Medeni Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanma Davasının Kabulünde Tanık Beyanları ve Ceza Dosyasının Değerlendirilmesi

Boşanma Davasının Kabulünde Tanık Beyanları ve Ceza Dosyasının Değerlendirilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-1287 Karar No: 2019/90 Karar tarihi: 07.02.2019 Özet: 09.04.2011 tarihli olayda … Sulh Ceza Mahkemesi\’nin 22.06.2011 tarih ve … sayılı kararı ile eşler arasında çıkan kavgada tarafların karşılıklı olarak birbirlerine fiziksel şiddet uyguladıkları, bu olay nedeniyle yargılanıp ceza aldıkları, verilen mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği ve tarafların bu olay sonrası bir araya gelmedikleri anlaşılmıştır. Bu durumda, adı geçen tanık beyanları ve ceza dosyası birlikte değerlendirildiğinde, davalı erkeğin boşanmaya sebebiyet verecek nitelikte kusurlu olduğu anlaşıldığından davacı kadının boşanma davasının kabulü gerekmektedir. (6100 S. K. m. 255) (4721 S. K. m. 166) (7201 S. K. m. 11) (Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m. 26) (1136 S. K. m. 23) Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Aile Mahkemesi Sıfatıyla … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 12.07.2012 tarih ve … sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 16.04.2013 tarih ve 2012/23641 E., 2013/10736 K. sayılı kararı ile; \”… Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 255). Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Davada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde, davalı kocanın eşine sürekli şiddet uyguladığı, hakaret ettiği ve aşağıladığına ilişkin ve olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilmesi gerektiği gibi, tarafların birbirlerine karşılıklı şiddet eylemlerinden dolayı ceza mahkemesinin kesinleşen ilamı da dikkate alındığında, davacı kadının isteğinin kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekirken, bu yönler göz önünde tutulmadan yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği düşünüldü: Dava evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Davacı (kadın) vekili, davalının müvekkilini sürekli hor görüp aşağıladığını, dövdüğünü, müvekkilinin ilk eşinden olan küçük kızını evlatlık olarak almayı taahhüt ettiği halde almadığı gibi müvekkiline kızını evlendirirken maddi ve manevi yardımda bulunmadığını, düğüne dahi katılmadığını ileri sürerek tarafların TMK\’nın 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilerek 500,00TL tedbir ve yoksulluk nafakasının, 20.000,00TL maddi tazminat ve 20.000,00TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı (erkek) davanın reddini savunmuştur. Mahkemece dinlenen davacı tanıklarından birinin davacının önceki evliliğinden olan kızı olduğu, bu tanığın davalı ile problemlerinin olduğu, diğer davacı tanıklarının da davacı ile yakın akraba olmaları yanında bilgi ve görgülerinin davalı tanık beyanları ile örtüşmediği, davalı tanık beyanlarına göre taraflar arasında bir geçimsizlik olmadığı, ceza davasında da her ikisinin karşılıklı yaralama eylemlerinden dolayı yargılandıkları, bu son soruşturma dışında davacı tanıklarının belirtiği şekilde davacının, davalının hakaret veya yaralama eyleminden ötürü bir şikayetinin bulunmadığı, davacı tanık beyanlarında geçen bir kısım geçimsizlik ifadelerinin geçmişte kaldığı ve tarafların tekrar bir araya geldiği, taraflar arasında boşanmayı gerektirecek nitelikte bir geçimsizliğin bulunmadığı gerekçesiyle ve TMK\’nın 184. maddesinde yer alan \”Hakim boşanma sebebi olarak ileri sürülen vakıanın varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe boşanmaya hükmedemez\” hükmü ve \”hukuk hiç kimsenin kusuruna dayanarak hak elde etmesini korumaz.\” hükmü uyarınca davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Mahkemece davanın reddine ilişkin verilen direnme kararı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca “…usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmadığından\” bahisle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bozma kararına uyulmak suretiyle taraflar arasında daha önce olan kavgaların dava konusu yapılamayacağı, davaya gerekçe gösterilen ceza davasına konu son olayda kavgayı başlatan ve aşağılayanın kim olduğu üzerinde durulması gerektiği, davacının savcılıkta verdiği ifade ile mahkemede verdiği ifadenin farklı olmasının yanında savcılıkta verdiği itiraf mahiyetindeki beyanında, eşine \”Çekil şuradan, ayağımın altından dedim ve ensesinden itekledim\” şeklindeki davalıya karşı aşağılayıcı tavrı ve beyanı dikkate alındığında aslında aşağılayan ve kavgaya sebebiyet verenin davacı olduğu, eşinin böyle bir muamelesiyle karşılaşan davalının da davacıya tokat vurmasının Türk örfünde yadırganacak bir durum olmadığı, davacının kızının beyanlarının üvey babasına karşı tarafsız olmayacağı, yine tanık tarafından davacının sürekli dayak yediği beyan edilmiş olsa dahi dayaktan sonra evliliğin devam ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı (kadın) vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece temyiz talebinin süresinde olmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin reddine dair verilen ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanma davasına konu olayda davalı erkeğin kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı kadının açtığı davanın kabulünün gerekip gerekmediği noktasındadır. Gerekçeli Kararın Usulüne Uygun Tebliğ Edilip Edilmediği Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce direnmeye ilişkin gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğine ilişkin işlemin usulüne uygun olup olmadığı, dolayısıyla temyiz talebinin süreden reddine ilişkin 02.07.2014 tarihli ek kararın kaldırılmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır. Bilindiği üzere; 7201 sayılı Tebligat Kanunu\’nun 11. maddesinin ilk cümlesine göre; “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır\”. 7201 sayılı Tebligat Kanunu\’nun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesinde; \’\’Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır\’\’ hükmü yer almaktadır. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Meslek ve sanat erbabına tebligat” başlıklı 26. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir. Muhatabın işyerinde bulunmaması hâlinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.\’\’ Mevcut düzenlemeler dikkate alındığında belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde bunlara yapılacak tebliğ, o kişinin aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılmalıdır. Bir başka deyişle muhatabın daimi çalışanı şeklinde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için, muhatap adına tebligat yapılan

Boşanma Davasının Kabulünde Tanık Beyanları ve Ceza Dosyasının Değerlendirilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü

Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Eşlerden biri tarafından açılan boşanma davasının reddinden sonra ortak hayatın yeniden kurulamaması halinde açılacak fiili ayrılık sebebiyle boşanma davası ve buna bağlı olarak ziynet alacağı, maddi manevi tazminat davası başta olmak üzere her türlü aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli Kayseri boşanma avukatı kadromuzdan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında Ortak Hayatın Yeniden Kurulamamasının İspatı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-1286 Karar No: 2019/142 Karar tarihi: 14.02.2019 ÖZET: Davacının daha önce açtığı boşanma davasının, \”davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle\” reddedilerek 20.01.2010 tarihinde kesinleştiği ve kesinleşme tarihi ile eldeki davanın açıldığı tarih arasında üç yıldan fazla bir sürenin geçtiği sabittir. Ne var ki, davacı, 11.12.2013 tarihli ön inceleme duruşmasında \”davaya ilişkin bildireceğim delilim yoktur\” demek suretiyle kanunda öngörülen üç yıllık süre içerisinde ortak hayatın kurulması amacıyla bir araya gelinmediği hususunda herhangi bir ispat vasıtası sunmayacağını ortaya koymuştur. Davalı kadın ise davaya cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır. Bu durumda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 128. maddesi gereğince dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmekle yetinmiştir. Eldeki davanın resen araştırma ilkesinin uygulandığı bir dava olmadığı da açıktır. Bu sebeplerle, yukarıda açıklanan hususlara değinen yerel mahkeme direnme kararı usul ve yasaya uygundur. (6098 S. K. m. 166) (6100 S. K. m. 128) (4721 S. K. m. 166, 185) Taraflar arasında görülen \”boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.12.2013 tarih ve … sayılı karar davacının temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.06.2014 tarih ve 2014/2667 E., 2014/14621 K. sayılı kararı ile; \”…Davacı koca, daha önce Şanlıurfa Aile Mahkemesi\’nin E.2007/561-K.2008/21 sayılı dosyasında açtığı boşanma davasında verilen ret kararının kesinleşmesinden sonra yeniden bir araya gelmediklerini iddia ederek eldeki davayı açmış, davalı kadın davaya cevap vermediği gibi duruşmaya da katılmamıştır. Mahkemece, üç yıllık süre koşulu oluşmasına rağmen davacı kocanın delil bildirmemesi nedeniyle bu sürede tarafların bir araya gelmediklerini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 166/son maddesi; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir hükmünü içermektedir. Davalı yanın reddedilen davadan sonra evlilik birliğinin devamı amacıyla bir araya gelindiğine ilişkin dosyaya yansıyan bir beyanı veya iddiası bulunmadığına göre, davanın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.166/4 kapsamında  fiili ayrılık sebebiyle boşanma davasıdır. Davacı (erkek), davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, son derece asabi mizaçlı ve sorumsuz biri olduğunu, … Aile Mahkemesinin … sayılı dosyasında boşanma davası açtığını, davanın reddedilerek kesinleştiğini, kararın kesinleşme tarihinden sonra bir araya gelmediklerini, önceki boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren üç yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen bir araya gelmediklerini ve ortak hayatın yeniden kurulmasının mümkün olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı (kadın) davaya cevap vermemiştir. Mahkemece, davacıya delillerini bildirmesi için tensiple kesin süre verildiği ancak bu süre içerisinde herhangi bir delil bildirmediği, ön inceleme duruşmasının yapıldığı 11.12.2013 tarihli oturumda ise davacının herhangi bir delil ve tanığının olmadığını beyan ettiği, bu durumda daha önce verilen boşanma kararının kesinleştiği 2010 yılından itibaren eşlerin bir araya gelmediği ve ortak hayatın yeniden tesis edilemediği hususunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçeyle bozulmuştur. Mahkemece, “davalının kendisine tebliğ olunan dava dilekçesine hiç cevap vermediği, duruşmalara katılmadığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 6. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 128. maddesindeki emredici hükümlere göre bu noktada artık davacının, davalı ile ilk boşanma davasının reddolunmasından sonra ortak hayatı yeniden kurmak amacı ile hiç bir araya gelmediklerini ispatlaması gerektiği ancak davacının ön inceleme duruşmasında açık bir şekilde \”davaya ilişkin bildireceğim tanığım delilim yoktur\” demek suretiyle, dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu vakıaları kanıtlamak amacı ile herhangi bir delilinin bulunmadığını ifade ettiği, zira davalının da davaya bir cevap vermemek suretiyle davacının dava dilekçesinde dayanmış olduğu \”ilk boşanma davasından sonra evlilik birliğinin yeniden kurmak maksadı ile bir araya gelmedikleri\” şeklindeki vakıayı inkâr etmiş sayıldığı belirtilerek önceki hükümde direnilmiştir. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 166/4. maddesine dayalı olarak açılan eldeki davada, daha önce açılan boşanma davasında verilen ret kararının kesinleşmesinden itibaren başlayacak üç yıllık süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ispat yükünün taraflardan hangisine ait olduğu, burada varılacak sonuca göre davanın reddinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle, fiili ayrılık nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için gerekli koşulların TMK\’nın 166/4 maddesi kapsamında açıklanması gerekmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/4. maddesi; “Boşanma sebeplerinin herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir” hükmünü içermektedir. Anılan madde gereğince boşanma kararı verilebilmesi için ilk koşul, reddedilen bir boşanma davasının bulunmasıdır. Bu davalarda reddedilip kesinleşen ve boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan bir davaya dayanılabilir. Ret kararının kesinleşmiş olması dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden

Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Akıl Hastalarının Ceza Sorumluluğu ve Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri​ Alanında uzman Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, gerçek ve tüzel kişilere yönelik her türlü suç isnadı, cezai şikayet, kovuşturma, soruşturma ve diğer ceza davası konularında müvekkillerimize avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmakta ve müvekkillerini ceza mahkemelerinde gerek müşteki vekili ve gerekse sanık müdafi olarak temsil etmektedir. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Ceza hukukunda kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayan kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. \”Algılama\” ve \”irade yeteneği\” denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi halinde kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir. Ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunsa da, akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. Türk Ceza Kanunu\’nun 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince akıl hastalığı bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanununun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca \”ceza verilmesine yer olmadığına\” karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. Bununla birlikte psikotik bozukluk nedeniyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalktığı adli raporlarla tespit edilen sanığın sorgusu yapılmadan, müdafisinin dinlenmesiyle yetinilerek hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ve koruma amaçlı tedavi altına alınmasına karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğu kabul edilmelidir. Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Akıl Hastalığı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2018/237 Karar No: 2018/298 \”İçtihat Metni\” Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 16. Ceza Dairesi Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi Sanık … hakkında iftira suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 32/1, 57 ve Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 223/3-a maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına ilişkin … Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.12.2013 gün ve … sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 17.01.2017 gün ve 1929-123 sayı ile; \”İftira suçunun oluşabilmesi için yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda sanığın savcılık katibi olan katılan hakkında Konya İdare Mahkemesi kararını kendisine tebliğ etmediği iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş ise de; adli ve idari yaptırım gerektiren bir eylem atfında bulunmaması ve suç teşkil etmemesi karşısında, iftira suçunun unsurları gerçekleşmediğinden sanığın beraati yerine yazılı olduğu şekilde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi\” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. … Asliye Ceza Mahkemesi ise 08.06.2017 gün ve 67-81 sayı ile ilk hükümde direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdaii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.01.2018 gün ve 59965 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle gönderilen dosyayı 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 307. maddesi uyarınca inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 12.03.2018 gün ve 415-707 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı iftira suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, işlediği iddia olunan suça ilişkin ceza sorumluluğuna sahip olmayan sanık hakkında, sorgusu yapılmadan ceza verilmesine yer olmadığına karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Sanık …\’in, savcılık kâtibi olan katılan … bölge idare mahkemesinde görevli olmadığı hâlde, bölge idare mahkemesi kararlarını kendisine tebliğ etmediğinden bahisle katılandan haksız yere şikâyetçi olduğu iddiasıyla hakkında iftira suçundan kamu davası açıldığı, Yapılan yargılama sırasında sanık hakkında Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunca düzenlenen raporda; sanığın cezai sorumluluğuna müessir ve kişide şuur ve harekât serbestisini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede olan ve psikotik bozukluk denilen akıl hastası olduğu, mezkûr suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyuttaki bu akıl hastalığının etkisinin bulunduğu, cezai sorumluluğu bulunmayan sanık hakkında korunma ve tedavi amaçlı akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının uygun olacağının belirtildiği, Yerel mahkemece kendisine zorunlu müdafi tayin edilen sanığın sorgusu yapılmadan hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ve koruma amaçlı tedavi altına alınmasına ilişkin kurulan ilk hükmün, Özel Dairece, sanığa atılı iftira suçunun unsurları oluşmadığından bahisle beraatine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle bozulmasından sonra yapılan yargılamada da sanığın sorgusu yapılmadan, müdafisinin dinlenmesi ile yetinilip önceki hükümde direnilmesine karar verildiği, anlaşılmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinin ikinci ve 32. maddesinin birinci fıkralarında kusur yeteneği dolaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması durumunda kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayan kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. \”Algılama\” ve \”irade yeteneği\” denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi halinde kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesinde; 1) Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine

Akıl Hastalarının Ceza Sorumluluğu ve Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yetkili Mahkemeye Başvurma Süresi Geçerse Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilebilir mi?

Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Sonrasında Yetkili Mahkemeye Başvurma Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim  bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürecine katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Görevsizlik veya yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren on gün içinde yetkili (veya yetkisizlik kararını veren) mahkemeye dilekçeyle başvurulmadığı veya çağrı kağıdı çıkarılmadığı takdirde dava açılmamış sayılır. Yetkisizlik kararı sonrasında davacı veya vekili tarafından dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebini içeren bir dilekçe verilmese bile, karşı tarafa yetkili mahkemede tebligat yaptırmak için gerekli tebligat giderinin davacı tarafça yatırılması halinde (mülga) HUMK\’nın 193. maddesinde öngörülen usul işleminin on günlük hak düşürücü süre içerisinde yerine getirildiği ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Kayseri avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Yetkisizlik Kararı Sonrasında Yetkili Mahkemeye Başvurma Süresi ve Davanın Açılmamış Sayılması Koşulları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/1-502 Karar No: 2018/1049 Karar tarihi: 09.05.2018 Kanunda öngörülen usul işleminin on günlük hak düşürücü süre içerisinde yerine getirildiği ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığı açıktır. Hal böyle olunca, davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir. Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. (4721 S. K. m. 683) (6100 S. K. m. 20, 193, 448) (1086 S. K. m. 27) Taraflar arasındaki \”el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.09.2012 gün ve … sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince karar önce onanmış, davalı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine de istem kabul edilerek onama kararı kaldırılmış ve 09.12.2013 gün ve 2013/13861 E., 2013/17433 K. sayılı karar ile: \”…Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca temyiz edilerek, Dairece onanmış olup, davalı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur. Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; dava 11.01.2011 tarihli dilekçe ile Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesine açılmış, anılan mahkemece verilen yetkisizlik kararı temyiz edilmeksizin 26.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun (HMK) 20. maddesine göre görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkeme bu kararında dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir. Dava dosyasını kendiliğinden (re’sen) görevli veya yetkili mahkemeye gönderemez. Dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi ve davaya görevli veya yetkili mahkemede devam edilebilmesi için görevsizlik veya yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içinde taraflardan birinin görevsizlik veya yetkisizlik kararını veren mahkemeye başvurarak tebligat yaptırması gerekir. Buradaki iki haftalık süre hak düşürücü nitelikte olup, mahkemece re’sen gözetilir. Somut olayda yetkisizlik kararı 26.05.2011 tarihinde kesinleştiği halde, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.05.2011 tarihli yazısı ile dosyanın re\’sen yetkili Sincan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği görülmektedir. Hal böyle olunca, HMK\’nin 20/1. maddesi dikkate alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, işin esasının hükme bağlanması doğru değildir…\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmiş, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, taşınmaza el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin mülkiyetinde bulunan taşınmazın bir bölümünün davalı tarafından izinsiz bir şekilde servis alanı olarak kullanıldığını ileri sürerek, haksız el atmanın önlenmesi ile yıkıma ve davacının uğradığı zararın belirlenerek tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, taşınmazın Etimesgut\’ta bulunduğunu, bu nedenle Sincan Mahkemelerinin yetkili olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuştur. Davanın açıldığı Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, yetkili mahkemenin taşınmazın bulunduğu yer olan Sincan Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiş, Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraf vekillerinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar Özel Dairece önce onanmış ise de davalı vekilinin karar düzeltme yoluna gitmesi üzerine bu kez onama kararı kaldırılarak, yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, olayda uygulanması gereken kanun hükümlerinin yetkisizlik kararının kesinleştiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri olduğu, HUMK\’nın 193. maddesine göre yetkisizlik kararı üzerine dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye yapılacak başvurunun kural olarak bir dilekçe ile yapılacağı, ancak başvurma dilekçesi için bir şeklin öngörülmediği, on günlük süre içerisinde yetkili (veya yetkisiz) mahkemeye başvurarak karşı tarafa yapılacak tebligat giderinin ödenmesinin de gerekli ve yeterli olduğu, tebligatın bu on günlük süre içinde yapılmasının şart olmayıp, gecikmiş olmasının davanın açılmamış sayılmasını gerektirmeyeceği, somut olayda da davacı tarafın yasal on günlük süre içerisinde mahkemeye başvurarak davetiye tebliğ giderini yatırdığı ve yasal düzenleme gereğini yerine getirdiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: yetkisizlik kararının kesinleşmesi üzerine dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilebilmesi için yapılacak başvurunun dilekçe ile yapılması zorunluluğunun bulunup bulunmadığı, tebligat giderinin yatırılmış olmasının yeterli sayılıp sayılmayacağı, varılacak sonuca göre somut olayda davacı vekilince süresi içerisinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulup bulunulmadığı ve davanın açılmamış sayılması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Usul Kanununun Zaman Bakımından Uygulanması Hemen belirtmek gerekir ki eldeki dava 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun (HUMK) yürürlükte olduğu 12.01.2011 tarihinde açılmış olup, dava derdest iken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiştir. Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine yargılamaya görevli ya da yetkili mahkemede devam edilebilmesi için yapılacak işlemler hakkında her iki kanun hükümleri

