İdare Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

375 sayılı KHK Kapsamında Rütbenin Geri Alınmasına Karşı Açılan İptal Davası Temyiz Edilebilir mi?

375 sayılı KHK Kapsamında Rütbenin Geri Alınmasına Karşı Açılan İptal Davası Temyiz Edilebilir mi? 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra ilan olağanüstü hal döneminde ihraç işlemleri Resmi Gazete’de yayımlanan KHK listeleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Olağanüstü Hal dönemi sonrasında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici 35. maddeyle 3 yıl süreyle kamu görevinden çıkarma ve rütbenin geri alınması işlemleri için bakanlıklara yetki verilmiş, daha sonra 7333 sayılı Kanunun 23 üncü maddesiyle bu süre 1 yıl daha uzatılmıştır. Bu bağlamda Bakanlıklar ve kurumlar tarafından 31/7/2022 tarihine kadar 375 sayılı KHK kapsamında meslekten çıkarma ve rütbenin geri alınması işlemleri gerçekleştirilmiştir. 375 sayılı KHK geçici 35. maddesinde belirtilen milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu iddia edilen ve özellikle hakkında ceza yargılaması bulunan kamu görevlileri hakkında ayrıca idari soruşturma açılmaktadır. Bakanlıklar tarafından gerçekleştirilen bu soruşturmalar sonucunda kamu personeli hakkında kamu görevinden çıkarma, rütbenin geri alınması, görevden uzaklaştırma veya açığa alınma kararları verilmektedir. İdare hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; 375 sayılı KHK geçici 35. madde kapsamında kamu görevinden çıkarma, rütbenin alınması, görevden uzaklaştırma veya açığa alma kararlarına karşı açılacak iptal davasında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Hukuk Büromuz, ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. 375 sayılı KHK\’nın geçici 35. maddesinin (D) fıkrasında yer alan rütbenin geri alınmasına ilişkin düzenlemeye göre; 375 sayılı KHK Geçici Madde 35- (Ek: 25/7/2018-7145/26 md.) D) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; 1) Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan, 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu hükümlerine göre Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası alan, Devlet memurluğundan çıkarılan, sözleşmeleri feshedilen, müstafi sayılan veya istifa eden subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, Devlet memuru, işçi, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve erler ile 926 sayılı Kanunun geçici 32 nci maddesi kapsamında haklarında işlem tesis edilenlerden, 2) Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığından emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan, ilişiği kesilen, disiplin hükümlerine göre meslekten veya Devlet memurluğundan çıkarılan, sözleşmeleri feshedilen, müstafi sayılan, istifa eden veya çekilmiş sayılan subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma, Devlet memuru, işçi, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve erlerden, 3) 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun 55 inci maddesinin ondokuzuncu ve yirminci fıkraları ile geçici 27 nci maddesi uyarınca resen emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan veya disiplin hükümlerine göre meslekten veya Devlet memurluğundan çıkarılanlar ile müstafi sayılanlardan, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin rütbeleri ilgili bakanın onayıyla alınır. Bu kişiler görev yaptıkları teşkilata ve kamu görevine yeniden kabul edilmez, doğrudan veya dolaylı görevlendirilemez ve bu kişiler on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Ayrıca bunlar uhdelerinde taşımış oldukları mesleki unvanları ve sıfatlarını kullanamaz ve bu unvan ve sıfatlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamaz. Bu kişilerin uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, emekli kimlikleri, gemi adamlığına ilişkin belgeleri, pilot lisansları ve ilgili pasaport birimlerince pasaportları iptal edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamaz. Danıştay 5. Daire Esas No: 2022/1847 Karar No: 2022/2857 Karar Tarihi: 28.04.2022 Danıştay Kararı İstemin Konusu: … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Yargılama Süreci Dava konusu istem: … Valiliği … Müdürlüğünde 3. sınıf emniyet müdürü rütbesinde görev yapmakta iken 13/04/2015 tarihinde istifa ederek görevinden ayrılan davacı tarafından, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname\’nin geçici 35/D maddesi uyarınca rütbesinin geri alınmasına ilişkin … Bakanlığının … tarih ve … sayılı işleminin iptali istenilmektedir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; … Cumhuriyet Başsavcılığınca … yılına ilişkin … ve … yılına ilişkin … sayılı soruşturma kapsamında davacı hakkında takipsizlik kararı verildiği, diğer taraftan, Devletin güvenliğini tehlikeye düşürebilecek yasa dışı ideolojik bir görüşü benimsediği, terör örgütleriyle iltisaklı olduğu veya kurumun güvenliğini ihlal edebilecek tutum ve davranışlar içerisinde bulunduğunu ortaya koyan hukuken kabul edilebilir somut bir tespite yer verilemediği, öte yandan, gerek taraflarca dava dosyasına sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesi gerekse UYAP ortamında yapılan sorgulama sonucunda davacı hakkında devam eden herhangi bir soruşturma veya kovuşturma kaydına rastlanmadığı, yine davacı hakkında mahkumiyet kararının da bulunmadığı dikkate alındığında, davacının rütbesinin geri alınmasına ilişkin olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; davacı hakkında terör örgütüne üyelik suçundan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın, doğrudan 375 sayılı KHK hükmü uyarınca yapılan değerlendirmeyi dayanaksız kılmayacağı, bir diğer ifadeyle yapılan değerlendirmeye esas alınan tespitlerin mahkumiyete yeter derecede delil kabul edilmemiş olmasının doğrudan kişinin bulunmuş olduğu kamu görevi nedeniyle sahip olduğu haklardan yararlanmaya devam etmesinin uygun görülmesi sonucunu da doğurmayacağı, dava dosyasında bilgi ve belgelere göre davacının FETÖ/PDY ile iltisakının bulunduğu, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, aksi yönde verilen idare mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine Danıştay\’a temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir. Temyiz Edenin İddiaları: Dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir. Karşı Tarafın Savunması: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hâkiminin Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 46. maddesinde tahdidi olarak sayılan uyuşmazlıklardan olmadığı anlaşılan dava konusu uyuşmazlık hakkında temyiz incelemesi yapılmasına olanak bulunmadığından, Bölge İdare Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine dair kararın temyiz isteminin incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü: İnceleme ve Gerekçe İlgili Mevzuat: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 6545 sayılı Kanun\’un 20. maddesiyle değiştirilen Temyiz başlıklı 46. maddesinde, “Danıştay dava dairelerinin nihai kararları ile bölge idare mahkemelerinin

375 sayılı KHK Kapsamında Rütbenin Geri Alınmasına Karşı Açılan İptal Davası Temyiz Edilebilir mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

375 sayılı KHK Kapsamında Kadrolu İşçinin Kamu Görevinden Çıkarılması- Görevli Mahkeme

