İdare Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdari Davalarda Tek Başına Müdahilin Kanun Yollarına Başvurması Mümkün mü

Yanında Katıldığı Tarafın Kanun Yollarına Başvurmaması Halinde Tek Başına Müdahilin Kanun Yollarına Başvurması Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Esas No: 2021/4 Karar No: 2023/1 Karar Tarihi: 03-02-2023 Özet: Müdahilin, yanında katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması halinde, onun işlem ve açıklamalarına açıkça aykırı olmamak şartıyla tek başına kanun yollarına başvurabileceği ve ilgili yargı merciince başvuru dilekçesinin yanında katıldığı tarafa tebliğ edilmesi gerektiği yönünde içtihadın birleştirilmesine karar verilmiştir. (AİHS m. 6) (2709 s. K. m. 36) (2575 s. K. m. 39, 40) (1086 s. K. m. 53, 56, 57) (6100 s. K. m. 27, 31, 61, 63, 65, 66, 68, 69, 349, 366, 447, 450) (521 s. K. m. 73) (2577 s. K. m. 2, 20, 31, 46, 48) (6. DD. 12.04.2017 T. 2017/915 E. 2017/2524 K.) (2. DD. 01.03.2021 T. 2021/10622 E. 2021/340 K.) (6. DD. 21.01.2021 T. 2020/9829 E. 2021/363 K.) (8. DD. 05.11.2020 T. 2020/6254 E. 2020/4845 K.) (DİDDK 21.09.2020 T. 2020/1828 E. 2020/1524 K.) (ANY. MAH. 19.07.2018 T. 2015/2909 E.) İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararı Yanında katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması halinde müdahilin tek başına kanun yoluna başvurup başvuramayacağı konusunda Danıştay dava daireleri ve kurulları kararları arasında var olduğu ileri sürülen aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesinin Danıştay Başkanı tarafından istenilmesi üzerine, konuyla ilgili kararlar ve yasal düzenlemeler incelendikten; Raportör Üyenin açıklamaları ile Danıştay Başsavcısının düşüncesi dinlenildikten sonra gereği görüşüldü: I. KONU İLE İLGİLİ KARARLAR A. Yanında Katıldığı Tarafın Kanun Yollarına Başvurmaması Halinde Müdahilin Tek Başına Kanun Yoluna Başvurabileceğine İlişkin Kararlar Danıştay Altıncı Dairesince verilen 12/04/2017 tarih ve E:2017/915, K:2017/2524 sayılı karar: Davacının maliki olduğu taşınmazın bulunduğu yerde 2981 sayılı imar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı işlemler ve 6785 sayılı imar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yapılan ıslah imar planı uygulaması neticesinde üçüncü kişi (müdahillerin murisi) lehine kanuni ipotek konulmasına dair işlemin iptaline ilişkin karara karşı davalı idareler yanında müdahilin istinaf başvurusunun incelenmeksizin reddi yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 10/01/2017 tarih ve E:2017/11, K:2017/8 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istemiyle “müdahil” tarafından yapılan başvuru üzerine, Danıştay Altıncı Dairesince, davanın sonucundan doğrudan etkilenme durumunda olan ve davanın aleyhe sonuçlanması halinde davanın konusu olan hakkını kaybedecek olan müdahilin, yanında davaya katıldığı davalıdan bağımsız olarak kanun yollarına başvuramaması ya da kanun yoluna başvurulmuş olmasına rağmen istemin temyiz veya itiraz mercilerince incelenmemiş olması durumunda adil yargılanma hakkının sağlandığından söz edilemeyeceği; taraflardan birinin istinaf safhasında sunduğu bir dilekçenin bir gerekçe olmaksızın reddedilmesi ya da incelenmemiş olmasının mahkemeye erişim hakkına da aykırı düşeceği; bu nedenle davanın konusunun müdahilin sahip olduğu hak ya da şey olduğu hallerde müdahilin tek başına kanun yollarına başvurabileceğinin kabulü gerektiği belirtilerek davalı idarelerce istinaf yoluna başvurulmamış olması nedeniyle tek başına yaptığı istinaf başvurusunun incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davalı yanında yer alan müdahilin istinaf başvurusunun incelenmeksizin reddine dair kararın bozulmasına karar verilmiştir. Danıştay Altıncı Dairesince verilen 15/01/2019 tarih ve E:2015/11509, K:2019/258 sayılı karar: Davalı idare yanında müdahilin, tek başına karar düzeltme talebinde bulunabilmesinin mümkün olduğu, davaya müdahalenin, hakkı davanın sonucuna bağlı olan kişinin kendi hukuki yararını korumak için, davanın tarafı olmadan, davayı kazanmasında yararı bulunan tarafın yanında ve ona yardımcı olarak davaya müdahalesine imkân veren bir hukuki kurum olması nedeniyle, kişisel menfaati davanın sonucundan etkileneceğinden davaya müdahalesi kabul edilen kişinin, yanında yer aldığı taraf kanun yoluna süresinde ya da hiç başvurmasa bile, yanında yer aldığı tarafın aleyhine sonuç doğurmayacak şekilde, dava sonunda verilen karara tek başına itiraz edebileceğinin kabul edilmesi gerektiği, aksi durumun, Anayasa’nın \”Hak Arama Hürriyeti\” başlıklı 36. maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi\’nin \”Adil Yargılanma\” başlıklı 6. maddesine aykırı olacağı, ayrıca idari yargılama usul hukuku yönünden, davaya müdahalenin etkin işletilmemesinin hukuka uygunluğunun incelenmesi ve tesis edilmesi amacı İle bağdaşmayacağı belirtilerek karar düzeltme istemi kabul edilmiş ve Danıştay Altıncı Dairesince verilmiş olan 07/09/2015 tarih ve E:2015/6928, K:2015/4941 sayılı müdahil temyiz isteminin incelenmeksizin reddine ilişkin karar kaldırılarak davalı yanında müdahilin temyiz istemi yeniden incelenerek temyize konu kararın onanmasına karar verilmiştir. Danıştay Altıncı Dairesince verilen 13/10/2020 tarih ve E:2016/4080, K:2020/9310 sayılı ve 26/01/2021 tarih ve E:2018/2480, K:2021/440 sayılı kararlarda da, davalı yanında davaya katılan müdahilin tek başına yaptığı temyiz talebi incelenmek suretiyle onama kararları verilmiştir. Danıştay Onuncu Dairesince verilen 21/10/2019 tarih ve E:2018/4172, K:2019/6922 sayılı karar: Davalı yanında müdahilin, tek başına karar düzeltme talebinde bulunabilmesinin mümkün olduğu belirtilerek karar düzeltme istemi kabul edilmiş ve Danıştay Onuncu Dairesince verilmiş olan 26/06/2018 tarih ve E:2018/2876, K:2018/2211 sayılı temyiz isteminin incelenmeksizin reddi yolundaki karar kaldırılarak davalı yanında müdahilin temyiz İstemi yeniden incelenerek temyize konu kararın onanmasına karar verilmiştir. Danıştay Onuncu Dairesince verilen 12/05/2020 tarih ve E:2019/8032, K:2020/1336 sayılı kararda da, davalı yanında davaya katılan müdahilin tek başına yaptığı temyiz talebi incelenmek suretiyle bozma kararı verilmiştir. B. Yanında Katıldığı Tarafın Kanun Yollarına Başvurmaması Halinde Müdahilin Tek Başına Kanun Yoluna Başvuramayacağına İlişkin Kararlar Danıştay İkinci Dairesince verilen 01/03/2021 tarih ve E:2021/10622, K:2021/340 sayılı karar: Ankara 2. İdare Mahkemesince verilen 02/10/2014 tarih ve E:2014/1686, K:2015/1114 sayılı kararın, davalı yanında müdahil tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmiş, Dairece, davanın doğrudan tarafı olmayan feri müdahilin asıl tarafa sağlanan tüm imkân ve haklara sahip olduğunun söylenemeyeceği, adil yargılanma hakkının da buna imkân tanımadığı, dolayısıyla, asilin yargılamayı devam ettirmeme yönündeki iradesine rağmen fer\’i müdahilin davayı sürdürebilmesine hukuken imkân bulunmadığı, bu itibarla, davanın taraflarından olmayan, dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan ve ancak yanında katıldığı tarafa yardımcı olabilen müdahilin, yanında davaya katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması durumunda, tek başına kanun yollarına başvurmasının da hukuken kabul edilemez nitelikte olduğu belirtilerek olayda, müdahil tarafından tek başına temyiz yoluna başvurulduğu, müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın temyiz isteminde bulunmamış olması nedeniyle, müdahilin temyiz isteminin İncelenmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesince verilen 09/10/2015 tarih ve E:2015/3929, K:2015/8065 sayılı karar: Malatya İdare Mahkemesince verilen 16/04/2015 tarih ve E:2015/597, K:2015/587 sayılı kararın; davacı yanında davaya katılan tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmiş, Dairece, müdahilin, davanın tarafından bağımsız istekte bulunamayacağı; yalnızca tarafın davadaki istemine yardımcı olacak kimi açıklamalar yapabileceği ve bu konularda hukuki yardımda bulunabileceği, davaya taraf olandan bağımsız olarak tek başına kanun yollarına başvuramayacağı belirtilerek olayda, müdahil tarafından tek başına temyiz yoluna başvurulduğu, müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın temyiz isteminde bulunmamış olması nedeniyle, müdahilin temyiz isteminin incelenmesine

