Medeni Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli feragat dilekçesini verdikten sonra, ertesi gün (14.10.2014 tarihinde) görülmekte olan davadan feragat edilmediğini, 2014/810 Esas sayılı davadan feragat edildiğini ileri sürerek dilekçeyi hata sonucunda verdiğini bildirdiği somut olayda, davacı tarafça davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmeden önce, aynı dava içinde hata nedeniyle feragatin geçersiz olduğunun ileri sürülmesinin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesinin davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(14)7-462 Karar No: 2023/247 Karar Tarihi: 22/03/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2018/72 Esas, 2018/7085 Karar sayılı BOZMA kararı Dava: Tapu İptali ve Tescil Davası Taraflar arasındaki önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı olan 10 nolu bağımsız bölümde müvekkilinin hissedar olduğunu, diğer hissedarların taşınmazdaki hisselerini 7.760,00 TL bedelle üçüncü kişi davalıya 2014 yılı bahar aylarında sattığını ve müvekkilinin durumdan haberdar olur olmaz şuf’a hakkını kullanmak istediğini ileri sürerek, müvekkilinin satış bedelini ve tapudaki gideri yatırması koşuluyla davalının Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 10 nolu bağımsız bölümünün tapu kaydındaki hissesinin iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; müvekkilinin Niğde ili, Merkez Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 nolu bağımsız bölümünün 1/8 payını 11.07.2013 tarihinde, 5/8 payını da 11.04.2014 tarihinde satın aldığını, davada üç aylık hak düşürücü sürenin bulunduğunu, müvekkilinin 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’in hissesini aldığını, daha sonra diğer hisseleri satın alıp iyiniyetli olarak mesken edindiği konutta masrafta bulunduğunu, 6.300,00 TL civarında masraf yaptığını, davacının iyiniyetli olmadığını, hisselerin satıldığını dava açıldığı tarihte değil daha önceki tarihlerde öğrendiğini, yapılan görüşmelerden haberdar olduğunu, davalının 11.07.2013 tarihinde M.. Ekin’e 8.750,00 TL diğer satın aldığı hisselere de 11.04.2014 tarihinde toplam 50.000,00 TL ödediğini, müvekkilinin M.. Arı ile de görüşerek hisselerin tamamını 95.000,00 TL karşılığında satın alabileceğini ya da hisselerinin tamamını davacıya 90.000,00 TL’ye satabileceğini teklif ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2014/809 Esas, 2017/104 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin mahkemeye ibraz ettiği 13.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davalı N.. Arı ile anlaştığından davadan feragat ettiğini bildirir dilekçe ibraz ettiği, daha sonra feragat dilekçesinin dosya numarası hatalı yazıldığından geçerli olmaması talebini içerir 14.10.2014 tarihli dilekçe ibraz ederek eldeki dava dosyasında feragatının bulunmadığını belirttiği, Niğde 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/810 Esas, 2014/584 Karar sayılı dava dosyasının incelenmesi sonucunda, davacının M.. Arı, davalının ise M.. Şenol olduğu, 14.10.2014 tarihinde davanın feragat nedeni ile reddine karar verildiği, hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi, bu hususun aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebileceği, davacı vekilinin feragat talebini dosya numarasını yanlış yazdığından bahisle ertesi gün 14.10.2014 tarihli dilekçesi ile geri aldığı ve asıl feragat ettikleri dosya numarasının aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyası olarak belirtildiği mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyanın incelenmesinde yine aynı taraflar arasında Niğde ili, İnli Kasabası 7301, 1788 ve 1918 parsel sayılı taşınmazlardaki yapılan satışlar nedeniyle önalım hakkının kullanılmasına ilişkin olduğu ve davacı vekilinin 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile davadan feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği; mahkemesi, tarafları ve dosya numaraları ardışık olan iki dava dosyasında davacı vekilinin eldeki davada 13.10.2014 tarihinde feragat dilekçesi verdikten sonra 14.10.2014 tarihinde de aynı mahkemenin 2014/810 Esas sayılı dosyasına feragat dilekçesi verdiği anlaşılmakla feragat beyanının hata ile yapıldığı kanaatine varılarak yargılamaya devam edildiği, dava konusu Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parsel sayılı taşınmaz üzerinde kayıtlı bulunan 3 nolu bağımsız bölümde davalının 3/4 oranında hissedar olduğu, hissesinin tamamını dava dışı diğer paylı maliklerden satış yoluyla edindiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 732 nci maddesi gereğince paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde diğer paydaşların önalım hakkının bulunduğu, önalım hakkının alıcıya karşı açılacak davada kullanılacağı, önalım hakkı sahibinin satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini ödemek koşulu ile satılan payın kendi adına tescilini talep edebileceği, davacı tarafça önalım bedelinin mahkeme veznesine depo edildiği, davacının hukuken yasal önalım hakkının bulunduğu, davalı her ne kadar taşınmaz için daha yüksek fiyat ödediğini iddia etmekte ise de kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne; Niğde ili, Merkez ilçesi, Şahinali Mahallesi, 641 ada, 114 parselde kayıtlı bulunan 10 nolu bağımsız bölümde davalı M.. Şenol adına kayıtlı 3/4 oranındaki hissenin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı M.. Arı adına tapuya tesciline karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 03.10.2017 tarihli ve 2017/1212 Esas, 2017/1285 Karar sayılı kararı ile; somut olayda, davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli dilekçesi ile açıkça dosya numarasını yazıp “davacı M.. Arı ve N.. Arı davalı ile anlaştığından davadan feragat ediyoruz.” şeklinde belirttikten sonra, 14.10.2014 havale tarihli dilekçesi ile, 2014/810 Esas sayılı dosyadan feragat ettiği, hataen 810 yerine 809 yazdıklarını belirterek bu dosyadan feragatlarının bulunmadığını belirttiği, feragatten dönmek mümkün olmadığı gibi, feragat dilekçesinin hataen verildiğinin de kanıtlanamadığı, davacı vekilinin 2014/810 Esas sayılı dosyaya feragat dilekçesi vermesinin eldeki dosyaya vermeyeceği anlamına gelmeyeceği, feragatın kesin hükmün sonuçlarını doğuracak olup, mahkemece feragat nedeni ile davanın

Davanın Feragat Nedeniyle Reddine Karar Verilmeden Önce Esaslı Hata Nedeniyle Davadan Feragatin İptali Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlarda Hükmün Verildiği Tarihteki Miktarın Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali

İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlar Anayasa Mahkemesi Kararı – Özet İtiraz Konusu Kural 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Ek 1. maddesinde düzenlenen dava konusu kuralla, istinaf ve temyize ilişkin parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Dava dilekçesinde özetle; davanın açıldığı tarih ile uyuşmazlığın mahkemece ve sonrasında istinaf merciince karara bağlandığı süreçte istinaf ve temyiz kesinlik sınırının her yıl yeniden değerleme oranında güncellenerek değişebildiği, bu itibarla davanın açıldığı tarihte temyiz yolu açık olan bir uyuşmazlığın istinaf merciinin karar verdiği tarih itibarıyla temyiz sınırının altında kalabildiği, bu durumun mahkemeye erişim hakkı, hükmün denetlenmesini talep etme hakkı ve kanuni hâkim ilkeleriyle bağdaşmadığı iddia edilmiştir. Ayrıca itiraz konusu kurallarda temyize ilişkin parasal tutar açısından davanın açıldığı tarihin mi yoksa istinaf merciinin karar tarihinin mi esas alınacağı yönünde bir belirsizliğin olduğu, bu suretle kuralların hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle de çeliştiği, mahkemeler arasında yargılama süreleri açısından farklılıkların olabileceği gözetildiğinde aynı tarihte açıldığı hâlde diğerine göre daha erken sonuçlanmış olan davalardan biri temyize tabi olurken yargılaması geç sonuçlanan diğer davanın temyiz denetiminin dışında kalabileceği, bu durumun ise eşitlik ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kural gereğince istinaf veya temyiz yoluna başvuru açısından dava konusunun değer ve miktar itibarıyla hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarların altında kalması hâlinde mahkeme veya bölge adliye mahkemesi kararına karşı kanun yoluna başvurulması mümkün değildir. Kişilerin dava konusunu oluşturan alacak ya da malın değerine göre dava/karşı dava ya da ıslah talebinde bulunabilecekleri açıktır. Kanun koyucunun kanun yoluna başvurmada belirlediği kesinlik sınırını yargılamanın devam ettiği süreçte yıldan yıla güncellediği dikkate alındığında enflasyon nedeniyle ekonomik önemini yitiren dava konusu mal ya da alacağın değerinin de enflasyonun olumsuz etkisinden korunması gerekmektedir. Hukuki ilişkinin doğduğu, uyuşmazlığa konu olayın veya hukuki durumun gerçekleştiği ya da davanın açıldığı tarihte geçerli olan parasal sınırlara göre istinafa veya temyize başvurulabilecek bir karara karşı kural nedeniyle özellikle yargılamaların uzun sürdüğü durumlarda hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarlara göre kanun yoluna başvurulması imkânı ortadan kalkabilecektir.  Kanun yoluna başvuru açısından kural gereğince parasal değer (kesinlik sınırı) güncellenirken dava konusu mal ya da alacağın değerinin güncellenmemesi nedeniyle enflasyondan dolayı oluşan külfetin tamamı davanın taraflarına yüklenmektedir. Bu yönüyle kural kapsamında tarafların kanun yoluna başvuramamaları nedeniyle katlanacakları külfet ile yargılamanın en az maliyetle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması yönündeki kamusal yarar arasındaki dengenin taraflar aleyhine bozulduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla kişilere aşırı bir külfet yüklediği anlaşılan kuralla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın orantısız ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.  Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlarda Hükmün Verildiği Tarihteki Miktarın Esas Alınmasını Öngören Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2023/182 Karar Sayısı : 2024/203 Karar Tarihi : 4/12/2024 R.G.Tarih-Sayı : 30/1/2025-32798 İtiraz Yoluna Başvuranlar: 1. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (E.2023/182) 2. İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2024/165) 3. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2024/188) İtirazın Konusu: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesiyle eklenen ek 1. maddenin; A. (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…341 inci, 362 nci ve … maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır.” bölümünün, B. (2) numaralı fıkrasının “…341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” bölümünün, Anayasa’nın 2., 10., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Tasarrufun iptali ve alacak davalarında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ A. İptali İstenen Kanun Hükmü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı ek 1. maddesi şöyledir: “Parasal sınırların artırılması – Ek Madde 1 (Ek: 24/11/2016-6763/44 md.) (1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. (2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır. (3) (Ek:7/11/2024-7531/22 md.) İstinaf ve temyiz kanun yoluna başvuruda esas alınan parasal sınırda yeniden değerleme nedeniyle meydana gelen artış, bölge adliye mahkemesinin kaldırma veya Yargıtayın bozma kararları üzerine yeniden verilen kararlar hakkında uygulanmaz, ilk karar tarihinde geçerli olan parasal sınırlar esas alınır.” B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri 1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesi şöyledir: “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar – Madde 341 (1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir: a) Nihai kararlar. b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar. (2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir. (3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. (4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. (5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.” 2. 6100 sayılı Kanun’un 361. maddesi şöyledir: “Temyiz edilebilen kararlar – Madde 361 (1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali

