Medeni Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mal Rejiminin Tasfiyesi

Mal Rejiminin Tasfiyesinden Kaynaklanan Alacaklar Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar tasfiye edilir. Eşlere ait kişisel ve edinilmiş mallar, mal rejiminin tasfiyesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye, aşama vb.) göre değerlendirilir. Mal rejiminin tasfiye tarihi, karar tarihidir. Mahkemece, tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm (rayiç) değeri belirlenmelidir.  Aile hukuku davalarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.  Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kişisel Eşyalar, Mal Rejimi Tasfiyesinden Önce de İstenebilir Eşlerden her biri kişisel eşyalarını mal rejimi sona ermeden de isteyebilir. Bu istek mal rejiminin tasfiyesi halinde istenebilecek \”değer artış payı \” veya \” katılma alacağı \” olarak değerlendirilemez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2010/22037 Karar No: 2011/21890 Karar Tarihi: 13.12.2011 Mahkemesi: … 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm her iki dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle Türk Medeni Kanunu’nun 184/3. maddesi gereğince davacı-davalının kabul beyanının sonuç doğurmayacağına ve Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi koşullarının da gerçekleşmemiş bulunduğunun anlaşılmasına göre davacı-davalı kadının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Davacı-davalı kadın, kendisine ait olduğunu iddia ettiği çeyiz eşyalarının iadesini istemiş ve nispi harçta yatırmıştır. Eşlerden her biri kişisel eşyalarını mal rejimi sona ermeden de isteyebilir. Bu istek mal rejiminin tasfiyesi halinde istenebilecek \”değer artış payı \” veya \” katılma alacağı \” olarak değerlendirilemez. Bu dava hakkında taraf delilleri toplanıp birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ret kararı verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda 2. bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda l. bentte açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 13.12.2011 Mal Rejimi Tasfiyesinde Eşya/Malın Karara En Yakın Tarihteki Rayiç Bedeli Esas Alınır Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar tasfiye edilir. Eşlere ait kişisel ve edinilmiş mallar, mal rejiminin tasfiyesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye, aşama vb.) göre değerlendirilir. Tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm değeri belirlenmelidir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2021/5662 Karar No: 2021/9119 Karar Tarihi: 06.12.2021 Mahkemesi: Aile Mahkemesi Dava Türü: Ziynet ve Katılma Alacağı Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın ve davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1- Davalı erkeğin temyiz itirazlarının incelemesinde; Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına göre, davalı erkeğin temyiz itirazları yersizdir. 2- Davacı kadının temyiz itirazlarının incelemesine gelince; Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar tasfiye edilir (4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu mad.235/1). Eşlere ait kişisel ve edinilmiş mallar, mal rejiminin sonra ermesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye, aşama vb.) göre değerlendirilir (TMK mad.228/1). Bu malların, kural olarak tasfiye anındaki (TMK mad.227/1 ve 235/1), sürüm (rayiç) değerleri (TMK mad.232 ve 239/1) hesaba katılır. Yargıtay ve Dairemizin uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Mahkemece, tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm değeri belirlenmelidir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, mahkemece, dava konusu aracın hasarlı çıkması nedeniyle iade edilmesi nedeniyle ödenen bedelin ilk karar tarihi (03.12.2015) ile son karar tarihi (10.11.2020) arasında geçen sürenin uzunluğu dikkate alındığında değerin güncelliğini yitirdiği anlaşılmakla, araç nedeniyle ödenen bedelin tasfiye tarihi itibariyle (bozma ile de günceliğini yitireceğinden verilecek karar tarihine en yakın tarih itibariyle) sürüm (rayiç) değerinin belirlenerek, buna göre artık değere katılma alacağına hesaplanması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalı erkeğe yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, ve 292.10 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran davacıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 06.12.2021 Mahkemece Tasdik Edilmeyen Protokole İtibar Edilemez Boşanma davasında dosyaya sunulan protokol mahkemece tasdik edilmeyip, anlaşmalı boşanma şartları oluşmadığından çekişmeli boşanma gerçekleştiğinden protokoldeki beyanlara, feragata itibar edilemez. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/9159 Karar No: 2019/9855 Karar Tarihi: 05.11.2019 Dava Türü: Mal Rejiminin Tasfiyesinden Kaynaklanan Alacak Mahkemesi: … 4. Aile Mahkemesi Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda … 4. Aile Mahkemesi hükmüne karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması sonunda … Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu kez Bölge Adliye Mahkemesi kararının Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 08.10.2019 günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı … asil ve vekili Av. … ve karşı taraftan davalı … asil ve vekili Av. … geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı … vekili, davacının evlilik birliği içinde elde ettiği gelirini davalı eşe, para biriktirmek ve ev almak amacıyla verdiğini, davalının ise bankalarda birikim yaptığını, … Bankasında 2010 yılında yaklaşık 66.000 Dolar paraları bulunduğunu, boşanma aşamasında paranın taraflarca eşit oranda bölüşüleceği konusunda anlaştıkları halde davalının herhangi bir miktar vermediğini açıklayarak, evlilik birliği içinde biriktirilen ve bankada bulunan paraların tespitinin yapılarak, davacıya düşen miktardan fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL\’nin tahsilini istemiştir. Davalı … vekili, tarafların boşanma davası sırasında birlikte düzenledikleri 24.01.2012 tarihli anlaşmalı boşanma protokolünün 4. maddesi ile edinilmiş

Mal Rejiminin Tasfiyesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ziynet Eşyalarının İadesine ilişkin Emsal Yargıtay Kararları

