Medeni Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Boşanma Davasının Reddinden Sonra Ayrılığın Üç Yıl Sürmesi

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması ve Eylemli Ayrılık Sebebiyle Boşanma Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/2-825 Karar No: 2023/136 Karar Tarihi: 01.03.2023 Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik beyanlarına dayalı hüküm kurulamaz. Hayatın olağan akışında, özellikle anne ve babalarının ayrılmalarına sebep olmak istemeyen ortak çocuklar ile yakın akrabaların tarafların bir araya geldiklerine dair gerçeğin aksine beyanda bulunmaları mümkündür. Böyle bir durumda bu tanıkların evliliği kurtarmaya yönelik anlatımları dikkate alınmamalıdır. Öyle ise İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesince eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığına ilişkin davacı delilleri bir yana bırakılarak, ortak çocuk …’in ortak hayatın yeniden kurulduğunu kabule yeterli olmayan beyanı hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. (4721 s. K. m. 161, 162, 164, 166, 184) Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili 19.06.2017 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, eşler arasında uzun yıllardır süren geçimsizlik bulunduğunu, bu nedenle 27.11.2012 tarihinde davacı tarafından davalı aleyhine … Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını, davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verildiğini, ret kararının 25.04.2014 tarihinde kesinleştiğini, bu tarihten sonra eşler arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığını ileri sürerek eylemli ayrılık nedeniyle tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili 06.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla eşlerin birbirini severek evlendiklerini, bu mutlu evlilikten ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davacı tarafından açılan davanın reddine karar verildikten sonra tarafların bir araya gelmedikleri iddiasının asılsız olduğunu, geçen süre zarfında eşlerin ortak günlerde çocuklarla birlikte bir araya geldiklerini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166 ncı maddesinin son fıkrasındaki şartların somut olayda oluşmadığını, tarafların ikamet adreslerinin ortak olduğunu, davacının tüm şahsi eşyalarının müvekkilinin evinde bulunduğunu, sosyal ortamlara karı-koca olarak birlikte katıldıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. III. CEVABA CEVAP Davacı vekili 24.07.2017 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; tarafların fiilen evli olması ve özellikle davalının da aynı siyasi partide yer alıyor olması sebebiyle müvekkilinin sosyal ve siyasi ortamlara mecburen eşi ile birlikte katıldığını, eşlerin aynı evde yaşamadıklarını, davacının … adresinde kayıtlı evde yaşadığını, davalı eşin boşanmayı asla kabul etmediğini, müvekkilini intihar etmekle tehdit ettiğini, histerik davranışlar sergilediğini, davacının kaldığı otelleri bastığını ve eşine saldırdığını ileri sürerek boşanmaya karar verilmesini talep etmiştir. IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 12.06.2018 tarihli ve 2017/417 Esas, 2018/311 Karar sayılı kararı ile tarafların 27.11.1990 tarihinde evlendikleri, davacı tarafından davalı aleyhine boşanma davası açıldığı, … Aile Mahkemesinin 2012/856 Esas ve 2014/179 Karar sayılı dosyası ile davanın reddine karar verildiği, kararın 25.04.2014 tarihinde kesinleştiği, dosyada mevcut fotoğraflardan davacının retle sonuçlanan boşanma davasının kesinleşmesinden sonra kendi siyasi işleri sebebiyle eşi ile birlikte göründüğü hâlde eldeki davayı biz fiilen bir araya gelmedik gerekçesiyle açtığı, dayanak davanın ret gerekçesinde davalının kusurlu davranışına yönelik delil sunulmadığı, boşanma davası açıldıktan sonra tarafların sık sık bir araya geldikleri, aile ortamında bulundukları, aynı odada yattıkları, aralarında davalıdan kaynaklı bir kusur olsa bile davacının affetmiş sayılacağı, dolayısıyla da tarafların boşanmalarını gerektirecek davalıdan kaynaklı bir kusurun bulunmadığının anlaşıldığı kanaatine yer verildiği, tarafların ortak çocuğunun tanık olarak dinlenmesinde tarafların birbirlerini sevip saydıklarını, herhangi bir geçimsizliğe şahit olmadığını, babasının boşanma davasını neden açtığını bilmediğini, ret ile sonuçlanan dava sırasında lisede okuduğunu, gerek yargılama aşamasında gerek karar sonrasında eşlerin birlikte yaşadıklarını beyan ettiği, hâl böyle olunca davacının ortak hayatın yeniden kurulamadığına dair iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. V. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 07.07.2020 tarihli ve 2018/2542 Esas, 2020/920 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesince davanın esası ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…Davacı erkek, dava dilekçesinin içeriğinde, şiddetli geçimsizlik nedeniyle 27.11.2012 tarihinde boşanma davası açtığını, davanın … Aile Mahkemesince 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı karar ile reddedildiğini, aradan üç sene geçtiğini ve bu süre içerisinde bir araya gelmediklerini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/son maddesi gereği bu sürede ortak hayatın yeniden kurulmadığını belirterek boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacının, 4721 sayılı TMK’nın 166/4 maddesi uyarınca açmış olduğu davasının, şartları oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından istinaf edilmiş ve bölge adliye mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. İlgili dosyanın incelenmesinde; her ne kadar yerel mahkeme tarafından ilk dava olan … Aile Mahkemesinin 2012/856 esas, 2014/179 karar sayılı dosyası ile boşanma davasının reddedilmesinden sonra tarafların bîr araya gelerek ortak hayatı sürdürdükleri ve 4721 sayılı TMK’nın 166/4 maddesinde belirtilen şartların oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmişse de; 4721 sayılı TMK’nın 166/4 maddesi “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.” hükmünü haizdir. Davalı kadın cevap dilekçesinde bu geçen süre zarfında ortak günlerde ortak çocuklarla birlikte eşinin ve kendisinin bîr araya geldiklerini İleri sürmüştür. Davalı kadının cevap dilekçesinde açıkça ortak hayatın yeniden tesis edildiğine dair bir savunması mevcut olmadığı gibi davalı kadının tanıklarının beyanları soyut nitelikte olup dayanak davanın reddinin kesinleştiği tarihten bu yana ortak hayatın kurulduğunu kabule elverişli değildir. Bu

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Boşanma Davasının Reddinden Sonra Ayrılığın Üç Yıl Sürmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Gerekçeli Kararın Geç Yazılması Nedeniyle Yargılamanın Uzun Sürmesi

