İdare Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Kararı: Meslekten Çıkarma Cezası Dışındaki HSK Kararlarına Karşı Yargı Yoluna Başvurulamaması

Meslekten Çıkarma Cezası Dışındaki HSK Kararlarına Karşı Yargı Yoluna Başvurulamaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı O. A./Türkiye Davası Başvuru No. 24492/21 6 § 1 maddesi (medeni hukuk yönü) • Mahkemeye erişim • Hâkim adayının eğitimi tamamlamasının ardından yargısal göreve atanmasının reddedildiği karara karşı yargı denetimi talep edememesi • 6. maddenin uygulanabilir olması • Eğitim gören adayların iç hukukta ve uygulamada keyfi atanma veya redde karşı “hakları” • Eskelinen testinin ilk koşulunun yerine getirilmesi • Eskelinen testinin ikinci koşulunun yerine getirilmemesi • Yasal uygunluk gerekliliklerini karşılayan başvuranın, yargı denetimi olmaksızın, atama sürecinin nihai aşaması dışında bırakılmasının hukukun üstünlüğüne dayalı bir Devletin yararına olmaması • Yargısal atama sürecinin bütünlüğü ile yargı bağımsızlığı gerekliliği arasındaki bağlantı • Hâkimlerin seçimi, atanması ve kariyerleri ile ilgili davalarda usuli adilliğin önemi • Yargı denetiminin yokluğunu haklı kılan herhangi bir istisnai ve zorlayıcı nedenin bulunmaması İkinci Bölüm – Karar O. A. / Türkiye davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), başvuranın İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca, 5 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapmış olduğu başvuru (no. 24492/21) hakkında aşağıdaki kararı vermiştir: Giriş 1. Başvuru, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (“HSK”), ilgili tarihte eğitimini tamamlamış bir hâkim adayı olan başvuranın yargısal göreve atanmasını onaylamayı reddetmesi ve başvuranın bu kararla ilgili olarak mahkemeye erişiminin bulunmadığı iddiası ile ilgilidir. Başvuran, Sözleşme’nin 6, 8 ve 13. maddeleri kapsamındaki haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir. Olaylar 2. Başvuran, 1992 doğumlu olup Ankara’da ikamet etmektedir. Başvuran, İstanbul Barosuna kayıtlı Avukat O. Şahin tarafından temsil edilmiştir. 3. Hükümet, kendi görevlisi Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4. Dava konusu olaylar aşağıdaki gibi özetlenebilir. 5. Başvuran, Türkiye’deki bir hukuk fakültesinden mezun olmuştur. Başvuran, 24 Aralık 2016 tarihinde, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (“ÖSYM”) tarafından düzenlenen, hâkim adaylığı yazılı sınavını başarıyla geçmiştir. Başvuran, ayrıca, daha sonra Adalet Bakanlığı (“Bakanlık”) tarafından düzenlenen sözlü sınavı da başarıyla geçmiştir. Başvuran, bir Devlet hastanesinin sağlık kurulu tarafından fiziksel ve zihinsel olarak hâkimlik mesleğini icra etmeye uygun olduğunun tespit edilmesinin ardından, 28 Temmuz 2017 tarihinde, idari hâkimlik eğitimine başlamıştır. 6. Başvuran, eğitiminin sonunda, 26 Haziran 2018 tarihinde, zorunlu yazılı sınava girmiş ve 100 üzerinden 88 puan olarak bu sınavı başarıyla geçmiştir. 7. Bakanlık tarafından 13 Temmuz 2018 tarihinde yapılan sözlü mülakatın ardından, başvuranın, 11 Eylül 2018 tarihinde, idari hâkimlik eğitimini başarıyla tamamlamadığı bildirilmiştir. Bu hususta hiçbir gerekçe açıklanmamıştır. 8. Başvuran, aynı gün, Adalet Bakanlığına yazılı itirazda bulunmuştur. Başvuran, 22 Şubat 2019 tarihinde, ek bir dilekçe sunmuştur. Başvuran, mülakatı geçememesinin, kendisi aleyhinde kampanya yürüten ve bir dizi şikâyette bulunan hukuk fakültesinden sınıf arkadaşı M.Y. ile arasındaki husumetten kaynaklandığından şüphelendiğini belirtmiştir. Başvuran, kendisi ile söz konusu kişi arasındaki husumet hakkında arka plan bilgisi vermiştir. Başvuran, ayrıca, askeri lise yıllarında, (Türk yetkilileri tarafından FETÖ/PDY – “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması”- olarak tanımlanan bir örgüt olan) FETÖ tarafından zorbalığa maruz kaldığını ve bu durumun, söz konusu okuldan erken ayrılmasına yol açtığını belirtmiştir. 9. Bakanlık, 30 Nisan 2019 tarihinde, başvuranın gittiği askeri liseden, okuldan erken ayrılmasının nedenlerine ilişkin bilgi talebinde bulunmuştur. 10. Askeri lise, başvuranın sağlık gerekçeleriyle çıkarıldığı ve disiplin kaydının bulunmadığı yanıtını vermiştir. 30 Kasım 2011 tarihli ilgili sağlık raporu, Bakanlığa sunulmuştur. 11. Bakanlık, 15 Nisan 2020 tarihinde, başvuranın itirazını kabul etmiş ve başvuranın statüsünü 13 Temmuz 2018 tarihli sözlü mülakatı geçtiği şeklinde değiştirmiştir. Bakanlık, başvuranın dosyasını, yargısal göreve atanmasının onaylanması için HSK’ya göndermiştir. 12. HSK, 13 Mayıs 2020 tarihinde, kendisine sunulan bilgilere, yani başvuranın personel sicili ile gizli ve gizli olmayan dosyalarına dayanarak, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 7. ve 8. maddelerinde düzenlenen hâkim olma şartlarını yerine getirmediğini kaydetmiş ve başvuranın yargısal göreve atanmasını onaylamayı reddetmiştir. Bununla birlikte, HSK, başvuranın hangi şartları yerine getirmediğini belirtmemiştir. 13. Başvuran, daha sonra, kararın gözden geçirilmesi için HSK’ya talepte bulunmuştur. Başvuran, bu talepte, kendisi ile M.Y. arasındaki husumetin nedenlerini açıklamış ve ayrıca, askeri okulda FETÖ’nün baskı taktiklerine nasıl direndiğini ve okul değiştirmeye nasıl zorlandığını anlatmıştır. Hukuk fakültesindeki akademik başarılarını ve aynı derecede başarılı staj dönemini anlatan başvuran, HSK’dan, göreve atanmasını onaylamasını talep etmiştir. 14. Başvuranın olaylara ilişkin anlatımına göre, HSK, kendisini, 3 Haziran 2020 tarihinde, toplantıya çağırmıştır. Bu toplantıya dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır ve Hükümet bu iddiaya itiraz etmiştir. 15. Başvuran, 3 Haziran 2020 tarihli toplantıda, HSK’nın, kendisini, göreve atanmasının onaylanmamasının nedeninin, 2011 yılında askeri lisedeki sağlık durumu ile ilgili olduğu konusunda bilgilendirdiğini iddia etmiştir. Hükümet, başvuranın olaylara ilişkin anlatımındaki bu unsura itiraz etmiş ve HSK’nın başvuranı bir bütün olarak aday dosyasına dayanarak göreve atamamaya karar verdiğini ileri sürmüştür. 16. Başvuran, aynı gün, ek bir yazılı dilekçe sunmuştur. Başvuran, bu yazılı dilekçede, FETÖ tarafından maruz kaldığı kötü muamele nedeniyle, askeri okula devam ettiği sırada sağlık sorunları yaşadığını açıklamıştır. Başvuran, ayrıca, bu deneyimden sonra iyileştiğini ve hayatına devam ettiğini ve daha sonraki on yıl boyunca, askeri okulda yaşadığı türden sağlıkla ilgili herhangi bir sorun yaşamadığını açıklamıştır. Başvuran, ek olarak, hâkimlik eğitimine kabul edilmeden önce sunulan tam sağlık kontrolü raporunun, meslek gereklilikleri yönünden herhangi bir sağlık engelinin bulunmadığını gösterdiğini belirtmiştir. Başvuran, hukuk fakültesinden üçüncü olarak mezun olduğunu ve ülke çapında yapılan kamu personeli sınavında ilk %8’de yer aldığını ileri sürmüştür. Başvuran, ayrıca, hukuk alanında yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra doktora derecesi için eğitime de başlamıştır. 17. HSK, 30 Haziran 2020 tarihinde, başvuranın inceleme talebini herhangi bir gerekçe sunmadan reddetmiştir. 18. Başvuran, bu karara karşı HSK Genel Kurulu önünde itirazda bulunmuştur. 19. HSK Genel Kurulu, 13 Ocak 2021 tarihinde, başvuranın ek itirazını herhangi bir gerekçe göstermeksizin reddetmiştir. 20. Başvuranın hâkim adaylığı statüsüne, 19 Ocak 2021 tarihinde son verilmiştir. 21. Başvuran, HSK’nın yargısal göreve atanmasını onaylamayı reddetmesi ve gizli sağlık verilerinin HSK tarafından kullanılması bakımından adil yargılanma hakkını ileri sürerek, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, HSK kararlarını inceleme yetkisinin bulunmaması nedeniyle, başvuruyu konu bakımından (ratione materiae) bağdaşmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. İlgili Yasal Çerçeve ve Uygulama I. İç Hukuk A. Anayasal hükümler 1. Hakimler ve Savcılar Kurulu / HSK 22. HSK, hâkimlerin ve savcıların işe alınması, terfisi, disiplini ve görevden alınmasından sorumlu makamdır. HSK kararları, görevden alınma ile ilgili olanlar dışında, yargı denetimine açık değildir. 23. HSK, HSYK olarak kurulduğu 1982 yılından bu yana bir

