İdare Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Esas No: 2023/673 Karar No: 2024/2804 Karar tarihi: 13.11.2024 İstemin Konusu: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Yargılama Süreci Dava Konusu İstem Abdullah Gül Üniversitesi Rektörlüğü bünyesinde fakülte sekreteri olarak görev yapmakta iken, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, kamu görevine iade edilmesi talebiyle Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’na yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı iddia olunan parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No:… sayılı soruşturmasında … şüpheli … hakkında iletişimin dinlenmesi neticesinde suç unsuruna rastlanılmadığı, şüphelinin Bank Asya’daki hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığı, yine şüphelinin adına kayıtlı bulunan … numaralı hat üzerinden bylock kullanan kişinin kızı H.K.B olduğunun değerlendirildiği, bu itibarla şüphelinin bylock kullanıcısı olmadığı, şüphelinin atılı suçu işlediğine dair başkaca delil de bulunmadığı, …atılı örgüt üyeliği suçunu işlediğine dair kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı anlaşıldığından şüpheli hakkında atılı suçtan kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına … şeklinde karar verildiği, davacı hakkında kamu görevinden çıkarılmasına yönelik başvurunun reddine dair Komisyon kararında, davacının ByLock programı kullanıcısı olduğu belirtilmekle birlikte, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında; davacının ByLock kullanıcısı olmadığının, Komisyon kararına konu olan telefon hattının H.K.B. tarafından kullanıldığının belirtildiği, yine anılan kararda, davacının 1999 yılında açılmış Bank Asya hesabının bulunduğu, 2013-2014 dönemi içinde hesapta 13.000-14.000 TL seviyesinde para mevcut olduğu, örgüt üyelerinin olağan davranışının aksine hesabındaki paranın bankanın TMSF’ye devredildiği tarih olan Mayıs 2015’den sonra önemli miktarda artış gösterdiği ve en yüksek miktar olarak 2015 Eylül ayında 34.316,20 TL’ye ulaştığı, davacının Bank Asya hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığının belirtildiği, bu durumda davacının Bank Asya hesap hareketlerinin rutin bankacılık faaliyeti kapsamında kaldığı, ülkemizde ailelerin çocuklarını gönderdiği okulların seçiminde ekonomik, ailevi, okul başarısı gibi FETÖ/PDY ile ilgisi olmayan sebepleri dikkate alabildiği düşünüldüğünde, Komisyon kararında yer alan veli kaydının FETÖ/PDY ile irtibatını sağlayacak başka deliller olmaksızın davacının FETÖ/PDY ile bağı olduğu anlamına gelmeyeceği, davacı tarafından bazı şirketlere yapılan ödemelerin de özel okul ödemesi niteliğinde olması ve bunun dışında tek başına Cihan Medya ödeme bilgisinin de FETÖ/PDY ile irtibat için yeterli görülemeyeceği, dosya kapsamında, davacı hakkında FETÖ/PDY ile iltisak yahut irtibatını gösteren başkaca delil, vakıa ve olgu tespiti ile bilgi ve belgenin de bulunmadığı görüldüğünden belirtilen hususların davacının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile itisakı veya irtibatını ortaya koyacak düzeyde bulunduğunun kabulünün ölçüsüz ve hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline yoksun kalınan parasal hakların yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava dosyası ve UYAP kayıtlarının incelenmesinden, … Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Bürosunun … tarih ve Soruşturma No: … sayılı kararıyla davacı hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, davacının kızı olan H.K.B. hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No: …, İddianame No: … sayılı kararıyla; babası … adına kayıtlı olan hat üzerinden ByLock isimli programı kullandığı gerekçesiyle Fetullahçı Terör Örgütü üyesi olma suçunu işlediğinden bahisle hakkında kamu davası açıldığının görüldüğü, ceza yargılamasının ilgi alanında bulunmayan ancak kamu görevinden çıkarılma nedeni olan irtibat ve iltisak hallerinin davacı yönüyle var olup olmadığının ortaya konulmasının gerektiği, davacı hakkında verilen kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda; şüphelinin Bank Asya’daki hesabında örgütsel faaliyet olarak değerlendirilebilecek bir para hareketinin bulunmadığı, böylece söz konusu banka kayıtlarının şüpheli hakkında örgüt üyeliği veya örgüte yardım suçu yönünden aleyhe değerlendirilmediğinin görüldüğü, ancak davacının örgüt mensubu olduğu veya terör örgütüne yardım ettiğinin kabul edilemeyeceği açık olmakla birlikte; idarece, davacı hakkında yürütülen ceza soruşturmasından bağımsız olarak Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile irtibatının veya iltisakının bulunup bulunmadığı yönünde değerlendirme yapıldığı, bu itibarla davacının talimat dönemlerinde Bank Asya’ya para yatırdığı dikkate alındığında, davacının FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu sonucuna varıldığı, dava konusu komisyon kararında; başvurucunun FETÖ/PDY’ye aidiyeti iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Anafen Eğitim Öğretim ve Danışmanlık Hizmet Ticaret Sanayi A.Ş.’ye 15/07/2014 – 15/04/2016 tarihleri arasında toplam 6.442,00-TL ve yine FETÖ/PDY’ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle TMSF’ye devredilen Cihan Medya Dağıtım A.Ş.’ye 22/01/2014-28/02/2016 tarihleri arasında toplam 1.482,00-TL ödeme bilgisinin bulunduğu yolundaki tespitler birlikte değerlendirildiğinde davacının örgüt ile irtibatının/iltisakının varlığına kanaat getirilmesine yeterli düzeyde verinin dosyada mevcut olduğu, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılarak, istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun değişik 45/4.maddesi uyarınca yeniden yapılan inceleme sonucunda davanın reddine karar verilmiştir. Daire Kararının Özeti Danıştay Beşinci Dairesinin 11/05/2022 tarih ve E:2021/7102, K:2022/3055 sayılı kararıyla; “UYAP kayıtları ve dava dosyasının incelenmesinden, davacı hakkında yürütülen ve kesinleşen ceza soruşturması neticesinde, … Cumhuriyet Başsavcılığının (Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Bürosu) … tarih ve Soruşturma No:… sayılı kararında; … Şüpheli …’un terör örgütü üyelerinden birbirleri ile haberleşmek için kullandıkları Bylock isimli programı adına kayıtlı bulunan … numaralı hat üzerinden kullanıldığının iddia edildiği, alınan bilirkişi raporunda söz konusu hat üzerinden Bylock programını kullanan kişinin hakkında kamu davası açılacak olan kızı H.K.B. olduğunun belirtildiği, yine kızının beyanında bu hattı kendisinin kullandığını ikrar ettiği tespit edilmiştir. Şüphelinin örgüte ait olan Bank Asya’da 7/02/1999 tarihinde açılmış bir hesabının bulunduğu, hesap hareketlerinin incelenmesinde; 2013 yılı ve 2014 yılı içerisinde hesapta 13.000-14.000-TL seviyelerinde paranın mevcut olduğu, örgüt üyelerinin olağan davranışının aksine hesabındaki paranın bankanın TMSF’ye devredildiği tarih olan Mayıs 2015’ten sonra önemli miktarda artış gösterdiği ve en yüksek miktar olarak da 2015 yılı Eylül ayında 34.316,2-TL meblağa ulaştığı görüldüğü … soruşturma işlemleri sonucu toplanan tüm deliller ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; şüpheli … hakkında iletişimin

OHAL KHK’sı ile Kamu Görevinden Çıkarmada Bank Asya Hesabı, Çocuğunu Özel Okula Gönderme, Gazete veya Dergi Aboneliği İrtibat veya İltisak olarak Değerlendirilemez Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunda Başvurucunun Kısmen Haklı Çıkması Durumda Başvuru Bedeli İade Edilir mi

İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunun Kısmen Haklı Olması Halinde Başvuru Bedelinin İadesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kurallar İhaleye İtiraz: Anayasa Mahkemesi tarafından incelenen itiraz konusu kurallarda, Kamu İhale Kurumu’na itirazen şikâyet başvurusunda bulunan kişinin iddialarının tamamında haklı çıkması durumda yatırdığı başvuru bedelinin iade edilmesi öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazen şikâyet başvurularında birden fazla iddianın söz konusu olduğu durumlarda kişilerin bazı iddialarında haklı bazılarında da haksız çıkmasının doğal olduğu, başvuru bedelinin bazı iddiaların haksız olduğu gerekçesiyle iade edilmemesinin mülkiyet hakkıyla bağdaşmadığı, başvurusunda kısmen haklı çıkan kişi ile tamamen haksız çıkan kişinin aynı şekilde değerlendirildiği belirtilerek kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kişinin ihale sürecine yönelik olarak ileri sürdüğü iddiaların yersiz olup olmadığı bu iddiaları inceleyen makamın değerlendirmesi sonucu netlik kazanabilecek bir husustur. Ayrıca öne sürülen ve yersiz olduğu kabul edilen tüm iddiaların kötü niyetli bir şekilde ileri sürüldüğünün söylenmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle kişinin doğruluğuna inandığı bir iddiayı inceleyen makamın bu iddiayı yersiz kabul ederek reddetmesi olağandır.  4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 54. maddesinde itirazen şikâyet başvurusu, dava açılmadan önce tüketilmesi zorunlu idari başvuru yolu olarak öngörülmüştür. Dolayısıyla başvuru sahibinin bu yolu tüketmeden dava açması mümkün değildir. Zorunlu başvuru yolunda ileri sürülen iddialarının bir kısmında haklı çıkan başvuru sahibine itiraz konusu kurallar uyarınca başvuru bedelinden herhangi bir iade yapılmayacaktır. Bununla birlikte başvuru sahibinin iddialarının en azından bir kısmının Kamu İhale Kurumu tarafından haklı bulunmasının, ihaleyi yapan idarenin ihale sürecindeki bazı işlemlerinin hukuka aykırı olduğunun kabulü anlamına geleceği de açıktır. Bu durumda kurallar gereği idarenin hukuka aykırı işleminin sonuçlarından dolayı kişilere külfet yüklemesi ise kaçınılmaz olacaktır. Kişinin Kuruma yatırdığı bedeli ihaleyi yapan idareye karşı açacağı ayrı bir dava ile idareden isteyebileceği söylenebilse dahi ayrı bir davaya zorlanıyor olması yeni bir külfet olarak nitelendirilebilecektir. Bu itibarla başvuru sahibinin şikâyet başvurusunda haklı çıktığı iddiaları dikkate alınmaksızın iddialarının tamamında haklı çıkması durumunda başvuru bedelinin iade edilmesini öngören kuralların kişilere aşırı bir külfet yüklediği, kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi kişi aleyhine bozarak orantısız bir sınırlamaya neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı olduklarına ve iptallerine karar vermiştir.  İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunda Başvurucunun Kısmen Haklı Çıkması Durumda Başvuru Bedeli İade Edilir mi Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/85 Karar Sayısı: 2024/229 Karar Tarihi: 25/12/2024 R.G. Tarih – Sayısı: 26/3/2025 – 32853 İtiraz Yoluna Başvuran: Ankara 7. İdare Mahkemesi İtirazın Konusu: 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 53. maddesinin (j) fıkrasına 16/11/2022 tarihli ve 7421 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen dördüncü paragrafın birinci ve üçüncü cümlelerinin Anayasa’nın 10. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazen şikâyet başvurusu sonucu ihalenin iptaline karar verilmesine rağmen itirazen şikâyet başvuru bedelinin iade edilmemesine ilişkin olarak tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. 1. İptali İstenen ve İlgili Görülen Kanun Hükümleri A. İptali İstenen Kanun Hükümleri 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı 53. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: “Kamu İhale Kurumu –  Madde 53 c) (Değişik birinci paragraf: 2/7/2018-KHK-703/171 md.) Kurumun karar organı biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere en az dört yıllık öğrenim görenler arasından Cumhurbaşkanınca atanan dokuz üyeden oluşan Kamu İhale Kuruludur. Kurul Başkanı, Kurumun da başkanıdır… j) Kurumun gelirleri aşağıda belirtilmiştir: … 2) (Değişik: 6/2/2014-6518/49 md.) Yaklaşık maliyeti beş yüz bin Türk Lirasına kadar olan ihalelerde üç bin Türk Lirası, beş yüz bin Türk Lirasından iki milyon Türk Lirasına kadar olanlarda altı bin Türk Lirası, iki milyon Türk Lirasından on beş milyon Türk Lirasına kadar olanlarda dokuz bin Türk Lirası, on beş milyon Türk Lirası ve üzerinde olanlarda on iki bin Türk Lirası tutarındaki itirazen şikâyet başvuru bedeli… (Ek paragraf:16/11/2022-7421/11 md.) Başvuru sahibinin iddialarının tamamında haklı bulunması halinde, Kurul kararı ile itirazen şikâyet başvuru bedelinin başvuru sahibine iadesine karar verilir. Kurul kararının başvuru sahibine bildirimini izleyen otuz gün içinde başvuru sahibinin Kuruma yazılı talebi üzerine, bu talep tarihini izleyen otuz gün içinde Kurum tarafından itirazen şikâyet başvuru bedelinin iadesi yapılır ve son ödeme tarihine kadar geçen süre için faiz işlemez. Diğer hallerde başvuru bedeli iade edilmez…” B. İlgili Görülen Kanun Hükmü 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun geçici 21. maddesi şöyledir: “Geçici Madde 21- (Ek:16/11/2022-7421/13 md.) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce alınan ve 53 üncü maddenin (j) fıkrasının dördüncü paragrafındaki koşulları sağlayan Kurul kararlarına ilişkin olarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen otuz gün içinde itirazen şikayet başvuru bedelinin iadesine yönelik başvuru sahibi tarafından Kuruma yazılı talepte bulunulması durumunda 53 üncü maddenin (j) fıkrasının dördüncü paragrafındaki hüküm uygulanır. Kurul kararının başvuru sahibine bildirildiği tarih ile itirazen şikayet başvuru bedelinin iadesine yönelik Kuruma yapılan başvuru tarihi arasındaki süre için faiz işlemez. Diğer hallerde başvuru bedeli iade edilmez.” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 9/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Esasın İncelenmesi 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Cem GÜNDOĞDU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. Kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan ya da kamu kaynağı kullanan kurum ve kuruluşların yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usuller 4734 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. 4. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “İhalenin karara bağlanması ve onaylanması” başlıklı 40. maddesinde ise ihalenin ekonomik açıdan en avantajlı teklifi veren isteklinin üzerine bırakılacağı ve ihale komisyonunun gerekçeli kararını belirleyerek ihale yetkilisinin onayına sunulacağı belirtilmiştir. Yine söz konusu maddeye göre ihale yetkilisi, karar tarihini izleyen en geç beş iş günü içinde ihale kararını onaylayacak veya gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle iptal edecektir. İhale, kararın onaylanması hâlinde geçerli; iptal edilmesi durumunda ise hükümsüz sayılır. 5. Kanun’un 54. maddesinin birinci fıkrasında

İhaleye İtiraz: Kamu İhale Kurumuna İtirazen Şikayet Başvurusunda Başvurucunun Kısmen Haklı Çıkması Durumda Başvuru Bedeli İade Edilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırma İşleminin İptali Davasının Bekletici Mesele Yapılmasına ve Dava Sonucun Dava Açmayanları Etkilemeyeceğine ilişkin Düzenlemenin İptali

