi tanık olarak dinlenen Ataner Kaya\’ya satarak bedelini aldığı, tapuda satışın 10.03.2000 tarihinde yapıldığı, davacı ile davalı yüklenici … arasındaki satış sözleşmesi tarihinin ise 20.11.2000 olduğu, 12 numaralı dairenin inşaat tamamlandığından beri davalı … tarafından kullanıldığı ve 2004 yılından beri daire vergilerinin davalı … tarafından ödendiği, davaya konu 12 numaralı dairenin 8 numaralı daire ile takas ve fark bedelinin ödenmesi sonucu arsa sahibi davalı …’in hissesi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı 11. … 4. Tüketici Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır. .12. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 11.02.2016 tarihli ve 2015/14741 Esas, 2016/1709 Karar sayılı kararı ile; \”…Eser sözleşmelerinin bir türü olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, taraflara karşılıklı hak ve borçlar yüklemekte; yüklenici, finansı sağlayan arsa malikinin taşınmazı üzerine bina yapma işini üstlenmekte, arsa maliki ise inşa edilecek binadaki bir kısım bağımsız bölümlerin mülkiyetini yükleniciye devretmeyi vaat etmektedir. Arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciden bağımsız bölüm temlik alınmasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davaları ile ilgili olarak kanunlarımızda bir düzenleme mevcut olmadığından bu konulardaki uyuşmazlıkların çözümünde uygulanan 30.09.1988 tarihli ve 1987/2E. – 1988/2K. sayılı Yargıtay İBBGK Kararı ile \”tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz

Yüklenici ile Yapılan Adi Yazılı Temlik Sözleşmesine Dayalı Tescil Davasında Tanıkla İspat Mümkün mü Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Temliken Tescil: Adi Yazılı Sözleşme ile Yükleniciden Taşınmaz Alan Üçüncü Kişilerin Hakları

Temliken Tescil: Yükleniciden Bağımsız Bölüm Alan Üçüncü Kişiler Tapu İptali ve Tescil Davası Açabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/293 Karar No: 2024/107 Karar Tarihi: 14-02-2024 Mahkemesi: Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 29.03.2022 tarihli ve 2021/3868 Esas, 2022/1732 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki asıl davada tapu iptali ve tescil, karşı davada sözleşmenin feshi ve teminat olarak verilen senedin iptali istemine ilişkin davalardan dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın davalı YSİ Yapı ve İnşaat Taahhüt Gıda Turizm Tarım Hayvancılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. yönünden esastan reddine, davalılar …, … ve … yönünden ise pasif husumet yokluğundan reddine; karşı davanın da kabulüne karar verilmiştir. Kararın asıl davada davacı-karşı davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın tüm davalılar yönünden esastan reddine, karşı davanın ise kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davacı-karşı davada davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı asıl davada davacı-karşı davada davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Asıl Dava 1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı yüklenici şirket arasında 10.10.2016 tarihinde gayrimenkul satış sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince davalı yüklenici şirketin diğer davalı arsa sahipleri ile arasında düzenlenen 17.02.2016 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre kendisine isabet eden 17 No.lu bağımsız bölümü anahtar teslim olarak yapıp 17.02.2017 tarihinde müvekkiline teslim etmeyi üstlendiğini, müvekkilinin bunun karşılığında 30.000,00 TL’yi peşin ödeyerek kalan 53.500,00 TL’yi kat irtifakının kurulması ile ödemeyi taahhüt ettiğini, ancak yüklenicinin sözleşme konusu bağımsız bölümü süresi içinde teslim etmediğini ve sürekli müvekkilinden para istediğini, bunun üzerine müvekkilinin dairenin ilâve ödemesi olarak 20.06.2017 tarihinde yüklenici şirketin banka hesabına 15.000,00 TL daha yatırdığını, fakat bu paranın yatırılmasından sonra da dairenin teslim edilmediğini, müvekkilinin Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/268 D.İş sayılı dosyasında yaptırdığı tespitte dava konusu bağımsız bölümdeki eksikliklerin belirlendiğini, yüklenicinin teslim borcunu yerine getirmemesi nedeniyle müvekkilinin kalan borcu ödeme yükümlülüğünün doğmadığını ileri sürerek öncelikle eksikliklerin davalı tarafça karşılanmasına, davalı tarafından karşılanmaması hâlinde masrafı davalıdan alınmak suretiyle bu hususta müvekkiline yetki verilmesine, davalıların tapu kaydı verilen arsanın tapuda devri konusunda icbarına, eksiklikler giderilip kalan paranın müvekkili tarafından ödenmesinden sonra davalılar adına kayıtlı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davalı yüklenici şirket vekili cevap dilekçesinde; davacı ile müvekkili arasında imzalanan 10.10.2016 tarihli sözleşmenin “eser sözleşmesi” değil, “satım sözleşmesi” niteliğinde olduğunu, zira davacının, müvekkilinin önceden projelendirip inşasına başladığı ve sözleşmenin kurulduğu aşamada henüz tamamlanmamış binadaki belirli bir daireyi topraktan satın aldığını, resmî yazılı şekilde yapılmayan satım sözleşmesi geçersiz olduğundan davacının bu sözleşmeye dayanarak dava konusu dairenin tapusunu istemesinin mümkün olmadığını, müvekkili tarafından 15.03.2017 tarihinde kat irtifakı kurulduğunu, ancak davacının kat irtifakının kurulmasıyla ödemesi gereken bakiye 53.500,00 TL’yi ödemediğini, ayrıca inşaatın yapım sürecinde daha önce öngörülemeyen sebeplerin ortaya çıktığını, bu nedenle müvekkilinin tadilat projesi yaptırmak zorunda kaldığını, müvekkili tarafından davacıya ait bağımsız bölümün tamamlandığını ve davacıdan taşınmazını devralmasının istendiğini, fakat satış bedelinden kalan 53.500,00 TL\’lik tutarı ödemek istemeyen davacının önce eşine karşı açacağı boşanma davasını bahane ederek sonra da babasının kredi çekeceğini söyleyerek müvekkilini aylarca oyaladığını, davacının Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/268 D.