AİHM Kararı: Meslekten Çıkarma Cezası Dışındaki HSK Kararlarına Karşı Yargı Yoluna Başvurulamaması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdari Davalarda Temyiz Sınırına İlişkin Düzenleme Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilmiştir

İdari Davalarda Temyiz Sınırına ilişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, konusu beş yüz seksen bir bin Türk lirasının üzerinde olan davalar hakkında bölge idare mahkemelerince verilen hükümlerin temyiz incelemesine tabi tutulacağı öngörülmüştür. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin birinci fıkrasında “Konusu yüz bin Türk lirasını aşan…” olarak düzenlenen idari davalarda temyiz sınırı 2023 yılı için 581 bin TL olarak uygulanmaktadır. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla öngörülen durumun mahkemeye erişim hakkı, hükmün denetlenmesini talep etme hakkı, ölçülülük ve kanuni hâkim ilkeleri ile bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kurala konu parasal sınırın her yıl yeniden değerleme oranına göre güncellenmesi nedeniyle işlem veya eylem tarihi, idareye başvuru tarihi, dava tarihi, ilk derece mahkemesi karar tarihi veya istinaf merciinin karar tarihi itibarıyla farklı aşamalarda farklı şekillerde uygulanması söz konusu olabilir. Ayrıca idari yargılamada kanun yollarını düzenleyen kanunlarda da bölge idare mahkemesi kararlarına karşı temyiz başvurusunda bulunmak için geçerli parasal sınır belirlenirken anılan tarihlerden hangisinin dikkate alınacağı hususunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle yargılama süreçlerinden dolayı daha önce temyize tabi olan bir karar, bölge idare mahkemesinin karar tarihi itibarıyla kesin olabilir. Bu itibarla kuralda temyiz kanun yoluna başvuru açısından hangi tarihteki parasal sınırın uygulanacağı hususunun açık, net ve tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlememiş olması nedeniyle kuralın kanunilik şartını taşımadığı değerlendirilmiştir. Öte yandan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre konusu beş bin Türk lirasını geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin olup bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz. Bu parasal tutar anılan Kanun’un ek 1. maddesi uyarınca yeniden değerleme oranına göre güncellendiğinden 2023 yılı için yirmi bin Türk lirası olarak uygulanmaktadır. Usul ekonomisi ve makul sürede yargılama ilkeleri açısından önemsiz sayılabilecek bazı davalarda verilen kararların kesin olması hükmün denetlenmesini talep etme hakkına aykırılık teşkil etmediği gibi ilk derece mahkemesi kararlarına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararlar da hükmün denetlenmesi hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak bölge idare mahkemesince istinaf başvurusu kabul edilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve işin esası hakkında karar verilmesi hâlinde bölge idare mahkemesinin ilk elden verdiği bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulamaması hükmün denetlenmesi hakkına aykırılık teşkil edebilir. Zira konusu istinaf sınırının üzerinde olup beş yüz seksen bir bin Türk lirasının altında kalan uyuşmazlıkların tamamının tutar açısından önemsiz olduğu söylenemez ve kural nedeniyle bölge idare mahkemesi kararlarına karşı temyiz kanun yoluna başvurulamamaktadır. Bu kapsamda tutarı itibarıyla önemsiz olduğu kabul edilemeyecek vergi, tam yargı veya iptal davasında, ilk kez bölge idare mahkemesince davacı aleyhine bir hüküm kurulması durumunda kural nedeniyle bu hükmün denetlenememesi kişilere aşırı külfet yüklemektedir. Ayrıca Danıştayın iş yükünün azaltılması amacı ile davacıların hükmün denetlenmesini talep etme haklarını kullanmadaki menfaatleri arasındaki denge davacılar aleyhine bozulmaktadır. Sonuç olarak konusu beş yüz seksen bir bin Türk lirasının altında kalan tüm vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlerden kaynaklanan davalarda ilk kez davacılar aleyhine hüküm kuran bölge idare mahkemesi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurulamaması hükmün denetlenmesini talep etme hakkına orantısız bir sınırlama getirmektedir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Konusu yüz bin Türk lirasını aşan…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir. İdari Davalarda Temyiz Sınırına ilişkin Düzenlemenin İptali ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2023/36 Karar Sayısı: 2023/142 Karar Tarihi: 26/7/2023 R.G. Tarih – Sayı: 13/10/2023 – 32338 İtiraz Yoluna Başvuran: Samsun Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi İtirazın Konusu: 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değiştirilen 46. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Konusu yüz bin Türk lirasını aşan…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 10., 13., 36. ve 37. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Ödenen damga vergilerinin iadesi talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun itiraz konusu kuralın da yer aldığı 46. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: “Madde 46 – Temyiz (Değişik: 18/6/2014-6545/20 md.) Danıştay dava dairelerinin nihai kararları ile bölge idare mahkemelerinin aşağıda sayılan davalar hakkında verdikleri kararlar, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde temyiz edilebilir: a) Düzenleyici işlemlere karşı açılan iptal davaları. b) Konusu yüz bin Türk lirasını aşan vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemler hakkında açılan davalar.…” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 9/3/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Murat ÖZDEN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçesi ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinde parasal tutar itibarıyla beş bin Türk lirasını geçmeyen davalar ile anılan Kanun’un 20/A ve 20/B maddelerinde belirtilen davalar dışındaki davalarda ilk derece mahkemesince verilen kararların istinaf incelemesine tabi olacağı hüküm altına alınmıştır. 4. İstinaf mercii tarafından verilen kararlardan temyiz incelemesine tabi olanlar ise Kanun’un 46. maddesinde sayma yoluyla belirlenmiş olup anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca konusu yüz bin Türk lirasını aşan vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemler hakkında açılan davalarda verilen bölge idare mahkemelerinin kararları da temyize tabidir. Söz konusu bentte yer alan “Konusu yüz bin Türk lirasını aşan…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır. 5. Kanun’un ek 1. maddesinde bu Kanun’da öngörülen parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükmü uyarınca

İdari Davalarda Temyiz Sınırına İlişkin Düzenleme Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilmiştir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhraç İşleminin İptali Davasında AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Dilekçe Verilmesi