Takı ve Ziynet Eşyalarının İadesi ile ilgili Emsal Yargıtay Kararları Takı ve Ziynet Eşyalarının İadesi: Kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik ve takılar, eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Düğünde takılan ziynet eşyasının düğün borçları ve ev eşyalarının alımında bozdurulması halinde, bu konuda kadın eşin rızasının geri alınmamak üzere kocaya bağış şeklinde verildiği hususunun ispatı davalı kocaya düşmektedir. Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Ziynet eşyalarının aynen iadesine karar verilmişse hüküm fıkrasının açık olması ve duraksama yaratmaması, ayrıca hükümde aynen iadesine karar verilen ziynetlerin gram ve ayarlarının açıkça yazılması gereklidir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/5708 Karar No: 2018/13056 Karar tarihi: 20.12.2018 Özet: Dava sonunda mahkemenin kimin lehine, kimin aleyhine karar verdiği, davacının talebinin ne kadarının kabul edildiği, davalının neye göre mahkum edildiği tereddütsüz şekilde anlaşılmalıdır. Biçim koşullarının getiriliş amacı, hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamaktır. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır ve dava içinden yeni davaların doğmasına neden olur. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 24/4.maddesi gereğince; aynen iadeye karar verilmesi halinde iade edilecek eşyaların cinsi, niteliği, özellikleri, gram ağırlığı vb. gibi özelliklerinin ayrıntılı belirtilmesi gerekir. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince ziynet eşyalarının aynen iadesine karar verilmişse, hüküm fıkrası açık olmalı, duraksama yaratmamalı, hükümde aynen iadesine karar verilen ziynetlerin gram ve ayarları açık olarak yazılmalıdır. Ancak hükümde, bilirkişi raporunda tespit edilen ve iadesine karar verilen ziynet eşyalarının cins, nitelik miktar (gram ve ayarı) ve değerlerinin, ayrı ayrı gösterilmesi gerekirken gösterilmemesi doğru görülmemiştir. Ne var ki, bu yanılgının düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün dosyada bulunan ve hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. (6100 S. K. m. 297) (2004 S. K. m. 24) (1086 S. K. m. 438, 440) Dava Taraflar arasındaki kişisel eşyanın iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Karar Davacı; davalının eve sabaha karşı ve alkollü gelmeleri çoğalınca tartışmaların da arttığını, son olarak davalının müşterek haneye 14/12/2014 pazar sabahı saat 06:00’da geldiğinde tartışma yaşanması üzerine müşterek haneyi terk ettiğini, düğün esnasında takılan 10 bilezik, 2 metrelik zincir ve 100 adet çeyrek altının davalının ailesi tarafından elinden alındığını, satılarak parasının davalının ailesi tarafından kullanıldığını ileri sürerek, ziynet eşyalarının aynen iadesine, aynen iadenin mümkün olmaması halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 20,000 TL bedelinin ödenmesine karar verilmesini dava ve talep etmiş, 03.03.2016 tarihinde talebini 29.740 TL’ye yükseltmiştir. Davalı; davacı kadının eşine karşı daha ağır kusurlu ve sadakatsizlik yaptığının ispatlandığı durumlarda davaya bakan Mahkemenin davacı kadının edinilmiş mal ve katkı payı alacaklarını tamamen ya da kısmen indirme durumunun mevcut olduğunu, davacının kusurlu olduğunu belirterek davanın reddini istemiş, 19.11.2015 havale tarihli beyan dilekçesinde ise düğün takılarından 6 adet bilezik ile 2 metrelik altın zincirin davalının ablası tarafından davacıya emanet olarak verildiğini, düğünden sonra da iade edildiğini, belirtilenden daha az sayıda küçük altın takıldığını, bu küçük altınların davacının izni ve geri iade edilmesi talep edilmeksizin evlerinin inşaatında kullanıldığını, davacıya emanet bilezikler haricinde 4 adet bilezik takıldığını, bu bileziklerin de yine davacının izni ve geri iade edilmesi talep edilmeksizin davacının dişlerinin yaptırılmasında kullanıldığını, kalan takıları da evden kaçarak ayrılırken yanında götürdüğünü belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davanın kabulüne, 81 adet çeyrek altın, 22 ayar 20’şer gram 5 adet bilezik ve 2 metre 18 ayar zincirden oluşan ziynet eşyalarının davalı tarafça davacıya aynen iadesine, bunun mümkün olmaması halinde 29.740,00 TL ziynet eşyası bedelinin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Bir hükmün neleri içermesi gerektiği HMK’nın 297. maddesinde tek tek sayılarak ayrıntılı biçimde gösterilmiştir. Buna göre hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu şekilde dava sonunda mahkemenin kimin lehine, kimin aleyhine karar verdiği, davacının talebinin ne kadarının kabul edildiği, davalının neye göre mahkum edildiği tereddütsüz şekilde anlaşılmalıdır. Biçim koşullarının getiriliş amacı, hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamaktır. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır ve dava içinden yeni davaların doğmasına neden olur. İİK’nun 24/4.maddesi gereğince; aynen iadeye karar verilmesi halinde iade edilecek eşyaların cinsi, niteliği, özellikleri, gram ağırlığı vb. gibi özelliklerinin ayrıntılı belirtilmesi gerekir. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince ziynet eşyalarının aynen iadesine karar verilmişse, hüküm fıkrası açık olmalı, duraksama yaratmamalı, hükümde aynen iadesine karar verilen ziynetlerin gram ve ayarları açık olarak yazılmalıdır. Ancak hükümde, bilirkişi raporunda tespit edilen ve iadesine karar verilen ziynet eşyalarının cins, nitelik miktar (gram ve ayarı) ve değerlerinin, ayrı ayrı gösterilmesi gerekirken gösterilmemesi doğru görülmemiştir. Ne var ki, bu yanılgının düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün dosyada bulunan ve hükme esas alınan 20.01.2016 havale tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda düzeltilerek onanması HUMK 438/7. maddesi gereğidir. Sonuç Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün 1. fıkrasında yer alan; “81

Ziynet Eşyalarının İadesine ilişkin Emsal Yargıtay Kararları Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Boşanma Sonrası Ortak Malların Paylaşımı