Gerekçeli Kararın Geç Yazılması Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı Değerlendirme Olaylar Başvurucu Şirketin  ticari nitelikteki hizmet sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali talebiyle açtığı davada mahkeme, itirazın iptaline ve takibin devamına karar vermiştir. Başvurucu, geçen süreye rağmen gerekçeli kararın yazılmadığı iddiasıyla 24/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Mahkeme, gerekçeli kararı 20/3/2020 tarihinde yazmıştır. Karar taraflara tebliğ edilmiş ve istinaf kanun yoluna başvurulmaması üzerine kesinleşmiştir. İddialar Başvurucu; itirazın iptali talebiyle açtığı davada gerekçeli kararın geç yazılması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Başvurucunun itirazın iptali talebiyle açtığı davanın sonuçlarından yararlanabilmesinin en önemli aşamalarından biri gerekçeli kararın yazılmasıdır. Bu yükümlülük başvurucunun talebine, tutumuna veya sorumluluğuna bağlı olmaksızın mahkemeye aittir. Başvuruya konu olayda  yargılamanın tek dereceli yargılama sisteminde 3 yıl 5 ay 23 gün sürdüğü anlaşılmıştır. Başvuruya konu dava, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi ölçütler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Bunun yanında yargılamada yedi duruşma neticesinde davanın açılmasından 2 yıl sonra kısa karar tefhim edilmiş ise de tefhim tarihinden gerekçeli kararın yazılmasına kadar 1 yıl 1 aylık süre geçmiştir. Bu durum tek başına yargılama sürecinin uzamasına neden olmuştur. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Gerekçeli Kararın Geç Yazılması Nedeniyle Yargılamanın Uzun Sürmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Elkin Turizm Tarım Temizlik İnşaat Gıda Yemek Hayvancılık Otomotiv İthalat İhracat Ltd. Şti. Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/6926 Karar Tarihi: 31/1/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 23/3/2023-32141 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Kenan YAŞAR Raportör: Fatma Burcu NACAR YÜCE Başvurucu: Elkin Turizm Tarım Temizlik İnşaat Gıda Yemek Hayvancılık Otomotiv İthalat ve İhracat Ltd. Şti. I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru, itirazın iptali talebiyle açılan davada gerekçeli kararın geç yazılması sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 2. Başvurucu Şirket; kendisine ait bir otobüsün işletilmesine ilişkin olarak davalı ile arasında taşıt sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşme gereğince tahakkuk eden faturaların davalıya tebliğ edildiğini, faturalara itiraz edilmediğini belirtmiştir. Başvurucu, sözlü taleplerinin sonuç vermemesi üzerine Bursa 8. İcra Dairesinin 2016/11246 Esas sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını ve davalının takibe haksız biçimde itiraz ettiğini ileri sürerek Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) 21/1/2017 tarihinde ticari nitelikteki hizmet sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali talebiyle dava açmıştır. 3. Mahkeme 18/2/2019 tarihinde başvurucu yönünden davanın kabulüne, itirazın iptaline ve takibin 41.307,54 TL üzerinden devamına karar vermiştir. 4. Başvurucu, geçen süreye rağmen Mahkeme tarafından gerekçeli kararın yazılmadığı iddiasıyla 24/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 5. Mahkeme, gerekçeli kararı 20/3/2020 tarihinde yazmıştır. Karar taraflara 29/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiş ve istinaf kanun yoluna başvurulmaması üzerine 14/7/2020 tarihinde kesinleşmiştir. II. DEĞERLENDİRME 6. Eldeki başvuruda yer alan iddialara benzer iddialar Anayasa Mahkemesince daha önce Hatice Akgül (B. No: 2018/35900, 25/2/2021) kararında ele alınmıştır. Söz konusu kararda; işe iade kararının icra kabiliyeti kazanabilmesi için kesinleşmesinin gerektiği, gerekçeli kararın geç yazılması hâlinde hükmün kesinleşmesinin gecikeceği ve lehine karar tesis edilenin mağdur olacağı ifade edilmiştir. Kararda; mahkeme hükmünün icra kabiliyetinin ancak kesinleşme ile söz konusu olabileceği dikkate alındığında kararın kesinleşmesinin en önemli aşamalarından birinin gerekçeli kararın yazılması olduğu, bu yükümlülüğün ise derece mahkemeleri tarafından yerine getirilmesi gerektiği belirtilmiştir (Hatice Akgül, §§ 33-37). (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) 7. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi; yargılama süresinin toplamda 2 yıl 5 ay olmakla birlikte ilk derece mahkemesinin kararı tefhiminden gerekçeli kararı yazmasına kadar geçen 1 yıl 3 ay 29 günlük sürenin makul olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, bu durumun tek başına yargılama süresinin uzamasına neden olduğunu belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. 8. Somut başvuruda da başvurucunun itirazın iptali talebiyle açtığı davanın sonuçlarından yararlanabilmesinin, başka bir deyişle kararın kesinleşmesinin en önemli aşamalarından biri gerekçeli kararın yazılması olup bu yükümlülük başvurucunun talebine, tutumuna veya sorumluluğuna bağlı olmaksızın mahkemeye aittir. 9. Başvuruya konu olayda 21/1/2017 tarihinde açılan davanın 14/7/2020 tarihinde kesinleştiği yani yargılamanın tek dereceli yargılama sisteminde 3 yıl 5 ay 23 gün sürdüğü anlaşılmıştır. Başvuruya konu davanın hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi ölçütler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğunu söylemek mümkündür. Bunun yanında yargılamada yedi duruşma neticesinde davanın açılmasından 2 yıl sonra kısa karar tefhim edilmiş ise de tefhim tarihinden gerekçeli kararın yazılmasına kadar 1 yıl 1 aylık süre geçmiş olup bu durum tek başına yargılama sürecinin uzamasına neden olmuştur. 10. Nitekim Anayasa Mahkemesinin Fatma Hümeyra Akdemir (B. No: 2018/20870, 7/9/2021) kararına konu olayda da itirazın kaldırılması ve kiralananın tahliyesi talebiyle açılan davada gerekçeli kararın geç yazılması sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunulmuştur. Söz konusu olayda davanın hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi ölçütler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu vurgulanmıştır. Diğer taraftan her ne kadar gerekçeli kararın yazılması için geçen dört ayı aşkın süre kategorik olarak tek başına makul sürenin ihlal edilmesi sonucunu doğurmasa da söz konusu süre ve istinaf incelemesinde geçen ve henüz tamamlanmayan yaklaşık dört yıllık sürenin somut yargılamanın özelliği bir bütün olarak değerlendirildiğinde olağan ölçütlerin ötesinde uzadığı sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi söz konusu başvuruda da makul sürede yargılanma hakkının ihlal ettiği sonucuna varmıştır. (Fatma Hümeyra Akdemir, § 29). 11. Bu açıklamalar çerçevesinde somut başvuruda yargılamanın uzamasına gerekçeli kararın geç yazılmasının sebep olduğu ve başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. 12. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. III. GİDERİM 13. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 10.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur. 14. Makul sürede yargılanma hakkı yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 10.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir. IV. HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle; A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, B. Anayasa\’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, D. Kararın bir örneğinin bilgi için Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2017/110, K.2019/142) GÖNDERİLMESİNE, E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE, F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru

Gerekçeli Kararın Geç Yazılması Nedeniyle Yargılamanın Uzun Sürmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Belirsiz Alacak Davasında Talep Artırımı: Ek Bilirkişi Raporu Doğrultusunda İkinci Kez Artırım Yapılabilir mi

