Borçlar Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi?

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi? Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Daha fazla bir miktar üzerinden tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulması” ya da “alacağımın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterlidir. Kısmi olarak açılan bir davada, dava konusunun artırılması kısmi ıslah olarak kabul edilmektedir. Kısmi ıslahta, belirli bir usul işlemi düzeltilir, davanın dayandığı sebebin değiştirilerek davanın niteliğinin değiştirilmesi söz konusu değildir. Kısmen ıslahta, ıslah işlemi yapıldığı tarihten itibaren hüküm ifade etmekte olduğu gibi, davanın ıslah edilmeyen kesimine ilişkin usul işlemleri ise geçerli olmaya devam eder. Bu kapsamda para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği bir kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedileceğine kabul edilmektedir. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Para Alacağına İlişkin Kısmi Davada Islah Talebi ile Artırılan Miktar Bakımından da Faize Hükmedilebilir mi? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2017/8 Karar No: 2019/3 Karar Tarihi: 24.05.2019 Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedileceğine karar verilmiştir. (AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 13, 36, 141) (6100 S. K. m. 24, 25, 26, 30, 105, 107, 109, 116, 119, 127, 141, 154, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 183, 184, 319, 322, 357) (1086 S. K. m. 87) (2797 S. K. m. 16) (6098 S. K. m. 117, 131, 147) (YHGK 12.10.2011 T. 2011/4-504 E. 2011/606 K.) (YHGK 25.01.2017 T. 2015/22-449 E. 2017/128 K.) (YİBK 04.02.1948 T. 1944/10 E. 1948/3 K.) (YİBK 06.05.2016 T. 2015/1 E. 2016/1 K.) (ANY MAH. 20.07.1999 T. 1999/1 E. 1999/33 K.) I- GİRİŞ A. İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDAKİ BAŞVURU Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 06.07.2017 tarihli ve 237 sayılı kararı ile 12 Ocak 2016 tarihinde Yargıtay Birinci Başkanı, Hukuk Genel Kurulu Başkam ve Yargıtay 7, 9, 22 Hukuk Daireleri Başkanları ile yapılan toplantıda kararlaştırıldığı üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu salonunda 01, 03 ve 04 Şubat 2016 tarihlerinde 7, 9 ve 22. Hukuk Daireleri Başkan ve üyeleri ile yapılan toplantı sonucunda içtihat aykırılığı olup uzlaşma sağlanamadığından içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerekli konulardan olan ıslahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği hakkında içtihatları birleştirme başvurusunun görüşülmesi sonucunda \”Islahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği\” konusunda görüş aykırılığı bulunduğu ve farklı uygulamaların sürdürüldüğü sonucuna varıldığından, aykırılığın İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. B. YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLIK KURULUNUN KARARI VE İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 6 Temmuz 2017 tarihli ve 237 sayılı kararı ile \”Islahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği\” konusunda Daireler arasında görüş aykırılığı bulunduğu ve bu aykırılığın İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunca içtihatları birleştirme yoluyla giderilmesi gerektiğine karar verilmiştir. Bununla birlikte Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 19 Nisan 2019 tarihli birinci görüşmesinde içtihadı birleştirme konusu “Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilip hükmedilemeyeceği\” şeklinde oybirliği ile değiştirilmiştir. C. İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSUNA İLİŞKİN ÖZEL DAİRELER İLE HUKUK GENEL KURULU GÖRÜŞLERİNİN ÖZETLERİ İçtihatların Birleştirilmesi Konusu Kapsamında Kısmi Islah ile Faiz Talebi Belirtilmeksizin Arttırılan Miktar Bakımından Dava Dilekçesindeki Faiz Talebine Bağlı Olarak Faize Hükmedileceği Görüşünde Olan Daireler: Yargıtay Yirmiikinci Hukuk Dairesi 26.07.2016 tarihli görüş yazısında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 176\’ncı maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen ya da tamamen ıslah edebileceği, ıslahın, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini bir defaya mahsus olmak üzere kısmen ya da tamamen düzeltmesine imkan tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yol olduğu, öğretide ise ıslahın yukarıdaki tanıma benzer, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesi olarak tanımlandığı, davacının davasını değiştirmeyip sadece genişletmek istemesi ve dava dilekçesindeki talep sonucunu artırmasının kısmi ıslah yolu ile mümkün olduğu, kısmi ıslahta sadece belli