İstinaf ve Temyize ilişkin Parasal Sınırlarda Hükmün Verildiği Tarihteki Miktarın Esas Alınmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Kanun Numarası: 5199 Kabul Tarihi: 24/6/2004 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 1/7/2004 Sayısı: 25509 Birinci Kısım: Genel Hükümler Birinci Bölüm: Amaç, Kapsam, Tanımlar ve İlkeler Amaç – Madde 1 Bu Kanunun amacı; insan, hayvan ve çevre sağlığı gözetilmek kaydıyla hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır. 30/7/2024 tarihli ve 7527 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “Kanunun amacı;” ibaresinden sonra gelmek üzere “insan, hayvan ve çevre sağlığı gözetilmek kaydıyla” ibaresi eklenmiştir. Kapsam – Madde 2 Bu Kanun, amaç maddesi doğrultusunda yapılacak düzenlemeleri, alınacak önlemleri, sağlanacak eşgüdümü, denetim, sınırlama ve yükümlülükler ile tâbi olunacak cezaî hükümleri kapsar. Tanımlar – Madde 3 Bu Kanunda geçen terimlerden; a) Yaşama ortamı: Bir hayvanın veya hayvan topluluğunun doğal olarak yaşadığı yeri, b) Etoloji: Bir hayvan türünün doğuştan gelen, kendine özgü davranışlarını inceleyen bilim dalını, c) Ekosistem: Canlıların kendi aralarında ve cansız çevreleriyle ilişkilerini bir düzen içinde yürüttükleri biyolojik, fiziksel ve kimyasal sistemi, d) Tür: Birbirleriyle çiftleşebilen ve üreme yeteneğine sahip verimli döller verebilen populasyonları, e) Evcil hayvan: İnsan tarafından kültüre alınmış ve eğitilmiş hayvanları, f) (Değişik: 30/7/2024-7527/2 md.) Sahipsiz hayvan: Sahipli hayvanlar dışında kalan evcil hayvanları, g) Güçten düşmüş hayvan: Bulaşıcı ve salgın hayvan hastalıkları haricinde yaşlanma, sakatlanma, yaralanma ve hastalanma gibi çeşitli nedenlerle fizikî olarak iş yapabilme yeteneğini kaybetmiş binek ve yük hayvanlarını, h) Yabani hayvan: Doğada serbest yaşayan evcilleştirilmemiş ve kültüre alınmamış omurgalı ve omurgasız hayvanları, ı) (Değişik:9/7/2021-7332/1 md.) Ev hayvanı: Gerçek veya tüzel kişiler tarafından özellikle evde, iş yerlerinde ya da arazisinde özel ilgi ve refakat amacıyla muhafaza edilen, bakımı ve sorumluluğu sahiplerince üstlenilen her türlü hayvanı, j) (Değişik: 30/7/2024-7527/2 md.) Sahipli hayvan: Bir kişi, kuruluş, kurum ya da tüzel kişilik tarafından sahiplenilen, bakımı, aşıları, periyodik sağlık kontrolleri yapılan ve Bakanlık veri tabanına kaydedilen ev hayvanlarını, k) (Değişik:9/7/2021-7332/1 md.) Hayvan bakımevi: Bakanlıktan izin alınmak suretiyle kurulan, hayvanların sahiplendirilinceye kadar barındırıldığı ve rehabilite edildiği bir tesisi, 30/7/2024 tarihli ve 7527 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle, bu bentte yer alan “ve hayvanların rehabilite edileceği” ibaresi “, hayvanların sahiplendirilinceye kadar barındırıldığı ve rehabilite edildiği” şeklinde değiştirilmiştir. l) Deney: Herhangi bir hayvanın acı, eziyet, üzüntü veya uzun süreli hasara neden olacak deneysel ya da diğer bilimsel amaçlarla kullanılmasını, m) Deney hayvanı: Deneyde kullanılan ya da kullanılacak olan hayvanı, n) Kesim hayvanı: Gıda amaçlı kesimi yapılan hayvanları, o) Bakanlık: Tarım ve Orman Bakanlığını, p) (Ek:9/7/2021-7332/1 md.) Rehabilitasyon: Sahipsiz hayvanların tedavi ve parazit mücadelesinin yapılmasını, aşılanmasını, kısırlaştırılmasını ve dijital kimliklendirme yöntemleriyle işaretlenmesini, ifade eder. İlkeler – Madde 4 Hayvanların korunmasına ve rahat yaşamalarına ilişkin temel ilkeler şunlardır: a) Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir. b) (Mülga: 30/7/2024-7527/3 md.) c) Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır. d) Hiçbir maddî kazanç ve menfaat amacı gütmeksizin, sadece insanî ve vicdanî sorumluluklarla, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanları sahiplenmek isteyen ve bu Kanunda öngörülen koşulları taşıyan gerçek ve tüzel kişilerin teşviki ve bu kapsamda eşgüdüm sağlanması esastır. 30/7/2024 tarihli ve 7527 sayılı Kanunun 3 üncü maddesiyle, bu bentte yer alan “hayvanlara bakan veya bakmak” ibaresi “hayvanları sahiplenmek” şeklinde değiştirilmiştir. e) Nesli yok olma tehlikesi altında bulunan tür ve bunların yaşama ortamlarının korunması esastır. f) Yabani hayvanların yaşama ortamlarından koparılmaması, doğada serbestçe yaşayan bir hayvanın yakalanıp özgürlükten yoksun bırakılmaması esastır. g) Hayvanların korunması ve rahat yaşamalarının sağlanmasında; insanlarla diğer hayvanların hijyen, sağlık ve güvenlikleri de dikkate alınmalıdır. h) Hayvanların türüne özgü şartlarda bakılması, beslenmesi, barındırılma ve taşınması esastır. ı) Hayvanları taşıyan ve taşıtanlar onları türüne ve özelliğine uygun ortam ve şartlarda taşımalı, taşıma sırasında beslemeli ve bakımını yapmalıdırlar. j) (Değişik:9/7/2021-7332/2 md.) Yerel yönetimler, gönüllü kuruluşlarla iş birliği içerisinde, sahipsiz hayvanların sahiplendirilinceye kadar bakılmaları için hayvan bakımevleri kurarak onların bakımlarını ve tedavilerini sağlar ve eğitim çalışmaları yapar. Ayrıca yerel yönetimler, ilgili karar organının uygun görmesi halinde hayvan hastanesi kurar. 30/7/2024 tarihli ve 7527 sayılı Kanunun 3 üncü maddesiyle, bu bentte yer alan “ve güçten düşmüş hayvanların korunması” ibaresi “hayvanların sahiplendirilinceye kadar bakılmaları” şeklinde değiştirilmiştir. k) Kontrolsüz üremeyi önlemek amacıyla, toplu yaşanan yerlerde beslenen ve barındırılan kedi ve köpeklerin sahiplerince kısırlaştırılması esastır. (Değişik ikinci cümle: 9/7/2021-7332/2 md.) Kedi ve köpek sahipleri, hayvanlarını dijital kimliklendirme yöntemleriyle kayıt altına aldırmakla yükümlüdürler. (Ek cümle: 9/7/2021-7332/2 md.) Dijital kimliklendirme yöntemlerine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir. İkinci Kısım: Koruma Tedbirleri Birinci Bölüm: Hayvanların Sahiplenilmesi, Bakımı ve Korunması Hayvanların sahiplenilmesi ve bakımı – Madde 5 9/7/2021 tarihli ve 7332 sayılı Kanunun 3 üncü maddesiyle, birinci fıkrada yer alan “bakımının gerektirdiği yaygın eğitim programına katılarak” ibaresi, üçüncü ve beşinci fıkralarda yer alan “ve süs” ibareleri ile beşinci fıkrasında yer alan “bilhassa ev ve bahçesi içerisinde” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. 30/7/2024 tarihli ve 7527 sayılı Kanunun 15 inci maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasında yer alan “veya ona bakan” ibaresi ve dördüncü fıkrasında yer alan “ve kontrollü hayvanları bulundurma ve” ibaresi metinden çıkarılmıştır. Bir hayvanı, (…) sahiplenen (…) kişi, hayvanı barındırmak, hayvanın türüne ve üreme yöntemine uygun olan etolojik ihtiyaçlarını temin etmek, sağlığına dikkat etmek, insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür. Hayvan sahipleri, sahip oldukları hayvanlardan kaynaklanan çevre kirliliğini ve insanlara verilebilecek zarar ve rahatsızlıkları önleyici tedbirleri almakla yükümlü olup; zamanında ve yeterli seviyede tedbir alınmamasından kaynaklanan zararları tazmin etmek zorundadırlar. Ev (…) hayvanı satan kişiler, bu hayvanların bakımı ve korunması ile ilgili olarak yerel yönetimler tarafından düzenlenen eğitim programlarına katılarak sertifika almakla yükümlüdürler. (Değişik dördüncü fıkra:9/7/2021-7332/3 md.) Ev hayvanı (…) sahiplenme şartları, hayvan bakımı ve korunması konularında verilecek eğitim ile ilgili usul ve esaslar ile sahiplenilerek bakılan hayvanların çevreye verecekleri zarar ve rahatsızlıkları önleyici tedbirler, Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Ticarî amaç güdülmeden (…) bakılan ev (…) hayvanları sahiplerinin borcundan dolayı haczedilemezler. (Mülga altıncı fıkra:9/7/2021-7332/3 md.) (Mülga yedinci fıkra:9/7/2021-7332/3 md.) Sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması – Madde 6 Sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların kanuni istisnalar hariç öldürülmeleri yasaktır. 30/7/2024 tarihli ve 7527 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle, bu fıkrada yer alan “, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında” ibaresi “kanuni

