Borçlar Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davası Açılması: Dava Şartları, İspat Yükü, Zamanaşımı

Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davası Açılması Kambiyo senetleri hakkın senede bağlı olduğu, sıkı şekil şartlarına sahip, kısa zamanaşımı sürelerine tabi ve aynı zamanda tedavül kabiliyetine sahip senetlerdir. Hamilin senede dayanarak hak talep edebilmesi için sıkı şekil şartlarına riayet etmesinin yanı sıra senedin muhafazasına ve zamanaşımı sürelerine dikkat etmesi gerekir. Hamilin mevzuatta kambiyo senetleri için öngörülen sıkı şartlara uymaması halinde, kambiyo senedine dayalı talep hakkı kaybedilmiş olacaktır. Bununla birlikte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 133/2. maddesi uyarınca, kambiyo taahhüdünde bulunulması, tarafların açıkça yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmayacağından, müracaat hakkını kaybeden hamilin asıl borç ilişkisine dayanarak hakkını talep etmesi mümkündür. Ancak, kambiyo hukuku kapsamında hamilin, senetten doğan haklarını kullanmak için gerekli işlemleri zamanında yapmaması sebebiyle müracaat hakkını yitirmesi sonucu bazı kişilerin malvarlığında sebepsiz bir artış meydana gelmiş olacaktır. Bu durum, hamilin kendi kusuru ile gerçekleşmiş olsa bile kambiyo hukukunda yer alan sert şekli kuralların bir sonucudur. Bu sert şekil şartlarının sonucu olan haksız zenginleşmeyi önlemek amacıyla genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeden (TBK m.77 vd.) farklılıklar arz eden özel bir düzenleme yapılarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. Maddesinde kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davasına yer verilmiştir. Türk Ticaret Kanunu sistematiğinde düzenlemeler poliçe hükümleri üzerinden yapılmış, bono ve çekler açısından ise gerekli görülen hususlarda poliçe hükümlerine atıflarla yetinilmiştir. Bu sistem, sebepsiz zenginleşme hükümleri açısından da geçerli olup, poliçe hükümleri içerisinde yer alan “Sebepsiz zenginleşme” kenar başlıklı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. maddesi; aynı Kanun’un m.778/1-d atfı gereği bonolar, 818/1-m. maddesi gereği ise çekler bakımından da uygulanmaktadır. Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davasının Özellikleri ve Hukuki Niteliği Kambiyo senetlerine dair hükümlere göre hakkını talep imkanını kaybeden hamil, varlığını sürdüren asıl borç ilişkisine dayanarak da alacağını talep edebilir. Ancak senedin ifa yerine düzenlenmesi gibi bazı durumlarda hamilin asıl borç ilişkisine dayanarak alacağını talep edememesi hususu dikkate alınarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davası düzenlenmiştir. Bununla birlikte kambiyo senetlerinin sıkı şekil şartlarına tabi olması ve zamanaşımı sürelerinin kısalığı gibi sebepler kambiyo hukukuna dayalı olarak alacağın kaybı söz konusu olabilmektedir. Kambiyo hukuku çerçevesinde talep hakkını kaybeden hamilin asıl borç ilişkisine dayanması mümkün olmadığı durumlarda keşideci, hamil aleyhine hakkaniyete aykırı olarak zenginleşmiş olacaktır. Hakkaniyete aykırı bu durumu gidermek amacıyla kanun koyucu kambiyo senetlerinde sebepsiz zenginleşme davasına özel bir hükümle yer vermiştir. Aslında kambiyo senetlerine özgü hakları kullanmaya dair işlemleri yapmamak veya zamanaşımı sürelerini geçirmek hamilden kaynaklanan sebepler olmasına rağmen kanun koyucu kambiyo senetlerindeki başvuru hakkının kullanılmasına dair sıkı şekil şartlarını göz önünde bulundurup, hakkaniyete aykırı zenginleşmeyi ya da bazı senet ilgililerinin haksız yere borçtan kurtulmalarını önlemek amacıyla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. maddesi ile hamile bir hak daha tanımıştır. Bu hükümle, genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeye nazaran hamilin haklarının daha etkin korunması ve kambiyo hukukunun hedeflediği ticari hayatta güven, akıcılık ve tedavül kabiliyetini sağlayabilme ilkeleri de dikkate alınarak menfaatlerin denkleştirilmesi amaçlanmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümleri genel nitelikte olup, özel olarak ayrı bir maddede düzenlenmeyen tüm sebepsiz zenginleşme hallerine uygulanmaktadır. Bu kapsamda kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme hükmünün genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeden farklarının ortaya konulması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan sebepsiz zenginleşme hükümleri arasında hiyerarşik bir ilişkiden bahsetmek mümkün değildir. Türk Borçlar Kanunu’ndaki sebepsiz zenginleşme hükümleri genel hüküm niteliği gereği tüm sebepsiz zenginleşme hallerine uygulanabilir olmasına karşın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaki sebepsiz zenginleşmenin şartları ve tabi olduğu ilkeler genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşmeden tamamen farklıdır. Bu nedenle kambiyo senetlerinde sebepsiz zenginleşme durumunda TBK m.77 hükmünün kıyasen dahi uygulanmaması gerekir. Genel hükümlere göre sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmaması gerekir (TBK m.77). Kambiyo senetlerinde ise sebepsiz zenginleşmenin kabulü için sebebin geçersizliği veya haksızlığı gibi şartlar aranmamaktadır. Bu farklılığın temel sebebi; genel hükümlere göre sebepsiz zenginleşmenin kazandırmadan, müdahaleden ve umulmayan olaydan doğabilmesi sebebiyle taraflar arasında bir bağ bulunmasına karşılık, kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davalarında ise senedin tedavül kabiliyeti sebebiyle hamil ile keşideci arasında doğrudan hiçbir hukuki ilişki kural olarak yoktur. Bu sebeple de genel hükümlerden farklı olarak çeke dayalı sebepsiz zenginleşme davası açma hakkı, illiyet bağı şartına bağlanmamıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca açılan sebepsiz zenginleşme davasında talep edilecek sebepsiz zenginleşme, davalıların malvarlıklarında çoğalma veya malvarlıklarının eksilmemesi şeklinde gerçekleşebilirken, kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme davasında ise senet borçlularının senet karşılığını ödemeden kurtulmaları sebebiyle sadece malvarlıklarının eksilmemesi şeklinde söz konusu olabilmektedir. Genel hükümlerdeki sebepsiz zenginleşme ile kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşme arasındaki önemli farklardan biri de zamanaşımı süreleridir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca talep hakkı zamanaşımına tabidir. Zamanaşımına uğramış borçlar için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesindeki sebepsiz zenginleşme hükmü uygulanamaz (TBK m.82). Ancak kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşmede senet üzerindeki hak zamanaşımına uğramış olsa bile talep hakkının olacağı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732/1. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Kambiyo senetlerine has düzenlenen sebepsiz zenginleşmede, sebepsiz zenginleşmeye hamil kendi ihmali, kusuru ya da rızası ile sebep olsa bile dava hakkı korunmakta iken, genel hükümlerde düzenlenen sebepsiz zenginleşmede ise böyle bir imkân söz konusu değildir. Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 732. maddesinin uygulama alanı bulabilmesi için hamilin senede bağlı hakkını Kanun’da sayılı sebeplerle kaybetmesi gerekirken, genel hükümlere göre sebepsiz zenginleşmede ise talebin ileri sürülebilmesi için Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesinde sebepler sınırlayıcı bir şekilde sayılmamıştır. Kambiyo senetlerine özgü sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümlere göre; zenginleşen kişinin her zaman için hamilin kendisine karşı sahip olduğu başvuru hakları düşmüş veya zamanaşımına uğramış olması gerekirken, genel hükümler çerçevesinde sebepsiz zenginleşmede ise taraflar arasında böyle bir ilişki aranmamaktadır. Aynı şekilde çek hukukunda da sebepsiz zenginleşme talebi, çek sebebiyle doğan hakkın muhafazası veya kullanılması için gerekli olan işlemlerin yapılmaması nedeniyle düştüğü (TTK m.808) veya zamanaşımına (TTK m.814) uğradığı hallerde söz konusu olur. Bu talep, senedi elinde bulunduran hamilin malvarlığında hakkaniyete aykırı bir şekilde oluşan ve borçlu nezdinde sebepsiz bir zenginleşme neticesi doğuran durumun kambiyo hukuku çerçevesinde giderilmesine yönelik tanınmış özel bir haktır. Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davasının Şartları Çekin vadesinde ibrazına rağmen ödenmemesi halinde hamilin öncelikle başvuru hakkına ilişkin hükümler çerçevesinde çek sorumlularına başvuracağı muhakkaktır. Zira başvuru hakkı hem içeriği ve sorumluların kapsamı (TTK m.808, 810 ve 783/3) hem de kambiyo senetlerine özgü takip yolları (İİK m.167 vd.) sebepleriyle hukuki avantajlar içermektedir. Ancak