İş sayılı dosyasında yaptırdığı tespitte dairenin % 99,40 oranında tamamlandığının ve eksik imalatın 500,00 TL değerinde olduğunun belirtildiğini, 500,00 TL’lik eksik iş bedelinin davacının sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmemesinin haklı mazereti olamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur. 3. Davalı arsa sahipleri vekili cevap dilekçesinde; davacının ödemelerinin müvekkillerine herhangi bir yarar sağlamadığını, davacının yaptığı 30.000,00 TL ödemeye karşılık yüklenici şirketten senet alması nedeniyle yüklenici ile arasında bu miktarla ilgili borç ilişkisi kurulduğunu, sözleşmeye göre anahtar teslim aşamasına henüz gelinmediğinden eksik işler nedeniyle iş kabulünün yapılmadığını, yüklenicinin ve dolayısıyla halefi olan davacının eksik işlerden dolayı geçersiz sözleşmeye dayanarak müvekkillerinden herhangi bir talepte bulunamayacağını, müvekkillerinin eldeki davanın açılmasına sebebiyet vermediklerinden aleyhlerine hüküm kurulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur. II. Karşı Dava 1. Davalı-karşı davacı yüklenici şirket vekili karşı dava dilekçesinde; 10.10.2016 tarihli sözleşmenin kanunun aradığı resmî şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmediğinden geçersiz olduğunu ve taşınmazın tapuda devir ve tescil hakkını davacıya vermediğini, bu sözleşmeye dayanarak müvekkilinin davacı-karşı davalıdan 45.000,00 TL tahsil ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.10.2016 tarihli sözleşmenin geçersizliğinin tespitine ve feshine, müvekkilinin davacı-karşı davalıdan aldığı 45.000,00 TL’nin mahkeme veznesine veya mahkemece belirtilecek bir hesaba yatırılmasının teminine ve dava konusu 17 No.lu bağımsız bölüm üzerine konulan tedbirin kaldırılmasına, 10.10.2016 tarihli sözleşmenin teminatı olarak müvekkili tarafından davacı lehine düzenlenmiş ve vade tarihi konulmamış olan 30.000,00 TL bedelli bononun iptaline karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davacı-karşı davalı vekili karşı davaya cevap dilekçesinde; müvekkili ile yüklenici arasında imzalanan 10.10.2016 tarihli sözleşmenin \”alacağın temliki\” niteliğinde olduğunu, dolayısıyla yazılı şekilde yapılmasının yeterli olduğunu ve temlik için geçerli koşulları sağladığını, davalı-karşı davacı yüklenici şirketin sözleşmenin geçersizliğini ileri süremeyeceğini, müvekkilinin sözleşmeye uygun olarak tüm edimlerini yerine getirdiğini belirterek karşı davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 18.06.2020 tarihli ve 2020/123 Esas, 2020/318 Karar sayılı kararıyla; Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı gereğince karşı dava yönünden eksik harç ikmâl edilerek yapılan yargılama sonucu davacı ile davalı yüklenici şirket arasında imzalanan 10.10.2016 tarihli sözleşmenin “alacağın temliki” niteliğinde olduğu, sözleşmenin “ödeme planı” başlıklı bölümünün 4 No.lu bendinde peşinat dışında kalan 53.500,00 TL’nin kat irtifakının kurulmasıyla birlikte ödeneceğinin kararlaştırıldığı, yüklenici tarafından kat irtifakının 15.03.2017 tarihinde kurulduğu, davacının Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/268 D.İş sayılı dosyasında yaptırdığı delil tespitinde bağımsız bölümün % 99,40 oranında tamamlandığının belirlendiği, ancak davacının kalan 38.500,00 TL’yi ödemediği, yüklenicinin edimlerini ifa etmesine rağmen davacının sözleşmede kararlaştırılan bedeli ödemeyerek temerrüde düştüğü, diğer davalı arsa sahipleri yönünden ise uyuşmazlık konusu sözleşmenin temlik sözleşmesi olduğu ve davalı YSİ Yapı ve İnşaat Taahhüt Gıda Turizm Tarım Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin kişisel hakkının temlikine ilişkin olduğu gerekçesiyle asıl davanın davalı YSİ Yapı ve İnşaat Taahhüt

Temliken Tescil: Adi Yazılı Sözleşme ile Yükleniciden Taşınmaz Alan Üçüncü Kişilerin Hakları Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davası Açılması: Dava Şartları, İspat Yükü, Zamanaşımı

Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davası Açılması Kambiyo senetleri hakkın senede bağlı olduğu, sıkı şekil şartlarına sahip, kısa zamanaşımı sürelerine tabi ve aynı zamanda tedavül kabiliyetine sahip senetlerdir. Hamilin senede dayanarak hak talep edebilmesi için sıkı şekil şartlarına riayet etmesinin yanı sıra senedin muhafazasına ve zamanaşımı sürelerine dikkat etmesi gerekir. Hamilin mevzuatta kambiyo senetleri için öngörülen sıkı şartlara uymaması halinde, kambiyo senedine dayalı talep hakkı kaybedilmiş olacaktır. Bununla birlikte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 133/2. maddesi uyarınca, kambiyo taahhüdünde bulunulması, tarafların açıkça yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmayacağından, müracaat hakkını kaybeden hamilin asıl borç ilişkisine dayanarak hakkını talep etmesi mümkündür. Ancak, kambiyo hukuku kapsamında hamilin, senetten doğan haklarını kullanmak için gerekli işlemleri zamanında yapmaması sebebiyle müracaat hakkını yitirmesi sonucu bazı kişilerin malvarlığında sebepsiz bir artış meydana gelmiş olacaktır. Bu durum, hamilin kendi kusuru ile gerçekleşmiş olsa