Kamulaştırma İşleminin İptali Davasında Yürütmenin Durdurulması Kararı Verilmesi Hâlinde Davanın Bekletici Mesele Yapılması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme A. Kanun’un 10. Maddesinin On Dördüncü Fıkrasının İncelenmesi İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, idare mahkemesinde görülen iptal davasında yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâlinde söz konusu davanın hukuk mahkemesinde görülen kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline ilişkin davada bekletici mesele yapılması zorunlu kılınmıştır. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla hukuk mahkemesinde görülen davanın idari yargıda görülen davadan önce sonuçlanması hâlinde hak kayıplarının ortaya çıkabileceği zira bedel tespiti ve tescil davasında tescile ilişkin kararın kesin nitelikte olduğu, kişilerin kamulaştırma işleminin iptali hâlinde kamulaştırılan taşınmazla ilgili yolsuz tescil davası açma imkânları olsa dahi bu durumun kişiler açısından aşırı bir külfete neden olacağı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kurala göre, kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin davada yürütmenin durdurulması kararının verilmemesi hâlinde hukuk mahkemesinin yargılamaya devam ederek kamulaştırma bedelinin tespitine ve taşınmazın idare adına tesciline karar vermesi söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan kamulaştırma işleminin iptali talebiyle açılan davada yürütmeyi durdurma kararı verilmesi hâlinde anılan davanın adli yargı mercilerince bekletici mesele yapılması öngörülmüş ise de yürütmeyi durdurma kararının makul bir süre içinde verilmemesi veya yürütmeyi durdurma talebinin reddedilmesi hâlinde davanın esastan kabul edilmek suretiyle kamulaştırma işleminin iptal edilmesi de mümkündür. Bu durumda kamulaştırma işleminin hukuka uygunluğunun denetimi ile kamulaştırma bedelinin tespitinin farklı yargı kollarında gerçekleştirilmesi anılan işlemin hukuka uygunluğuna ilişkin denetimin etkililiğini zedeleyebilir. Dolayısıyla kamulaştırma bağlamındaki uyuşmazlıkların farklı yargı kollarında karara bağlanması ve idari yargıda görülen davanın adli yargı mercilerince bekletici mesele yapılmasının yürütmeyi durdurma kararı verilmesi durumuna özgülenmesi nedeniyle mülkiyet hakkını güvence altına alan etkili bir yöntemin geliştirilemediği ve yapısal bir sorunun bulunduğu anlaşılmıştır. Kamulaştırma işlemine karşı iptal davasının açılması kamulaştırmaya konu taşınmazın mülkiyetinin korunması amacını taşımaktadır. Kamulaştırma işlemiyle mülkiyet hakkına yönelik olarak meydana gelen müdahaleye ilişkin ihlal iddialarının etkili bir şekilde ileri sürülebilmesi de ancak kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce bu kararın hukuka uygunluğunun idari yargı mercilerince denetlenmesiyle mümkün olabilecektir. Kuralda yürütmeyi durdurma kararı verilmesi hâli dışında kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce kamulaştırma kararının hukuka uygunluğunun idari yargı mercilerince denetlenmesine yönelik olarak herhangi bir güvence öngörülmemiştir. Dolayısıyla kamulaştırma kararına karşı etkili bir yargısal denetim yapılması imkânını tanımayan kural, devletin mülkiyet hakkına yönelik ihlal iddialarının dile getirilmesinde gerekli ve yeterli mekanizmaları oluşturma yükümlülüğüyle bağdaşmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  B. Kanun’un 14. Maddesinin Altıncı Fıkrasının İncelenmesi İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, iştirak hâlinde veya müşterek mülkiyette paydaşlardan biri veya bir kısmının açacağı iptal ve maddi hataların düzeltilmesi davalarının sonuçlarının dava açmayanları etkilemeyeceği öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kurala göre idari yargı mercilerince verilen ve kesin hüküm niteliğinde olan kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin kararın dava açmayanlar yönünden hüküm doğurmamasının idari yargıda dava açmayan hissedarların hukuka aykırı olduğuna karar verilen kamulaştırma işleminden etkilenmeleri sonucunu doğuracağı, bu durumun kişilerin mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ölçüsüz bir şekilde sınırladığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesinin dördüncü fıkrasında iştirak hâlinde veya müşterek mülkiyette, hak sahiplerinin tek başına dava haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır. Fiilen taşınmazın taksim edilmediği hâllerde her bir hissedar taşınmazın tamamı üzerinde tasarruf yetkisine sahiptir. Bunun yanında kamulaştırma işlemi taşınmazın tamamı ya da bir kısmı üzerinde gerçekleşse de her bir hissedarın söz konusu işlem nedeniyle hakkı etkilenmektedir. Bu yönüyle kamulaştırma işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesiyle birlikte mahkemenin hukuka aykırılık tespiti dava açan ya da açmayan kamulaştırmaya konu taşınmazın tüm hissedarları bakımından geçerli olmaktadır. Nitekim bu husus iptal davasının amacıyla da yakından ilgilidir.  Zira iptal davasıyla hukuka aykırı olan idari işlemin doğduğu anda etki ettiği alanın tamamı bakımından geçersiz kılınması sağlanır. Esas itibarıyla Kanun’un 14. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen “İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına dava hakları vardır.” hükmü de gözetildiğinde kanun koyucunun belirtilen mülkiyet biçimleri kapsamında zorunlu dava arkadaşlığı müessesine kamulaştırma bakımından bir istisna getirdiği görülmüştür. Nitekim ortada tek bir idari işlem olduğundan hak sahiplerinden birinin açacağı davanın bu işlemin hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından yeterli olacağı açıktır. Bu bakımdan verilen kararın dava açmayan hissedarların da malik olduğu kamulaştırılan taşınmaz üzerinde sonuç doğuracağı hususunda şüphe bulunmamaktadır.  Ancak kural, yargı mercilerinin iptal kararıyla birlikte kamulaştırma işleminin kanuni dayanaktan yoksun hâle geldiği tespit edilmesine rağmen maliklerin mülkü üzerinde sonuç doğurmaya devam etmesine neden olmakta, anayasal veya yasal koşulları sağlamadığı için iptal edilen kamulaştırma işlemini dava açmayan paydaşlar yönünden geçerli kılmaktadır. Bu bakımdan anayasal güvenceleri karşılamadığı gerekçesiyle iptal edilen kamulaştırma işleminin sonuç doğurmasına imkân tanıyan kuralla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın anayasal bağlamda meşru bir amaca dayandığı söylenemez. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  Kamulaştırma İşleminin İptali ve Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Davasında Sonucun Dava Açmayanları Etkilememesine İlişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/101 Karar Sayısı: 2024/232 Karar Tarihi: 25/12/2024 R.G. Tarih – Sayısı: 27/3/2025 – 32854 İtiraz Yoluna Başvuran: Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi İtirazın Konusu: 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un; A. 5. maddesiyle değiştirilen 10. maddesinin on dördüncü fıkrasının “…kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.” bölümünün, B. 7. maddesiyle değiştirilen 14. maddesinin altıncı fıkrasının, Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın idare adına tescili davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükümleri 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun itiraz konusu kurallarının da yer aldığı; 1. 10. maddesinin on dördüncü fıkrası şöyledir:  “14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.” 2. 14. maddesi şöyledir: “Dava hakkı – Madde 14 (Değişik: 24/4/2001 – 4650/7 md.) Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine

Kamulaştırma İşleminin İptali Davasının Bekletici Mesele Yapılmasına ve Dava Sonucun Dava Açmayanları Etkilemeyeceğine ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’na ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı

7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’nda Yer Alan Düzenlemelere ilişkin Anayasa’ya Uygunluk Denetimi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Dava Konusu Kurallar Dava konusu kurallarla; hakkında arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması yapılacaklara, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının kapsamına, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını yapacak ve elde edilen verileri değerlendirecek birimlere ve arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması kapsamında elde edilen verilerin korunmasına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. İptal Taleplerinin Gerekçesi Dava dilekçesinde özetle; kurallarla, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına ilişkin hususlarda düzenleme yapma yetkisinin yürütmeye bırakıldığı, kamu hizmetine girme hakkı, kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ve çalışma hakkının sınırlanmasına imkân veren düzenlemelerin kanunilik ilkesini karşılamadığı ve masumiyet ilkesini ihlal ettiği, getirilen düzenlemelerin kamu yararı amacını taşımadığı belirtilerek kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması, kamu hizmetine alınacakların bu hizmetin gerektirdiği niteliklere uygun olup olmadığının tespit edilmesini sağlamakla birlikte kamu hizmetine girme hakkı ile kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir. Söz konusu haklara sınırlama getiren müdahalenin kimler hakkında yapılacağına ve bu kapsamda hangi verilerin elde edileceğine, araştırma ve soruşturma işlemlerinin hangi birimlerce yapılacağına ve verilerin değerlendirilmesi ve korunmasına ilişkin düzenlemelerin genel çerçevesi kanunla çizilmiş; bu çerçevede bazı hususlarda düzenleme yapma yetkisi de yürütmeye bırakılmıştır. Bu bağlamda yürütmeye bırakılan yetkinin kanunilik ilkesiyle çelişen bir yönünün bulunmadığı; kuralların belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve kanunilik şartını taşıdığı sonucuna varılmıştır. Kanun koyucunun hangi kamu görevi ve hizmeti bakımından arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması yapılacağını belirlemede takdir yetkisi bulunmaktadır. Bunun yanında anayasal düzenin korunması, kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması bakımından belirli kamu hizmetlerine alınacaklarla ilgili olarak arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması kapsamında bazı kişisel verilerin elde edilmesinde, demokratik toplum düzeninin gerekleri bakımından zorunluluk bulunduğu ve bu bağlamda anayasal anlamda meşru bir amacın gözetildiği anlaşılmıştır. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüğü de gözetildiğinde kanun koyucunun özel önem atfettiği bazı kamu hizmetlerinde görev yapacaklar hakkında güvenlik soruşturmasını bir şart olarak öngörmesinin, söz konusu kamu hizmetlerinde görev alabilecekler bakımından aşırı bir külfet doğurduğu söylenemez. Bu itibarla kurallarla kamu hizmetine girme hakkına getirilen sınırlamanın orantılı ve ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kurallar uyarınca arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasına tabi tutulacak kişilerin, kamu düzeni ve millî güvenliğin korunması amacıyla bu işlemlerin kapsamına alındığı görülmüştür. Kurallarda, kamu kurum ve kuruluşlarının tamamında görev yapacak kişilerin değil, kanunlarla gösterilen kurum ve kuruluşların ve belirli hizmetlerin bazı birimlerinde görev yapacak kişilerin güvenlik soruşturması kapsamına alınması suretiyle sınırlı bir çerçeve çizilmiştir. Ayrıca arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması bakımından olağan nitelikteki kişisel verilerin korunmasına ilişkin özel güvencelerin sağlandığı, istihbari nitelik taşıyan verilere ilişkin özel güvencelere getirilen istisnaların ise ölçüsüz olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan güvenlik soruşturması neticesinde kişilerin kamu hizmetine atamalarının yapılmaması yönündeki işlemin yargı denetimine tabi olduğu da açıktır. Dolayısıyla kişinin kamu hizmetine alınmaması sonucunu doğuran kamu gücü işleminin dayanaklarının yargı mercilerince denetlenebilmesi mümkündür. Buna ek olarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında elde edilen verilere dayanılarak kişiye yönelik olarak herhangi bir suç isnadında bulunulmadığı, anılan işlemlerle ilgililerin kamu hizmetinin gerektirdiği nitelikleri taşıyıp taşımadığının belirlenmesinin amaçlandığı görülmüştür. Diğer yandan kişi hakkında işlenen bu tür verilerin tamamının yargı mercilerince değerlendirilebileceği göz önünde bulundurulduğunda elde edilen veriler kapsamında kişi hakkında işlem tesis edilmesinde masumiyet karinesini ihlal eden bir yön bulunmadığı anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin reddine karar vermiştir. 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’na ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2021/60 Karar Sayısı: 2024/200 Karar Tarihi: 4/12/2024 R.G. Tarih – Sayısı: 26/3/2025 – 32853 İptal Davalarını Açanlar: 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 132 milletvekili (E.2021/60) 2. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 133 milletvekili (E.2022/47) 3. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 126 milletvekili (E.2018/95) İptal Davalarının Konusu: A. 7/4/2021 tarihli ve 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’nun; 1. 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “…gizlilik dereceli birimler ile…”, “…kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak öğretmenler, üst kademe kamu yöneticileri,…” ve “…ile milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler…” ibarelerinin, 2. 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin, 3. 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinin, 4. 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “…bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi kapsamındaki karar ve…” ibaresinin, 5. 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinin, 6. 8. maddesinin; a. (1) numaralı fıkrasında yer alan “…istihbari faaliyetlere konu olmayan…” ibaresinin, b. (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin, 7. 10. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “…istihbari faaliyete konu olmayan…” ibaresinin, 8. 12. maddesinin, 9. 13. maddesinin; a. (2) numaralı fıkrasıyla 31/7/1970 tarihli ve 1325 sayılı Askeri Okullar, Askeri Öğrenciler, Askeri Fabrikalar ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’a eklenen ek 16. maddenin, b. (4) numaralı fıkrasıyla 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu’nun 7. maddesine eklenen on ikinci fıkranın, c. (5) numaralı fıkrasıyla 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun 13. maddesine eklenen yedinci fıkranın, ç. (6) numaralı fıkrasıyla 25/4/2001 tarihli ve 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim Kanunu’na eklenen ek 3. maddenin, B. 3/2/2022 tarihli ve 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…7/4/2021 tarihli ve 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanununa göre güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmış olma…” bölümünün, C. 1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un; 1. 39. maddesiyle 1325 sayılı Kanun’a eklenen ek 11. maddenin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…Cumhurbaşkanı…” ibaresinin, 2. 159. maddesiyle 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 3. maddesinin (3) numaralı fıkrasının değiştirilen (f) bendinin, 3. 160. maddesiyle 6191 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen (d) bendinin ve (4) numaralı fıkrasına eklenen (h) bendinin, Anayasa’nın 2., 5., 6., 7., 10., 13., 17., 20., 24., 25., 26., 38., 42., 48., 49., 58., 70., 90., 104., 123., 124., 128., 153. ve 174. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve

7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’na ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali

İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İdari yargıda parasal sınırların karar tarihine göre istinaf ve temyiz başvurusunda esas alınmasına ilişkin itiraz konusu kuralda, konusu ilk derece mahkemesince veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihte geçerli olan parasal değerin altında kalan idari davalarda bu mahkemelerce verilen karara karşı istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; davayı açarken ya da davayı ıslah ederken davacının sonraki yıllarda belirlenecek yeniden değerleme oranını bilmesinin ve bu kapsamda kararın verildiği tarihteki parasal sınırı öngörmesinin mümkün olmadığı, dava tarihi veya ıslah tarihi itibarıyla istinafa veya temyize tabi olan bir davada verilen karara karşı -özellikle enflasyon oranının yüksek olduğu dönemlerde- yargılama sürecinin uzaması durumunda istinafa veya temyize başvurulamayabileceği, aynı tarihte açılan ve benzer nitelikli davaların kural nedeniyle farklı aşamalarda kesinleşebileceği, bu durumun belirlilik ve hukuki öngörülebilirlik ile adil yargılanma ilkelerini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Anayasa Mahkemesi, 4/12/2024 tarihli ve E.2023/182, K.2024/203 sayılı kararıyla dava konusunun değer ve miktar itibarıyla hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarların altında kalması hâlinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ek 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ve ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararına karşı istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulamayacağını öngören ibareyi iptal etmiştir. (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) Anılan kararda, kural gereğince parasal değer (kesinlik sınırı) güncellenirken dava konusu mal ya da alacağın değerinin güncellenmemesi nedeniyle enflasyondan dolayı oluşan külfetin tamamının davanın taraflarına yüklendiği belirtilmiş ve kişilere aşırı bir külfet yüklediği anlaşılan kuralla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın orantısız ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu kararda adli yargılamalara dair hüküm içeren kurala ilişkin değerlendirmeler yapılmış, itiraz konusu davada ise idari yargılamalar yönünden benzer nitelikli düzenleme içeren kural incelenmiştir. İtiraz konusu kuralda, idari davalarda istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilmesi için nihai kararın verildiği tarihte geçerli olan parasal değerin esas alınması hüküm altına alınmaktadır. Dava konusu kural gereğince istinaf veya temyiz kanun yoluna başvuru açısından geçerli olan parasal sınır enflasyona göre güncellenirken dava konusu değer enflasyonun etkilerinden arındırılmamaktadır. Bu yönden idari işlem veya eylemin gerçekleştiği, idareye başvurulduğu ya da davanın açıldığı tarihte geçerli olan parasal sınırlara göre istinafa veya temyiz kanun yoluna başvurulabilecek bir karara karşı kural nedeniyle özellikle yargılamaların uzun sürdüğü durumlarda -ilk derece mahkemesinin veya bölge idare mahkemesinin karar verdiği tarihte geçerli olan parasal tutarlara göre- istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulması imkânı ortadan kalkabilecektir. Bu itibarla kural yönünden Anayasa Mahkemesinin anılan 4/12/2024 tarihli ve E.2023/182, K.2024/203 sayılı kararından ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2025/39 Karar Sayısı : 2025/35 Karar Tarihi : 11/2/2025 R.G.Tarih-Sayı : 6/3/2025-32833 İtiraz Yoluna Başvuran: İstanbul 13. İdare Mahkemesi İtirazın Konusu: 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/7/2024 tarihli ve 7524 sayılı Kanun’un 54. maddesiyle değiştirilen ek 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ilk derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihteki parasal sınır esas alınır.” bölümünün Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: İdari para cezasının iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İptali İstenen ve İlgili Görülen Kanun Hükümleri A. İptali İstenen Kanun Hükmü 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun itiraz konusu kuralın da yer aldığı ek 1. maddesi şöyledir: “Parasal sınırların artırılması – Ek Madde 1 (Ek: 5/4/1990-3622/26 md.; Değişik: 8/6/2000-4577/9 md.) (Değişik: 28/7/2024-7524/54 md.) 1. Bu Kanunda öngörülen parasal sınırlar; her yıl, bir önceki yıla ilişkin olarak 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında, takvim yılı başından geçerli olmak üzere artırılmak suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. 2. 17 nci madde uyarınca duruşma yapılmasının zorunlu olduğu davaların belirlenmesinde davanın açıldığı; 45 inci ve 46 ncı maddeler uyarınca istinaf veya temyiz yoluna başvurulabilecek kararların belirlenmesinde ise ilk derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihteki parasal sınır esas alınır. Ancak nihai karar tarihinden sonra parasal sınırlarda meydana gelen artış, bölge idare mahkemesinin kaldırma veya Danıştayın bozma kararı üzerine yeniden bakılan davalarda uygulanmaz.” B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri 1. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesi şöyledir: “İstinaf – Madde 45 (Değişik: 18/6/2014-6545/19 md.) 1. İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. (Değişik cümle:28/7/2024-7524/52 md.) Ancak, konusu otuz bir bin Türk lirasını geçmeyen; vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz. 2. İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir. İstinaf başvurusuna konu olacak kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki hitap ve istekle bağlı kalınmaksızın dosyalar bölge idare mahkemesine gönderilir. (Ek cümle:28/7/2024-7524/52 md.) Bölge idare mahkemesinin 48 inci maddenin yedinci fıkrası uyarınca verdiği kararlara karşı tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. 3. Bölge idare mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar verir. Karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı verir. 4. Bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu hâlde bölge idare mahkemesi işin esası hakkında yeniden bir karar verir. İnceleme sırasında ihtiyaç duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi mahkemesi istinabe olunabilir. İstinabe olunan mahkeme gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getirir. 5. Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde, istinaf başvurusunun

İdari Yargıda Parasal Sınırların Karar Tarihine Göre İstinaf ve Temyiz Başvurusunda Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM, İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vermiştir

