Borçlar Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamu Kurumları Arasında Alacak Davası ve Uyuşmazlıklarda Tahkim Zorunlu mu?

Kamu Kurumları Arasında Alacak Davası ve Uyuşmazlıklarda Tahkim Zorunlu mu? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1494 Karar No: 2017/1400 Karar tarihi: 22.11.2017 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen 10.02.2012 gün ve 2010/528 E., 2012/44 K. sayılı kararının davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 13.05.2013 gün ve 2012/9297 E., 2013/8658 K. sayılı kararı ile: \”…3533 sayılı Kanun\’un 1. maddesine göre genel, katma ve özel bütçelerle yönetilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı devlete veya belediyelere yahut özel idarelere ait olan daire ve müesseseler arasında çıkan uyuşmazlıklardan adli yargının görevi içinde bulunanlar o kanunda yazılı tahkim usulüne göre çözümlenir. Tarafların sıfatı gereği aralarındaki uyuşmazlıkların tahkim usulüne göre çözümlenmesi gerektiği gözetilerek sözü edilen yasa hükmü uyarınca dava dilekçelerinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir….\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava Kurum zararının tahsiline yönelik alacak istemine ilişkindir. Davacı … vekili asıl ve birleşen dava dilekçesinde tıbbi bir zorunluluk olmamasına rağmen davalı hastaneler tarafından talep edilerek kullanılan dual meshler için tıbbi malzeme firmaları ile şahıslara yapılan ödemelerin kurum zararına sebebiyet verdiği belirtilerek bilirkişi tarafından hesaplanan zarar miktarının yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Sağlık Bakanlığı vekili davanın süresi dolduktan sonra açıldığını, davalı hastanelerin bir gelir elde etmediğini, tıbbi gerekliliğin heyet raporu ile belgelendirilmesine ve mevzuata uygun şekilde faturalama işlemi yapılmasına rağmen yapılan işlemin kurum zararı olarak değerlendirilmesinin usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Yerel Mahkemece dava konusu somut olayda hastaların tedavi edildiği 26.05.2005 ile 05.12.2006 tarihleri arasında uygulama açısından yürürlükte bulunan 2005 Mali Yılı Bütçe Uygulama Talimatı ve 2006 yılı Tedavi Yatırımına İlişkin Uygulama Tebliğlerinde dual mesh kullanımına kısıtlama getiren herni ameliyat çeşidi ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı, hekimin mesleğini uygularken vicdani ve mesleki bilimsel karakterine göre hareket edeceğinin kabul edilmesi gerektiği, davalı hastanelerin farklı genel cerrahi uzmanları tarafından düzenlenen epikriz raporlarındaki tanı ve tedavi kapsamında hastalara yazılmış reçetelere göre ödeme yapıldığı, bu sebeple ortaya çıktığı iddia edilen kurum zararından davalı hastanelerin sorumlu tutulamayacakları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı … vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkemece Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği üzere davacı … Kurumunun 3533 sayılı Umumi Mülhak ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler Ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete Veya Belediye Veya Hususi İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde sayılan kamu kurumlarından olmadığı, bu nedenle davaya mecburi hakem sıfatı ile bakılmasının mümkün bulunmadığı belirtildikten sonra bozma öncesi gerekçe tekrar edilerek her iki davalı yönünden davanın reddine yönelik verilen kararda direnilmiştir. Direnme kararı davacı … vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 3533 sayılı Kanun’un 1. maddesinde sayılan kamu kurumlarından olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre somut uyuşmazlığın mecburi tahkim usulüne göre çözümlenip çözümlenemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümlenmesini özel kişi veya kişilere bırakmalarına ve uyuşmazlığın bu özel kişi veya kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasına tahkim denir. Kanunlarımızda biri ihtiyari, diğeri mecburi olmak üzere iki tür tahkim öngörülmüştür. Bazı hallerde, taraflar arasında ortaya çıkan özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların evvelce bu konuda bir tahkim sözleşmesi yapılmamış olmasına rağmen, sıfatları belirtilen kişiler tarafından bakılması zorunlu kılınmıştır ki; buna mecburi ya da kanuni tahkim denilmektedir. Tahkimin hangi hallerde mecburi olduğu, özel kanun hükümleri ile tayin edilir. Mecburi tahkime tabi iş ve davalarda, taraflar Devlet mahkemelerinde yani genel mahkemelerde dava açamazlar; kanunla gösterilen hakemlere başvurmaya, bir başka söyleyişle hakemlerde dava açmaya mecburdurlar. İhtiyari tahkime ilişkin hükümler ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun (HMK) 11. kısmında (407 ve devamı maddeler) yer almaktadır. İhtiyari tahkimde taraflar hakeme başvurmak zorunda değillerdir. Zorlama olmadan özgür iradeleri ile çözebilecekleri alanlardaki uyuşmazlıklarını yargı önüne getirmeden anlaşarak hakeme götürerek çözebileceklerdir. Mecburi tahkim öngören bir düzenleme olan; 3533 Sayılı Kanun’un 1. maddesi \”Umumi, mülhak ve hususi bütçelerle idare edilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı Devlete veya belediye veya hususi idarelere aid olan daire ve müesseseler arasında çıkan ihtilaflardan adliye mahkemelerinin vazifesi dahilinde bulunanlar bu kanunda yazılı tahkim usulüne göre halledilirler.\” hükmünü içermektedir. Bir uyuşmazlığa 3533 sayılı Kanun hükümlerine göre bakılabilmesi için, davanın her iki tarafının da Kanunun birinci maddesinde sayılan kamu kurumundan olması gerekir. Taraflardan birisi anılan Kanunda belirtilen kamu kuruluşu değilse, davaya mecburi hakem sıfatıyla bakılamaz. Somut uyuşmazlıkta davanın tarafları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Sağlık Bakanlığıdır. Sağlık Bakanlığının 3533 sayılı Kanun\’un 1. maddesinde sayılan kuruluşlardan olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Davacı SGK\’nın 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunup bulunmadığının aydınlığa kavuşturulabilmesi için tabi olduğu mevzuat ve hukuksal statü ortaya konulmalıdır. Öncelikle belirtmelidir ki, öğretide Sosyal Güvenlik Kurumunun özel hukukla bağlantılarını tam olarak koparmayan ancak asıl görevinin Devlet adına sosyal güvenlik kanunlarını uygulamak ve bireylere sosyal güvenlik hakkı sağlamak olan kamu tüzel kişiliğine haiz bir kamu kurumu olduğu ifade edilmiştir. (ASLANKÖYLÜ R., En Son Değişikliklerle Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Şerhi, C.1, 2005, s.115-116, GÜZEL A., OKUR A.R, CANİKLİOĞLU, N., Sosyal Güvenlik Hukuku, 16. Bası, 2016, s.71, ARICI K., Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, 2015, s.59) Nitekim, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu\’nun 1. maddesinde, \”bu Kanun ile Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere; kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali açıdan özerk, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi Sosyal Güvenlik Kurumu kurulduğu; Kurumun, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olduğu\” bildirilmiştir. Aynı Kanunun 34. maddesinde ise kurumun merkezi yönetim bütçesinden başka gelirlerinin de bulunduğu açıklanmıştır. 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu\’nun 2. maddesinde, bu Kanunun, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mali yönetim ve kontrolünü kapsadığı açıklanmış, 3/d maddesinde,

Kamu Kurumları Arasında Alacak Davası ve Uyuşmazlıklarda Tahkim Zorunlu mu? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması HAGB Kararı Hukuk Hâkimini Bağlar mı?