İhraç İşleminin İptali Davasında AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Dilekçe Verilmesi Öncelikle ve önemle hatırlatmak isteriz ki; kamu görevinden çıkarma / ihraç işlemine gerekçe olarak gösterilen olay ve olgular ile hukuki ve idari süreçler kişilere göre değişiklik göstereceğinden ilgili idare mahkemesine veya Danıştay Dairesine ek dilekçe verirken veya Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru aşamasında alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması hayati öneme sahiptir. AİHM Yalçınkaya Kararında (Başvuru No. 15669/20); hakkında Bylock programı kullanma suçlaması, Bank Asya’ya para yatırma iddiası ve KHK ile kapatılan dernek/sendika üyeliği bulunma suçlaması bulunan başvurucunun, yapılan yargılama sonucunda Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesi uyarınca mahkûmiyet kararı almasına ilişkin yargılama sürecinde Sözleşme’nin 6/1, 7. ve 11. maddeleri uyarınca korunan haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anılan AİHM Yalçınkaya Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) İhraç İşleminin İptali Davasında Mahkemeye Verilecek Dilekçeye Eklenecek Hususlar AİHM Yalçınkaya Kararı’nda belirlenen ilkelerin KHK ile kamu görevinden çıkarma ve ihraç işleminin iptaline ilişkin  görülmekte olan derdest idari davalar açısından da uygulanması gerektiği açıktır. Şöyle ki; AİHM Yalçınkaya Kararının Objektif Niteliği AİHM, bir kamu görevlisinin uzunca bir süre bazı meslekleri icra etmekten men edilmesini ceza hukuku anlamında bir ceza olarak nitelendirmiş ve bu türden bir cezaya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS, Sözleşme) 6. maddesindeki tüm güvencelerin uygulanacağına hükmetmiştir (Matyjek v. Poland, No. 38184/03, 24 Nisan 2007, § 53). AİHM Yalçınkaya Kararı’nda; Sözleşme’nin 46. maddesine ilişkin olarak “Benzer vakalara ilişkin alınacak tedbirler” başlığı altında 413-418 sayılı paragraflar arasında açıklamalarda bulunmuştur. Anılan kararda yer verilen değerlendirmelere göre; “Bu nedenle Mahkeme, gelecekte çok sayıda davada benzer ihlalleri tespit etmek zorunda kalmamak için, mevcut kararda tespit edilen kusurların, ilgili ve mümkün olduğu ölçüde, Türk makamları tarafından daha geniş bir ölçekte – yani mevcut başvuranın özel davasının ötesinde – ele alınması gerektiği görüşündedir. Dolayısıyla, davalı Devlet\’in Sözleşme\’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak, mevcut karardan, özellikle yerel mahkemeler önünde görülmekte olan davalarla sınırlı olmamak üzere, gerekli sonuçları çıkarmak ve burada ihlal bulgularına yol açan yukarıda tespit edilen sorunu çözmek için uygun olan diğer genel tedbirleri almak yetkili makamlara düşmektedir (ayrıca bkz. mutatis mutandis, Guðmundur Andri Ástráðsson / İzlanda [GC], no. 26374/18, § 314, 1 Aralık 2020). Daha spesifik olarak, yerel mahkemelerin, mevcut kararda yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle ilgili Sözleşme standartlarını gerekli şekilde dikkate almaları gerekmektedir. Mahkeme bu bağlamda, Sözleşme\’nin 46. maddesinin, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunların anayasaya uygunluğuna itiraz etmek için Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı şeklindeki Türkiye Anayasası\’nın 90 § 5 maddesi uyarınca Türkiye\’de anayasal bir kural hükmünde olduğunun altını çizmektedir (p.418)” AİHM Yalçınkaya Kararı’nda yapılan değerlendirmeler ve Sözleşme’nin 46. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, kararda yapılan tespitlerin “objektif nitelikte olduğu” ve devam eden derdest dosyalar hakkında da uygulanması gerektiği açıktır. Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin de aynı yönde kararları bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin “bireysel başvuru kararlarının objektif niteliği” hakkında değerlendirmeler yaptığı İbrahim Er ve Diğerleri başvurusu hakkında verdiği kararda; (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) “Öte yandan Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında verdiği kararların objektif ve subjektifolmak üzere iki temel işlevi bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin kararlarının objektif işlevi, genel olarak Anayasa’nın temel hak ve özgürlükleri düzenleyen hükümlerini yorumlamak ve bunların uygulanmasını gözetmektir. (…) (p.45) Anayasa Mahkemesi kararlarının genel olarak Anayasa’yı yorumlama ve uygulama şeklinde ortaya çıkan objektif işlevinin subjektif işlevine göre ön planda olduğu kabul edilmelidir. Zira bireysel başvuru yolunun temel ilkelerinden ikincillik ilkesi ile bunun yansıması olarak Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen bireysel başvuruda bulunmadan önce başvuru yollarının tüketilmesi koşulu dikkate alındığında temel hak ve özgürlüklerin korunmasında öncelikle kamu makamları ve derece mahkemelerinin, sonrasında ise Anayasa Mahkemesinin rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerin ilk elden kamu makamları ve derece mahkemeleri tarafından korunması gerekir. (p.46)” Dolayısıyla anılan karar uyarınca, Anayasa Mahkemesince “bireysel başvuru” hakkında verilen kararların “objektif” nitelikleri bulunmaktadır ve bu hususun kamu makamları ile derece mahkemelerince dikkate alınması gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan bu yorumun Anayasa’nın 90. ve Sözleşme’nin 46. maddeleri uyarınca AİHM kararları açısında da geçerli olduğu açıktır. Tüm bu açıklamaların birlikte değerlendirilmesinden, AİHM Yalçınkaya Kararı’nda yapılan tespitlerin objektif niteliği bulunmaktadır. Bu nedenle görülmekte olan derdest dosyalar hakkında da uygulanması gerektiği açıktır. OHAL KHK’ları ile İhraç İşleminin AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda İncelenmesi OHAL KHK’sı ile kamu görevinden çıkarma işlemi açık bir şekilde “disiplin işlemi” olup, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uyarınca disiplin hukuku hükümlerine tabidir. Dolayısıyla anılan mevzuat uyarınca kamu görevinden çıkarılacak kişiler hakkında usulüne uygun olarak disiplin soruşturması açılması, haklarındaki isnatlardan haberdar edilmeleri ve diğer usuli güvenceler ile birlikte savunmalarının alınması gerekirdi. Halbuki bu usuli güvencelerin hiçbirisi uygulanmadan, savunma dahi alınmadan, hatta kamu görevinden ihraç edildiği taraflara bireysel olarak tebliğ edilmeden KHK eki listede isimlere yer verilmek suretiyle kamu görevinden ihraç işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bu şekilde disiplin hükümlerinin uygulanmamasına dayanak olarak, Danıştay 5. Dairesinin 4/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında yaptığı “olağanüstü tedbir” yorumu gösterilmektedir. Danıştay 5. Dairesi anılan kararında; “meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran ‘olağanüstü tedbir’ niteliğindedir.” değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmeye dayanılarak kamu idarelerince, idare mahkemelerince, bölge idare mahkemelerince ve Danıştayca; disiplin soruşturması açılmadan, haklarındaki isnatlardan haberdar edilmeden ve diğer usuli güvenceler ile birlikte savunma alınmadan kamu görevinden çıkarılma işlemine ilişkin yapılan itirazlar dikkate alınmamaktadır. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda yapılan tespitler doğrultusunda; Danıştay 5. Dairesi kararına dayanak yapılan “olağanüstü tedbir” değerlendirmesi ve buna dayalı olarak tesis edilen işlemler hukuka aykırıdır. Şöyle ki; 1) Kanunilik Şartını Taşımamaktadır Anayasa’nın 128. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Anayasa’nın 129. maddesinde yer alan düzenlemeye göre de; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” Anılan Anayasa hükümlerine göre, kamu görevlilerine ilişkin “özlük ve disiplinel” işlemlerin kanunla yapılması gerektiği açıktır. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda kanunilik ilkesine ilişkin olarak şu hususları vurgulamaktadır; “Mahkeme\’nin görevi daha ziyade, 7. madde açısından, başvuranın mahkûmiyetinin bu hükümde yer alan yasallık ve öngörülebilirlik ilkelerine uygun

İhraç İşleminin İptali Davasında AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Dilekçe Verilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kapsamında Kurumlar HAGB Kayıtlarına Erişebilir mi