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Komisyon Sözleşmesi ve Havale ile Kumar ve Bahise ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Komisyon Sözleşmesi ve Havaleye ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Onbirinci Bölüm: Komisyon Sözleşmesi A. Alım veya satım komisyonculuğu I. Tanımı – Madde 532 Alım veya satım komisyonculuğu, komisyoncunun ücret karşılığında, kendi adına ve vekâlet verenin hesabına kıymetli evrak ve taşınırların alım veya satımını üstlendiği sözleşmedir. Bu bölümdeki hükümler saklı kalmak üzere, komisyon sözleşmelerine vekâlet hükümleri uygulanır. II. Komisyoncunun borçları 1. Bildirme ve sigortalama borcu – Madde 533 Komisyoncu, yaptığı iş hakkında vekâlet vereni bilgilendirmek ve özellikle talimatının yerine getirildiğini kendisine hemen bildirmekle yükümlüdür. Vekâlet verenin talimatı olmadıkça komisyoncu, sözleşmenin konusunu oluşturan şeyleri sigorta ettirmekle yükümlü değildir. 2. Özen borcu – Madde 534 Satılmak üzere kendisine gönderilen eşya açıkça ayıplı ise komisyoncu, vekâlet verenin taşıyıcıya karşı haklarının korunması için gerekeni yapmak, zararı tespit ettirmek, olabildiğince eşyayı koruma altına almak ve durumdan vekâlet vereni hemen bilgilendirmekle yükümlüdür; aksi takdirde, her türlü ihmalinden doğan zarardan sorumlu olur. Satılmak üzere gönderilen eşya kısa sürede bozulabilecek nitelikte ise komisyoncu, vekâlet vereni hemen bilgilendirmek koşuluyla eşyayı satmakla yükümlüdür. 3. Vekâlet verenin belirlediği bedel – Madde 535 Vekâlet verenin belirlediği bedelin altında mal satan komisyoncu, malı satmasaydı vekâlet verenin daha fazla zarar göreceğini ve durumun yeniden talimat almaya elverişli bulunmadığını ispat etmedikçe, belirlenen bedel ile satış bedeli arasındaki farkı gidermekle yükümlüdür. Bunun dışında komisyoncu, kusuru varsa, talimatına aykırı davranmasından dolayı vekâlet verenin uğradığı diğer zararlardan da sorumludur. Vekâlet verenin belirlediği bedelin altında mal alan veya üstünde satan komisyoncu, bu işlemlerden doğan farkı alıkoyamaz. 4. Veresiye satma ve teslim almadan ödeme – Madde 536 Komisyoncu, vekâlet verenin izni olmaksızın malı veresiye satar veya malı teslim almadan bedelini öderse, bundan doğan zarara katlanmak zorundadır. Ancak, vekâlet veren yasaklamadıkça, malı satış yerindeki ticari teamüle göre veresiye de satabilir. 5. Komisyoncunun garantisi – Madde 537 Yetkisi olmaksızın veresiye mal satması dışında, komisyoncu işlemde bulunduğu borçluların ödememelerinden ve diğer borçlarını ifa etmemelerinden sorumlu olmaz. Ancak, komisyoncu açıkça garanti vermişse veya bulunduğu yerdeki ticari teamül gerektiriyorsa sorumlu olur. Garanti veren komisyoncunun bundan dolayı ayrıca ücret isteme hakkı vardır. III. Komisyoncunun hakları 1. Ödediği paralar ve yaptığı giderler – Madde 538 Komisyoncu, vekâlet verenin yararı için yaptığı bütün giderleri ve ödediği paraları faiziyle birlikte isteyebilir. Komisyoncu, ardiye ve taşıma bedellerini vekâlet verenin hesabına geçirebilirse de, kendi çalışanlarının ücretlerini geçiremez. 2. Komisyon ücreti a. İsteme hakkı – Madde 539 Komisyoncu, ücretinin ödenmesini kendisine verilen işi yapınca isteyebileceği gibi, işin yapılmaması vekâlet verene yükletilebilen bir sebepten kaynaklanması hâlinde de isteyebilir. Komisyoncu, başka sebeplerle işin yapılamaması durumunda, ancak emeğinin yerel âdete göre belirlenecek karşılığını isteyebilir. b. Kaybedilmesi – Madde 540 Komisyoncu, vekâlet verene karşı dürüstlük kurallarına aykırı davranır, özellikle ona satın aldığından fazla veya sattığından eksik bir bedel bildirirse, ücret alma hakkını kaybeder. Bedelin gerçekleşen bedelden farklı gösterilmesi durumunda vekâlet veren, komisyoncuyu gerçekleşen bedel üzerinden satılanın alıcısı veya satıcısı sayma hakkına sahiptir. 3. Hapis hakkı – Madde 541 Komisyoncunun, sattığı malın bedeli ve satın aldığı mal üzerinde hapis hakkı vardır. 4. Malın açık artırmayla satılması – Madde 542 Komisyoncuya verilen malın satılamaması veya satış emrinden cayılması durumunda vekâlet veren, malı geri almakta ya da o malla ilgili başka işlem yapmakta aşırı ölçüde gecikirse komisyoncu, malı bulunduğu yer mahkemesinden karar alarak açık artırmayla sattırabilir. Ancak, mal borsada kayıtlıysa veya piyasa fiyatı varsa ya da yapılacak masrafa oranla değeri azsa, hâkim satışın başka bir yolla yapılmasına da karar verebilir. Malın bulunduğu yerde vekâlet veren ya da temsilcisi hazır bulunmazsa, satış kararı vekâlet veren dinlenmeksizin de verilebilir. Malın hızla değer kaybetmesi hâli dışında, artırmanın yer ve zamanının mahkemece vekâlet verene bildirilmesi zorunludur. 5. Komisyoncunun kendisiyle işlem yapması a. Bedel ve ücret – Madde 543 Borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan kambiyo senetleri veya diğer kıymetli evrakı ya da ticari malları satmaya veya satın almaya yetkili kılınan komisyoncu, vekâlet veren tarafından aksine talimat verilmemişse, satın alacağı mal yerine kendi mallarını satabilir veya satacağı malı kendisi için satın alabilir. Bu hâllerde, komisyoncunun kendisiyle işlem yaptığı andaki değerler esas alınır; komisyoncunun, komisyon işlerinde alışılmış olan ücret ve giderlerini, bu hâllerde bile isteme hakkı vardır. Komisyoncu, bu tür bir işlemin yapıldığını aynı gün vekâlet verene bildirmek zorundadır. Diğer hâllerde satış hükümleri uygulanır. b. İşlemi kendisiyle yapmış sayılma – Madde 544 Komisyoncu, kendisinin doğrudan doğruya alıcı veya satıcı olabildiği durumlarda, sözleşmenin diğer tarafını göstermeksizin vekâletin yerine getirildiğini vekâlet verene bildirirse, işlemi kendisiyle yapmış sayılır. c. İşlemi kendisiyle yapma hakkının düşmesi – Madde 545 Vekâlet verenin vekâleti geri aldığı haberi komisyoncuya ulaştığı anda, komisyoncunun işlemi kendisiyle yapma hakkı düşer. Ancak, bu haber kendisine ulaşmadan önce komisyoncu, işlemin yapıldığı bildirimini göndermişse, bu hüküm uygulanmaz. B. Diğer komisyon işleri – Madde 546 Malzemesi işsahibi tarafından verilmek üzere imal edilecek taşınırlar hakkındaki komisyon işleri, eşya mislî şeylerden olmasa da, alım ve satım komisyonculuğu hükmündedir. Alım ve satım komisyonculuğu sayılmayan işleri, ücret karşılığında kendi adına ve vekâlet verenin hesabına üstlenen alım ve satım komisyoncusu ile komisyon işlerini kendisine meslek edinmeyip arada bir üstlenen tacir hakkında da bu bölüm hükümleri uygulanır. Taşıma işleri komisyonculuğu hakkındaki özel hükümler saklıdır. Türk Borçlar Kanunu’nun Özel Borç İlişkileri başlıklı İkinci Kısmının Onikinci Bölümünde “Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları” üst başlığı altında düzenlenen 547. ilâ 554. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Onüçüncü Bölüm: Havale A. Tanımı – Madde 555 Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir. B. Hükümleri I. Havale eden ile havale alıcısı arasındaki ilişki – Madde 556 Havale, havale edenin havale alıcısına olan borcunun ifası amacıyla yapılıyorsa, bu borç ancak havale ödeyicisinin borcu ifa etmesiyle sona erer. Havaleyi kabul etmiş olan havale alıcısı, havale ödeyicisine başvurarak havalede belirlenen süre içinde alacağını elde edememişse, bu alacağı, havale edene karşı yeniden ileri sürebilir. Alacaklı olan havale alıcısı, havaleyi kabul etmek istemezse, durumu borçlu olan havale edene gecikmeksizin bildirmek zorundadır; bildirmezse bundan doğan zararı gidermekle yükümlü olur. II. Havale ödeyicisinin borcu – Madde 557 Havale ödeyicisi, çekince belirtmeksizin havaleyi kabul ettiğini havale alıcısına bildirirse, ifa ile yükümlü olur ve