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması HAGB Kararı Hukuk Hâkimini Bağlar mı? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1353 Karar No: 2018/1552 Karar Tarihi: 23.10.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 23.05.2013 tarihli ve … sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 30.04.2014 tarihli ve 2013/12224 E., 2014/6930 K. sayılı kararı ile, \”…Dava, kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalının kendisine hakaret ettiğini belirterek manevi tazminat istemiştir Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, istemin kısmen kabulüne karar verilerek davacı lehine 3.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Dosya arasına getirtilip incelenen Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesi\’nin 2012/354 Esas ve 2013/45 Karar sayılı ilamı, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkindir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” Bu nedenle açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmünün, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi anlamında hukuk hâkimi yönünden bağlayıcılığı yoktur. Somut olayın oluşunu hukuk hâkimi kendisi takdir etmelidir. Ceza dosyası incelendiğinde, davalı tarafından davacıya hakaret edildiğine ilişkin olarak beyan veren ve davacının iş yerinde çalışan ….. hazırlık aşamasında alınan beyanında davalının davacıya hakaret içeren ifadeler kullandığını beyan etmekle birlikte mahkeme huzurunda verdiği beyanında, davalının davacıya hakaret etmediğini ifade etmiş, olay anında davalı ile birlikte balkonda olan tanık …. ise tarafların aralarında kira borcunun ödenmesi hususu nedeniyle ağız dalaşı yaşandığını, bunun dışında hakaret içeren söz duymadığını beyan etmiştir. Dava dosyası kapsamı itibari ile davalının davacıya hakaret ettiği kesin ve net bir şekilde ispatlanamamıştır. Açıklanan nedenle istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı davalıya ve eşine ait restoran ve pansiyon işletmesini yazılı kira sözleşmesi ile kiraladığını, bir süre işlettikten sonra davalının 07.05.2012 tarihinde iş yerine gelerek ödenen kira bedelinin az olduğunu, bu miktarın arttırılması gerektiğini söylediğini, bu konuları daha sonra görüşmeleri gerektiğini söylemesi üzerine davalının kendisine ve ortağına hakaret ettiğini, davalının eylemi nedeniyle Didim (Yenihisar) Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğunu, soruşturma sonucunda davalı hakkında Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, yargılama sonunda davalının hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini, bu olay nedeniyle işletmede bulunan müşteriler ve çalışanların yanında küçük düştüğünü ve itibar kaybettiğini ileri sürerek 14.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 07.05.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili davacının kira bedellerini zamanında ödemediğini, aralarında bu nedenle çekişme bulunduğunu, ceza dosyasında müvekkilinin küfür ettiğine ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını, Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinin kararının yanlış olduğunu ancak verilen hükümde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinden temyiz yolunun kapalı olduğunu, ceza mahkemesi tarafından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayıcı nitelikte olmadığını, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Yerel Mahkemece davalının Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/354 E. sayılı dava dosyasında davacıya hakaret ettiği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda neticeten 1.740,00 TL adli para cezasıyla cezalandırıldığı ve adli para cezasına yönelik hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın 11.02.2013 tarihinde kesinleştiği, davacının da davalının ceza davasına yansıyan ve mahkûmiyetle sonuçlanan eylemi nedeni ile müşterilerinin ve çalışanlarının yanında küçük düştüğünü iddia ederek iş bu davayı açtığı, davacının uğramış olduğu haksız fiil sonucu üzüntü ve ızdırabın giderilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilerek ve ceza mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı, ancak hukuk hâkimince ceza dosyası incelenerek kusur tespiti yapılması durumunda daha önce ceza mahkemesince suç sabit görülerek adli para cezası verilen ve hükmün açıklanmasının geri bırakılan olayda hukuk hâkimince manevi tazminat yönünden yeniden yargılama yapılması gibi bir müessesenin oluşmasına neden olacağı, bununla birlikte ceza mahkemesinde beraat etmemiş olan sanık hakkında hukuk hâkimince yapılacak inceleme sonucu manevi tazminat davasının reddi durumunda ceza ve hukuk mahkemelerinin ayrı ayrı ve zıt kararlarının ortaya çıkacağı, bu nedenle iş bu davada davalının kusuruna ilişkin incelemenin gerekmeyeceği, ceza dosyasına yansıyan eylemlerinden ötürü davacının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığının incelenmesi gerektiği, davalının ceza dosyasına yansıyan hakaret eyleminin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilen ceza dosyasındaki delillerin hukuk hâkimince değerlendirilerek tazminat davasının reddine karar verilmesinin aynı konuda zıt kararlar verildiği anlamına gelip gelmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre eldeki davada davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukuki niteliği ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun (CMK) “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır. (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. (5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. (6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 – 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması HAGB Kararı Hukuk Hâkimini Bağlar mı? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Geçersiz Satış Sözleşmesi Nedeniyle Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme

Geçersiz Satış Sözleşmesi ve Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/344 Karar No: 2019/990 K. Tarihi: 03.10.2019 Mahkemesi: Tüketici Mahkemesi Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … Tüketici Mahkemesince davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … yönünden davanın sıfat yokluğundan reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulüne dair verilen 12.06.2014 tarihli ve … sayılı kararın davacı ve davalı müflis … Anadolu Kon. San. A.Ş. vekilleri tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 tarihli, 2015/414 E., 2015/3983 K. sayılı kararı ile: “…Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalı arsa sahipleri İ. ve … ile davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” gereğince konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’si yapımcıya, %23\’ü arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yüklenici şirketin daire satışına başladığını, davacının 31.07.2006 tarihli sözleşme ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San. AŞ\’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500 TL bedelin adi ortaklığa ödeme yapıldığını, davalıların süresinde daireyi teslim etmediklerini belirterek ödenen 152.500 TL\’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında talebini 279.583 TL\’ye artırmıştır. Davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … vekili cevabında, davacı ile sözleşme yapmadıklarını, diğer davalı yüklenicinin edimini davacıya karşı taahhütde bulunmadıklarını beyan etmiştir. Diğer davalı Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ ile İTC Holding A.Ş. ise davaya cevap vermemişlerdir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … yönünden husumetten reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulü ile 279.583 TL\’nin müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hükmü davacı vekili ve davalı … Anadolu Kon.San. AŞ. vekili temyiz etmiştir. Dosya kapsamından, davalı arsa sahipleri İ. ve … ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San.AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” gereğince 1 parselde kayıtlı 82.723 m² tarla üzerinde yapımcı tarafından konut yapımı işi ile ilgili olarak tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği, 16.maddesinde, konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’si yapımcıya, %23\’ü arsa maliklerine ait olacak şekilde paylaşılacağı konusunda anlaşma yapıldığı, bu sözleşme gereğince davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ\’nin yapmayı taahhüt ettiği inşaattan 16/A nolu bağımsız bölümün davacıya satılması ile ilgili 31.07.2006 tarihli harici satış sözleşmesi düzenlendiği, sözleşme gereğince davacı tarafından davalı yüklenici şirkete 152.500 TL\’nin ödendiği, inşaatın %10 seviyesinde iken, davalı yüklenici şirketin inşaatı terk ettiği, davalı arsa sahipleri ile davalı yüklenici firmanın sözleşmeyi 08.06.2007 tarihinde feshettikleri, arsa sahiplerinin diğer davalı İTC Holding AŞ. ile 08.06.2007 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin imzalandığı, daha sonra 09.08.2007 tarihinde feshedildiği, davacının 14.08.2006 ve 15.10.2006 tarihinde ödediği 152.500 TL\’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince dava tarihi itibariyle ulaştığı değerin bilirkişi raporuna göre 279.583 TL olduğu anlaşılmaktadır. Davada geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin tahsili talep edilmektedir. Davalı yüklenici … Anadolu Kon. San. AŞ hakkında İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2008 tarih, 2007/570 E. – 2008/168 K. sayılı kararı ile iflasına karar verilmiş, tasfiye işlemlerinin İstanbul 2. İflas Müdürlüğünün 2008/4 E.sayılı dosyası ile devam ettiği, davada ise davalı Müflis … Anadolu Kon.San. Aş İflas İdare Memurları tarafından temsil edilmiş, bu dava ise 16.11.2012 tarihinde, iflasdan sonra açılmıştır. İflasın açılması, maddi hukuka ilişkin ilişkileri ve hükümleri cebri şekilde etkilediği gibi Medeni Usul ve İcra Hukuku kuralları üzerinde de etki yaratır. Bu etkilerden biri de görev kurallarında meydana gelen değişikliktir. Davalı … Anadolu Kon.San.AŞ nin, dava tarihinden önce iflasına karar verildiği, iflas masasının oluşturulduğu anlaşılmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 194. maddesindeki \”Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplasından on gün sonra devam olunabilir\” hükmü gereğince işlem yapılarak usulüne uygun taraf teşkili sağlanmalıdır. İflastan sonra, müflis aleyhine masaya giren mal ve haklara ilişkin bir dava açılamaz. Masadan bir hak iddiasında olanlar, alacaklarını veya haklarını İİK\’nun 219/2 maddesi gereğince masadan isterler (masaya yazdırırlar). İflas idaresi, istenen alacakları kabul etmemesi halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 235.maddesinde açıklanan sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davasının açılması gerekir. İflastan sonra müflise karşı dava açılması halinde bu davaya İİK\’nın 235/ll.maddesi gereğince sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davası olarak devam edilmelidir. Müflisin iflas masasına giren mal ve haklara ilişkin davalarda taraf sıfatı olmadığından, iflastan sonra masaya giren mal ve haklara ilişkin davanın Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ. adına değil, iflas idaresi aleyhine açılması gerekir. Ancak, İcra İflas Kanunu\’nun 235/1.maddesinde \”Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki Ticaret Mahkemesine dava açmaya mecburdurlar\” hükmü gereğince davanın görevli mahkemede görülmesi gerekir. Buradaki mahkemenin yetkisi de kamu düzenine ilişkindir. Somut olayda, davalı şirketin dava tarihinden önce (19.03.2008 tarihinden) iflasına karar verilmiş olduğundan bu dava \”kayıt kabul davası\” niteliğinde olup, iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Öte yandan, davacı ile diğer davalı arsa sahipleri arasında 4077 sayılı yasa kapsamında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı arsa sahipleri hakkında açılan davada Tüketici Mahkemesi görevli olmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re\’sen gözetilir. Mahkemece, görev yönü düşünülmeden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, kampanyalı satış yöntemine dayalı geçersiz taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle ödenen bedelin tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalı arsa sahipleri İ. Aksu ve … ile davalı yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş. (iflâs etmeden önce) arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” uyarınca konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’sinin yapımcıya, %23\’ünün arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yapımcı şirketin kampanyalı satış yöntemi ile daire satışına başladığını, müvekkilinin 31.07.2006 tarihli satış sözleşmesi ile yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş.\’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500TL bedeli bu davalıya ödediğini, bahsi geçen şirketin yönetim kurulunun 05.06.2007 tarihinde toplanarak davacı ve diğer alıcılarla imzaladığı sözleşmelerdeki hak ve alacak ile mükellefiyetleriyle, ayrıca sözleşmelerde

Geçersiz Satış Sözleşmesi Nedeniyle Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Zamanaşımına Uğrayan Bonodaki Vade Tarihi, Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi?

Zamanaşımına Uğrayan Bono Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Ticaret hukuku ve icra hukuku başta olmak üzere hukuk uyuşmazlıkları ve davalarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için alanında yetkin bir avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. Dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir bono düzenleyip lehtara vermesiyle taraflar arasında kambiyo hukukuna dayalı ikinci bir borç ilişkisi doğar. Bono üzerinde yer alan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun 746. maddesi ile düzenlenen vade, taraflar arasındaki temel borç ilişkisinin vadesi değil, kambiyo hukukuna dayalı borç ilişkisinin vadesidir. Zamanaşımına uğrayarak kambiyo senedi vasfı kaybedildikten sonra bonodaki vade tarihinin, taraflar arasındaki temel ilişki kapsamında birlikte tespit edildiğinden veya taraflardan biri tarafından kendisine tanınmış olan ihbarda bulunmak suretiyle belirlendiğinden bahsedilemeyecektir. O hâlde temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun 117/2 maddesi ile belirlenen temerrüt için ihtara gerek olmayan durumlar kapsamında olmadığından, borçlunun temerrüde düşürülmesi için TBK\’nin 117/1 maddesi gereğince ihtar gereklidir. Zamanaşımına uğrayan ve delil başlangıcı olma dışında hukuken hiçbir sonuç bağlanmayan hatta asıl alacağın varlığının ispatında bile tek başına delil kabul edilmeyen bir belgede yazılı vadenin, temerrüt ihtarına gerek olmaksızın temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfım kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Zamanaşımına Uğrayan ve Bu Nedenle Kambiyo Senedi Vasfını Kaybeden Bonodaki Vade Tarihi; Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2019/1 Karar No: 2019/8 Karar Tarihi: 25.12.2019 Zamanaşımına uğrayan ve delil başlangıcı olma dışında hukuken hiçbir sonuç bağlanmayan hatta asıl alacağın varlığının ispatında bile tek başına delil kabul edilmeyen bir belgede yazılı vadenin, temerrüt ihtarına gerek olmaksızın temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Aksi hâlde zamanaşımına uğrayan bononun hamili, kambiyo senedinden doğan haklarını korumak için zamanaşımı süresi içinde Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemesine rağmen, temel ilişkiye dayalı olarak yapacağı takip ya da açılan davada vade tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yükümlülüklerini yerine getirmeyen hamilin hiçbir kayba uğramayacağı sonucunu doğurur ki, hukuk sisteminin buna cevaz vermesi mümkün değildir. Hâl böyle olunca, zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. (6100 S. K. m. 199, 200, 202) (6098 S. K. m. 117, 133) (6102 S. K. m. 645, 725, 731, 746, 749, 776, 777, 778, 779) (2004 S. K. m. 168) (11. HD. 25.01.2017 T. 2015/12354 E. 2017/479 K.) (11. HD. 05.02.2018 T. 2017/1042 E. 2018/743 K.) (15. HD. 13.10.2014 T. 2014/3647 E. 2014/5673 K.) (15. HD. 20.09.2017 T. 2017/1298 E. 2017/3060 K.) (19. HD. 15.12.2016 T. 2016/9611 E. 2016/15851 K.) (19. HD. 08.02.2012 T. 2011/7717 E. 2012/1754 K.) 1- GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu Av. A. K. 26.02.2018 havale tarihli dilekçesi ile imzası inkâr edilmeyen ancak zamanaşımına uğrayan bononun takibe konulması hâlinde faizin bonodaki vade tarihinden itibaren mi yoksa takip tarihinden itibaren mi işlemesi gerektiği, borçluya ayrıca temerrüt ihtarı gerekip gerekmediği konusunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 13. 15. ve 19. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğunu belirterek içtihatların birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 354 sayılı kararı ile; İçtihadı Birleştirme Hukuk Genci Kurulu dosyasının konusu her ne kadar \”Temel ilişkiye dayalı alacak istemleri ile ilgili olarak düzenlenen ve zamanaşımına uğramış kambiyo senedine dayanarak açılan dava veya girişilen icra takiplerinde temerrüt tarihi olarak zamanaşımına uğrayan senette belirtilen vade tarihinin mi, yoksa genel hükümlere göre belirlenen temerrüt tarihinin mi esas alınacağı\” olarak belirlenmiş olsa da; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 35613334-2019/978 sayılı yazısı ile konunun \’\’Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınıp alınamayacağı\” olarak değiştirilmesinin ihtiyacı daha iyi karşılayacağı hususu belirtilmiş olduğundan İçtihadı Birleştirme konusunun bu şekilde değiştirilmesine karar verilmiştir. C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Kararları; 11.03.2014 tarihli ve 2013/15388 E, 2014/4656 K. 25.01.2017 tarihli ve 2015/12354 E, 2017/479 K. 20.11.2017 tarihli ve 2016/3549 E, 2017/6304 K. 05.02.2018 tarihli ve 2017/1042 E, 2018/743 K. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Kararları; 22.10.2012 tarihli ve 2012/6569 E, 2012/24172 K. 06.10.2011 tarihli ve 2011/4803 E, 2011/14078 K. 11.03.2015 tarihli ve 2014/20748 E, 2015/7741 K. 28.01.2016 tarihli ve 2015/35312 E, 2016/2175 K. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Kararları; 13.10.2014 tarihli ve 2014/3647 E. 2014/5673 K. 15.04.2013 tarihli ve 2014/3647 E. 2013/2554 K. 20.09.2017 tarihli ve 2017/1298 E. 2017/3060 K. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Kararları; 15.12.2016 tarihli ve 2016/9611 E. 2016/15851 K. 08.02.2012 tarihli ve 2011/7717 E. 2012/1754 K. 03.05.2011 tarihli ve 2010/11714 E. 2011/6067 K. 19.03.2019 tarihli ve 2017/2929 E. 2019/1803 K. 24.01.2019 tarihli ve 2017/3884 E. 2019/471 K. 25.09.2018 tarihli ve 2017/1839 E. 2018/4444 K. D- Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan Özel Dairelerin görüşlerine başvurulmuştur. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınacağına dair 11. Hukuk Dairesinin görüşü; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında; zamanaşımına uğramış olan bonodaki imzanın borçluya aidiyetinin ikrar edilmesi veya ispat edilmesi hâlinde bu senedin (yazılı) delil başlangıcı sayılacağı ve davacının esas akdi ilişki konusundaki diğer delillerinin toplanıp tanıklarının dinlenebileceği, bononun zamanaşımına uğramasıyla kambiyo senedi niteliğini