HAGB Kararının Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırmasına Etkisi ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2018/163 Karar Sayısı: 2020/13 Karar Tarihi: 19/2/2020 R.G. Tarih-Sayı: 28/4/2020-31112 İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL ve Engin ÖZKOÇ ile birlikte 138 milletvekili İPTAL DAVASININ KONUSU: 18/10/2018 tarihli ve 7148 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 29. maddesiyle 26/10/1994 tarihli ve 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesine eklenen ikinci fıkranın Anayasa’nın 2., 7., 12.,13.,17., 20., 38., 40., 70. ve 129. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ Kanun’un iptali talep edilen 29. maddesiyle ikinci fıkranın eklendiği 4045 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir: “Madde 1- Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; kamu kurum ve kuruluşlarında, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır. (Ek:18/10/2018-7148/29 md.) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkilidir. Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 17/1/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Aydın AYGÜN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: 1. Anlam ve Kapsam 3. Dava konusu kural, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimlerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171. maddesinin (5) ve 231. maddesinin (13) numaralı fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkili olduklarını hükme bağlamaktadır. 4. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171. maddesi Cumhuriyet savcısının kamu davasını açmadaki takdir yetkisini düzenlemektedir. Bu kapsamda Cumhuriyet savcısı bazı koşullar altında kamu davasının açılmasının ertelenmesine de karar verebilmektedir. Bu yetkinin kullanılması hâlinde ise anılan maddenin (5) numaralı fıkrası gereğince kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararların bunlara mahsus sisteme kaydedilmesi zorunludur. Söz konusu kayıtların ise ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi mümkündür. 5. Anılan maddenin (4) numaralı fıkrası uyarınca, hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilenlerin belirlenen erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlememesi hâlinde söz konusu soruşturma kovuşturmaya yer olmadığına kararıyla sonuçlandırılır. Bu itibarla kamu davasının açılmasının ertelenmesi, fail hakkında kamu davasının açılmasına yetecek şekilde suç işlediğine dair var olan şüphenin belirli bir süre denetime tabi olmak koşuluyla askıya alınmasını öngörmektedir. 6. Kanun’un 231. maddesinde ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre belirli koşulların gerçekleşmesi hâlinde sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Bu durumda da verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar da ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenebilir ve istenen kayıtlar bu amacın dışında kullanılamaz. 7. Belirlenen denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunmaması ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilir. Bu bağlamda sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı mahkûmiyet hükmü olarak kabul edilemez. 2. İptal Talebinin Gerekçesi 8. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralın güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması faaliyeti kapsamında kamu idaresine, kamu görevine girme hakkını kullanmak isteyen kişiye ait kişisel verilere sınırsız bir şekilde erişme ve bu verileri toplama, sınıflandırma, işleme ve değerlendirme imkânı verdiği, kişisel verilere ilişkin kanunların kişisel veri niteliğindeki bilgilerin teminine, kullanılabilmesine, işlenebilmesine, ulaşılabilmesine, saklanma süresine, temin edilme gerekçesine, bilgilerin silinmesi ve değiştirilmesine, kötüye kullanımının engellenmesine yönelik birtakım güvenceleri içermesi ve hukuki belirliliğe sahip olması gerektiği, yapılan güvenlik soruşturması sonucunda kişilerin kamu görevine girmesinin engellenebileceği ya da mevcut kamu görevinden çıkarılmasının mümkün olabileceği, bu itibarla düzenlemenin kamu hizmetine girme hakkına öngörülemez bir sınırlama getirdiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 7., 12., 13., 17., 20., 38., 40., 70. ve 129. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 9. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; son fıkrasında da “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” denilerek kişisel verilerin korunması, özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur. 10. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kapsamında Kurumlar HAGB Kayıtlarına Erişebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle İcra Takibi için Mahkeme Kararının Kesinleşmesi Gerekir mi

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle İcra Takibi Yapılabilmesi için Mahkeme Kararının Kesinleşmesi Gerekir mi ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2021/127 Karar Sayısı: 2022/85 Karar Tarihi: 30/6/2022 R.G. Tarih – Sayı: 4/8/2022 – 31913 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR: 1. Çanakkale İcra Hukuk Mahkemesi (E.2021/127) 2. Gaziantep 3. İcra Hukuk Mahkemesi (E.2022/2) 3. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi (E.2022/23) 4. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi (E.2022/24) 5. İzmir 6. İcra Hukuk Mahkemesi (E.2022/26) İTİRAZLARIN KONUSU: 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle eklenen geçici 16. maddenin Anayasa’nın 13., 35., 36., 46. ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talepleridir. OLAY: Kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davaları sonucunda verilen hükümlerin icrası için başlatılan icra takiplerinin durdurulması veya iptalleri talebiyle açılan davalar ile bu tür davalara ilişkin kararların istinaf incelemesinde itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ A. İptali İstenen Kanun Hükmü 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun itiraz konusu geçici 16. maddesi şöyledir: “Geçici Madde 16- (Ek:9/6/2021-7327/21 md.) Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen kararlar taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararların icrasına ilişkin hükümlere göre yerine getirilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takipleri kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulur.” B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun; 1. 350. maddesi şöyledir: “Başvurunun icraya etkisi – Madde 350 (1) İstinaf yoluna başvurma, kararın icrasını durdurmaz. İcra ve İflas Kanununun icranın geri bırakılmasıyla ilgili 36 ncı maddesi hükmü saklıdır. Nafaka kararlarında icranın geri bırakılmasına karar verilemez. (2) Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.” 2. 367. maddesi şöyledir: “Temyizin icraya etkisi – Madde 367 (1) Temyiz, kararın icrasını durdurmaz. İcra ve İflas Kanununun icranın geri bırakılmasıyla ilgili 36 ncı maddesi hükmü saklıdır. Nafaka kararlarında icranın geri bırakılmasına karar verilemez. (2) Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.” II. İLK İNCELEME A. E.2021/127 Sayılı Başvuru Yönünden 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 30/12/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür. 2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. 3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 16. maddesinin iptalini talep etmiştir. Anılan maddenin birinci cümlesinde kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen kararların taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararların icrasına ilişkin hükümlere göre yerine getirileceği hükme bağlanmıştır. Maddenin ikinci cümlesinde ise maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takiplerinin de kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulacağı öngörülmüştür. 4. Bakılmakta olan davanın konusu ise 4/11/1983 tarihinden sonra taşınmazlara hukuken el atılması sebebiyle açılan kamulaştırmasız el atma davasının kabulü sebebiyle hükmedilen tazminatın tahsili için başlatılan ilamlı icra takibinin iptali talebine ilişkindir. Dolayısıyla bakılmakta olan davada kamulaştırmasız el atmaya konu taşınmazların fiilen kamu hizmetlerine ayrılması veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tesis edilerek üzerinde tesis yapılması ile irtifak hakkı tesisi suretiyle fiilen el konulmasına ilişkin bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi kaynaklara ilişkin kamulaştırmasız el atma durumu da söz konusu değildir. 5. Ayrıca kuralın 19/6/2021 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bakılmakta olan davaya konu icra takibinin bu tarihten sonra başlatıldığı gözetildiğinde kuralın yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmemiş mahkeme kararına dayanılarak başlatılan bir icra takibinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır. 6. Bu itibarla anılan Kanun’un geçici 16. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan…”, “…veya kaynaklara…”, “…veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle…” ve “…fiilî el konulması…” ibareleri ile ikinci cümlesinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ve cümleye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir. 7. Öte yandan itiraz konusu maddenin birinci cümlesinin “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar… taşınmazlara… kısmen veya tamamen… malikin rızası olmaksızın… sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen kararlar taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararların icrasına ilişkin hükümlere göre yerine getirilir.” bölümü bakılmakta olan davanın konusu olan kamulaştırmasız el atma durumunun yanı sıra bakılmakta olan davada uygulanma imkânı olmayan kamulaştırmasız el atmaya ilişkin diğer durumlar bakımından da geçerli, ortak kural niteliğindedir. Dolayısıyla bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek anılan cümlenin esasına ilişkin incelemenin “…veya hukuki el atılması…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir. 8. Açıklanan nedenlerle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle İcra Takibi için Mahkeme Kararının Kesinleşmesi Gerekir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İmar Planında Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılması Halinde Zararın Tazmini için Dava Açılabilir mi

Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılmasına Rağmen Kamulaştırma Yapılmaması 2016 yılı öncesinde Danıştay kararlarında da ifade edildiği üzere 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun da içinde yer aldığı mevzuatta imar planlarının onaylanmasından sonra kamulaştırmaların belirli bir sürede yapılmasına ilişkin bir açıklık bulunmamaktaydı. Söz konusu dönem Danıştay içtihadında imar planlarının onaylanmasından itibaren beş yıllık süre geçmesine rağmen ilgili idarelerce imar planlarında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının mülkiyet hakkının kullanımında belirsizliğe yol açtığı kabul edilmiştir. Danıştay, bu beş yıllık makul sürenin hesaplanmasında imar planının onaylanmasına ilişkin nihai karar tarihinin esas alınmasını öngörmekteydi. 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek madde 1 ile “uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar program ve uygulamalarının yapılması ve gerekli kamulaştırmaların yapılması/yaptırılması” öngörülmüş, böylelikle imar planına bağlı kamulaştırma gibi belirli işlemlerin yapılması süreye bağlanmıştır. Ancak, yine sözü edilen 6745 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 11. madde ile söz konusu maddenin yürürlüğe girmesinden önce uygulama imar planlarında kamu yararı gözetilerek tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazların kamulaştırılması için öngörülen beş yıllık sürenin maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren başlayacağı düzenlenmiştir. Daha sonra itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine taşınan bu kural Mahkeme tarafından E.2016/196, K.2018/34 sayılı ve 28/3/2018 tarihli kararla iptal edilmiştir. İptal kararında sürenin Kanun’da ihdas edilen maddenin yürürlüğe girmesiyle başlamasının mülkiyet hakkına kamu yararı gereği müdahale edilen taraflar için geçerli olan kısıtlamayı makul ve belirli sürenin dışına taşırması, dolayısıyla taşınmaz malikine aşırı bir külfet yüklemesi ve kuralın malikin zararlarını karşılayacak bir giderim imkânı da getirmemesi gerekçe gösterilmiştir. Takip eden süreçte idare mahkemeleri, Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce geçerliliğini sürdüren Kanun hükmü gereğince “kanun hükmünün yürürlüğe girmesinden önce açılmış veya henüz karar bağlanmamış olan kamu hizmetine ayrılan taşınmazlar” için bedel ödenmesini talep eden tam yargı davalarında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Benzer nitelikte olup ihlal ile sonuçlanan çok sayıda bireysel başvurunun incelemesinde emsal alınan Hüseyin Ünal kararında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun imar kısıtlılığının devam ettiği süre zarfında mülkiyet hakkından dilediği gibi yararlanamaması ve üzerinde serbestçe tasarruf edememesini gözeterek imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın uzun süre kamulaştırılmamasını ve başvurucuya hiçbir tazminat ödenmemesini mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu cihette mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin benzer durumdaki başvurucular aleyhine bozulduğuna kanaat getirmiştir. Emsal AYM Kararları Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, 20/9/2018 Başvuru, taşınmazın imar planında kamu hizmet alanına ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. İsmail Aytekin, B. No: 2018/6338, 14/11/2018 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Rukiye Gönül Yalçın ve diğerleri, B. No: 2018/11270, 19/2/2019 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. İbrahim Sözer ve Diğerleri, B. No: 2016/10425, 4/4/2019 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. İsa Aykaç, B. No: 2016/59959, 4/4/2019 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Seyfettin Aytekin ve diğerleri, B. No: 2017/30559, 2/6/2020 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Levent Öztaş, B. No: 2018/37630, 30/9/2020 Başvuru; imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının, tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Fatma Feda, B. No: 2018/13259, 24/3/2021 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ali Seymen ve diğerleri, B. No: 2018/7817, 13/4/2021 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Atanur Ekin ve diğerleri, B. No: 2018/1406, 30/6/2021 Başvuru, riskli yapı olarak tespit edilen binanın bulunduğu ana taşınmazın bir kısmının yola terk edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Burak Ufuk ve diğerleri, B. No: 2018/24420, 7/9/2021 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Alihan Bozalioğlu ve diğerleri, B. No: 2019/13727, 1/3/2023 Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılması Nedeniyle Oluşan Zararın Tazmini İmar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılması, henüz bir kamulaştırma yapılmayıp fiilen de taşınmaza el atılmadığı için mülkiyet hakkından yoksun bırakma sonucu doğurmamakla birlikte malikin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini önemli ölçüde kısıtlamaktadır. Bu kapsamda kamu hizmeti alanı olarak ayrıldığı için taşınmaz üzerinde inşaat yapılabilmesi mümkün olamadığı gibi bu durumun taşınmazın satış, bağış, ipotek ve diğer irtifak haklarının tesisi yönünden yapılacak işlemler ve rayiç değeri bakımından da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Dolayısıyla imar uygulamalarının ve bu bağlamda taşınmazın imar durumunun kamu hizmeti alanı olarak belirlenmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi (Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, Karar Tarihi: 20/9/2018) başvurusunda ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede uygulama imar planlarının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının ve bunun üzerine herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşmıştır. Kamu makamlarının özellikle büyük şehirlerin gelişmesi gibi karmaşık ve zor bir alanda kendi imar politikalarını uygulamak için geniş bir takdir alanı kullanmaları doğal olmakla birlikte belirtilen takdir yetkisinin Anayasa\’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ve Anayasa\’nın 13. maddesinde yer verilen güvence ölçütlerini gözetecek şekilde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi zorunludur. Özel mülkiyetteki taşınmazların imar uygulamasında kamu hizmeti alanı olarak ayrılmasında kamusal yarar bulunmakla birlikte bu yolla malike aşırı ve orantısız bir külfet yüklenmemelidir. İmar uygulamalarıyla taşınmazların kamu hizmetine ayrılmasındaki kamu yararı amacı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge, ancak taşınmazın makul bir süre içinde kamulaştırılması yoluyla sağlanabilir. Örnek olarak İbrahim Sözer ve diğerleri (B. No: 2016/10425, Karar Tarihi: 4/4/2019) kararına konu olayda imar planında ilköğretim tesis alanı olarak ayrılan ancak aradan yaklaşık otuz yıl geçmesine rağmen kamulaştırılmayan taşınmazın kullanılamamasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemi, taşınmazın kamulaştırılması ihtiyacının ortadan kalktığına vurgu yapılarak reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların sadece kamulaştırma bedelinin değil bugüne kadar taşınmazı kullanamamaktan dolayı uğradıklarını öne sürdüğü zararın da karşılanmasını talep ettiğine vurgu yapmış; müdahalenin ölçülü olabilmesi için başvurucular yönünden anılan kısıtlamaların yol açtığı zararların

İmar Planında Taşınmazın Kamu Hizmetine Ayrılması Halinde Zararın Tazmini için Dava Açılabilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hak Sahibi Depremzedelere Kalıcı Konut Tahsisi Yapılmaması Halinde Dava Açılabilir mi

Hak Sahibi Depremzedelere Kalıcı Konut Tahsisi Yapılmaması Anayasa\’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında \”Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.\” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Bu maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Anayasa\’nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan, yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluklarını da içermektedir. Bu çerçevede, örnek olarak, deprem sebebiyle 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun\’un hükümlerine göre konut edinme yönünde bir meşru beklentisi bulunan bir başvurucu yönünden aradan kırk yılı aşkın bir süre geçtiği hâlde başvuru konusu konuta ait tapu kaydının düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılmadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Emsal AYM Kararları Müslim Şentürk, B. No: 2014/4930, 21/6/2017 Başvuru 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında kabul edilen hak sahipliğinin iptali nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Müslim Şentürk (2), B. No: 2019/9279, 3/2/2022 Başvuru 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında verilen tapunun iptali nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Ahmet Özgar ve diğerleri (B. No: 2019/9747, 1/3/2023 Başvuru, ilgili mevzuat uyarınca hak sahibi olarak tespit edilen depremzedelere kalıcı konut tahsis edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Sedat Şanlı Başvurusu Başvuru Numarası: 2018/6812 Karar Tarihi: 3/7/2019 R.G. Tarih ve Sayı: 2/8/2019-30850 BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Serdar ÖZGÜLDÜR, Hicabi DURSUN, Kadir ÖZKAYA, Yusuf Şevki HAKYEMEZ Raportör: Umut FIRTINA Başvurucu: Sedat ŞANLI I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; deprem sebebiyle kalıcı konut yerine prefabrik konuttan yararlandırılan başvurucu yönünden yeterli bir gerekçe gösterilmeden, çelişkili olarak farklı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, kalıcı konut tahsis edilmemesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 1/3/2018 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Hak Sahipliği Süreci 8. Diyarbakır ve çevresinde 6/9/1975 tarihinde meydana gelen depremde Lice ilçesi Gürbeyli köyünde bulunan, başvurucunun murisine ait ev yıkılmıştır. 9. Deprem nedeniyle evi hasar görenler 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayatlara Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun hükümleri uyarınca hak sahibi kabul edilmiştir. 10. Buna göre söz konusu depremdeki ağır hasar ve yıkık binalardan dolayı 8.159 aile hak sahibi kabul edilmiştir. Ayrıca 1975 ve 1976 yıllarında Hani, Kulp ve Lice ilçeleri ile köylerinde geçici ve kalıcı nitelikte toplam 7.115 konut tamamlanıp hak sahiplerine teslim edilmiştir. 11. Gürbeyli köyünde, talep ve taahhütname veren afetzedelerin adı, soyadı, doğum tarihi ve baba adları belirtilmek suretiyle hak sahipliği listesi hazırlanmıştır. Buna göre 82 kişinin hak sahibi olduğu tespit edilmiştir. Hak sahipliğinin belirlenmesinden sonra 82 konut ihale suretiyle yaptırılmıştır. 12. Diyarbakır Valiliğinin (İdare) oluşturduğu komisyonca hazırlanan, hak sahibi olarak kabul edilenlere ait isim listesinde başvurucunun murisinin de ismi yer almaktadır. Başvurucu 7269 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi olduğunu belirterek adına konut veya kredi verilmesi istemiyle 9/6/2016 tarihinde İdareye başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun talebine İdarece herhangi bir cevap verilmemiştir. 13. Diyarbakır\’ın Lice ilçesi ve çevresinde 1975 yılında yaşanan depreme ilişkin olarak 29/1/2019 tarihli ve 2018/6812 sayılı yazı ile İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) Anayasa Mahkemesince bilgi ve belge talebinde bulunulmuştur. AFAD tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan 25/3/2019 tarihli yazı ekinde yazışmalar, tutanaklar, protokoller, listeler ve fotoğraflar yer almaktadır. B. Dava Süreci 14. Başvurucu; İdarece düzenlenen hak sahipliği listesinde murisinin adının bulunduğunu, bugüne kadar kendisine herhangi bir konut teslimi yapılmadığını öne sürerek Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) idari işlemin iptali istemiyle 5/10/2016 tarihinde dava açmıştır. 15. Mahkeme 31/3/2017 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; afet sebebiyle borçlanmaları yapılan hak sahiplerine yapılacak konutların kalıcı (betonarme-kârgir) konut olması gerektiği, Mahkemenin ara kararına verilen cevapta ise tahsis edildiği ileri sürülen konutun prefabrike konut (geçici konut) niteliğinde olduğunun ifade edildiği hususuna değinilmiştir. Kararda, İdarenin kalıcı nitelikte bir konutun başvurucuya devrine ilişkin tapu kayıt örneğini de sunamadığı belirtilerek başvurucunun hak sahipliğinin devam ettiği vurgulanmıştır. Mahkeme, Danıştay Ondördüncü Dairesinin benzer bir uyuşmazlıkta vermiş olduğu 7/2/2017 tarihli ve E.2016/9373 K.2017/644 sayılı karara da atıf yaparak başvurucunun hak ettiği konutun verilmesi için gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi istemiyle yaptığı talebin zımnen reddine dair işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı kanaatine varmıştır. 16. Davalı İdarenin istinaf talebini inceleyen Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. İdare Dava Dairesi 30/11/2017 tarihinde hükmün kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Bu kararın gerekçesinde; i.  Lice ve Hani ilçe merkezlerinde teslim edilen konutların ve tapularının hak sahiplerine teslim edildiği, yapılan konutların kesin hesabının ve geçici kabullerinin yapıldığı, hak sahibi olup borçlanmayanların bulunduğu, borçlanma işlemlerini tamamlayarak konutlarda oturanların olduğu, 2013 yılında yapılan tespitlere göre konutlarda hak sahipleri veya murislerinin oturduğu hususlarına vurgu yapılmıştır. ii. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre başvurucunun murisine konut teslim edildiği, dolayısıyla murise hak sahipliği nedeniyle 7269 sayılı Kanun hükümleri gereğince ikamet etmesi için gerekli konutun sağlandığı hususuna dikkat çekilmiştir. iii. Mahkeme \”TBMM 7/8353 sayılı yazılı soru önergesine Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından verilen cevapta; deprem sonrası inşa edilen binaların, prefabrike kalıcı konut olduğu, bu nedenle yeni konut yapılması için bir çalışmanın bulunmadığının bildirildiği, yine Afet İşleri Genel Müdürlüğü\’nün 10.07.1991 ve 14.02.1992 günlü yazılarında da; prefabrik konutların, kısa süreli ve geçici iskan için değil, uzun süreli daimi iskan amacıyla yapıldığı, normal bakımlarının yapılması halinde ömürlerinin en az 50 yıl olduğunun belirtildiği\”