İdari Davalarda Tek Başına Müdahilin Kanun Yollarına Başvurması Mümkün mü Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması

Tam Yargı Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu Tebligat ve cevap verme – Madde 16 1. Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur. 2. Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir. 3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez. 4. Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir. 5. Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir. 6. Danıştayda ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülen davalarda savcının esas hakkındaki yazılı düşüncesi taraflara tebliğ edilir. Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde görüşlerini yazılı olarak bildirebilirler. Tam Yargı Davasında Talep Edilen Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması Danıştay 10. Daire Esas No: 2009/9938 Karar No: 2014/1117 Karar Tarihi: 25-02-2014 Özet: Tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dahil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak tanınmıştır. Görüldüğü üzere, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nda \”tam yargı davalarında, dava dilekçesinde belirtilen miktarın artırılabileceği\” ifadesine yer verildiği; tazminat tutarının maddi veya manevi zararların karşılanmasına yönelik olup olmamasına ilişkin olarak bir ayrımdan söz etmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, söz konusu artırım olanağının maddi tazminat tutarının yanında manevi tazminat tutarı içinde uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bir başka ifade ile davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen maddi ve manevi tazminat miktarını artırmaları mümkündür. Temyizen incelenen uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyulması halinde, davacıların hesaplama sonucunda belirlenen tutarın talep edilen maddi tazminat tutarından fazla olması halinde, istemde bulundukları maddi tazminat miktarının artırılmasını isteyebilecekleri gibi, manevi tazminat miktarının da artırılmasının isteyebilecekleri tabiidir. (765 s. K. m. 47) (2577 s. K. m. 3, 16, Geç. m. 7) İstemin Özeti: Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi\’nin 29.03.2007 tarih ve E:2002/2308, K:2007/476 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Davalı İdarenin Savunmasının Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakiminin Düşüncesi: Olayda, davalı idarenin istihdam eden sıfatıyla personelinin seçimi, eğitimi ve üzerindeki denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediği, dolayısıyla olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Bu durumda, hizmet kusuru ilkesi uyarınca davacıların maddi ve manevi zararlarının karşılanması gerekmektedir. Dava konusu olay nedeniyle 1993 yılında davanın açıldığı ve idare Mahkemesince, zararın hesaplanmasına ilişkin 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporunun esas alınarak karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, İdare Mahkemesince, güncel değerler çerçevesinde yeniden saptırılacak bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapora göre maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerekirken, 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporunun esas alınarak verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır. Öte yandan, idare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyulması halinde, davacıların yukarıda anılan hükümler çerçevesinde sapılacak hesaplama sonucunda belirlenen tutarın talep edilen tazminat tutarından fazla olması halinde, istemde bulundukları tazminat miktarının artırılmasını isteyebilecekleri tabiidir. Açıklanan nedenle, davacıların temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü; Dava; davacıların murisi …\’ın 30.12.1992 tarihinde Bismil İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde, Bölük Komutanlığında görevli Astsubay Çavuş … tarafından öldürülmesi olayında, idarenin istihdam ettiği ajanından dolayı sorumlu olduğundan bahisle, davacı …için, 180.83 TL maddi ve 40.00 TL manevi, … için, 764.99 TL maddi ve 50.00 TL manevi, … için 38.05 TL maddi ve 20.00 TL manevi, için,48.15 maddi ve 20.00manevi olmak üzere toplam 1.162.03 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince; davacıların murisi …\’ın Bismil ilçe Jandarma Komutanlığı ile ticari ilişkisi sebebiyle İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde bulunduğu sırada, önceden kendisine ait ticari iş yerinde tartıştığı Jandarma Komando Bölük Komutanlığı emrinde görevli Astsubay Çavuş … ile karşılaştığı ve aralarında çıkan tartışma sonucunda …tarafından öldürüldüğü; olayda, davalı idarenin istihdam eden sıfatıyla personelinin seçimi, eğitimi ve üzerindeki denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediği açık olup, buna bağlı olarak davacıların tazminat isteminin kabulü gerektiği gerekçesiyle, Mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor uyarınca, toplam 1.162,03 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir. Davacılar tarafından, idare mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin malvarlığında meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı; desteğini yitiren kimsenin, ölümünden önce bulunduğu sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak yardımın karşılığı olan paranın ödettirilmesidir. Dolayısıyla, destekten yoksunluk zararı, ölüm olayı olmasaydı desteğin yapacağı varsayılan yardım tutarı geleceğe yönelik olarak belirlenmek suretiyle hesaplanmaktadır. Başka bir anlatımla, destekten yoksun kalma tazminatıyla, ölenin (desteğin) gelecekte elde etmesi muhtemel gelirinin güncelleştirilerek, destekten yoksun kalanın, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak gelire kavuşturulması amaçlanmaktadır. Bilindiği üzere, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini kaybeden kimseye, diğer bir deyimle ölen kimsenin yakınlarına, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak bir miktar para ödenmesini ifade etmektedir. Dosyanın incelenmesinden, davacıların murisi …\’ın, Bismil ilçe Jandarma Komutanlığı ile ticari ilişkisi sebebiyle İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde bulunduğu sırada, önceden kendisine ait ticari iş yerinde tartıştığı Jandarma Komando Bölük Komutanlığı emrinde görevli Astsubay Çavuş …ile karşılaştığı, davacılar murisinin aralarında çıkan tartışma sonucunda adı geçen tarafından öldürüldüğü, adı geçen hakkında kasten adam öldürmek suçundan ceza davası açıldığı ve KKK

İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasının Bedel Tespiti ve Tescil Davasında Bekletici Mesele Yapılması