375 sayılı KHK Kapsamında Kadrolu İşçinin Kamu Görevinden Çıkarılması: İptal Davasında Görevli Mahkeme Belediye Başkanlıklarında çalışan belediye personeli ile kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan sürekli, daimi ve kadrolu işçilerin kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin 375 sayılı KHK kapsamında İçişleri Bakanlığı kararıyla tesis edilen işlemin iptali istemiyle idare mahkemesinde mi yoksa İş Kanunu hükümlerine göre iş mahkemelerinde mi dava açılacağı hususu merak edilmektedir. Kamu görevinden çıkarma kararlarına dayanak teşkil eden 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname\’nin Geçici 35. Maddesinde yer alan düzenlemeye göre; \’\’B) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen; … 8) Mahalli idareler personeli, valinin başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla kamu görevinden çıkarılır. 9) 657 sayılı Kanuna ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu maddenin (A) fıkrasında belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu fıkradaki usule göre yapılır.\’\’ 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 2. maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptali için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır. Belediye Başkanlıklarında çalışan belediye personeli ile kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan sürekli, daimi ve kadrolu işçilerin kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin 375 sayılı KHK geçici 35. madde kapsamında İçişleri Bakanlığı kararıyla tesis edilen işlemin; kamu gücüne dayalı ve tek taraflı tesis edilmiş bir idari işlem olması nedeniyle kadrolu işçinin kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılacak iptal davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olduğu kabul edilmektedir. Kadrolu İşçinin Kamu Görevinden Çıkarılması – Emsal Danıştay Kararları Danıştay 5. Daire Esas No: 2021/11857 Karar No: 2022/1657 Karar Tarihi: 30.03.2022 DANIŞTAY KARARI İstemin Konusu: … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Yargılama Süreci Dava konusu istem: … Büyükşehir Belediye Başkanlığı bünyesinde kadrolu (sürekli/daimi) işçi olarak görev yapan davacının, 375 sayılı KHK geçici 35. madde uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanlığının … tarih ve … sayılı işleminin iptali ile iş akdinin askıya alındığı 14/02/2018 tarihinden itibaren yoksun kaldığı tüm özlük haklarının iadesine ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararında; 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında davalı idare ile imzalamış olduğu iş sözleşmesi ile özel hukuk hükümlerine tabi olarak görev yapan davacının, kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin işlemin, İş Kanunu\’na ve imzalanan iş akdine göre değerlendirilmesinin İş Mahkemelerinin görev alanında bulunduğundan, açılan bu davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerlerinin (İş Mahkemesinin) görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: Davacının istinaf başvurusunda bulunması üzerine … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararıyla; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Temyiz Edenin iddiaları: Davacı tarafından; kamu görevinden çıkarılmasına dair işlemin bir idari işlem olduğu, uyuşmazlığın İş Mahkemelerinde görüm ve çözümünün mümkün olmadığı, kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin işlemin yargı denetiminin idari yargı yerince yapılması gerektiği, benzer nitelikte davalarda İdare Mahkemelerince uyuşmazlığın esası hakkında karar verildiği, davanın görev yönünden reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. Karşı Tarafın Savunması: Davalı idare İçişleri Bakanlığı tarafından; Davanın görev yönünden reddine karar verilmesinin hukuka uygun olduğu belirtilerek temyiz isteminin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği savunulmaktadır. Davalı idare Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hâkiminin Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile davanın görev yönünden reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü: İnceleme ve Gerekçe Maddi Olay: … Büyükşehir Belediye Başkanlığı bünyesinde kadrolu (sürekli/daimi) işçi olarak görev yapan davacı, 375 sayılı KHK geçici 35. madde uyarınca İçişleri Bakanlığının … tarih ve … sayılı işlemiyle kamu görevinden çıkarılmıştır. Bunun üzerine, anılan işlemin iptali ile iş akdinin askıya alındığı 14/02/2018 tarihinden itibaren yoksun kaldığı tüm özlük haklarının iadesine ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle temyizen incelenen davayı açmıştır. İlgili Mevzuat 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 2. maddesinde, idari dava türleri olarak; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptali için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerinden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaların sayıldığı ve idari yargının, idari eylem ve işlemlerin hukuki denetimini yapmakla görevli olduğu kurala bağlanmıştır. 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname\’nin geçici 35. maddesinin B fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen; … 8) Mahalli idareler personeli, valinin başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Hukuki Değerlendirme Görev uyuşmazlığının çözümünde tarafların hukuki statüsünün yanında dava konusu edilen işlemin niteliği de önem arz etmektedir. Kamu tüzel kişileri ile gerçek kişiler arasındaki ilişki özel hukuktaki eşitler arası ilişkiden farklıdır. Kimi zaman kamu tüzel kişisi ile gerçek kişi arasında tamamen özel hukuk kurallarına göre bir ilişki tesisi mümkün ise de çoğunlukla kamu otoritesinin üstün yetkiyle donatıldığı, tek taraflı irade beyanı ile karşı tarafın hukuki durumunda değişiklik yapabildiği bir hukuki ilişki söz konusudur. İdare; İdare hukuku alanında,

375 sayılı KHK Kapsamında Kadrolu İşçinin Kamu Görevinden Çıkarılması- Görevli Mahkeme Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

375 sayılı KHK Kapsamında Kamu Görevinden Çıkarma İşleminin İptali: Örnek Mahkeme Kararları

375 sayılı KHK Kapsamında Kamu Görevinden Çıkarma İşleminin İptali Davası – Örnek Mahkeme Kararları Erzurum Bölge İdare Mahkemesi: Kamu Görevinden Çıkarma Kararının İptali Davasında Yürütmenin Durdurulması Karar veren Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesince, itiraz dilekçesi ile dosyadaki bilgi ve belgeler incelenerek işin gereği görüşüldü: Dava; Davacı tarafından, Hakkâri İl Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmakta iken, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 35. maddesi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin 22/09/2020 tarih ve 2020/.. sayılı işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması ile işlem nedeniyle mahrum kaldığı maddi ve özlük haklarının kamu görevinden çıkarıldığı tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve … TL manevi tazminatın tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler…” hükmüne yer verilmiştir. 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 26’ncı maddesiyle, 27 Haziran 1989 tarihli 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname\’ye eklenen ve 31/07/2018 tarihinde yürürlüğe giren geçici 35. maddesinde, “(Ek: 25/7/2018-7145/26 md.) … B) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen; … 6) Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü personeli İçişleri Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin son fıkrasında da, “Bu maddenin (A) ve (B) fıkraları uyarınca haklarında işlem tesis edilecek olanlara yedi günden az olmamak üzere ilgili kurum tarafından uygun vasıtalarla savunma hakkı verilir. Verilen süre içinde savunmasını yapmayanlar, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir. Diğer taraftan yukarıya açık metni aktarılan maddeye göre kamu görevinden çıkarma işleminin tesis edilebilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. Dava dosyasının incelenmesinden, Hakkari İl Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapan davacı hakkında yapılan araştırma, ilgili kurumlardan elde edilen bilgiler neticesinde FETÖ/PDY terör örgütüyle iltisaklı olduğundan bahisle dava konusu 22/09/2020 tarih ve 2020/.. sayılı işlemle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddesi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına karar verildiği, davacı tarafından bu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi neticesinde, davacı hakkında, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan dolayı açılan ceza davası neticesinde … 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/03/2019 gün, E:2018/… K:2019/.. sayılı kararı ile davacının atılı suçtan beraatine karar verildiği ve bu kararın istinaf edilmeksizin kesinleştiği, UYAP kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde davacı hakkında başkaca bir dava ve soruşturma bulunmadığı, davacı hakkında bu yönde disiplin soruşturması da bulunmadığı, davacının FETÖ/PDY terör örgütüyle iltisaklı olduğuna ilişkin davalı idarece somut bir tespit ve delil ibraz edilmediği, ceza mahkemesinin beraat kararının içeriği incelendiğinde, davacının 2013 yılında FETÖ’ye müzahir bir evde 2 ay kaldığı sonrasında devlet yurdunda kaldığı, örgüt evinde kaldığı süre içinde örgütsel faaliyetlere katılmadığı, davacının örgüt hiyerarşisi içinde bulunduğuna dair delil bulunmadığı, tanık beyanlarında da davacının örgütsel faaliyetlere katıldığına ilişkin ifade bulunmadığı, ayrıca davacının eşinin çalıştığı özel şirketten aldığı ücretin Bank Asya üzerinden ödenmesi sebebiyle bu bankada hesap açtığı ancak hesap hareketleri incelendiğinde, maaş ve harcama dışında bu hesapta bir hareketlilik olmadığı, ayrıca davacının eşi hakkında herhangi bir soruşturma da bulunmadığı, bu durumda terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olduğu kanıtlanmayan davacının 375 sayılı Yasanın geçici 35. maddesine istinaden kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Diğer yandan dava konusu işlemin uygulanması halinde davacının kamu görevini yerine getiremeyeceği bunun da davacının mesleki kariyeri ve maddi yönden mağduriyetine sebep olacağı açıktır. Açıklanan nedenlerle; itirazın kabulüne, Van 2. İdare Mahkemesi’nin ../../2020 gün ve E:2020/… sayılı kararının kaldırılmasına, olayda 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen şartların birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından teminat aranmaksızın davaya konu işlemin yürütmesinin durdurulmasına, bu kararın kesin olduğunun taraflara tebliğine, 12/01/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Samsun 1. İdare Mahkemesi: 375 Sayılı KHK Kapsamında Kamu Görevinden Çıkarma İşleminin İptali Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, Samsun Halk Sağlığı Müdürlüğü’nde veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak görev yaptığı, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 35. maddesinin (B) fıkrasının 9. alt bendinde yer alan düzenlemeye istinaden 05.04.2019 tarih ve 70… sayılı Bakanlık Olur’u ile kamu görevinden çıkarıldığı, bu işlemin iptali ile yoksun kaldığı özlük haklarının yasal faizi ile birlikte tazmini istenmektedir. Olayda, davacının İzmir … Ağır Ceza Mahkemesinin E:2017/.. K:2018/.. sayılı kararı ile terör örgütüne üye olma suçu ile 9 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı, verilen hükme karşı istinaf isteminde bulunulduğu, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dava Dairesi’nin E:2018/.. K:2019/.. sayılı kararı ile “…2009 yılına kadar tüm eylemlerini anlatmış olduğu, 2009 yılından devlet memuriyetine geçmiş olduğu, memuriyeti safahatında örgütle irtibatını devam ettirdiğini gösterir dosya kapsamında hiçbir delilin bulunmadığı, örgüte ait dernekte geçimini temin etmek için maaşlı olarak çalıştığı, çalışmış olduğu yıllar itibariyle cemaat olarak adlandırılan yapının sonradan terör örgütü olacağını ve anayasal düzeni bozmak amacıyla hareket edeceğini bilebilecek durumda ve konumda olmadığı, Bank Asya’da 2005 yılında açtırmış olduğu hesabında birikimlerini değerlendirmek üzere para yatırdığı, çeşitli tarihlerde yatırım hesabı açmış olduğu, her ne kadar 16/01/2004 tarihinde 3500,00 TL’lik bir katılım hesabı açmış ise de sanığın hesap hareketleri incelendiğinde, öncesinde de katılım hesaplarının bulunması, birden fazla temdit işleminin bulunması, sanığın 2014 yılı nisan ayı başında Bank Asya’da bulunan yaklaşık 150.000 TL’yi çektiği, bu şekliyle örgüt liderinin talimatları doğrultusunda hareket etmediği… suçun unsurlarının oluşmadığı… ” gerekçesiyle incelemeye konu hüküm kaldırılarak, beraat kararı verildiği görülmüştür. Davacının kamu görevinden çıkarılmasına gerektirecek başkaca herhangi bir sebep bulunmadığı görülmekte olup, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Davacının özlük haklarının ödenmesine ilişkin kısma gelince; 375 sayılı KHK’ya eklenen geçici 35. maddesinde, “… görevine iade edilenlerin görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal haklar ödenir” hükmü gereğince davacının yoksun kaldığı mali ve sosyal haklarına ilişkin kısmın da kabulü gerekmektedir. Ankara 5. İdare Mahkemesi: 375 sayılı KHK Kapsamında Kamu