Hak Sahibi Depremzedelere Kalıcı Konut Tahsisi Yapılmaması Halinde Dava Açılabilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sosyal Güvenlik Yardımının Kesilmesi, Geri İstenilmesi ve Değer Kaybı ile ilgili Emsal AYM Kararları

Sosyal Güvenlik Yardımının Kesilmesi veya Geri İstenilmesi Nedeniyle Hak İhlali Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkarlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti halinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. İdarenin hatalı işlemlerinden kaynaklanan müdahalelerin sonuçlarını gidermek kamu makamlarının yükümlülüğündedir. İdarenin hatalı işlemlerinden doğan yükün kişiler üzerinde bırakılması mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Hatalı idari işlemin oluşmasında idarenin kendisinin de payının bulunduğu durumlarda farklı bir ölçülülük yaklaşımının benimsenmesi ve başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız bir yüke sebep olunup olunmadığının tespit edilmesi gerekir. Özellikle hatanın önemli ölçüde idarelerden kaynaklandığı durumlarda muhatap üzerindeki yük konusunda daha hassas olunması gerekir. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin uyuşmazlıklarda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilebilmesi için başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca tarafların katkı derecelerine bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmal gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde tutulmalıdır. Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; idarenin hatalı işlemi karşısındaki tutumunun yanında, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına onay verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez. Örneğin; Uğur Ziyaretli kararında, başvurucunun emekliye ayrıldıktan sonra tekrar çalışmaya başlaması üzerine yersiz olarak ödenen yaşlılık aylıklarının başvurucunun ve idarenin müterafik kusurlarına rağmen anaparanın çok üzerinde bir miktarda faizle geri istendiği olayda, bütün külfetin başvurucuya yükletilmesi nedeniyle ölçüsüz bir müdahale olduğu değerlendirilerek faiz talebi yönünden mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir. Ümmü Çakır kararında sigortalıya atfedilecek bir kusurun bulunmaması, bütünüyle idarenin gözetimi ve denetimi altında gerçekleştirilen bir idari işlemden makul görülemeyecek kadar uzun bir süre sonra dönülmesi, hatanın yalnızca prim günlerinin hesaplanmasından kaynaklanması, eksik kalan gün sayısının oldukça az olması, sigortalının yaşı itibarıyla yeni bir sigortalılık talebinde bulunma imkânının kısıtlı olması ve bağlanan aylığın oldukça mütevazı olup sigortalının başkaca bir gelirinin tespit edilememesi hâllerinde yaşlılık aylığının kesilmesi ve ödenen aylıkların geri istenmesinin sigortalıya önemli bir külfet yüklediği saptamasında bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi bu saptamadan hareketle müdahalenin içerdiği kamu yararı amacı ile mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin kişiler aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşmış ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönünde karar vermiştir. Sedat Haspolat kararında gerek idare tarafından gerekse derece mahkemelerince başkaca bir yasal dayanak da gösterilmediğinden başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Emsal AYM Kararları Yeşim Bullock, B. No: 2014/13223, 20/9/2017 Başvuru, birikmiş yetim aylıklarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan davanın uzun sürede sonuçlanması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Kuddis Büyükakıllı, B. No: 2014/3941, 5/10/2017 Başvuru, yaşlılık aylığının başvurucunun üniversitede çalışmaya başlaması üzerine kesilmesi ve ödenen yaşlılık aylıklarının da faiziyle birlikte geri istenilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Besime Çetin, B. No: 2014/17809, 8/11/2017 Başvuru, ölen eşin askerlik borçlanmasının eksik hesaplanması ve bu sebeple ölüm aylığının geç bağlanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Fatma Ülker Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018 Başvuru, 3600 olan emeklilik ek gösterge rakamının 2200 olarak düzeltilmesi neticesinde emeklilik aylığının azalması ve geriye yönelik olarak fazladan ödendiği belirtilen emeklilik aylıklarının iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; bu işleme karşı açılan davada yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Muratcan Kolçak, B. No: 2016/5490, 12/6/2019 Başvuru, sosyal güvenlik kapsamında ödenen yaşlılık aylığının geri alınması ve ödeme yapılmayan döneme ilişkin talebin zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Fevzi İlhan, B. No: 2017/31442, 8/9/2020 Başvuru, sosyal güvenlik kapsamında ödenen emekli aylığının eksik ödeme yapılan ve idarenin hatanın farkına vardığı tarihten geriye doğru beş yıldan daha önceki döneme ilişkin kısmına yönelik ödeme talebinin zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Leyla Yücel, B. No: 2017/31861, 21/4/2021 Başvuru, babasından dolayı bağlanan ölüm aylığının eşinden dolayı da ölüm aylığı aldığı gerekçesiyle ödenmeye başlandığı tarihten itibaren geçerli olacak şekilde iptal edilmesi ve geriye dönük borçlandırma işlemi yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bülent Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015 Başvuru, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) tarafından bağlanan maluliyet aylığının kesilmesi ve ödenen aylıkların tahsili nedeniyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin açtığı davanın reddedilmesi ve makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Nurdan Sarı, B. No: 2013/1644, 5/11/2015 Başvuru, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi hizmetlerinin Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK/Kurum) tarafından BAĞ-KUR’a yanlış bildirilmesi sonucu adına çıkarılan borcun prim aslı dışındaki kısmının iadesi talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016 Başvuru, memur olarak görev yapılan dönemde ödenen yaşlılık aylıklarının iadesi işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017 Başvuru, emeklilikten sonra bir işte çalışmaya başlanıldığının tespiti üzerine emekliliğe bağlı olarak ödenmiş yaşlılık aylıklarının yasal faiziyle birlikte iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; bu işleme karşı açılan davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Sedat Haspolat, B. No: 2014/12849, 20/7/2017 Başvuru; topluluk sigortası kapsamında ödenen yaşlılık aylığının kesilmesi ve önceden ödenenlerin de iadesi yolunda işlem tesis edilmesi, bu işlem üzerine topluluk sigortasına ödenen primlerin iadesi istemiyle açılan davada iadesine hükmedilen primlerin güncellenmemesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Yusuf Serdar