Acele Kamulaştırma Kararının İptali AYM Kararı Değerlendirme Olaylar Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırılmasına ilişkin kamu yararı kararı almıştır. Bu doğrultuda Maliye Bakanlığı, belirlenen taşınmazların kamulaştırılmasına karar vermiş ve Bakanlar Kurulu bu taşınmazların kamulaştırma işlemlerinde acele kamulaştırma usulünün uygulanmasını kararlaştırmıştır. Maliye Hazinesi (Hazine) tarafından adli yargıda açılan davalara istinaden taşınmazlara el konulmasına karar verilmiştir. Başvurucular, taşınmazlarının rüzgâr enerjisi santrali yapımı amacıyla Hazine adına tescil edilmesi için alınan kamu yararı, kamulaştırma ve acele kamulaştırma kararlarının iptali talebiyle idari yargıda dava açmıştır. Dava sırasında başvurucuların yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir. Bu dava devam ederken Hazine tarafından başvurucular aleyhine açılan bedel tespiti ve tescil davalarında başvurucular, idari yargıdaki iptal davasının bekletici mesele yapılması talebinde bulunmuş ancak yürütmeyi durdurma kararı ibraz edilemediği gerekçesiyle talepleri reddedilmiştir. Bedel tespiti ve tescil davalarının kabulüne karar verilmesinden sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), acele kamulaştırma usulünün hukuka uygun olmadığını tespit etmiş ve işlemi iptal etmiştir. Ancak İDDK, kamu yararı ve kamulaştırma kararları yönünden davayı reddeden daire kararını onamıştır. İddialar Başvurucular, kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptal edilmemesi ile acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı iptal edildiği hâlde taşınmazların idare adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Olağan ve acele usulde kamulaştırma işlemlerine ilişkin iptal davası idari yargıda, malikler aleyhine idarelerce açılan bedel tespiti ve tescil davası ise adli yargı mahkemelerinde görülmektedir. Benzer dönemde görülmeye başlayan bu davalardan bedel tespiti ve tescil davaları, bazen idari yargıda devam eden iptal davalarından önce sonuçlanabilmektedir. Bedel tespiti ve tescil davasında tescile ilişkin hüküm kesin olduğundan taşınmazlar idareler adına tescil edilmekte ve bu tarihten sonra malikler lehine idari yargıda verilen kararlar ise çeşitli hukuki sorunları beraberinde getirmektedir. Malikler kamulaştırma gibi ağır bir müdahaleye maruz bırakılmanın ötesinde taşınmazın yeniden adlarına tescili için ayrı bir dava açma külfeti ile karşı karşıya kalmaktadır. Bununla birlikte adli yargı mahkemeleri, özellikle acele usulde kamulaştırma kararlarına ilişkin idari yargıda verilen yürütmenin durdurulması kararlarının bekletici mesele yapılmasını gerektirmediğini değerlendirmektedir. Bu nedenle de yürütmenin durdurulması kararlarının bedel tespiti ve tescil davasında devam eden yargılamalara somut bir etkisi olamamaktadır. Bu bilgiler ışığında, iki ayrı yargı yolunda devam eden davalar sonunda verilen hükümlerin birbiriyle uyumsuz olmasını önleme maksadıyla yapılan yürütmenin durdurulmasına ilişkin kanuni düzenlemenin yeterli bir çözüm sağlama imkânı kalmadığı görülmüş ve acele kamulaştırma usulüne ilişkin yapısal bir sorun olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nda yer verilen yürütmenin durdurulması müessesesinin kapsamının uygulamada adli yargı mahkemeleri tarafından dar olarak yorumlandığı ve anılan müessesenin yeterli bir koruma sağlayamadığı değerlendirilmiştir. Öte yandan kamulaştırma işlemlerindeki aşamaların birbirinden bağımsız görülmesi yönündeki güncel İDDK içtihadının, malikler tarafından açılacak yolsuz tescil davalarının başarıya ulaşmasını olumsuz etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda adli yargı mahkemeleri taşınmazlara acele el konulmasına karar vermiş ve bu tarihten sonra taşınmazlar idare tarafından fiilen kullanılmaya başlanmıştır. İdareler tarafından taşınmazların fiilen kullanılmaya başlandığı tarihlerden idari yargıda iptal kararının verildiği tarihe kadar iki yılı aşkın süreyle hukuka uygunluk denetiminin sonuçlandırılmamış olması nedeniyle başvurucular mülkiyet hakkının kendilerine sağladığı korunmadan mahrum bırakılmıştır. Ayrıca başvurucuların maruz kaldıkları acele usulde kamulaştırma işleminin idari yargı kararı ile hukuka aykırı olduğu saptanmış ancak taşınmazları idare adına tescil edilmiştir. İdari yargı sürecinin uzaması neticesinde başvurucular lehine verilen iptal kararının etkisizleştiği, mahkeme kararının somut bir etki yaratmadığı ve etkili bir yol olarak sonuç doğurmadığı kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan acele usulde kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Acele Kamulaştırma Kararının İptaline Rağmen Bedel Tespiti ve Tescil Davasında Taşınmazın İdare Adına Tescil Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ali Kömürcü ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/2890 Karar Tarihi: 25/10/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 3/1/2024-32418 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Olcay ÖZCAN Başvurucular:  Ali KÖMÜRCÜ, Ali YİNİT, Ekrem TOPAL, İsmail ÇETİN, İsmail TAŞDÖNER, Mehmet ÇETİN, Metin SARGIN, Yusuf İzzettin KULAKOĞLU, Nurten ÇETİN, Gülşen ÇAKMAKÇI, Mesut ÇAM, Hasan AKYÜZ, Hasan KULAKOĞLU, Fatma DERELİER, Hatice NAZİLLİ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptal edilmemesi ile acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı iptal edildiği hâlde taşınmazların idare adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 3/8/2017 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvurunun makul sürede yargılanma hakkı dışında kalan şikâyetler yönünden 2017/31418 sayılı başvuru dosyasından ayrılmasına ve ayrılan dosyanın 2019/2890 başvuru numarasına kaydedilmesine karar verilmiştir. 4. Başvurucu Mehmet Çetin 12/11/2019 tarihinde vefat etmiştir. 5. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 7. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 9. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) 21/7/2011 tarihli kararı ile İzmir\’in Kiraz ve Beydağı ilçelerinde rüzgâr enerjisine dayalı K. Rüzgâr Enerjisi Santrali (RES) Projesi yapılması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda K. Elektrik Yatırım Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi (Şirket) lehine karar tarihinden geçerli olmak üzere 49 yıl süreyle üretim faaliyeti göstermek üzere üretim lisansı verilmiştir. 10. EPDK tarafından lisans kapsamında yer alan tesislerin kurulabilmesi için gerekli olan ve aralarında başvuruculara ait taşınmazların da olduğu taşınmazların kamulaştırılmasında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu\’nun 19. maddesine göre 23/1/2014 tarihinde kamu yararı kararı alınmıştır. Bu karar 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 6. maddesi uyarınca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından 14/4/2014 tarihinde onaylanmıştır. 11. EPDK\’nın kamulaştırma işlemlerini yapmakla görevli Maliye Bakanlığına yazdığı 16/4/2014 tarihli yazıda, kurulacak RES kapsamında kalan tarım arazileri hakkında 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereğince İzmir Valiliği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün 8/10/2013 tarihli yazısı ile tarım dışı kullanım izni verildiği belirtilmiştir. Projeye ait kamulaştırma planları ile eklerinin İzmir Kadastro Müdürlüğü tarafından onaylandığı ve \”Çevresel etki değerlendirmesi [ÇED] gerekli değildir.\” kararının da Aydın Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün (Çevre ve Orman Müdürlüğü) 23/6/2011 tarihli kararıyla

Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasının Bedel Tespiti ve Tescil Davasında Bekletici Mesele Yapılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Milletvekili Adayı Olmak için İstifa Eden Kamu Görevlisinin Eski Görevine İade Edilmesi Gerekir mi