bir usul işleminin düzeltildiği, kısmi ıslahta dava dilekçesinin sadece talep sonucunda belirtilen miktar yönünün düzeltildiği, dava dilekçesinin diğer kısımlarının geçerli olduğunun kabulü gerektiği, başka bir anlatımla, dava dilekçesinin faiz ile ilgili kısmının ıslahla artırılan miktar için de geçerli olduğu, davacının faiz talebini ıslah dilekçesinde tekrar etmesinin anlamı bulunmadığı, aksi halde dava dilekçesinin miktar dışındaki tüm unsurlarına ıslah dilekçesinde de yer verilmesi gerektiği, ancak kısmi ıslahta bunun gereksizliğinin ortada olduğu, ıslaha konu usul işleminin sadece dava dilekçesindeki miktar olup, dava dilekçesindeki diğer unsurların aynen devam ettiği yönünde davacının iradesinin mevcut olduğu, bunun ayrıca ve özel olarak belirtilmesinin gerekmediği, kısmi ıslahla dava konusu miktarın artırılması işleminin ek davayla bazı yönlerden benzerlik gösterse de, esas itibarıyla farklı müesseseler olduklarından ıslahla ilgili sorunların yine ıslah müessesesi çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, başka bir anlatımla kısmi ıslahla ortaya çıkan hukuki sorunların ek dava müessesesi ile çözümlenmesinin her zaman doğru olmadığı, bu bağlamda temerrüt dolayısıyla faizin başlangıcı ve zamanaşımına ilişkin sorunların çözümü yönünden kısmi ıslah ile ek dava paralellik göstermekte

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Avalde Eşin Rızası Aranır mı?

Avalde Eşin Rızası Aranır mı? Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kefalette eş rızasına ilişkin  Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesine göre; eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. Kefalet ile avalin her ikisinin de kişisel güvence sağladığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kefalete dair hükümler kefili alacaklıya karşı korurken avale ilişkin hükümlerin hamili, asıl borçlu ile müracaat borçlularına karşı koruduğunun gözden kaçırılmaması gerekir. Bu bakımdan kefalet ile aval hükümlerinin birbiriyle kıyaslanması normun koruma amacı ile de uygun düşmeyecektir. Kefalet ve aval kuramlarının tamamen farklı olduğu ve farklı kanunlarda düzenlendiği, avalin tek taraflı bir hukuki işlem olduğu ve bu niteliği nedeniyle Türk Borçlar Kanunu\’nun 603’üncü maddesinde gösterildiği şekilde bir “sözleşme” olarak kabul edilemeyeceği; bu bağlamda kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesindeki koşulun avali kapsar şekilde genişletilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Kefalette Eşin Rızasına İlişkin Borçlar Kanunu Hükümleri Avalde Uygulanır mı? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2017/4 Karar No: 2018/5 Karar Tarihi: 20.04.2018 Kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanununun 584. maddesindeki düzenlemenin aynı Kanunun 603. maddesi uyarınca “aval”de uygulanmasının gerekmediği yönünde karar verilmiştir. (2709 S. K. m. 41) (6098 S. K. m. 135, 155, 581, 582, 583, 584, 596, 603) (6102 S. K. m. 671, 677, 700, 701, 702, 724, 751, 778, 818) (5237 S. K. m. 204, 210) (ANY. MAH. 26.12.2013 T. 2013/57 E. 2013/162 K.) I-GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu Kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin (TBK m.584, 603) avalde uygulanıp uygulanmayacağı konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 11., 12., ve 19. Hukuk Daireleri içtihatları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi talep edilmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 04.05.2017 gün ve 156 ve 20.02.2018 gün ve 64 sayılı kararlarında “kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin (TBK m.584, 603) avalde uygulanıp uygulanmayacağı” konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 11., 12., ve 19. Hukuk Daireleri içtihatları arasındaki aykırılığın 2797 sayılı Yargıtay Kanunu\’nun 16’ncı maddesinin beşinci fıkrasına göre Yargıtay Büyük Genel Kurulunca birleştirilmesine karar verilmiştir. C- Görüş Aykırılığı İçeren Kararlar Hukuk Genel Kurulu Kararı 24.05.2017 gün ve 2017/12-1135 E., 2017/1012 K. 11. Hukuk Dairesi Kararları; 25.04.2014 gün ve 2013/10176 E., 2014/14470 K. 25.04.2014 gün ve 2014/1231 E., 2014/7837 K. 12. Hukuk Dairesi Kararları; 15.05.2014 gün ve 2014/10176 E., 2014/14470 K. 26.9.2013 gün ve 2013/20085 E.. 2013/29955 K. 19. Hukuk Dairesi Kararları; 16.10.2014 gün ve 2014/12290 E., 2014/15241 K. 08.12.2014 gün ve 2014/13328 E., 2014/176181 K. 29.03.2017 gün ve 2016/8980 E., 2017/2552 K. II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER A- Kefalet ve Aval Kurumları, Yasal Dayanaklar ve Farklar 1. Kefalet Sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’na