Zamanaşımına Uğrayan Bonodaki Vade Tarihi, Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taksitle Satış ve Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senet Düzenlenmesi

Taksitle Satış ve Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senet Düzenlenmesi Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senette Geçersizlik İddiası: Senedin Nama Yazılı Düzenlenmemesi Yargıtay Büyük Genel Kurul Esas No: 2018/5 Karar No: 2019/6 Karar Tarihi: 29.11.2019 4077 sayılı (mülga) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/A maddesinin 3. fıkrasındaki; “Sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse, bu senet, her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı olarak düzenlenir. Aksi takdirde, kambiyo senedi geçersizdir.\” şeklindeki söz konusu düzenleme, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/5. maddesi ile “Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.” şeklinde kabul edilen hüküm ile 4077 sayılı Kanun\’un 6/A- 3. maddesindeki düzenlemeden farklı olarak tüketici dışındaki kişiler yönüyle senedin geçerli olduğu belirlenmek suretiyle, kanun koyucu tarafından içtihat aykırılığını giderecek şekilde düzenleme yapılmış olduğundan içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. (4077 S. K. m. 4, 6/A) (6102 S. K. m. 659, 687) (6762 S. K. m. 599) (YHGK 21.05.2014 T. 2014/12-403 E. 2014/682 K.) (12. HD. 05.03.2014 T. 2014/3314 E. 2014/6302 K.) (13. HD. 12.04.2017 T. 2015/19350 E. 2017/4278 K.) (13. HD. 27.12.2011 T. 2011/13234 E. 2011/20824 K.) I. GİRİŞ A. İçtihatların Birleştirmesi Başvurusu Av. M. N. tarafından verilen 02.11.2017 tarihli başvuru dilekçesinde özetle: mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/A maddesinin \”…Sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse, bu senet, her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı olarak düzenlenir. Aksi takdirde, kambiyo senedi geçersizdir.\” hükmünü içerdiği, yürürlükteki 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun\’un 4/5. maddesinde de \”Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.\” şeklinde düzenleme bulunduğu, buna rağmen nama yazılı olarak tanzimi gereken bonoların emre yazılı düzenlenmesi hâlinde, tüketici senedi olarak verilmesi nedeni ile 4077 s. Kanunun 6/A maddesi (6502 s. Kanunun 4/5. maddesi) gereğince senedin nama yazılı şekilde düzenlenmesi gerektiği iddiasının senedi ciro yoluyla devralmış iyi niyetli hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği hususunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ile 13. Hukuk Dairesinin kararları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek, bu husustaki çelişkinin içtihadın birleştirilmesi yoluyla giderilmesi talep edilmiştir. B. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararı ve İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 15.11.2018 tarihli ve 345 sayılı kararı ile \”Mülga 4077 sayılı Kanunun 6/A maddesi (Yürürlükteki 6502 sayılı Kanun\’un 4/5. maddesi) gereği nama yazılı olarak düzenlenmesi gereken bonoların emre yazılı olarak düzenlenmesi hâlinde, tüketici senedi olarak verilmesi nedeni ile Mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun\’un 6/A maddesi (Yürürlükteki 6502 sayılı Kanun’un 4/5. maddesi) gereğince nama yazılı düzenlenmesi gerektiği iddiasının senedi ciro yoluyla devralmış iyi niyetli hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği\” konusunda içtihadın birleştirilmesini gerektirir görüş aykırılığının bulunduğuna karar verilmiş ise de; daha sonra Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 27.11.2019 tarihli 376 sayılı kararı ile içtihadı birleştirme konusu \”4077 sayılı Kanun\’un 6/A maddesi gereği nama yazılı olarak düzenlenmesi gereken bonoların emre yazılı olarak düzenlenmesi hâlinde, nama yazılı düzenlenmemesi nedeniyle geçersizlik iddiasının, senedi ciro yoluyla devralmış iyi niyetli hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği\” olarak düzeltilmiştir. C. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarihli, 2014/12-403 E., 2014/682 K. sayılı kararı Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 27.03.2017 tarihli, 2016/13182 E. 2017/4649 K. 05.03.2014 tarihli, 2014/3314 E. 2014/6302 K. sayılı kararları Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.04.2017 tarihli, 2015/19350 E. 2017/4278 K. 15.12.2016 tarihli, 2016/29418 E., 2016/23462K., 27.12.2011 tarihli, 2011/13234 E., 2011/20824 K. sayılı kararları. D. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun Görüşleri Yargıtay 12. Hukuk Dairesi; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun (TTK) 687/1 maddesindeki düzenleme bakımından yapılan inceleme neticesinde, senet tüketici sözleşmesi kapsamında verilmiş olsa bile takip alacaklısının sözleşmede taraf olmayıp, ciro yoluyla senedi devraldığı, itiraz eden borçlu tarafından takip alacaklısının kötü niyetli olduğunun iddia ve ispat edilemediği, senet metninde de tüketici sözleşmesi sebebiyle verildiğinin yazılı olmadığı ve imzaya itiraz söz konusu olmayıp borcun takip alacaklısına ödendiği de ispat edilemediğinden, bu tip davalarda senedin geçersizliği yönündeki iddiaya dayalı istemlerin reddine karar verildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da benzer gerekçelerle direnme kararlarım bozduğu, dolayısıyla içtihadın birleştirilmesine gerek bulunduğu, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi; gerek (mülga) 4077 sayılı Kanun’un 6/A maddesi, gerekse 6502 sayılı Kanun’un 4/5. maddesinde açıkça tüketicinin yaptığı işlemler nedeniyle düzenlenen kambiyo senetlerinin nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği belirtilen hükümlerin emredici mahiyette olduğu, Kanunun bu amir hükmüne göre dava konusu senetlerin her bir taksit için ayrı ayrı nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği, aksi halde geçersiz olacakları, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda mevcut olan düzenlemenin kambiyo senetleri ile ilgili genel mahiyette bir düzenleme olduğu, oysa konunun daha özel bir kanunla hükme bağlandığı, Dairenin bu yöndeki yerleşmiş uygulaması ile Yüksek 12. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu kararları arasında içtihat uyuşmazlığının bulunduğu, bu nedenle içtihatların birleştirilmesi gerektiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi; 19.01.2018 tarihli yazısında senette tüketici sözleşmesi uyarınca verildiği yönünde kayıt olmadıkça, ciro ile devralan hamilin, ayrıca, senede ciro ile hamil olurken tüketici yönünden geçersiz olan senedin tüketici işlemi nedeniyle tüketici tarafından düzenlendiğini ve tüketici sözleşmesi nedeniyle taksit ödemesi için verildiğini bile bile devralmış olduğunun ispatı gerektiği, aksi hâlde keşideci tüketici de senedin geçersizliği defini