Boşanma Sonrası Ortak Malların Paylaşımı Boşanma Sonrası Ortak Malların Paylaşımı: 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, mal rejiminin tasfiyesi davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Mal rejimi, Aile Mahkemesi tarafından boşanma kararı verilmesi durumunda dava tarihinden itibaren sona ermiş sayılmaktadır. Bu bağlamda, evlilik birliği içerisinde edinilmiş mallar, boşanma davası açıldığı tarihteki durumuna göre aktif ve pasifi ile birlikte değerlendirilerek tasfiye edilecektir. Fakat boşanma davası açılması, mal rejiminin tasfiyesi için yeterli değildir. Boşanma davası ile birlikte açılan mal rejiminin tasfiyesi davasında, boşanma davasının sonucunun beklenmesi gerekmektedir. Evlilik birliğinin devamı durumunda mal rejiminin tasfiyesinin yasal şartı oluşmayacağı için boşanma davasının reddedilmesi halinde mal rejiminin tasfiyesi davası da reddedilecektir. Bu nedenle boşanma davası sonuçlanmadan mal rejimi davasının bir karara bağlanması mümkün değildir. Boşanma davasının kabulü ile evliliğin sona ermesi durumunda ise; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu gereğince mal rejiminin sona erme tarihi, boşanma kararının kesinleştiği tarih olarak değil, davanın açıldığı tarih olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, mal rejiminin tasfiyesi dava tarihindeki edinilmiş malların durumuna göre yapılacaktır. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer. Bununla birlikte, kişisel malların iadesi için evliliğin sona ermesi gerekli değildir. Eşler kişisel mallarının iadesine yönelik olarak birbirlerine karşı her aşamada dava açabilirler. Evlilik Sözleşmesi ve Mal Rejimi Sözleşmesi Hazırlanması Boşanma, evliliğin yasal olarak sona ermesi demektir. Bu bağlamda boşanma davası açmadan önce hak ve taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve dava süreci ve sonrasında herhangi bir hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, evlilik öncesinde veya evlilik devam ederken evlilik sözleşmesi ve mal ayrılığı sözleşmesi hazırlanmasında ve özellikle eşlerin sözleşmeler hakkında bilgilendirilmesi konusunda müvekkillerine hukuki destek sağlamaktadır. Evlilik Sözleşmesi ile Mal Ayrılığı Sözleşmesi / Mal Rejimi Sözleşmesi birbirinden farklı sözleşmelerdir. Mal Ayrılığı Sözleşmesi için hâkim onayı gerekli değil iken başka bir ifadeyle sözleşme her halde geçerli iken; Evlilik Sözleşmesi aile hâkiminin onayına tabidir. Bu bağlamda Hâkim, kadın veya çocuğun aleyhine olan Evlilik Sözleşmesi hükümlerini kabul etmeyebilir. Ayrıca noterler de boşanmayı kolaylaştırıcı evlilik sözleşmeleri yapmamaktadır. Mal Rejimi Sözleşmesi, taraflara ait malların evlilik sürecinde nasıl yönetileceği ile birlikte boşanma halinde malların nasıl tasfiye edileceğini düzenleyen sözleşmelerdir. Mal rejimi tasfiye edilirken eşlerin birbirlerinden ne tür talepleri olacağı, taraflarca seçilen mal rejimine göre belirlenecektir. Mal Rejimi Sözleşmesi, evlilikten önce veya sonra noterde yapılabileceği gibi nikâh töreni sırasında evlendirme memuruna yapılacak bir beyanla da yapılabilmektedir. Uygulamada mal rejimi sözleşmesi, eşlerden birinin evlenme gerçekleştikten sonra sözleşmesi yapmaya yanaşmaması ihtimaline karşı genellikle nikâhtan önce yapılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu mal rejimleri konusunda genel hükümleri düzenlemekle birlikte taraflara birtakım konular ve mallar üzerinde özel düzenleme yapma hakkı da tanımıştır. Bu bağlamda mal rejimi sözleşmesi noterde düzenleme şeklinde yapılabilmekle birlikte aile hukuku alanında deneyimli bir avukat tarafından tarafların özellikleri ve talepleri çerçevesinde kişiye özel olarak hazırlanıp notere onaylatılabilir. Türk Medeni Kanunu, mal rejimi sözleşmesi hazırlanırken tarafların özel düzenlemeler yapmalarına imkân verdiği için tarafların talepleri çerçevesinde mal rejimi sözleşmesinin kişiye özgü yapılması ve aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması daha sağlıklı olacaktır. 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, evlilik sözleşmesi ve mal ayrılığı sözleşmesi hazırlanmasında ve özellikle eşlerin sözleşmeler hakkında bilgilendirilmesi konusunda müvekkillerine hukuki destek sağlamaktadır. Boşanma Sonrası Ortak Malların Paylaşımı / Mal Rejiminin Tasfiyesi Boşanma davası sürecinde çocukların velayeti, tazminat ve nafaka gibi hususlarla birlikte mal rejimi ve sonuçları da gündeme gelmektedir. Boşanma sonrası süreçte mal rejimleri önem taşımaktadır. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi ile uygulamada sıkça tercih edilen mal ayrılığı rejiminin taraflarca açık, net ve doğru bir şekilde öğrenilmesinde yarar vardır. Edinilmiş mallara katılma rejimi yasal rejim olduğu için bir sözleşme ile ayrıca kararlaştırılmasına gerek yoktur. Bununla birlikte uygulamada sıkça rastlanılan mal ayrılığı rejiminin seçilmesi ve kararlaştırılan hususların Mal Ayrılığı Rejimi Sözleşmesi’nde açık, net ve geçerli bir şekilde belirtilmesi önemli taşımaktadır. Evlilik öncesi veya evlilik sırasında düzenlenebilen mal rejimi sözleşmesinin evlilik sırasında değiştirilebilmesi de mümkündür. Mal rejiminin değiştirilmesi eşlerin ortak kararıyla noterde gerçekleştirilebilmekle birlikte bazı özel durumlarda mal rejiminin değiştirilmesi davası ile mümkün olabilmektedir. Bu kapsamda aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan bilgi ve hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Büromuz, mal rejiminin tasfiyesi konuları dâhil olmak üzere boşanma ile ilgili her türlü konuda, avukatlık ve arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Yasal Mal Rejimi Mal paylaşımı davası olarak da bilinen mal rejiminin tasfiyesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu bağlamda eşlerin başka bir mal rejimi düzenlememesi halinde; eşler yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olacaklardır. Başka bir ifadeyle eşler arasında geçerli olacak mal rejiminin seçimine ilişkin bir evlilik sözleşmesi mevcut değilse, Kanun gereğince edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli olacaktır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan düzenlemeye göre; evlenmeden önce veya evlilik sırasında yapılabileceği belirtilen mal rejimi sözleşmesinin geçerli olabilmesi için noterde düzenlenmesi veya düzenlenen sözleşmenin noterce onaylanması gerekmektedir. Şekil şartına uyulmaması durumunda taraflar arasında yapılan yazılı sözleşme geçerli olması ve hüküm ifade etmesi mümkün değildir. Ayrıca Kanunda tarafların evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirebilecekleri de belirtilmiştir. Bu durumda bir sözleşme düzenlenmesi veya noter onayı aranmayacak ise de eşler bu durumda sadece mal rejimi seçimi yapabilecek, mal rejimine ilişkin özel ve ayrıntı hükümleri düzenleyemeyeceklerdir. İlgili Mevzuat için Tıklayınız 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Eşler Arasındaki Mal Rejimi Birinci Ayırım – Genel Hükümler Yasal mal rejimi – Madde 202 Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler.   Mal rejimi sözleşmesi Sözleşmenin içeriği – Madde 203 Mal rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce veya sonra yapılabilir. Taraflar, istedikleri mal rejimini ancak kanunda yazılı sınırlar içinde seçebilir, kaldırabilir veya değiştirebilirler.   Sözleşme ehliyeti – Madde 204 Mal rejimi sözleşmesi, ancak ayırt etme gücüne sahip olanlar tarafından yapılabilir. Küçükler ile kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızasını almak zorundadırlar.   Sözleşmenin şekli – Madde 205 Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya

Boşanma Sonrası Ortak Malların Paylaşımı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Çekişmeli Boşanma Davasında Avukat Gerekli mi?