göre Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir (TBK m.581). Kefalet sözleşmesi mevcut ve geçerli bir borç için yapılabileceği gibi gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere yapılabilir (TBK m.582). Asıl borç ilişkisi geçersizse kefilin sorumluluğuna gidilemez. Ancak yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle asıl borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kefil olan kişi, yükümlülük altına girdiği sırada sözleşmeyi sakatlayan bu eksikliği biliyorsa kefaletinden dolayı sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden zaman aşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için yazılı şekilde yapılması; kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihinin ve kefaletin müteselsil olması durumunda kefilin bu hususları kendi el yazısıyla yazması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişikliklerin de kefalet için öngörülen bu şekil şartlarına uyularak yapılması gerekir (TBK m.583). 2. Kefalet Sözleşmesinde Eş Rızasına İlişkin Düzenleme ve Bu İlkenin Kişisel Güvence Verilmesine İlişkin Diğer Sözleşmelerde Uygulanması a) Kefalet sözleşmesinde eş rızasına ilişkin düzenleme Kefalette eş rızasına ilişkin düzenleme Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesinde yer almaktadır. Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun eşin rızası ile ilgili getirdiği 584. maddesi hükmü, Kanun’un yürürlüğe girdiği günden itibaren iş hayatını yavaşlattığı yönünde ağır eleştirilere maruz kalması nedeniyle ticari hayatın doğal akışını kolaylaştırmaya yönelik değişiklik yapma gerekçesi ile Türk Borçlar Kanunu\’nun 584\’üncü maddesine 28/03/2013 tarihinde 6455 sayılı Kanun’un 77’nci maddesiyle eklenen üçüncü fıkrada eş rızasının aranmayacağı haller şu şekilde sıralanmıştır: Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, Mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler, 27.12.2006 gün ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler, Tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet

Avalde Eşin Rızası Aranır mı? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Henüz Tazmin Edilmeyen Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi?

Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine \”risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisi”, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi, istenebilir olduğunu da göstermez. Zira \”depo etmek\” ifa etmek değildir. Sözleşmede anılan şekilde hüküm olsa bile, banka sadece \”depo edilmesini\” isteyebilir. Kendisine ödeme yapılmasını (ifa) talep edemez. Şüpheli ve müstakbel olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, şarta bağlı borcun talep ve takip edilebilir bir alacak doğurup doğurmayacağı, ancak şart gerçekleştiğinde belli olacaktır. Henüz tazmin edilmeyen teminat mektubu bedelinin veya karşılıksız çıkabileceği ihtimaline binaen bankanın ödemek zorunda kalacağı kanuni karşılık bedelinin, henüz risk gerçekleşmeden önce, mevcut ve muaccel bir alacak niteliğinde olduğu söylenemeyecektir. Nitekim 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesi karşısında şarta bağlanmış bir alacak için ihtiyati haciz istenmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Henüz Tazmin Edilmeyen Banka Teminat Mektubu ile Karşılıksız Kalıp Kalmadığı Belli Olmayan Çeklerle İlgili Olarak İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? Teminat alacakları için 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 42’nci maddesi gereğince genel haciz yolu ile ilamsız takip yapılabilir ise de ihtiyati haciz kararı verilemez. Çünkü İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesinde ihtiyati haciz, sadece \”para alacakları\” için öngörülmüştür. İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. Teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği kabul edilmelidir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2016/1 Karar No: 2017/6 Karar Tarihi: 27.12.2017 İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. Teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğine dair karar verilmiştir. (5941 S. K. m. 3) (2004 S. K. m. 42, 257) (5411 S. K. m. 48) (818 S. K. m. 110) (6098 S. K. m. 128) (11. HD. 22.02.2012 T. 2012/935 E. 2012/2567 K.) (11. HD. 22.10.2012 T. 2012/14297 E. 2012/16782 K.) (11. HD. 10.10.2016 T. 2016/8593 E. 2016/7926 K.) (YİBK 13.12.1967 T. 1966/16 E. 1967/7 K.) (YİBK 11.06.1969 T. 1969/4 E. 1969/6 K.) I- GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu 16.05.2013 havale tarihli dilekçesi ile meri teminat mektuplarının bedelleri ve henüz ibraz