AİHM, İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vermiştir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Dilek Genç / Türkiye Davası (Başvuru Numaraları 74601/14 ve 78295/14) İkinci Bölüm – Karar İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi: Madde 6 § 1 (Ceza) ve Madde 6 § 3 (d) • Adil yargılanma • Tanıkların sorgulanması • İdari işlemlerde tanıkların sorgulanmasının yasal imkansızlığı, başvuranın kendisine para cezası verilmesine neden olan tek, hatta kesin olmayan polis deliline itiraz etme olanağından mahrum bırakılması • İlgili zamanda yerel yasal çerçeve ve içtihatların uygulanmasından kaynaklanan yapısal usul kusuru • Yerel mahkemelerin ortaya çıkan zararı telafi etmedeki başarısızlığı GİRİŞ 1. Başvurular, başvuranın kendisine verilen idari para cezalarına itiraz etmeye çalıştığı iki idari işlem setinin iddia edilen adaletsizliğiyle ilgilidir. Para cezalarına, diğer hususların yanı sıra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nda, idari mahkemelerdeki işlemlerde tanıkların sorgulanmasına olanak sağlayan bir hüküm bulunmaması ve yerel mahkemelerin itirazlarını reddetme nedenlerini belirtmemiş olması temelinde itiraz etti. Başvuran, Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikayetçi oldu. OLAYLAR 2. Başvurucu 1973 doğumlu olup İzmir’de ikamet etmektedir. 3. Hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi eski Başkanı olan Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmektedir. 4. Olayın olguları aşağıdaki şekilde özetlenebilir. 5. Somut olayda, başvurucu İzmir’de içki ruhsatı bulunan bir müzik salonunun sahibidir. 6. Bornova Belediye Meclisi, 22 Haziran 2011 tarihinde, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu‘nun 6. maddesi uyarınca, başvurucuya, belediyeler tarafından belirlenen kamuya açık eğlence yerlerinin resmi kapanış saatlerine, yani hafta içi 12:00’ye ve hafta sonu 12:30’a uymadığı gerekçesiyle idari para cezası kesmiştir. İdari para cezası, belediye meclisinin başvurucunun aynı suçu bir yıl içinde iki kez işlediğini tespit etmesi nedeniyle, normal para cezasının iki katı olan 3.680 Türk lirası (TRY – ilgili tarihteki döviz kuruna göre yaklaşık 1.593 avro (EUR)) tutarındadır. 6 Temmuz 2011 tarihinde, yapılan başka bir denetimin ardından başvurucuya aynı miktarda ikinci bir para cezası kesilmiştir. 7. Para cezaları, polis memurları tarafından 13 Mayıs 2011 ve 8 Haziran 2011 tarihlerinde düzenlenen raporlara dayanılarak verilmiştir. Bu raporlarda, müzikholün sırasıyla 01.15 ve 00.50’de açık olduğu ve içeride müşteriler bulunduğu belirtilmiştir. 8. Başvurucu, 15 Aralık 2011’de Bornova Belediyesi’ne karşı İzmir İdare Mahkemesi’nde iki ayrı idari işlem başlatarak söz konusu para cezalarının iptalini talep etti. Resmi kapanış saatlerine uymadığını reddederek, o saatlerden önce müşterilere hizmet vermeyi bıraktığını ve müzikholün o saatten sonra yalnızca günlük temizlik ve bakım için açık olduğunu savundu. 9. Başvurucu, 24 Şubat 2012 tarihli yazılı gözlemlerinde, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 25. maddesinin kabahat sayılan bir eylemi kanıtlayan açık delil gerektirmesine rağmen, belediyenin kendisine para cezası verirken yalnızca polis tarafından düzenlenen ve hiçbir delille desteklenmeyen raporlara güvendiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda başvurucu, polis raporlarının önceden basılmış belgeler olduğunu ve polisin yalnızca kabahat işlendiği zamanlara ve iddia edilen ihlalle ilgili yerin adresine ilişkin bilgileri doldurduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun görüşüne göre, basit trafik cezaları bile belgelere dayanarak kesilmiştir; kendisine verilen ve daha yüksek olan ve mali durumunu temellerinden sarsan idari para cezalarının yalnızca teknolojik olanaklarla desteklenen geçerli delillere dayanarak kesilmesi gerekirdi. Böyle bir durum, polis raporlarında yer alan bulgulara itiraz etme fırsatını elinden almış ve böylece Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca adil yargılanma hakkıyla korunan silahların eşitliği ilkesinin ihlaline yol açmıştır. Bu temelde, başvurucu İdare Mahkemesi’nden polis raporlarına karşı tanık ifadeleri dinlemesini talep etmiş ve polis memurlarının müzikholün kapanış saatinden sonra açık kaldığını iddia etmelerine rağmen, raporlarının gerçeği yansıtmadığını, çünkü o sırada çalışanlarının salonu temizlediğini ileri sürmüştür. 10. İzmir İdare Mahkemesi, 29 Ocak 2013 tarihinde, başvurucunun iki ayrı ancak neredeyse aynı iki sayfalık kararla getirdiği hukuki itirazları reddetti. Mahkeme, davaların olgularını özetledikten sonra, belediyenin başvurucuya para cezası verme kararlarında hukuka aykırılık bulmadı, zira başvurucunun müzikholünün ilgili zamanda eğlence mekanları için belirlenen kapanış saatlerinden sonra açık kaldığı tespit edilmişti. Mahkemenin kararları, başvurucunun çalışanlarının mekanı temizlemesi ve bakımını yapması nedeniyle müzikholün açık olduğu yönündeki iddialarını ele almadı; ayrıca başvurucunun polis raporlarını çürütmek için tanık kanıtı sunma başvuruları hakkında da karar vermedi. Mahkeme, kararlarına karşı İzmir Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz edilebileceğini yanlış bir şekilde belirtti. 11. Başvurucu, diğer hususların yanı sıra, tanıkların dinlenmesi talebinin dikkate alınmamış olması nedeniyle polis raporlarının bulgularına etkili bir şekilde itiraz edemeyeceğini ileri sürerek, söz konusu kararlara karşı İzmir Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz etmiştir. 12. İzmir Bölge İdare Mahkemesi, 24 ve 30 Nisan 2013 tarihlerinde, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu‘nun 6. maddesi uyarınca verilen para cezalarına karşı yapılan itirazlar üzerine verilen idare mahkemesi kararlarının, aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca kesin olduğunu ve bu nedenle itiraza konu olamayacağını belirterek, itirazları reddetti. 13. Başvurucu, 14 Haziran 2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne iki bireysel başvuruda bulunarak, (i) İdare Mahkemesi’nin yalnızca polis raporlarına güvenmesi ve bunların güvenilirliğini sorgulamaması ve (ii) İdare Mahkemesi’nin tanıklarının dinlenmesi başvurularına ilişkin sessiz kalması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etti. Başvurucu, 24 Şubat 2012 tarihli yazılı savunmalarında ortaya koyduğu iddialarını yineledi ve izin verilen saatler dışında müzik salonunda müşteriler olduğuna dair polis raporlarındaki bulguları destekleyecek hiçbir kanıt bulunmadığı yönündeki iddialarını da buna ekledi. Dahası, başvurucu, İdari Mahkeme’nin tanıkların dinlenmesi talebini görmezden geldiği ve argümanlarının neden uygun bulunmadığını belirtmediği için polis raporlarını çürütme fırsatı verilmediğini ileri sürdü. Başvurucunun görüşüne göre, İdare Mahkemesi’nin tutumu silahların eşitliği ilkesini, gerekçeli karar hakkını ve davasının adil yargılanma hakkına uygun olarak karara bağlanması hakkını ihlal etmiştir. Son olarak, başvurucu, mali durumunu temellerinden sarsan söz konusu para cezalarının kesinleştiğini ve bu nedenle bunları ödemek zorunda kaldığını eklemiştir. 14. Anayasa Mahkemesi, 7 Nisan ve 27 Haziran 2014 tarihlerinde, başvurucunun yargılamanın adilliği ve tanıkların hazır bulunmasını sağlama hakkıyla ilgili şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, başvurucunun bireysel başvurularını kabul edilemez bulmuştur. Anayasa Mahkemesi, gerekçesinde, İzmir İdare Mahkemesi’nin, başvurucunun kendisine verilen para cezalarına karşı yaptığı itirazları, dosyada yer alan bilgi ve belgelere dayanarak ve ilgili iç hukuk hükümlerini uygulayarak, yazılı yargılama usulüne göre reddettiğini belirtmiştir. Başvurucunun, Bornova Belediyesi tarafından yapılan gözlemlerden haberdar olmadığını veya sunduğu delil ve argümanlara etkili bir şekilde itiraz edemediğini gösteren herhangi bir bilgi veya delil sunamadığı belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun davalarının reddedilmemesi gerektiği yönündeki şikâyetlerinin kanunun yorumlanması ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görüşünde olup, İdare Mahkemesi kararlarında açık bir değerlendirme hatası veya keyfilik bulunmadığından, bunların bir tür ileri temyiz başvurusu niteliğinde olduğu ve