Belirsiz Alacak Davasında Talep Artırımı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Belirsiz alacak davası – Madde 107 (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır. Belirsiz Alacak Davasında Talep Artırımı: Ek Bilirkişi Raporu Doğrultusunda İkinci Kez Artırım Yapılabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/10-795 Karar No: 2023/641 Karar Tarihi: 21.06.2023 Özet: Somut olay değerlendirildiğinde; tüm deliller toplanmadan hazırlanan ve davacılar vekili tarafından itiraz edilen 22.09.2018 tarihli bilirkişi raporuyla alacakların tam ve kesin olarak belirlenebilir hâle geldiğinin kabul edilemeyeceği, zira taraf vekillerinin itirazları ve bu rapordan sonra getirtilen belgeler kapsamında değerlendirme yapılarak düzenlenen 07.04.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda davacıların maddi tazminat alacaklarının daha fazla olduğunun belirlendiği, bu nedenle tazminat alacağı 07.04.2019 tarihli ek bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak belirli hâle geldiğinden bu ek rapor doğrultusunda sunulan 27.06.2019 tarihli talep artırım dilekçesine hukuki değer atfedilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır (6100 s. K. m. 107, 448) (818 s. K. m. 53) (6098 s. K. m. 74) (5510 s. K. m. 13, 21) (4857 s. K. m. 77) Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı E. K. vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı E. K. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı E. K. vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin murisi Ş. G.’ın davalı İ. H. T.’na ait olup davalı şirket tarafından üstlenilen inşaatta 03.10.2009 tarihinde meydana gelen kaza sonucunda vefat ettiğini, Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/29 Esas, 2014/660 Karar sayılı kararı ile davalılar İ. H. T. ve E. K.’nun taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiğini, müvekkillerinin meydana gelen kaza nedeniyle büyük acı ve ızdırap yaşadıklarını, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürerek davacı eş F. G. yönünden 1.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi; davacı çocuklar B. ve H. G. yönünden 1.000,00’er TL maddi, 30.000’er TL manevi ve davacı baba H. G. yönünden ise 1.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 08.10.2018 havale tarihli talep artırım dilekçesinde maddi tazminat talebini davacı eş F. G. yönünden 181.769,49 TL\’ye, çocuk B. G. yönünden 69.384,50 TL\’ye ve çocuk H. G. yönünden ise 39.067,71 TL\’ye yükseltmiştir. Davacılar vekili 27.06.2019 havale tarihli talep artırım dilekçesinde maddi tazminat taleplerini tekrar arttırarak eş F. G. yönünden 219.748,45 TL, çocuk B. G. yönünden 79.007,70 TL, çocuk H. G. yönünden 42.460,06 TL maddi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP 1. Davalılar İ. H. T. ve H. İnşaat Madencilik Taahhüt Tic. ve San. Ltd. Şti. vekili; müvekkili İ. H. T. yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, davalı şirketin meydana gelen kazada kusurunun bulunmadığını, Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/29 Esas, 2014/660 Karar sayılı kararının müvekkili İ. H. T. tarafından temyiz edilmesi nedeniyle ceza dosyasının sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. 2. Davalı E. K. vekili; müvekkilinin proje müellifi olduğunu, şantiye şefi olmadığını, bu nedenle meydana gelen kazada kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 17.07.2019 tarihli ve 2016/369 Esas, 2019/541 Karar sayılı kararı ile Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ancak Mahkemece görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğu belirtilerek verilen görevsizlik kararının Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesice onanması üzerine sürdürülen yargılama sonucu davanın belirsiz alacak davası olarak açılması nedeniyle yargılama sırasında bir kez talep artırımı yapılabileceğinden 27.06.2019 tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi olarak kabul edildiği, davacıların murisi Ş. G.’ın hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalıştığı sırada iş kazasının meydana gelmesi nedeniyle davalılar ile arasında işçi-işveren ilişkisi bulunmadığı, 03.10.2009 tarihinde murisin dava dışı A. U.’un davalı şirketin sahibi olan davalı İ. H. T.’ndan aldığını belirttiği dairenin yangın merdivenine açılan kapının altındaki boşluğa mermer yapmak için inşaatta olduğu sırada hazırladığı mermerin kapının altına uyup uymadığını kontrol etmek amacıyla kapıyı açmak isterken boşluğa düşerek vefat ettiği, Kurum müfettişi tarafından hazırlanan inceleme raporunda murisin % 40; davalılar İ. H. T. ve E. K.’nun % 60 kusurlu olduğunun belirtildiği, mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunda ise boşluktan düşme ihtimalini öngörebilecek durumda olmasına rağmen kişisel güvenliğini ihmâl ederek tedbirsiz ve dikkatsiz davranan murisin % 40; gerekli ikaz ve uyarılarda bulunmayan daire sahibi dava dışı A. U.’un % 10; inşaat mimari projesini yapan ve inşaat işlerinin projeye uygun yapılıp yapılmadığını denetlediğini beyan eden ve ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararı kesinleşen davalı E. K.’nun % 5; yangın merdiveni boşluğunu geçici korkuluklarla güvenli hâle getirmeyen daire sahiplerini ve bu kişilerin tadilat için anlaşmaya vardığı kişileri uyarmayan, bilgilendirmeyen ve inşaat alanında tam bir otorite sağlamayan davalı şirketin ise (şirket yetkilisi İ. H. T.’nun % 5 oranında sorumluluğu bulunmakla) % 45 oranında kusurlu olduğu, ceza dosyasındaki kusur raporları ile eldeki davadaki kusur raporu arasında davalıların kusur oranlarına ilişkin farklı tespitler olsa da tüm raporlarda murisin % 40 oranında kusurlu olduğunun belirtilmesi ve davalıların kusur oranlarının açılacak rücuan tazminat davasında değerlendirilmesinin mümkün olması nedeniyle yeni bir kusur raporu alınmasına gerek olmadığı, murisin kendisine ait işyerindeki ücretinin asgari ücretin 1,6 katı olduğu, aktüer hesap yapılırken davalıların 5510 sayılı Kanun kapsamında üçüncü kişi konumunda olmaları nedeniyle davacı hak sahipleri eş ve çocukların iş kazası nedeniyle bağlanan ilk peşin

Belirsiz Alacak Davasında Talep Artırımı: Ek Bilirkişi Raporu Doğrultusunda İkinci Kez Artırım Yapılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Nafaka Davasında Temyiz Sınırının Miktar İtibarıyla Altında Kalan Karara Karşı Temyize Başvurulabilir mi