Çekişmeli Boşanma Davası Açılması Çekişmeli Boşanma Davası: Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Çekişmeli boşanma davası, eşlerden en az birinin boşanma isteği doğrultusunda açılmakta ancak boşanma ve sonuçları bir protokolle değil, eşlerin kusur oranları değerlendirilerek mahkeme kararı ile tesis edilmektedir. Çekişmeli boşanma davasında eşler arasında boşanma iradesi bakımından bir anlaşmanın olması gerekmemektedir. Eşlerden sadece biri boşanmayı istiyor olabilir veya her iki eş de boşanmayı istemekle birlikte, karşı tarafın daha ağır kusurlu olduğunu düşünüyor olabilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kanunda özel boşanma sebebi olarak zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı; genel boşanma sebepleri olarak ise evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin anlaşarak boşanmaları, bir boşanma reddinden sonra eşlerin üç yıl bir araya gelmemeleri fiili ayrılık sayılmaktadır. Anlaşmalı boşanma davasına kıyasla daha uzun süren çekişmeli boşanma davası, evlilik birliğinin temelinden sarsılması gibi genel nedenlerle ya da zina gibi özel sebeplerle açılabilen bir davadır. Anlaşmalı boşanma davasının aksine çekişmeli boşanma davasında kusur araştırılmakta, mahkeme hangi eşin daha ağır kusurlu olduğunu tespit edebilmek için araştırma yapmakta, tanıkların bilgi ve görgüsüne başvurulabilmektedir. Çekilmeli boşanma davası sonucunda daha ağır kusurlu olan taraf, kusura göre karşı tarafa nafaka ve/veya tazminat ödemek durumunda kalabilmektedir. Benzer şekilde tarafların eşit kusurlu olması halinde, herhangi bir tazminat ödenmeksizin de boşanma gerçekleşebilmektedir. Bu bağlamda kusursuz olduğunu veya karşı tarafın daha kusurlu olduğunu iddia eden eşin, çekişmeli boşanma davası sürecinde kendisini en iyi ve etkili şekilde ifade edebilmesi için tecrübeli bir boşanma avukatı aracılığıyla temsili önem taşımaktadır. Tazminatların aksine çekişmeli boşanma davası sonrasında hükmedilen nafakalar süreklilik arz etmektedir. Çekişmeli boşanma davası süresince ödenen tedbir nafakası, boşanma sonrasında ödenen yoksulluk nafakası ve çocuk için iştirak nafakası gibi hususların etkili bir şekilde talep edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda nafaka ve tazminat taleplerinin etkili bir biçimde ileri sürülmesi, sonraki süreçte de gerekirse nafakanın artırılması davası veya nafakanın indirilmesi davası Hukuk Büromuz tarafından yürütülmektedir. Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda genel boşanma nedenlerinden biri olarak düzenlenmiştir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve evlilik birliğinin sürdürülmesinin eşlerden beklenmeyecek derecede güçleşmesi halinde, eşlerden her biri çekişmeli boşanma davası açabilir. Davacının kusurunun daha ağır olması halinde, davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı vardır. Hakkın kötüye kullanılması halinde, evlilik birliğinin devamında eşler ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa, boşanmaya karar verilebilir. Evliliğin en az bir yıl sürmesi kaydıyla eşlerin boşanma için birlikte başvurması (anlaşmalı boşanma) veya eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda boşanma kararı verebilmesi için Hâkimin tarafları bizzat dinlemesi şarttır. Hâkimin, eş ve çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak gerekli gördüğü takdirde eşler arasındaki anlaşmada düzeltme yapma hakkı vardır. Boşanma davası herhangi bir sebeple reddedilmiş ve bu ret kararının kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl boyunca her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Tek taraflı boşanma iradesinin sunulması ile boşanma kararı verilemez. Boşanmaya karar verebilmesi için boşanmak istenen eşin kusurunun bulunması gerekir, aksi takdirde boşanma kararı verilemez. Eşlerden birinin kusuru olmadan boşanma, anlaşmalı boşanma halinde mümkündür. Bu durumda da mahkemenin boşanma kararını verebilmesi için iki eşin de duruşmada bulunması gerekmektedir. Terk Nedeniyle Boşanma Davası 15 yılı aşkın deneyimi ve Kayseri boşanma avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma süreçlerinde ve aile hukuku ile ilgili uyuşmazlıklarda müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince; eşlerden biri evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla, haklı bir sebep olmaksızın eşini terk eder ve en az altı ay dönmezse, bu durumun devam etmesi halinde talep üzerine hakim tarafından yapılan ihtar da sonuçsuz kalmışsa; terk edilen eşin boşanma davası açma hakkı doğar. Askerlik, ceza evinde bulunma, hastalık, iş seyahati ve buna benzer ortak hayattan uzaklaşmalar terk olarak değerlendirilemez. Terk etme kavramı, ortak yaşamdan ayrılmayı değil ortak yaşama son vermeyi ifade eder. Terk tarihinden itibaren en az altı ay geçmesi durumunda, terk edilen eş mahkemeye başvurarak eşin dönmesi için ihtar talebinde bulunabilir. İhtarda, terk eden eş ortak eve dönmeye davet edilir, ayrıca ihtara uymayarak ortak evine dönmemesinin sonuçları bildirilir. Şayet terk eden eş yurt dışında bulunuyorsa yurt dışına davetiye gönderilmelidir. Terk eden eşe eve dönmesi için ihtardan sonra iki ay süre verilmektedir. Eşin bu süre içerisinde ortak eve dönmemesi halinde, terk edilen eş yeniden ihtar çekebilir. Boşanma davası açmak için ilk ihtarın çekilmesinden itibaren altı ay (ilk ihtardan sonra terk eden eşin eve dönmesi için tanınan iki aylık süre, bu altı aya dâhildir) içerisinde ikinci ihtar çekilmesi talebinde bulunulamaz. Zina Nedeniyle Boşanma Davası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca eşlerden birinin zina yapması halinde, diğer eş boşanma davası açabilmektedir. Zinanın oluşması için tarafların evlilik süreci içerisinde eşten başka bir kişiyle ilişkide bulunması gerekir. Evli kadının kocasından başka bir erkekle, evli erkeğin de karısından başka bir kadınla cinsel ilişkide bulunması zina olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 17.01.2017 tarih ve 2017/565 K. sayılı kararı ile, aynı cinsle yaşanan cinsel ilişkinin zina olduğunun kabul edildiği ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmuş ve zina sebebiyle boşanma davasının kabul edilmesi yönündeki kararı onamıştır. Zinayı öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve zinanın edildiği günden itibaren beş yıl içerisinde boşanma davası açmaması durumunda eş, bu sebebe ilişkin boşanma davası açma hakkını kaybeder. Sürenin başlangıcı; tek seferlik zina durumunda eylem günü, zinanın sürekli olması halinde ise zinanın sona erdiği tarih olacaktır. Affeden tarafın dava açma hakkı düşer. Eşin affını sözlü veya yazılı bir şekilde bildirmesi mümkündür. Kişilik hakları saldırıya uğrayan davacının, kusurlu olan davalıdan maddi ve manevi tazminat isteme hakkına ilişkin kanuni düzenleme çerçevesinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi “Zina kişilik haklarına tecavüz oluşturduğundan, kusursuz eş lehine boşanma ile birlikte manevi tazminata da hükmedilmesi gerekir” şeklinde karar vermiştir. Suç İşleme Nedeniyle Boşanma Davası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca eşlerden birinin küçük düşürücü bir suç işlemesi veya haysiyetsiz bir hayat sürmesi halinde bu nedenle onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir. Ancak eşlerden birinin suç işlemesi, diğer eş bakımından mutlak boşanma nedeni kabul edilemez. İşlenen suçun boşanma gerekçesi olabilmesi için küçük düşürücü suç niteliğinde olması