Taksitle Satış ve Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senet Düzenlenmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi?

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi? Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Daha fazla bir miktar üzerinden tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulması” ya da “alacağımın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterlidir. Kısmi olarak açılan bir davada, dava konusunun artırılması kısmi ıslah olarak kabul edilmektedir. Kısmi ıslahta, belirli bir usul işlemi düzeltilir, davanın dayandığı sebebin değiştirilerek davanın niteliğinin değiştirilmesi söz konusu değildir. Kısmen ıslahta, ıslah işlemi yapıldığı tarihten itibaren hüküm ifade etmekte olduğu gibi, davanın ıslah edilmeyen kesimine ilişkin usul işlemleri ise geçerli olmaya devam eder. Bu kapsamda para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği bir kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedileceğine kabul edilmektedir. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Para Alacağına İlişkin Kısmi Davada Islah Talebi ile Artırılan Miktar Bakımından da Faize Hükmedilebilir mi? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2017/8 Karar No: 2019/3 Karar Tarihi: 24.05.2019 Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedileceğine karar verilmiştir. (AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 13, 36, 141) (6100 S. K. m. 24, 25, 26, 30, 105, 107, 109, 116, 119, 127, 141, 154, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 183, 184, 319, 322, 357) (1086 S. K. m. 87) (2797 S. K. m. 16) (6098 S. K. m. 117, 131, 147) (YHGK 12.10.2011 T. 2011/4-504 E. 2011/606 K.) (YHGK 25.01.2017 T. 2015/22-449 E. 2017/128 K.) (YİBK 04.02.1948 T. 1944/10 E. 1948/3 K.) (YİBK 06.05.2016 T. 2015/1 E. 2016/1 K.) (ANY MAH. 20.07.1999 T. 1999/1 E. 1999/33 K.) I- GİRİŞ A. İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDAKİ BAŞVURU Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 06.07.2017 tarihli ve 237 sayılı kararı ile 12 Ocak 2016 tarihinde Yargıtay Birinci Başkanı, Hukuk Genel Kurulu Başkam ve Yargıtay 7, 9, 22 Hukuk Daireleri Başkanları ile yapılan toplantıda kararlaştırıldığı üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu salonunda 01, 03 ve 04 Şubat 2016 tarihlerinde 7, 9 ve 22. Hukuk Daireleri Başkan ve üyeleri ile yapılan toplantı sonucunda içtihat aykırılığı olup uzlaşma sağlanamadığından içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerekli konulardan olan ıslahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği hakkında içtihatları birleştirme başvurusunun görüşülmesi sonucunda \”Islahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği\” konusunda görüş aykırılığı bulunduğu ve farklı uygulamaların sürdürüldüğü sonucuna varıldığından, aykırılığın İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. B. YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLIK KURULUNUN KARARI VE İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 6 Temmuz 2017 tarihli ve 237 sayılı kararı ile \”Islahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği\” konusunda Daireler arasında görüş aykırılığı bulunduğu ve bu aykırılığın İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunca içtihatları birleştirme yoluyla giderilmesi gerektiğine karar verilmiştir. Bununla birlikte Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 19 Nisan 2019 tarihli birinci görüşmesinde içtihadı birleştirme konusu “Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilip hükmedilemeyeceği\” şeklinde oybirliği ile değiştirilmiştir. C. İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSUNA İLİŞKİN ÖZEL DAİRELER İLE HUKUK GENEL KURULU GÖRÜŞLERİNİN ÖZETLERİ İçtihatların Birleştirilmesi Konusu Kapsamında Kısmi Islah ile Faiz Talebi Belirtilmeksizin Arttırılan Miktar Bakımından Dava Dilekçesindeki Faiz Talebine Bağlı Olarak Faize Hükmedileceği Görüşünde Olan Daireler: Yargıtay Yirmiikinci Hukuk Dairesi 26.07.2016 tarihli görüş yazısında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 176\’ncı maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen ya da tamamen ıslah edebileceği, ıslahın, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini bir defaya mahsus olmak üzere kısmen ya da tamamen düzeltmesine imkan tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yol olduğu, öğretide ise ıslahın yukarıdaki tanıma benzer, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesi olarak tanımlandığı, davacının davasını değiştirmeyip sadece genişletmek istemesi ve dava dilekçesindeki talep sonucunu artırmasının kısmi ıslah yolu ile mümkün olduğu, kısmi ıslahta sadece belli bir usul işleminin düzeltildiği, kısmi ıslahta dava dilekçesinin sadece talep sonucunda belirtilen miktar yönünün düzeltildiği, dava dilekçesinin diğer kısımlarının geçerli olduğunun kabulü gerektiği, başka bir anlatımla, dava dilekçesinin faiz ile ilgili kısmının ıslahla artırılan miktar için de geçerli olduğu, davacının faiz talebini ıslah dilekçesinde tekrar etmesinin anlamı bulunmadığı, aksi halde dava dilekçesinin miktar dışındaki tüm unsurlarına ıslah dilekçesinde de yer verilmesi gerektiği, ancak kısmi ıslahta bunun gereksizliğinin ortada olduğu, ıslaha konu usul işleminin sadece dava dilekçesindeki miktar olup, dava dilekçesindeki diğer unsurların aynen devam ettiği yönünde davacının iradesinin mevcut olduğu, bunun ayrıca ve özel olarak belirtilmesinin gerekmediği, kısmi ıslahla dava konusu miktarın artırılması işleminin ek davayla bazı yönlerden benzerlik gösterse de, esas itibarıyla farklı müesseseler olduklarından ıslahla ilgili sorunların yine ıslah müessesesi çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, başka bir anlatımla kısmi ıslahla ortaya çıkan hukuki sorunların ek dava müessesesi ile çözümlenmesinin her zaman doğru olmadığı, bu bağlamda temerrüt dolayısıyla faizin başlangıcı ve zamanaşımına ilişkin sorunların çözümü yönünden kısmi ıslah ile ek dava paralellik göstermekte

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Avalde Eşin Rızası Aranır mı?