Nafaka Davasında Temyiz Sınırının Miktar İtibarıyla Altında Kalan Karara Karşı Temyize Başvurulabilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/32 Karar No: 2022/405 Karar Tarihi: 29.03.2022 Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 1. Taraflar arasındaki iştirak nafakasının arttırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 15.06.2002 tarihinde evlendiklerini ancak Eyüp 1. Aile Mahkemesinin 2008/152 E. ve 2008/263 K. sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini ve kararın 02.05.2008 tarihinde kesinleşmesinden sonra ise 21.07.2008 tarihinde ortak çocuk Tuğba’nın dünyaya geldiğini, Bakırköy 8. Aile Mahkemesinin 16.09.2011 tarihli ve 2011/744 E., 2011/772 K. sayılı kararı ile velayetin anneye verilmesine ve ortak çocuk yararına 500TL iştirak nafakası ödenmesine karar verildiğini, kararın 30.09.2011 tarihinde kesinleştiğini, gelinen zamanda bu miktardaki bir nafakanın ortak çocuğun ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığını ileri sürerek ortak çocuk yararına 10.000TL iştirak nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili baba tarafından ortak çocuğun tüm ihtiyaçlarının karşıladığını, nafakanın belirlendiği tarih ile dava tarihi arasında müvekkilinin gelir durumunun değişmediğini, küçük için verilen nafakanın arttırılması durumunda davacının sebepsiz zenginleşmesine neden olacağını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesinin 18.04.2019 tarihli ve 2018/776 E., 2019/299 K. sayılı kararı ile; tarafların ortak çocuğu olan Tuğba’nın velayetinin anneye verildiği, karar tarihi itibari ile ortak çocuk için belirlenen 500TL miktarındaki nafakanın küçüğün büyümesi, ihtiyaçlarının artması, aradan geçen süre, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve hakkaniyet ilkeleri doğrultusunda dava tarihinden itibaren aylık 5.700TL olarak ödenmesine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraflarca istinaf isteminde bulunulmuştur. 8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 10.10.2019 tarihli ve 2019/1560 E., 2019/1587 K. sayılı kararı ile; “İlk derece mahkemesince belirlenen iştirak nafakası miktarının, çocuğun ihtiyaçları ve tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre fazla olduğu, davacı tarafından nafakanın her yıl artırılmasına karar verilmesi talep edildiği hâlde bu hususta karar verilmediği gerekçesiyle her iki tarafın da istinaf taleplerinin ayrı ayrı kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, dava tarihinden geçerli olmak üzere ortak çocuk yararına 4.000TL iştirak nafakası ödenmesine, nafakanın her yıl TÜİK tarafından açıklanan ÜFE oranında artırılmasına karar verilmiştir.” Özel Daire Bozma Kararı 9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.09.2020 tarihli ve 2020/3117 E. ve 2020/4132 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava, iştirak nafakasının artırılmasına ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulü ile aylık 5.700,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Bu karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesince, davacı kadının istinaf talebinin esastan reddine, davalı erkeğin istinaf talebinin kabulü ile aylık 4.000,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre, davacı annenin asgari ücretle çalışması dikkate alındığında, ortak çocuk Tuba’nın ihtiyaçlarına özellikle eğitim masraflarına nazaran takdir edilen iştirak nafakası azdır. Mahkemece 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 10.03.2021 tarihli ve 2020/1336 E., 2021/384 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile benimsenen istinaf kanun yolu incelemesi sonrasında artık Yargıtayın tamamen bir hukukî denetim ve içtihat mercii olduğu, temyiz incelemesinde maddi vakıa ve delil değerlendirilmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği, HMK’nın 371. maddesi ile temyiz incelemesinin kapsamının belirlendiği, bozma sebebi nispi nitelikte ise tespit edilen bozma sebebinin hükmü etkilemesi gerektiği, nitekim karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin mevcut olması hâlinde bunların bozma sebebi sayılabilmesi için ayrıca hüküm sonucunu etkilemiş olmaları gerektiği, buna karşılık dava şartlarının bulunmaması veya taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin yasal bir sebep olmadan kabul edilmemesi hâllerinin ise mutlak bozma sebebi olduğu, somut olaya gelindiğinde ise Yargıtayca temyiz incelemesi sonucunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile düzenleme altına alınan iştirak nafakasının artırılması koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin hukukî denetimin yapıldığı, buna göre iştirak nafakasının artırılmasının doğru olduğunun Yargıtayın hukuki denetiminden geçtiği, bunun ötesinde tarafların belirlenen ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında TMK’nın 4. maddesi uyarınca takdir edilen nafakanın miktarına yönelik bozma yapılamayacağı gerekçesiyle miktar yönünden kesin olarak direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 12. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; derece mahkemelerince takdir edilen iştirak nafakasının miktarına ilişkin temyiz itirazları hakkında, Yargıtayca yapılan incelemenin; maddi vakıa denetimi ile delil değerlendirmesi niteliğinde mi, yoksa hukuki denetim niteliğinde mi olduğu, buradan varılacak sonuca göre iştirak nafakası miktarına ilişkin Yargıtayın temyiz olunan kararı bozup bozamayacağı noktasında toplanmaktadır. III. ÖN SORUN 14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; davacı tarafından ortak çocuk yararına 10.000TL iştirak nafakası talep edildiği, ilk derece mahkemesince aylık 5.700TL iştirak nafakası ödenmesine hükmedildiği, bu karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince nafakanın “aylık 4.000TL’ye indirilmesine ve ayrıca her yıl TÜİK tarafından ÜFE oranında artırılmasına” karar verildiği, hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece takdir edilen iştirak nafakası miktarının az olduğu gerekçesi ile bozma kararı verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına karşı 10.03.2021 tarihinde direnme kararı verildiği dikkate alındığında; hüküm altına alınan miktarın 78.630TL olan temyiz kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır. IV. GEREKÇE 15. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un Geçici 2. maddesinin 1. fıkrasında, “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamıştır. 16. 6100

Nafaka Davasında Temyiz Sınırının Miktar İtibarıyla Altında Kalan Karara Karşı Temyize Başvurulabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Gider Avansı ve Delil Avansının Yatırılmaması Halinde İtirazın İptali Davasının Reddine Karar Verilebilir mi