Çekişmeli Boşanma Davasında Avukat Gerekli mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır? Anlaşmalı Boşanma Davası: Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak, anlaşmalı boşanma protokolü hazırlamakta ve anlaşmalı boşanma davası sürecinde müvekkillerimizi temsil etmekte, avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kanun koyucu, eşlerin iradelerine de önem vererek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda anlaşmalı boşanma kurumunu düzenlemiştir. Aile birliğinin varlığını devam ettirme amacı taşıyan Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre anlaşmalı boşanma hususu da belli başlı şartlara bağlı tutulmuştur. Anlaşmalı boşanma şartları Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir. – Evlilik en az 1 yıl sürmüş olmalı, – Eşlerin birlikte başvurması, – Hakimin tarafları bizzat dinlemesi, – Anlaşmalı boşanmaya ilişkin hususların protokole bağlanması. Bir anlaşmalı boşanma davasında Kanunda sayılan şartların yerine getirilmemesi durumunda mevcut dava, ya çekişmeli boşanma davasına dönüşecek ya da eksikliğin türüne göre reddedilecektir. Örneğin evliliğin henüz 1 yılı doldurmamış olması durumunda dava reddedilecek, duruşma esnasında taraflardan birinin boşanma işlemine veya boşanma protokolüne onay vermemesi halinde ise dava, çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir. Anlaşmalı boşanma kurumunda esas amaç tarafların iradelerine değer vermek ve bu iradeleri ön planda tutmaktır. Böylelikle yıllarca devam edebilen dava süreçlerinde tarafların yıpranmasının da önüne geçilmektedirler. Ayrıca, anlaşmalı boşanma protokolüne hakimin müdahalesiyle birlikte zayıf konumda olan eşin korunması da amaçlanmıştır. Tarafların boşanma neticesindeki hukuki durumlarını belirlemesi açısından anlaşmalı boşanma protokolünün bağlayıcılığı önemlidir. Anlaşmalı boşanma protokolünde; varsa tarafların çocuklarının durumu, boşanmanın mali sonuçları, yargılama giderleri, nafaka ve tazminata ilişkin hususlara açık ve net bir şekilde yer verilmelidir. Ayrıca taraflar arasında boşanma protokolü veya sözleşmesine ilişkin herhangi bir ihtilaf olmamalıdır. Bu nedenle, anlaşmalı boşanma protokolü hazırlanırken, aile hukuku alanında uzman bir avukattan hukuki destek alınması hayati öneme sahiptir. Anlaşmalı Boşanma Dava Süreci Eşler, anlaşmalı boşanma davasını doğrudan kendileri açabileceği gibi bir boşanma avukatı aracılığıyla da açabilirler. Ancak, anlaşmalı boşanma davası sürecinde belirli hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. – Dava ortak bir dilekçe ile açılmalı veya eşin açtığı dava diğer eş tarafından kabul edilmeli, – Anlaşmalı boşanma protokolü düzenlenmeli – Taraflar duruşmada boşanma arzularını hakime bizzat beyan etmeli Anlaşmalı boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleri olup, başka bir mahkemede davanın açılması halinde dava, görev yönünden reddedilecektir. Anlaşmalı boşanma davası, tek celsede biten duruşmalardan olup, boşanma protokolü ile tarafların taleplerinin tam, net ve eksiksiz olması halinde Mahkemelerin yoğunluğuna göre genellikle bir kaç ay arasında sürmektedir. Davanın açılmasıyla birlikte mahkemece duruşma tarihi verilecektir. Duruşmada tarafların iradelerini boşanma yönünde beyan etmeleri neticesinde hakim tarafından boşanmaya karar verilecek ve davanın kesinleşmesiyle birlikte boşanma işlemi tamamlanmış olacaktır. Anlaşmalı Boşanma Davası Hakkında Genel Bilgiler Boşanma davası Aile Mahkemesinde açılması gerekmektedir. Yetkili mahkeme ise eşlerden birinin yerleşim yeri ya da eşlerin son defa altı ayda birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanmaya göre daha hızlı bir şekilde sonuçlanmaktadır. Anlaşmalı boşanma davası açabilmek için; – Eşler arasında ortak bir boşanma iradesi söz konusu olmalı, – Evlilik en az bir yıl devam etmiş olmalı, – Eşler boşanmadan sonraki istek ve menfaatler bakımından anlaşma yapmış olmalı, – Dava dilekçesine ek olarak boşanma protokolü de yer almalıdır. Boşanma davasına bakan hâkim, tarafların çocukları varsa, çocuk hakkındaki anlaşma hükümlerini de protokoldeki diğer maddelerle birlikte değerlendirerek çocuğun yararına uygun bulursa bu durumda boşanmaya karar verecektir. Anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına göre daha hızlı ve pratik olsa da tarafların boşanma neticesindeki hukuki durumlarını belirlemesi açısından bağlayıcı olan anlaşmalı boşanma protokolünün özenle ve dikkatli bir şekilde hazırlanması gerekmektedir. Zira boşanma protokolü, esaslı bir neden olmadıkça eşleri sürekli olarak bağlamaktadır. Bu bakımdan aile hukuku alanında tecrübeli bir boşanma avukatından hukuki destek alınması hayati öneme sahiptir. Anlaşmalı Boşanma Davasına ilişkin Emsal Yargıtay Kararları Anlaşmalı boşanma sonrasında ayrıca mal rejiminin tasfiyesi davası açılıp açılamayacağına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma sonrasında boşanma protokolünde belirlenen iştirak nafakasının artırılması ve azaltılmasının mümkün olup olmadığına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma davasından sonra eski eşe karşı maddi ve manevi tazminat davası açılıp açılamayacağına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma davasında hâkimin res’en (kendiliğinden) anlaşma protokolünde değişiklik yapıp yapamayacağına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Anlaşmalı boşanma şartlarının oluşup olmadığının belirlenmesine ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. İlgili Mevzuat için Tıklayınız 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Evlilik birliğinin sarsılması – Madde 166 Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. (Değişik dördüncü fıkra:14/11/2024-7532/13 md.) Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Yıllık Tecrübe 0 + Mutlu Müvekkil 0 + Dava Takibi 0 + Başarı Oranı % 0 + Kayseri Boşanma Avukatı Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Emanet Takılan Takıda Kadının Kabulü Gerekir