bile kambiyo hukukunda yer alan sert şekli kuralların bir sonucudur. Bu sert şekil şartlarının sonucu olan haksız zenginleşmeyi önlemek amacıyla genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeden (TBK m.77 vd.) farklılıklar arz eden özel bir düzenleme yapılarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. Maddesinde kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davasına yer verilmiştir. Türk Ticaret Kanunu sistematiğinde düzenlemeler poliçe hükümleri üzerinden yapılmış, bono ve çekler açısından ise gerekli görülen hususlarda poliçe hükümlerine atıflarla yetinilmiştir. Bu sistem, sebepsiz zenginleşme hükümleri açısından da geçerli olup, poliçe hükümleri içerisinde yer alan “Sebepsiz zenginleşme” kenar başlıklı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. maddesi; aynı Kanun’un m.778/1-d atfı gereği bonolar, 818/1-m. maddesi gereği ise çekler bakımından da uygulanmaktadır. Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davasının Özellikleri ve Hukuki Niteliği Kambiyo senetlerine dair hükümlere göre hakkını talep imkanını kaybeden hamil, varlığını sürdüren asıl borç ilişkisine dayanarak da alacağını talep edebilir. Ancak senedin ifa yerine düzenlenmesi gibi bazı durumlarda hamilin asıl borç ilişkisine dayanarak alacağını talep edememesi hususu dikkate alınarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davası düzenlenmiştir. Bununla birlikte kambiyo senetlerinin sıkı şekil şartlarına tabi olması ve zamanaşımı sürelerinin kısalığı gibi sebepler kambiyo hukukuna dayalı olarak alacağın kaybı söz konusu olabilmektedir. Kambiyo hukuku çerçevesinde talep hakkını kaybeden hamilin asıl borç ilişkisine dayanması mümkün olmadığı durumlarda keşideci, hamil aleyhine hakkaniyete aykırı olarak zenginleşmiş olacaktır. Hakkaniyete aykırı bu durumu gidermek amacıyla kanun koyucu kambiyo senetlerinde sebepsiz zenginleşme davasına özel bir hükümle yer vermiştir. Aslında kambiyo senetlerine özgü hakları kullanmaya dair işlemleri yapmamak veya zamanaşımı sürelerini geçirmek hamilden kaynaklanan sebepler olmasına rağmen kanun koyucu kambiyo senetlerindeki başvuru hakkının kullanılmasına dair sıkı şekil şartlarını göz önünde bulundurup, hakkaniyete aykırı zenginleşmeyi ya da bazı senet ilgililerinin haksız yere borçtan kurtulmalarını önlemek amacıyla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. maddesi ile hamile bir hak daha tanımıştır. Bu hükümle, genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeye nazaran hamilin haklarının daha etkin korunması ve kambiyo hukukunun hedeflediği ticari hayatta güven, akıcılık ve tedavül kabiliyetini sağlayabilme ilkeleri de dikkate alınarak menfaatlerin denkleştirilmesi amaçlanmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümleri genel nitelikte olup, özel olarak ayrı bir maddede düzenlenmeyen tüm sebepsiz zenginleşme hallerine uygulanmaktadır. Bu kapsamda kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme hükmünün genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeden farklarının ortaya konulması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan sebepsiz zenginleşme hükümleri arasında hiyerarşik bir ilişkiden bahsetmek mümkün değildir. Türk Borçlar Kanunu’ndaki sebepsiz zenginleşme hükümleri genel hüküm niteliği gereği tüm sebepsiz zenginleşme hallerine uygulanabilir olmasına karşın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaki sebepsiz zenginleşmenin şartları ve tabi olduğu ilkeler genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeden tamamen farklıdır. Bu nedenle kambiyo senetlerinde sebepsiz zenginleşme durumunda TBK m.77 hükmünün kıyasen dahi uygulanmaması gerekir. Genel hükümlere göre sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmaması gerekir (TBK m.77). Kambiyo senetlerinde ise sebepsiz zenginleşmenin kabulü için sebebin geçersizliği veya haksızlığı gibi şartlar aranmamaktadır. Bu farklılığın temel sebebi; genel hükümlere göre sebepsiz zenginleşmenin kazandırmadan, müdahaleden ve umulmayan olaydan doğabilmesi sebebiyle taraflar arasında bir bağ bulunmasına karşılık, kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davalarında ise senedin tedavül kabiliyeti sebebiyle hamil ile keşideci arasında doğrudan hiçbir hukuki ilişki kural olarak yoktur. Bu sebeple de genel hükümlerden farklı olarak çeke dayalı sebepsiz zenginleşme davası açma hakkı, illiyet bağı şartına bağlanmamıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca açılan sebepsiz zenginleşme davasında talep edilecek sebepsiz zenginleşme, davalıların malvarlıklarında çoğalma veya malvarlıklarının eksilmemesi şeklinde gerçekleşebilirken, kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davasında ise senet borçlularının senet karşılığını ödemeden kurtulmaları sebebiyle sadece malvarlıklarının eksilmemesi şeklinde söz konusu olabilmektedir. Genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşme ile kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme arasındaki önemli farklardan biri de zamanaşımı süreleridir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca talep hakkı zamanaşımına tabidir. Zamanaşımına uğramış borçlar için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesindeki sebepsiz zenginleşme hükmü uygulanamaz (TBK m.82). Ancak kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşmede senet üzerindeki hak zamanaşımına uğramış olsa bile talep hakkının olacağı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732/1. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Kambiyo senetlerine has düzenlenen sebepsiz zenginleşmede, sebepsiz zenginleşmeye hamil kendi ihmali, kusuru ya da rızası ile sebep olsa bile dava hakkı korunmakta iken, genel hükümlerde düzenlenen sebepsiz zenginleşmede ise böyle bir imkân söz konusu değildir. Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. maddesinin uygulama alanı bulabilmesi için hamilin senede bağlı hakkını Kanun’da sayılı sebeplerle kaybetmesi gerekirken, genel hükümlere göre sebepsiz zenginleşmede ise talebin ileri sürülebilmesi için Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesinde sebepler sınırlayıcı bir şekilde sayılmamıştır. Kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümlere göre; zenginleşen kişinin her zaman için hamilin kendisine karşı sahip olduğu başvuru hakları düşmüş veya zamanaşımına uğramış olması gerekirken, genel hükümler çerçevesinde sebepsiz zenginleşmede ise taraflar arasında böyle bir ilişki aranmamaktadır. Aynı şekilde çek hukukunda da sebepsiz zenginleşme talebi, çek sebebiyle doğan hakkın muhafazası veya kullanılması için gerekli olan işlemlerin yapılmaması nedeniyle düştüğü (TTK m.808) veya zamanaşımına (TTK m.814) uğradığı hallerde söz konusu olur. Bu talep, senedi elinde bulunduran hamilin malvarlığında hakkaniyete aykırı bir şekilde oluşan ve borçlu nezdinde sebepsiz bir zenginleşme neticesi doğuran durumun kambiyo hukuku çerçevesinde giderilmesine yönelik tanınmış özel bir haktır. Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davasının Şartları Çekin vadesinde ibrazına rağmen ödenmemesi halinde hamilin öncelikle başvuru hakkına ilişkin hükümler çerçevesinde çek sorumlularına başvuracağı muhakkaktır. Zira başvuru hakkı hem içeriği ve sorumluların kapsamı (TTK m.808, 810 ve 783/3) hem de kambiyo senetlerine özgü takip yolları (İİK m.167 vd.) sebepleriyle hukuki avantajlar içermektedir. Ancak

Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davası Açılması: Dava Şartları, İspat Yükü, Zamanaşımı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Halinde Ceza Koşulu (Cezai Şart) Talep Edilebilir mi

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Nedeniyle Ceza Koşulu Talep Edilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/11-503 Karar No: 2024/99 Karar Tarihi: 14-02-2024 Özet: Taraflarca imzalanan sözleşme ve protokolün ilgili maddeleri karşısında sözleşme süresince davalının yıllık taahhüdüne uygun alım yapmamasına rağmen ihtirazi kayıt ileri sürülmeden ürün verilerek sözleşmenin devam ettirilmesinin artık ceza koşulunun talep edilemeyeceği hususunda davalıda haklı güven oluşturmayacağı aşikardır. Bu itibarla davalı şirketten asgari alım taahhüdüne uyulmamasından dolayı ceza koşulu talep edebileceğinden, bölge adliye mahkemesince bu hususlar dikkate alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir. (6100 s. K. m. 355, 369, 371) (6098 s. K. m. 125, 179, 182) (4721 s. K. m. 2) Taraflar arasındaki teminat mektubunun iadesi ve cezai şart alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cezai şart talebinin reddine karar verilmiştir. Kararın asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle birleşen davada cezai şart talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda birleşen dava bakımından karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından birleşen davada Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. ASIL DAVA 1. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 02.05.2011 tarihinde beş yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince 04.05.2011 ilâ 04.05.2012 tarihleri arasında geçerli olan ve her sene süresi uzatılan 100.000,00 TL’lik süreli teminat mektubu verildiğini, müvekkilinin sözleşme ile satmayı taahhüt ettiği ürünlerden hedefleri gerçekleştiremediğinden bahisle davalının ihtarname keşide ederek cezai şart talep ettiğini, davalının bu ihtarnamesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, zira bu ihtarnameden sonra da davalı şirketin mal tedarik etmeye devam ettiğini, ayrıca müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun bulunmadığını ileri sürerek müvekkilinin davalı şirkete borçlu olmadığının tespitine ve teminat mektubunun paraya çevrilmesinin ihtiyati tedbir ile önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davalı vekili; müvekkili ile davacı arasında akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını ve bu sözleşmeye dayalı olarak davacının 100.000,00 TL’lik teminat vermeyi kabul ettiğini, davacının ayrıca bu sözleşmeye ek olarak 02.05.2011 tarihli satış taahhütnamesi imzaladığını, davacının taahhüdüne aykırı davrandığını, bu nedenle 123.360 USD cezai şart borcu bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. II. BİRLEŞEN DAVA 1. Davacı vekili; müvekkili ile davalı şirket arasında 02.05.2011 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını ve ayrıca davalı tarafından bu sözleşmeye ek olarak 02.05.2011 tarihli satış taahhütnamesi verildiğini, diğer davalının bu sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, davalılar tarafından taahhütlerin yerine getirilemediği durumda cezai şart ödeyeceğinin kabul edildiğini, davalı şirketin eksik ürün alması ve dolayısıyla taahhüdüne aykırı davranması nedeniyle 123.360 USD cezai şart borcu bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin davalı şirketten 20.180,79 TL cari hesap alacağı olduğunu ileri sürerek cezai şart borcundan şimdilik 10.000 USD\’nin fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının ve 20.180,79 TL cari hesap alacağının ticari avans faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında cezai şart talebini 36.060 USD olarak ıslah etmiştir. 