Çeke Dayalı Sebepsiz Zenginleşme Davası Açılması: Dava Şartları, İspat Yükü, Zamanaşımı Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Halinde Ceza Koşulu (Cezai Şart) Talep Edilebilir mi

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Nedeniyle Ceza Koşulu Talep Edilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/11-503 Karar No: 2024/99 Karar Tarihi: 14-02-2024 Özet: Taraflarca imzalanan sözleşme ve protokolün ilgili maddeleri karşısında sözleşme süresince davalının yıllık taahhüdüne uygun alım yapmamasına rağmen ihtirazi kayıt ileri sürülmeden ürün verilerek sözleşmenin devam ettirilmesinin artık ceza koşulunun talep edilemeyeceği hususunda davalıda haklı güven oluşturmayacağı aşikardır. Bu itibarla davalı şirketten asgari alım taahhüdüne uyulmamasından dolayı ceza koşulu talep edebileceğinden, bölge adliye mahkemesince bu hususlar dikkate alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir. (6100 s. K. m. 355, 369, 371) (6098 s. K. m. 125, 179, 182) (4721 s. K. m. 2) Taraflar arasındaki teminat mektubunun iadesi ve cezai şart alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cezai şart talebinin reddine karar verilmiştir. Kararın asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle birleşen davada cezai şart talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda birleşen dava bakımından karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından birleşen davada Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. ASIL DAVA 1. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 02.05.2011 tarihinde beş yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince 04.05.2011 ilâ 04.05.2012 tarihleri arasında geçerli olan ve her sene süresi uzatılan 100.000,00 TL’lik süreli teminat mektubu verildiğini, müvekkilinin sözleşme ile satmayı taahhüt ettiği ürünlerden hedefleri gerçekleştiremediğinden bahisle davalının ihtarname keşide ederek cezai şart talep ettiğini, davalının bu ihtarnamesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, zira bu ihtarnameden sonra da davalı şirketin mal tedarik etmeye devam ettiğini, ayrıca müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun bulunmadığını ileri sürerek müvekkilinin davalı şirkete borçlu olmadığının tespitine ve teminat mektubunun paraya çevrilmesinin ihtiyati tedbir ile önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davalı vekili; müvekkili ile davacı arasında akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını ve bu sözleşmeye dayalı olarak davacının 100.000,00 TL’lik teminat vermeyi kabul ettiğini, davacının ayrıca bu sözleşmeye ek olarak 02.05.2011 tarihli satış taahhütnamesi imzaladığını, davacının taahhüdüne aykırı davrandığını, bu nedenle 123.360 USD cezai şart borcu bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. II. BİRLEŞEN DAVA 1. Davacı vekili; müvekkili ile davalı şirket arasında 02.05.2011 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını ve ayrıca davalı tarafından bu sözleşmeye ek olarak 02.05.2011 tarihli satış taahhütnamesi verildiğini, diğer davalının bu sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, davalılar tarafından taahhütlerin yerine getirilemediği durumda cezai şart ödeyeceğinin kabul edildiğini, davalı şirketin eksik ürün alması ve dolayısıyla taahhüdüne aykırı davranması nedeniyle 123.360 USD cezai şart borcu bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin davalı şirketten 20.180,79 TL cari hesap alacağı olduğunu ileri sürerek cezai şart borcundan şimdilik 10.000 USD\’nin fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının ve 20.180,79 TL cari hesap alacağının ticari avans faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında cezai şart talebini 36.060 USD olarak ıslah etmiştir. 2. Davalı vekili; önceki yıllara ilişkin olarak ihtirazi kayıt ileri sürülmediğinden eksik alım nedeniyle cezai şart talep edilemeyeceğini, davacının cezai şart talebinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, zira davacı şirketin her dönem sonunda tekrar mal tedarik etmeye devam ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 06.03.2018 tarihli ve 2016/487 Esas, 2018/195 Karar sayılı kararı ile; asıl dava açıldıktan sonra davacı tarafça davalıya 04.08.2016 tarihinde 20.180,79 TL cari hesap alacağının ve vade farkı faturası tutarı 19.866,31 TL olmak üzere toplam 40.000,00 TL ödeme yapıldığı, davalı tarafından da teminat mektubunun iade edildiği, böylece asıl davanın ve birleşen davadaki cari hesap alacağı talebinin konusuz kaldığı, birleşen davada davalı tarafından yapılan ödemenin davacı tarafından ihtirazi kayıt konulmadan kabul edildiği, para alındıktan sonra asıl davaya konu teminat mektubunun iade edildiği, ayrıca davacının ticari defter ve kayıtlarındaki davalı hesaplarının sıfırlandığı, dolayısıyla cezai şart alacağından vazgeçildiği gerekçesiyle asıl dava konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cari hesap alacağı talebi konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, cezai şart talebi yönünden davanın reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 21.05.2020 tarihli ve 2018/1626 Esas, 2020/523 Karar sayılı kararı ile; asıl davanın ve birleşen davadaki cari hesap alacağı talebinin konusuz kaldığı, birleşen davada cezai şart talebinin sadece son yıla ilişkin olarak kabul edilebileceği, zira önceki yıllara ilişkin olarak mal teslimi yapılırken ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünün ispatlanamadığı, fesih tarihine kadar ihtirazi kayıt ileri sürülmeden mal ifaya devam edilmiş olması nedeniyle artık cezai şartın istenmeyeceğine dair davalıda haklı bir güvenin oluşturulduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl davada ve birleşen davada cari hesap alacağı talebinin konusu kalmaması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cezai şart talebinin kısmen kabulü ile 14.220 USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4.a maddesi gereğince kamu bankalarınca 1 yıllık vadeli USD mevduata işletilecek en yüksek oranda faiz işletilerek davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK\’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davacı/birleşen davada davalı vekilinin asıl davaya ve birleşen davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Asıl dava, bayilik sözleşmesi kapsamında karşı tarafa verilen teminat

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Halinde Ceza Koşulu (Cezai Şart) Talep Edilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hatır için Senet Düzenlenmesi Halinde Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılabilir mi