Emanet Takılan Takıda Kadının Kabulü Gerekir, Yoksa Bağışlama Sayılır Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2019/2776 Karar No: 2019/8211 Karar Tarihi: 22.10.2019 Dava, ziynet alacağının iadesi istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gereği düşünüldü: Emanet Takılan Takı – Yargıtay  Kararı Davacı vekili ; davalının, davacıyı evden kovması nedeni ile davacının eşyalarını alamadan müşterek konuttan ayrıldığını, davalı ve ailesinin düğün gecesi müvekkilinin bilgi ve rızası dışında davacıya takılan … ziynet eşyaları ve takıların alındığını beyan ederek ziynetlerin aynen iadesine, aynen iadesinin mümkün olmaması halinde bedelinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı; düğünde takıldığı iddia edilen ziynetlerin miktarının gerçeği yansıtmadığını, evlilik birliği içinde işyeriyle ilgili borçları ödemek için davacıdan 20 çeyrek altın istediğini ve davacının kendisine verdiğini, birlikte yaşanılan dönemde ziynetlerin idaresinin davacıda olduğunu, davacıyı evden kovmadığını, işyerindeki bir tartışma sonucunda davacının eve dönerek bir kısım eşya ve ziynetlerini alarak evden ayrıldığını, sonraki dönemde de kendisinin evde olmadığı bir zamanda davacının müşterek konuta gelerek kalan eşya ve ziynetlerini aldığını, hiçbir bankada kiralık kasasının bulunmadığını ve altınların sürekli davacı tarafından muhafaza edildiğini ileri sürerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davaya konu ziynetlerin, düğünden sonra davalının anne-babasına teslim edildiği, sonra da bir banka kasasına konulduğu, daha sonra ise davacının bu ziynetleri bir daha taktığını görenin olmadığı, davalının eşini evden kovduğu, bu sebeple de ziynet eşyalarını alamadığı ve davalının kabul ettiği 20 küçük altının ise bozdurulduğu hususunun açık beyanlarıyla da doğrulandığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile ziynet eşyaları ve takıların aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmaması halinde ise toplam değerinin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair verilen karar Dairemizin 17.04.2017 tarih ve 2015/19770 E. 2017/5377 K. sayılı ilamıyla bozulmuştur. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, örf ve adete, ülke gerçekleri ile yöresel geleneklere göre; evlenme sebebiyle, gerek ailelerce ve gerekse yakınlarınca kadına geleceğinin güvencesi olarak takılan ziynet eşyaları (altın vs.) emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece, düğünde davacı kadına bağışlanmış sayılır. Aynı biçimde, düğünde erkeğe takılan ziynet eşyaları açısından da kadının herhangi bir biçimde kabulü söz konusu olmadıkça ve aksi de kanıtlanmadıkça kocanın bu eşyaları eşine bağışladığı kabul edilir. BK 244 ve devamı maddeleri gereğince bağıştan dönme konusunda davalı tarafça bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konuda açılmış bir dava da bulunmamaktadır. (Yargıtay 8.HD 2009/2348 Esas, 2009/6173 Karar) Somut olayda; düğünde erkeğe takılan ziynetler davalı tarafından davacıya bağışlanmış sayıldığından; bu eşyalar yönünden de, davacı kadının davasını ispat ettiğine kanaat edilirse talebin kabulüne karar verilmesi gerekir. Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçeler ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde; davanın kısmen kabulü ile; ziynet eşyaları ve takıların aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmaması halinde ise toplam değerinin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, fazla talebin reddine karar verilmiştir. Kısa Karar (Hüküm) ve Gerekçe Bilindiği üzere, mahkemece verilen kısa karar (hüküm), bir davayı esastan çözümleyen ve uyuşmazlığı sona erdiren nihai kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş; gerekçeli kararı, kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte hakimin yazmasından ibarettir. Eş söyleyişle, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde kararda yer alması gerekir. Esasen, ilamın tefhim edilen kısa karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması, kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala yasa koyucu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 297. maddesiyle varlık kazandırmıştır. Gerekçe, hükümle çelişik olamaz. Aksinin kabulü, mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve yasalarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur. Hüküm, gerekçeyle bütünlük arz eder. Mahkemece gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. Somut olayda; kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında davanın kısmen kabulü ile; … ziynet eşyalarının ve takıların aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmaması halinde ise toplam değerinin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, fazla talebin reddine karar verilmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’ın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/10/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Ziynet Eşyalarına ilişkin Emsal Yargıtay Kararları – Ziynet eşyalarının iadesine ilişkin emsal Yargıtay kararlarına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Ziynet eşyasının iadesi davasında altın ve takıların geri verilmemek üzere alındığı iddiasının ispatlanmasına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Düğünde takılan çeyrek altın ve takıların hangi eşe ait olduğuna ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Ziynet eşyalarının aynen iadesinin mümkün olmaması halinde icra takibinde ziynet bedelinin belirlenmesine ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Ziynet alacağı davasında ispat yükü, ziynet eşya bedelinin belirlenmesi ve icra takibine ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Düğün masrafları veya evin ihtiyaçları için harcanan ziynetlerin iadesi için dava açılıp açılamayacağına ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Bozdurulan ziynetler ile kadının borçlarının ödenmesi halinde ziynet alacağı talep edilip edilemeyeceğine ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Düğünde takılan takı ve ziynet eşyalarına ilişkin erkeğin beyanı ikrar olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Boşanma davası sonrası nafaka, maddi ve manevi tazminat ile ziynet alacağına ilişkin icra takibi ile ilgili emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Kadına özgü olmayan ziynet eşyalarının durumuna ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. – Kadın eşin kişisel malı niteliğinde sayılan ziynet eşyalarına ilişkin davada ispat yüküne ilişkin emsal Yargıtay kararına sitemizden ulaşabilirsiniz. Yıllık Tecrübe 0 + Mutlu Müvekkil 0 + Dava Takibi 0 + Başarı Oranı % 0 + Kayseri Boşanma Avukatı Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası

Emanet Takılan Takıda Kadının Kabulü Gerekir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Düğünde Takılan Ziynet Eşyaları ve Takılar Hangi Eşe Aittir

Düğünde Takılan Ziynet Eşyaları ve Takılar Hangi Eşe Aittir Ziynet Eşyaları ve Takılar Hangi Eşe Aittir: Aile hukuku herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik ve takılar, eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Düğünde takılan ziynet eşyasının düğün borçları ve ev eşyalarının alımında bozdurulması halinde, bu konuda kadın eşin rızasının geri alınmamak üzere kocaya bağış şeklinde verildiği hususunun ispatı davalı kocaya düşmektedir. (6100 S. K. m. 24, 187, 188, 190, 193, 228, 303) (1086 S. K. m. 236, 237, 287, 337) (4721 S. K. m. 6, 220, 222) (2. HD. 28.12.2007 T. 2006/10209 E. 2007/18598 K.) (YHGK 05.05.2004 T. 2004/4-249 E. 2004/247 K.) (YİBK 03.03.2017 T. 2015/2 E. 2017/1 K.) Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.05.2015 tarihli ve 2014/14238 E., 2015/8430 K. sayılı kararı ile; “…Dava konusu uyuşmazlık, düğünde takılan ziynet eşyalarının davalı kocadan istirdatı talebine ilişkindir. Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, para kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bu eşyaları iadeden kurtulur. Somut olayda, davalı koca, davacı kadının talep ettiği ziynetlerin, evliliğin devamı sırasında, düğün borçları ve çocuk edinmek için yapılan tedavi masrafları için harcandığını savunmuş, ancak davacı kadının bunları iade edilmemek üzere rıza ile verdiğini kanıtlayamamıştır. Hâl böyle olunca mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalı kocanın, müşterek ihtiyaçlar için harcanan ziynetlerin, rızayla ve iade şartı olmaksızın kendisine verildiğini ispatlayamadığı, bu nedenle dava konusu ziynetleri iadeyle mükellef olduğu hususu tartışmasızdır.” Düğünde Takılan Ziynet Eşyaları ve Takılar Hangi Eşe Aittir Kavramlar ve Yasal Düzenlemeler Benzer uyuşmazlıkların çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır. Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş.: Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3). Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4-249 E. ve 2004/247 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere; Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu noktada “kişisel mal” kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun “Kişisel Mallar” üst başlığı altında düzenlenen 220.maddesinde; Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır: 1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, 2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, 3. Manevi tazminat alacakları, 4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.” kişisel mal olarak sayılmış olup, aynı Kanun’un 222/1. maddesinde ispat yükünün kime ait olduğu hususu gösterilmiştir; “Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.” İspat Yükümlülüğü Vakıa (olgu), 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E. ve 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine de ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 187/1). Herkesçe bilinen vakıalar çekişmeli sayılmaz (HMK m. 187/2). HMK’nın 188. maddesi gereğince “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerektirmez.” Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 6. maddesinde; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde belirtildiği gibi, usul hukukun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde hüküm altına alındığı üzere; İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır. Kesin Delil Kesin delil, tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HUMK) m. 236; HMK m.188), senet (HUMK m. 287; HMK m. 193), yemin (HUMK m. 337; HMK m. 228) ve kesin hükümdür (HUMK m. 237; HMK m. 303

Düğünde Takılan Ziynet Eşyaları ve Takılar Hangi Eşe Aittir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kusurlu Eş Boşanma Davası Açabilir mi?

Tam Kusurlu Eş Boşanma Davası Açabilir mi Tam Kusurlu Eş Boşanma Davası Açabilir mi: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunda eşlere boşanma davası açma hakkı vermiştir. Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay, bu hükmü aşağıdaki örnek kararda da görüleceği üzere tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-1939 Karar No: 2018/1296 Karar Tarihi: 04.07.2018 Dava: Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 8. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.11.2013 gün ve 2011/862 E., 2013/722 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.09.2014 gün ve 2014/6962 E., 2014/17920 K. sayılı kararı ile: “…Toplanan delillerden, başka kadınla birlikte yaşayan, eşine hakaret ve tehditte bulunan, eşinin aracına kasıtlı olarak çarpıp zarar veren davacı koca boşanmaya sebep olan olaylarda tamamen kusurludur. Davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektiren bir olayın varlığı kanıtlanamamıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da madem ki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanunu gereğince boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa, bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.(TMK. md.166/2) Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu Kararı Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) olarak açılan boşanma istemine ilişkindir. Davacı vekili, tarafların evlilikleri boyunca defalarca ayrılıp tekrar barıştıklarını, davalının agresif tavırları olduğunu, kaprisleri nedeniyle müvekkilinin arkadaşları ve ailesi ile görüşemez duruma geldiğini, çıkan tartışmalar sonrasında davalının evi terk ettiğini, sebepsizce müvekkilini karakola şikâyet ettiğini, işyerini basıp bağırıp çağırdığını, cevaba cevap dilekçesinde ise davalının müvekkiline hakaret mesajları attığını ileri sürerek, boşanma kararı verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin çıkan tartışmalarda fiziksel şiddete uğradığı için baba evine döndüğünü, davacının başka bir kadınla yaşadığını, alkol alışkanlığı ve gece hayatının olduğunu, müvekkiline harçlık dahi vermediğini belirterek, kusurlu tarafın davasının reddine, velayetin müvekkiline verilmesine, müşterek çocuklar ve müvekkili için iştirak ve yoksulluk nafakasına hükmedilmesini istemiştir. Tam Kusurlu Eş Boşanma Davası Açabilir mi Mahkemece, davacının davalıyı darp ettiği, başka bir kadınla birlikte yaşadığı, davalının da davacının ailesi ile görüşmediği, evden sık sık ayrılıp gittiği, evin camından arabaya kavanoz fırlattığı, evlilik birliğinin sarsılmasına sebebiyet veren olaylarda davacının kusuru daha fazla ise de davalının da az da olsa kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, müşterek çocuk Hüseyin’in velayetinin babaya, Osman ve Akif’in velayetinin davalı anneye verilmesine, davalı kadın için 1.500,00 TL yoksulluk nafakası ile 20.000.00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminata, Osman ve Akif için 1.000,00’er TL iştirak nafakasına karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçelerle bozulmuştur. Yerel mahkemece, davacının davalıyı darp ettiği, başka bir kadınla birlikte yaşadığı hususlarının sabit olması yanında davalının da davacının ailesi ile görüşmediği, evden sık sık ayrılıp gittiği, evin camından davacının arabasına kavanoz fırlattığı, davalı tanığının mahkemece tespit edilen beyanı nazara alınarak tarafların birbirlerine hakaret edip, davacının davalıya küfürlü sözler söylediği, davalının da davacıya “defol git” dediği ve tarafların birbirlerinin üzerine yürüyüp araya giren tanık tarafından ayrıldıkları, yani davalının da davacıya yönelik saldırı eyleminin olduğu ve “defol git” şeklinde söz söylediği gerekçesiyle davalının da az da olsa kusurlu olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda davalı kadının kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı erkeğin boşanma davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır. Kusurlu Eşin Boşanma Davası Açması  4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166.maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan düzenlemeye göre; Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir…” Anılan madde gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak

Kusurlu Eş Boşanma Davası Açabilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yargılamada Dosyaya Sunulmayan Delil, İstinaf veya Yargıtay Aşamasında Dikkate Alınabilir mi̇?