2. Davalı vekili; önceki yıllara ilişkin olarak ihtirazi kayıt ileri sürülmediğinden eksik alım nedeniyle cezai şart talep edilemeyeceğini, davacının cezai şart talebinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, zira davacı şirketin her dönem sonunda tekrar mal tedarik etmeye devam ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 06.03.2018 tarihli ve 2016/487 Esas, 2018/195 Karar sayılı kararı ile; asıl dava açıldıktan sonra davacı tarafça davalıya 04.08.2016 tarihinde 20.180,79 TL cari hesap alacağının ve vade farkı faturası tutarı 19.866,31 TL olmak üzere toplam 40.000,00 TL ödeme yapıldığı, davalı tarafından da teminat mektubunun iade edildiği, böylece asıl davanın ve birleşen davadaki cari hesap alacağı talebinin konusuz kaldığı, birleşen davada davalı tarafından yapılan ödemenin davacı tarafından ihtirazi kayıt konulmadan kabul edildiği, para alındıktan sonra asıl davaya konu teminat mektubunun iade edildiği, ayrıca davacının ticari defter ve kayıtlarındaki davalı hesaplarının sıfırlandığı, dolayısıyla cezai şart alacağından vazgeçildiği gerekçesiyle asıl dava konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cari hesap alacağı talebi konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, cezai şart talebi yönünden davanın reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 21.05.2020 tarihli ve 2018/1626 Esas, 2020/523 Karar sayılı kararı ile; asıl davanın ve birleşen davadaki cari hesap alacağı talebinin konusuz kaldığı, birleşen davada cezai şart talebinin sadece son yıla ilişkin olarak kabul edilebileceği, zira önceki yıllara ilişkin olarak mal teslimi yapılırken ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünün ispatlanamadığı, fesih tarihine kadar ihtirazi kayıt ileri sürülmeden mal ifaya devam edilmiş olması nedeniyle artık cezai şartın istenmeyeceğine dair davalıda haklı bir güvenin oluşturulduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl davada ve birleşen davada cari hesap alacağı talebinin konusu kalmaması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cezai şart talebinin kısmen kabulü ile 14.220 USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4.a maddesi gereğince kamu bankalarınca 1 yıllık vadeli USD mevduata işletilecek en yüksek oranda faiz işletilerek davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK\’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davacı/birleşen davada davalı vekilinin asıl davaya ve birleşen davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Asıl dava, bayilik sözleşmesi kapsamında karşı tarafa verilen teminat

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Halinde Ceza Koşulu (Cezai Şart) Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hatır için Senet Düzenlenmesi Halinde Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılabilir mi

Hatır Senedi Nedeniyle Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/445 Karar No: 2022/1773 Karar Tarihi: 20-12-2022 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı … Tur. Otelcilik Tic. A.Ş. tarafından müvekkili şirket hakkında başlatılan icra takibine dayanak senedin, bir kısım unsurları eksik olarak diğer davalı … Turizm Bilişim Bilgisayar Tic. San. Ltd. Şti. ile imzalanan 17.09.2013 tarihli sözleşmeden sonra teamül gereği, kambiyo senedi düzenlemek iradesi olmaksızın verilen on beş adet adi senetten bir tanesi olduğunu, bu adi senetlerden üçünün iade alındığını, davalı … Ltd. Şti. ile müvekkili arasındaki sözleşmenin karşılıklı olarak feshedilmiş olmasına rağmen bahsi geçen şirketin senedi teslim etmeyerek müvekkilinin iradesine aykırı bir şekilde sözleşme tarihinden önceki bir tarihi düzenleme tarihi olarak göstererek diğer eksik unsurları da tamamladıktan sonra muvazaalı ve kötü niyetli olarak diğer davalı … Turizm A.Ş.\’ye ciro ile teslim ettiğini, davalıların boş senedi kanun ve müvekkilinin rızası hilafına doldurarak sahtecilik eylemini gerçekleştirdiklerini, dava konusu senetle ilgili olarak davalı … Ltd. Şti. aleyhine … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyasında menfi tespit davası açıldığını, bu şirket yetkililerinin tüketicileri dolandırdıkları hususunun tüm Türkiye çapında yazılı ve görsel basında yer aldığını, bu nedenle davalı … Turizm A.Ş.\’nin iyi niyetli olduğunun kabul edilemeyeceğini ileri sürerek, bu davanın … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine, müvekkili şirketin davalılara borçlu olmadığının tespitine, davalı … Ltd. Şti. ile müvekkili şirket arasındaki sözleşmenin feshedilmiş olduğunun tespitine ve müvekkili tarafından verilen adi senedin istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu bononun bir kısım unsurlarının bononun tedavüle çıkarılıncaya kadar tamamlanmış olmasının yeterli olduğunu, müvekkilinin iyi niyetli yetkili hamil olması nedeniyle davacının bedelsizlik iddiasını müvekkiline karşı ileri süremeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.11.2015 tarihli ve 2014/955 E., 2015/808 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen … Turizm Bilişim Bilgisayar Tic. San. Ltd. Şti. ile ilgili olarak … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyası ile dava açıldığı ve davanın hâlen derdest olduğu anlaşıldığından, bu şirket yönünden derdestlik nedeniyle davanın