Milletvekili Adayı Olmak için İstifa Edenlerin Eski Görevine İade Edilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı Değerlendirme Olaylar Sağlık Bakanlığı bünyesinde bir süre vekâleten bir süre de asaleten daire başkanlığı görevinde bulunan başvurucunun 2011 yılında yürürlüğe giren 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (663 sayılı KHK) uyarınca daire başkanlığı görevi sona ermiş ve başvurucu, şahsa bağlı bakanlık müşavirliği kadrosuna atanmıştır. Ancak başvurucunun özlük hakları bahsi geçen KHK uyarınca fark tazminatı ödenmek suretiyle korunmuştur. Başvurucu, bakanlık müşaviri ünvanı ile genel idare hizmetleri sınıfında görev yapmaktayken milletvekili adayı olabilmek için istifa etmiş, seçimde aday gösterilmemesi üzerine Sağlık Bakanlığına başvurarak eski görevine iadesini talep etmiş ancak mühendis kadrosuna atanmıştır. Başvurucunun göreve geri dönme talebinde bulunduğu tarihten birkaç gün sonra yürürlüğe giren 703 sayılı KHK ile de 663 sayılı KHK ile getirilmiş olan tüm şahsa bağlı müşavirlik kadroları kaldırılmış ancak 703 sayılı KHK hâlihazırda bu kadrolarda bulunanlara birtakım imkânlar tanımıştır. Başvurucunun anılan işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı özlük haklarının iadesi talebiyle açtığı davada idare mahkemesi, dava konusu işlemi iptal etmiş ve davacının yoksun kaldığı mali ve özlük haklarının ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir. İdarenin yaptığı istinaf başvurusu üzerine bölge idare mahkemesi, söz konusu kararı kaldırmış ve davanın kesin olarak reddine karar vermiştir. İddialar Başvurucu, milletvekili adayı olmak için istifa ettiği şahsa bağlı müşavir kadrosuna tekrar atanmaması nedeniyle seçilme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda bölge idare mahkemesinin müşavirlik kadrosunun istifa sonucu iptal olduğu, bu nedenle idarece eski kadroya atama yapılmasına kanuni engel bulunduğu şeklindeki bariz takdir hatası içeren yorumu, seçilme hakkına demokratik bir toplumda gerekli olmayan bir müdahale teşkil etmiştir. Bölge idare mahkemesi bu yorumu yaparken şahsa bağlı kadronun ve seçim sebebiyle istifanın mahiyetini dikkate almadığı gibi seçilme hakkının demokratik bir toplumda taşıdığı önemi de gözardı etmiştir. Başvurucunun sırf seçilme hakkını kullanması mevcut durumunda beklemediği bir kötüleşmeye yol açmıştır. Bu kötüleşmenin gerekli olduğunun kabul edilebilmesi için idarenin ve mahkemelerin öncelikle bu durumun zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğini ortaya koymaları gerekir. Ancak nihai kararı veren bölge idare mahkemesi başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı mevcut kötüleşmenin hangi zorunlu toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğini ortaya koyamamış, iki kadro arasındaki farkın ne olduğunu da açıklamamıştır. İdare mahkemesi, başvurucunun daha önce bulunduğu daire başkanlığı ve bakanlık müşavirliği kadrolarını mühendis kadrosu ile eş değer veya kariyer olarak yakın görmemiş ve aynı zamanda mühendis kadrosunu alt derece olarak değerlendirmişken bölge idare mahkemesi bu konuda açık bir değerlendirme yapmamıştır. Bununla birlikte eş değer veya kariyer olarak en yakın kadro ile kazanılmış hak aylık derecesine bağlı kadro bazı kadrolarda birbiriyle örtüşebilir. Ancak özellikle yönetici kadrolarında bulunan kamu görevlilerinin salt kazanılmış hak aylık derecesini korumak suretiyle atandıkları yeni kadroları, eski kadrolarına kariyer olarak yakın bir kadro gibi değerlendirilemeyecektir. Nitekim başvurucunun bakanlık müşavirliği kadrosunda iken doğrudan bakana bağlı olduğu ve fark tazminatından faydalandığı dikkate alındığında bakanlık müşavirliği kadrosu ile mühendis kadrosu birbirlerine eş değer veya kariyer olarak en yakın kadrolar değildir. Öte yandan sadece kanunun lafzına bakıldığında kanun koyucunun \”…eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler.\” ifadesiyle geri dönme talebinde bulunanın hangi kadroya atanacağı konusunda idareye geniş bir takdir alanı bıraktığı düşünülebilir. Ancak idarenin bu alandaki takdir yetkisi sınırsız değildir. İdarenin bu alandaki yetkisini kullanırken seçim nedeniyle istifanın normal bir istifa olmadığını, istifa edenin aday gösterilmeme ya da seçilememe durumunda göreve geri dönme iradesinin olduğunu kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla adaylık için istifa eden kamu görevlilerinin, kamu görevlisi statülerinin bir nevi askıda olduğunun kabulü ve geri dönme iradesini kullandıkları anda -mümkün olduğu müddetçe- eski kadrolarının sağladığı imkânlara geri dönebilmeleri gerekmektedir. Ancak hem idare hem de bölge idare mahkemesi, başvurucunun önceki kadrosunun istifa ile son bulduğu hususuna odaklanmakta, başvurucunun istifa etmeden önce daire başkanlığı özlük haklarından faydalandığı, istifa sonrasında ise özlük haklarının bir anda mühendis kadrosuna indirildiği gerçeğini gözardı etmektir. Neticede başvurucu seçilme hakkını kullanmamış olsaydı 703 sayılı KHK\’nın sağladığı imkânlardan faydalanabilecekken sırf anayasal bir hakkını kullanması bu düzenlemeden faydalanamaması sonucunu doğurmuştur. Dahası başvurucu seçilme hakkını kullandığı için önceden daire başkanlığı görevinde bulunması nedeniyle 663 sayılı KHK kapsamında elde ettiği ve istifa edene kadar uzunca bir süre faydalandığı hakları da kaybetmiştir. Seçilme hakkını kullanan bir kamu görevlisinin yeterli gerekçeler sunulmadan eski görevinin sağladığı imkânlardan faydalanamamasının seçilme hakkının kullanılmasında caydırıcı bir etki oluşturacağı açıktır. Söz konusu caydırıcı etki nedeniyle seçilme hakkına yapılan müdahalenin başvurucunun ve başvurucu ile benzer koşullarda olan kamu görevlilerinin ülkenin siyasal hayatına katılımını engelleyici bir etkisi olduğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak bölge idare mahkemesinin hatalı yorumu nedeniyle kanunilik şartını karşılamayan söz konusu müdahalenin ayrıca demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğinin ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı ve başvurucunun istifa öncesindeki ve sonrasındaki statüsü kıyas edildiğinde orantılı da olmadığı kanaatine varılmıştır.  Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle seçilme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Mehmet Demircioğlu Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/35797 Karar Tarihi: 14/9/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 19/12/2023 – 32404 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Kübra ÇİFTÇİ Başvurucu: Mehmet DEMİRCİOĞLU I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, şahsa bağlı müşavir kadrosunda görev yapmaktayken milletvekili adayı olmak için istifa eden başvurucunun tekrar aynı kadroya atanmaması nedeniyle seçilme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvurucu, nihai kararı 7/11/2020 tarihinde öğrendikten sonra 23/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 21/6/2021 tarihinde görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. 5. Birinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 7. Elektrik mühendisi olan başvurucu, bakanlık müşaviri ünvanı ile genel idare hizmetleri sınıfında görev yapmaktayken 24/6/2018 tarihinde yapılan 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimi\’nde milletvekili adayı olabilmek için istifa etmiştir. 8. Başvurucu, söz konusu seçimde aday olarak gösterilmemesi üzerine Sağlık Bakanlığına başvurarak eski görevine iadesini talep etmiş ancak farklı bir kadro olan mühendis kadrosuna atanmıştır. 9. Başvurucu, anılan işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun

Milletvekili Adayı Olmak için İstifa Eden Kamu Görevlisinin Eski Görevine İade Edilmesi Gerekir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamu Görevine İade Edilenlerin Önceki Yöneticilik Görevine Atamasının da Yapılması Gerekir

Kamu Görevine İade Edilenlerin Önceki Yöneticilik Görevine Atanması Gerekir Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Abdulkadir Tuncay Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/35343 Karar Tarihi: 30/3/2022 R.G. Tarih ve Sayı: 29/7/2022-31907 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Basri BAĞCI, Kenan YAŞAR Raportör: Şermin BİRTANE Başvurucu: Abdulkadir TUNCAY I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, kamudaki görevine iade edilirken daha önceki yöneticilik görevine atamanın yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 25/10/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 9. Başvurucu, Batman Adliyesinde yazı işleri müdürü olarak görev yapmakta iken 29/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (675 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır. Ayrıca başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suç isnadı nedeniyle kamu davası açılmıştır. Batman 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/3/2018 tarihli kararıyla üzerine atılı suçu işlediğine dair kesin, inandırıcı, yeterli delil bulunmadığı ve bu nedenle suçu sabit olmadığı gerekçesiyle başvurucunun beraatine hükmedilmiştir. 10. 23/5/2018 tarihinde Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) tarafından başvurucunun göreve iade talebinin kabulüne karar verilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, Bakanlık tarafından 9/7/2018 tarihinde Batman Adliyesi zabıt kâtibi olarak atanmıştır. 11. Başvurucu, atama işleminin düzeltilerek 675 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmadan önceki unvanı olan yazı işleri müdürlüğüne atanması talebiyle Bakanlığa başvurmuştur. Bakanlık Personel Genel Müdürlüğünün 18/7/2018 tarihli yazısıyla 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun\’un 10. maddesinin birinci fıkrasında yer alan \”…yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, yöneticilik görevinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır.\” hükmü nedeniyle başvurucunun talebi reddedilmiştir. 12. Başvurucu, söz konusu işleme karşı Batman İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 27/3/2019 tarihinde işlemin iptaline karar vermiştir. Kararda, 7075 sayılı Kanun\’un 10. maddesi uyarınca Komisyon kararıyla göreve iade edilen kamu personelinin öncelikle eski kadro ve pozisyonuna atanmasının öngörüldüğü, yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında ise mevzuatla belirlenen sınavlardan geçerek atanılan daimî nitelikteki ve kazanılmış hak teşkil eden kadro ve pozisyonların korunmasının amaçlandığı belirtilmiştir. Ayrıca daha önce görevde yükselme sınavı sonucu yazı işleri müdürü olarak atanmış olan başvurucunun göreve iadesinde kazanılmış hak niteliğindeki bu görev ve unvanının dikkate alınması, bu nedenle atamasının yazı işleri müdürü olarak yapılması gerektiği ifade edilmiştir. 13. Bakanlık tarafından karara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdari Dava Dairesinin 10/9/2019 tarihli kararıyla iptal kararının kaldırılmasına ve davanın kesin olarak reddine hükmedilmiştir. Kararda; ilgili mevzuat hükümlerine göre yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında yöneticilik görevinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanlarının dikkate alınacağı, idarenin bu konuda bağlı yetki içinde bulunduğu, başvurucunun yöneticilik görevi olan yazı işleri müdürlüğünden önceki zabıt kâtipliği görevine atanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. 14. Bu karar, başvurucuya 3/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. 15. Başvurucu 25/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 16. 7075 sayılı Kanun’un 10. maddesinin 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilmesinden önceki hâliyle (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir: \”Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlere ilişkin başvurunun kabulü halinde karar Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Bu şekilde bildirilen personelin atama teklifleri; statüleri, unvanları ve yürüttükleri görevler itibarıyla başka kurumlarda görevlendirilmeleri mümkün olmayanlar hariç olmak üzere daha önce istihdam edildikleri kurumlar dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarında eski statülerine ve unvanlarına uygun kadro ve pozisyonlara Devlet Personel Başkanlığı tarafından ikamet ettikleri il dikkate alınarak onbeş gün içinde yapılır. Bu fıkra kapsamında kamu görevine iade edilmesine karar verilenlerden, yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, yöneticilik görevinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır.\” 17. 7075 sayılı Kanun\’un 10. maddesinin 7145 sayılı Kanun\’un 22. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir: \”Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlere ilişkin başvurunun kabulü hâlinde karar, kadro veya pozisyonunun bulunduğu kuruma, yükseköğretim kurumlarında kamu görevinden çıkarılan öğretim elemanları için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına bildirilir. Kamu görevine iade edilmesine karar verilenlerin eski kadro veya pozisyonuna atanması esastır. Ancak müdür yardımcısı veya daha üstü ile bunlara eşdeğer yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, söz konusu yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır.” 18. Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarihli ve E.2018/159, K.2019/93 sayılı kararıyla, 7075 sayılı Kanun’un 10. maddesinin 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı fıkrasının \”Ancak müdür yardımcısı veya daha üstü ile bunlara eşdeğer yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, söz konusu yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır.\” şeklindeki üçüncü cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararı için tıklayınız.) B. Uluslararası Hukuk 19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi\’nin (Sözleşme) \”Özel ve aile hayatına saygı hakkı\” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir: \”(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.\” 20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında özel hayatın eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavram olduğu belirtilmektedir. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramını AİHM oldukça geniş yorumlamakta ve bu kavrama ilişkin ayrıntılı bir tanım yapmayı uygun bulmamaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51). Bununla birlikte Sözleşme\’nin denetim organlarının içtihatlarında bireyin kişiliğini serbestçe geliştirmesi ve gerçekleştirmesi ve kişisel bağımsızlık kavramlarının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır (K.A. ve A.D./Belçika, B. No: 42758/98, 45558/99, 17/2/2005, § 83; Pretty/Birleşik Krallık, B. No: 2346/02, 29/4/2002, § 61; Christine Goodwin/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28957/95, 11/7/2002, §