edilmemiş çek yapraklarının kanuni karşılıkları yönünden bankanın talebi üzerine, ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği konusunda Yargıtay 11. ve 19. Hukuk Dairelerinin içtihatları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi verilmesi talep edilmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu İçtihatların Birleştirilmesi Hukuk Genel Kurulunda yapılan ön görüşmeler sonucunda içtihatları birleştirmenin konusu “teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği” şeklinde belirlenmiştir. C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar 11. Hukuk Dairesi Kararları; 02.2012 gün ve 935/2567 E.K. 10.2012 gün ve 14297/16782 E.K. 11.2012 gün ve 17303/20159 E.K. 12.2012 gün ve 16721/19916 E.K. 12.2012 gün ve 16708/20135 E.K. 03.2013 gün ve 4061/5666 E.K. 11.2014 gün ve 16182/17386 E.K. 10.2016 gün ve 10144/7925 E.K. 10.2016 gün ve 8593/7926 E.K. 19. Hukuk Dairesi Kararları; 12.2007 gün ve 11443/11273 E.K. 03.2010 gün ve 1520/2849 E.K. D- Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan her iki Özel Dairenin görüşleri alınmıştır. İhtiyati haciz kararı verilebileceğine dair 11. Hukuk Dairesi görüşü Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında meri teminat mektubu bedeli bakımından banka ile lehtar arasındaki ilişki ve henüz ibraz edilmemiş çek yapraklarına ait kanuni sorumluluk tutarı bakımından banka ile çek hesabı sahibi arasındaki ilişkinin öncelikle sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, gerek bankacılık uygulaması ve gerek çekler bakımından Çek Kanununun 3/3-2 maddesi uyarınca bu iki talebin dayanağının gayri nakdi kredi niteliğinde kredi alacakları ile ilgili olarak da 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun (İİK) 257’nci maddesindeki koşulların varlığı hâlinde ihtiyati haciz istenebileceği, bankalar ile meri teminat mektubu lehtarı ve çek hesabı sahipleri arasındaki sözleşmelerdeki alacakların muacceliyeti konusundaki düzenlemeler esas alınarak, bu alacakların muaccel olup olmadığı değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği, bu nedenle başvuru dilekçesi ekinde 19. Hukuk Dairesinin 15.03.2010 gün ve 1520/2899 E.K. sayılı kararı ile kendi kararları arasında bir çelişkinin mevcut olmadığı, yine dilekçe ekindeki 19. Hukuk Dairesinin 13.12.2007 gün ve 11443/11273 E.K. sayılı kararında teminat mektubunun nakde çevrilmediği ve dolayısıyla alacağın da muaccel olmadığı belirtilmiş olduğundan ilke bazında muaccel bir alacak bulunması koşulu yönünde bir farklılık bulunmadığı; sonuç olarak meri teminat mektubu ve açık çek yaprakları sorumluluk tutarlarının muacceliyeti yönünden, sözleşme koşulları değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği, 19. Hukuk Dairesinin muacceliyetin ancak bankaların ödemesi ile gerçekleşeceği yolunda aksi yönde istikrar kazanmış uygulaması var ise de içtihatların 11. Hukuk Dairesi görüşü doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. İhtiyati haciz kararı verilemeyeceğine dair 19. Hukuk Dairesi görüşü Yargıtay 19. Hukuk Dairesi görüş yazısında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 42’nci maddesinde, “Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan

Henüz Tazmin Edilmeyen Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Müstakbel Alacakların Haczi

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Doğacak / Müstakbel Alacakların Haczi Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi Mümkün mü? Üçüncü kişinin elindeki bir paranın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir. Henüz mevcut olmayan bir paranın taşınır hükümlerine göre haczine yasal olanak bulunmamaktadır. Şikâyetçinin alacaklısı olduğu icra dosyasında henüz tasfiye payı belli olmadan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)\’nun 88. maddesi anlamında müzekkere ile ileride doğacak tasfiye payına haciz konulduğu, haciz müzekkeresinin gönderildiği tarihte taşınır hükümlerine göre haczedilecek bir paranın henüz mevcut olmadığı ve olmayan bir para üzerine taşınır mallara ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 88. maddesi çerçevesinde haciz konulamayacağı, haczi yasaya uygun bir haciz olmadığından sıra cetvelinde yer alması mümkün olmayan şikayetçinin hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca şikayetin usulden reddine karar verilmesi gerekir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/7888 Karar No: 2015/4347 Karar Tarihi: 05.06.2015 Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki sıra cetveline şikayetin yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı şikayetin reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde şikayetçi vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Şikayetçi vekili… 4. İcra Müdürlüğü\’nün … sayılı icra takip dosyası üzerinden düzenlenen sıra cetvelinde şikayet olunanın alacağının ilk sırada yer aldığını, şikayet olunan tarafından borçlunun şirketteki tasfiye hissesine yapılan haczin tasfiye memuru yerine mahkemeye bildirildiği, müvekkilinin alacaklı olduğu…4. İcra Müdürlüğü\’ndeki haciz tarihinin şikayet olunanın haczinden önce olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin iptaline ve alacaklarının ilk sıraya alınmasına karar verilmesini talep etmiştir. Şikayet olunan vekili, icra müdürlüğünce tasfiye bedeline haciz kararının verildiği tarihin haciz tarihi olduğunu savunarak, şikayetin reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, deliller ve tüm dosya kapsamına göre; borçlunun 3. kişilerdeki alacağının menkul hükmünde olduğu, bu nedenle, tasfiye hissesinin haczi için paranın bulunduğu yere gidilmesinin gerekmediği, borçluya gelecek paranın haczi halinde, haczin geçerli olduğu tarihin, haciz kararının verildiği tarih olduğu, hacze ilişkin müzekkere ya da haciz ihbarnamesinin tebliğinin bildirim amaçlı olduğu ve sıra cetvelinin usulüne uygun olduğu gerekçesiyle, şikayetin reddine karar verilmiştir. Kararı, şikayetçi vekili temyiz etmiştir. Şikayet, sıra cetvelinde sıraya ilişkindir. Borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi 2004 sayılı İİK’nın 89. maddesi çerçevesinde mümkün kılınmıştır. Bu hükümle, üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi tebliğ edilmek suretiyle söz konusu mal, alacak ve hakların haczine imkân tanınmış, tebliğ edilen haciz ihbarnamelerine üçüncü kişinin itiraz yolu açık tutulmuştur. Kendisine birinci haciz ihbarnamesi gönderilen kimsenin, bu haciz ihbarnamesine itiraz etmemesi halinde, mal yedinde ve borç zimmetinde sayılır. Üçüncü kişinin ihbarnameye süresi içinde itiraz etmesi halinde, usulüne uygun bir haczin varlığından bahsedilemez. Elinde borçluya verilmesi gereken bir mal ya da para bulunan üçüncü kişinin, gerçeğe aykırı itirazı halinde dahi hacizden söz edilemez ve alacaklının hakları ancak aynı yasanın 89/4 ve 120/2. maddeleri çerçevesinde korunabilir. İİK’nın 89. maddesi, kural olarak, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki bir hukuki ilişkiden kaynaklanacak müstakbel alacaklar için de uygulanabilir. Haciz ihbarnameleri ile borçlunun borçlusu konumundaki üçüncü kişinin elinde o anda bulunan mal, alacak ve diğer hakların haczedilmesi mümkün olduğu gibi, borcun tamamen ödenmesine kadar geçecek sürede (aylık kira bedeli, yüklenici lehine tahakkuk eden hak edişler ve somut olaydaki gibi emekli ikramiyesi alacağı vb. gibi) üçüncü kişi nezdinde oluşacak alacakların da haczine olanak tanınmıştır. Anılan yasa hükümlerinin uygulanmasından vazgeçilerek, bir diğer ifade ile haciz ihbarnamesi göndermek yerine müzekkere ile alacak üzerine haciz konulması aynı yasanın 88. maddesinde düzenlenen menkul haczi hükümlerine tabidir. Haciz müzekkeresi ile ancak mevcut bir mal, hak ya da alacak üzerine haciz konulabilir; öte yandan bu yöntemde üçüncü kişinin itirazına ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. Borçluya ait nakit parayla karşılaşan icra memuru, İcra ve İflâs Kanunu\’nun 88. maddesi hükmü çerçevesinde bu parayı haczedebilir. Üçüncü kişinin elindeki bir paranın İİK’nın 89. maddesine göre değil de, taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir. Henüz mevcut olmayan bir paranın taşınır hükümlerine göre haczine yasal olanak bulunmamaktadır. Bu bakımdan üçüncü şahıstaki para alacağının da anılan 110. madde hükmüne kıyasen hacizden itibaren bir yıllık süre içerisinde icra dosyasına celbinin istenmesi gerekir. Aksi halde haciz düşer. (Satış talebi, para hacizlerinde dosya celbinin istenmesi suretiyle yapılır.) Öte yandan İİK\’nın 142. maddesinde, cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklının takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel münderecatına itiraz edebileceği düzenlenmiş olup, bu madde hükmü ile sıra cetveline itiraz hakkı takip alacaklılara tanınmış ise de her alacaklı bu hakkı haiz değildir. YHGK\’nın 05.03.2008 tarih ve 19-161 Esas, 213 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, sıra cetveline itiraz eden alacaklının icra takibinin ve buna bağlı olarak geçerli bir haciz işleminin bulunması gerekir. Sıra cetveline yönelik itiraz ya da şikayette bulunma yetkisi, bu itiraz üzerine düzenlenecek yeni sıra cetveline girme hakkı bulunan alacaklılara tanınmıştır. Bir diğer ifade