Hatır Senedi Nedeniyle Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/445 Karar No: 2022/1773 Karar Tarihi: 20-12-2022 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı … Tur. Otelcilik Tic. A.Ş. tarafından müvekkili şirket hakkında başlatılan icra takibine dayanak senedin, bir kısım unsurları eksik olarak diğer davalı … Turizm Bilişim Bilgisayar Tic. San. Ltd. Şti. ile imzalanan 17.09.2013 tarihli sözleşmeden sonra teamül gereği, kambiyo senedi düzenlemek iradesi olmaksızın verilen on beş adet adi senetten bir tanesi olduğunu, bu adi senetlerden üçünün iade alındığını, davalı … Ltd. Şti. ile müvekkili arasındaki sözleşmenin karşılıklı olarak feshedilmiş olmasına rağmen bahsi geçen şirketin senedi teslim etmeyerek müvekkilinin iradesine aykırı bir şekilde sözleşme tarihinden önceki bir tarihi düzenleme tarihi olarak göstererek diğer eksik unsurları da tamamladıktan sonra muvazaalı ve kötü niyetli olarak diğer davalı … Turizm A.Ş.\’ye ciro ile teslim ettiğini, davalıların boş senedi kanun ve müvekkilinin rızası hilafına doldurarak sahtecilik eylemini gerçekleştirdiklerini, dava konusu senetle ilgili olarak davalı … Ltd. Şti. aleyhine … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyasında menfi tespit davası açıldığını, bu şirket yetkililerinin tüketicileri dolandırdıkları hususunun tüm Türkiye çapında yazılı ve görsel basında yer aldığını, bu nedenle davalı … Turizm A.Ş.\’nin iyi niyetli olduğunun kabul edilemeyeceğini ileri sürerek, bu davanın … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine, müvekkili şirketin davalılara borçlu olmadığının tespitine, davalı … Ltd. Şti. ile müvekkili şirket arasındaki sözleşmenin feshedilmiş olduğunun tespitine ve müvekkili tarafından verilen adi senedin istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu bononun bir kısım unsurlarının bononun tedavüle çıkarılıncaya kadar tamamlanmış olmasının yeterli olduğunu, müvekkilinin iyi niyetli yetkili hamil olması nedeniyle davacının bedelsizlik iddiasını müvekkiline karşı ileri süremeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.11.2015 tarihli ve 2014/955 E., 2015/808 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen … Turizm Bilişim Bilgisayar Tic. San. Ltd. Şti. ile ilgili olarak … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyası ile dava açıldığı ve davanın hâlen derdest olduğu anlaşıldığından, bu şirket yönünden derdestlik nedeniyle davanın reddine karar verilmek üzere dosya tefrik edilerek 2015/135 E. kaydedildiği ve tefrik edilen bu dava derdestlik nedeniyle usulden reddine, karar verildiği belirtildikten sonra; davacı şirket tarafından davalının icra takibine koyduğu senetlerden dolayı borçlu olmadıklarının tespiti talep edilmiş ise de, davacının ticarî ilişki içerisinde olduğu lehtar … şirketine karşı ileri sürdüğü def\’îleri iyi niyetli üçüncü kişi olan davalıya karşı ileri sürmesinin mümkün olmadığı, davalının sırf kendi zararına kötü niyetli olarak senetleri aldığını kanıtlaması gerektiği, ancak davalının kötü niyetli olduğuna dair delil sunmadığı ve mevcut delilleri ile de bunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine, asıl alacağın %20’sine tekabül eden 80.000TL icra inkâr tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilitemyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 06.02.2018 tarihli ve 2016/13484 E., 2018/422 K. sayılı kararı ile; “…Dava takip konusu bononun lehtar yönünden bedelsiz, davalı hamil yönünden ise hamilin kötü niyeti nedeniyle bedelsiz olduğu iddiasına dayalı menfi tespit davasıdır. Mahkemece iş bu davada davalı gösterilen lehtara ilişkin dava lehtar hakkında daha önce açılan menfi tespit davasının varlığına işaretle tefrik edilmiş ayrı bir esasa kaydedilmiş, sonrasında derdestlik nedeniyle reddedilmiştir. Davacının lehtara karşı bononun bedelsiz kaldığını ispat etmesi ve bunu başardıktan sonra hamilin kötü niyetini ispat etmesi gerekir. Ayrıca menfi tespit davası içerisindeki bazı vakıaları senet hamilinin kötü niyetinin değerlendirilmesinde etkili olabilir. Bu durumda mahkemece davacının bono lehtarı hakkında açtığı … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyasının kesinleşmesi beklenmesi keza (TTK. md. 687 – e. TTK. md. 599) o davada davacının lehtara da borçlu olmadığının kesinleşmesi halinde bu davadaki davalının kötü niyetli olup olmadığı her türlü delille ispatlanabileceğinden davacı da delil listesinde açıkça tanık bildirmesi nedeniyle davacının tanıkları dinlenip tüm deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğu ile bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.10.2020 tarihli ve 2019/677 E., 2020/461 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, eldeki davada davalı şirket yetkilisi hakkında açılmış herhangi bir kamu davası bulunmadığı ve davalının dava konusu bonoyu kötü niyetle iktisap eden hamil olduğunun da ispat edilemediği, … 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davanın bekletici mesele yapılmasında hiçbir hukukî menfaat bulunmadığı, zira belirtilen mahkemece verilecek kararın eldeki dava dosyasına bir etkisinin bulunmadığı, dolayısıyla usul ekonomisi ilkesine de aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının lehtara karşı bononun bedelsiz kaldığını ispat etmesi ve bunu başardıktan sonra hamilin kötü niyetini ispat etmesi gerekip gerekmediği; mahkemece davacının bono lehtarı hakkında açtığı … Asliye Ticaret Mahkemesinin … sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği, bu kararın kesinleşmesinin beklenmesi hâlinde ve davada davacının lehtara da borçlu olmadığının kesinleşmesi durumunda ise bu davadaki davalının kötü niyetli olup olmadığının tespiti bakımından davacının delil listesinde açıkça tanık bildirmesi nedeniyle davacının tanıkları dinlenip tüm deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz)

Hatır için Senet Düzenlenmesi Halinde Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılabilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Davası Sırasında Eşlerden Birinin Vefat Etmesi

Diğer Eşin Rızası Olmadan Konulan Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-2906 Karar No: 2017/1723 Karar Tarihi: 13-12-2017 Özet: Dava açıldığı tarihte davalı eş üzerine kayıtlı taşınmaz üzerinde davalı banka lehine konulmuş bir ipoteğin varlığı söz konusu olup, davacı sağ eş dava açarak ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Şayet iddia edildiği gibi açık rıza alınmamış ise bu ipotek işleminin geçersiz olduğu açıktır. Dolayısıyla, geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde, malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez. O halde, sağ kalan eşin mirasçı sıfatıyla hakları bulunmaktadır ve davacının bu davayı açtığı sırada var olan hukuki yararı, yargılama sırasında davalı eşin ölümünden sonra da devam etmektedir. Bunun yanında, halen ortada geçersizliği ileri sürülen bir ipotek bulunmaktadır. Bu nedenlerle, evlilik ölümle sona ermekle birlikte davanın konusuz kaldığını söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce, davacının davasında haklı olup olmadığı hususunun araştırılmasına olanak sağlanmadan, taşınmazın cebri icra ile satılması sonucunu doğuracak, bu durum ise büyük hak ihlallerine yol açacaktır. Bu nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekir. (4721 S. K. m. 193, 194, 240, 279, 652) (6100 S. K. m. 206) (YHGK. 15.04.2015 T. 2013/2-2056 E. 2015/1201 K.) (YHGK. 02.03.2016 T. 2015/2-53 E. 2016/211 K.) Taraflar arasındaki ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması davasından dolayı Konya 4. Aile Mahkemesince verilen 25.01.2016 gün ve 2015/1424 E., 2016/82 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1609 E., 2017/965 K. sayılı kararın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu üzerine ipotek konulduğunu, bu durumun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine aykırı olduğunu iddia ederek ipoteğin kaldırılması ve tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir. Davalı banka vekili, davaya konu ipoteğin bizzat davacının yazılı muvafakatına istinaden tesis edildiğini, davacının söz konusu ipotek işleminden haberdar olmadığını iddia etmesinin de haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Yargılama sırasında davalı İ. K.’ın ölümü üzerine dava mirasçılarına yöneltilmiş, davalı İ. K. mirasçıları davaya cevap vermemiştir. Yerel mahkemece davaya konu taşınmazın davacı ile davalı İbrahim’in aile konutu olduğu ancak davacı ile davalı İbrahim arasındaki evliliğin, davalı İbrahim’in davanın devamı sırasında 31/05/2012 tarihinde ölümüyle sona erdiği, ölümle sona eren evlilik nedeniyle de davaya konu taşınmazın aile konutu özelliğini kaybettiği, davacının tapu kaydına aile konutu şerhi konulması hususundaki davasının konusuz kaldığı, ancak davaya konu taşınmaz üzerine ipotek tesis edilirken davacının haberinin olmadığı ve açık rızasının alınmadığı, tacir olan davalı şirketin de ipotek tesis edilirken taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği, banka tarafından davacının rızasının alındığı iddia edilen muvafakatnamenin de HMK’nın 206. maddesinde öngörülen şartları taşımadığından resmî belge niteliğinde olmadığı gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne karar verilmiştir. Davalı banka vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece; “Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır (TMK md.194/1). Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş, konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla ancak evlilik birliği süresince ileri sürebilir. Evlilik ölümle veya boşanma yahut da iptal kararıyla sona ermiş ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin “aile konutuna” sağladığı koruma da sona erer ve rıza alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Davacı ile aile konutu üzerinde ipotek tesis ettiren eşi İbrahim’in evliliği, İbrahim’in yargılama devam ederken 31.05.2012 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. Evlilik ölüm ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiştir. Diğer bir ifadeyle evliliğin sonlanmasıyla aile konutu ile kira sözleşmesini feshetme, devretme ve üzerindeki hakları sınırlandırmaya ilişkin kısıtlama “kendiliğinden” ortadan kalkar. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayanılmak suretiyle yazılı şekilde “ipoteğin kaldırılmasına” karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle oy çokluğuyla bozulmuştur. Yerel Mahkemece ipotek tesis işlemi sırasında davacı eşten muvafakatname almak isteyen davalı bankanın taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği hâlde taşınmaz üzerine ipotek tesis ettirdiği, davacı eşin davanın devamı sırasında vefat eden kocasının mirasçısı konumunda olduğu ve davacı eşin bu davadaki hukuki yararının devam ettiği, davanın reddedilmesi hâlinde icra takibinin sonunda taşınmazın satılacağı ve davacı eşin aile konutundan kaynaklanan yasal haklarını kullanabilme olanaklarından yoksun kalacağı belirtilerek ipoteğin kaldırılması talebinin kabulüne ilişkin önceki hükümde direnilmiştir. Direnme kararının, davalı banka vekili tarafından ipoteğin kaldırılması yönünden, davacı vekili tarafından ise vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; “…Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde tanınan aile konutu korumasının evliliğin ölüm ile sona ermesi durumunda da devam edeceği, sözü edilen hükmün sadece evliliğin korunması için getirilmiş bir hüküm olmadığı, aksi hâlde malik olmayan eşin TMK’nın 240, 279 ve 652. maddelerinde yer alan haklarını kullanamayacağı, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının devam ettiği gerekçesiyle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı İ.K.’ın ölümü nedeniyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesisi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Hukuk Genel Kurulu kararına karşı davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yargılama sırasında davalı eşin (malik eşin) ölümü nedeniyle, aile konutuna tanınan korumanın sona erip ermeyeceği, aile konutu niteliğinin devam edip etmeyeceği ve burada varılacak sonuca göre davanın konusuz kalıp kalmayacağına ilişkindir. Bilindiği üzere “aile konutu” kavramı 743 sayılı (mülga) Türk Kanunu Medenisi’nde yer almayıp 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile hayatımıza girmiş bulunmaktadır. Anılan Kanun’un 194. maddesine ilişkin gerekçede aile konutu “Eşlerin bütün yaşam faaliyetlerinin gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri

Aile Konutu Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Davası Sırasında Eşlerden Birinin Vefat Etmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Dava Dilekçesinde Asıl Alacak için Faiz Talep Edilmese Bile Islah ile Faiz Talep Edilmesi Mümkün mü

Islah ile Faiz Talep Edilmesi Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/8977 Karar No: 2021/2307 Karar Tarihi: 04-03-2021 Özet: Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu\’nun ilgili maddesi \”Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair feri haklar dahi sakıt olur.\’\’ hükmünü amirdir. Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, asıl alacağa bağlı fer’i nitelikte bir haktır. Faiz asıl alacağa bağlı olmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına veya ıslah ile faiz talep edilmesine engel teşkil etmez. O halde; davacı tarafından dava dilekçesinde faiz talep edilmese bile ıslah ile faiz talep edilebileceğinden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (818 s. K. m. 113, 131) Dava ve Karar Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve davalılar…, …, … tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı, …\’den 11/05/2005 tarihli noterde yapılan satış vaadi sözleşmesi ile taşınmaz satın aldığını, Erdemli Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/247 Esas-2007/639 K. sayılı ilamı ile sözleşmenin imza tarihinde …’in kısıtlı olduğu gerekçesi ile iptal edildiğini, sözleşme yapılırken oğlu …’in de yanında olduğunu bu durumun kendisinden gizlendiğini, kaza sonucu işini göremez hale gelmesi nedeniyle kısıtlılık kararı verildiğini ve vasilik kararının ilan edilmediğini, satış için ayrıca şahitler huzurunda 16.000 TL değerinde köy senedi düzenlendiğini, bahçenin satın alındığında harap durumda olduğunu, iki kamyon toprak döktürüldüğünü, ağaçların bakımının, ilaçlamasının, gübrelemesinin yaptırıldığını, bahçenin etrafına duvar ördürüldüğünü, 5.100 TL masraf yapıldığını ileri sürerek toplam 21.100 TL alacak talebinde bulunmuş 03/03/2014 havale tarihli dilekçesi ile; faiz yönünden talebini ıslah ederek satış bedeli 16.000TL’nin, sözleşme tarihi ve taşınmaz bedelinin ödenme tarihi olan 11.04.2005 tarihinden, 03.06.2008 dava tarihine kadar yasal faizi 5.109,48.TL ile dava tarihinden ıslah tarihine kadar olan yasal faizi 8.280,99 TL’nin, toplam 13.390.47 TL yasal faizi ile taşınmaza yapılan bakımlara ilişkin 27.12.2011 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olan 2.461,82 TL bedelin, dava tarihinden ıslah tarihine kadar yasal faizi olan 1.274.14 TL’nin de ıslahı ile, toplam 14.664,61 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir Mahkemece davanın kısmen kabulü ile toplam 18.461,82 TL\’nin davalılardan miras payları oranında tahsili ile davacıya verilmesine, faize ve fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar …, …, … tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Davacı, … ile 11/05/2005 tarihinde noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin mahkeme kararı ile iptal edildiğini ileri sürerek ödediği 16.000 TL bedel ile taşınmaza yaptığı faydalı ve zorunlu masraflar toplamı olan 5.100 TL\’nin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tarafına iadesini talep etmiş, 03/03/2014 havale tarihli dilekçesi ile faiz talebi yönünden davasını ıslah ederek 14.664,61 TL daha yükseltmiştir. Mahkemece ‘…davacı vekilince dava dilekçesi ile birlikte faize ilişkin olarak ve de fazlaya ilişkin olarak hakların saklı tutulduğuna dair ihtirazı bir kayıt konulmamıştır. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi uyarınca da; asıl alacak hakkında mürüru zaman vaki olunca faiz ve feri alacak hakkında da müruru zaman vaki olmuş sayılır.\’ denilmekle faiz açısından da asıl alacağa uygulanması gerekli zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Davalılar vekilinin ıslahla arttırılan faiz alacağı açısından açıkça ve süresinde zamanaşımı itirazının bulunduğu dikkate alındığında davamızda uygulanması gerekli 1 yıllık zamanaşımı süresi (davacı en geç zarar vereni dava tarihi itibariyle öğrendiğini kabulü ile) içerisinde faize ilişkin talepte bulunulmadığı’ gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile fazlaya ve faize ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiş ise de; ifayı imkansız hale getiren … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/247 Esas-2007/639 K. sayılı dosyası ile satış vaadi sözleşmesinin 20/07/2007 tarihinde iptaline karar verildiği ve kararın 09/11/2007 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 2008 yılında ve süresinde açıldığı, asıl alacak yönünden zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı anlaşılmaktadır. Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu\’nun 113. maddesi \”Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair feri haklar dahi sakıt olur.\’\’ hükmünü amirdir. Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, asıl alacağa bağlı fer’i nitelikte bir haktır. Faiz asıl alacağa bağlı olmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına veya ıslah ile faiz talep edilmesine engel teşkil etmez. O halde; davacı tarafından dava dilekçesinde faiz talep edilmese bile ıslah ile faiz talep edilebileceğinden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden yukarıda yazılı gerekçeler ile hükmün düzeltilerek onanması HUMK. 438/7 maddesi gereğidir. Sonuç Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın “Hüküm” fıkrasının 1 nolu bendinin tamamen karardan çıkartılmasına, yerine “Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, toplam 18.461,82.TL\’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan miras payları oranında tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” sözlerinin yazılarak hükmün düzeltilmiş bu hali ile ONANMASINA, 945,85 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK\’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK\’nın 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Esas No: 2022/1469 Karar No: 2023/1230 Karar Tarihi: 27-03-2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında görülen tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme kararı davacılar … ve … vekili ile davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacılar dava dilekçesinde özetle; davalı kooperatifin 70 üyesi bulunduğunu, kooperatife ait taşınmazın imar uygulaması sonucunda üç

Dava Dilekçesinde Asıl Alacak için Faiz Talep Edilmese Bile Islah ile Faiz Talep Edilmesi Mümkün mü Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aralarında Organik Bağ Bulunan Şirketlere ait Borcun Üstlenilmesi, Takas veya Mahsup Edilmesi