375 sayılı KHK Kapsamında Kamu Görevinden Çıkarma İşleminin İptali: Örnek Mahkeme Kararları Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

375 sayılı KHK Geçici 35. Madde Kapsamında Kamu Görevinden Çıkarılma ve İptal Davası Açılması

375 sayılı KHK Geçici 35. Madde Kapsamında Kamu Görevinden Çıkarılma Kararına Karşı İptal Davası Açılması 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 35. maddesi, “terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu” iddia edilen kamu görevlilerinin ihraç edilmesi veya rütbelerinin alınması suretiyle kamu görevinden çıkarılmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Anayasa’nın 129. maddesinde yer alan “Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.” hükmü ile, devlet memurlarının ve kamu görevlilerinin bu kamu hizmetlerini yürütürken Anayasa ve kanunlara sadık kalmasını hedeflenmiştir. 375 sayılı KHK kapsamında kamu personelinin ihraç edilebilmesi için; Yazılı olarak soruşturma başlatılması, Bilgi/belge toplamaya yönelik soruşturmacı görevlendirilmesi, Soruşturmanın gizliliğinin sağlanması, Savunma hakkı kapsamında kamu görevlisine en az 7 günlük savunma süresi verilmesi, Onaya sunulan ihraç talebinin somut bilgi, belge ve bulgu ile temellendirilmesi gerekir. 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname\’nin geçici 35. maddesi gereği özellikle FETÖ/PYD terör örgütü ile ilişkisi olduğu iddiasıyla meslekten ihraç edilen kamu görevlileri arasında ceza veya HAGB alanlarla birlikte ceza yargılaması devam eden ya da hakkında KYOK, SYOK ve beraat kararı verilmiş olanlar, hatta hakkında herhangi bir ceza soruşturması bulunmayanlar da mevcuttur. 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra ilan olağanüstü hal döneminde ihraç işlemleri Resmi Gazete’de yayımlanan KHK listeleri aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Olağanüstü Hal dönemi sonrasında 375 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname)’ye eklenen geçici 35. maddeyle 3yıl süreyle kamu görevinden çıkarma işlemleri için bakanlıklara yetki verilmiş, daha sonra 7333 sayılı Kanunun 23 üncü maddesiyle bu süre 1 yıl daha uzatılmıştır. Bu bağlamda Bakanlıklar ve kurumlar tarafından 31/7/2022 tarihine kadar 375 sayılı KHK kapsamında meslekten çıkarma işlemleri gerçekleştirilmiştir. 375 sayılı KHK geçici 35. maddesinde belirtilen milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu iddia edilen ve özellikle hakkında ceza yargılaması bulunan kamu görevlileri hakkında ayrıca idari soruşturma açılmaktadır. Bakanlıklar tarafından gerçekleştirilen bu soruşturmalar sonucunda kamu personeli hakkında kamu görevinden çıkarma, rütbenin alınması, görevden uzaklaştırma veya açığa alınma kararları verilmektedir. İdare hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; 375 sayılı KHK geçici 35. madde kapsamında kamu görevinden çıkarma, rütbenin alınması, görevden uzaklaştırma veya açığa alma kararlarına karşı açılacak iptal davasında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Hukuk Büromuz, ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. 375 sayılı KHK Geçici Madde 35- (Ek: 25/7/2018-7145/26 md.) A) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca, askeri hâkimler hakkında Milli Savunma Bakanının başkanlığında, Milli Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askeri hâkimler arasından seçilecek iki askeri hâkimden oluşan komisyonca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Bu kişiler hakkında alınan kararlar on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir. Bu fıkranın birinci paragrafı uyarınca görevine son verilenler hakkında bu maddenin (B) fıkrasının ikinci paragrafı hükümleri uygulanır. Ayrıca askeri hâkimlerin askeri rütbeleri, mahkûmiyet kararı aranmaksızın alınır. B) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen; 1) 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 2) 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 3) 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanuna tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 4) 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununa tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 5) Milli Savunma Bakanına bağlı personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 6) Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü personeli İçişleri Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 7) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla; yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarındaki 657 sayılı Kanuna tabi personel ise yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarının en üst yöneticisinin teklifi üzerine, yükseköğretim kurumlarında üniversite yönetim kurulunun, yükseköğretim üst kuruluşlarında ise Yükseköğretim Kurulunun kararıyla kamu görevinden çıkarılır. 8) Mahalli idareler personeli, valinin başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla kamu görevinden çıkarılır. 9) 657 sayılı Kanuna ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu maddenin (A) fıkrasında belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu fıkradaki usule göre yapılır. 10) Bir bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu fıkranın birinci paragrafı uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemez; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet,

375 sayılı KHK Geçici 35. Madde Kapsamında Kamu Görevinden Çıkarılma ve İptal Davası Açılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu Sicilinin Tutulmasından Dolayı Devletin Sorumluluğuna Dayalı Maddi Tazminat İstemi