ile bedeli paylaşıma konu mal üzerinde haczi ya da rehni bulunmayan alacaklının, sıra cetvelinin iptalini istemekte de hukuki yararı yoktur. Sıra cetveli bedeli paylaşıma konu mal üzerinde, satış tarihi itibariyle haczi bulunan alacaklılar dikkate alınarak düzenlenir. Aksi halde satış bedelinden pay ayrılamayacağından, adı geçenlerin sıra cetvelinin iptalini istemekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Somut olayda, şikayetçinin alacaklı olduğu…4. İcra Müdürlüğü\’nün 2013/7520 E. sayılı icra dosyasında, borçlunun üçüncü kişi… Dış Ticaret Limited Şirketi\’ndeki doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczi talebi ile 15.09.2009 tarihinde müzekkere yazıldığı,… Dış Ticaret Limited Şirketi tasfiye memurluğunca bu müzekkereye cevaben verilen yazıda, haciz yazısının 19.09.2009 tarihinde

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Müstakbel Alacakların Haczi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Avukatın Haksız Azli

Avukatın Haksız Azli Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Bununla birlikte avukatın haksız azli ile birlikte, karşı taraf vekâlet ücretinin muaccel olduğunun kabulü gerekir. Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Haksız azil hâlinde ise, avukat hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işe dair avukatlık ücretinin tamamının ödenmesi gerekir. Bu hâlde de, hak edilecek ücretten hakkaniyet indirimi yapılması doğru olmayacaktır. Karşı taraf vekâlet ücretinin de haksız azil ile birlikte muaccel olduğunun kabulü gerekir. Hukuk Genel Kurulu 2017/634 E. , 2021/59 K. İçtihat Metni Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: Yargılama Süreci Davacı İstemi: 4. Davacı dava dilekçesinde; davalıların avukatı olarak Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescili davasını takip ettiği sırada haklı bir neden olmaksızın karardan önceki son oturumda vekâletten azledildiğini, taraflar arasında yazılı avukatlık sözleşmesi olmadığını, davanın davalıların lehine sonuçlanmasına rağmen hakettiği vekâlet ücretinin ödenmediğini, tahsili için başlattığı icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın 10.050,00TL miktar üzerinden kısmen iptali ile bu miktar üzerinden icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, 15.05.2013 havale tarihli ıslah dilekçesiyle de; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na göre hem akdi hem karşı taraf vekâlet ücretinin avukata ait olduğunu, davalıların avukatı sıfatıyla takip ettiği davanın kararının kesinleşmesi nedeniyle davalılardan olan alacağının 10.050,00TL akdi ve 10.050,00TL karşı taraf vekâlet ücreti olmak üzere toplam 20.100,00TL olduğunu belirterek icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin 20.100,00TL üzerinden devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davaya konu tapu iptali ve tescil davasında avukat olan davacının azlinden sonra hüküm kurularak vekâlet ücretine karar verildiğini, ilamda geçen vekâlet ücretinin alacaklısının Avukatlık Kanunu’nun 164/5 ve 166/3. maddelerinde yazılı bulunduğunu ve henüz belediyeden tahsil edilmediğini, gerek sözleşmeye gerekse hükme göre davacının bir alacağının olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı: 6. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2014 tarihli ve 2012/418 E., 2014/46 K. sayılı kararı ile; azlin haksız olduğu, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmaması nedeniyle akdi vekâlet ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirleneceği, bu bakımdan Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin 4. ve son fıkraları gereğince 10.050,00TL akdi ve 10.050,00TL yasal vekâlet ücreti alacağının olduğu ancak hükümle öngörülen 10.050,00TL vekâlet ücretinin henüz takip tarihinde ve işbu itirazın iptaline ilişkin dava tarihinde belediyeden tahsil edilip davalılara verilmemiş olması nedeniyle muaccel hâle gelmediği gerekçesiyle ıslah edilen davanın kısmen kabulüyle icra takibine yapılan itirazın 10.050,00TL’ye yönelik kısmının iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine, hüküm altına alınan asıl alacak tutarı yönünden davalıların %20 oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17.06.2015 tarihli ve 2014/15733 E., 2015/20683 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Dosyanın incelenmesinde; Davacının, 10.8.2010 tarihinde aldığı vekaletname ile davalılar adına tapu iptal davası açmak ve haklarında başka bir davada temsil etmekle görevlendirildiği, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı, davalılar adına Kütahya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/338 