Gider Avansı veya Delil Avansının Yatırılmaması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Dava şartları – Madde 114 (1) Dava şartları şunlardır: a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması. d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması. e) Dava takip yetkisine sahip olunması. f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması. g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması. ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi. h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması. ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması. i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması. (2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır. Dava şartlarının incelenmesi – Madde 115 (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. (3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez. Harç ve gider avansının ödenmesi – Madde 120 (1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. (2) Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. (3) Taraflardan her birinin ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen delil avansına ilişkin 324 üncü madde hükümleri saklıdır. Delil ikamesi için avans – Madde 324 (1) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. (2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır. Gider Avansı veya Delil Avansının Yatırılmaması Halinde İtirazın İptali Davasının Reddine Karar Verilebilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/422 Karar No: 2018/114 Karar Tarihi: 07.02.2018 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.06.2012 gün ve 2011/312 E., 2012/167 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı …, …Boya San. Mob. Nakl. Çiçekçilik San. Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 27.02.2014 gün ve 2014/280 E., 2014/1371 K. sayılı kararı ile: \”… Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılan ilâmsız icra takibine itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir. Mahkemece yerinde görülmeyen davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davacı 07.07.2011 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde delillerini bildirmiş, ayrıca 09.02.2012 havale tarihli dilekçesiyle davalı tarafa ticari defterlerine de delil olarak dayanmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 6. maddesindeki genel ispat kuralı hükmünce kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğundan ispat zımnında yapılması gereken giderlerinde ispat külfeti kendisine düşen tarafça karşılanması gerekir. Buna göre davalının ticari defterlerine dayanan davacının defterlerinin incelenmesi için bilirkişi ücreti ve talimat giderlerinin davacı tarafından mahkeme veznesine yatırılması gerekir ise de; mahkemece 30.11.2011 tarihli duruşmada davacıya tebligat gideri, bilirkişi ücreti ve diğer masraflar için toplam 518,00 TL gider avansı yatırmak üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114-g, 115/2 ve 120/2 maddeleri gereğince süre verilerek gider avansı yatırtılmıştır. Yatırılan gider avansının harcanıp, yapılacak inceleme için yetersiz olduğuna dair dosyada reddiyat makbuzu ve harcama belgesi bulunmamaktadır. Mahkemece bilirkişi incelemesine karar verilen 13.04.2012 tarihli duruşmada masrafın giderden karşılanmasına karar verildiği halde bu ara kararı da yerine getirilmemiştir. Bu durumda mahkemece gider avansı davalının ticari defterlerinin incelenmesi masraflarına yeter miktarda olduğundan, gider avansından karşılamak suretiyle 13.04.2012 günlü ara kararı 1. maddesi gereğinin yerine getirilerek davalı ticari defterlerinde inceleme yaptırılması ve diğer taraf delilleri de toplandıktan sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine gider avansının varlığı gözden kaçırılarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Öte yandan, dosyada mevcut ve yeterli gider avansı olmasa dahi ispat külfeti kendisine düşen davacının verilen kesin süre içinde delil avansını yatırmaması veya tamamlaması halinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 324/2. maddesi gereğince talep olunan delilin ikamesinden vazgeçmiş sayıldığı kabul edilip, diğer deliller toplanarak davanın sonuçlandırılması gerekirken tarafların diğer delillerin toplanmamış olması da usul ve yasaya aykırı olmuştur. Kararın belirtilen sebeplerle bozulması gerekmiştir…\” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle mahkemece yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı şirket vekili müvekkili ile davalı arasında akdedilen 05.04.2010 günlü taşeronluk sözleşmesi uyarınca 30.06.2010 günü yaptığı işe karşılık 25.930,57 TL tutarında fatura düzenleyerek davalıya tebliğ ettiklerini, davalının borcunu ödememesi üzerine giriştikleri takibe alacağın muaccel olmadığından bahisle itiraz edildiğini, oysa sözleşme hükümleri gereğince alacağın muaccel olduğunu ve ödeme emrinin tebliği tarihi itibariyle de temerrüdün gerçekleştiğini ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve borçlunun icra inkâr tazminatı ile sorumluluğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili şirket vekili müvekkili ile davalı arasında anahtar teslimi eser sözleşmesi akdedildiğini, davacının bir kısım malzemeyi temin ederek imalatlar yaptığını ve geçici hak edişlerin düzenlediğini, bu bedellerden avans niteliğinde ödeme yapıldığını ancak kesin kabulün henüz yapılmadığını ve tam mutabakatın sağlanmadığını, bu nedenle henüz alacağın doğmadığını; talep içeriğine göre davacının kendisine yapılan ödemeleri de inkâr ettiğini ve taraf defterleri üzerinde yapılacak inceleme ile bu durumun anlaşılabileceğini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece ispat yükünün davacıda olduğu ve değerlendirilmesi gereken bütün delillere ilişkin giderin davacı yanca karşılanması gerektiği, davalının kayıtlarının incelenmesi için gereken masrafın davacı tarafça yatırılması için oluşturulan ara kararına rağmen davacının bu gerekliliği yerine getirmediği; davalının kendi defterlerinin incelenmesini istemesi hâlinde dahi masrafın davalıdan alınamayacağı gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Davacı

Gider Avansı ve Delil Avansının Yatırılmaması Halinde İtirazın İptali Davasının Reddine Karar Verilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Bozma Kararına Direnme Halinde Yeni Delillere Göre veya Değişik Gerekçe ile Karar Verilebilir mi

Yargıtay Dairesinin Bozma Kararına Direnme 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Bozmaya uyma veya direnme – Madde 373 (1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir. (2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir. (3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. (4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. (5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir. (6) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır. (7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur. 4857 sayılı İş Kanunu Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları – Madde 21 İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler. Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir. Mahkeme veya özel hakem, ikinci fıkrada düzenlenen tazminat ile üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakları, dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal olarak belirler. İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir. İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur. Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların, işçinin işe başlatılması konusunda anlaşmaları hâlinde; a) İşe başlatma tarihini, b) Üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakların parasal miktarını, c) İşçinin işe başlatılmaması durumunda ikinci fıkrada düzenlenen tazminatın parasal miktarını, belirlemeleri zorunludur. Aksi takdirde anlaşma sağlanamamış sayılır ve son tutanak buna göre düzenlenir. İşçinin kararlaştırılan tarihte işe başlamaması hâlinde fesih geçerli hâle gelir ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur. Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir. Yargıtay\’ın Bozma Kararına Direnme Halinde Yeni Delillere Dayanılarak veya Değişik Gerekçe ile Karar Verilebilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/321 Karar No: 2021/1415 Karar Tarihi: 16.11.2021 Mahkemesi: İş Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … İş Mahkemesince verilen asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 03.08.1998-31.12.2009 tarihleri arasında ustabaşı olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız feshi üzerine açılan feshin geçersizliğinin tespiti davası sonucunda işe iadesine karar verildiğini, 14.12.2011 tarihli ihtarname ile davalının işe başlatma davetine istinaden işe başlamak için işyerine gittiğini, davalı işveren ile yaptığı görüşmede ücretinin eski ücretinin ödeneceğinin bildirildiğini, davalının iş güvencesi tazminatından kurtulmak amacı ile müvekkilini işe davet ettiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ve işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücreti, asgari geçim indirimi, fazla çalışma ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. 5. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; asıl davada bilirkişi raporu ile tespit edilen yıllık izin ücreti alacağının talep edilmeyen kısmının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 6. Davalı vekili asıl dava cevap dilekçesinde; iş sözleşmesinin 31.12.2009 tarihinde davacının kıdem ve ihbar tazminatları ödenerek feshedildiğini, işe iade davası sonucunda 14.12.2011 tarihli ihtarname ile 19.12.2011 tarihinde işe başlaması için davet gönderildiğini, davacının ise 20.12.2011 tarihinde müvekkili hakkında takip başlattığını, 19.12.2011 tarihi itibariyle işe başlamaması nedeniyle hakkında tutanak düzenlendiğini, buna göre feshin haklı hâle geldiğini, alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 7. Davalı vekili birleşen dava cevap dilekçesinde; yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımına uğradığını, davacının müvekkilini ibra ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 8. Bakırköy 30. İş Mahkemesinin 26.02.2015 tarihli ve 2013/510 E., 2015/54 K. sayılı kararı ile; Bakırköy 9. İş Mahkemesinin 2010/40 E., 2010/174 K. sayılı kararı ile feshin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine karar verildiği ve davacının usulüne uygun işe iade başvurusuna rağmen davalı işverence işe başlatılmadığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 9. Bakırköy 30. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 10. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 10.04.2018 tarihli ve 2015/14244 E., 2018/8207 K. sayılı kararı ile; davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…Somut uyuşmazlıkta, davacının davalıya başvurusu üzerine davalı tarafca 14.12.2011 tarihli ihtarname ile davacı işe davet edilmiş, davacı bunun üzerine 16.12.2011 tarihinde işyerine gitmiş, davacı 20/12/2011 tarihinde işe iade davasının mali sonuçlarına yönelik takip yapmış ve 23.12.2011 tarihinde davacıya işe davet konusunda ikinci ihtarname yollanmıştır. Davacının dosyadaki hizmet döküm cetvelinden anlaşıldığı üzere aslında işe başvurduğunda ve işe başlamak üzere işverene gittiğinde başka işyerinde çalıştığı ve dava tarihi itibariyle de bu yerde çalışmasına devam ettiği anlaşılmakla işe