Avalde Eşin Rızası Aranır mı? Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kefalette eş rızasına ilişkin  Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesine göre; eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. Kefalet ile avalin her ikisinin de kişisel güvence sağladığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kefalete dair hükümler kefili alacaklıya karşı korurken avale ilişkin hükümlerin hamili, asıl borçlu ile müracaat borçlularına karşı koruduğunun gözden kaçırılmaması gerekir. Bu bakımdan kefalet ile aval hükümlerinin birbiriyle kıyaslanması normun koruma amacı ile de uygun düşmeyecektir. Kefalet ve aval kuramlarının tamamen farklı olduğu ve farklı kanunlarda düzenlendiği, avalin tek taraflı bir hukuki işlem olduğu ve bu niteliği nedeniyle Türk Borçlar Kanunu\’nun 603’üncü maddesinde gösterildiği şekilde bir “sözleşme” olarak kabul edilemeyeceği; bu bağlamda kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesindeki koşulun avali kapsar şekilde genişletilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Kefalette Eşin Rızasına İlişkin Borçlar Kanunu Hükümleri Avalde Uygulanır mı? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2017/4 Karar No: 2018/5 Karar Tarihi: 20.04.2018 Kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanununun 584. maddesindeki düzenlemenin aynı Kanunun 603. maddesi uyarınca “aval”de uygulanmasının gerekmediği yönünde karar verilmiştir. (2709 S. K. m. 41) (6098 S. K. m. 135, 155, 581, 582, 583, 584, 596, 603) (6102 S. K. m. 671, 677, 700, 701, 702, 724, 751, 778, 818) (5237 S. K. m. 204, 210) (ANY. MAH. 26.12.2013 T. 2013/57 E. 2013/162 K.) I-GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu Kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin (TBK m.584, 603) avalde uygulanıp uygulanmayacağı konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 11., 12., ve 19. Hukuk Daireleri içtihatları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi talep edilmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 04.05.2017 gün ve 156 ve 20.02.2018 gün ve 64 sayılı kararlarında “kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin (TBK m.584, 603) avalde uygulanıp uygulanmayacağı” konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 11., 12., ve 19. Hukuk Daireleri içtihatları arasındaki aykırılığın 2797 sayılı Yargıtay Kanunu\’nun 16’ncı maddesinin beşinci fıkrasına göre Yargıtay Büyük Genel Kurulunca birleştirilmesine karar verilmiştir. C- Görüş Aykırılığı İçeren Kararlar Hukuk Genel Kurulu Kararı 24.05.2017 gün ve 2017/12-1135 E., 2017/1012 K. 11. Hukuk Dairesi Kararları; 25.04.2014 gün ve 2013/10176 E., 2014/14470 K. 25.04.2014 gün ve 2014/1231 E., 2014/7837 K. 12. Hukuk Dairesi Kararları; 15.05.2014 gün ve 2014/10176 E., 2014/14470 K. 26.9.2013 gün ve 2013/20085 E.. 2013/29955 K. 19. Hukuk Dairesi Kararları; 16.10.2014 gün ve 2014/12290 E., 2014/15241 K. 08.12.2014 gün ve 2014/13328 E., 2014/176181 K. 29.03.2017 gün ve 2016/8980 E., 2017/2552 K. II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER A- Kefalet ve Aval Kurumları, Yasal Dayanaklar ve Farklar 1. Kefalet Sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’na göre Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir (TBK m.581). Kefalet sözleşmesi mevcut ve geçerli bir borç için yapılabileceği gibi gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere yapılabilir (TBK m.582). Asıl borç ilişkisi geçersizse kefilin sorumluluğuna gidilemez. Ancak yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle asıl borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kefil olan kişi, yükümlülük altına girdiği sırada sözleşmeyi sakatlayan bu eksikliği biliyorsa kefaletinden dolayı sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden zaman aşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için yazılı şekilde yapılması; kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihinin ve kefaletin müteselsil olması durumunda kefilin bu hususları kendi el yazısıyla yazması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişikliklerin de kefalet için öngörülen bu şekil şartlarına uyularak yapılması gerekir (TBK m.583). 2. Kefalet Sözleşmesinde Eş Rızasına İlişkin Düzenleme ve Bu İlkenin Kişisel Güvence Verilmesine İlişkin Diğer Sözleşmelerde Uygulanması a) Kefalet sözleşmesinde eş rızasına ilişkin düzenleme Kefalette eş rızasına ilişkin düzenleme Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesinde yer almaktadır. Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun eşin rızası ile ilgili getirdiği 584. maddesi hükmü, Kanun’un yürürlüğe girdiği günden itibaren iş hayatını yavaşlattığı yönünde ağır eleştirilere maruz kalması nedeniyle ticari hayatın doğal akışını kolaylaştırmaya yönelik değişiklik yapma gerekçesi ile Türk Borçlar Kanunu\’nun 584\’üncü maddesine 28/03/2013 tarihinde 6455 sayılı Kanun’un 77’nci maddesiyle eklenen üçüncü fıkrada eş rızasının aranmayacağı haller şu şekilde sıralanmıştır: Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, Mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler, 27.12.2006 gün ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler, Tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet

Avalde Eşin Rızası Aranır mı? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Henüz Tazmin Edilmeyen Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi?

Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine \”risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisi”, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi, istenebilir olduğunu da göstermez. Zira \”depo etmek\” ifa etmek değildir. Sözleşmede anılan şekilde hüküm olsa bile, banka sadece \”depo edilmesini\” isteyebilir. Kendisine ödeme yapılmasını (ifa) talep edemez. Şüpheli ve müstakbel olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, şarta bağlı borcun talep ve takip edilebilir bir alacak doğurup doğurmayacağı, ancak şart gerçekleştiğinde belli olacaktır. Henüz tazmin edilmeyen teminat mektubu bedelinin veya karşılıksız çıkabileceği ihtimaline binaen bankanın ödemek zorunda kalacağı kanuni karşılık bedelinin, henüz risk gerçekleşmeden önce, mevcut ve muaccel bir alacak niteliğinde olduğu söylenemeyecektir. Nitekim 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesi karşısında şarta bağlanmış bir alacak için ihtiyati haciz istenmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Henüz Tazmin Edilmeyen Banka Teminat Mektubu ile Karşılıksız Kalıp Kalmadığı Belli Olmayan Çeklerle İlgili Olarak İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? Teminat alacakları için 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 42’nci maddesi gereğince genel haciz yolu ile ilamsız takip yapılabilir ise de ihtiyati haciz kararı verilemez. Çünkü İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesinde ihtiyati haciz, sadece \”para alacakları\” için öngörülmüştür. İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. Teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği kabul edilmelidir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2016/1 Karar No: 2017/6 Karar Tarihi: 27.12.2017 İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. Teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğine dair karar verilmiştir. (5941 S. K. m. 3) (2004 S. K. m. 42, 257) (5411 S. K. m. 48) (818 S. K. m. 110) (6098 S. K. m. 128) (11. HD. 22.02.2012 T. 2012/935 E. 2012/2567 K.) (11. HD. 22.10.2012 T. 2012/14297 E. 2012/16782 K.) (11. HD. 10.10.2016 T. 2016/8593 E. 2016/7926 K.) (YİBK 13.12.1967 T. 1966/16 E. 1967/7 K.) (YİBK 11.06.1969 T. 1969/4 E. 1969/6 K.) I- GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu 16.05.2013 havale tarihli dilekçesi ile meri teminat mektuplarının bedelleri ve henüz ibraz edilmemiş çek yapraklarının kanuni karşılıkları yönünden bankanın talebi üzerine, ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği konusunda Yargıtay 11. ve 19. Hukuk Dairelerinin içtihatları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi verilmesi talep edilmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu İçtihatların Birleştirilmesi Hukuk Genel Kurulunda yapılan ön görüşmeler sonucunda içtihatları birleştirmenin konusu “teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği” şeklinde belirlenmiştir. C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar 11. Hukuk Dairesi Kararları; 02.2012 gün ve 935/2567 E.K. 10.2012 gün ve 14297/16782 E.K. 11.2012 gün ve 17303/20159 E.K. 12.2012 gün ve 16721/19916 E.K. 12.2012 gün ve 16708/20135 E.K. 03.2013 gün ve 4061/5666 E.K. 11.2014 gün ve 16182/17386 E.K. 10.2016 gün ve 10144/7925 E.K. 10.2016 gün ve 8593/7926 E.K. 19. Hukuk Dairesi Kararları; 12.2007 gün ve 11443/11273 E.K. 03.2010 gün ve 1520/2849 E.K. D- Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan her iki Özel Dairenin görüşleri alınmıştır. İhtiyati haciz kararı verilebileceğine dair 11. Hukuk Dairesi görüşü Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında meri teminat mektubu bedeli bakımından banka ile lehtar arasındaki ilişki ve henüz ibraz edilmemiş çek yapraklarına ait kanuni sorumluluk tutarı bakımından banka ile çek hesabı sahibi arasındaki ilişkinin öncelikle sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, gerek bankacılık uygulaması ve gerek çekler bakımından Çek Kanununun 3/3-2 maddesi uyarınca bu iki talebin dayanağının gayri nakdi kredi niteliğinde kredi alacakları ile ilgili olarak da 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun (İİK) 257’nci maddesindeki koşulların varlığı hâlinde ihtiyati haciz istenebileceği, bankalar ile meri teminat mektubu lehtarı ve çek hesabı sahipleri arasındaki sözleşmelerdeki alacakların muacceliyeti konusundaki düzenlemeler esas alınarak, bu alacakların muaccel olup olmadığı değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği, bu nedenle başvuru dilekçesi ekinde 19. Hukuk Dairesinin 15.03.2010 gün ve 1520/2899 E.K. sayılı kararı ile kendi kararları arasında bir çelişkinin mevcut olmadığı, yine dilekçe ekindeki 19. Hukuk Dairesinin 13.12.2007 gün ve 11443/11273 E.K. sayılı kararında teminat mektubunun nakde çevrilmediği ve dolayısıyla alacağın da muaccel olmadığı belirtilmiş olduğundan ilke bazında muaccel bir alacak bulunması koşulu yönünde bir farklılık bulunmadığı; sonuç olarak meri teminat mektubu ve açık çek yaprakları sorumluluk tutarlarının muacceliyeti yönünden, sözleşme koşulları değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği, 19. Hukuk Dairesinin muacceliyetin ancak bankaların ödemesi ile gerçekleşeceği yolunda aksi yönde istikrar kazanmış uygulaması var ise de içtihatların 11. Hukuk Dairesi görüşü doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. İhtiyati haciz kararı verilemeyeceğine dair 19. Hukuk Dairesi görüşü Yargıtay 19. Hukuk Dairesi görüş yazısında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 42’nci maddesinde, “Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan

Henüz Tazmin Edilmeyen Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Müstakbel Alacakların Haczi

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Doğacak / Müstakbel Alacakların Haczi Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi Mümkün mü? Üçüncü kişinin elindeki bir paranın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir. Henüz mevcut olmayan bir paranın taşınır hükümlerine göre haczine yasal olanak bulunmamaktadır. Şikâyetçinin alacaklısı olduğu icra dosyasında henüz tasfiye payı belli olmadan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)\’nun 88. maddesi anlamında müzekkere ile ileride doğacak tasfiye payına haciz konulduğu, haciz müzekkeresinin gönderildiği tarihte taşınır hükümlerine göre haczedilecek bir paranın henüz mevcut olmadığı ve olmayan bir para üzerine taşınır mallara ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 88. maddesi çerçevesinde haciz konulamayacağı, haczi yasaya uygun bir haciz olmadığından sıra cetvelinde yer alması mümkün olmayan şikayetçinin hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca şikayetin usulden reddine karar verilmesi gerekir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/7888 Karar No: 2015/4347 Karar Tarihi: 05.06.2015 Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki sıra cetveline şikayetin yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı şikayetin reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde şikayetçi vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Şikayetçi vekili… 4. İcra Müdürlüğü\’nün … sayılı icra takip dosyası üzerinden düzenlenen sıra cetvelinde şikayet olunanın alacağının ilk sırada yer aldığını, şikayet olunan tarafından borçlunun şirketteki tasfiye hissesine yapılan haczin tasfiye memuru yerine mahkemeye bildirildiği, müvekkilinin alacaklı olduğu…4. İcra Müdürlüğü\’ndeki haciz tarihinin şikayet olunanın haczinden önce olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin iptaline ve alacaklarının ilk sıraya alınmasına karar verilmesini talep etmiştir. Şikayet olunan vekili, icra müdürlüğünce tasfiye bedeline haciz kararının verildiği tarihin haciz tarihi olduğunu savunarak, şikayetin reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, deliller ve tüm dosya kapsamına göre; borçlunun 3. kişilerdeki alacağının menkul hükmünde olduğu, bu nedenle, tasfiye hissesinin haczi için paranın bulunduğu yere gidilmesinin gerekmediği, borçluya gelecek paranın haczi halinde, haczin geçerli olduğu tarihin, haciz kararının verildiği tarih olduğu, hacze ilişkin müzekkere ya da haciz ihbarnamesinin tebliğinin bildirim amaçlı olduğu ve sıra cetvelinin usulüne uygun olduğu gerekçesiyle, şikayetin reddine karar verilmiştir. Kararı, şikayetçi vekili temyiz etmiştir. Şikayet, sıra cetvelinde sıraya ilişkindir. Borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi 2004 sayılı İİK’nın 89. maddesi çerçevesinde mümkün kılınmıştır. Bu hükümle, üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi tebliğ edilmek suretiyle söz konusu mal, alacak ve hakların haczine imkân tanınmış, tebliğ edilen haciz ihbarnamelerine üçüncü kişinin itiraz yolu açık tutulmuştur. Kendisine birinci haciz ihbarnamesi gönderilen kimsenin, bu haciz ihbarnamesine itiraz etmemesi halinde, mal yedinde ve borç zimmetinde sayılır. Üçüncü kişinin ihbarnameye süresi içinde itiraz etmesi halinde, usulüne uygun bir haczin varlığından bahsedilemez. Elinde borçluya verilmesi gereken bir mal ya da para bulunan üçüncü kişinin, gerçeğe aykırı itirazı halinde dahi hacizden söz edilemez ve alacaklının hakları ancak aynı yasanın 89/4 ve 120/2. maddeleri çerçevesinde korunabilir. İİK’nın 89. maddesi, kural olarak, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki bir hukuki ilişkiden kaynaklanacak müstakbel alacaklar için de uygulanabilir. Haciz ihbarnameleri ile borçlunun borçlusu konumundaki üçüncü kişinin elinde o anda bulunan mal, alacak ve diğer hakların haczedilmesi mümkün olduğu gibi, borcun tamamen ödenmesine kadar geçecek sürede (aylık kira bedeli, yüklenici lehine tahakkuk eden hak edişler ve somut olaydaki gibi emekli ikramiyesi alacağı vb. gibi) üçüncü kişi nezdinde oluşacak alacakların da haczine olanak tanınmıştır. Anılan yasa hükümlerinin uygulanmasından vazgeçilerek, bir diğer ifade ile haciz ihbarnamesi göndermek yerine müzekkere ile alacak üzerine haciz konulması aynı yasanın 88. maddesinde düzenlenen menkul haczi hükümlerine tabidir. Haciz müzekkeresi ile ancak mevcut bir mal, hak ya da alacak üzerine haciz konulabilir; öte yandan bu yöntemde üçüncü kişinin itirazına ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. Borçluya ait nakit parayla karşılaşan icra memuru, İcra ve İflâs Kanunu\’nun 88. maddesi hükmü çerçevesinde bu parayı haczedebilir. Üçüncü kişinin elindeki bir paranın İİK’nın 89. maddesine göre değil de, taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir. Henüz mevcut olmayan bir paranın taşınır hükümlerine göre haczine yasal olanak bulunmamaktadır. Bu bakımdan üçüncü şahıstaki para alacağının da anılan 110. madde hükmüne kıyasen hacizden itibaren bir yıllık süre içerisinde icra dosyasına celbinin istenmesi gerekir. Aksi halde haciz düşer. (Satış talebi, para hacizlerinde dosya celbinin istenmesi suretiyle yapılır.) Öte yandan İİK\’nın 142. maddesinde, cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklının takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel münderecatına itiraz edebileceği düzenlenmiş olup, bu madde hükmü ile sıra cetveline itiraz hakkı takip alacaklılara tanınmış ise de her alacaklı bu hakkı haiz değildir. YHGK\’nın 05.03.2008 tarih ve 19-161 Esas, 213 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, sıra cetveline itiraz eden alacaklının icra takibinin ve buna bağlı olarak geçerli bir haciz işleminin bulunması gerekir. Sıra cetveline yönelik itiraz ya da şikayette bulunma yetkisi, bu itiraz üzerine düzenlenecek yeni sıra cetveline girme hakkı bulunan alacaklılara tanınmıştır. Bir diğer ifade ile bedeli paylaşıma konu mal üzerinde haczi ya da rehni bulunmayan alacaklının, sıra cetvelinin iptalini istemekte de hukuki yararı yoktur. Sıra cetveli bedeli paylaşıma konu mal üzerinde, satış tarihi itibariyle haczi bulunan alacaklılar dikkate alınarak düzenlenir. Aksi halde satış bedelinden pay ayrılamayacağından, adı geçenlerin sıra cetvelinin iptalini istemekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Somut olayda, şikayetçinin alacaklı olduğu…4. İcra Müdürlüğü\’nün 2013/7520 E. sayılı icra dosyasında, borçlunun üçüncü kişi… Dış Ticaret Limited Şirketi\’ndeki doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczi talebi ile 15.09.2009 tarihinde müzekkere yazıldığı,… Dış Ticaret Limited Şirketi tasfiye memurluğunca bu müzekkereye cevaben verilen yazıda, haciz yazısının 19.09.2009 tarihinde