AİHM, İdari Davalarda Tanık Dinletilememesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vermiştir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ceyhan/Türkiye Davası (Başvuru no. 5576/19) Bu gayriresmî çeviri, Adalet Bakanlığı, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır. İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Sözleşme’nin 2.maddesi (esas ve usul) • Pozitif yükümlülük • Köyün yakınlarında askeri tatbikat sırasında kaybolan mühimmatın patlaması sonucu elini kaybeden küçük çocuk • Tehlikeli bölgenin güvenliğini sağlamaya, halkı bilgilendirmeye, küçük çocuklar arasında farkındalığı arttırmaya ve sivillerin patlamamış askeri mühimmatları keşfetmesini veya hareket ettirmesini engellemeye yönelik acil, somut ve yeterli tedbirlerin olmaması • Etkin bir soruşturma olmaması • Olaylardan yaklaşık on beş yıl sonra zaman aşımı nedeniyle davalar sona ermiş ve kazanın kesin koşulları belirsiz kalmıştır • Ulusal makamların cezai sorumlulukları gerekli ivedilik ve titizlikle açıklığa kavuşturmada başarısız olması GİRİŞ 1. Başvuru, başvuranın yaşadığı köyün yakınlarındaki bir askeri tatbikat sırasında kaybolmuş bir mühimmatın patlaması sonucu sağ elini kaybetmesi ve bu bağlamda yürütülen ceza yargılamasının etkililiği ile ilgilidir. Başvuru Sözleşme’nin 2. maddesine dayanmaktadır. OLAY VE OLGULAR 2. Başvuran, 1990 doğumlu olup, Diyarbakır’da ikamet etmektedir. Başvuran, aynı bölgede görev yapan Avukatlar R. Yalçındağ Baydemir, S. Çelebi ve A. Zeytun tarafından temsil edilmiştir. 3. Hükümet, o dönemde görevli olan, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi eski Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4. Davanın kendine özgü koşulları, taraflarca ifade edildiği şekliyle, aşağıdaki gibi özetlenebilir: I. Davanın Başlangıcı 5. Türk Kara Kuvvetleri Topçu Birliği, 11 ve 12 Ocak 2007 tarihlerinde, başvuranın çobanlık yaptığı Şölen Köyü’ne (Diyarbakır’ın Ergani bölgesi) 3,5 km uzaklıkta olan Karataş bölgesinde bulunan eski bir dağ eteğinde askeri bir tatbikat yapılmasına karar vermiştir. Topçu tatbikatlarının başlamasından önce, Başçavuş B., bu konuyu Şölen Köyü’nun Muhtarı R.A.’dan gayri resmi olarak köylüleri uyarmasını istemiştir. 10 ve 11 Ocak 2007 tarihlerinde yani tatbikattan bir önce ve tatbikat günü, R.A. köylüleri atış alanına yaklaşmamaya çağırdığı caminin hoparlöründen iki anons yapmıştır. R.A. daha sonra bu yönde resmi bir uyarı almadığını doğrulamıştır. 6. 11 ve 12 Ocak tarihlerinde yapılan tatbikatlar boyunca, tüfek ve bombalar da dâhil olmak üzere, çok sayıda topçu atışı gerçekleştirilmiştir. Operasyondan sonra yapılan bir denetim esnasında, bir RPG-7, bir LAW ve üç T-40 tipi bombanın patlamadığı tespit edilmiştir. Tatbikattan sorumlu Komutan Albay B.K., 13 Ocak 2007 tarihinde konuyla ilgili bir rapor hazırlayarak üst komutanlığı bilgilendirmiştir. Mayın Tugayından Astsubay Ö.Ö.’ye “amir” sıfatıyla patlamamış mühimmatın bulunması ve imha edilmesi sorumluluğu verilmiştir 7. Bulunan mühimmatlar, Astsubay Ö.Ö.’nün gözetiminde imha edilmiştir. Tüm çabalara rağmen, T-40 bombalarından biri zeminin karla kaplı olması nedeniyle bulunamamıştır. Bu olayı tespit eden tutanak, 22 Ocak 2007 tarihinde, Albay B.K.’ya gönderilmiş ve Albay B.K. da “S-4” olarak bilinen lojistikten sorumlu “S-4” subatı Binbaşı S.D.’ye “gerekli işlemlerin” yapılması talimatını vermiştir. 8. Muhtar R.A.’nın ifadesine göre, köy halkına bu patlamamış mühimmatın kaybı konusunda hiçbir şekilde resmi olarak bilgi verilmemiştir. 9. Yaklaşık iki ay sonra, 18 Mart 2007 tarihinde, o zamanlar 17 yaşında olan başvuran, arkadaşı M.S.P. ile birlikte hayvanları otlatmak için Karataş bölgesine gitmiştir. M.S.P., yolda, eğimli arazinin yakınında metal bir nesne bulmuş ve bunu başvurana vermiş, o da cebine koymuştur. M.B.P., hayvanları bir araya getirmek için uzaklaştığı esnada, başvuran bu cismi cebinden düşürmüş ve bu durum cismin ucunun zarar görmesine neden olmuştur. Başvuran, bu cismi bir kayaya vurarak sökmeye çalışmıştır. Bomba, ikinci bir darbede patlamıştır. M.S.P., başvuranın yanına koşmuş ve ilgilinin sağ elinin bilek hizasından koptuğunu görmüştür. Köylüler, olay yerine gelerek başvuranı Diyarbakır Devlet Hastanesine götürmüşlerdir. 10. Aynı gün düzenlenen geçici sağlık raporuna göre, ampute edilen eline ek olarak, başvuranın sağ femoral bölgesinde de şarapnel yaraları vardı; hayatı risk altındaydı. Başvuranın bacağından alınan iki şarapnel parçası, bilirkişi raporu için gönderilmiş ve acil bir müdahalenin ardından başvuran Dicle Üniversite Hastanesine nakledilmiştir. 11. Yine 18 Mart 2007 tarihinde saat 13.20’de, kazayla ilgili Ergani Jandarma Komutanlığına bilgi verilerek, bir soruşturma ekibi sevk edilmiştir. Ekip, etrafa dağılmış taş, toprak, kıyafet ve et parçalarını toplamıştır. İki kayanın arasında 3-4 mm’lik metal parçalar, bulunmuştur. II. Soruşturma ve Ceza Yargılaması 12. Başvuranın babası R.C., ertesi gün, kazadan sorumlu tuttuğu B.K. ve S.D hakkında Ergani Cumhuriyet Savcılığı önünde suç duyurusunda bulunmuştur (yukarıda 6 ve 7. paragraflar). Savcılık 2007/421 dosya numarasıyla soruşturmayı astsubay Ö.Ö.’yü de kapsayacak şekilde genişletmiştir (yukarıda 6. paragraf). 13. Cumhuriyet Savcısı tarafından 18 Nisan 2007 tarihinde dinlenen R.C., tatbikattan önce muhtarın atış yapılacağı, köylülerin dikkatli olmaları gerektiği konusunda anons yaptığını ancak gerek tatbikat esnasında ve sonrasında dikkat edilmesi gerekse bölgeye hayvan götürülmemesi hususunda hiçbir çağrının veya uyarının yapılmadığını belirtmiştir. R.C., kazadan sonra, bölgeyi görmeye gittiğini, bazıları patlamamış olan birçok fişek bulduğunu, bu kovanları eve getirdiğini ve bu cisimlerin birini M.S.P.’ye gösterdiğini ifade etmiştir. R.C., bu cismin başvuranı yaralayan cisim ile aynı olduğunu dile getirmiştir. Yaklaşık bir çay fincanı çapında (4-5 cm) ve 10-15 cm uzunluğunda, yumurta şeklinde oval bir ucu olan ve diğer ucu pile benzeyen bir cihazdı. R.C, bu cismi Cumhuriyet savcılığına teslim edeceğini belirtmiştir. Hükümete göre, R.C. bir seri numarasıyla birlikte söz konusu cismin üzerinde “FUZE” ifadesinin yer aldığını iddia etmiştir. 14. 26 Nisan 2007 tarihinde Ergani Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Polis Kriminal Laboratuarı’na iki adet mühimmat teslim etmiştir. İlk mühimmatın üzerinde, “PD M533 FUZE HWC97F873-023” ve ikinci mühimmatın üzerinde ise “CTG.40 MM HE K 200” şeklinde bir ifade yer almıştır. R.C.’nin Cumhuriyet savcılığına teslim ettiği mühimmatlar söz konusudur (yukarıda 13. paragrafın son cümlesi (in fine)). 15. Van Jandarma Kriminal Laboratuvarı, 1 Mayıs 2007 tarihinde, kaza günü anılan örnekler hakkında bilirkişi raporunu sunmuştur (yukarıda 11. paragraf). Rapora göre, hiçbir unsur in situ olay yerinde bulunan sertleştirilmiş alüminyum 13 adet metal parçanın veya başvuranın bacağından çıkarılan iki şarapnel parçasının kesin kaynağının belirlenmesine imkân vermemektedir. Buna karşın, bu iki parça ve toprak örnekleri patlayıcı RDX’in izlerini taşımaktadır. Ayrıca, bu bileşenlerin bir savaş mühimmatına ait olabileceği de belirtilmektedir. 2007 tarihinde, Van Jandarma Kriminal Laboratuarı, kaza günü alınan numuneler hakkındaki uzman raporunu sunmuştur (bkz. yukarıdaki 11. paragraf). Rapora göre, yerinde bulunan 13 adet sertleştirilmiş alüminyum metal parçasının veya başvuranın bacağından çıkarılan iki şarapnel parçasının kesin kaynağını belirlemek mümkün değildir. Öte yandan, son iki parça ve toprak örnekleri patlayıcı RDX izleri içermektedir. Bu nedenle bu bileşenler bir savaş mühimmatına ait olabilir. 16. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı (yukarıda 14. paragraf), 8 Mayıs 2007 tarihinde raporunu sunmuştur. İncelenecek olan iki

Askeri Mühimmatın Patlaması Sonucu Yaralanma ve Organ Kaybı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Memurluğa İade Nedeniyle Özlük ve Parasal Hakların Ödenmesi Halinde Özel Sektördeki Maaş ve Gelir Mahsup Edilebilir mi