Sosyal Güvenlik Yardımının Kesilmesi, Geri İstenilmesi ve Değer Kaybı ile ilgili Emsal AYM Kararları Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Özelleştirme Yapılan Kurumda Çalışan Kapsam Dışı Personel Fark Ücret Alacağı Talep Edebilir mi

Özelleştirme Yapılan Kurumda Çalışan Kapsam Dışı Personel Denge Tazminatı ve Fark Ücret Alacağı Talep Edebilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/7-200 Karar No: 2023/149 Karar tarihi: 01.03.2023 Özet: Davalı şirkette çalışmakta iken 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun Ek 29 uncu maddesi uyarınca diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilen davacının dava konusu ek ödeme ile denge tazminatından yararlanamayacağı ve fark ücret alacağının bulunmadığı, bu nedenle de mahkeme tarafından araştırma yapılmasını gerektirir bir husus olmadığı anlaşıldığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. (4046 s. K. m. 22) (406 s. K. Ek m. 22, 29) (6100 s. K. m. 297) (375 s. KHK Ek m. 3) (5. DD. 22.08.2010 T. 2010/88 E. 2010/4718 K.) 1. Taraflar arasındaki fark ücret alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararının usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle Hukuk Genel Kurulu tarafından bozulması üzerine Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda direnme kararı verilmiştir. 3. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 5. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin 2005 yılında özelleştirme kapsamında %55 oranındaki hissesinin satışı ile kamu kurumu niteliğini kaybedip özel hukuk tüzel kişisi hâline geldiğini, davacı dahil birçok personelin devlet memurluğu hakları saklı kalarak çalışmaya devam ettiğini ve sonrasında kamu kurumlarına naklen atandığını, taraflar arasında 2006 yılında imzalanan 2 nci Tip İş Sözleşmesinde davacıya kamudaki memurlara uygulanan artış kadar zam yapılacağının belirtildiğini, ancak memurlara ödenen ek ödeme ve denge tazminatı ödemelerinin müvekkilinin ücretine yansıtılmadığını, 31.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5473 sayılı Kanun\’un 1 inci maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 3 üncü maddenin birinci fıkrasında kamu personeline her ay ek ödeme yapılacağının; dördüncü fıkrasında fark tazminat hesabının; yedinci fıkrasında ise kadro dışı çalışanlara ödeme yapılmasında yetkili olanların düzenlendiğini, Yüksek Planlama Kurulu’nun kararlarıyla çalışanlara her ay yapılacak ek ödemelere ilişkin düzenlemeler yapıldığını, 10.11.2006 tarihli ve 2006/T-32 sayılı karar ile de ücret artışı ve ek ödemenin düzenlendiğini, akabinde her yıl YPK kararı ile ek ödeme tutarlarına ilişkin farklı düzenlemeler getirildiğini, müvekkilinin de kapsamdaki personeller arasında yer aldığını, 4046 sayılı Kanun’un 22 nci maddesi gereği Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinde (Türk Telekomünikasyon AŞ/Türk Telekom/Türk Telekom AŞ) çalışmaya devam ettiğini, işten çıkartılıp Personel Daire Başkanlığına bildirildiği tarihte ek ödeme ücreti dikkate alınarak ücretinin belirlenmesi gerekirken bu ek ödemenin yer değiştirme suretiyle atamalarda aylık bildirim belgesinde gösterilmediğini, ek ödemelerin başlangıcı olan 01.01.2006 tarihinden işten çıkartıldığı tarihe kadar Türk Telekomda çalıştığı dönemde YPK kararından kaynaklı ek ödemelerin yapılmadığını ileri sürerek 17.09.2007 tarihinden davalı şirket tarafından en son ödenen ücret tarihine kadar ek ödemelerin tahsilini talep etmiştir. Davalı Cevabı 6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 406 sayılı Kanun\’un Ek 29 uncu maddesinin özelleştirme sonrası Türk Telekomda çalışanların durumunu düzenlediğini, Ek 29 ve Ek 22 nci maddeler gereği kapsam dışı personelin ücret ve ek ödemelerinin belirlenmesine yönetim kurulunun yetkili kılındığını, bu durumda kapsam dışı İş Kanunu’na tabî çalışan davacının 40+40 ek ödeme talebinin hukuka aykırı olduğunu, 5473 sayılı Kanun ile 375 sayılı KHK’ya eklenen Ek 3 üncü maddede ek ödemeden yararlanacakların düzenlendiğini ve yapılan ödemelerin genel bir artış olmayıp belli kurum ve unvanlardaki personele uygulanan ek ödeme olduğunu, 5473 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde uygulamaya ilişkin tereddütleri gidermeye Maliye Bakanlığının yetkili olduğunun düzenlendiğini, Maliye Bakanlığının bu ek ödemelerin dikkate alınmayacağını bildirdiğini, Yüksek Planlama Kurulu’nun 08.05.2006 tarihli ve 2006/T-17 sayılı kararının sözleşmeli personel için uygulandığını, kapsam dışı personelin belirtilmediğini, ayrıca sözleşmeli personele de 2 nci Tip İş Sözleşmesi imzalanana kadar olan süre içinde 40,00 TL ek ödeme yapıldığını ancak sözleşme sonrası ücret belirleme yetkisinin 406 sayılı Kanun’un 22 nci maddesi gereği Türk Telekom Yönetim Kuruluna ait olduğunu, İcra Kurul kararı ile kamuya nakil hakkını saklı tutarak 2 nci Tip İş Sözleşmesi ile çalışan personele ilave tediye ve ikramiye ödemesi yapıldığını, ayrıca vergi dilimindeki artıştan dolayı gelir vergisi fark tutarlarının da müvekkili şirket tarafından karşılandığını, bu uygulamalarla davacının kamuda aynı statüde çalışan memurdan daha fazla ücret aldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararı 7. … İş Mahkemesinin 07.11.2014 tarihli ve 2012/862 Esas, 2014/538 Karar sayılı kararı ile; davacının 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabî sözleşmeli memur olarak görev yapmakta iken istihdam fazlası olduğu belirlenerek 4046 sayılı Kanun\’un 22 nci maddesi gereğince kamu kurumuna 16.09.2010 tarihinde atamasının yapıldığı, 375 sayılı KHK’ya eklenen Ek 3 üncü maddede belli kamu görevlilerine ek ödeme yapılacağı belirtilerek ek ödemenin şartlarının düzenlendiği, maddedeki düzenlemeye göre ücretleri Yüksek Planlama Kurulu tarafından belirlenenler için ek ödeme tutarını belirlemeye YPK’nın yetkili olduğu, YPK’nın da buna ilişkin yayınlanan tebliğlerinde ek cetvelde bulunan pozisyonlarda çalışan sözleşmeli personeline ek ödemesine yönelik düzenleme yaptığı, Posta Telgraf ve Telefon İşletmelerinin de 399 sayılı KHK’nın Ek 2 cetvelinde yer aldığı, ayrıca 4046 sayılı Kanun’un 22 ve 406 sayılı Kanun’un Ek 29 uncu maddelerinde nakil olacak personellere yönelik ücret düzenlemelerinin yer aldığı, bu düzenlemelere göre de davacıya 17.09.2007 tarihinden kamu kurumuna naklinin yapıldığı 16.09.2010 tarihine kadar denge tazminatı ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 8. … İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 9. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince 13.04.2015 tarihli ve 2015/5949 Esas, 2015/6875 Karar sayılı kararı ile; “…Gerek yasal düzenleme ve gerekse sözleşmedeki hükümler dikkate alındığında, davalı kurumda özelleştirme öncesi kapsam dışı olarak çalışan ve 399 sayılı KHK hükümlerine tabi olarak ücreti belirlenen davacının özelleştirme sonrası çalıştıktan sonra nakledildiği tarihe kadar kamuda aynı statüde çalışanlar için getirilen özlük haklarından yararlandırılarak, nakil edildiklerinde haklarının korunması amaçlanmıştır. Kısaca davacı kapsamdışı olarak kamuda çalışmış gibi sayılmaktadır. Sonuç olarak davacı, davalı kurumda iken çalıştığı dönemde 375 ve 399 sayılı KHK.’ler ile getirilen artışlardan yararlandırılmalı ve bu artışlar uygulanmak sureti ile nakledildiğinde maaş nakil ilmühaberi düzenlenmelidir. 375 sayılı KHK’nın ve 399 sayılı KHK.’lere dayanılarak çıkarılan 2006/1, 2006/3, 2007/1 ve 2008/1 sayılı tebliğler uyarınca “Özelleştirme kapsam ve programında bulunan kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarından olup özelleştirme işlemleri tamamlanan kuruluşların sözleşmeli ve kapsam dışı kamu personelinin ücretlerine, bu personelin sözleşmeli ve kapsam

Özelleştirme Yapılan Kurumda Çalışan Kapsam Dışı Personel Fark Ücret Alacağı Talep Edebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Atamanın Geciktirilmesi Nedeniyle Uğranılan Parasal Hak Kayıplarının Ödenmesi Talep Edilebilir mi