reddine karar verilmek üzere dosya tefrik edilerek 2015/135 E. kaydedildiği ve tefrik edilen bu dava derdestlik nedeniyle usulden reddine, karar verildiği belirtildikten sonra; davacı şirket tarafından davalının icra takibine koyduğu senetlerden dolayı borçlu olmadıklarının tespiti talep edilmiş ise de, davacının ticarî ilişki içerisinde olduğu lehtar … şirketine karşı ileri sürdüğü def\’îleri iyi niyetli üçüncü kişi olan davalıya karşı ileri sürmesinin mümkün olmadığı, davalının sırf kendi zararına kötü niyetli olarak senetleri aldığını kanıtlaması gerektiği, ancak davalının kötü niyetli olduğuna dair delil sunmadığı ve mevcut delilleri ile de bunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine, asıl alacağın %20’sine tekabül eden 80.000TL icra inkâr tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilitemyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 06.02.2018 tarihli ve 2016/13484 E., 2018/422 K. sayılı kararı ile; “…Dava takip konusu bononun lehtar yönünden bedelsiz, davalı hamil yönünden ise hamilin kötü niyeti nedeniyle bedelsiz olduğu iddiasına dayalı menfi tespit davasıdır. Mahkemece iş bu davada davalı gösterilen lehtara ilişkin dava lehtar hakkında daha önce açılan menfi tespit davasının varlığına işaretle tefrik edilmiş ayrı bir esasa kaydedilmiş, sonrasında derdestlik nedeniyle reddedilmiştir. Davacının lehtara karşı bononun bedelsiz kaldığını ispat etmesi ve bunu başardıktan sonra hamilin kötü niyetini ispat etmesi gerekir. Ayrıca menfi tespit davası içerisindeki bazı vakıaları senet hamilinin kötü niyetinin değerlendirilmesinde etkili olabilir. Bu durumda mahkemece davacının bono lehtarı hakkında açtığı … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyasının kesinleşmesi beklenmesi keza (TTK. md. 687 – e. TTK. md. 599) o davada davacının lehtara da borçlu olmadığının kesinleşmesi halinde bu davadaki davalının kötü niyetli olup olmadığı her türlü delille ispatlanabileceğinden davacı da delil listesinde açıkça tanık bildirmesi nedeniyle davacının tanıkları dinlenip tüm deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğu ile bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.10.2020 tarihli ve 2019/677 E., 2020/461 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, eldeki davada davalı şirket yetkilisi hakkında açılmış herhangi bir kamu davası bulunmadığı ve davalının dava konusu bonoyu kötü niyetle iktisap eden hamil olduğunun da ispat edilemediği, … 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davanın bekletici mesele yapılmasında hiçbir hukukî menfaat bulunmadığı, zira belirtilen mahkemece verilecek kararın eldeki dava dosyasına bir etkisinin bulunmadığı, dolayısıyla usul ekonomisi ilkesine de aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının lehtara karşı bononun bedelsiz kaldığını ispat etmesi ve bunu başardıktan sonra hamilin kötü niyetini ispat etmesi gerekip gerekmediği; mahkemece davacının bono lehtarı hakkında açtığı … Asliye Ticaret Mahkemesinin … sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği, bu kararın kesinleşmesinin beklenmesi hâlinde ve davada davacının lehtara da borçlu olmadığının kesinleşmesi durumunda ise bu davadaki davalının kötü niyetli olup olmadığının tespiti bakımından davacının delil listesinde açıkça tanık bildirmesi nedeniyle davacının tanıkları dinlenip tüm deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz)

Hatır için Senet Düzenlenmesi Halinde Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Davası Sırasında Eşlerden Birinin Vefat Etmesi

Diğer Eşin Rızası Olmadan Konulan Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-2906 Karar No: 2017/1723 Karar Tarihi: 13-12-2017 Özet: Dava açıldığı tarihte davalı eş üzerine kayıtlı taşınmaz üzerinde davalı banka lehine konulmuş bir ipoteğin varlığı söz konusu olup, davacı sağ eş dava açarak ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Şayet iddia edildiği gibi açık rıza alınmamış ise bu ipotek işleminin geçersiz olduğu açıktır. Dolayısıyla, geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde, malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez. O halde, sağ kalan eşin mirasçı sıfatıyla hakları bulunmaktadır ve davacının bu davayı açtığı sırada var olan hukuki yararı, yargılama sırasında davalı eşin ölümünden sonra da devam etmektedir. Bunun yanında, halen ortada geçersizliği ileri sürülen bir ipotek bulunmaktadır. Bu nedenlerle, evlilik ölümle sona ermekle birlikte davanın konusuz kaldığını söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce, davacının davasında haklı olup olmadığı hususunun araştırılmasına olanak sağlanmadan, taşınmazın cebri icra ile satılması sonucunu doğuracak, bu durum ise büyük hak ihlallerine yol açacaktır. Bu nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekir. (4721 S. K. m. 193, 194, 240, 279, 652) (6100 S. K. m. 206) (YHGK. 15.04.2015 T. 2013/2-2056 E. 2015/1201 K.) (YHGK. 02.03.2016 T. 2015/2-53 E. 2016/211 K.) Taraflar arasındaki ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması davasından dolayı Konya 4. Aile Mahkemesince verilen 25.01.2016 gün ve 2015/1424 E., 2016/82 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1609 E., 2017/965 K. sayılı kararın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu üzerine ipotek konulduğunu, bu durumun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine aykırı olduğunu iddia ederek ipoteğin kaldırılması ve tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir. Davalı banka vekili, davaya konu ipoteğin bizzat davacının yazılı muvafakatına istinaden tesis edildiğini, davacının söz konusu ipotek işleminden haberdar olmadığını iddia etmesinin de haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Yargılama sırasında davalı İ. K.’