Kamu Görevine İade Edilenlerin Önceki Yöneticilik Görevine Atamasının da Yapılması Gerekir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırma İşleminin İptali: Özel Hukuk Tüzel Kişisinin Adına Kamulaştırma İşlemi Yapılamaz

Kamulaştırma İşleminin İptali Davası Anayasa Kamulaştırma – Madde 46 Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir. Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir. Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir. İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. Özel Hukuk Tüzel Kişisinin Adına Yapılan Kamulaştırma İşleminin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Değerlendirme Olaylar Başvurucunun taşınmazının da içinde bulunduğu alan 1/5.000 ölçekli Hadımköy Sanayi Bölgesi, nâzım imar planında ve 1/1.000 ölçekli Hadımköy Sanayi Bölgesi 1. Etap uygulama imar planında yoğunluklu olarak sanayi alanında kalmaktadır. Anadolu Sanayicileri Toplu İşyeri Yapı Kooperatifinin (ASKOOP) Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ) yazdığı yazıda başvuru konusu taşınmazın da içinde bulunduğu alanın tüm harcamaları Kooperatif tarafından karşılanmak üzere kamulaştırılması talep edilmiştir. Bu talep üzerine başvuru konusu taşınmazı da kapsayan alanın 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun\’un 9. maddesine dayanılarak Avrupa Yakası’ndaki sanayi tesislerinin tek bir merkezde toplanmasını sağlamak amacıyla kamulaştırma kararı verilmiştir ASKOOP\’un talebi üzerine alınan kamulaştırma kararı sonrasında TOKİ ve ASKOOP arasında düzenlenen protokolde kamulaştırma işlemleri için ASKOOP\’un TOKİ hesabına avans yatıracağı, kamulaştırma bedellerinden, tapu masraflarından, her türlü vergi ve harçlardan ASKOOP\’un sorumlu olacağı kararlaştırılmıştır. Ayrıca davaların ASKOOP avukatları tarafından takip edileceği ve kamulaştırma sonrası TOKİ adına tapuya tescil edilen taşınmazların ASKOOP\’a devredileceği konularında anlaşmaya varılmış ve başvuru konusu taşınmazı da kapsayan alanın TOKİ adına tescil edilmesinden sonra taşınmazlar ASKOOP\’a satılarak devredilmiştir. Kamulaştırma kararı üzerine TOKİ, asliye hukuk mahkemesinde başvurucu aleyhine kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası açmış; asliye hukuk mahkemesi 7.250.000 TL kamulaştırma bedeli tespit etmiş ve bu bedelin başvurucuya ödenmesi karşılığında taşınmazların TOKİ adına tesciline hükmetmiştir. Yargıtay bu kararı bedelin yüksek belirlendiği gerekçesiyle bozmuştur. Başvurucunun kamulaştırma işleminin iptali talebiyle TOKİ aleyhine açtığı davada idare mahkemesi yetki yönünden ret kararı vermiştir. Bunun üzerine başvurucu, yetkili idare mahkemesinde kamulaştırma işleminin iptali talebiyle dava açmış; idare mahkemesi ise davanın reddine karar vermiştir.  İdare mahkemesi kararının Danıştay tarafından bozulması sonrası TOKİ karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Danıştay bozma kararını kaldırarak ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir. İddialar Başvurucu, kamulaştırma işleminin iptali davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Öncelikle belirtmek gerekir ki kamu hizmeti alanı niteliği bulunmayan sanayi alanlarının devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından kamulaştırılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu noktada ASKOOP, TOKİ\’den kamulaştırma yapılmasını talep etmeksizin doğrudan başvuru konusu taşınmazı satın alma imkânına sahiptir. Öte yandan kamu hizmet alanı olmasa da 1164 sayılı Kanun uyarınca, TOKİ\’nin sanayi yatırımları için arsa ve arazi sağlanmasına yönelik kamulaştırma yapma yetkisi bulunmaktadır. Bununla birlikte kamulaştırma yetkisi olan devlet ve TOKİ dâhil tüm kamu tüzel kişilerinin özel mülkiyete kamulaştırma yoluyla son verilebilmesi için kamulaştırmanın Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen güvencelere uygun olarak yapılması gerekmektedir. Somut olayda bir özel hukuk tüzel kişisi olan ASKOOP\’un talebi üzerine başlayan kamulaştırma işlemlerinin tüm masrafları ASKOOP tarafından karşılanmış, ASKOOP\’un kontrolünde kamulaştırma süreci tamamlanmış ve TOKİ adına tescil edilen taşınmazlar ASKOOP\’a satılarak devredilmiştir. Bu olgular ışığında henüz kamulaştırma işlemleri başlamadan önce, kamulaştırılacak taşınmazların ASKOOP\’a devredileceği belli olduğuna göre söz konusu kamulaştırma işlemlerinin TOKİ aracı kılınarak bir özel hukuk tüzel kişisi olan ASKOOP için yapıldığı aşikârdır. Kamulaştırma mahiyeti itibarıyla Anayasa\’nın 46. maddesi uyarınca devlet ve kamu tüzel kişilerince kamu yararının gerektirdiği hâllerde yapılabilir. Somut olayda olduğu gibi özel bir kişinin talebiyle ve bütünüyle özel bir kişi adına yürütüldüğü anlaşılan kamulaştırma işlemi mülkten yoksun bırakmayı mümkün kılan kamu yararının varlığını tartışılır hâle getirmektedir. Bu durum, bireylerin kendi taşınmazını imar kuralları çerçevesinde serbest piyasa ortamında dilediği gibi -taşınmazı devretmeme dâhil- tasarruf edebilmeleri imkânının ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır. Üstelik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda kamulaştırma işleminin devlet ve kamu tüzel kişilerince ancak özel kanunlarına dayanılarak gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri adına kamulaştırma yapılabileceği belirtilmişken somut olayda ASKOOP lehine böyle bir kamulaştırma yapılabileceğine dair özel bir kanun hükmünün varlığı da ortaya konulamamıştır. Sonuç olarak TOKİ tarafından kamulaştırma yapılmış gözükse de aslında ASKOOP için yapıldığı anlaşılan söz konusu kamulaştırma işleminin Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen devlet ve kamu tüzel kişilerince kamu yararının gerektirdiği hâllerde kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırma yapılması güvencesine uygun düşmemektedir. Bu bağlamda başvuruya konu kamulaştırma işleminin mülkiyet hakkının korunması yönünden öngörülemez ve keyfî durumlara yol açtığı, müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Hakan Bilal Kutlualp Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/19597 Karar Tarihi: 14/9/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 14/12/2023 – 32399 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Mahmut ALTIN Başvurucu: Hakan Bilal KUTLUALP I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; kamulaştırma işleminin iptali davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 14/6/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 4. İkinci Bölüm tarafından başvurunun Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu 1959 doğumlu olup İstanbul\’da ikamet etmektedir. Başvurucu, İstanbul ili Arnavutköy ilçesi Ömerli köyünde kâin 250 parsel numaralı 25.000 m² yüz ölçümündeki taşınmazın malikidir. 7. 29/4/1969 tarihli ve 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile kurulan Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü (Arsa Ofisi) 8/12/2004 tarihli ve 5273 sayılı Kanun\’la 1164 sayılı Kanun\’da yapılan değişikliklerle lağvedilmiş ve Arsa Ofisine verilen görevler Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ/İdare) devredilmiştir. 8. S.S. Anadolu Sanayicileri Toplu İşyeri Yapı Kooperatifinin (ASKOOP/Kooperatif) TOKİ\’ye yazdığı 7/4/2011 tarihli yazıda; üyelerinin İstanbul genelinde dağınık vaziyette