Komisyon Sözleşmesi ve Havale ile Kumar ve Bahise ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yasal Faizin Enflasyon Karşısında Yetersiz Kalması Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi

Yüksek Enflasyon Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi Başvurucu, tıbbi ihmal yüzünden bacağının ampütasyon edilmesine karşılık olarak hükmedilen tazminata uygulanan yasal faizin Türkiye’deki aşırı yüksek enflasyonun olumsuz etkileri karşısında yetersiz kalması nedeniyle tazminatın değerinin düştüğünden ve gerçek maddi kaybının karşılanmadığından şikâyet etmiştir. Türk idare hukuku, davacılara uzun bir sürenin ardından enflasyon oranları ve yasal faiz oranları arasındaki farktan kaynaklanan kayıplarına ilişkin tazminat talebinde bulunma olanağı sağlayan bir iç hukuk yolu öngörmemektedir. AİHM, mevcut davada tazminata uygulanan yasal faiz oranı ve gerçek enflasyon oranı arasındaki farkın başvuranın maddi hasara uğramasına sebep olduğunu tespit etmiştir. Sonuç olarak, genel çıkarlar ile mülkiyet hakkı arasında korunması gereken adil dengeyi bozacak şekilde başvurucu bireysel anlamda bir yük altına girmek zorunda kalmıştır. Başvurucunun uğradığı maddi kaybı, Mahkeme’nin erişebildiği son verilere göre enflasyon oranı dikkate alarak hesaplanmıştır. Alacağa Uygulanan Yasal Faizin Enflasyon Karşısında Yetersiz Kalması Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Timurlenk / Türkiye Kararı (Başvuru No: 37758/08) Dava, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi kapsamında tazminat miktarının enflasyon karşısında değerini kaybettiği iddiasına ilişkindir. OLAYLAR VE OLGULAR 1. Başvuran, 1948 doğumlu olup Ankara’da ikamet etmektedir. Başvuran, Mahkeme önünde, Ankara Barosuna bağlı Avukat N. Özdemir tarafından temsil edilmiştir. 2. Hükümet, kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir. 3. Davanın koşulları, taraflar tarafından ibraz edildiği şekliyle aşağıdaki gibi özetlenebilir. 4. Başvuran 25 Temmuz 1996 tarihinde rahmindeki sürekli ağrı ve aşırı kanama şikâyetiyle GATA askeri hastanesindeki jinekoloji bölümüne gitmiştir. 5. Belirtilerden yola çıkarak başvurunda uterin fibroidlerinin (rahim uru) bulunduğu teşhisini koyan doktorlar Uterin Fibroid Embolizasyonu adı verilen bir operasyon gerçekleştirmeye karar vermiştir. Bu operasyon anjiyografi yöntemiyle ameliyata gerek duymadan fibroidlerin boyutunu küçültmek amacıyla kan akışının engellenmesi için uygulanmaktadır. Bu operasyonun olay tarihinde söz konusu hastane için yeni bir operasyon olduğu ve başvuranın bu operasyon içilen seçilen dördüncü kişi olduğu anlaşılmaktadır. Doktorlar bu operasyonu başvurana açıklamamıştır. Operasyon hemen gerçekleştirilmiştir ve başvuran hastane personeli tarafından 8 saat boyunca gözetim altında tutulduktan sonra aynı gün içerisinde taburcu edilmiştir. 6. Ertesi gün bacağında anjiyografinin gerçekleştirildiği bölgede ağrı olduğu şikâyetiyle hastaneye dönmüştür. Hastanenin farklı bölümlerindeki stajyer doktorlar tarafından muayene edilen başvurana eve dönebileceği söylenmiştir. 7. Başvuran ağrıları geçmediği için 29 Temmuz 1996 tarihinde tekrar hastaneye gitmiştir. Jinekoloji bölümündeki bir stajyer doktor tarafından muayene edilmiştir ve bu doktor herhangi bir tespitte bulunmadığını raporlamıştır. 8. Başvuran 1 Ağustos 1996 tarihinde GATA hastanesi acil servisine kaldırılmıştır. 8 Ağustos 1996 tarihinde birkaç ameliyatın ardından başvuranın bacağı kesilmiştir ve 16 Eylül 1996 tarihinde taburcu edilmiştir. 9. Başvuran 19 Kasım 1996 tarihinde tıbbi ihmal dolayısıyla Milli Savunma Bakanlığı (“Bakanlık”) hakkında Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde tazminat yargılamalarını başlatmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi 27 Ocak 1999 tarihinde söz konusu davayı inceleme yetkisinin idare mahkemelerine ait olduğunu belirterek görevsizlik kararı vermiştir. 10. Dolayısıyla başvuran Ankara İdare Mahkemesine başvurarak maddi tazminat olarak 45.000.000.000 TL (eski) ve manevi tazminat olarak 5.000.000.000 TL’nin ve olay tarihinden yani 25 Temmuz 1996 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizin tarafına ödenmesini talep etmiştir (bk. yukarıda § 4). 11. Ankara İdare Mahkemesi 17 Mart 2008 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir ve başvurana hem manevi hem de maddi tazminat talebinin tamamının yani 50.000 TL’nin (söz konusu zamanda yaklaşık 25.000 avro) ödenmesini hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca bu miktarlara olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizin uygulanmasına hükmetmiştir. 12. Bakanlık, söz konusu karara karşı Danıştay’a temyiz başvurusunda bulunmuştur. 13. Bu sırada başvuran hükmedilen tazminata ilişkin olarak Bakanlık hakkında icra takibi başlatmıştır. Bakanlık 29 Aralık 2008 tarihinde 330.373 TL ödemiştir. 14. 10 Nisan 2009 tarihli kararında Danıştay, Ankara İdare Mahkemesi’nin 17 Mart 2008 tarihli kararını esastan onaylamış fakat hükmedilen tazminata işleyecek yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmı bozmuştur. Danıştay faizin başvuranın asliye hukuk mahkemesi nezdinde tazminat yargılamalarını başlattığı 19 Kasım 1996 (bk. yukarıda § 4) tarihinden itibaren işlemesi gerektiğine karar vererek davayı Ankara İdare Mahkemesine geri göndermiştir. 15. Ankara İdare Mahkemesi 25 Mart 2010 tarihinde Danıştay’ın gerekçesine uyarak başvurana 19 Kasım 1996 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle birlikte tazminat ödenmesine hükmetmiştir. 16. Başvuran, faizin olayın gerçekleştiği 25 Temmuz 1996 tarihinden itibaren işlemesi gerektiği gerekçesiyle 25 Mart 2010 tarihli karara karşı temyizde bulunmuştur. Başvuranın temyiz talebi süre yönünden reddedilmiştir. 17. Bakanlık, faizin başlangıç tarihine ilişkin verilen son karar uyarınca başvurandan fazladan ödenmiş olan 28.620 TL’yi geri ödemesini talep etmiştir. Başvuran, 11 Kasım 2011 tarihinde söz konusu miktarda geri ödeme yapmıştır. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMA 18. İdare mahkemeleri nezdindeki tazminat taleplerine ilişkin iç hukuk ve uygulama Okçu / Türkiye kararında yer almaktadır (bk. no. 39515/03, §§ 19-31, 21 Temmuz 2009). 19. Tazminat komisyonu, adli yargılamaların uzunluğuna ve yargı kararlarının icra edilmemesine veya geç icra edilmesine ilişkin olarak Mahkemeye yapılan başvuruların tazminat yoluyla çözümünü öngörmek amacıyla 6384 sayılı Kanun’la kurulmuştur. İlgili iç hukukun tam açıklaması, Turgut ve Diğerleri / Türkiye, ((k.k). no.4860/09, §§ 19-26, 26 Mart 2013) kararında bulunabilir. 20. 8 Mart 2019 tarihli Resmi Gazete yayımlanan 7 Mart 2019 tarihli ve 809 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Tazminat Komisyonu’nun yetkileri genişletilmiştir. Bu itibarla Tazminat Komisyonu artık Mahkeme’nin Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesine ilişkin ihlal bulup tazminat kararı vermediği ya da 41. maddenin uygulanması hususunu saklı tuttuğu davalarda inceleme yapıp başvuranlara tazminat verme yetkisine sahiptir (bk. Kaynar ve Diğerleri / Türkiye, no. 21104/06 ve 2 diğer başvuru, § 24, 7 Mayıs 2019). HUKUKİ DEĞERLENDİRME I. Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokolün 1. Maddesinin İhlali İddiası 21. Başvuran, gecikme faizinin Türkiye’deki aşırı yüksek enflasyon oranlarına ayak uyduramadığından tıbbi ihmal yüzünden bacağının ampütasyon edilmesine karşılık olarak aldığı tazminatın değerinin düştüğünden şikâyet etmiştir. Başvuranın dayandığı Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi aşağıdaki gibidir: Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” A. Tarafların beyanları 22. Öncelikle, Hükümet başvuranın Ankara İdare Mahkemesi’nin 25 Mart 2010 tarihli kararına karşı zamanında temyiz talebinde bulunmadığından dolayı Sözleşme’nin 35 § 1 maddesi gereğince iç hukuk yollarını tüketmediğini ileri sürmüştür. Başvuranın yerel makamlara söz konusu meseleyi telafi