Yetkili Mahkemeye Başvurma Süresi Geçerse Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taleple Bağlılık İlkesi Nedir?

Taleple Bağlılık İlkesi Nedir? Hukuk davalarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Hukuk davası ve uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Taleple bağlılık ilkesi uyarınca, dava konusunu (müddeabihi) davacı belirler. Mahkeme ancak davacı tarafından belirlenen konuda karar verebilir. Davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Mahkemece talepten daha azına karar verilebilir ise de dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Taleple Bağlılık İlkesi ile ilgili Örnek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Davacı her dönem için tahakkuk etmiş olan ecrimisil alacağının dönem sonlarından itibaren kademeli yasal faiziyle birlikte tahsilini talep edebilir. Ancak mahkemece bu şekilde kademeli faize karar verilebilmesi için bu hususta davacının talepte bulunması gerektiği açıktır. Gerek dava dilekçesinde gerekse ıslah dilekçesinde yalnızca yasal faiz talep edilmesine rağmen, mahkemece hüküm altına alınan ecrimisilin kademeli yasal faizi ile tahsiline karar verilmiş olması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26. maddesinde belirtilen taleple bağlılık ilkesine aykırıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/1053 Karar No: 2019/1236 Karar Tarihi: 28.11.2019 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.03.2012 tarihli ve 2007/277 E., 2012/114 K. sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 06.11.2012 tarihli ve 2012/18110 E., 2012/22800 K. sayılı kararı ile; “…Davacı vekili dilekçesinde, müşterek malik oldukları taşınmazın davalı tarafından kullanıldığını beyan ederek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 6000 TL. ecrimisilin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, davanın ıslah edilmiş şekli ile kısmen kabulüne 7.5.2002 – 7.5.2007 tarihleri arasında tahakkuk etmiş olan 24345,16 TL. ecrimisil bedelinin kademeli olarak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir. Davacının tüm, davalının sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26.maddesi (HUMK m. 74) gereğince, “Hakim tarafların talep sonuçları ile bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.” Somut olayda, davacı dava dilekçesinde asıl alacağa dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesini talep etmiş, ıslah dilekçesinde ise faizin başlangıcı belirtilmeden, alacağın kanuni faizi ile birlikte hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkeme ise, kararında alacağın kademeli olarak yasal faizi ile tahsiline hükmetmiş, bu hükmü ile, davacının talebini aşarak yukarıda belirtilen kanun maddesine aykırı davranmıştır. Öyle ise mahkemece, kısmen açılan davada, dava tarihinden itibaren faiz talep edildiği gözetilerek, dava dilekçesinde talep edilen miktara dava tarihinden itibaren, ıslah ile arttırılan miktara ise ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, ecrimisil istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili ile davalının paylı mülkiyetinde bulunan taşınmaz üzerinde davalının müvekkilinin bilgi ve iradesi dışında müstakil bölümlerden oluşan çok katlı bir bina inşa ettiğini ve üçüncü kişilere kiraladığını, müvekkilinin bu taşınmazda tasarrufta bulunamadığını ve davalı tarafça yapılan bina nedeniyle de geriye kalan alanın da kullanılamayacak hâle geldiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 6.000TL ecrimisilin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; yargılama sırasında talebini 46.000TL’nin yasal faiziyle birlikte tahsili şeklinde ıslah etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin intifadan men edilmediğini, bu konuda herhangi bir men ve uyarı bulunmadığını, diğer mirasçıların paylarını da satın aldığını ve davacının payına bir tecavüzünün bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, intifadan men koşulunun oluştuğu gerekçesiyle bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulü ile 07.05.2002 ile 07.05.2007 tarihleri arasında tahakkuk etmiş olan 24.345,16TL ecrimisil bedelinin kademeli olarak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Davacı ve davalı vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. Yerel mahkemece, önceki gerekçeler yanında davacının davasını açarken fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması ve ecrimisil alacağının da yargılamayı gerektirmesi ve bilirkişi raporunda belirlenen değer üzerinden davasını ıslah edip harçlandırması nedeniyle ecrimisil bedelinin kademeli olarak yasal faiziyle birlikte tahsili gerekeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, gerek dava gerekse ıslah dilekçesinde kademeli faiz talebi bulunmadığı hâlde, mahkemece 07.05.2002 ve 07.05.2007 tarihleri arası için hüküm altına alınan ecrimisilin kademeli yasal faizi ile tahsiline karar verilmiş olmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) 26. maddesinde belirtilen taleple bağlılık ilkesine uygun olup olmadığı, ayrıca ıslah edilen miktar bakımından ıslah tarihinden mi, yoksa dava tarihinden itibaren mi yasal faize hükmedilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. I) Davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz talebinin incelenmesinde; Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Davalı vekili müvekkili aleyhine ecrimisil hükmedilemeyeceğini belirterek direnme kararını bu yönden de temyiz etmiş ise de, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiş olduğundan, davalı vekilince bu hususa ilişkin temyiz talebinde bulunulmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. O hâlde davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir. II) Davalı vekilinin uyuşmazlığa konu hususlar hakkındaki temyiz talebinin incelenmesine gelince; Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır. Bilindiği üzere, medeni usul hukuku alanında yıllar boyunca süren uygulamalar neticesinde doğru ve adil bir yargılama için bazı temel ilkeler kabul edilmiştir. Bir davanın gerek tarafları gerekse mahkeme için bağlayıcı olan ve yargılamaya yön veren bu ilkeler, mahkemelerde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesini sağlayan en temel unsurlardır. Bu kuralların yargılamanın