Tapu Sicilinin Tutulmasından Dolayı Devletin Sorumluluğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2025 Karar No: 2018/1189 Karar Tarihi: 13.06.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 20.09.2011 gün ve … sayılı karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 19.12.2012 gün ve 2012/19256 E., 2012/27445 K. sayılı kararı ile; “…Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesinde düzenlenmiş bulunan tapu sicilinin tutulmasından dolayı devletin sorumluluğuna dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan belgelerden; Maliye Hazinesi tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasında kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı saptanarak dava konusu taşınmazın tapusunun iptaline karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçmeden 31.01.2008 tarihinde kesinleştiği, bunun üzerine davacının 01.12.2008 tarihinde BK 60. maddesinde öngörülen 10 yıllık genel zaman aşımı süresi içinde işbu davayı açtığı anlaşıldığından işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi, Doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir. Davacılar vekili, müvekkillerinin mülkiyetinde bulunan 1662 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının, kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/394 E., 2006/83 K sayılı kararı ile taşınmaz maliklerine tazminat ödenmeksizin iptaline karar verildiğini, ancak bu kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin malvarlığı haklarını güvence altına alan 1 numaralı ek protokolünün 1. maddesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 126.500,00-TL tazminatın, tespit tarihi olan 10.10.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Hazinesinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili 18.08.2011 harç tarihli ıslah dilekçesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1662 parselin ağaç bedelleri ile birlikte 110.790,50-TL tazminatın tapu iptal tarihi olan 16.01.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Hazinesinden tahsilini istemiştir. Davalı … Hazinesi vekili devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerin 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 43. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu\’nun 16. maddesinde düzenlendiğini, bu gibi yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ve herkesin eşit olarak ve serbestçe yararlanmasına açık yerlerden olduğunu; dava konusu yerin de kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, dolayısıyla ayni hakka konu olamayan, bu nedenle alım ve satım konusu yapılamayan ve rayiç değeri olmayan yerler içerisinde bulunduğunu, kaldı ki davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur. Mahkemece davanın tapu kaydının iptalinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olduğu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi gereğince tapu sicillerinin tutulmasından doğan zararlardan devletin sorumlu olduğu, buradaki sorumluluğun kusur aramayan bir sorumluluk niteliğinde bulunduğu, yani tapu kaydının yanlış tutulması veya tapu işlemlerinde görevli olan kimselerin hukuka aykırı eylemleri nedeni ile güvenerek işlem yapan üçüncü kişilerin uğrayacakları zararlar nedeniyle devletin kusursuz sorumluluğunun olduğu, sorumluluğun esasının tapu kayıtlarının aleni olması ve bu kayıtlara güven duyulmasındaki zorunluluktan kaynaklandığı, buradaki zamanaşımının 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin 60. maddesine tabi bulunduğu, buna göre zararın ve sorumlunun öğrenilmesinden itibaren 1 yıl ve her durumda zarara yol açan olay tarihinden itibaren 10 yıl içerisinde davanın açılmasının gerektiği, tapu sicilinin tutulmasında muhafızın hukuka aykırı işlemi ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekte ise de eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir öneminin bulunmadığı, bir başka anlatımla devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğunun unutulmamasının yerinde olacağı ve zararın tapu sicilinin tutulmasından doğmuş olmasının aranacağı, dolayısıyla bu maddeye dayanan sorumluluk nedeni ile Devlete karşı yöneltilecek dava için Borçlar Kanunu\’nun 60. maddesindeki zamanaşımının uygulanacağı, BK’nın “İstihdam Edenlerin Mesuliyeti” başlıklı 55. maddesindeki düzenlemeye göre istihdam edenin sorumluluğunun da bir haksız fiil sorumluluğu türü olduğu, ancak burada sorumluluk için sadece kusur koşulunun aranmayacağı, aynı Kanunun “Müruru Zaman” başlığını taşıyan 60. maddesinin de haksız fiil nedeni ile doğan borçlarda zamanaşımı süresini düzenlediği, BK’nın 125. maddesinde ise “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.” şeklinde bir hükmün yer aldığı, bu yasal çerçevede BK’nın 125. maddesinde belirtilen genel zamanaşımı süresinin başka hüküm bulunmadığı hallerde uygulanacağı sonucuna varıldığı, eldeki davada davalı Hazineye yüklenen sorumluluğun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi kapsamında tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlarda devletin sorumluluğu kapsamında değerlendirilmesinde bir görüş ayrılığının bulunmadığı ve dosya kapsamından TMK’nın 1007. maddesinde belirtilen sorumluluğun bir haksız fiil sorumluluğu olduğu, bu nedenle haksız fiilden kaynaklanan sorumluluğun tabi olduğu ve Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde düzenlenen 1 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerinin geçerli bulunduğu, 15.03.1944 gün, 1943/13 E., 1944/8 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi, tapuda yapılan bir yanlışlığın başlı başına hukukî bir varlık ifade etmeyeceği, ancak neden olduğu zarar itibariyle hukukî bir varlık kazanacağı, zarar doğmadıkça Hazinenin sorumluluğunun olmayacağı ve tapu kaydının düzeltilmesi olanak içinde bulundukça zarardan söz edilemeyeceği, eldeki davada zararın bulunduğu, bu itibarla Hazineye karşı tazminat davası açılabileceği, zararın ise tapu kaydının düzeltilmesi imkânının ortadan kalktığı, dolayısıyla somut olayda tapu kaydının iptali istemi ile Hazine tarafından açılan davanın kesinleştiği tarihte doğmuş olacağı, tazminat istemine dayanak teşkil eden Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/394 E., 2006/83 K. sayılı kararının temyiz edilmeksizin 16.01.2007 tarihinde kesinleştiği, zararın doğduğu tarih olan 16.01.2007 tarihinden itibaren tazminat davasının açıldığı tarih olan 01.12.2008 tarihine geçen süre dikkate alındığında 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece dava konusu ile ilgili olarak benzer mahiyette olan ve aynı mahkemede görülen dosyalarının bir kısmının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararlarında tapu sicilinin tutulmasından dolayı uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi gereğince ödetilmesi istemine ilişkin davalarda zararın, kamu tüzel kişisi olan davalının suç sayılan bir eyleminden doğmadığının, bu durumda uygulanacak olan zamanaşımı süresinin bir yıl olduğunun ve (uzamış) ceza zamanaşımının uygulanmayacağının ifade edildiği; temyiz mercinin değişmesi ve inceleme yapma görevinin Yargıtay 1. Hukuk Dairesine geçmesinden sonra 1. Hukuk Dairesince TMK’nın 1007. maddesinden kaynaklanan sorumlulukta bu tür bir davanın taşınmaz mülkiyetinin yitirildiğinin kesinleşmesinden sonra açılabileceği ve mülkiyetin kaybedildiği tarih itibari ile

Tapu Sicilinin Tutulmasından Dolayı Devletin Sorumluluğuna Dayalı Maddi Tazminat İstemi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Polis Memurunun Resmi Araçla Trafik Kazası Yapması Kamu Görevlisinin Hizmet Kusuru Sayılabilir mi