Aralarında Organik Bağ Bulunan Şirketlere ait Borcun Üstlenilmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Borcun Üstlenilmesi A. İç üstlenme sözleşmesi – Madde 195 Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmiş olur. Borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden doğan borçlarını ifa etmedikçe, diğer taraftan yükümlülüğünü yerine getirmesini isteyemez. Borçlu, borcundan kurtarılmamışsa, diğer taraftan güvence isteyebilir. B. Dış üstlenme sözleşmesi Öneri ve kabul – Madde 196 Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur. İç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile borçlu tarafından alacaklıya bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir. Alacaklının kabulü açık veya örtülü olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin üstlenenin ifasını kabul eder veya onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir işleme rıza gösterirse, borcun üstlenilmesini kabul etmiş sayılır. Önerinin bağlayıcılığı – Madde 197 Borcun üstlenilmesine ilişkin öneri alacaklı tarafından her zaman kabul edilebilir. Ancak, üstlenen veya önceki borçlu, kabul için bir süre koyabilir. Alacaklı bu sürenin bitimine kadar susarsa, öneri reddedilmiş sayılır. Önerinin alacaklı tarafından kabul edilmesinden önce yeni bir iç üstlenme sözleşmesi yapılır ve bu ikinci üstlenmeye ilişkin olarak alacaklıya öneride bulunulursa, ilk öneride bulunan, önerisi ile bağlı olmaktan kurtulur. C. Borçlunun değişmesinin sonuçları Bağlı hak ve borçlar – Madde 198 Borçlu değişmiş olsa bile, alacaklının borçlunun kişiliğine özgü olanlar dışındaki bağlı hakları saklı kalır. Bununla birlikte borcun güvencesi olarak rehin veren üçüncü kişinin ve kefilin sorumlulukları, ancak onların borcun üstlenilmesine yazılı olarak rıza göstermeleri hâlinde devam eder. Savunmalar – Madde 199 Üstlenilen borca ilişkin savunmaları ileri sürme hakkı, yeni borçluya geçer. Dış üstlenme sözleşmesinden aksi anlaşılmadıkça yeni borçlu, alacaklıya karşı önceki borçlunun ileri sürebileceği kişisel savunmalarda bulunamaz. Yeni borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden kaynaklanan savunmaları alacaklıya karşı ileri süremez. D. Sözleşmenin hükümsüzlüğü – Madde 200 Dış üstlenme sözleşmesi hükümsüz hâle gelirse, iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak üzere, eski borç bütün bağlı borçlarıyla birlikte varlığını sürdürür. Bundan başka, borcu üstlenen üstlenme sözleşmesinin hükümsüz hâle gelmesinde ve alacaklının zarara uğramasında kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklı, önceden sağlanmış güvenceyi yitirmesi yüzünden veya başka herhangi bir sebeple uğradığı zararın giderilmesini üstlenenden isteyebilir. E. Borca katılma – Madde 201 Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar. F. Malvarlığının veya işletmenin devralınması – Madde 202 Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz. G. İşletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi – Madde 203 Bir işletme, başka bir işletme ile aktif ve pasiflerin karşılıklı olarak devralınması ya da birinin diğerine katılması yoluyla birleştirilirse, her iki işletmenin alacaklıları, bir malvarlığının devralınmasından doğan haklara sahip olup, bütün alacaklarını yeni işletmeden alabilirler. Bir tek kişiye ait olup da, kollektif veya komandit ortaklık hâline dönüştürülen bir işletmenin borçları hakkında da aynı hüküm uygulanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/454 Karar No: 2023/1221 Karar Tarihi: 13-12-2023 Özel Daire Kararı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.09.2019 tarihli ve 2018/822 Esas, 2019/5856 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak ve itirazın iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada davalılar … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. ve İn.. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. (birleşen davada davacı) vekillerinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.1 inci maddesi gereğince esastan reddine, asıl davada davacı-birleşen davada davalı S.. Sigorta A.Ş. vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun’un 353/1.b.2 nci maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu asıl ve birleşen davadaki kararının düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verilmesine ve asıl davanın kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Kanun\’un 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun\’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. ASIL DAVA 1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. arasında noter onaylı 14.02.2008 tarihli \”Sözleşme Yapma ve Prim Tahsil Etme Yetkisini Haiz Acentelik Sözleşmesi\”nin imzalandığını, davalı acentenin alt acentelikler kurması konusunda engel bir husus bulunmadığından alt acentelikler vermesinde de anlaşmaya varıldığını, bu suretle üçlü acentelik sözleşmeleri yapıldığını, ancak Hazine Müsteşarlığının başta 23.09.2010 tarihli ve 2010/31 sayılı sektör duyurusu olmak üzere aynı yıl ilân ettiği duyurularıyla alt acentelik, tali acentelik, bağlı acentelik, acenteler arası işbirliği v.b. organizasyonların faaliyetlerinin durdurulmasına karar verildiğini, bunun üzerine davalı … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin üstlendiği işin bu şirket ile idarî ve iktisadî açıdan özdeş olan diğer davalı İn.. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. üzerinden yürütülmeye başlandığını, başka bir ifadeyle Hazine Müsteşarlığının söz konusu kararının akabinde davalı … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. yetkililerinin talebi üzerine müvekkiliyle diğer davalı İn.. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. arasında 01.11.2010 tarihli \”Danışmanlık ve Acente

Aralarında Organik Bağ Bulunan Şirketlere ait Borcun Üstlenilmesi, Takas veya Mahsup Edilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Okuma Yazma Bilmeyenlerin İmza Kullanarak Düzenledikleri Senet veya Sözleşme Geçerli midir

Okuma Yazma Bilmeyenlerin İmza Kullanarak Senet Düzenlemesi Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2021/5929 Karar No: 2022/6891 Karar Tarihi: 11-10-2022 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında görülen davada Kumluca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12.05.2014 tarih ve 2013/133 E. – 2014/324 K. sayılı kararın Yargıtay\’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline geri çevrilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra iade edildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, davalının, müvekkili ile dava dışı asıl borçlu arasında 31.03.2011 tarihinde akdedilen genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, asıl borçlunun kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcunu ödememesi üzerine müvekkili tarafından asıl borçlu ve davalı aleyhine ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının, takibe okuma yazması olmadığından bahisle itiraz ettiğini ancak kredi sözleşmesinde imzası bulunduğunu, iddia ettiği gibi okuma yazma bilmese dahi bu durum temyiz kudretini ortadan kaldırmayacağından kefaletinin yine de geçerli olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının okuma yazma bilip bilmediğinin tespiti için ilgili İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü\’ne müzekkere yazıldığı, ilgili kurumca müzekkereye verilen cevapla, davalı adına bir kayda rastlanmadığının bildirildiği, verilen cevaptan davalının okuma yazma bilmediğinin tespit edildiği, davacı yanın, okuma yazma bilmeyen davalının imzası bulunan belgenin içeriğini bildiğine dair kanıt sunamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Davacı banka ile dava dışı asıl borçlu arasındaki 31.03.2011 tarihli genel kredi sözleşmesini, davalı müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Davalı sözleşme altındaki imzasını inkar etmemekte ancak okuma yazma bilmediğini ileri sürerek, sözleşmeyi patronu olan asıl borçlunun isteğiyle içeriğine vakıf olmadan imzaladığını savunmaktadır. İmza, kişinin kimliğini gösteren, onu belirleyen ve diğerlerinden ayıran bir işarettir. Borç altına girme iradesini ve özellikle beyan iradesini kesin olarak açıklar, tamamlayıp ortaya koyar (Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Yetkin, Ankara 2017, s. 289). İmzanın kural olarak el yazısı ile atılması zorunlu olmakla birlikte, örf ve âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında el yazısı dışında başka bir araçla atılması mümkündür. Keza, fiziksel bir engeli ya da okuma yazma bilmemesi sebebiyle imza atamayanlar imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md.16). Ancak okuma yazma bilmeyen kişi imza kullanıyorsa, bu imzası ile sözleşme yapıp borç altına girebilir. Mevzuatımızda buna engel teşkil edecek bir hüküm bulunmamaktadır. Nitekim, Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi\’nin 15.07.2017 gün, 2016/13764 Esas, 2017/3903 Karar sayılı ilamında da benzer sonuçlara ulaşılmış, keza Hukuk Genel Kurulu 28.06.2022 gün, 2019/(19)11-253 Esas, 2022/1036 Karar sayılı ilamında ise, bir kimsenin okuma yazma bilmemesine rağmen, imza kullanarak kambiyo senedi düzenlemesinin mümkün olduğunu belirlemiştir. Belirtilen gerekçelerle, davalının okuma yazma bilmediği kabul edilse dahi bu durum tek başına sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi, sadece bu nedenle de davalının imzaladığı sözleşmenin içeriğini bilmediği kabul edilemez. Davalıdan sadır olduğuna şüphe bulunmayan imza sözleşmenin kurulması ve davalının borç altına girmesi için yeterlidir. Bu itibarla, mahkemece sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilerek işin esasına girilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, mahkeme hükmünün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11.10.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/13764 Karar No: 2017/3903 Karar Tarihi: 17.05.2017 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Karar Davacı vekili, davalının, dava dışı …’nun müvekkili bankadan kullandığı krediye müşterek müteselsil kefil olduğunu, borçluya çekilen ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine icra takibine geçildiğini, davalının açılan bu icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini, davalının kredi sözleşmesini bizzat kendisinin kefil sıfatıyla imzaladığını ileri sürerek itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davaya dayanak yapılan kredi sözleşmesindeki imzanın kendisine ait olmadığını, kefil olmak için alacaklı bankaya hiç gitmediğini, okuma yazmasının da olmadığını, bu nedenle sözleşmenin geçersiz olduğunu, davanın da süresinde açılmadığını savunarak davanın reddini istemiştirMahkemece, kredi sözleşmesindeki kefalet imzasının alınan bilirkişi raporu ile davalının eli ürünü olduğunun tespit edildiği, gerek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nda, gerekse de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nda okuma yazma bilmeyenlerin sözleşme yapamayacağı, yaptıkları sözleşmenin geçersiz olacağı konusunda bir hüküm olmadığı, Türk Borçlar Kanunu\’nun 26 vd. maddelerinde sözleşmelerin nasıl olacağı, hangi hallerde geçersiz sayılacağının belirtildiği, davalının, hile veya yanılmaya dayanmadığı, dolayısıyla davalının sözleşmenin geçersiz olduğuna dair ileri sürdüğü olguların kanuni dayanaktan yoksun olduğu, davalının davaya konu genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olarak imza attığı, ödenmeyen borçtan sorumlu olduğu gerekçesiyle alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne, %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 17/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/253 Karar No: 2022/1036 Karar Tarihi: 28.06.2022 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından Büyükçekmece 2. İcra Müdürlüğünün 2011/3047 E. sayılı