Yasal Faizin Enflasyon Karşısında Yetersiz Kalması Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Davada Bilirkişi Raporuna İtiraz Edilmemesi, Karşı Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Oluşturur mu

Davada Bilirkişi Raporuna İtiraz Edilmemesi, Karşı Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Oluşturur mu AYM Kararı – Özet Olaylar Başvurucular, murisleri S.Ö.nün davalı M.S.K.nın sevk ve idaresindeki araçta bulunduğu sırada meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybetmesi üzerine sigorta şirketi ve araç işleteni aleyhine tazminat davası açmıştır. Mahkeme bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gitmiş, alınan ilk bilirkişi raporunda başvurucular için ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır. Davalı tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmesi üzerine mahkeme, ek rapor alınmasına; söz konusu ek rapora da yapılan itiraz üzerine yeniden ek rapor alınmasına karar vermiştir. Başvurucular, üçüncü bilirkişi raporunda hesaplanan zarar miktarının Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2010/470 sayılı dosyasında görülen davada talep ettikleri tazminat miktarını aşan kısmına ilişkin olarak yeni bir dava açmıştır. Mahkeme davayı kısmen kabul etmiş; ilk bilirkişi raporunda hesaplanan miktarlar üzerinden maddi tazminata hükmetmiş, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; davacı tarafça itiraz edilmeyen ilk bilirkişi raporunda hesaplanan miktarın davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiğinden ilk rapor doğrultusunda karar verilmesi gerektiği, usuli kazanılmış hakkın davacıların itiraz etmediği ilk bilirkişi raporunda belirlenen zarar miktarı dışında kalan kısmı sona erdirme işlevinin söz konusu olduğu, ek dava açılmasının da karşı taraf lehine oluşan bu hakkı sona erdirmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Anılan karar kanun yolu incelemelerinden geçerek kesinleşmiştir. İddialar Başvurucular, trafik kazasına bağlı olarak açtıkları davalarda zarar miktarının daha yüksek hesaplandığı ek bilirkişi raporunun hükme esas alınmaması ve gerçek zararlarının karşılanmaması nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda mahkeme, ölen yakınlarının desteğinden yoksun kalmaları nedeniyle başvuruculara ödenmesi gereken maddi tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gitmiş; bu kapsamda düzenlenen ilk bilirkişi raporunda varsayıma dayanılarak hesaplama yapıldığını değerlendirmiş, ayrıca davalı tarafın da bu husustaki itirazlarını gözeterek bilirkişiden ek rapor istemiştir. Bu ek raporda başvurucuların maddi destek kaybının ilk rapordakinden daha yüksek hesaplanmasına ve tespit edilen fazlaya ilişkin bu miktarı başvurucular ek dava yoluyla talep etmesine rağmen mahkeme, başvurucuların ilk bilirkişi raporuna itiraz etmemesinin miktar yönünden karşı taraf lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluşturduğunu kabul ederek ek bilirkişi raporunu hükme esas almamış ve bu kapsamdaki tazminat taleplerini reddetmiştir. Bu çerçevede başvurucuların uğradığı maddi zararları mahkemece uyuşmazlığın çözümü için başvurulan bilirkişi incelemesi yoluyla olgusal olarak tespit edildiği hâlde bu zararın salt usule ilişkin sebeplerle karşılanmaması, başvurucuların gerçekte maddi hukuka göre sahip oldukları haklarının bizzat yargı kararıyla ortadan kaldırılması sonucunu doğurmuş ve başvurucuları, alacaklarını tam olarak talep etme imkânından yoksun bırakmıştır. Dolayısıyla usule ilişkin bu uygulamanın başvurucuların söz konusu hakkı elde etmek amacıyla açtıkları davayı anlamsız hâle getirdiği ve bu suretle başvuruculara şahsi olarak ağır ve orantısız bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu itibarla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ahmet Özgan ve Şule Özgan Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/21347 Karar Tarihi: 21/12/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Gülbin AYNUR Başvurucular: Ahmet ÖZGAN, Şule ÖZGAN I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; trafik kazası neticesinde meydana gelen ölümden dolayı açılan destekten yoksun kalma tazminatı davasının ilk bilirkişi raporunda hesaplanan zarar miktarına davacılar tarafından itiraz edilmemesi sebebiyle miktar yönünden karşı taraf lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle zarar miktarının daha yüksek hesaplandığı ek bilirkişi raporunun hükme esas alınmaması suretiyle kısmen reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 30/6/2020 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. 6. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 8. Başvurucuların murisi S.Ö. 28/4/2006 tarihinde davalı M.S.K.nın sevk ve idaresindeki araçta bulunduğu sırada meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. 9. Başvurucular, sigorta şirketi ve araç işleteni aleyhine 27/10/2010 tarihinde Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmış; dava dilekçesinde araç sürücüsünün kazaya %100 kusurlu şekilde sebebiyet verdiğini, murislerinin desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek her biri için ayrı ayrı 1.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 28/4/2006\’dan itibaren işletilecek faizle davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi talebinde bulunmuştur. 10. Mahkeme, uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gitmiştir. Bu kapsamda aktüerya/hesap bilirkişisinden alınan 16/7/2012 tarihli ilk bilirkişi raporunda başvurucu Şule Özgan için 90.578,59 TL; başvurucu Ahmet Özgan için 13.193,27 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır. 11. Anılan bilirkişi raporunun Mahkemeye ibraz edilmesi sonrasında yapılan 7/11/2012 tarihli ilk duruşmada davalı taraf, söz konusu bilirkişi raporuna itiraz ettiğini bildirmiş; başvurucular ise rapora bir itirazda bulunmamıştır. 12. Başvurucular fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 1/10/2012 tarihinde davayı ıslah etmiş, talep ettikleri maddi tazminat miktarını 16/7/2012 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilen zarar miktarı doğrultusunda yükseltmiştir. 13. Mahkeme 23/1/2013 tarihli duruşmada, bilinen döneme ilişkin emsal işçilerin ücret bordroları celbedilmeden hesaba gönderilerek asgari ücretin belli bir katı belirlenip varsayıma dayanılarak hesaplama yapıldığından önceki rapora ilişkin usuli kazanılmış haklar da gözetilip dosyanın daha önceden rapor tanzim eden bilirkişiye tevdi edilmesi suretiyle yeniden rapor alınmasına karar vermiştir. 14. Anılan karar üzerine düzenlenen 4/3/2013 tarihli ikinci bilirkişi raporunda başvurucu Şule Özgan için 108.957,81 TL, başvurucu Ahmet Özgan için 13.495,01 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır. 15. Söz konusu bilirkişi raporunun Mahkemeye ibraz edilmesi sonrasında yapılan 22/3/2013 tarihli duruşmada hazır bulunan başvurucular bilirkişi raporuna itirazlarının olmadığını belirtmiştir. Davalı taraf ise 15/4/2013 tarihinde verdiği itiraz dilekçesinde hesap bilirkişisinin asgari ücretin 1,3 katı oranında hesaplama yapmasının uygun olmadığını belirtmiş; 10/5/2013 tarihli duruşmada da başvurucuların murisinin de alkollü olması, alkollü olduğunu bildiği arkadaşının sevk ve idaresindeki araca binmesi, 1977 doğumlu başvurucu Şule Özgan\’ın evlenme ihtimalinin raporda düşük olarak tespit edilmesi nedeniyle zararın yeniden hesaplanmasını talep etmiştir. 16. Davalı tarafın itirazlarını da değerlendiren Mahkeme 14/5/2013 tarihli duruşmada, müteveffanın çalıştığı kurumdan celbedilen maaş bordrolarının 2006 yılına kadar olduğunun, bilirkişi tarafından 2006 yılından sonraya ilişkin ücret bordrolarının bulunmadığından bahisle yeniden