Polis Memurunun Resmi Araçla Trafik Kazası Yapması Kamu Görevlisinin Hizmet Kusuru Sayılabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1394 Karar No: 2019/494 Karar Tarihi: 30.04.2019 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.04.2012 tarihli ve … sayılı kararın davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27.06.2013 tarihli ve 2012/13781 E., 2013/12452 K. sayılı kararı ile, \”…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı ve davalılardan İçişleri Bakanlığı’nın temyiz itirazları reddedilmelidir. 2- Davalılardan …’in temyiz itirazına gelince: Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalılar İçişleri Bakanlığı ve … tarafından temyiz edilmiştir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır.(TC Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler, emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da; bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Dosya kapsamından, davalı …’in diğer davalı …’nda polis memuru olarak görev yaptığı ve bu görevi sebebiyle kendisine teslim edilen araç ile davaya konu trafik kazasına sebebiyet verdiği, davalının kamu görevi nedeniyle meydana gelen zararın kendisinden tazmininin istendiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceği hususu dikkate alındığında; bu davalıya husumet tevcih edilmesi doğru değildir. Mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, bu davalı hakkında davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile bu davalı yönünden de işin esasına girilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…\” gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili; 18.08.2009 tarihinde davalılardan … tarafından kullanılan 06 … plakalı resmi aracın müvekkiline çarptığını, kaza sırasında davalı …’in hız sınırına uymadığını ve alkollü araç kullandığını, kaza sonucu müvekkilinin yaralandığını ve malul kaldığını, tedavi sürecinde iş kaybına ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100,00TL maddi ve 20.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili; maddi zarar kalemlerini müvekkilinin SSK’lı olarak çalıştığı iş yerinden başka bir iş yerinde apartman görevlisi işini yapması ve kaza nedeniyle bu görevini yerine getirememesi nedeniyle uğradığı zarar için 20,00TL, müvekkilin çalışma gücünü kaybetmesi ve azalması nedeniyle uğradığı zarar için 80,00TL olarak açıklamış, 20.02.2012 harç tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini 1270,78TL olarak ıslah etmiştir. Davalı … vekili; Anayasa\’nın 129/5. maddesi gereğince memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken meydana gelen zararlara ilişkin davaların idare aleyhine açılabilmesinin eylemin hizmet kusurundan kaynaklanması koşuluna bağlı olduğunu, ayrıca tam yargı davalarının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi gereğince idari yargı yerinde açılması gerektiğini, bu nedenle dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddi gerektiğini, kaza tarihinde yapılan testler ile araç sürücüsü …\’in alkollü olduğunun tespit edildiğini, Karayolları Trafik Kanunu hükümleri uyarınca sürücünün salt kişisel kusurunun bulunması nedeniyle Borçlar Kanunu hükümleri gereğince idarenin sorumlu olmadığını, kaldı ki dava dilekçesindeki açıklamalara göre davacının davalı …\’in kişisel kusuruna dayandığını, bu durumda hizmetten ayrılabilen kişisel kusuru nedeniyle açılan davanın da husumet yönünden reddi gerektiğini, dava konusu olayın meydana geliş şekli incelendiğinde müvekkili idareye atfedilecek bir kusurun veya kusursuz sorumluluğun bulunmadığını, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı …Ş. vekili; müvekkilinin davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, müvekkili şirketin poliçedeki teminat limiti ve sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, ayrıca sigorta teminatı kapsamında olmayan hiçbir talebin ve manevi tazminatın müvekkilince karşılanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili; davaya konu trafik kazası nedeniyle müvekkilinin hiçbir kusuru olmadığını, kazanın tamamen davacının kusuru nedeniyle meydana geldiğini, davacı tarafın maddi tazminat talebinin hangi gerekçeye dayalı olduğunun dava dilekçesinden anlaşılamadığını, davacının kaza nedeniyle kalıcı bir maluliyeti bulunmadığını, manevi tazminat isteminin de yersiz, fahiş ve zenginleşmeye yönelik olduğunu belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur. Mahkemece; davalı … hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan açılan kamu davasında atılı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, davacının şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle taksirle yaralama suçundan ek takipsizlik kararı verildiği, olay yerinde yapılan keşif sonucu bilirkişilerden alınan kusur raporunda karşıdan karşıya geçmekte olan davacıya alkolün etkisiyle yönetimindeki araçla çarpan davalı …\’in 8/8 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, hesap raporuna göre davacının toplam iş göremezlik zararının 1.270,78TL olduğu, davacı lehine 8.000,00TL manevi tazminatın yeterli olduğu gerekçesiyle davalı …Ş. hakkındaki manevi tazminat davasının reddine, ıslah da dikkate alınarak 1.270,78TL iş göremezlik tazminatının olay tarihi olan 18.08.2009’dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müteselsilen tahsiline, 8.000,00TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve İçişleri Bakanlığından tahsiline karar verilmiştir. Davacı vekili; davalı … vekili ve davalı … vekilinin temyizleri üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle oy çokluğu ile bozulmuştur. Yerel Mahkemece; önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada davalı polis memuru …’in sevk ve idaresindeki resmi araçla alkolün etkisiyle gerçekleştirdiği trafik kazasının, davalı kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, burada varılacak sonuca göre; davalı …’e husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Ön Sorun: Maddi ve Manevi Tazminat Tutarları Açısından Temyizde Kesinlik Sınırı Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında: yerel mahkemece 1.270,78TL iş göremezlik tazminatının olay tarihi olan 18.08.2009’dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan

Polis Memurunun Resmi Araçla Trafik Kazası Yapması Kamu Görevlisinin Hizmet Kusuru Sayılabilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu Sicilinin Tutulmasında Devletin Sorumluluğu ve Tapu İptali Nedeniyle Tazminat Davası

Tapu Sicilinin Tutulmasında Devletin Sorumluluğu ve Tapu İptali Nedeniyle Tazminat Davası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2022 Karar No: 2018/1168 Karar Tarihi: 06.06.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 23.11.2010 gün ve … sayılı karar, davacı Temeltaş Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 17.06.2013 gün ve 2013/7335 E., 2013/12648 K. sayılı kararı ile; “…Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; Bornova … köyünde yapılan kadastro çalışmalarında ilk maliki adına tespit ve tescil edilen 20 parsel sayılı taşınmazı, davacının 1990 yılında, tapu kaydında orman olduğuna dair hiçbir şerh ya da kısıtlama bulunmaksızın satın aldığı, ne var ki; sonradan orman idaresi tarafından İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesine açılıp 2005/410 Esas sayılı dosya üzerinden görülen davada, taşınmazın orman olması nedeniyle davacı adına oluşan tapu kaydının iptaline karar verilmesi üzerine tazminat istemli işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun sorumluluk karar başlığını taşıyan 1007. maddesinde \”Tapu sicilinin tutulması nedeniyle uğranılan zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.\” hükmü yer almakta olup, burada, Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü; sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Kusurun varlığı ya da yokluğu, Devletin sorumluluğu için önem taşımayıp, sadece Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide önemlidir. Açıklanan nedenlerle; davacının, üzerinde orman olduğuna dair hiçbir şerh ve kısıtlama bulunmaksızın 1990 yılında tapuda yapılan resmi işlemle satın aldığı taşınmazın tapu kaydının, sonradan orman olması nedeniyle iptal edilmesi üzerine açılan işbu davada, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğu gözetilip, işin esasına girilerek, davacının zararı belirlenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle talebin reddine karar verilmesi, Doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, orman kabul edilen taşınmazın tapu kaydının iptal edilmesi nedeniyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi uyarınca uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı şirket vekili, müvekkili şirketin tapu kaydına güven esasına dayanarak 24.12.1990 tarihinde dava konusu taşınmazın 6093/31810 hissesini satın aldığını, ancak taşınmaza ait tapu kaydında hiç bir sınırlama olmamasına karşın İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/410 E., 2008/3 (53) K. sayılı kararı ile taşınmazın orman olarak kabul edildiğini ve bu nedenle de tapusunun iptal edildiğini, davacı şirketin bundan zarar gördüğünü, iptal edilen yerin metrekare değerinin en az 75,00 TL olduğunu, müvekkil şirket kendi hisselerine tekabül eden 6093 metrekare yerin kıymetinin de bu hesaplama ile 456.975,00 TL olacağını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik bu tutarın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Hazinesinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, kaldı ki İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/410 E., 2008/3 (53) K. sayılı kararı ile İzmir ili Bornova ilçesi Kavaklıdere köyü 20 parselde kayıtlı taşınmazın orman olarak tesciline karar verildiğini ve söz konusu bu kararın kesinleştiğini, ancak tapuda Hazine adına kayıt işlemi yapılmadığını, bu itibarla davacı şirketin herhangi bir zararının da bulunmadığını, öte yandan davacı şirketin iddia ettiği zarar karşılığı istediği bedelin çok fahiş olduğunu belirterek haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddinin gerektiğini savunmuştur. Mahkemece dava konusu 20 parselde kayıtlı taşınmazın 6093 metrekarelik bölümünün davacı şirket tarafından 24.12.1990 tarihinde tarla vasfıyla satın alındığı, sonrasında ise aynı taşınmaz hakkında Orman Genel Müdürlüğü tarafından taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları içerisinde kaldığından bahisle dava açıldığı ve İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/410 E., 2008/3 (53) K. sayılı kararı ile taşınmazın tapusunun iptali ile orman olarak tesciline karar verildiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesine göre tapu sicillerinin tutulmasında devletin sorumluluğunun bulunduğu, yine 1024. maddeye göre bir ayni hak temelinde hukuki değil ise bunu bilen ya da bilmesi gereken kişilerin bundan dolayı ayrıca bir hak iddia edemeyecekleri ilkesinin benimsenmiş olduğu, davalı … Hazinesinin İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında da davalı olarak yer aldığı, bu dosyanın temyiz edilmesi neticesinde yerel mahkeme kararını inceleyen Yargıtay 20. HD’nin 2008/13471 E., 2008/13723 K. sayılı kararında da taşınmazın orman olup, özel mülkiyete konu olmayan yerler içerisinde bulunduğunun kabul edildiği, buna rağmen bu durum bilinmesine karşın taşınmazın kötü niyetle satın alındığı, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası içerisinde bulunan belgeler uyarınca bahsi geçen yerin sit alanı olduğunun sabit olduğu, öte yandan arazinin son durumunu gösteren fotoğraflar ve hâli hazır durumunun karşılaştırılması neticesinde taşınmazın ormanın açılmak suretiyle taşocağı hâline getirildiğinin gerek mahkeme gerekse Yargıtay kararında vurgulandığı, buna göre dava konusu taşınmazın satın alındığı anda davacının iyiniyetli olmadığı, taşınmazın sit alanı olduğu ve ormanla ilişkinin bulunduğunun başından beri bilindiği konusunda kesinleşmiş mahkeme kararının yer aldığı, buna göre davacı şirketin davalı Hazineden herhangi bir maddi talepte bulunmasının söz konusu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı Temeltaş Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece gerek mahkeme kararında gerekse Yargıtay kararında davalıların taşınmazın özel mülkiyete konu olamayacağını bildikleri hâlde bu yeri aldıklarının kabul edildiği, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasının Yargıtay 20. HD tarafından incelendiği ve dosya içerisindeki bilgi ve belgeler neticesinde bahsi geçen yerin sit alanı olduğunun, taşınmazın ormanın açılması suretiyle taşocağı hâline getirildiğinin vurgulandığı, bu durumda taşınmazın satın alınmasında davacının iyiniyetli olmadığı yönünde kesinleşmiş mahkeme kararı bulunduğuna göre artık davacının davalı … Hazinesinden herhangi bir maddi talepte bulunmasının söz konusu olamayacağı, dolayısıyla somut olayın diğer arazileri orman sınırlarında kalan ve bedel davası açan kişilerin açtığı dava ile örtüşen bir dava olmadığı, en baştan beri iyiniyetli olmayan kişilerle iyiniyetli olduğu hâlde taşınmazı sadece orman sınırı olması nedeniyle elinden alınan kişilerin durumlarının farklı olmasının gerektiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesinin tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan

Tapu Sicilinin Tutulmasında Devletin Sorumluluğu ve Tapu İptali Nedeniyle Tazminat Davası Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamu Kurumları Arasında Alacak Davası ve Uyuşmazlıklarda Tahkim Zorunlu mu?

Kamu Kurumları Arasında Alacak Davası ve Uyuşmazlıklarda Tahkim Zorunlu mu? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1494 Karar No: 2017/1400 Karar tarihi: 22.11.2017 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen 10.02.2012 gün ve 2010/528 E., 2012/44 K. sayılı kararının davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 13.05.2013 gün ve 2012/9297 E., 2013/8658 K. sayılı kararı ile: \”…3533 sayılı Kanun\’un 1. maddesine göre genel, katma ve özel bütçelerle yönetilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı devlete veya belediyelere yahut özel idarelere ait olan daire ve müesseseler arasında çıkan uyuşmazlıklardan adli yargının görevi içinde bulunanlar o kanunda yazılı tahkim usulüne göre çözümlenir. Tarafların sıfatı gereği aralarındaki uyuşmazlıkların tahkim usulüne göre çözümlenmesi gerektiği gözetilerek sözü edilen yasa hükmü uyarınca dava dilekçelerinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir….\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava Kurum zararının tahsiline yönelik alacak istemine ilişkindir. Davacı … vekili asıl ve birleşen dava dilekçesinde tıbbi bir zorunluluk olmamasına rağmen davalı hastaneler tarafından talep edilerek kullanılan dual meshler için tıbbi malzeme firmaları ile şahıslara yapılan ödemelerin kurum zararına sebebiyet verdiği belirtilerek bilirkişi tarafından hesaplanan zarar miktarının yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Sağlık Bakanlığı vekili davanın süresi dolduktan sonra açıldığını, davalı hastanelerin bir gelir elde etmediğini, tıbbi gerekliliğin heyet raporu ile belgelendirilmesine ve mevzuata uygun şekilde faturalama işlemi yapılmasına rağmen yapılan işlemin kurum zararı olarak değerlendirilmesinin usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Yerel Mahkemece dava konusu somut olayda hastaların tedavi edildiği 26.05.2005 ile 05.12.2006 tarihleri arasında uygulama açısından yürürlükte bulunan 2005 Mali Yılı Bütçe Uygulama Talimatı ve 2006 yılı Tedavi Yatırımına İlişkin Uygulama Tebliğlerinde dual mesh kullanımına kısıtlama getiren herni ameliyat çeşidi ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı, hekimin mesleğini uygularken vicdani ve mesleki bilimsel karakterine göre hareket edeceğinin kabul edilmesi gerektiği, davalı hastanelerin farklı genel cerrahi uzmanları tarafından düzenlenen epikriz raporlarındaki tanı ve tedavi kapsamında hastalara yazılmış reçetelere göre ödeme yapıldığı, bu sebeple ortaya çıktığı iddia edilen kurum zararından davalı hastanelerin sorumlu tutulamayacakları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün, davacı … vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkemece Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği üzere davacı … Kurumunun 3533 sayılı Umumi Mülhak ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler Ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete Veya Belediye Veya Hususi İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde sayılan kamu kurumlarından olmadığı, bu nedenle davaya mecburi hakem sıfatı ile bakılmasının mümkün bulunmadığı belirtildikten sonra bozma öncesi gerekçe tekrar edilerek her iki davalı yönünden davanın reddine yönelik verilen kararda direnilmiştir. Direnme kararı davacı … vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 3533 sayılı Kanun’un 1. maddesinde sayılan kamu kurumlarından olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre somut uyuşmazlığın mecburi tahkim usulüne göre çözümlenip çözümlenemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümlenmesini özel kişi veya kişilere bırakmalarına ve uyuşmazlığın bu özel kişi veya kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasına tahkim denir. Kanunlarımızda biri ihtiyari, diğeri mecburi olmak üzere iki tür tahkim öngörülmüştür. Bazı hallerde, taraflar arasında ortaya çıkan özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların evvelce bu konuda bir tahkim sözleşmesi yapılmamış olmasına rağmen, sıfatları belirtilen kişiler tarafından bakılması zorunlu kılınmıştır ki; buna mecburi ya da kanuni tahkim denilmektedir. Tahkimin hangi hallerde mecburi olduğu, özel kanun hükümleri ile tayin edilir. Mecburi tahkime tabi iş ve davalarda, taraflar Devlet mahkemelerinde yani genel mahkemelerde dava açamazlar; kanunla gösterilen hakemlere başvurmaya, bir başka söyleyişle hakemlerde dava açmaya mecburdurlar. İhtiyari tahkime ilişkin hükümler ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun (HMK) 11. kısmında (407 ve devamı maddeler) yer almaktadır. İhtiyari tahkimde taraflar hakeme başvurmak zorunda değillerdir. Zorlama olmadan özgür iradeleri ile çözebilecekleri alanlardaki uyuşmazlıklarını yargı önüne getirmeden anlaşarak hakeme götürerek çözebileceklerdir. Mecburi tahkim öngören bir düzenleme olan; 3533 Sayılı Kanun’un 1. maddesi \”Umumi, mülhak ve hususi bütçelerle idare edilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı Devlete veya belediye veya hususi idarelere aid olan daire ve müesseseler arasında çıkan ihtilaflardan adliye mahkemelerinin vazifesi dahilinde bulunanlar bu kanunda yazılı tahkim usulüne göre halledilirler.\” hükmünü içermektedir. Bir uyuşmazlığa 3533 sayılı Kanun hükümlerine göre bakılabilmesi için, davanın her iki tarafının da Kanunun birinci maddesinde sayılan kamu kurumundan olması gerekir. Taraflardan birisi anılan Kanunda belirtilen kamu kuruluşu değilse, davaya mecburi hakem sıfatıyla bakılamaz. Somut uyuşmazlıkta davanın tarafları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Sağlık Bakanlığıdır. Sağlık Bakanlığının 3533 sayılı Kanun\’un 1. maddesinde sayılan kuruluşlardan olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Davacı SGK\’nın 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunup bulunmadığının aydınlığa kavuşturulabilmesi için tabi olduğu mevzuat ve hukuksal statü ortaya konulmalıdır. Öncelikle belirtmelidir ki, öğretide Sosyal Güvenlik Kurumunun özel hukukla bağlantılarını tam olarak koparmayan ancak asıl görevinin Devlet adına sosyal güvenlik kanunlarını uygulamak ve bireylere sosyal güvenlik hakkı sağlamak olan kamu tüzel kişiliğine haiz bir kamu kurumu olduğu ifade edilmiştir. (ASLANKÖYLÜ R., En Son Değişikliklerle Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Şerhi, C.1, 2005, s.115-116, GÜZEL A., OKUR A.R, CANİKLİOĞLU, N., Sosyal Güvenlik Hukuku, 16. Bası, 2016, s.71, ARICI K., Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, 2015, s.59) Nitekim, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu\’nun 1. maddesinde, \”bu Kanun ile Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere; kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali açıdan özerk, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi Sosyal Güvenlik Kurumu kurulduğu; Kurumun, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olduğu\” bildirilmiştir. Aynı Kanunun 34. maddesinde ise kurumun merkezi yönetim bütçesinden başka gelirlerinin de bulunduğu açıklanmıştır. 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu\’nun 2. maddesinde, bu Kanunun, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mali yönetim ve kontrolünü kapsadığı açıklanmış, 3/d maddesinde,