Bozma Kararına Direnme Halinde Yeni Delillere Göre veya Değişik Gerekçe ile Karar Verilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Anlaşmalı Boşanma Sonrasında Ayrıca Mal Rejiminin Tasfiyesi Davası Açılabilir mi?

Anlaşmalı Boşanma Protokolünde Düzenleme Olmaması Halinde Sonradan Mal Rejiminin Tasfiyesi Davası Açılabilir mi Anlaşmalı Boşanma Sonrasında Mal Rejiminin Tasfiyesi Davası Açılması: Mal rejiminin tasfiyesi, boşanmanın fer’îsi niteliğinde olmayıp; eşler, tasfiyeyi anlaşmalı boşanma ile birlikte yapabilecekleri gibi bu yöndeki haklarını zamanaşımı süresi içerisinde daha sonra da kullanmak isteyebilirler. Eşler; zorunlu olmamakla birlikte, anlaşmalı boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi konusunda da anlaşma yapabilirler. Boşanma davasında tarafların anlaşmış olmaları kural olarak boşanma davasının fer’î niteliğindeki tazminat, nafaka ve velâyet konularını kapsadığı kabul edilmelidir. Şayet eşler, boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi hususunda da anlaşma yapmak istiyorlarsa, bu hususun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta olması çok önemlidir. Anlaşma, mal rejiminin tasfiyesini de içermekte ise ayrı bir geçerlilik şartı aranmaz. Anlaşmalı boşanmada, taraflar edindikleri malvarlığını paylaşarak veya tasfiyeye yönelik haklarından feragat ederek mal rejiminin tasfiyesini gerçekleştirebilirler. Usulüne uygun şekilde yapılan anlaşma ile boşanma davası neticelenmiş ve karar kesinleşmiş ise tarafların tekrar mal rejimi tasfiyesi talep etmeleri mümkün olmayacaktır. Mal rejiminin tasfiyesi konusunda anlaşma sağlanamaması, anlaşmalı boşanma davasının reddi sonucunu doğurmaz ve anlaşmalı boşanmaya bir etkisi olamaz. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse, tarafların sırf anlaşmalı olarak boşanmış olmaları aralarındaki mal rejimini de tasfiye ettikleri anlamında kabul edilemez. (4721 S. K. m. 166, 174, 182, 202, 218, 219, 221, 222, 225, 227, 231, 241) (6100 S. K. m. 33) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/8-335 Karar No: 2022/850 Karar Tarihi: 07.06.2022 1. Taraflar arasındaki edinilmiş mallara katılma rejimi alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 5. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 30.04.1999 tarihinde evlendiklerini, İzmir 5. Aile Mahkemesi’nin 05.02.2013 tarihli ve 2012/648 E., 2013/101 K. sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini, kararın 21.01.2013 tarihinde kesinleştiğini, evlilik birliği içerisinde davalı adına İzmir ili Seferihisar ilçesinde kayıtlı gayrimenkulün 1/2 hissesi, yine İzmir ili Altındağ Mahallesinde bir adet daire, İzmir ili Dikili ilçesinde bir adet daire, …, … ve … plaka sayılı araçlar, … Otomasyon adlı şirkette mevcut kar payı alacağı hissesinin edinildiği, müvekkilinin bu mallar yönünden davalıdan edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklı alacağının bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL alacağın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166. maddesinin 3. fıkrası uyarınca anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiğini, buna göre birbirlerinden maddi ve manevi tazminat taleplerinin bulunmadığını, mahkeme içi ikrar niteliği bulunan beyanı doğrultusunda davacının eldeki davayı kesin hüküm nedeni ile açamayacağını, kaldı ki dava konusu edinilen malların müvekkilinin kişisel mal grubu niteliğinde sayılan mallardan olduğunu, davacının bu mal grubuna giren dava konusu mallar yönünden bir hak talep edemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. İzmir 5. Aile Mahkemesi’nin 09.09.2014 tarihli ve 2014/108 E., 2014/583 K. sayılı kararı ile; tarafların Mahkemenin 2012/648 E. ve 2013/101 K. sayılı boşanma dava dosyasında yaptıkları protokol sonucunda anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiğini, imzalanan bu protokolün duruşmada doğru olduğunu kabul ettiklerini, protokolde “boşanmanın fer’isi niteliğindeki velayet, nafaka, kişisel ilişki dışında davalının davacıya ait evde oturmaya devam edeceği, evde bulunan eşyaların davalı …’a ait olacağı ve birbirlerinden başkaca maddi manevi taleplerinin olmadığının” belirtildiği, bu protokol uyarınca taraflar arasında boşanmanın fer’îleri dışında kalan yönlerden de anlaşma sağlandığı, bu beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15.03.2016 tarihli ve 2014/24971 E., 2016/4701 K. sayılı kararı ile; “…Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hâkime aittir (6100 sayılı HMK md.33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. Kural olarak anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Mahkemece, davacının anlaşmalı boşanma davasında düzenlenen protokolde boşanmanın fer’ileri olan velayet, nafaka, şahsi münasebet dışında kadının erkek adına tapuda kayıtlı Bornova/Yeşilova adresindeki evde ikinci bir evlilik yapıncaya kadar oturmaya devam edeceğinin, bu evdeki eşyaların kadına bırakıldığının ve tarafların yukarıdaki şartlarda anlaştıkları, birbirlerinden başkaca maddi manevi tazminat talepleri ile masraf ve vekâlet ücreti talep etmeyeceklerinin düzenlendiği, 05.02.2013 tarihli duruşmadaki beyanlarında da bu hususları tekrarla bundan başka maddi manevi tazminat talepleri olmadığının da bildirilerek boşanmanın fer’ileri dışında da anlaşma sağlandığı görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiş ise de; ulaşılan sonuç isabetli değildir. Davacı …’ın boşanma protokolündeki ve protokolü doğruladığı 05.02.2013 tarihli oturumdaki boşanma dava dosyasındaki beyanı, boşanmanın fer’i niteliğindeki mali konulara yönelik olup, mal rejiminin tasfiyesi dolayısı ile eldeki dava konusu yapılan malvarlığına ilişkin bir açıklama içermemektedir. Mal rejiminin tasfiyesi boşanma davasının eki niteliğinde olmadığından; boşanmayla birlikte karara bağlanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplanarak tartışılması ve tüm deliller değerlendirildikten sonra talebin esası hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, protokolden ve mahkeme içi ikrardan hareketle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. İzmir 5. Aile Mahkemesi’nin 21.06.2017 tarihli ve 2017/200 E., 2017/433 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiği gözetildiğine, eşlerin boşanma kararında yer alan “birbirlerinden başkaca maddi ve manevi tazminat talepleri bulunmamaktadır.” şeklindeki beyan ve ifadenin edinilmiş mallara katılma mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkını kapsayıp kapsamadığı noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 13. Mal rejimi; eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik birliği devam ettiği sürece edindikleri mallar üzerindeki hakları, birbirlerine ve üçüncü kişilere karşı sorumlulukları ile evlilik birliği sona erdiğinde bu malların paylaştırılması yönündeki