Taleple Bağlılık İlkesi Nedir? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyalarının Durumu

Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyaları ve Takıların Durumu Düğünde takılan takıların kadına özgü ziynet eşyası niteliğinde olmayıp, hangi eşe ait olduğunun ispat edilememesi halinde eşlerin paylı mülkiyetinde olduğunun kabulü gerekir. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyaları ve Takıların Durumu – Örnek Yargıtay Kararı Düğünde takılan takıların kadına özgü ziynet eşyası niteliğinde olmayıp, hangi eşe ait olduğunun ispat edilememesi halinde eşlerin paylı mülkiyetinde olduğunun kabulü gerekir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/944 Karar No: 2020/5388 Karar tarihi: 24.09.2020 Mahkemesi: Aile Mahkemesi Dava Türü: Eşya, Ziynet ve Katılma Alacağı Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı … vekili, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak davacının elinden zorla alınıp bozdurulan ziynet eşyaları yönünden 26.500,00 TL, davacının evlenmeden önce aldığı ev eşyaları yönünden 6.000,00 TL, davalı adına kayıtlı 5 nolu meskenin satın alınmasında bozdurulan ziynetler ile katkısı olduğundan katılma ve değer artış payı alacağı olarak 25.998,50 TL, 5 nolu meskenden davalının elde ettiği kira geliri yönünden 7.300,00 TL katılma alacağı, yine evlilik birliği içinde davalı adına edinilen 8 nolu mesken yönünden ise 41.258,00 TL katılma alacağının faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Harcını yatırmak suretiyle sundukları 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile ev eşyaları, ziynet eşyaları, kira geliri yönünden alacak taleplerini yinelemiş, bilirkişi raporu doğrultusunda 8 nolu mesken yönünden 86.134,00 TL ve 5 nolu mesken yönünden 30.000,00 TL katılma alacağı olarak talep miktarını arttırmıştır. Davalı … vekili, 5 nolu meskenin evlenmeden önce davalı tarafından bedeli ödenerek satın alındığını, bu meskenin kira gelirinden davacının hak talep edemeyeceğini, 8 nolu meskenin 2007 yılında davalı tarafından kredi ile alınan dava dışı bir taşınmazın takas edilmesi ve üzerine davalı tarafından banka kredisi çekilerek satın alındığını, davacının taşınmazların edinilmesine hiçbir katkısının bulunmadığını, ziynet eşyalarının ise davacının uhdesinde bulunduğunu, bu yüzden adet ve niteliklerini ayrıntılı bildirdiğini,2005 yılında davalının yatırım amaçlı 8 bilezik aldığını, davacının bozdurulduğunu iddia ettiği ziynetlerin bu bilezikler olduğunu açıklayarak, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, mahkeme kararının diğer yönlerden kesinleşmekle, ziynet alacağı talebinin kısmen kabulüyle 1 adet tam altın (600,85), 65 adet çeyrek altın (9844,90), 1 künye 14 ayar (422,72), 2 adet bilezik 15\’er gramdan (2544), 12 adet 10’ar gramdan bilezik (10.176) olmak üzere toplam 23.588,47 TL\’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının 36746 ada 21 parseldeki 5 nolu taşınmaza ilişkin talebi yönünden bilirkişi raporunda 42.500 TL katılma alacağı belirlenmiş ise de ıslah dikkate alınarak 30.000 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının 27922 ada 5 parseldeki 8 nolu taşınmaza yönelik alacak talebinin kabulüne, talep ve ıslah dikkate alınarak 86.134 TL alacağın karar tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu mad.33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, eşya, ziynet, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. 1. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2. Davalı vekilinin ziynet eşyalarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, davacının düğünde takılan ziynet eşyalarının davalının zorlaması ve baskısıyla iade edilmek üzere davalıya verildiğini iddia etmiş, davalı ise davacıdan ziynet eşyalarını almadığını savunmuş, 04.06.2015 tarihli ilk kararda ziynet eşyaları yönünden bir karar verilmemiş, 11.12.2017 tarihli Dairemizin ilamında da ziynet eşyaları yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı gerekçesiyle bozma yapılmış, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda ziynet eşyalarının davacıya ait olduğu, evlilik birliği içinde edinilen mallar için kullanılmadığı gerekçesiyle ziynet eşyalarına yönelik talebin yazılı şekilde kabulüne karar verilmiştir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu mad.6). İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir (HMK mad.190). İspat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Buna göre, öncelikle, ziynet eşyalarının varlığının, sonrasında da ziynet eşyalarının davalıya verildiği iddiasının ispatı davacı kadına, bu ziynet eşyalarının davalı kocaya iade edilmemek üzere verildiğinin, davacı kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususunun ispatı ise davalı kocaya aittir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tanık beyanları ve düğün görüntülerine göre ziynet eşyalarının varlığı sabit olup, öncelikle mahkemece ziynet eşyalarının davalı kocaya verilip verilmediğine yönelik yeterli araştırma ve inceleme yapılmamış, gerekçede de bu hususta bir değerlendirmede bulunulmamıştır. O halde, Mahkemece yapılacak iş, tarafların bu husustaki tüm delilleri toplanarak, yeniden taraf tanıklarından ziynet eşyalarının davalı kocaya verilip verilmediğinin, dava konusu ziynet eşyalarının akıbetinin etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması, tanık beyanlarının çelişmesi halinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişkinin giderilmeye çalışılması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek ziynet eşyalarının davalı kocaya verildiğinin ispat edilememesi halinde davanın reddine karar verilmesi olmalıdır. Diğer yandan, ziynet eşyalarının davalı kocaya verildiğinin ispat edilmesi halinde ise; Kadına özgü ziynet eşyaları, eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu

Kadına Özgü Olmayan Ziynet Eşyalarının Durumu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanmada Barışma Girişimi Af Sayılır mı?