Kamu Kurumları Arasında Alacak Davası ve Uyuşmazlıklarda Tahkim Zorunlu mu? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Görevi Dışında Kalan Kişisel Kusuru Nedeniyle Memur ve Kamu Görevlisine Karşı Tazminat Davası Açılması

Görevi Dışında Kalan Kişisel Kusuru Nedeniyle Kamu Görevlisine Karşı Tazminat Davası Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1355 Karar No: 2018/1553 K. Tarihi: 23.10.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın husumet eksikliği nedeniyle reddine dair verilen 05.11.2013 tarihli ve … sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12.05.2014 tarihli ve 2014/1960 E., 2014/7598 K. sayılı kararı ile; \”…Dava, kişilik haklarının ihlali nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi\’nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta olduğunu, davalının ise aynı üniversitede yabancı diller Yüksek okulunda müdürlük yaptığını, davalının şikayeti üzerine Rektörlük makamı tarafından soruşturma açıldığını, davalı tarafından kaleme alınan haksız ve gerçek dışı isnatlara yer verdiği şikayet dilekçesinde ve akabinde yapılan soruşturma nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek uğradığı manevi zararın tahsilini istemiştir. Davalı, haksız ve yersiz açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının ve davalının kamu görevlisi oldukları, yaptıkları işlerin kamu hizmeti ile bağlantılı bulunduğu ve dava konusunun hizmet kusuru niteliğinde olduğu gerekçesiyle husumet yokluğundan istemin reddine karar verilmiştir. Davacı, aynı kurumda kendisi gibi öğretim görevlisi olarak görev yapan davalının, kendisine yönelik asılsız şikayette bulunduğu iddiasına dayalı olarak istemde bulunmuş olup, davalının dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar kamu hizmetinin bir gereği olmadığı gibi, dilekçenin davalı tarafından Rektörlüğe verilmiş olması hizmet kusuru olarak da değerlendirilemez. Şu halde işin esasına girilerek yapılacak incelemeyle varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, husumet nedeniyle istemin reddine dair karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekir…\” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili; müvekkilinin Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesinde profesör olarak çalıştığını, davalının ise aynı üniversitede Yabancı Diller Yüksek Okulunda müdürlük yaptığını, davalının 02.01.2013 tarihinde Rektörlük makamına müvekkili hakkında şikâyet dilekçesi verdiğini, dilekçe içeriğinde müvekkilinin kendisine okutmanlar önünde bağırdığını, küçük düşürücü, terbiye sınırlarını aşan, iftira ve tehdide varan sözler söylediğini, ayrıca diğer öğretim görevlisi arkadaşlarına da davacı tarafından iftira edildiğini ve zan altında bırakıldığını iddia ettiğini, davalının yöneticilik sıfatını kullanarak okutmanlar T. O. ve A. E.’e sözde iddialarını tutanak altına aldırdığını, davalının şikâyeti üzerine Rektörlük tarafından müvekkili hakkında soruşturma açıldığını, yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen raporda herhangi bir cezai işleme gerek olmadığı kanaatinin bildirildiğini, davalının müvekkili hakkında haksız, gerçek dışı ve hukuka aykırı isnatlarda bulunarak kaleme aldığı şikâyet dilekçesi ve akabinde yapılan soruşturma nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarına ağır derecede saldırıda bulunduğunu ileri sürerek 7.000,00TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; davacının eşi G. T. Sullıvan’ın Ondokuz Mayıs Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulunda görev süresinin bittiği 30.12.2012 tarihine kadar öğretmen olarak çalıştığını, davacının eşinin görevde bulunduğu süre içerisinde kendisi ile yapılan sözleşmeye aykırı hareketlerde bulunması nedeniyle görev süresinin uzatılmadığını, fakat davacı ve eşi tarafından bu durumun müsebbibi olarak müvekkilinin görülmesi nedeniyle adeta kişisel bir nefret duyulduğunu, 31.12.2012 tarihinde Yabancı Diller Yüksekokulu yemekhanesinde davacı tarafından müvekkili kastedilerek, bir öğretim üyesine yakışmayacak sözlerin söylendiğini, orada bulunan görgü tanıkları T. O. ve A. E. tarafından olay hakkında tutanak tutulduğunu, müvekkilinin de bunun üzerine 02.01.2013 tarihinde Rektörlük makamına şikâyette bulunduğunu, davacının sözlerinden dolayı müvekkili tarafından şikâyet edilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, Anayasal şikâyet hakkının kullanıldığını, kötü niyetli ve sırf davacıya zarar verme kastı ile bir şikâyet yapılmadığını, bu nedenle davacının soruşturma sonucunda ceza almamasının tazminat isteme hakkı vermeyeceğini, şikâyet üzerine atanan soruşturmacının hiçbir hukuki alt yapısı olmayan bir gerekçe ile ceza verilmemesi hususunda kendi kanaatini kullandığını, ayrıca soruşturmaya itiraz edilmiş olup sürecin hâlen devam ettiğini, dava konusu olayda aslen kusurlu olan taraf davacı olduğundan herhangi bir manevi tazminat talep etme hakkı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davalının davaya konu edilen eylemlerinin hepsinin idari anlamda yapılmış eylemler olduğu, kötü niyetle zararlandırma amacı taşımayan ve temelindeki olaylarda uydurma ve tertip bulunmayan işlemlerin manevi tazminatı gerektirmeyeceği, davalının mevzuatın kendisine vermiş olduğu sınırlar içerisinde taktir ve yetkisini kullanarak işlem yaptığı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurdan doğan tazminat davalarının idare aleyhine açılabileceği, davalının dava konusu işlemleri kamu görevlisi sıfatıyla yaptığı, davacının davalının yasal olarak yapması gereken işlemlerin haricinde ve yasanın kendisine tanımış olduğu yetkiyi de aşarak, daha üst seviyede kusur işlediğini ispatlayamadığı, davalının yasal sınırlar içerisinde taktir hakkını kullanarak işlem yaptığı, bu hâliyle davalı tarafa husumet düşmediği, husumetin de dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın husumet eksikliği nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek ve “bozma ilamında davalının eyleminin hizmet kusuru olarak değerlendirilemeyeceği tespitiyle yargılamanın adli yargıda yürütülmesi gerektiği sonucuna varıldığı, ancak aynı şekilde davacının eşi Gregory Thomas Sullıvan tarafından açılıp mahkemenin 2013/129 E. sayılı dosyasında yürütülen yargılama sonucu husumet eksikliği sebebiyle davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay tarafından 19.03.2014 tarihli kararla onanarak kesinleştiği, her iki davadaki talebin kaynağı olan olayın aynı olup davacının eşi ile davalı … arasındaki ihtilaf olduğu, bu ihtilafın da davalının idari görevinden kaynaklandığı, her iki dosyayı birbirinden ayırarak birindeki olayı hizmet kusuru, diğerindekini şahsi kusur olarak nitelendirmenin hukuka uygun olmadığı, bu davada davacının talebine konu yapmış olduğu herhangi bir maddi vakıa veya ikinci bir şahsi olay bulunmadığı, şahsi kusurun idari ödev ve hizmetin tamamen dışındaki hâllerden kaynaklanabileceği, eylemin bir hâliyle dolaylı bile olsa yürütülen hizmetle bağlantısının bulunması hâlinde hizmet kusuru olarak değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda yürütülen hizmetten ayrılabilir şekilde kişisel kusurun bulunmadığı, davalının eyleminin hizmet kusuru olduğu” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, eldeki davanın davalı kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı, yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, konuya ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır: Kamu personelinin mali sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler öncelikle Anayasa olmak üzere ilgili kanunlarında yer almaktadır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel hak