Memurluğa İade Nedeniyle Özlük ve Parasal Hakların Ödenmesi Halinde Özel Sektördeki Maaş ve Gelir Mahsup Edilebilir mi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Davut Yıldız – Başvuru Numarası: 2020/12623 Karar Tarihi: 5/9/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 29/11/2023-32384 Birinci Bölüm – Karar Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Muammer TOPAL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE Raportör: Mahmut ALTIN Başvurucu: Davut YILDIZ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 9/4/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Uyuşmazlığın Arka Planı 5. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde 57. Topçu Tugay Komutanlığında astsubay olarak görev yapmakta iken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 2010 yılında başlatılan ve kamuda kumpas soruşturması adıyla bilinen soruşturma üzerine açılan kamu davasında zincirleme olarak kişisel verileri kaydetme ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma suçu isnadıyla sanık olarak yargılanmıştır. Bu davada aralarında başvurucunun da olduğu tüm sanıklar, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2016 tarihli kararıyla isnat edilen suçları işlemedikleri sabit görüldüğü gerekçesiyle beraat etmiştir. Anılan karar Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/10/2016 tarihli kararıyla onanmıştır. 6. Başvurucu hakkında idari tahkikat süreci başlatılmıştır. Yukarıda belirtilen kamu davası kapsamında düzenlenen iddianame, iddianameye ekli dijital materyaller ve başvurucunun kişisel bilgisayarlarından elde edilen cinsel hayatına dair bazı fotoğraf ve videolar esas alınarak başvurucunun fotoğraf ve videolardaki davranışlarının TSK’nın ahlak anlayışıyla uyuşmadığı belirtilmek suretiyle başvurucu hakkında ahlaki durum gerekçe gösterilerek 27/1/2014 tarihli üçlü kararname ile TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmiştir. 7. Başvurucu, söz konusu işleme karşı Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) Millî Savunma Bakanlığı (İdare) aleyhine dava açmıştır. Yapılan yargılamalar sonunda dava reddedilerek kesinleşmiştir. Bunun üzerine başvurucu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi H.K. ve diğerleri (B. No: 2015/2738, 21/3/2018) kararında başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir. B. Yeniden Yargılama Süreci 8. Anayasa Mahkemesinin kararı üzerine İzmir 3. İdare Mahkemesince (İdare Mahkemesi) AYİM’in davanın reddine dair 4/2/2015 tarihli kararı kaldırılarak yeniden yargılamaya başlanmıştır. İdare Mahkemesi 29/6/2018 tarihinde başvurucunun TSK’dan ayrılmasına ilişkin işlemin iptali ile işlem sebebiyle ödenmeyen aylıklarının hak ediş tarihinden ödenme tarihine kadar işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin kararı uyarınca başvurucuya isnat edilen eylemlerin TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin açıklanmasının istendiği ancak davalı İdarece birtakım belgeler gönderilmiş ise de herhangi bir açıklama yapılmadığı izah edilmiştir. Böylece başvurucunun özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı üzerindeki etkileri ile TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve riskleri açıklanmadan tesis edilen ayırma işleminde özel hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği, müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı kabul edilmiştir. 9. Taraflarca İdare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararına karşı istinaf talebinde bulunulmaması nedeniyle 14/10/2019 tarihinde kesinleştirme şerhi düzenlenmiştir. C. İşlemin İptali Davası Süreci 10. İdare Mahkemesinin 29/6/2018 tarihli kararına istinaden İdarece başvurucunun 2/2/2014-15/10/2018 tarihleri arasındaki tüm maaşı işlemiş faiziyle birlikte hesaplanmıştır. Ardından devlet memurluğundan uzaklaştırıldıktan sonra özel sektörde sigortalı olarak çalışmaya başlayan başvurucunun 2014-2018 yılları arasında elde ettiği 106.110,48 TL gelir ödenecek tutardan mahsup edilerek ödeme yapılmıştır. 11. Başvurucu, bunun üzerine ödemenin eksik olduğunu ileri sürerek ödenmeyen 106.110,48 TL’nin hak ediş tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi talebiyle 24/12/2018 tarihinde İdare aleyhine İzmir 4. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. 12. Mahkeme 24/10/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; maddi tazminat hesaplanırken hukuka aykırı işlem nedeniyle uğranılan kayıpların tam olarak belirlenmesi, elde edilen fayda ve gelirlerin de bu miktardan mahsup edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda uğranılan zararın İdarece tazmini, Anayasa’nın 125. maddesinden kaynaklanan bir zorunluluk olmakla birlikte başvurucunun yoksun kaldığı parasal hakları hesaplanırken memuriyetten ayrı kaldığı tarih aralığında sigortalı olarak çalışıp elde ettiği gelirin anılan ödemeden mahsup edilmesi gerektiği açıklanmıştır. Buna göre de İdarenin başvurucunun memuriyetten ayrı kaldığı sürelere ilişkin olarak sigortalı çalışmalarından elde ettiği 106.110,48 TL gelirin geçmişe dönük maaş ve parasal hak ödemesinden mahsup edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. 13. Başvurucu bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Daire 5/3/2020 tarihlinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir. 14. Nihai karar, başvurucu vekiline 18/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 9/4/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK 15. İlgili hukuk için bkz. Nebi Seyhan [GK], B. No: 2018/27882, 27/10/2021, §§ 28-34. V. İNCELEME VE GEREKÇE 16. Anayasa Mahkemesinin 5/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü: A. Başvurucunun İddiaları 17. Başvurucu; memuriyetten uzaklaştırıldığı dönem için ödenmeyen özlük ve parasal haklarının tahakkuk tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine İdare Mahkemesince karar verildiğini, bu karar uyarınca herhangi bir kesinti işlemi yapılmaksızın maaşının tam olarak ödenmesi gerekirken sigortalı çalışmalarından elde ettiği gelirin mahsup edilmesinden yakınmıştır. Başvurucu bununla birlikte İdare Mahkemesi kararının gereğinin aynen yerine getirilmesi gerekirken yaşamını devam ettirebilmesi için asgari ücretle çalışıp elde ettiği gelirin İdare Mahkemesi kararına rağmen mahsup edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. B. Değerlendirme 18. Anayasa‘nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” 19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden 20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2. Esas Yönünden a. Mülkün Varlığı 21. Anayasa‘nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ile fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60). Anayasa’nın

Memurluğa İade Nedeniyle Özlük ve Parasal Hakların Ödenmesi Halinde Özel Sektördeki Maaş ve Gelir Mahsup Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

KHK ile Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Görevine İade Edilenler Tazminat Talep Edebilir mi

KHK ile İhraç Edildikten Sonra Görevine İade Edilenler Tazminat Talep Edebilir mi Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/89 Karar Sayısı: 2024/148 Karar Tarihi: 23/7/2024 R.G. Tarih-Sayısı: 7/10/2024-32685 İtiraz Yoluna Başvuran: Danıştay Beşinci Dairesi İtirazın Konusu: 13/2/2018 tarihli ve 7098 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü cümlesinin Anayasa’nın 2., 36., 40. ve 125. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Kamu görevinden çıkarıldıktan sonra görevine iade edilen davacı tarafından kamu görevinden çıkarılması nedeniyle uğradığı manevi zararlarının tazmini talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükmü 7098 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 2. maddesi şöyledir: İade hükümleri – Madde 2 (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kişiler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. (2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür. (3) Olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereği öğrencilikle ilişikleri kesilmiş olanlardan bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (3) sayılı listede yer alanlar, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, bu kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden itibaren ortadan kalkmış sayılır. (4) Ekli (4) sayılı listede yer alan kişiler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, bu kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Bu fıkraya ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 9/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Esasın İncelenmesi 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ömer MENCİK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. İtirazın Gerekçesi 3. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla bir olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi (OHAL KHK) ile doğrudan kamu görevinden çıkarılıp başka bir OHAL KHK’sı ile kamu görevine iade edilenlerin herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarının öngörüldüğü, kişilerin kamu görevine iade edilmesinin, bu kişilerin hukuka aykırı olarak kamu görevinden çıkarıldıkları anlamına geldiği, kuralla olağanüstü hâl kapsamında hakkında hukuka aykırı bir şekilde tedbir uygulananlara, uğrayabilecekleri maddi ya da manevi zararlarının giderilmesine yönelik idari ve yargısal yollara başvurma imkânının ortadan kaldırıldığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 36., 40. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 4. İtiraz konusu kural, OHAL KHK’sıyla doğrudan kamu görevinden çıkarılıp başka bir OHAL KHK’sı ile görevine iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarını hükme bağlamaktadır. 5. Kural, OHAL süresini aşacak biçimde uygulanmaya imkân vermektedir. Başka bir ifadeyle kural olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu nedenle kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir. 6. Anayasa Mahkemesi 30/6/2022 tarihli ve E.2018/137, K.2022/86 sayılı kararında OHAL KHK’sıyla doğrudan kamu görevinden çıkarılıp Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) tarafından görevine iade edilenlerin, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarını öngören kuralı iptal etmiştir. (Anayasa Mahkemesi’nin 2018/137 Esas ve 2022/86 Karar sayılı kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) 7. Anılan kararda söz konusu kuralın, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia eden kişilerin yetkili makamlara başvurmasını güvence altına alan Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği belirtildikten sonra kamu makamlarının hukuka aykırı fiilleri nedeniyle maddi ve manevi yönden zarara uğradığını iddia eden bireylere zararlarının giderilmesi için idari ve yargısal mercilere başvurma imkânının tanınmasının Anayasa’nın 40. maddesinin bir gereği olduğu ifade edilmiştir. Kararın devamında, olağanüstü hâl tedbirleri kapsamında terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı bulunduğu değerlendirilen kişilerin liste usulüyle kamu görevinden çıkarıldıkları, Komisyonca tedbire ilişkin şartların oluşmadığı gerekçesiyle başvurunun kabulüne karar verilerek kişilerin göreve iade edilmesinin, tedbirin sebep unsurunun gerçekleşmediğinin, başka bir deyişle bu kişilerin herhangi bir örgüt ya da yapıya aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatlarının belirlenemediğinin ve hukuka aykırı olarak kamu görevinden çıkarıldıklarının idare tarafından tespit edildiği anlamına geldiği belirtilmiştir (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, §§ 453, 456, 457). 8. Belirtilen değerlendirmeler sonrasında Anayasa Mahkemesi, Komisyon kararıyla kamu görevine iade edilen kişilerin tedbir süreci nedeniyle maddi ve manevi yönden zarara uğrayabileceklerini ve OHAL kapsamında hukuka aykırı bir şekilde haklarında tedbir uygulanan kişilerin uğrayabilecekleri maddi ya da manevi zararların giderilmesi için gerekli idari ve yargısal yollara başvurma imkânının tanıması gerektiğini vurgulamıştır (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, § 458). (Anayasa Mahkemesi’nin 2018/137 Esas ve 2022/86 Karar sayılı kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) 9. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, göreve iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarının öngörülmesiyle bu kişilerin tedbir işleminin haksız uygulanmasından dolayı uğrayabilecekleri maddi ve manevi zararları giderme fırsatının ortadan kaldırıldığı, kamu makamlarının hukuka aykırı uygulamaları nedeniyle zarara uğradığını iddia eden kişilere dava açma imkânı verilmemesinin, devletin kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik müdahalelere karşı etkili giderim mekanizmasını sağlama yükümlülüğüyle bağdaşmadığını ifade ederek cümlenin Anayasa’nın 40. maddesine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, §§ 459-460). 10. İtiraz konusu kural açısından söz