Okuma Yazma Bilmeyenlerin İmza Kullanarak Düzenledikleri Senet veya Sözleşme Geçerli midir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Halinde Fazla Ödenen Bedeller Talep Edilebilir mi

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/207 Karar No: 2023/821 Karar Tarihi: 20-09-2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.11.2018 tarihli ve 2016/1551 Esas, 2018/5419 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan 23.06.2008 tarihli sözleşme uyarınca müvekkilinin davalının Tekirdağ, Çorlu ve Çerkezköy İşletme Müdürlükleri bölgesinde ikinci ihbarname dağıtımı ve borçtan dolayı enerji kesme-açma gibi hizmetleri üstlendiğini, sözleşme devam ederken işçilik ücret ve giderlerine ilişkin taraflar arasında ihtilaf çıktığını, idarenin hakedişlerin hesaplanması safhasında bu hesap tarzının yanlış olduğunu ileri sürerek bordrolara müdahale ettiğini, internet sitesinde işçilik hesaplama modülüne göre düzenlenmeyen bordrolarda hakedişlerdeki işçilik ücretlerine ait bölümün ödenmeyeceğini duyurduğunu, işveren payı ayrıca dâhil edilerek hesaplama yapıldığı için Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) ödenen işçi ve işveren sigorta payı, damga vergisi, kaynakta kesinti yoluyla vergi dairesine ödenen vergi ve işçi ücretinde işçiye ödenen net maaş tutarı fazla hesaplanmak ve ödenmek suretiyle müvekkilinin zarara uğratıldığını, fazladan SGK ve vergi kesintisi, damga vergisi ve işçi ücreti ödenmek zorunda kaldığını ileri sürerek 80.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 16.05.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 176.032,45 TL’ye yükseltmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; işçilik maliyetinin idari şartnamenin 26 ncı maddesindeki esaslar dikkate alınmak suretiyle kamu ihale kurumunun işçilik hesaplama modülü kullanılarak yapıldığını, davacının ihale konusu işle ilgili çalıştırması istenen asgari sayıdan fazla sayıda personel çalıştırdığı hâlde kâr elde ettiğini, ilgili hakediş dönemine ait tüm bedelleri eksiksiz aldığını gösterecek şekilde “bu hak edişi aynen kabul ediyorum” beyanıyla imza altına alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı 6. Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 12.11.2012 tarihli ve 2010/496 Esas 2012/468 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin eki idari şartnamenin 26.3.1. maddesinde işveren payı dâhil işçilik ücretlerinin belirlendiği, anılan maddenin düzenleme biçiminden de anlaşıldığı üzere brüt asgari ücrete işveren payının da dâhil olduğu, bu miktara söz konusu maddede belirtilen pozisyonlarda çalışanlar için belirlenen katsayı uygulanmak suretiyle ödenecek ücretin belirleneceğinin açık olduğu, buna göre davacı şirketin fazladan ödeme yaptığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 176.032,45 TL’nin 80.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 96.032,45 TL’sinin de ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Onama Kararı 7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 17.05.2013 tarihli ve 2013/2077 Esas, 2013/3304 Karar sayılı kararı ile; kararın onanmasına karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı 8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince karar düzeltme talebinde bulunulmuştur. 9. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 03.03.2014 tarihli ve 2013/7516 Esas, 2014/1516 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca işçilik ücretlerinin hesabında işveren payı dahil edilerek, hesaplama yapılması gerekirken, işveren payının hariç tutularak belirlenmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı tarafça, hak edişlerin alınması sırasında davacının \”hak edişleri aynen kabul ediyorum\” beyanıyla ödemeleri kabul ettiği iddia edilmiş olup, mahkemece bu savunma üzerinde usulüne uygun bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Anılan sözleşmenin 13.1. maddesinde yükleniciye yapılacak ödemelerin her ay düzenlenecek, ara hak ediş raporları ile fatura karşılığı ödeneceği düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemece, hak edişler getirilip, ihale mevzuatı ve uygulamaları konusunda uzman bir bilirkişi veya bilirkişi heyetinden bordrolar, hak ediş belgeleri, sözleşme ve şartname hükümleri değerlendirilip, davalının bu yöndeki itirazlarını cevaplandıran, açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınarak, oluşacak uygun sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı belirtilerek, bozulması gerekirken, onandığı anlaşılmakla, davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı 10. Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 16.11.2015 tarihli ve 2014/185 Esas, 2015/337 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, hakedişler getirtilip ihale mevzuatı konusunda uzman iki mali müşavir ve bir hukukçu bilirkişiye dosya tevdi edilerek bilirkişi raporu alındığı, alınan bilirkişi raporunda; davalı idarenin uygulamasına göre 1.048.167,13 TL ödeme yapılabileceği, SGK primi dâhil hesaplama yapılması hâlinde ise ödenebilecek toplam ücretin 872.134,68 TL olması gerektiği, davacı vekilinin itirazlarının kabulü hâlinde 176.032,45 TL fazladan ödeme yapıldığının tespit edildiği, \”söz konusu hakedişleri aynen kabul ediyorum\” beyanının ibra olarak kabul edilip edilmeyeceğinin mahkemenin takdirinde olduğunun belirtildiği, sözleşme eki idari şartnamenin 26.3.1. maddesinde düzenlenen işçilik ücretlerinin işveren payı dâhil hesaplanması gerektiği, hakedişlerin alınması sırasında davacının \”hakedişleri aynen kabul ediyorum\” şeklindeki beyanının ibra olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede ise, iş sahibi ile yüklenici arasında ekonomik bakımdan ciddi bir dengesizliğin bulunduğu, bu tür sözleşmelerde yüklenicinin işini devam ettirebilmek için iş sahibinin istediği ya da hazırladığı belgeleri imzalamak zorunda olduğu, ayrıca davacıya ödenen miktar ile ödenmeyen miktar oranlandığında % 20\’den fazla bir orana karşılık geldiği, bu nedenle ödenmeyen 176.032,45 TL\’lik alacağın fahiş olduğu, davacının \”hakedişleri aynen kabul ediyorum\” şeklindeki beyanının ibra sayılamayacağı, davacı tarafından makbuz verilmesi olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 176.032,45 TL’nin 80.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 96.032,45 TL’sinin de ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 12. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.11.2018 tarihli ve 2016/1551 Esas, 2018/5419 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca işçilik ücretlerinin hesabında işveren payı dahil edilerek, hesaplama yapılması gerekirken, işveren payının hariç tutularak belirlenmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki 23.06.2008 tarihli sözleşmenin 9.2. maddesinin (6) nolu bendinde sözleşmenin ekleri arasında KİK Hizmet İşleri Genel Şartnamesi de yer