Boşanmada Barışma Girişimi Af Sayılır mı? Eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin boşanmada af niteliğinde sayılamayacağı kuşkusuzdur. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Boşanmada Barışma Girişimi, Tek Başına Af Niteliğinde Sayılamaz Eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin boşanma davasında af niteliğinde sayılamayacağı kuşkusuzdur. Kadının, önceki boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonraki fiili ayrılık süresi içinde barışma önerisinde bulunmuş olması, ortak hayatın yeniden kurulması için bir girişim olup, kocadan karşılık görmediğine ve kabul edilmediğine göre, girişimden öteye ulaşmamıştır. Kadının bu iyiniyetli davranışının diğer tarafı af olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/244 Karar No: 2020/881 Karar Tarihi: 11.11.2020 Mahkemesi: Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki \”karşılıklı boşanma\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 3. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı-Karşı Davalı İstemi: 4. Davacı-karşı davalı vekili 30.09.2011 tarihli dava dilekçesinde; tarafların geçimsizlik nedeniyle fiilen ayrı olduklarını, davacı tarafından … 1. Aile Mahkemesinin … sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını ve davanın reddedildiğini, kararın 15.09.2008 tarihinde kesinleştiğini, kesinleşme tarihinden itibaren aradan üç yıl geçmiş olmasına rağmen ortak hayatın kurulmadığını ve halen ayrı yaşadıklarını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı-Karşı Davacı Cevabı: 5. Davalı-karşı davacı asil 21.10.2011 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının ruh sağlığının bozuk olduğunu, kıskançlık ve öfke krizleri geçirdiğini, psikolojik ilaçlar kullandığını, sürekli aldatmayla suçlandığını, onur kırıcı, şeref ve haysiyetini incitici söz ve davranışlarıyla kendisine kötü muamelede bulunan davacıdan boşanmak istediğini ileri sürerek öncelikle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile boşanmaya, ergin olmayan ortak çocuğun velayetinin kendisine verilmesine, çocuk yararına 1.000,00TL tedbir-iştirak nafakası ile kendi yararına da 150.000,00TL maddi ve 150.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. … 3. Aile Mahkemesi’nin 13.11.2012 tarihli ve … sayılı kararı ile; dinlenen tanık ve müşterek çocukların beyanları uyarınca tarafların ayrılmasından sonra davalı- karşı davacı …\’nun birkaç kez eşi … ile barışmak istediği ancak …\’in kabul etmediği, bu durum karşısında davalı karşı davacı kadının eşi …\’in varsa kusurlu davranışlarını affettiği gerekçesiyle kadının davasının reddine, ret ile sonuçlanan boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren üç yıllık sürenin geçmesine rağmen tarafların bir araya gelmedikleri gerekçesiyle erkeğin davasının TMK’nın 166/son maddesi uyarınca kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.05.2013 tarihli ve 2013/1267 E., 2013/13712 K. sayılı kararı ile; \”…Hüküm davalı-karşı davacı (kadın) tarafından her iki boşanma davası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Mahkemece; davalı kadın tarafından açılan “evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK.md.166/1) sebebine dayanan karşı boşanma davası, “tarafların fiilen ayrılmalarından sonra davalının birkaç kez eşiyle barışmak istediği, bu sebeple kocasının kusurlarını affettiği” gerekçesiyle reddedilmiştir. Davacı-karşı davalı koca tarafından daha önce açılan boşanma davası “davalıdan kaynaklanan bir geçimsizliğin ispat edilmediği” gerekçesiyle reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kocanın eşine hakaret ettiği, onu haksız olarak başkalarıyla ilişki kurmakla itham ettiği ve evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı kadının, önceki boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonraki fiili ayrılık süresi içinde barışma önerisinde bulunmuş olması, ortak hayatın yeniden kurulması için bir girişim olup, kocadan karşılık görmediğine ve kabul edilmediğine göre, girişimden öteye ulaşmamıştır. Kadının bu iyiniyetli davranışının diğer tarafı af olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Öyleyse davalı tarafından açılan karşı boşanma davasının da kabulü gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddi doğru bulunmamıştır…\” gerekçesiyle karar bozulmuştur. 8. … 3. Aile Mahkemesinin 25.09.2013 tarihli, … sayılı direnme kararı davalı karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2018 tarihli ve 2017/2-1929 E., 2018/447 K. sayılı kararı ile usulden bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. … 3. Aile Mahkemesinin 05.11.2019 tarihli ve … sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçelerle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı-karşı davacı kadının fiili ayrılık sırasında barışma girişiminde bulunmasının af niteliğinde olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir. 13. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddenin bir ve ikinci fıkraları; \”Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır. 14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. 15. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu

Boşanmada Barışma Girişimi Af Sayılır mı? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ceza Mahkemesi Kararı Aile Hakimini Bağlar mı?