KHK ile Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Görevine İade Edilenler Tazminat Talep Edebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Bildirim Şartına Uymadan Yurt Dışına Altın Çıkarma Nedeniyle İdari Para Cezası Verilmesi

Bildirim Şartına Uymadan Yurt Dışına Altın Çıkarma Nedeniyle İdari Para Cezası Verilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Olaylar Yabancı uyruklu olan başvurucu, altın ticareti ile uğraşmaktadır. Başvurucu, Gümrük Müdürlüğüne sunduğu nakit beyan formlarında yurda girişte 90.000 ABD doları beyan etmiş, nakit beyan formunda bildirdiği kişi ve kuruluşlardan muhtelif miktarlarda altın satın almıştır. Yurt dışına çıkmak üzere havalimanına gelen başvurucunun kabin çantasında 3.100 gram altın bulunmuştur. Başvurucu, irsaliye faturalarını ibraz etmiş; ayda bir İstanbul’a altın ticareti için geldiğini, daha önceki gelişlerinde irsaliye faturalarını ibraz ederek geçiş yaptığını ve çıkış sırasında faturaların gümrüğe beyan edilmesi gerektiğini bilmediğini ifade etmiştir. Başsavcılık başvurucunun 338.243,50 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da müsadereye ilişkin hüküm bulunmadığından altınların başvurucuya iade edilmesine karar vermiştir. Başvurucu, idari yaptırım kararına itiraz etmiş; 1. Sulh Ceza Hâkimliği bu itirazı reddetmiştir. Başvurucu söz konusu karara da itiraz etmiş, 2. Sulh Ceza Hâkimliği kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı kesin olmak üzere reddetmiştir. İddialar Başvurucu, bildirim ve izin şartına uyulmadan yurt dışına altın çıkarılması kabahatine dayalı olarak idari para cezası verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda kamu makamlarınca başvurucuya herhangi bir suç isnadında bulunulmamış; başvurucunun yanında taşıdığı altınların kara paranın aklanması, terörizmin finansmanı, uyuşturucu kaçakçılığı veya başka suç faaliyetlerinde kullanıldığı ya da herhangi bir suçtan elde edildiği gibi bir iddia da söz konusu olmamıştır. Başvurucu, ülkeye giriş sırasında yurda soktuğu dolar cinsinden döviz miktarını, ayrıca bu dövizi başvuru dosyasında bulunan ve faturaları düzenleyen kişi ve kuruluşlardan altın almak amacıyla ihracat bedeli olarak kullanacağını da beyan etmiştir. Başvurucunun 1567 sayılı Kanun’da öngörülen yönteme uygun şekilde bildirimde bulunması durumunda yanındaki altını yurt dışına çıkarabilmesi mümkündür. Nitekim altınlar da başvurucuya iade edilmiştir. Bu bağlamda idari para cezası verilmesiyle korunan hukuki menfaat, bildirim ve izin yükümlülüğüne uyulmasını sağlamaktır. 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da, kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan imal edilmiş her türlü eşya ve kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması hâlinde eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs hâlinde bu bedelin yarısı kadar idari para cezası uygulanacağı öngörülmüştür. Bu hâliyle 1567 sayılı Kanun’da yer alan kural mahkemelere, somut olayın şartlarına göre yargısal denetim yapma imkânı tanımamakta; öngörülen meşru amaca ulaşmada kullanılan aracın ilgililer bakımından katlanılabilir nitelikte olup olmadığını değerlendirmeye, müdahalenin ağırlığı ile gerçekleşen netice arasında bir orantısızlık bulunup bulunmadığını ve ulaşılan sonucun adil olup olmadığını belirlemeye izin vermemektedir. Sonuç olarak 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da yer alan kural uyarınca, kabahati işleyen kişinin kusur derecesi, beyan edilen paranın kaynağı ve kuralla korunmak istenen meşru amacın ne ölçüde zarar gördüğü hususları yönünden yargı mercilerinin değerlendirme yapmaları mümkün değildir. Bu itibarla kabahati işleyen kişiler yönünden şahsileştirme olanağı vermeyen kural; kusur derecesi, paranın kaynağı, korunmak istenen meşru amacın ne ölçüde zarar gördüğü gibi unsurları incelemeye imkân vermediğinden olayın şartlarına göre müdahaleyi ölçülü kılabilecek farklı sonuçlara ulaşılmasını da engellemektedir. Nitekim olayda söz konusu altının herhangi bir suça konu olduğuna ve kaynağının belirsizliğine ilişkin bir veri bulunmadığı, idari yaptırıma konu kabahatin koruduğu hukuki menfaatin ülkeye altın giriş çıkışını takip etmekten ibaret olduğu görülmüştür. Buna rağmen -kanun hükmü sabit bir oran öngördüğü için- başvurucuya el konulan altının yüzde 50’si oranında para cezası verilmiştir. Dolayısıyla bildirim şartına uymadan yurt dışına altın çıkarması nedeniyle başvurucuya idari para cezası verilmesi şeklinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin söz konusu kamu yararı amacı karşısında şahsi olarak aşırı bir külfete yol açtığı değerlendirilmiştir. Bu itibarla müdahale ile korunmak istenen meşru amaç ve kişinin mülkiyet hakkı arasındaki olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Mohammad Atamleh Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/9691 Karar Tarihi: 29/2/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 1/8/2024-32619 Genel Kurul – Karar Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL Raportör: Mehmet ALTUNDİŞ Başvurucu: Mohammad ATAMLEH I. Başvurunun Özeti 1. Başvuru, bildirim ve izin şartına uyulmadan yurt dışına altın çıkarılması kabahatine dayalı olarak idari para cezası verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 4/3/2020 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 5. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. III. Olay ve Olgular 7. Başvurucu, İsrail uyruklu olup Kudüs’te altın ticareti ile uğraşmaktadır. Başvurucu 23/5/2019 tarihinde İstanbul Havalimanı Gümrük Müdürlüğüne sunduğu nakit beyan formlarında yurda girişte 90.000 ABD doları beyan etmiştir. Beyan formlarında adına nakit hareketliliği yapılan gerçek/tüzel kişiler olarak K.Ş. Kuyumculuk Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi, G.K. -G. Yarı Mamul, M.Ç. Mücevherat ve Kuyumculuk Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi gösterilmiş; nakdin kaynağı olarak ihracat bedeli yazılmıştır. Başvurucu, nakit beyan formunda beyan ettiği kişi ve kuruluşlardan muhtelif miktarlarda altın satın almıştır. 8. Başvurucu 26/5/2019 tarihinde yurt dışına çıkmak üzere İstanbul Havalimanı’na gelmiştir. Gümrük nakit beyan noktasından herhangi bir beyanda bulunmaksızın geçtikten ve pasaport çıkış işlemlerini tamamladıktan sonra yapılan güvenlik amaçlı X-Ray taramasında başvurucuya ait kabin çantasında altın eşya tespit edilmiştir. Başvurucu, irsaliye faturalarını ibraz etmiştir. Başvurucuya ait çantada 3.100 gram altın bulunmuştur. 26/5/2019 tarihli şüpheli ifade tutanağında başvurucu; ayda bir İstanbul’a altın ticareti için geldiğini, daha önceki gelişlerinde irsaliye faturalarını ibraz ederek geçiş yaptığını ve çıkış sırasında faturaların gümrüğe beyan edilmesi gerektiğini bilmediğini açıklamıştır. 9. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı İdari Yaptırım Bürosu (Başsavcılık) 23/9/2019 tarihinde başvurucunun 338.243,50 TL tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına, 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da müsadereye ilişkin hüküm bulunmadığından altınların başvurucuya iadesine karar vermiştir. Kararda; 1567 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ikinci fıkrası ile 11/8/1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 7/8/1989 tarihli ve Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararı’nın (32 sayılı Karar) 7. maddesinin (c) bendi dayanak olarak gösterilmiştir. 10. Başsavcılık kararın gerekçesinde başvurucunun ele geçirilen altınları beyan etmediğini ve bunları, ticari amaçla yurt dışına çıkarmak istediğini, İstanbul

Bildirim Şartına Uymadan Yurt Dışına Altın Çıkarma Nedeniyle İdari Para Cezası Verilmesi Read More »