Davada Bilirkişi Raporuna İtiraz Edilmemesi, Karşı Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Oluşturur mu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Eşlerden Birinin Mal Kaçırmasını Önlemek Amacıyla Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Talep Edilebilir mi

Eşlerden Birinin Mal Kaçırmasını Önlemek Amacıyla Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2023/505 Karar No: 2023/2098 Karar Tarihi: 03-05-2023 Mahkemesi: Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi İlk Derece Mahkemesi: Zonguldak 1. Aile Mahkemesi Taraflar arasındaki tasarruf yetkisinin sınırlanması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müşterek haneyi terk ettiğini ve şu anda başka bir kadınla birlikte yaşadığını, müvekkilinin kredi çekerek gönderdiği para ile Arnavutköy’de arsa alındığını, yine tarafların daha önce Kahramanmaraş’taki evi satın aldıklarını, davalının bu taşınmazları satma girişiminde bulunduğunu, bu şekilde ailenin ekonomik varlığının tehlike altına girdiğini, bu nedenle davalının her iki taşınmazda bulunan tasarruf yetkisinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 199 uncu maddesi uyarınca sınırlanmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını, haksız ve şartları oluşmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin kararı ile davalı …’ın yaklaşık 2 yıl kadar önce müşterek evden ayrıldığı, tarafların ayrı yaşamaya başladıkları, …’ın başka bir kadınla münasebetinin olduğu, başka bir kadına gittiği, davacı tanığının Derya’nın Almanya’da çocuk parası almak için dava açtığını, Derya’dan Almanya’da açmış olduğu bu dava sonuçlandıktan sonra …’a boşanma davası açacağını duyduğunu beyan ettiği, davalı tarafın cevap dilekçesinde davacının boşanma davası açtığının ve halen Almanya’da derdest olduğunun belirtildiği, davaya konu taşınmazların tapuda davalı adına kayıtlı olduğu, davaya konu Kahramanmaraş Dulkadiroğlu ilçesi Yenişehir mahallesinde kain 3185 Ada, 16 Parsel sayılı taşınmazın dava dilekçesine ekli ilan çıktısından da anlaşıldığı üzere davalı tarafından satışa çıkarıldığı, davaya konu İstanbul ili, Arnavutköy ilçesi Tayakadın Köyünde kain 164 Ada, 27 Parsel sayılı taşınmazın satın alınması için davacı tarafından davalıya kredi çekerek 98.168,0 Euro banka havalesi ile gönderdiği, dekontun dosya arasında mevcut olduğu, havale tarihinin 07.08.2018 olduğu, taşınmazın dosyada mevcut tapu kayıtları ve resmi senet örneğinden davalı üzerine 25.09.2018 tarihinde resmi senetle satış ve tescil işlemlerinin yapıldığı, davacı tarafından ailenin ekonomik varlığının tehlike altına girdiğinden bahisle davalı adına tapuya kayıtlı Kahramanmaraş İli, Dulkadiroğlu İlçesi, Yenişehir Mahallesinde kain 3185 ada, 16 parsel sayılı ve İstanbul İli, Arnavutköy İlçesi, Tayakadın Köyünde kain 164 ada, 27 parsel sayılı taşınmazlarda davalının tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasının talep edildiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 199 uncu maddesinde “Ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan malî bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektirdiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine hâkim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir. Hâkim bu durumda gerekli önlemleri alır. Hâkim, eşlerden birinin taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisini kaldırırsa, re’sen durumun tapu kütüğüne şerhedilmesine karar verir.” hükmü uyarınca davacının davasının kabulü ile, davalı adına tapuya kayıtlı Kahramanmaraş İli, Dulkadiroğlu İlçesi, Yenişehir Mahallesinde kain 3185 ada, 16 parsel sayılı ve İstanbul İli, Arnavutköy İlçesi, Tayakadın Köyünde kain 164 ada, 27 parsel sayılı taşınmazlarda davalının tasarruf yetkisinin 4721 sayılı Kanun’un 199 uncu maddesi uyarınca sınırlanmasına, bu taşınmazlara yönelik tasarrufların ancak davacının rızası ile yapılabileceğine, bu hususun tapu kütüğüne şerh edilmesine, ilgili tapu müdürlüklerine şerh için yazı yazılmasına karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. İstinaf Sebepleri Davalı vekili; davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek istinaf yoluna başvurmuştur. C. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin kararı ile tarafların ayrı yaşadıkları süreçte davalı erkeğin ailenin ekonomik birliğini tehlikeye düşürecek mahiyette herhangi bir tasarrufunun davacı tarafça ispat edilememesi hususu dikkate alındığında ailenin ekonomik varlığının korunması gereği veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi gibi bir durum söz konusu olmadığından ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerektiği halde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğu gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. V. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davacı vekili; davalı erkeğin taşınmazları satma girişiminde olduğu, mal kaçırma niyeti bulunduğunun ispatlandığı, davanın reddinin usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; davanın reddi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. C. Gerekçe 1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme Uyuşmazlık, tasarruf yetkisinin sınırlanması kararı verilmesi şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. 2. İlgili Hukuk 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 maddeleri 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 199 uncu maddesi. 3. Değerlendirme 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 199 uncu maddesine göre, ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine hakim belirleyeceği mal varlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir. Davacı dava dilekçesi ile davalının tasarruf yetkisinin kısıtlanmasını talep etmiş İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi üzerine davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince, ailenin ekonomik varlığının korunması gereği veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi gibi bir durum söz konusu olmadığından ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tarafların fiilen ayrı yaşadıkları, davalı erkeğin mal varlığının bir kısmını elden çıkarma yönünde girişimlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hale göre, davalının tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasında gereklilik bulunduğu gerçekleşmiş olup, 4721 sayılı Kanun’un 199 uncu maddesi koşulları oluşmuştur. Buna göre; Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulü kararının doğru olduğu kabul edilerek davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. VI. KARAR Açıklanan sebeplerle; Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, Peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 03.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Eşlerden Birinin Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2023/5268 Karar No: 2023/6066 Karar

Eşlerden Birinin Mal Kaçırmasını Önlemek Amacıyla Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mahkemece Tensip ile Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi Usule Aykırıdır

Mahkemece Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tanık gösterme şekli – Madde 240 (1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. (2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. (3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır. Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi – Madde 241 (1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir. Tensip ile Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi Usule Aykırıdır Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/9-605 Karar No: 2022/264 Karar Tarihi: 08-03-2022 Özet: Mahkemece dava dilekçesinde hangi vakıayı ispat için tanık deliline dayandığını belirten davacı vekilinin tanıklarının dinlenilmesi gerekirken tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi, hukukî dinlenilme hakkının ve bu hakkın alt unsurları olan “iddia ve savunma hakkı” ile “açıklama ve ispat hakkı”nın ihlâli niteliğinde olup adil yargılanma hakkı ile bağdaşmamaktadır. (AİHS m. 6) (2709 s. K. m. 36, 90) (4857 s. K. m. 17, 41, 46, 47, 57) (1475 s. K. m. 14) (6100 s. K. m. 25, 27, 119, 121, 129, 137, 140, 187, 189, 194, 240, 241, 316, 317, 318, 319, 320, 322) (5521 s. K. m. 7) (7036 s. K. m. 7) (ANY. MAH. 12.01.2021 T. 2017/32699 E.) (ANY. MAH. 10.02.2021 T. 2017/18458 E.) (ANY. MAH. 01.02.2017 T. 2014/12324 E.) (YİBK 03.03.2017 T. 2015/2 E. 2017/1 K.) (YHGK 25.02.2020 T. 2016/7-371 E. 2020/203 K.) DAVA Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 37. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ile davalılardan …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili ile davalılardan …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıların murisine ait beyaz eşya satılan işyerinde 2002 yılının 10. ayında çalışmaya başladığını, murisin ölümü üzerine davalı mirasçıların işlettiği işyerinde işletmeden sorumlu olan davalı … tarafından müvekkilinin iş sözleşmesinin 20.08.2013 tarihinde haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin 07.00-19.00 saatleri arasında, Cumhuriyet Bayramı hariç tüm ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, yıllık izinlerini kullanmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı Davalılar …, … ve … vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının çalıştığı işyerinin feragatname ile … tarafından işletildiğinden davacının işvereninin de … olduğunu, işyerinin bulunduğu iş merkezinin çalışma saatlerinin belirli olduğunu ve bu saatler dışında çalışma yapılmasının mümkün olmadığını, davacının talep ettiği işçilik alacaklarına hak kazanmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; asgari ücret ile çalışan davacının taleplerinin haksız olduğunu, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, ayrıca davacıya kıdem tazminatı ile yıllık izin ücret alacağına ilişkin 5.000TL ödeme yapıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararı Ankara 37. İş Mahkemesinin 23.03.2016 tarihli ve 2016/918 E., 2016/110 K. sayılı kararı ile; basit yargılama usulüne tabi davada bu usule ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği, basit yargılama usulünde yazılı yargılama usulünden farklı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 319. maddesine göre davacı için dava, davalı için cevap dilekçesinin verilmesi ile başladığı, davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayandığını bildirmediği, davalı Bekir’in cevap dilekçesi ekinde sunduğu delil listesinde tanıklarını gösterdiği ancak isim ve adreslerinin sonra bildirileceğini, diğer davalılar vekilinin de deliller kısmında tanık olduğunu yazdığı, sonra isimlerinin bildirileceğini beyan ettiği, HMK’nın 318. maddesindeki düzenlemeye rağmen hazırlanan tensip tutanağında tanıkların bildirilmesi, her bir tanık için ücret yatırılması, davetiye ve gerekir ise ihzar için de masraf yatırılması konusunda taraflara 2 haftalık kesin süre verildiği, aksi takdirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarının ihtar edildiği, tarafların yapılan tebligata rağmen tanıkların adlarını ve adreslerini bildirmedikleri, davacının tanık ücreti yatırdığı, ancak ilk duruşmada karşılıklı olarak tanıklarını bildirmek istemelerine rağmen birbirlerine muvafakatlarının bulunmadığını açıkladıkları dikkate alındığında tarafların tanıklarının dinlenmemesinin usul kurallarına uygun olduğu değerlendirilerek reddedildiği, dosyadaki mevcut duruma göre davacının asgari ücretle çalışırken iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği, davacının fazla çalışma yaptığı, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı Ankara 37. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılar …, …, … vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince 26.12.2019 tarihli ve 2016/25691 E., 2019/24552 K. sayılı kararı ile; “….Davacı tanıklarının dinlenmemesinin yerinde olup olmadığı ihtilaflıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 137. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “(1) Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir. (2) Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez.” Aynı Kanun’un 140. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise, “(1) Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. (2) Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe teşvik eder; bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder. (3) Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. (4) Ön inceleme tek duruşmada tamamlanır. Zorunlu olan hâllerde bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin edilir. (5) Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri,