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Müstakbel Alacakların Haczi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Avukatın Haksız Azli

Avukatın Haksız Azli Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Bununla birlikte avukatın haksız azli ile birlikte, karşı taraf vekâlet ücretinin muaccel olduğunun kabulü gerekir. Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Haksız azil hâlinde ise, avukat hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işe dair avukatlık ücretinin tamamının ödenmesi gerekir. Bu hâlde de, hak edilecek ücretten hakkaniyet indirimi yapılması doğru olmayacaktır. Karşı taraf vekâlet ücretinin de haksız azil ile birlikte muaccel olduğunun kabulü gerekir. Hukuk Genel Kurulu 2017/634 E. , 2021/59 K. İçtihat Metni Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: Yargılama Süreci Davacı İstemi: 4. Davacı dava dilekçesinde; davalıların avukatı olarak Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescili davasını takip ettiği sırada haklı bir neden olmaksızın karardan önceki son oturumda vekâletten azledildiğini, taraflar arasında yazılı avukatlık sözleşmesi olmadığını, davanın davalıların lehine sonuçlanmasına rağmen hakettiği vekâlet ücretinin ödenmediğini, tahsili için başlattığı icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın 10.050,00TL miktar üzerinden kısmen iptali ile bu miktar üzerinden icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, 15.05.2013 havale tarihli ıslah dilekçesiyle de; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na göre hem akdi hem karşı taraf vekâlet ücretinin avukata ait olduğunu, davalıların avukatı sıfatıyla takip ettiği davanın kararının kesinleşmesi nedeniyle davalılardan olan alacağının 10.050,00TL akdi ve 10.050,00TL karşı taraf vekâlet ücreti olmak üzere toplam 20.100,00TL olduğunu belirterek icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin 20.100,00TL üzerinden devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davaya konu tapu iptali ve tescil davasında avukat olan davacının azlinden sonra hüküm kurularak vekâlet ücretine karar verildiğini, ilamda geçen vekâlet ücretinin alacaklısının Avukatlık Kanunu’nun 164/5 ve 166/3. maddelerinde yazılı bulunduğunu ve henüz belediyeden tahsil edilmediğini, gerek sözleşmeye gerekse hükme göre davacının bir alacağının olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı: 6. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2014 tarihli ve 2012/418 E., 2014/46 K. sayılı kararı ile; azlin haksız olduğu, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmaması nedeniyle akdi vekâlet ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirleneceği, bu bakımdan Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin 4. ve son fıkraları gereğince 10.050,00TL akdi ve 10.050,00TL yasal vekâlet ücreti alacağının olduğu ancak hükümle öngörülen 10.050,00TL vekâlet ücretinin henüz takip tarihinde ve işbu itirazın iptaline ilişkin dava tarihinde belediyeden tahsil edilip davalılara verilmemiş olması nedeniyle muaccel hâle gelmediği gerekçesiyle ıslah edilen davanın kısmen kabulüyle icra takibine yapılan itirazın 10.050,00TL’ye yönelik kısmının iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine, hüküm altına alınan asıl alacak tutarı yönünden davalıların %20 oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17.06.2015 tarihli ve 2014/15733 E., 2015/20683 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Dosyanın incelenmesinde; Davacının, 10.8.2010 tarihinde aldığı vekaletname ile davalılar adına tapu iptal davası açmak ve haklarında başka bir davada temsil etmekle görevlendirildiği, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı, davalılar adına Kütahya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/338 esasında tapu iptal davası açtığı, davalılar vekili olarak temsil ettiği görevini gereği gibi yürütürken davalıların gerekçe göstermeksizin 23.01.2012 tarihinde kendisini azlettikleri, eldeki davanın müvekkil ve karşı yan vekalet ücretinin tahsili için açıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.”Avukatın haksız olarak azli halinde, davacı avukat Avukatlık Kanunu 164/4.maddede düzenlenen müvekkil vekalet ücreti ve 164/son fıkrasında düzenlenen karşı yan vekalet ücretini talep hakkına sahiptir. Davacı avukat azledilmekle, artık dosyadan elini çekmiş olup, karşı yan vekalet ücretini dahi davalı yararına tahsile koyamayacağından tahsil edilmiş olma şartı aranmaz. Mahkemece, davacı avukatın azlinin haksız olduğu da kabul edilmiştir. Hal böyle olunca davacı avukat yararına karşı yan vekalet ücretinin tahsiline karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile bu talebinin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2016/8 E., 2016/269 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, davacının vekâlet ücretini tahsil etmesi için mutlaka vekâlet ilişkisinin gerekmediği, nitekim dosyada da davacı vekilinin takip yaptığı, yargılama vekâlet ücretinin davalılara dava tarihinden sonra 12.11.2013’de ödendiği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin benzer içtihatları gereğince de dava tarihinde yargılama vekâlet ücretinin tahsil edilmiş sayılamayacağı, bu nedenle ret kararı verilmesinde yanlışlık olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız azledilen avukatın henüz tahsil edilmeyen karşı taraf vekâlet ücretini dava konusu edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında ve vekâlet ücretine değinmekte yarar bulunmaktadır. 13. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesinin 1. fıkrasında “Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır. 14. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikler subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran T.: Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35). 15. Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafının mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür. 16. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de

Avukatın Haksız Azli Read More »