Kamulaştırma İşleminin İptali: Özel Hukuk Tüzel Kişisinin Adına Kamulaştırma İşlemi Yapılamaz Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Eski Hükümlünün Kamuda İstihdamında Arşiv Araştırması ve Güvenlik Soruşturması Yapılması

Eski Hükümlünün Kamuda İstihdamında Arşiv Araştırması ve Güvenlik Soruşturması Yapılması Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Eski Hükümlü veya Terörle Mücadelede Malul Sayılmayacak Şekilde Yaralananların İşçi Olarak Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik Tanımlar – Madde 4 (1) Bu Yönetmeliğin uygulanmasında; a)  Eski hükümlü: Affa uğramış olsa bile Devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, cinsel saldırı veya çocuğun cinsel istismarı suçlarından mahkûm olmamak şartıyla; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezası alan ya da ceza süresine bakılmaksızın zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hüküm giyenlerden cezasını tamamlayanlar, cezası ertelenenler, koşullu salıverilenler, denetimli serbestlikten yararlananlardan eski hükümlü belgesi ile durumlarını belgelendirenleri, … İfade eder. İşçi olarak alınacaklarda aranacak şartlar – Madde 5 (1) Kamu kurum ve kuruluşlarında işçi olarak istihdam edileceklerde; a) 2527 sayılı Türk Soylu Yabancıların Türkiye\’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla Türk vatandaşı olmak, b) 18 yaşını tamamlamış olmak, c) Kamu kurum ve kuruluşlarının özel kanunlarında yer alan özel şartları taşımak, ç) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde tanımlandığı şekilde eski hükümlü veya 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (ğ) bendinde tanımlandığı şekilde terörle mücadelede malul sayılmayacak şekilde yaralanan olmak, d) Ortaöğretim ve üstü eğitim düzeyindeki işçi talepleri için KPSS sınavına girmiş olmak şartları aranır. Eski Hükümlünün Kamuda İstihdamında Arşiv Araştırması ve Güvenlik Soruşturmasının Olumsuz Sonuçlanması Danıştay 12. Daire Esas No: 2020/97 Karar No: 2021/6602 Karar Tarihi: 13.12.2021 Temyiz Eden (Davalı): … Büyükşehir Belediye Başkanlığı Karşı Taraf (Davacı): … İstemin Konusu: … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesinin …. tarih ve E:…, K:.. sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ Dava konusu istem: … Büyükşehir Belediyesinde alt işveren firma işçisi olarak çalışmakta iken 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 24. maddesi kapsamında sürekli işçi kadrosuna geçirilen davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu\’nun 48. Maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (8) numaralı alt bendi uyarınca hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olduğundan bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin … tarihli işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:.., K:… sayılı kararla; davacının eski hükümlü olduğu durumu idarenin bilgisinde (adli sicil kaydı) olmasına karşın, … Genel Müdürlüğü\’nün … tarih ve 7837 sayılı, Mahalli İdare Şirketlerinde Eski Hükümlü İşçi İstihdamına İlişkin Genelgesi ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Eski Hükümlü veya Terörle Mücadelede Malul Sayılmayacak Şekilde Yaralananların İşçi Olarak Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in geçici 1. maddesi hükümleri kapsamında, eski hükümlülerin istihdamlarına imkan tanındığı hususu gözetilmeden ve bu çerçevede, davacının sürekli işçi kadrosuna alınmasında (istihdamında) takdir hakkı kapsamında kamu yararı ve hizmetin gerekleri dikkate alınmak sureti ile herhangi bir değerlendirmede bulunulmaksızın, mahkumiyete ilişkin bilgi notundan hareketle, 657 sayılı Kanun\’un 48.maddesinin (A) bendinde aranan şartları taşımadığından bahisle istihdamına son verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı, diğer yandan, davalı idarece, davacının sürekli işçi kadrosuna atanma isteminin, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 24 üncü maddesi kapsamında aranan diğer tüm şartları da taşımak kaydıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48.maddesinin (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde belirtilen şart yönünden; takdir hakkı çerçevesinde, davacı hakkında hüküm verilmesine neden olan suçların niteliği ile ilgili kurumda yürüteceği kamu görevinin özelliği de dikkate alınmak ve kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden değerlendirilmek sureti ile yeniden olumlu veya olumsuz bir işlem tesis edileceği açık olduğu, öte yandan, davalı idarece, davacı hakkında, sürekli işçi kadrosuna atanma istemine ilişkin, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 24\’üncü maddesi kapsamında aranan diğer tüm şartlarıda taşımak kaydıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. maddesinin (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde belirtilen şart yönünden; takdir hakkı çerçevesinde değerlendirilme yapılmak sureti ile tesis edilecek olumlu veya olumsuz bir işlem sonucuna göre davacının anılan kadroya atanıp atanmayacağı belli olacağından, bu aşamada, dava konusu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının tazmini istemi hakkında bir karar verilmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline ve tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge Mahkemesi …. İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Temyiz Edenin İddiaları: Dava konusu işlemin Belediye tarafından tesis edilmediğinden hasım mevkiinden çıkarılması gerektiği, işlemin hukuka ve usule uygun olduğu ileri sürülmektedir. Karşı Tarafın Savunması: Savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hâkimi’nin Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçeli olarak onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE Maddi Olay: … Büyükşehir Belediyesinde alt işveren firma işçisi olarak çalışmakta iken 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 24. maddesi kapsamında sürekli işçi kadrosuna geçirilen davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu\’nun 48. Maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (8) numaralı alt bendi uyarınca hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olduğundan bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin … tarihli işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle temyizen incelenmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. İlgili Mevzuat: Anayasa\’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında; herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın, kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı, kişisel verilerin, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği, kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hükmüne yer verilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu\’nun 48. maddesinin (A) bendinin, 7070 sayılı Kanun ile eklenen (8) numaralı alt bendinde; güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak Devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak genel

Eski Hükümlünün Kamuda İstihdamında Arşiv Araştırması ve Güvenlik Soruşturması Yapılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Taşınmazda Meydana Gelen Zararların Tazmin Edilmesi