Mahkemece Tensip ile Taraflara Tanık Listesi için Kesin Süre Verilmesi Usule Aykırıdır Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Cinsel İstismar Sonucu Oluşan Gebeliğin Sonlandırılması Talebinin Reddedilmesi

Cinsel İstismar Sonucu Oluşan Gebeliğin Sonlandırılması Talebinin Reddedilmesi AYM Kararı Değerlendirme Olaylar Olayların geçtiği tarihte 18 yaşından küçük olan başvurucu zor ve tehdit sonucu yaşadığını belirttiği cinsel birliktelikler neticesinde gebe kalmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) başvurucunun birlikte olduğunu bildirdiği kişiler hakkında soruşturma başlatılmıştır. Başvurucunun ailesi gebeliğin sonlandırılması için Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) başvurmuştur. Hâkimlik, bu talebin soruşturmayı yürüten Başsavcılık tarafından yapılması gerektiğini belirterek, başvuruyu usulden reddetmiştir. Ailenin talebi üzerine Başsavcılık soruşturma dosyasını Hâkimliğe göndermiş ancak Hâkimlik, Başsavcılığın bu talebini reddetmiştir. Başvurucu, Başsavcılığa hitaben, yaşı ve psikolojik durumu nedeniyle bebeği doğurmak istemediğini, gebeliğin sonlandırılmasının hayatını tehlikeye sokup sokmayacağı hususunda rapor aldırılmasını talep ettiğini belirten bir dilekçe yazmıştır. Bunun üzerine Başsavcılık, Adlî Tıp Kurulundan rapor aldırmıştır. Raporda, annenin hayatını tehlikeye atan normal gebelik komplikasyonları gelişebileceği, gebeliğin sonlandırılmasının hem anne hem de ceninin tıbbî yararına olacağı belirtilmiştir. Başsavcılık, gebeliğin sonlandırılması talebi hususunda bir karar verilmesi için soruşturma dosyasının son hâlini Hâkimliğe tekrar göndermiş ancak Hâkimlik, Adlî Tıp Kurulu raporunun yeterince ayrıntılı düzenlenmediği gerekçesiyle Başsavcılığın talebini yine reddetmiştir. Başvurucunun karara itirazı kabul edilmemiştir. Başsavcılık bu defa itiraz merciinin kararı doğrultusunda gebeliğin sonlandırılması talebi hususunda karar verilmesi için soruşturma dosyasını Sulh Hukuk Mahkemesine göndermiş ancak Mahkeme görevsizlik kararı vererek, dosyanın Hâkimliğe gönderilmesi gerektiğini belirtmiştir. Başsavcılık dosyayı Hâkimliğe tekrar göndermiş ancak Hâkimlik, daha öncesinde verdiği kararın kesinleştiğini belirterek Başsavcılık talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. İddialar Başvurucu, isteği dışında meydana gelen gebeliğin sonlandırılması için mahkemelere yaptığı başvuruların kabul edilmediğini ve gebeliğe katlanmak zorunda bırakıldığını belirterek maddî ve manevî varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kadınların istenmeyen gebeliği sona erdirmeyi talep etmesi kişisel özerklik ve ruhsal veya bedensel bütünlükleriyle doğrudan ilgilidir. Kişisel özerklik kavramı ile bireyin vücut bütünlüğüne yönelik müdahaleler özel hayat boyutuyla Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen maddî ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında kalmaktadır. Kanun koyucu bir suç neticesinde gerçekleşen gebeliklerin yirmi haftadan fazla olmamak kaydıyla izinle sonlandırılabilmesine imkân sağlamıştır. Gebeliğin sonlandırılmasının izne bağlanmasının sebebi bunun bir suç sonucu gerçekleşip gerçekleşmediğinin denetlenmesidir. Somut olayda Hâkimlikçe, kadının kişisel özerklik ve bireyin vücut bütünlüğünün korunması hakkı ile ceninin menfaatleri arasında makul bir denge kurmaya yönelik olarak yapılan düzenlemeler ve bu kapsamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen şartlar irdelenmeden sadece “anne yönünden sağlık sorunu yaratmadığı veya diğer bir zorunluluk hâli olmadığı sürece gebeliği sonlandırmanın yaşam hakkı ihlali sayılacağı” gerekçesiyle başvurucunun gebeliğinin sonlandırılmasına izin verilmediği anlaşılmıştır. Öte yandan itiraz merciinin de başvurucunun itirazlarını incelemediği ve gebeliğin sonlandırılması talebini sürüncemede bıraktığı görülmüştür. Olaydaki şartlar bütün olarak değerlendirildiğinde mümkün olan en kısa sürede verilmesi gereken karar, zaman faktörünün kritik öneme sahip olduğu yaklaşık iki aylık sürede bir türlü verilememiştir. Yargı makamlarının tutumu başvurucunun gebeliğin sonlandırılması imkânına erişmesini imkânsız kılmış ve başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiştir. Bu durum söz konusu adil dengenin başvurucu aleyhine bozulmasına yol açmış, başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına yapılan müdahalenin orantısız olması sonucunu doğurmuştur. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Öte yandan, bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Somut olayda ihlalin tespit edilmesi başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersizdir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru C.Ö. Başvurusu – Başvuru Numarası: 2020/26150 Karar Tarihi: 2/11/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 28/2/2024-32474 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Basri BAĞCI, Kenan YAŞAR Raportör: Ayşenur TUNCER Başvurucu: C.Ö. (Gizlilik Talebi Kabul) I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru, mağdur olunan bir suç sonucu oluşan gebeliğin sonlandırılması talebinin sürüncemede bırakılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 2. 3/5/2003 doğumlu başvurucu olayların geçtiği tarihte on sekiz yaşından küçüktür. 23/12/2019 tarihli hastane muayene raporunda başvurucunun 10 haftalık canlı gebeliğinin mevcut olduğu tespit edilmiştir. Başvurucunun şikâyeti üzerine kendisine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla G.E. hakkında 10/1/2020 tarihinde Konya Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 2020/1711 sayılı dosyası üzerinden soruşturma başlatılmıştır. 3. Başsavcılık 4/2/2020 tarihinde düzenlediği iddianameyle şüpheli G.E. hakkında reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması talebiyle Konya Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır. 4. Başvurucu vekili 14/1/2020 tarihinde Konya Cumhuriyet Başsavcılığı Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Bürosuna verdiği dilekçeyle soruşturma dosyası mağduru başvurucunun on altı yaşında olduğunu, yaşadığı istismar nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 99. maddesinin (6) numaralı fıkrası gereğince ivedilikle rahim tahliyesi kararı verilmesini talep etmiştir. Başsavcılıkça aynı tarihte Konya 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden (Hâkimlik) başvurucunun rahminin tahliyesinin kanunlara uygun olup olmadığının tespiti ile kanunlara uygun olması hâlinde olayın aydınlatılması, delil elde edilebilmesi için ileride şüpheli veya şüphelilerden alınacak kan örneği ile genetik ve moleküler yönden karşılaştırılması amacıyla başvurucudan alınan ceninin DNA profilinin Adli Tıp Kurumunda muhafaza altına alınmasına, bu işlemlerin Ankara Adli Tıp Kurumunca yapılması yönünde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 76., 78. ve 79. maddeleri gereğince karar verilmesi talep edilmiştir. 5. Hâkimlik 17/1/2020 tarihinde talebi reddetmiştir. Kararda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 99. maddesinin (6) numaralı fıkrası ile 24/5/1983 tarihli ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’un gebeliğin sona erdirilmesi hakkında 5. maddesinin birinci fıkrasına dayanan 18/12/1983 tarihli ve 18255 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Rahim Tahliyesi ve Strerilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük’ün (Tüzük) 13. maddesine atıf yapılmıştır. Tüzük’ün 13. maddesinde on haftayı geçmeyen gebeliklerde yapılacak rahim tahliyesinde gebe kadının reşitse kendisinden, küçükse kendisinin rızası alınmakla birlikte velisinden, vesayet altında bulunup da reşit ya da mümeyyiz değilse kendisinden ve vasisinden (Bu hâlde ayrıca sulh hâkiminden de izin alınması gerekir.) izin belgesi alınması hükmünün amir olduğu belirtilmiştir. Kararda ayrıca ilgili Tüzük’te ve kanunlarda mahkeme kararı ile hamileliğin sonlandırılmasına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığı, ceninin yaşam hakkının annenin psikolojisinden üstün olduğu da gözetilerek talebin reddine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 6. Başvurucu 22/1/2020 tarihinde karara itiraz etmiştir. Başsavcılıkça 22/1/2020 tarihinde rahim tahliyesinin reddine ilişkin karara itirazın kabulüne karar verilmesi mütalaa