Anlaşmalı Boşanma Sonrasında Ayrıca Mal Rejiminin Tasfiyesi Davası Açılabilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tanığın Adreste Bulunamaması Halinde Tanığın Dinlenmesinden Vazgeçilmiş Sayılır mı

Tanık Listesinde Adres Gösterilmemesi veya Tanığın Adreste Bulunamaması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hukuki dinlenilme hakkı – Madde 27 (1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. (2) Bu hak; a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, b) Açıklama ve ispat hakkını, c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir. Tanık gösterme şekli – Madde 240 (1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. (2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. (3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır. Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi – Madde 241 (1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir. Tanığın davet edilmesi – Madde 243 (1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir. (2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir. (3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz. Tanığın Adreste Bulunamaması ve Yeni Adres Gösterilmemesi Halinde Tanığın Dinlenmesinden Vazgeçilmiş Sayılır mı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/584 Karar No: 2018/1332 Karar tarihi: 19.09.2018 Mahkemesi: İş Mahkemesi Taraflar arasındaki işçilik alacakları davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.01.2014 gün ve 2012/35 E., 2014/13 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 08.10.2015 gün ve 2014/14121 E., 2015/27893 K. sayılı kararı ile: \”A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı, davalı işyerinde 08.01.2007-12.09.2011 tarihleri arasında usta oto boyacısı olarak 1.500,00 TL net ücret ile çalıştığını, ücretlerin bordrolara düşük yansıtıldığını, haftanın 5 günü 08:30-19:00, Cumartesi günleri ise 08:30-17:00 saatleri arasında çalıştığını, fazla çalışma ücretinin ödenmediğini, yıllık izinlerinin tam olarak kullandırılmadığını, son 7 aya ait asgari geçim indiriminin ödenmediğini, dini bayramlar dışındaki genel tatil günlerinde çalışmasına karşılık ödeme yapılmadığını, 2011 Temmuz, Ağustos ve Eylül ücretlerinin ödenmediğini, talep ve hak arama girişimlerinin tepki ile karşılandığını, işverence işyerini terk etmesi istenerek fiilen iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık ücretli izin, fazla çalışma, genel tatil, asgari geçim indirimi ve ücret alacaklarını istemiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı, davacının 22.03.2007 tarihinde Silivrikapı Şubesi\’nde işe başladığını, 2008 yılı Şubat ayında Seyrantepe Şubesi\’nde çalıştığını, bu şubenin 2009 yılında kapatılması üzerine işten çıkarıldığını ancak 01.02.2009 tarihinde yeniden işe alındığını, asgari ücret ile çalıştığını, davacının işten çıkarılmadığını, iş sözleşmesini 12.09.2011 tarihinde kendisinin feshettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini feshetmekte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D) Temyiz: Kararı yasal süresi içinde davalı temyiz etmiştir. E) Gerekçe: Mahkemece davalı vekili tarafından cevap dilekçesinde adresleri ile birlikte gösterilen iki tanığın dinlenmesi için davetiye çıkarıldığı, tanıkların belirtilen adreslerden ayrıldıkları gerekçesiyle davetiyelerin iade edildiği, davalı vekilinin 10/05/2013 tarihli oturumda ve sonraki oturumlarda tanıklarının dinlenmesini talep ettiği halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 240/3 maddesi uyarınca davalı tarafa tanıkların tebligata yarar açık adreslerini bildirmesi için işin niteliğine uygun kesin bir süre verilmeden, dosyanın bilirkişiye tevdii ile rapor alındığı şeklinde yerinde olmayan gerekçe ile tanık dinletme talebinin reddine karar verilerek hüküm kurulması hukuki dinlenilme hakkının ihlali olup, hükmün açıklanan nedenle bozulması gerekmiştir….\” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Davacı işçi vekili, müvekkilinin davalı işyerinde usta oto boyacısı olarak aylık 1.500TL net ücretle çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları, asgari geçim indirimi, ücret, yıllık izin, genel tatil ve fazla çalışma ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı işveren vekili, davacı işçinin özel hayatına ilişkin olan ve işyerinde gerçekleşen davranışları nedeniyle uyarılması üzerine işe gelmediğini, akabinde noter aracılığı ile iş sözleşmesinin feshedildiğine dair ihtarname keşide edilmiş ise de işe gelmeyen ve devamsızlık yapanın bizzat davacı işçi olduğunu, diğer taleplerinin de yerinde olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini davalı işverenin ispat edemediği, davacının talep konusu işçilik alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle bilirkişi raporu dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmün davalı vekilince temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur. Mahkemece, davalı vekilinin 08/02/2012 tarihli cevap dilekçesi ile bildirdiği tanıkları adına 23/01/2013 tarihli duruşma için çıkarılan meşruhatlı davetiyelerin muhatapların işten ayrılmış olmaları gerekçe gösterilerek iade edildiği, davalı vekilinin 23/01/2013 tarihli duruşmaya katılmadığı, herhangi bir mazeret dilekçesi sunmadığı, bu duruşmada davacı tanıklarının dinlendiği, dosyada toplanacak başka delil bulunmadığından dosyanın bilirkişiye verilerek rapor alındığı, 10/05/2013 tarihli duruşmaya kadar davalı vekilinin tanıklarının dinlenmesi konusunda herhangi bir talepte bulunmadığı, tanıkların doğru adresini bildirmediği, 10/05/2013 tarihli duruşmada bilirkişi raporu davalı vekiline tebliğ edildikten sonra tanıklarının dinlenmesini talep ettiği, her ne kadar dosya Yargıtay\’dan döndükten sonra yapılan kontrolde dosya içinde davalı vekilince sunulmuş 23/01/2013 tarihli bir mazeret dilekçesi bulunmuş ise de, dilekçede herhangi bir havale bulunmadığı ve dilekçenin UYAP’ta taranmamış olduğu, 23/01/2013 tarihli duruşma tutanağında davalı vekilinin mazeretinden bahsedilmediği, bu hâliyle söz konusu dilekçenin sonradan dosya içine bir şekilde eklenmiş olduğu, yasa maddesinde taraflarca bildirilen tanıkların adresinde bulunamaması hâlinde, duruşmada hazır bulunan taraf veya vekili kastedilerek tanığın doğru adresini bildirmek üzere işin niteliğine uygun kesin süre verileceğinin hüküm altına alındığı, duruşmada hazır bulunmayan veya mazeret bildirmeyen taraf vekiline tanıklarının doğru adreslerini bildirmek üzere kesin süre verilebilmesi için ihtarlı davetiye çıkarmak gerektiği, oysa davalı