esasında tapu iptal davası açtığı, davalılar vekili olarak temsil ettiği görevini gereği gibi yürütürken davalıların gerekçe göstermeksizin 23.01.2012 tarihinde kendisini azlettikleri, eldeki davanın müvekkil ve karşı yan vekalet ücretinin tahsili için açıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.”Avukatın haksız olarak azli halinde, davacı avukat Avukatlık Kanunu 164/4.maddede düzenlenen müvekkil vekalet ücreti ve 164/son fıkrasında düzenlenen karşı yan vekalet ücretini talep hakkına sahiptir. Davacı avukat azledilmekle, artık dosyadan elini çekmiş olup, karşı yan vekalet ücretini dahi davalı yararına tahsile koyamayacağından tahsil edilmiş olma şartı aranmaz. Mahkemece, davacı avukatın azlinin haksız olduğu da kabul edilmiştir. Hal böyle olunca davacı avukat yararına karşı yan vekalet ücretinin tahsiline karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile bu talebinin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2016/8 E., 2016/269 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, davacının vekâlet ücretini tahsil etmesi için mutlaka vekâlet ilişkisinin gerekmediği, nitekim dosyada da davacı vekilinin takip yaptığı, yargılama vekâlet ücretinin davalılara dava tarihinden sonra 12.11.2013’de ödendiği, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin benzer içtihatları gereğince de dava tarihinde yargılama vekâlet ücretinin tahsil edilmiş sayılamayacağı, bu nedenle ret kararı verilmesinde yanlışlık olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız azledilen avukatın henüz tahsil edilmeyen karşı taraf vekâlet ücretini dava konusu edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet sözleşmesinin açıklanmasında ve vekâlet ücretine değinmekte yarar bulunmaktadır. 13. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesinin 1. fıkrasında “Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır. 14. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikler subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçınduran T.: Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35). 15. Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılığında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafının mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türüdür. 16. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de

Avukatın Haksız Azli Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İtirazın İptali Davası

İtirazın İptali Davası İtirazın iptali davası başta olmak üzere borçlar hukuku ile icra ve iflas hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için borçlar hukuku/usul hukukunda uzman avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. Dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. İtirazın İptali Davasında Kısmi Dava Olarak Açılabilir mi, Islah Talebi Mümkün mü? İtirazın iptali davasının konusunun bölünmesi mümkün olmadığından kısmi dava şeklinde itirazın iptali davası açılması da mümkün değildir. Ayrıca itirazın iptali davasında alınan bilirkişi raporu ile alacağın takipteki miktardan fazla olduğu ortaya çıksa bile, ıslahla talep arttırılamaz. İtirazın iptali davası icra takibine bağlı davadır ıslah olmaz, fazla talep varsa ek dava açılır. Hak edişlerin ilgililerinden temin edilmesi, maliyet hesaplarının sözleşmeye uygunluğunun denetlenmesi ve icra takibindeki taleple bağlı kalınarak davanın sonuçlandırılması gerekir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Esas No: 2012/5307 Karar No: 2013/3233 ÖZET: Mahkemece yapılacak iş; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin ilgili maddeleri kapsamında düzenlenen hak edişlerin ilgililerinden temin edilip, sözleşmenin ilgili maddesinde gösterilen maliyet hesap kalemlerinin ayrı ayrı belirtilerek maliyet hesabının ne şekilde yapıldığının temyiz denetimine elverişli şekilde belirlendiği ek bilirkişiler kurulu raporu alınarak, alınan rapor içeriğine göre maliyet hesaplarının sözleşmeye uygunluğu da denetlenerek davanın ıslah konusuyla ilgili olarak yapılan açıklamalar gözetilip, icra takibindeki taleple bağlı kalınmak suretiyle davalı şirket açısından sonuçlandırılması, diğer davalılar yönünden davanın pasif husumet yokluğundan dolayı reddine karar verilmesinden ibarettir. (2004 S. K. m. 67) (1086 S. K. m. 83) (6100 S. K. m. 176) Dava: Hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalılar vekili tarafından duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat H. K. ile davalılar vekili Avukat Z. G. ve Avukat N. Y. Ö. geldi. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü: Karar: Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili istemiyle girişilen icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkin olup; mahkemece, davanın ıslah edilen ve alacak davası olarak görülen kısmı da dahil olmak üzere kabulüne ve icra inkar tazminatı isteğinin reddine dair verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm; davalı şirketin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi gerekmiştir. 2- Davalı iş sahibi şirketin diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacı vekili dava dilekçesinde, taraflar arasında yapılan 05.10.2005 tarihli sözleşme gereği iş sahiplerine ait taşınmaz üzerine villa yapımı konusunda anlaşıldığını, sözleşmeye göre taraflarına maliyet + % 12 kâr verileceğinin kararlaştırıldığını, 26.03.2006 tarihi itibariyle işin % 50\’lik kısmının tamamlandığını ve ihtarname gönderilmesine rağmen KDV dahil 201.648,27.-TL iş bedelinin ödenmediğini, girişilen icra takibinde de 152.262,00.-TL\’lik alacak kısmına itiraz edildiğini ileri sürerek; itirazın iptali, takibin devamı ile lehlerine asgari % 40 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında alınan bilirkişiler kurulu raporunda belirlenen alacak miktarına göre talebini ıslah ederek talep konusunu 101.983,00.-TL artırmış ve itirazın iptali davası kapsamı dışında kalan bu alacağın da takip tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davalı şirket ortaklarına husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, onların şirketi temsilen sözleşmeyi imzaladıklarını, bunun dışında sözleşme gereği bir yükümlülüklerinin olmadığını, davacı yüklenicinin sözleşme gereği üzerine düşen edimlerini ifa etmediğini, mahkeme kanalı ile yapılan tespite göre, inşaat seviyesinin % 50\’nin altında kaldığını ve yapılan bir kısım imalatın ayıplı olduğunu, ayrıca inşaatın sözleşmede öngörülen sürede bitirilmesinin de mümkün olmadığının belirlendiğini ifade ederek davanın reddi ile lehlerine alacağın % 40\’ı oranında tazminata hükmedilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, alınan bilirkişiler kurulu kök ve ek raporlarında belirlenen bedel esas alınarak davanın ıslahla birlikte kabulüne ve icra inkar tazminatı isteğinin reddine karar verilmiştir. Hukuk yargılamasında ıslah, tarafların usule ilişkin yaptıkları işlemleri kısmen veya tamamen düzeltmesine imkan veren bir kurumdur. Gerek ıslah tarihinde yürürlükte bulunan (mülga) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun 83, gerekse karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 176. maddesinde, taraflardan her birinin, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği hükme bağlanmakla kural olarak Türk Hukukunda ıslaha izin verilmiştir. Islahın konusu, genel anlamda usul işlemleri olup, davanın sebebi, konusu ve talep neticesi ıslahla değiştirilebilir. Ancak, dava dilekçesinde talep edilmemiş bir alacak kaleminin ıslah yoluyla artırılıp dava konusu edilmesi mümkün değildir. Zira, ıslah ancak mevcut bir usul işleminin düzeltilmesine imkan tanır. İtirazın iptali davaları, icra takibine bağlı davalardandır, itirazın iptali davasının konusu, davacı tarafından takibe konu edilip de davalı tarafından itiraz edilen alacak kaleminden ibarettir. Buna göre, itirazın iptali davasının en geniş hali, icra takibine bütünüyle itiraz edilmesi halinde söz konusu olur ki, bu halde takip talebinde alacağa konu edilen miktarın tamamı bir eda davası olan itirazın iptali davasının konusu haline gelir. Bu halde, itirazın iptali davasının konusunun bölünmesi mümkün olmadığından kısmi dava şeklinde itirazın iptali davası açılması da mümkün değildir. Başka bir anlatımla, itirazın iptali davalarında mahkeme, takip talebindeki taleple bağlı olup; ıslahın ancak mevut bir usul işlemine ilişkin olabileceği gözetilerek, ıslah yoluyla ancak itirazın iptali davasına konu edilen alacağın alacak davası olarak görülmesinin talep edilebileceği kabul edilerek sonuca ulaşılmalıdır. Bu nedenle icra takibine konu edilen bir talep olmadan itirazın iptali istemine ilaveten ıslah yoluyla alacak istenmesi mümkün değildir. Nitekim, dava itirazın iptali istemine ilişkin olup, davacının yargılama sırasında nisbi harç yatırarak itirazın iptali isteğine ilaveten takip kapsamı dışında kalan miktarda alacak isteminde bulunması, talebe yeni bir talep eklenmesi niteliğinde olup, usulüne uygun olarak yapılmış ıslah olarak kabul edilemeyeceğinden, mahkemece bu konuda esastan bir karar verilmesi mümkün değildir. Somut olayda, davacı takip talebinde 201.648,27.-TL iş bedelinin tahsilini talep etmiş, davalı taraf bu bedelin 152.262,00.-TL\’lik kısmına itiraz ederek

İtirazın İptali Davası Read More »