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Meydana Gelen Zararların Tazmini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Yargı yolu – Madde 125  İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.  Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir. Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Kanun, olağanüstü hallerde, seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir. İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu İptal ve tam yargı davaları – Madde 12 İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır. Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması – Madde 13 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. 2. Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz. İdarenin Hizmet Kusuru Sonucu Oluşan Zararların Tazmini Danıştay 10. Daire Esas No: 2018/5498 Karar No: 2022/6317 Karar Tarihi: 21.12.2022 İstemin Konusu: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…., K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ Dava Konusu İstem: Davacı tarafından, Batman ili, Kozluk ilçesi, … Mahallesi, … mevkii, … ada … parsel üzerinde bulunan evinin davalı idarece yapılan yol yapım çalışmaları neticesinde oturulamayacak derecede zarar görmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek Sulh Hukuk Mahkemesinde yaptırılan tespit ile belirlenen 255.907,00 TL taşınmaz zararı ile 431,74 TL tespit gideri olmak üzere toplam 256.338,74 TL maddi tazminatın … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde tespitin yaptırıldığı 20/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: … İdare Mahkemesince, Mahkemelerinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının Danıştay Onuncu Dairesinin 29/11/2017 tarih ve E:2016/1061, K:2017/5133 sayılı kararıyla bozulması üzerine bozma kararına uyularak yeniden yapılan incelemede dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen 21/06/2018 tarihli ek raporda, dava konusu yapıdaki oturmalar ve çatlakların, davalı kurum tarafından yapılan yol çalışmasından sonra meydana gelmiş olması, davalı kurumun kamulaştırma sınırına uymayıp, kamulaştırma sınırını 2 metre geriye çekerek yapıyı kamulaştırma sınırında tutup, kamulaştırmadan kaçınma nedeniyle davalı kurumun %80 kusurlu olduğu, dosya kapsamında yer alan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazda 248.949,00 TL maddi zararın bulunduğunun belirlenmesi birlikte değerlendirilerek, dava konusu olay nedeniyle ortaya çıkan zararın 199.156,00 TL\’isinden davalı idarenin sorumlu olduğunun belirlendiği, bilirkişi raporunun hükme esas alınabilir nitelikte bulunduğu öte yandan , davacı tarafından, uğradığı zararın tazmini istemiyle açılacak davaya esas olacak uyuşmazlık konusu miktarın tespiti istemiyle … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde açtığı tespit davasında yapılan masrafların da, idarenin eylemi nedeniyle uğranılan zarar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden, adli yargı yerinde yapılan toplam 431,74 TL masrafın da tazmini gerektiği gerekçesiyle davacının maddi tazminat isteminin 199.587,74 TL\’sinin idareye başvuru tarihi olan 29/09/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Temyiz Edenlerin İddiaları: Davacı tarafından, … İdare Mahkemesinin 249.380,74 TL\’sinin kabulüne ilişkin kararının Danıştay Onuncu Dairesince müdahale talebi hakkında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ve yollamada bulunulan 6100 sayılı Kanun hükümleri uyarınca gerekli sürecin işletilmesi ve bu konuda bir karar verilmesi gerekirken bu talebin karşılanmaksızın karar verildiği gerekçesiyle bozulmasına dair verilen karar sonrasında verilen kararda bozma kararına uyulduğu belirtilerek yeniden kusura ilişkin bir rapor alınıp kendilerine %20 kusur izafesinin ardından tazminat istemlerinin 199.587,74 TL\’sinin kabulüne karar verildiği, dava konusu zararın gerçekleşmesinde herhangi bir kusurlarının bulunmadığı, hukuka aykırı verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. Davalı idare tarafından, dava konusu olayın üçüncü kişilerin kusurundan kaynaklandığı, idarelerinin kusuru bulunmadığı, Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi’nin Düşüncesi: Davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE Maddi Olay: Dava; davacı tarafından, Batman ili, Kozluk ilçesi, … Mahallesi, … mevkii, … ada, … numaralı parselde bulunan evinin davalı idarece yapılan yol yapım çalışmaları sırasında oturulamayacak derecede zarar gördüğünden bahisle uğranılan 256.338,74 TL zararın … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde tespit yaptırıldığı tarih olan 20/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. … İdare Mahkemesinin 04/06/2015 tarihli ara kararı ile yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan raporda; Uyuşmazlık konusu yapının yol kenarında ve yamaçta yerleşik olup, yapının zemin katında dükkanların, üst katında da daireler ve küçük bir sundurmanın olduğu, söz konusu binanın zemin katının alanının 357 m², üst katının alanının 376 m² olduğu ve deponun alanının ise 26,37 m² olduğu, yapının özellikle duvarlarında, döşemesinde kısmen de taşıyıcı elemanlar olan kolon ve kirişlerde yol yönünde çatlakların olduğu, yapıda bir kaymanın olduğunun belirlendiği, yapının önden bakıldığında

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Taşınmazda Meydana Gelen Zararların Tazmin Edilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sendika Üyesi Olamayacaklara ilişkin 4688 sayılı Kanun’da Yer Alan Bazı Düzenlemelerin İptali

4688 sayılı Kanun’da Yer Alan Sendika Üyesi Olamayacaklara ilişkin Bazı Düzenlemelerin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2023/92 Karar Sayısı: 2023/156 Karar Tarihi: 13/9/2023 R.G.Tarih-Sayı: 2/11/2023-32357 İtiraz Yoluna Başvuran: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi İtirazın Konusu: 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “… daire başkanları …” ibaresi ile (d) bendinde yer alan “… fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları,” ibaresinin Anayasa’nın 13. ve 51. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Sendika üyeliğinin tespiti talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı 15. maddesi şöyledir: “Sendika üyesi olamayacaklar Madde 15 – Bu Kanuna göre kurulan sendikalara; a) Cumhurbaşkanlığı merkez teşkilatında, bağlı kurullarında ve Diyanet İşleri Başkanlığı, Savunma Sanayi Başkanlığı ile İletişim Başkanlığı hariç olmak üzere bağlı kuruluşlarında, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde çalışan kamu görevlileri, b) Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar, c) Bakanlar, bakan yardımcıları, bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların başkanları, genel müdürleri, daire başkanları ve bunların yardımcıları, yönetim kurulu üyeleri, merkez teşkilâtlarının denetim birimleri yöneticileri ve kurul başkanları, hukuk müşavirleri, bölge, il ve ilçe teşkilâtlarının en üst amirleri ile bunlara eşit veya daha üst düzeyde olan kamu görevlileri, (…) belediye başkanları ve yardımcıları, d) Yükseköğretim Kurulu Başkan ve üyeleri ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri, üniversite ve yüksek teknoloji enstitüsü rektörleri, fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları, e) Mülkî idare amirleri, f) Silahlı Kuvvetler mensupları, g) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 10/4/2013 tarihli ve E.: 2013/21, K.: 2013/57 sayılı Kararı ile.) h) Millî İstihbarat Teşkilâtı mensupları, ı) Bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların merkezi denetim elemanları, j) Emniyet hizmetleri sınıfı, k) Ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri, l) Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görevli subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve sözleşmeli erler, üye olamazlar ve sendika kuramazlar.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 18/5/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Burak FIRAT tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 1. maddesinde anılan Kanun’un amacının kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını belirlemek ve toplu sözleşme yapılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğu belirtilmiştir. 4. Kanun’un “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde bu Kanun’un devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü genel, katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda kamu iktisadi teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ya da bunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Bu itibarla Kanun’un kapsamı kamu kesiminde işçi statüsü dışında çalışan tüm personeli kapsayacak şekilde geniş tutulmuştur. 5. Temel amacı tüm kamu görevlilerinin sendikal hak­lardan yararlanmaları olmasına rağmen Kanun, bazı kamu görevlilerinin yaptıkları işlerin niteliği gereğince sendika üyesi olamayacakları esasını benimsemiştir. 6. Bu bağlamda Kanun’un 15. maddesinde sendika üyesi veya kurucusu olamayacak kamu görevlileri sayılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca daire başkanları, (d) bendi gereğince de fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları sendika üyesi veya kurucusu olamayacaklardır. Söz konusu (c) bendinde yer alan “…daire başkanları…” ibaresi ile (d) bendinde yer alan “… fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları,” ibaresi itiraz konusu kuralları oluşturmaktadır. B. İtirazın Gerekçesi 7. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kurallarla işçi ve memur ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanlar açısından güvence altına alınan sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkına demokratik toplum düzeni açısından meşru ve ölçülü olmayan bir sınırlamanın getirildiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 13. ve 51. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 8. Anayasa\’nın 51. maddesinin birinci fıkrasında \”Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.\” denilmek suretiyle işçi ve memur ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanların sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı anayasal güvenceye bağlanmıştır. 9. Anayasa’nın anılan maddesinde güvenceye bağlanan sendika hakkı, demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlük, bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika hakkı da çalışanların bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle örgütlenme özgürlüğünün bir parçası olarak görülmektedir (AYM, E.2013/1, K.2014/161, 22/10/2014). 10. Sendika, çalışanların mali ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek için meydana getirilen kuruluştur. Sendikal özgürlük kavramı, sendika kurma hakkı ile sendikaya üye olma ve sendikadan çıkma haklarını kapsamaktadır (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 68). Sendika hakkı, çalışanların ve çalıştıranların sadece istedikleri sendikaları kurmaları ve bunlara üye olmaları yolunda bir hakla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda oluşturdukları tüzel kişiliklerin varlığının ve bu tüzel kişiliklerin kendine özgü faaliyetlerinin garanti altına alınmasını da içermektedir (AYM, E.2013/1, K.2014/161, 22/10/2014). 11. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların daire başkanları ile fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcılarının sendika kurmalarını ve sendikalara

Sendika Üyesi Olamayacaklara ilişkin 4688 sayılı Kanun’da Yer Alan Bazı Düzenlemelerin İptali Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Şikayet Dilekçesindeki İfadeler Nedeniyle Disiplin Cezası Verilmesi İfade Özgürlüğünün İhlalidir