Atamanın Geciktirilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı Değerlendirme Olaylar İş müfettiş yardımcısı olarak göreve başlayan başvurucuların iş müfettişliği yeterlilik yazılı ve sözlü sınavlarında başarılı olmalarına rağmen iş müfettişliği kadrosuna atamaları yapılmamıştır. Başvurucular, boş bulunan iş müfettişliği kadrolarına atamalarının yapılması istemiyle İş Teftiş Kurulu Başkanlığına başvurmuş ancak atama sürecinin devam ettiği belirtilerek başvurucuların talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucular idare mahkemelerinde bu işlemlerin iptali ile müfettişlik unvanına hak kazanıldığı tarihten itibaren yoksun kalınan parasal hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talebiyle davalar açmıştır. İdare mahkemeleri, iş müfettişi olarak atanma taleplerinin reddine ilişkin işlemleri iptal etmiştir. İdare Mahkemeleri ayrıca başvurucuların yoksun kaldığı parasal hakların da yasal faiziyle birlikte başvuruculara ödenmesine karar vermekle birlikte parasal hakların hesaplanacağı tarih yönünden farklı sonuçlara ulaşmıştır. Bazı İdare Mahkemeleri başvurucuların iş müfettişi olarak atanmayı hak ettiği tarihten itibaren yoksun kaldıkları parasal hakların ödenmesine karar verirken diğer bazı İdare Mahkemeleri ise yoksun kalınan parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanması gerektiğine hükmetmiştir. Tarafların istinaf istemini inceleyen bölge idare mahkemesi ise istinaf istemlerini reddetmekle birlikte başvurucuların parasal haklarının iş müfettişi olarak atanmayı hak ettikleri tarihten itibaren hesaplanması biçiminde hüküm kurulan kararlardaki bu hüküm fıkralarını, parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği şeklinde düzeltmiştir. İddialar Başvurucular, iş müfettişliği yardımcılığından iş müfettişliği kadrosuna atamalarının hukuka aykırı işlemle geciktirilmesinden dolayı uğranılan parasal hak kayıplarının karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda başvurucuların iş müfettişliğine atanmalarının geciktirilmesinin hukuka aykırı olduğu İdare Mahkemelerinin istinaf denetiminden geçmiş kararlarıyla saptanmıştır. Atama  işlemlerinin geciktirilmesinin hukuka aykırı olması başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanaktan yoksun olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik ihlalin idare mahkemeleri tarafından tespit edildiği sonucuna ulaşılmış ve bu nedenle ihlalin giderilip giderilmediği yönünde inceleme yapılmıştır. İdari işlemin iptal edilmesi ve başvurucuların atanma işlemlerinin tamamlanması mağduriyetini hafifletse de tam olarak gidermemiştir. Mağduriyetin gerçek manada ortadan kalkabilmesi için başvurucuların mülkiyet hakkının ihlali sebebiyle oluşan zararlarının da karşılanması gerekir. Başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik ihlalin giderilmesi amacıyla tam yargı davası açtığı anlaşılmıştır. Bazı idare mahkemeleri başvurucuların iş müfettişliğine atanmaya hak kazandığı tarihten itibaren bu kadro için öngörülen parasal hakların da başvuruculara ödenmesine hükmetmiştir. Ancak bölge idare mahkemesi parasal hakların hesaplanma tarihini idari başvuru tarihi olarak düzeltmiştir. Bölge idare mahkemesine göre atanma işlemlerinin tamamlanması için gerekli olan sürenin ne kadar olduğunun somut olayda belli olmaması sebebiyle idari başvuru tarihinin esas alınması gerekir. Bazı idare mahkemeleri de bölge idare mahkemesinin bu gerekçesinden esinlenerek parasal hakların hesaplanma tarihi olarak idari başvuru tarihinin esas alınmasına karar vermiştir. Bölge idare mahkemesinin bu görüşünün kararlarda kendi içinde bir çelişkiye yol açmıştır. Bu bağlamda bölge idare mahkemesi, idare mahkemelerinin idarenin istinaf talebini herhangi bir ek gerekçe koymaksızın reddetmiştir. İdare mahkemelerinin kararlarında idarenin atama işlemlerinin gerçekleştirilmesi hususunda makul olanın ötesinde geciktiği tespiti yapılmıştır. Esasen bölge idare mahkemesi kararlarında da başvurucuların makul bir süre içinde iş müfettişi olarak atanmadıkları saptamasına yer verilmiştir. Şu hâlde idarenin atama işlemlerini gerçekleştirme konusunda geciktiği kabul edildiği hâlde tazminat isteminin değerlendirildiği bölümde makul sürenin ne kadar olduğunun belli olmadığına işaret edilerek yoksun kalınan parasal hakların idari başvuru tarihinden itibaren hesaplanması gerektiğinin kabul edilmesi ciddi bir çelişkidir ve makul bir yorum olarak görülemez. Öte yandan bölge idare mahkemesinin yorumu, kendi üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getiren ve sınavda başarılı olan başvuruculara ayrıca atanma için idareye başvurma şartı yüklemiştir. Oysa mevzuatta, yeterlilik sınavını başarıyla geçen iş müfettişi yardımcılarının idarece kendiliğinden müfettiş olarak atanacağı öngörülmüştür. Dahası idarenin aksi yönde bir savunması da bulunmamıştır. Dolayısıyla bölge idare mahkemesinin yaklaşımı, idareye mevzuatta bile öngörülmeyen takdir yetkisi tanımıştır. Hukuk devletinde idare, hukuka aykırı olarak tesis ettiği işlemlerin sebep olduğu ihlalleri giderme yükümlülüğü altındadır. İdare; eski hâle getirme (restitutio in integrum) ilkesi gereğince, hukuka aykırı işlem tesis edilmediğinde kişi hangi durumda olacaksa onu bu duruma mümkün olduğunca en yakın konuma getirmekle yükümlüdür. Bu açıdan, idarenin başvurucuları iş müfettişi olarak atamak suretiyle ihlali giderme hususundaki yükümlülüklerinin bütünüyle ifa ettiği söylenemeyecektir. İhlalin tam olarak giderildiğinden söz edilebilmesi için hukuka aykırı gecikme yaşanmamış olsaydı idari sürecin olağan akışı içinde başvurucular hangi tarihte iş müfettişliğine atanacaksa o tarihten itibaren oluşan parasal hak kayıplarının da karşılanması gerekir. Anayasa\’nın 5. maddesi devlete, hak ve özgürlüklerin ihlalinin önlenmesi için caydırıcı tedbirler alma ödevi de yüklemektedir. Bölge idare mahkemesinin yorumu başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahale sebebiyle oluşan kayıpların tam olarak telafi edilmesini önlediği gibi tazminat davasının hukuka aykırı işlem tesis edilmesine karşı caydırıcılık sağlama özelliğini de etkisiz hâle getirmiştir. Sonuç olarak iş müfettişi olarak atanma talebinin reddine ilişkin işlemlerin iptali suretiyle tespit edilen ihlalin tam olarak giderilmesi, bölge idare mahkemesinin ve bazı idare mahkemelerinin çelişkili yorumu nedeniyle önlenmiştir. Bu durumda mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin devam ettiği kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Atamanın Geciktirilmesi Nedeniyle Uğranılan Parasal Hak Kayıplarının Ödenmesi Talep Edilebilir mi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Demet Demirel ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/12998 Karar Tarihi: 1/12/2022 R.G. Tarih ve Sayı: 3/2/2023 – 32093 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekili: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Ayhan KILIÇ Başvurucular: Demet DEMİREL, Deniz KARAKAYA, Fatih Mehmet ONAT, Hasan Kuzey ÜNÜVAR, Orhan NAS, Servet GÜRER I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, iş müfettişliği yardımcılığından iş müfettişliği kadrosuna yapılacak atamanın hukuka aykırı işlemle geciktirilmesinden dolayı uğranılan parasal hak kayıplarının karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır. 3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. 2019/36421, 2019/36425, 2019/36432, 2019/36438 ve 2019/36705 numaralı başvurular incelenen başvuru ile birleştirilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. 7. Bölüm, başvurunun Genel Kurula sevk edilmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 9. Başvurucular 2011 ile 2013 yıllarında iş müfettişi yardımcısı olarak göreve başlamıştır. Başvurucular 2014 ila 2016 yıllarında yapılan iş müfettişliği yeterlilik yazılı ve sözlü sınavlarında başarılı olmuştur. Ancak başvurucuların

Atamanın Geciktirilmesi Nedeniyle Uğranılan Parasal Hak Kayıplarının Ödenmesi Talep Edilebilir mi Read More »