Ceza Mahkemesi Kararı Aile Hakimini Bağlar mı? Ceza mahkemesi kararı, kusur değerlendirmesinde önemlidir. Ceza Mahkemesinin boşanma davasına konu olan eylem hakkında maddi olayı tespit eden kararı, hukuk hakimini bağlar. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Ceza Mahkemesi Kararı Kusur Değerlendirmesinde Önemlidir Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/2408 Karar No: 2015/18886 Mahkemesi: Aile Mahkemesi Dava Türü: Karşılıklı Boşanma İçtihat Metni Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı erkek tarafından her iki dava yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 20.10.2015 günü temyiz eden davalı-davacı … ile vekili Av. … geldi. Karşı taraf davacı-davalı … ve vekilleri gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: … 6. Sulh Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyasında davacı-davalı kadını yaralama ve hakaret suçlarından, davalı-davacı erkek ve annesi hakkında kamu davası açılmış, davalı-davacı erkek ve annesi aleyhine, davacı-davalı kadın ve babası ile kız kardeşi tarafından işlendiği iddia edilen yaralama suçu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ve davalı-davacı erkek tarafından bu karara itiraz edilmiştir. Mahkemece, bu itirazın sonuçlanması beklenmeden yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Temyiz aşamasında sunulan belgelere göre, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz kabul edilip, davacı-davalı kadın ve yakınları hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum kusur değerlendirilmesinde etkili olacağından, mahkemece … Asliye Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyasının celbi ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 1100.00 TL. vekalet ücretinin … alınıp … verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 20.10.2015 Ceza Mahkemesi Kararı Aile Hakimini Bağlar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/560 Karar No: 2020/1268 Karar Tarihi: 19.02.2020 Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi Dava Türü: Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı kadın tarafından, öncelikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 163. maddesi uyarınca, \”Küçük düşürücü suç işleme\” hukuki sebebine, olmadığı takdirde Türk Medeni Kanunu\’nun 166/1. maddesi çerçevesinde boşanma davası açılmıştır. Mahkemece, davanın kabulü ile unsurları oluştuğundan Türk Medeni Kanunu\’nun 163. maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Talep terditli olduğu için öncelikle özel boşanma sebeplerinin bulunup bulunmadığı belirlenmeli, özel sebep varsa bu sebebe dayanılarak, özel boşanma sebeplerinin gerçekleşmemesi halinde ise deliller genel boşanma sebebi (TMK m. 166/1-2) çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Ceza Mahkemesinin boşanma davasına konu olan eylem hakkında maddi olayı tespit eden kararı, hukuk hakimini bağlar. Davalı erkek hakkındaki ceza yargılamasında, … 2. Ağır Ceza Mahkemesinin … sayılı, 22/02/2018 tarihli ilamıyla, erkeğin Fetö silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tutukluluk halinin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır. Ceza mahkumiyetine yönelik hüküm henüz kesinleşmemiştir. Ceza dava dosyasının sonucu beklenerek deliller birlikte değerlendirilerek, öncelikle TMK 163 çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple … Bölge Adliye Mahkemesinin 2. Hukuk Dairesinin 19.12.2019 tarih, … sayılı davalı erkeğin istinaf talebinin esastan reddine dair kararının KALDIRILMASINA, … Aile Mahkemesinin 19.09.2019 tarih, … sayılı kararın BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 19.02.2020 Kayseri Boşanma Avukatı Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Map-marker-alt Phone-alt Envelope Whatsapp Google Facebook Twitter Instagram Linkedin

Ceza Mahkemesi Kararı Aile Hakimini Bağlar mı? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanma Davasında Tanık Beyanının Önemi

Boşanma Davasında Tanık ve Tanık Beyanının Önemi Boşanma davasında sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Boşanma Davasında Tanık Beyanı Hakimi Bağlar mı? Boşanma davasında sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır. Davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2487 Karar No: 2020/799 Mahkemesi: Aile Mahkemesi İçtihat Metni 1. Taraflar arasındaki \”boşanma\” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 1. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili 20.08.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 13.10.2008 tarihinde evlendiklerini, ortak bir kızlarının bulunduğunu, davalının eşine ve ailesine karşı sürekli saygısızlık yaptığını, hakaret ve küfürler ettiğini, müvekkilini sadakatsizlikle suçladığını, bu yönde huzursuzluklar çıkardığını, gece yarısı yatağa bıçak koyarak \”ya benim dediğimi yaparsın ya da beni öldür” dediğini, büyük bir ev ve kendine ait araba gibi müvekkilinin kazancını aşar şekilde maddi taleplerde bulunduğunu, sosyal medya hesabından müvekkilinin erkek arkadaşına ait telefon numarasını istediğini, aile ve arkadaş ortamlarında davalının müvekkiline karşı gerçekleştirdiği onur ve haysiyet kırıcı eylemleri nedeniyle görüşebilecekleri kimsenin kalmadığını söylediği gibi, sürekli bağırıp, çağırarak sinir krizi geçirdiğini, müvekkilinin ve ortak çocuğun hayati tehlike altında bulunduğunu, 01.08.2014 tarihli raporla sabit olduğu üzere davalı tarafından fiziksel şiddete uğradığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 1.000,00TL maddi ve 5.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı, 10.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının sebepsiz şekilde kendisini boşamak istediğini, iki aydır eve gelmediğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, geçimi için uygun miktarda nafaka talep ettiğini, evlilik birliği içerisinde edinilen mallarda yasal haklarını istediğini, eşini sevdiğini ve boşanmak istemediğini belirtmiş, 28.01.2015 tarihli vekil tarafından sunulan dilekçede ise; tarafların birbirlerini çok severek evlendikleri, davacının sebep göstermeksizin 2014 yılı mayıs ayında boşanmak istediğini söyleyerek eve gelmemeye başladığı, sonrasında müvekkili aleyhinde uydurma bir koruma kararı almak suretiyle müşterek konuttan ayrılmak zorunda bırakıldığı, davalının mecburen Ordu ilinde ailesinin yanında yaşamaya başladığı, bu sürede davacının çocukla ilgilenmediği, maddi ve manevi destek sağlamadığı belirtilerek tüm yaşananlara rağmen taraflar yönünden en doğru kararın alınabilmesi için öncelikli olarak boşanma talebinin reddine, bunun yerine taraflar adına bir yıllık ayrılık kararı verilmesine, bu süreçte müvekkili yararına 600,00TL tedbir-yoksulluk, ortak çocuk yararına ise 400,00TL tedbir-iştirak nafakasına hükmedilmesine, mahkemenin boşanma kararı vermesi hâlinde ise talep edilen nafakalar ile birlikte ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, müvekkili yararına 30.000,00TL maddi ve 30.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. … 1. Aile Mahkemesinin 02.04.2015 tarihli ve … sayılı kararı ile; davacının annesinin ev işlerine sürekli karıştığı, kendi sözlerini dinletemeyince davacıyı boşanmaya yönelttiği, kadın eşin erkek eşe sürekli hakaret ettiği ve bu kadar hakaret karşısında erkek eşin sukut durduğu anlatımının inandırıcı olmadığı gibi hayatın olağan akışına aykırı görüldüğü, en son olaydan sonra tarafları barıştırmak için aracı olan davalının annesine davacının annesinin \”…kızınıza koca çok, oğluma kadın çok…\’\’ demek sureti ile boşanmayı teşvik ettiği, kadın eşin tekme atarak erkek eşe saldırmasının ve geç saatlere kadar sokaklarda dolaşmasının inandırıcı olmadığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin kararlarında \”her tanığın beyanlarının esas olduğu bu beyanların yalan olduğu kanıtlanmadığı sürece hükme esas alınacağı\” belirtilmekte ise de, iki tarafın da tanıklarının dinlenmesi sonucunda davacı tanıklarının her türlü olayı belli bir anlatım hâlinde davacı yararına boşanma sebebi olacak şekilde anlatımları nedeniyle davacı tanık beyanlarına itibar edilmediği, davacının fiziksel şiddet iddiasına dayanak raporun incelenmesinde ise söz konusu ödem ve yaraların \”davacının davalıya fiziksel şiddet uygulamasını engellemek amacıyla, davalı tanıklarının anlatımlarına uygun olarak annesi tarafından arkasından çekildiği anda\” oluştuğunun kabulü ile fiziksel şiddet iddiasının ispatlanmadığı, boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin kusursuz, buna karşılık erkek eşin ise annesinin ve ailesinin talebiyle boşanmak istemesi nedeniyle tam kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.01.2016 tarihli ve 2015/11175 E., 2016/1097 K. sayılı kararı ile; \”…Hüküm davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü: Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kadının davacı eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu hâlde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır…\” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 8. … 1. Aile Mahkemesinin 03.05.2016 tarihli ve … sayılı kararı ile bozma öncesi kararda