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Halinde Fazla Ödenen Bedeller Talep Edilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konkordato Talebinde Bulunmak için Borçların Vadesinde Ödenememe Tehlikesi Yeterli midir

Konkordato Talebinde Bulunmak için Borçların Vadesinde Ödenememe Tehlikesi Yeterli mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/537 Karar No: 2022/1179 Karar Tarihi: 29.09.2022 Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 1. Konkordato isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince verilen konkordato tasdik talebinin reddine ilişkin karar konkordato talep eden vekili, alacaklı … vekili ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı konkordato talep eden vekili ve alacaklı … vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ İstem 4. Konkordato talep eden vekili dilekçesinde; müvekkili şirketin faaliyet alanının sanayi ve iş makineleri ile bunlara ait yedek parça, teçhizat ve ekipmanlarının üretimini yapmak, otomotiv, sondaj, iç ve dış ticari faaliyet olduğunu, müvekkili şirketin son dönemde mali güçlük içerisine düştüğünü, iflâs etmesi yerine ticari hayatına devam etmesinin müvekkili gibi alacaklıların da yararına olduğunu, bu durumun konkordato taleplerinin kabulüne bağlı olduğunu ileri sürerek 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 305 ve devamı maddeleri gereğince teklif ettikleri konkordatonun tasdikine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 5. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.09.2020 tarihli ve 2018/704 E., 2020/288 K. sayılı kararı ile; konkordato komiserler kurulunun 29.07.2020 tarihli raporu ve önceki raporları da dikkate alındığında; talep eden şirketin iflâs etmesi durumunda, imtiyazsız alacaklıların herhangi bir tahsilat yapamayacakları gibi, imtiyazlı alacaklıların da alacaklarının tamamına kavuşamayacağı ihtimalinin güçlü olduğu, konkordato tasdik projesine göre \”adi alacaklılara Aralık 2020 tarihinden başlamak üzere 36 ay vade ile 4\’er aylık eşit taksitler hâlinde talep eden tarafından ödenmesine\” ilişkin teklifin, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 302/3. maddesinin gerektirdiği kaydedilmiş alacaklıların dörtte birini ve adi alacakların üçte ikisini aşan bir çoğunluk tarafından imza edildiği ve İİK\’nın 305. maddesindeki konkordato tasdik şartlarının oluştuğu gerekçesiyle talep eden şirketin konkordato projesinin tasdik talebinin adi alacaklar yönünden kabulüne, şirketin rehinli alacaklıya yönelik teklifinin alacaklı tarafından kabul edilmediği, böylece şartların oluşmadığı anlaşıldığından talep eden şirketin rehinli alacaklıya yönelik konkordato projesinin tasdik talebinin reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 6. Alacaklı … vekili, … vekili ve … Bank A.Ş. vekili tarafından ilk derece mahkemesi kararına karşı süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 7. … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 06.10.2021 tarihli ve 2021/850 E., 2021/1405 K. sayılı kararı ile; alacaklı …. ve …. yönünden, konkordatonun tasdiki kararlarının ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 304/1. maddesi uyarınca tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebileceği, …. ile …. tarafından bu gereklilik yerine getirilmediğinden İİK’nın 308/a maddesi uyarınca kararı istinaf hakları bulunmadığı gerekçesiyle bu alacaklıların istinaf dilekçelerinin reddine karar verildiği, … Bank A.Ş. yönünden ise, borçlunun itiraz ettiği alacakların çekişmeli hâle geldiği, bu durumda alacaklının yapması gerekenin, alacağının itirazlı kısmının ne şekilde nisaba dâhil edileceği hususunda mahkemeden karar alınması olduğu, mahkemenin bu konuda verdiği kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği için çekişmeli alacakların ayrıca dava konusu edilmesine imkân sağlandığı, açıklanan nedenlerle kaydedilmeyen alacak hakkında dava açma hakkı bâki olup bunların istinaf sebebi yapılmasına ve bu tutarların bölge adliye mahkemesince belirlenmesine yasal olanak bulunmadığı, bu yöne ilişkin istinaf talebin reddi gerektiği, Konkordatonun çekişmesiz yargı alanına tâbi bir iş olup bu şekilde yapılan yargılamaya müdahale edilmesinin mümkün olmadığı, asli müdahalenin dava konusu üzerinde hak sahipliği iddiasına dayalı olup konkordatoda yargılama konusu edilen subjektif bir hak bulunmadığı, fer’i müdahale de ilke olarak rücu’a ilişkin olup konkordatoda bunun da yeri bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesinin müdahale istemi konusunda karar vermemiş olmasının kararın kaldırılmasını gerektirmediğinden bu yöne ilişkin istinaf talebinin reddi gerektiği, Konkordato takvimine ve kaynaklara ilişkin istinaf nedeni yönünden yapılan incelemede ise, konkordatonun temel koşulunun vadesi geldiği hâlde borçların ödenememesi veya ödenememe tehlikesinin bulunması olduğu, borçlarını vadesinde ödeyebilecek olan borçlunun konkordato başvurusunun kabul edilemeyeceği, borca batıklığın konkordatoda ilke olarak bir ölçüt olarak sayılmadığı, diğer taraftan mali tablo analizinde borç ödeme kabiliyetini hesaplamaya yarayan birtakım oranların bulunduğu, nitekim cari oranın, işletmenin kısa süreli borçlarını ödeme gücünü ölçmek ve net işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını ortaya koymak bakımından önemli olduğu, cari oranın ülkenin kalkınmışlığına, sektörün gerekliliklerine göre değişmekle birlikte 2:1, 1,5:1 gibi değerlerde olmasının yeterli görüldüğü, borç ödeme gücünü ölçmeye yarayan ve cari oranı tamamlayan ikinci bir oranın da asit-test oranı olduğu, bu oranda cari orandan farklı olarak paraya çevrilmesi görece daha uzun zaman alabilecek kalemlerin hesaplamada dikkate alınmadığı, nakit ve kolaylıkla nakde çevrilebilecek varlıkların borçları karşılama oranının göz önünde tutulduğu, asit-test oranının 1:1 olmasının işletme finansmanında oldukça iyi sayıldığı, bu anlamda konkordatonun temel koşulu olarak ifade edilen vadesi geldiği hâlde borçların ödenememesi veya ödenememe tehlikesinin bulunup bulunmadığının saptanmasında en pratik ve doğru yolun, işletmenin cari oranı ile asit-test oranı başta olmak üzere likidite oranlarının değerlendirilmesi olduğu, konkordato talep eden şirkete atanan kayyımdan rutin olarak vermesi gereken raporlar kapsamında birtakım bilgilerin ve şirketin borca batıklık durumu ile likidite oranlarının bildirilmesinin istendiği, kayyımın 05.07.2021 tarihli raporunda, şirketin varlıklarının rayiç değerinin 31.895.707,97TL, borçlarının ise 29.006.882,55TL olduğu ve borca batık durumda bulunmadığı, cari oranın 1,28 seviyesinde olduğu ve sektörel olarak 1\’den büyük olmasının beklendiği, asit-test oranının ise 1,17 seviyesinde olduğu, bunun da sektörel olarak 1\’in üzerinde bulunmasının beklendiği, şirket gelirlerinin artarak devam ettiği, gelecek iki ay içinde (Ağustos-Eylül 2021) 8.000.000TL-9.000.000TL seviyesinde daha kâr elde edeceğinin beklendiğinin bildirildiği, bu bilgilerin bir arada değerlendirilmesi sonucu şirketin borca batık olmadığı gibi kısa vadeli borçlarını derhâl ve tam olarak ödeyebilecek güçte olduğu ve dolayısıyla konkordatonun temel koşulu olan \”borçları vadesinde ödeyememe\” koşulunun oluşmadığı, bu hâliyle \”Aralık 2020 tarihinden başlamak üzere 36 ay vade ile 4\’er aylık eşit taksitler halinde ödeme\” şeklinde formüle edilen konkordato projesinin alacaklıları faiz haklarından mahrum eden ve zarara uğratacak şekilde vade uzatımı niteliğinde olduğu, şirketin konkordatoyu amacının dışında ve bir finansman enstrümanı olarak kullandığının anlaşıldığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine ve konkordato tasdik talebinin reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 8. … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde konkordato talep eden vekili, alacaklı … vekili ve …. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 9. Yargıtay 6. Hukuk Dairesince 13.12.2021