ın ölümü üzerine dava mirasçılarına yöneltilmiş, davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir. Yerel mahkemece davaya konu taşınmazın davacı ile davalı İbrahim’in aile konutu olduğu ancak davacı ile davalı İbrahim arasındaki evliliğin, davalı İbrahim’in davanın devamı sırasında 31/05/2012 tarihinde ölümüyle sona erdiği, ölümle sona eren evlilik nedeniyle de davaya konu taşınmazın aile konutu özelliğini kaybettiği, davacının tapu kaydına aile konutu şerhi konulması hususundaki davasının konusuz kaldığı, ancak davaya konu taşınmaz üzerine ipotek tesis edilirken davacının haberinin olmadığı ve açık rızasının alınmadığı, tacir olan davalı şirketin de ipotek tesis edilirken taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği, banka tarafından davacının rızasının alındığı iddia edilen muvafakatnamenin de HMK’nın 206. maddesinde öngörülen şartları taşımadığından resmî belge niteliğinde olmadığı gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne karar verilmiştir. Davalı banka vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece; “Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır (TMK md.194/1). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ancak evlilik birliği süresince ileri sürebilir. Evlilik ölümle veya boşanma yahut da iptal kararıyla sona ermiş ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin “aile konutuna” sağladığı koruma da sona erer ve rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Davacı ile aile konutu üzerinde ipotek tesis ettiren eşi İbrahim’in evliliği, İbrahim’in yargılama devam ederken 31.05.2012 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. Evlilik ölüm ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiştir. Diğer bir ifadeyle evliliğin sonlanmasıyla aile konutu ile kira sözleşmesini feshetme, devretme ve üzerindeki hakları sınırlandırmaya ilişkin kısıtlama “kendiliğinden” ortadan kalkar. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayanılmak suretiyle yazılı şekilde “ipoteğin kaldırılmasına” karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle oy çokluğuyla bozulmuştur. Yerel Mahkemece ipotek tesis işlemi sırasında davacı eşten muvafakatname almak isteyen davalı bankanın taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği hâlde taşınmaz üzerine ipotek tesis ettirdiği, davacı eşin davanın devamı sırasında vefat eden kocasının mirasçısı konumunda olduğu ve davacı eşin bu davadaki hukuki yararının devam ettiği, davanın reddedilmesi hâlinde icra takibinin sonunda taşınmazın satılacağı ve davacı eşin aile konutundan kaynaklanan yasal haklarını kullanabilme olanaklarından yoksun kalacağı belirtilerek ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne ilişkin önceki hükümde direnilmiştir. Direnme kararının, davalı banka vekili tarafından ipoteğin kaldırılması yönünden, davacı vekili tarafından ise vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; “…Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde tanınan aile konutu korumasının evliliğin ölüm ile sona ermesi durumunda da devam edeceği, sözü edilen hükmün sadece evliliğin korunması için getirilmiş bir hüküm olmadığı, aksi hâlde malik olmayan eşin TMK’nın 240, 279 ve 652. maddelerinde yer alan haklarını kullanamayacağı, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının devam ettiği gerekçesiyle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı İ.K.’ın ölümü nedeniyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesisi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Hukuk Genel Kurulu kararına karşı davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yargılama sırasında davalı eşin (malik eşin) ölümü nedeniyle, aile konutuna tanınan korumanın sona erip ermeyeceği, aile konutu niteliğinin devam edip etmeyeceği ve burada varılacak sonuca göre davanın konusuz kalıp kalmayacağına ilişkindir. Bilindiği üzere “aile konutu” kavramı 743 sayılı (mülga) Türk Kanunu Medenisi’nde yer almayıp 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile hayatımıza girmiş bulunmaktadır. Anılan Kanun’un 194. maddesine ilişkin gerekçede aile konutu “Eşlerin bütün yaşam faaliyetlerinin gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri

Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Davası Sırasında Eşlerden Birinin Vefat Etmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Dava Dilekçesinde Asıl Alacak için Faiz Talep Edilmese Bile Islah ile Faiz Talep Edilmesi Mümkün mü