Cinsel İstismar Sonucu Oluşan Gebeliğin Sonlandırılması Talebinin Reddedilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kadının Katkı Payı Alacağı: Evlilik Sırasında Edinilen Taşınmaza Kadının Ziynetleri ile Katkı Yapması

Kadının Katkı Payı Alacağı: Evlilik Birliği İçinde Edinilen Taşınmaza Ev Hanımı Olan Kadının Ziynetleri ile Katkı Yapması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/1273 Karar No: 2023/1238 Karar Tarihi: 13.12.2023 Mahkemesi: Aile Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.11.2021 tarihli ve 2021/5378 Esas, 2021/8372 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki mal rejiminden kaynaklanan alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 20.11.1982 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının bulunduğunu, Ankara 11. Aile Mahkemesinin 28.06.2013 tarihli ve 2012/920 Esas, 2013/845 Karar sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini, ve kararın 11.10.2013 tarihinde kesinleştiğini, müvekkiline düğünde takılan 5 adet üçlü burma bilezik, 7 adet gremse altın, 1 adet zincir, 1 adet 200 gram kelepçe tabir edilen bilezik, yüzük, kolye ve küpeden oluşan setin davalıya verildiğini, evlilik birliği içinde edinilen mallarda müvekkilinin de katkısının bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili adına kayıtlı olup sonrasında satılan Ankara …15150 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölüm için 2.000,00 TL, 2008 model … plakalı araç için 2.000,00 TL, Vakıfbank Çetin Emeç Şubesindeki altın hesabında yer alan 905 adet altın için 2.000,00 TL, davalı adına kayıtlı olan … 27874 ada 6 parseldeki 14 nolu bağımsız bölüm için 2.000,00 TL, müvekkiline ait ziynetler için 2.000,00 TL olmak üzere şimdilik 10.000,00 TL katkı, katılma ve değer artış payı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, 15150 ada 1 parselde yer alan 4 nolu bağımsız bölümün müvekkilinin birikimleri, arkadaşlarından alınan borç para, müvekkilinin adına kayıtlı olan aracın satılması ve polis sandığından kredi çekmek suretiyle elde edilen paralarla satın alındığını ve davacı adına kaydedildiğini, sonrasında bu taşınmazın yine davacı tarafından satıldığını ve bedelin davacıda kaldığını, davacının elde ettiği bu parayla dava dilekçesinde belirttiği ziynetleri aldığını, artan paranın da davacıda kaldığını, sonrasında davalının babasından aldığı parayla ve kredi çekmek suretiyle 27874 ada 6 parseldeki 14 nolu bağımsız bölümü satın aldığını, bu evde davacının hiçbir katkısının bulunmadığını, 2008 model … plakalı aracın da müvekkiline ait olduğunu ve kendi geliri ile aldığını, sonrasında ihtiyaç nedeni ile satıldığını, ziynetlerin tamamının davacıda olduğunu, müvekkilinin hiçbir zaman 905 adet altının olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 12.12.2017 tarihli ve 2014/600 Esas, 2017/1046 Karar sayılı kararı ile; 11.10.2013 tarihinde boşanan eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, başka mal rejimi seçmediklerinden bu tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadar da yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporlarından kadının ev hanımı davalının ise emekli polis olduğu, 01.01.2002 öncesi dönemde eşlerden birinin evliliğe emek katkısının kendisine katkı payı alacağı hakkı vermediği, katkı payı alacağı için mutlaka para veya parasal bir değer ile malın edinilmesine katılmanın veya katkıda bulunmanın zorunlu olduğu, davacı adına …Sitesi Mah. 15150 ada 1 parsel 4 numaralı bağımsız bölümün (4 numaralı bağımsız bölüm) 04.04.1997 tarihinde alındığı, 29.05.2000 tarihinde satıldığı, davacı vekili tarafından “düğünde takılan altınların evin alımında kullanıldığı” ileri sürülmüş ve tanıklar da aynı yönde beyanda bulunmuşlar ise de davacı vekilinin sonraki dilekçelerinde “davacının düğünde takılan takılarının bu taşınmazın alımı sırasında satılan ve davalı adına kayıtlı olan … plakalı aracın alımında” kullanıldığının iddia edildiği, … plakalı araç ise davalı tarafından 05.02.1996 tarihinde alınıp 12.11.1997 tarihinde satıldığı, dolayısıyla evin alımından 7 ay 8 gün sonra aracın satılmış olması nedeniyle davacının iddiasını doğrulamadığı, takıların miktar ve cins yönünden araç alımında kullanıldığının belli olmadığı gibi vekilin beyanlarıyla davacı adına kayıtlı olup bilahare satılan 4 numaralı bağımsız bölümün alımında kullanılmadığının sabit olduğu, zira davacı vekili iddiasını “aracın alımında kullanıldı” şeklinde değiştirdiği, aracın ise taşınmazın alımından sonra satıldığı, ziynetlerin davacıda olduğu tanık olarak dinlenen ortak çocuk … tarafından ifade edildiği, takıların araç alımında kullanıldığı yönünde davacının soyut iddiası dışında delil bulunmadığı, böyle olunca 4 numaralı bağımsız bölümün 04.04.1997 tarihinde o dönem çalışmakta olan davalının birikimleriyle alındığı ve davacı adına tescil edildiği, bu konuda davacı yararına bağış iddiası ve ispatı bulunmadığından davalının kendi katkısıyla aldığı ve davacı adına tescil ettirdiği bu taşınmazın satış bedelini almasında bir sakınca bulunmadığı, aksi halde davalının bu bedeli dava yolu ile alma olanağı bulunduğu, ayrıca bu bedelin daha sonra başka taşınmazların alımında kullanılmış olmasının erkeğin kişisel malı olduğu özelliğini ortadan kaldırmayacağı, davalı tarafından davacı tanığı …’a yazdırılan ve 4 numaralı bağımsız bölümün alım bedelini ayrıntılı gösteren belgeden anlaşılacağı üzere davacının 300 DM taşınmazın alımında katkısının bulunduğu, 4 numaralı bağımsız bölümün satışından elde edilen parayla önce … Mah. 27871 Ada 1 Parsel 9 nolu bağımsız bölümün (9 numaralı bağımsız bölüm) 17.11.2000 tarihinde alındığı ve bedelinin ödendiği, daha sonra buranın beğenilmemesi nedeniyle müteahhide 09.10.2001 tarihinde iade edildiği ve sonrasında aynı şahıstan Çankaya Cevizlidere Mah. … Ada 6 Parsel 14 nolu bağımsız bölümün (14 numaralı bağımsız bölüm) 29.12.2003 tarihinde davalı adına alındığı, davalı tarafından 9 numaralı bağımsız bölüm ile ilgili satıcı …ile yapılmış olunan 28.04.2000 tarihli satış sözleşmesinin dosyaya sunulduğu, bu yerin tapu kaydının her ne kadar 17.11.2000 tarihli olduğu görünse de satış işleminin 28.04.2000 tarihinde gerçekleştiği, dolayısıyla davalının kişisel malı olduğu, aynı şekilde 14 numaralı bağımsız bölümün de 2002 öncesinde temelden girilmek suretiyle alındığı ancak tapu kaydının geç oluşturulduğu, 14 numaralı bağımsız bölüme ilişkin kat irtifakının 22.02.2001 tarihinde kurulduğu, yapı kullanma izninin 23.05.2005 tarihinde alındığı, kat mülkiyetine geçiş tarihinin ise 15.06.2005 olduğu, tüm bu tespitlerin davacı asılın 09.11.2016 tarihli oturumdaki beyanı ile de doğrulandığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 220/4 üncü maddesi uyarınca kişisel mal yerine geçen değerlerinde kişisel mal sayılacağından gerek 4 numaralı bağımsız bölümün satış bedelinin, gerek 9 numaralı bağımsız bölümün satış bedelinin, gerekse 01.01.2002 tarihinden önce alındığı anlaşılan dava konusu 14 numaralı bağımsız bölümün davalı

Kadının Katkı Payı Alacağı: Evlilik Sırasında Edinilen Taşınmaza Kadının Ziynetleri ile Katkı Yapması Read More »