Konkordato Talebinde Bulunmak için Borçların Vadesinde Ödenememe Tehlikesi Yeterli midir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taşınmaza Konulan İhtiyati Haczin Uzun Süre Devam Etmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmesi

Taşınmazın Tapu Kaydına Konulan İhtiyati Haczin Uzun Süre Devam Etmesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Olaylar Alacaklı tarafından borçlular aleyhine icra takibi başlatılmıştır. Alacaklı, borçlunun keşide ettiği senet borcunu ödemediği gerekçesiyle davalılar ile başvurucular aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde tasarrufun iptali davası açmıştır. Söz konusu dava, bir meskenin satışına ilişkindir. Davacı, borçlunun keşide tarihinden sonra değerinin çok altında bir fiyatla meskeni başvurucu Hesna Funda Baltalı\’nın eşine sattığını, onun da meskeni Hesna Funda Baltalı\’ya hibe ettiğini, bu kişinin de taşınmazı eşiyle birlikte ortağı olduğu başvurucu Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti.\’ye sattığını ileri sürmüştür. Davacı, bu hibe ve satış işlemlerinin alacağına kavuşmasını engellemek amacıyla kötü niyetle yapıldığını belirterek tasarrufun iptali ile taşınmazın icra yoluyla satışını talep etmiştir. Mahkeme, uyuşmazlığa konu taşınmaza yönelik tasarrufların iptaline ve davacıya söz konusu taşınmaz üzerinde cebri icra yetkisi tanınmasına karar vermiştir. Davacı ayrıca taşınmazın tapu kaydına ihtiyati haciz konulmasını talep etmiş, mahkeme, taşınmaza ihtiyati haciz konulmasına hükmetmiştir. Başvurucular ihtiyati hacze itiraz etmiş, ihtiyati haczin teminat karşılığında kaldırılmasını talep etmiştir. Mahkeme bu talebi reddetmiştir. Başvurucular ihtiyati haczin uzun süredir devam etmesi nedeniyle mağdur olduklarını belirterek yeniden ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır. Mahkeme, yargılamanın uzadığını kabul etmiş ancak bu durumun ihtiyati haczin kaldırılmasını gerektirmediğine karar vermiştir. İddialar Başvurucular, ihtiyati haciz kararının uzun süreden beri devam etmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi İhtiyati haciz kararının uzun süredir devam etmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddiaları başvurucu Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. yönünden incelenmiştir. Mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin söz konusu olduğu durumlarda tedbiri uygulayan kamu makamlarının ivedi olarak ve özenli bir biçimde davranma yükümlülükleri bulunmaktadır. Somut olayda taşınmazın tapu kaydına mahkeme tarafından ihtiyati haciz şerhi konulmasıyla başvurucu mülkünden yoksun bırakılmamıştır. Ancak bu tedbir şerhi nedeniyle başvurucunun taşınmazı ile ilgili ekonomik ve hukuki tasarruflarda bulunması önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın taşınmazın değeri üzerinde olumsuz bir etkisinin bulunduğu da açıktır. Başvuruya konu davada, yalnızca dava konusu taşınmaz ile sınırlı olarak ve alacağın güvence altına alınmasını sağlamak amacıyla taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisini sınırlayacak şekilde ihtiyati haciz şerhi konulmasının kamu makamlarının takdir yetkisi kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Ancak taşınmazın tapu kaydına konulan ihtiyati haciz şerhinin on yılı aşkın süredir devam ettiği görülmekte olup süreç bir bütün olarak dikkate alındığında bu sürenin makul olmadığı kuşkusuzdur. Devletin, pozitif yükümlülükleri çerçevesinde taşınmaz üzerinde belirli bir süreyle hukuki tasarruflarda bulunulmasının sınırlandırılması bakımından geniş bir takdir yetkisi mevcut ise de bu tedbirlerin uygulanmasının mülk sahibine kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet de yüklememesi ve ölçüsüz bir müdahaleye yol açmaması gerekmektedir. Taşınmazı ile ilgili olarak uygulanan ihtiyati haczin on yılı aşkın bir süredir devam etmesinin mülkiyet hakkı sınırlandırılan başvurucuyu makul olandan daha fazla bir zarara uğrattığı anlaşılmıştır. Buna karşın başvurucunun kamu makamlarının kusuruna dayalı olarak tedbirin uzun sürmesi nedeniyle uğradığı zararın giderimine ilişkin herhangi bir hukuk yolu mevcut değildir. Dolayısıyla uygulanan tedbirin başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin olarak somut olay bağlamında devletin pozitif yükümlülüklerinin tam ve etkin bir biçimde yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa\’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Başvurusu Başvuru Numarası: 2014/17196 Karar Tarihi: 25/10/2018 R.G. Tarih ve Sayı: 18/12/2018-30629 GENEL KURUL  – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM Üyeler: Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN,  Celal Mümtaz AKINCI,  Muammer TOPAL,  M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ Raportör: Özgür DUMAN Başvurucular: Hesna Funda BALTALI, Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; ihtiyati haciz kararı verilmesi ve bu ihtiyati haczin uzun süredir devam etmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 27/10/2014 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir. 7. Birinci Bölüm tarafından 20/9/2017 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü\’nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. İcra Takibi ve Menfi Tespit Davası Süreci 9. Alacaklı hamil G.B.tarafından borçlular lehdar K.E. ve keşideci C.A. aleyhine 500.000 TL bedelli bonoya dayalı olarak İzmir 17. İcra Müdürlüğünün 2007/306 Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatılmıştır. Bononun keşide tarihi 12/5/2006, ödeme tarihi ise 5/3/2007 olarak düzenlenmiştir. 10. Ödeme emri borçluya 8/3/2007 tarihinde tebliğ edildikten sonra icra takibinin kesinleşmesi üzerine borçlu C.A., alacaklı ile lehdar aleyhine 6/4/2007 tarihinde İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açmıştır. Borçlu, dava dilekçesinde bu senetten dolayı lehdara bir borcunun bulunmadığını ve yapılan ciroların usulsüz olduğunu iddia etmiştir. Borçlu ayrıca, senet arkasına yazılan \”…teminat senedidir, kullanılamaz veya hatır senedidir kullanılamaz…\” şeklindeki ibarelerin tahrif edildiğini ileri sürmüştür. 11. Yapılan yargılama neticesinde 21/11/2013 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararda, bonoya \”Emre yazılı değildir\” veya bu anlama gelen \”Ciro edilemez\” gibi ibarelerin yazılmasının bononun kambiyo senedi niteliğini değiştirmeyeceği belirtilmiştir. Mahkeme, senedin keşideci ve lehdar arasındaki karşılıklı edimlerin teminatı olarak verildiği iddiasının hamile karşı ispat edilemediği takdirde hamil aleyhine ileri sürülemeyeceğini kabul etmiştir. Mahkemeye göre bononun ön yüzünde ve sadece \”teminat\” ibaresinin bulunması onun kambiyo senedi vasfını ve bu senetlere mahsus özel yol ile takibe dayanak yapılmasını engellemez. Kararda, takip dayanağı bononun hangi ilişkinin teminatı olduğunun anılan ibarede açıklanmış olmadığı ifade edilmiştir. Mahkeme ayrıca, alınan imza karşılaştırmasına ilişkin bilirkişi raporlarına göre senetteki imzaların borçlu ve lehdara ait olduğunu belirtmiştir. Kararda, bilirkişi raporuna göre senedin arka yüzünde tahrifat yapıldığı kabul edilmekle birlikte bu hususun sonuca etkili görülmediği ifade edilmiştir. Mahkeme, bononun teminat maksadıyla verildiği iddiasının yazılı delil ile ispat edilemediği, ayrıca ciro zincirinde kopukluk bulunmadığı ve hamilin senedi kötü niyetle devraldığının kanıtlanamadığı kanaatiyle

Taşınmaza Konulan İhtiyati Haczin Uzun Süre Devam Etmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmesi Read More »