Islah ile Faiz Talep Edilmesi Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/8977 Karar No: 2021/2307 Karar Tarihi: 04-03-2021 Özet: Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu\’nun ilgili maddesi \”Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair feri haklar dahi sakıt olur.\’\’ hükmünü amirdir. Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, asıl alacağa bağlı fer’i nitelikte bir haktır. Faiz asıl alacağa bağlı olmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına veya ıslah ile faiz talep edilmesine engel teşkil etmez. O halde; davacı tarafından dava dilekçesinde faiz talep edilmese bile ıslah ile faiz talep edilebileceğinden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (818 s. K. m. 113, 131) Dava ve Karar Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve davalılar…, …, … tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı, …\’den 11/05/2005 tarihli noterde yapılan satış vaadi sözleşmesi ile taşınmaz satın aldığını, Erdemli Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/247 Esas-2007/639 K. sayılı ilamı ile sözleşmenin imza tarihinde …’in kısıtlı olduğu gerekçesi ile iptal edildiğini, sözleşme yapılırken oğlu …’in de yanında olduğunu bu durumun kendisinden gizlendiğini, kaza sonucu işini göremez hale gelmesi nedeniyle kısıtlılık kararı verildiğini ve vasilik kararının ilan edilmediğini, satış için ayrıca şahitler huzurunda 16.000 TL değerinde köy senedi düzenlendiğini, bahçenin satın alındığında harap durumda olduğunu, iki kamyon toprak döktürüldüğünü, ağaçların bakımının, ilaçlamasının, gübrelemesinin yaptırıldığını, bahçenin etrafına duvar ördürüldüğünü, 5.100 TL masraf yapıldığını ileri sürerek toplam 21.100 TL alacak talebinde bulunmuş 03/03/2014 havale tarihli dilekçesi ile; faiz yönünden talebini ıslah ederek satış bedeli 16.000TL’nin, sözleşme tarihi ve taşınmaz bedelinin ödenme tarihi olan 11.04.2005 tarihinden, 03.06.2008 dava tarihine kadar yasal faizi 5.109,48.TL ile dava tarihinden ıslah tarihine kadar olan yasal faizi 8.280,99 TL’nin, toplam 13.390.47 TL yasal faizi ile taşınmaza yapılan bakımlara ilişkin 27.12.2011 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olan 2.461,82 TL bedelin, dava tarihinden ıslah tarihine kadar yasal faizi olan 1.274.14 TL’nin de ıslahı ile, toplam 14.664,61 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir Mahkemece davanın kısmen kabulü ile toplam 18.461,82 TL\’nin davalılardan miras payları oranında tahsili ile davacıya verilmesine, faize ve fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar …, …, … tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Davacı, … ile 11/05/2005 tarihinde noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin mahkeme kararı ile iptal edildiğini ileri sürerek ödediği 16.000 TL bedel ile taşınmaza yaptığı faydalı ve zorunlu masraflar toplamı olan 5.100 TL\’nin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tarafına iadesini talep etmiş, 03/03/2014 havale tarihli dilekçesi ile faiz talebi yönünden davasını ıslah ederek 14.664,61 TL daha yükseltmiştir. Mahkemece ‘…davacı vekilince dava dilekçesi ile birlikte faize ilişkin olarak ve de fazlaya ilişkin olarak hakların saklı tutulduğuna dair ihtirazı bir kayıt konulmamıştır. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi uyarınca da; asıl alacak hakkında mürüru zaman vaki olunca faiz ve feri alacak hakkında da müruru zaman vaki olmuş sayılır.\’ denilmekle faiz açısından da asıl alacağa uygulanması gerekli zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Davalılar vekilinin ıslahla arttırılan faiz alacağı açısından açıkça ve süresinde zamanaşımı itirazının bulunduğu dikkate alındığında davamızda uygulanması gerekli 1 yıllık zamanaşımı süresi (davacı en geç zarar vereni dava tarihi itibariyle öğrendiğini kabulü ile) içerisinde faize ilişkin talepte bulunulmadığı’ gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile fazlaya ve faize ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiş ise de; ifayı imkansız hale getiren … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/247 Esas-2007/639 K. sayılı dosyası ile satış vaadi sözleşmesinin 20/07/2007 tarihinde iptaline karar verildiği ve kararın 09/11/2007 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 2008 yılında ve süresinde açıldığı, asıl alacak yönünden zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı anlaşılmaktadır. Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu\’nun 113. maddesi \”Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair feri haklar dahi sakıt olur.\’\’ hükmünü amirdir. Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, asıl alacağa bağlı fer’i nitelikte bir haktır. Faiz asıl alacağa bağlı olmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına veya ıslah ile faiz talep edilmesine engel teşkil etmez. O halde; davacı tarafından dava dilekçesinde faiz talep edilmese bile ıslah ile faiz talep edilebileceğinden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden yukarıda yazılı gerekçeler ile hükmün düzeltilerek onanması HUMK. 438/7 maddesi gereğidir. Sonuç Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın “Hüküm” fıkrasının 1 nolu bendinin tamamen karardan çıkartılmasına, yerine “Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, toplam 18.461,82.TL\’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan miras payları oranında tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” sözlerinin yazılarak hükmün düzeltilmiş bu hali ile ONANMASINA, 945,85 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK\’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK\’nın 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Esas No: 2022/1469 Karar No: 2023/1230 Karar Tarihi: 27-03-2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında görülen tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme kararı davacılar … ve … vekili ile davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacılar dava dilekçesinde özetle; davalı kooperatifin 70 üyesi bulunduğunu, kooperatife ait taşınmazın imar uygulaması sonucunda üç

Dava Dilekçesinde Asıl Alacak için Faiz Talep Edilmese Bile Islah ile Faiz Talep Edilmesi Mümkün mü Read More »