Boşanma Davasında Tanık Beyanının Önemi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanma Davasında Kusur

Boşanma Davasında Kusur ve Kusurun İspatı Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Boşanma Davasında Kusurun Önemine İlişkin Emsal Yargıtay Kararları Erkeğin fiziksel şiddetine karşı kadının eşini eve almaması tepkisel davranıştır, kusur olmaz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/1670 Karar No: 2020/2633 Karar Tarihi: 03.06.2020 Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi Dava Türü: Karşılıklı Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı kadın tarafından erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, reddedilen tazminat talepleri ile nafakaların miktarları yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı kadının aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- İlk derece mahkemesi tarafından; evlilik birliği devam ederken davacı davalı erkeğin ailesinin evliliğe müdahale ettiği, kadının ailesi ile görüşmesini istemediği, fiziksel şiddet uyguladığı, tehdit ettiği, davalı-davacı kadının ise, erkeğin ailesi ile görüşmesini istemediği, evliliğin sona ermesine sebebiyet veren olaylarda davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu kabul edilerek, karşılıklı boşanma davalarının kabulüyle tarafların boşanmalarına, erkeğin tazminat isteklerinin reddine, ortak çocuğun velayetinin anneye bırakılmasına, ortak çocuk yararına tedbir ve iştirak nafakasına, davalı-davacı kadın yararına tazminatlara karar vermiştir. Taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, görevli … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 15/01/2020 tarih … sayılı kararla; davacı-davalı erkeğin son olayda ortak evin kapısını tekmelediği, kadının ailesini istemediği, porno sitelere girdiği, davalı-davacı kadının ise eşinin ailesiyle görüşmelerini istemediği, birlik görevlerini yerine getirmediği, son olayda eşini ortak eve almadığı anlaşıldığından boşanmaya sebep olan bu olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu belirtilerek davalı-davacı kadının tüm istinaf taleplerinin reddi ile davacı-davalı erkeğin kusur belirlemesi, tazminatlar yönünden istinaf başvuru talebinin kabulüne karar verilmiştir. Her ne kadar bölge adliye mahkemesince tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilmişse de; davalı-davacı kadına bölge adliye mahkemesince yüklenilen “Son olayda eşini ortak eve almaması” eşinin kapıyı tekmelemesi nedeniyle tepkisel bir davranıştır, bu nedenle kadına kusur olarak yüklenilemez. İlk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesince belirlenen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlara göre de davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekirken yazılı şekilde tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü doğru bulunmamıştır. 3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda erkek ağır kusurlu olup, erkeğe yüklenen bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmektedir. Kadın boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. O halde, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4) dikkate alınarak kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) karar vermek gerekirken, yanılgılı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle temyiz edilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 15.01.2020 tarih 2018/377 esas – 2020/32 karar sayılı kararının; kusur belirlemesi ve davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteği yönünden BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 03.06.2020 Boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Eşit kusurlu eş yararına tazminat verilemez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/11321 Karar No: 2018/1819 Karar Tarihi: 13.02.2018 Mahkemesi: Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi Dava Türü: Karşılıklı Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar, nafakalar, reddedilen manevi tazminat talebi ve yargılama giderleri yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Mahkemece davacı-davalı erkek ağır kusurlu kabul edilerek boşanma kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı-davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, davalı-davacı kadının ise kıskançlık nedeniyle tartışmalar çıkardığı, son olayda kıskançlık krizine girerek kendini yerlere attığı, eşine müstehcen içerikli video yolladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden erkeğin ağır kusurlu olarak kabulü doğru olmamıştır. 3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Eşit kusurlu eş yararına tazminat verilemez. (TMK m. 174/1-2) Davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. 4- Davalı-davacı kadın tanığı, 18.09.2015 tarihli celsede kadının muhasebe işinde asgari ücretle çalıştığını beyan etmiştir. Buna göre davalı-davacı kadının sigortalı olarak çalışıp çalışmadığı, düzenli ve sürekli bir gelirinin bulunup bulunmadığı araştırılıp, Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi koşullarının kadın yararına gerçekleşip, gerçekleşmediği tespit edilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 13.02.2018 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK md.174/1) ve manevi tazminat (TMK md.174/2) takdiri gerekir. Babanın bilgisayarda çocuğun

Boşanma Davasında Kusur Read More »