Şikayet Dilekçesindeki İfadeler Nedeniyle Avukata Disiplin Cezası Verilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Olaylar Avukat olan başvurucular, polislerce darbedildiğini iddia ettikleri müvekkilleri hakkında sağlık raporu düzenleyen doktorun gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiğini ileri sürerek Türk Tabipleri Birliğine (TTB) şikâyet dilekçesi sunmuştur. Söz konusu dilekçede başvurucular, doktor hakkında \”Örnek gösterilen olayda gerçekleştiği şekliyle aynen bizim olayımızda da cereyan eden, polisin adeta usul edindiği taktiği ile mesleğini sübjektif nedenlerle peşkeş çeken bir doktorun arasındaki polis doktor iş birliği bir tesadüf olamaz ve değildir de.\” şeklindeki ifadeleri sarf etmiştir. Doktorun, hakkında kullanılan ifadeler sebebiyle başvurucular aleyhine şikâyette bulunması üzerine yürütülen disiplin soruşturması neticesinde Disiplin Kurulu başvuruculara uyarma disiplin cezası vermiş, başvurucular karara itiraz etmiştir. Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu (TBB Disiplin Kurulu) ise söz konusu kararı kaldırarak disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Adalet Bakanlığı bu kararı bir daha görüşülmek üzere geri göndermiş, TBB Disiplin Kurulu da Disiplin Kurulunun kararını onamıştır. Başvurucuların kararın iptali istemiyle açtığı davalar idare mahkemesince reddedilmiştir. Başvurucuların istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine bölge adliye mahkemesi kararların kanuna uygun olduğunu gerekçe göstererek istinaf istemlerinin reddine kesin olarak karar vermiştir. İddialar Başvurucular, bir doktor hakkında TTB’ye sundukları şikâyet dilekçesindeki ifadelere istinaden uyarma disiplin cezası verilmesi nedeniyle ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Başvurucular meslek odasına sundukları şikâyet dilekçesinde, doktorun mesleğinin etik ilkelerine uygun davranmadığını, müvekkillerine tarafsız yaklaşmadığını, düzenlediği raporun gerçeği yansıtmadığını ve polislerden yana tutum sergilediğini, üstelik müvekkillerine karşı bunu açıkça ortaya koyacak sözler sarf ettiğini ifade etmiştir. Şu hâlde başvurucuların ifadelerinin şikâyetçi doktorun mesleğini icra ederken takındığı tutum, davranış ve sözlerin sert eleştirisi amacıyla özel bir bağlamda ve yeterli olgularla desteklenen bir değer yargısı niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.   Şüphesiz ki kamu görevlilerinin görevlerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için kamu güvenine sahip olmaları gerekir. Bu nedenle bir kamu görevlisinin görevini yapmasına engel olacak saldırılardan, asılsız suçlamalardan korunmasını sağlamak devletin görevlerindendir. Bununla birlikte görevini ifa ederken kamu görevlilerinin özel şahıslarla olan ilişkilerinde kendilerine yöneltilen eleştirilerin kabul edilirlik düzeyinin sade vatandaşlara göre çok daha geniş olduğunun altı çizilmelidir. Nitekim ihtilafın odağındaki ifadelerin müşteki doktorun görevini icra ederken sergilediği eylemleriyle sınırlı eleştiriler olduğu görülmektedir.   Üstelik başvuruya konu ifadeler meslek odasına sunulan bir şikâyet dilekçesinde kullanılmıştır. Ayrıca başvurucular şikâyet dilekçesini müvekkilleri namına sunmuş olup bu durum savunma avukatlığı görevlerinin icrasının bir parçasıdır. Bu bağlamda başvurucuların kullandığı ifadelerin müvekkilinin menfaatlerini korumak için ileri sürdükleri tezlerin bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Gerçekten de ihtilaflı sözlerin uyuşmazlıkla bağlantılı olduğunu ve olayın bütünü ışığında objektif bakımdan savunulabilir bir amaca hizmet ettiğini kabul etmek gerekir. Anayasa Mahkemesine göre bu ifadeler keyfî bir kişisel saldırı olarak yorumlanamaz. Kaldı ki avukatlık mesleğini icra edenler yönünden ifade özgürlüğü kavramının daha nitelikli bir bağlamda ele alınması gerektiği de unutulmamalıdır. Adaletin işleyişi de dâhil olmak üzere kamu menfaatlerine ilişkin tartışmalarda ancak çok istisnai koşullar mevcutsa sınırlamalara izin verilebileceği hatırda tutulduğunda başvurucu avukatların kullandığı ifadelerde belli düzeyde abartıya kaçmaları makul görülmelidir. Öte yandan savunma hakkı kapsamında kaleme alınan bir şikâyet dilekçesinde, yargılamadaki olaylarla yakın ilgisi olan ifadeler yerine başka ifadeler kullanılmasının daha uygun olacağı biçiminde bir gerekçeyle verilen disiplin cezası müvekkillerinin çıkarlarını savunan başvurucular üzerinde caydırıcı etki doğuracaktır. Sonuç olarak başvuruya konu sözlerin derece mahkemeleri tarafından bağlamı içinde incelenmediği, birkaç sayfalık şikâyet dilekçesinden \”peşkeş çekmek\” ifadesinin cımbızlanarak tahkir edici kabul edildiği, başvurucuların ifade özgürlüğü ile avukatlık mesleğinin etik ilkelerinin korunması ve doktorun şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil denge kurulmadığı değerlendirilmiştir. Başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ilgili ve yeterli bir gerekçe ile hukuki zemine oturtulmadığı kanaatine varılmıştır.  Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Nesrin Çetinkaya ve Serhat Çetinkaya Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/8563 Karar Tarihi: 8/6/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 2/11/2023 – 32357 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, Kenan YAŞAR Raportör: Ekin ÇANKAL Başvurucular: Nesrin ÇETİNKAYA, Serhat ÇETİNKAYA I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, bir doktor hakkında Türk Tabipleri Birliğine sundukları şikâyet dilekçesinde kullandıkları ifadeler nedeniyle avukat olan başvuruculara Türkiye Barolar Birliğince uyarma disiplin cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 15/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 3. Komisyonca 2019/8557 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu bakımından hukuki irtibat nedeniyle eldeki 2019/8563 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, her iki başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir: 6. Eskişehir Barosuna kayıtlı avukat başvurucular, polislerce darbedildiğini iddia ettikleri müvekkilleri hakkında sağlık raporu düzenleyen doktorun gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiğini ileri sürmüştür. Bu sebeple başvurucular, doktorun görevini kötüye kullandığı iddiasıyla vekil sıfatıyla Türk Tabipleri Birliğine (TTB) 18/7/2013 tarihli şikâyet dilekçesi sunmuştur. Başvurucular, müvekkilleri muayene için beklerken şüpheli polis memurlarından birinin doktorla odasında özel görüştüğünü ve doktorun onaylayan ifadelerle polis memuruna cevap verdiğini iddia etmiştir. Buna ilaveten bahsi geçen doktorun muayenenin başında müvekkillerine hitaben \”Ne o lan! Hem içip içip azıyorsunuz hem de devletin polisine kafa tutuyorsunuz?\” ifadesini kullandığını belirten başvurucular, doktorun taraflı yaklaştığını gören müvekkillerinin muayene olmayı kabul etmemesi üzerine doktorun muayene raporunda gerçeğe aykırı tespitlerde bulunduğunu savunmuştur. 7. Söz konusu dilekçede başvurucular; Gezi parkı olayları sırasında Eskişehir\’de düzenlenen eylemlerde hayatını kaybeden A.İ.K.nın hastaneye götürüldüğünde de kendisiyle aynı doktorun ilgilendiğini, A.İ.K.nın ölmesinde ağır ihmali olduğu ve anılan eylemler süresince nöbetçi olduğu zamanlar hastaneye getirilen diğer eylemcilere de müdahale etmekten kaçındığı yönünde basında ve sosyal medyada aynı doktor hakkında pek çok iddia bulunduğunu vurgulamıştır. Son olarak şikâyet dilekçesinde başvurucular, doktor hakkında \”Örnek gösterilen olayda gerçekleştiği şekliyle aynen bizim olayımızda da cereyan eden, polisin adeta usul edindiği taktiği ile mesleğini sübjektif nedenlerle peşkeş çeken bir doktorun arasındaki polis doktor işbirliği bir tesadüf olamaz ve değildir de.\” şeklindeki ifadeleri sarf etmiştir. 8. Başvurucuların TTB\’ye şikâyet ettiği doktor ise hakkında kullanılan ifadeler sebebiyle başvurucular aleyhine Eskişehir Barosuna şikâyette bulunmuştur. Doktorun 7/11/2013 tarihli şikâyet dilekçesinde \”gerektiğinde mesleğini başka amaçlar uğruna alet edebileceğini,

Şikayet Dilekçesindeki İfadeler Nedeniyle Disiplin Cezası Verilmesi İfade Özgürlüğünün İhlalidir Read More »