Görevi Dışında Kalan Kişisel Kusuru Nedeniyle Memur ve Kamu Görevlisine Karşı Tazminat Davası Açılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre ve Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı

Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre Kamulaştırmasız el atma, idarenin, özel mülkiyete konu bir taşınmaza, kamulaştırma usullerine aykırı bir şekilde “fiilen” ve “bedelsiz” bir şekilde veya fiilen olmasa bile hukuki bir işlemle mülkiyet hakkını sınırlayarak el koymasıdır. Kamu idaresi, bir kamulaştırma işleminde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu başta olmak üzere belli hukuki prosedürleri uygulayıp mülkiyet hakkı sahibine kamulaştırılan yerin bedelini ödeyerek kamulaştırma yapmaktadır. Kamulaştırmasız el atmada ise, idare mülkiyet hakkı sahibine hiçbir bedel ödemeden mülkiyet hakkını eylem veya işlemleriyle sınırlamaktadır. Kamu idaresi, kamulaştırmasız el atma yoluyla mülkiyet hakkına müdahale ettiğinde, mülkiyet hakkı sahibinin müdahaleden kaynaklanan her türlü zararını karşılamak zorundadır. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir Kayseri gayrimenkul avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Gayrimenkul hukuku ve gayrimenkul davaları konusunda 15 yılı aşkın bir deneyime sahip uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; müvekkillerimize kamulaştırmasız el atma davasının her türlü aşamasında danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre​ ve Anayasa Mahkemesi İptal Kararı Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından önce Kamulaştırma Kanunu\’nda öngörülen yirmi yılık hak düşürücü süre geçirildiğinden, davalının mülkiyet hakkı sona ermiş, taşınmaz, artık tesisi yapan davacı idarenin mülkiyetine geçmiştir. Anayasa’nın 153. maddesinin ikinci fıkrasında; Anayasa Mahkemesinin bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını ve bir hükmünü iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği belirtildikten sonra beşinci fıkrasında da iptal kararlarının geriye yürümeyeceği açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları idari yargıda verilen iptal kararlarından farklı özelliğe sahiptir. İdari yargıda asıl olan, iptal kararlarının geriye yürümesi, bir başka ifade ile iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas olmasına karşın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2005/5-288 Karar No: 2005/352 Karar Tarihi: 25.05.2005 ÖZET: Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından önce Kamulaştırma Kanunu\’nda öngörülen yirmi yılık hak düşürücü süre geçirildiğinden, davalının mülkiyet hakkı sona ermiş, taşınmaz, artık tesisi yapan davacı idarenin mülkiyetine geçmiştir. Olayda, davacı idare yararına gerçekleşmiş ve tamamlanmış hukuki durum söz konusu olup, bu nedenle Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından etkilenmeyeceği açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının ilke olarak Resmi Gazete’de yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hüküm ve sonuç doğuracağı unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararından önce, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak, davacı idare yararına kazanılmış mülkiyet hakkının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenmeyeceği, kuşku ve duraksamadan uzaktır. Daha açık anlatımla Anayasa Mahkemesi\’nin iptal kararının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce davacı yararına gerçekleşen kazanılmış hakka etkili olması olanaklı değildir. Yirmi yıllık hak düşürücü süre iptal kararından önce dolduğundan; Yerel Mahkemece taşınmazın, gerçek hak sahibi durumuna gelen davacı idare adına tesciline karar verilmesi ve aynı nedene dayalı direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır. (2942 S. K. m. 8, 10, 17, 38) (6830 S. K. m. 17) (4721 S. K. m. 701, 705, 712, 713, 984) (743 S. K. m. 618, 629, 633, 638, 639, 897) (2709 S. K. m. 35, 152, 153) (334 S. K. m. 36, 152) (221 S. K. m. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9) (ANY. MAH. 12.12.1989 T. 1989/11 E. 1989/48 K.) (ANY. MAH. 11.10.1963 T. 1963/124 E. 1963/243 K.) (ANY. MAH. 02.06.1964 T. 1964/13 E. 1964/43 K.) (YİBK 16.05.1956 T. 1956/1 E. 1956/6 K.) (YİBK 01.11.1944 T. 1944/9 E. 1944/30 K.) (ANY. MAH. 10.04.2003 T. 2002/112 E. 2003/33 K.) Dava: Taraflar arasındaki \”tescil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi\’nce davanın kabulüne dair verilen 24.2.2004 gün ve … sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi\’nin 24.5.2004 gün ve 4278-5930 sayılı ilamıyla; “…Dava, kamulaştırmasız el konulan taşınmazın elatma tarihinden dava tarihine kadar Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesinde yazılı 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle tapu kaydının iptali ile davacı idare adına tapuya tescili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesi, Anayasa Mahkemesi\’nin 04.11.2003 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2002/112 Esas, 2003/33 Karar sayılı ve 10.04.2003 tarihli kararı ile iptal edilmiştir. Yasal dayanağı kalmayan davanın reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Davalı idare vekilinin temyiz itirazı bu nedenle yerinde görüldüğünden mahkemesince gerekli karar verilmek üzere hükmün bozulmasına…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu\’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Karar: Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmazın, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38. maddesinde öngörülen yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle tapu kaydının iptali ve davacı idare adına tescili istemine ilişkindir. A- Davacının İsteminin Özeti: Davacı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü vekili 12.08.2002 tarihli dava dilekçesinde; davalı idare adına tapuda kayıtlı bulunan … ada 2 parsel sayılı taşınmazın İstanbul Tıp Fakültesi gelişme alanı içerisinde kalmakta olup; taşınmaz üzerinde Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı inşaatına 1968 yılında, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı inşaatına ise 1980 yılında başlanıldığını ve kamu hizmetine tahsis edildiğini; davalıya ait taşınmaza kamulaştırmasız el atma tarihinden dava tarihine kadar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38. maddesinde öngörülen yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini ileri sürerek, dava konusu … ada 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile, davacı idare adına tesciline karar verilmesini istemiştir. B- Davalının Cevabının Özeti: Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilip edilmediği belli olmadığından, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38.maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediğini savunmuş; aşamalarda, davacı tarafça dayanılan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu\’nun 38.maddesinin, 04.11.2003 gün ve 25279 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Anayasa Mahkemesi\’nin 10.04.2003 gün ve E:2002/112, K:2003/33 sayılı kararıyla iptal edildiğini, dolayısıyla davanın yasal dayanağının kalmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Yerel Mahkeme; … gerekçesiyle karar vermiştir. D- Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme: Davalı vekilince temyiz edilen karar, Özel Daire\’ce yukarıda yazılı gerekçesiyle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini tekrarla, direnme kararı vermiştir. F- Maddi Olay: Davacı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, tapuda davalı adına kayıtlı bulunan dava konusu 2 parsel sayılı taşınmaza 1968 ve 1980 yıllarında Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Binası ve Çocuk Ruh Sağlığı Ana Bilim Dalı binaları inşa etmek suretiyle kamulaştırmasız

Kamulaştırmasız El Atmada Hak Düşürücü Süre ve Anayasa Mahkemesinin İptal Kararı Read More »