Yargılamada Dosyaya Sunulmayan Deli̇l İsti̇naf veya Yargıtay Aşamasında Di̇kkate Alınabi̇li̇r mi̇? İş Hukuku davası ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ve zamanında ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve iş hukuku avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Yargılamada dosyaya sunulmayan delil, İstinaf veya Yargıtay aşamasında dikkate alınabilir mi̇? Kural olarak taraflar iddia ve savunmaları ile ilgili ellerinde bulunan delilleri dava veya cevap dilekçelerine eklemek zorundadırlar.(Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.121, 129) Bu sürede mahkemeye sunulmayan deliller en son ön inceleme duruşması için yapılan davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde sunmaları gerekir. Aksi halde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verilir. (HMK m.139) Ancak Yargıtay, örnek kararda görüleceği üzere işçilik alacağı (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, yıllık ücretli izin alacağı vb)  için işçinin açmış olduğu bir davada, işveren davaya cevap vermemiş olmasına rağmen, işverenin Yargıtay’da temyiz aşamasında sunmuş olduğu ödeme belgelerini borcu söndüren belge olarak kabul etmiş ve dikkate alınması gerektiğine hükmederek yerel mahkeme kararını bozmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2014/735 Karar No: 2016/166 Karar tarihi: 24.02.2016 Mahkemesi: İş Mahkemesi Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.08.2012 gün ve 2010/358 E., 2012/484 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17.06.2013 gün ve 2012/21905 E., 2013/14535 K. sayılı ilamıyla; Davacı vekili, müvekkili davacının davalıya ait iş yerinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin haklı neden olmadan feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınması isteğinde bulunmuştur. Davalı vekili, davacının kendi isteğiyle iş yerinden ayrıldığını, ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanmadığını, davacıya tüm alacaklarının ödendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece iş sözleşmesinin davalı işverence sözlü olarak ve haklı bir neden olmadan feshedildiği gerekçesi ile ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin, ücret, fazla mesai ve asgari geçim indirimi alacaklarına ilişkin isteğinin kabulüne, diğer taleplerin ise reddine karar verilmiştir. Karar davalı işveren vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Davalı işveren savunmasında ihbar ve kıdem tazminatı dışındaki alacaklarının ödendiğini ileri sürmüş, temyiz aşamasında ise bir kısım ödeme belgeleri sunmuştur. İbraz edilen ödeme belgelerine karşı davacıdan diyecekleri sorularak, sonucuna göre gerekirse ek bilirkişi raporu alındıktan sonra bir karar verilmelidir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Mahkeme, davacının iş sözleşmesinin davalı tarafından 13.01.2010 tarihinde belgeleri imzalamaması üzerine sözlü olarak feshedildiği, fesihte davalı yanın haklı nedenlerinin varlığının kanıtlanamadığı ve bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatı talep koşullarının oluştuğu, davacının 21 gün yıllık izin ücreti alacağı olduğu, Ocak 2010 ayından 13 günlük ücret alacağı olduğu, Mayıs 2008 ve sonrası döneme ilişkin asgari geçim indirimi alacağı olduğu ve fazla çalışma ücretinin hesaplandığı, ancak prim alacağı talep koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiş; davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur. Mahkeme, “…dava dilekçesinin davalı şirkete 15.06.2010 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğden sonra mahkememiz tarafından davalı şirkete gönderilen 14.03.2011 tarihli müzekkerede \”davacıya herhangi bir tazminat ödenip ödenmediği, ödeme belgeleri, çalışmaya ve iş akdinin feshine ilişkin tüm bilgi ve belge örneklerinin istendiği\” ve davalı şirket vekilinin 07.06.2011 tarihli tanık ve delil bildirimi listesi ile 6 madde halinde delillerin ve belgelerin sunulduğu tüm deliller toplandıktan sonra dosyanın bilirkişiye gönderilip rapor doğrultusunda karar verildiği, davalı şirket vekilinin dava tarihinden önceye ait olan ödeme belgelerini yargılama aşamasında bizzat dava dilekçesinin tebliği üzerine ve müzekkereye rağmen sunmadığı ve bu belgeleri sunamamasının sebebinin herhangi bir şekilde açıklanmadığı ve yargılamanın bu şekilde devam edilerek karar verildiği, karardan sonra sunulan ödeme belgelerinin tüm yargılama aşamasında sunulmadığı dikkate alınarak mahkememizce verilen kararın yerinde olduğu” gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davalı vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargılama aşamasında sunulmayan, temyiz aşamasında davalı tarafından sunulan bir kısım ödeme belgelerinin delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp sunulan delillin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır. Yargılamada dosyaya sunulmayan delil Öte yandan, dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hâkimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmekteydi (Prof. Dr. Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 Bası, Cilt 2, s.1343, Prof. Dr. Saim Üstündağ; Medeni Yargılama Hukuku Cilt 1-II-İst. 1997 s.28 ve 871). Bu noktada, 1086 sayılı Kanun döneminde de, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu dikkate alınmaktaydı (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.04.2000 gün ve 2000/11-745 E., 734 K.; 28.05.2003 gün ve 2003/13-354 E., 368 K.; 27.01.2010 gün ve 2009/9-586 E., 2010/31 K. sayılı Kararları). Nitekim, karar ve temyiz tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/h maddesinde, “davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartları arasında sayılmıştır. Ödenmiş alacak hakkında davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur. Bu halde, 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesi gereğince, dava şartının varlığı ya da yokluğunun incelenmesi, doğrudan mahkemeye verilmiş ödevlerden olması karşısında, Yüksek Özel Dairenin, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının var olup olmadığını kendiliğinden gözetmesinde bir usuli engel bulunmamaktadır. Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez.

Yargılamada Dosyaya Sunulmayan Delil, İstinaf veya Yargıtay Aşamasında Dikkate Alınabilir mi̇? Read More »