Tanığın Adreste Bulunamaması Halinde Tanığın Dinlenmesinden Vazgeçilmiş Sayılır mı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Basit Yargılama Usulüne Tabi Şikayet ve İstihkak Davası Terditli Olarak Açılabilir mi

Şikayet ve İstihkak Davasının Terditli Olarak Açılması 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu Şikayet ve şartlar – Madde 16 Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir. Şikayet üzerine yapılacak muameleler – Madde 17 Şikayet icra mahkemesince, kabul edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur, yahut düzeltilir. Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur. Yargılama usulleri – Madde 18 İcra mahkemesine arzedilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır. Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek suretiyle de olur. Aksine hüküm bulunmayan hâllerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek  olup  olmadığını  takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk hâlinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir. Üçüncü şahsın istihkak iddiası – Madde 97 İstihkak iddiasına karşı alacaklı veya borçlu tarafından itiraz edilirse, icra memuru dosyayı hemen icra mahkemesine verir. İcra mahkemesi, dosya üzerinde veya lüzum görürse ilgilileri davet ederek mürafaa ile yapacağı inceleme neticesinde varacağı kanaate göre takibin devamına veya talikıne karar verir. İstihkak davasının sırf satışı geri bırakmak gayesiyle kötüye kullanıldığını kabul etmek için ciddi sebepler bulunduğu takdirde icra mahkemesi takibin talikı talebini reddeder. Takibin talikıne karar verilirse, haksız çıktığı takdirde alacaklının muhtemel zararına karşı davacıdan 36 ncı maddede gösterilen teminat alınır. Teminatın cins ve miktarı mevcut delillerin mahiyetine göre takdir olunur. Takibin devamına dair verilen icra mahkemesi kararı kesindir. Üçüncü şahıs, icra mahkemesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinde istihkak davası açmaya mecburdur. Bu müddet zarfında dava edilmediği takdirde üçüncü şahıs alacaklıya karşı iddiasından vazgeçmiş sayılır. Kiralanan taşınmaz veya gemilerdeki hapis hakkına tabi eşya ile ilgili istihkak davaları Borçlar Kanununun 268 inci maddesinin 1 inci fıkrasında yazılı hükümlere uygun olmadıkça talik emri verilemez. Dava esnasında 106 ncı maddedeki müddetler cereyan etmez. Yukardaki hükümler dairesinde kendisine istihkak talebinde bulunmak imkanı verilmemiş olan üçüncü şahıs, haczedilen şey hakkında veya satılıp da bedeli henüz alacaklıya verilmemişse bedeli hakkında, hacze ıttıla tarihinden itibaren yedi gün içinde, icra mahkemesinde istihkak davası açabilir. Aksi takdirde aynı takipte bu iddiayı ileri sürmek hakkını kaybeder. Bu halde davacının talebi üzerine icra hakimi takibin talik edilip edilmemesi hakkında yukardaki hükümler dairesinde acele karar vermeye mecburdur. Bu karar diğer taraf dinlenmeksizin de verilebilir. İstihkak davası neticelenmeden mahcuz mal paraya çevrilmiş bulunursa icra hakimi işbu bedelin yargılama neticesine kadar ödenmemesi veya teminat karşılığında veya halin icabına göre teminatsız derhal alacaklıya verilmesi hususunda ayrıca karar verir. İstihkak davasına umumi hükümler dairesinde ve basit yargılama usulüne göre bakılır. Mahcuz eşya ile ilgili olarak icra memuruna dermeyan edilen iddiada üçüncü şahıs ve borçlunun birleşmeleri alacaklıya müessir değildir. Üçüncü şahsın bu iddiasını ispat etmesi lazımdır. Ancak üçüncü şahsın mahcuz eşyanın kendisinin mülkü veya kendisine merhun olduğu hakkındaki iddiasının borçlu tarafından kabulü kendi aleyhine delil teşkil eder ve ileride bu ikrara aykırı hiçbir iddiada bulunamaz. İstihkak davası üzerine takibin talikine karar verilip de neticede dava reddolunursa alacaklının alacağından bu dava dolayısıyla istifası geciken miktarın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere davacıdan tazminat alınmasına hükmolunur. Davanın reddi hakkındaki karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran istihkak davacısı icra dairesinden 36 ncı maddeye göre mühlet isteyebilir. İstihkak davası sabit olur ve birinci fıkra gereğince istihkak iddiasına karşı itiraz eden alacaklı veya borçlunun kötü niyeti tahakkuk ederse haczolunan malın değerinin yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere itiraz edenden tazminat alınmasına asıl dava ile birlikte hükmolunur. Koca aleyhine yapılmış bir hacizde karı şahsi malları üzerindeki haklarını Medeni Kanunun 160 ıncı maddesi hükmüne tabi olmaksızın kendisi takip edebilir. İstihkak davasına karşı haczi yaptıran alacaklı bu kanunun 11 inci babı hükümlerine dayanarak ve muvakkat veya kati aciz belgesi ibrazına mecbur olmaksızın mütekabilen iptal davası açabilir. Dava ve mütekabil davada tarafların gösterecekleri bütün delilleri hakim serbestce takdir eder. İstihkak davaları süratle ve diğer davalardan önce görülerek karara bağlanır. Üçüncü şahsın zilyetıği – Madde 99 Haczedilen şey, borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunursa, bu kişi yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. İcra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, haczedilen malın satışı yapılamaz. Haczin, üçüncü kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Terditli dava – Madde 111 (1) Davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik-ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır. (2) Mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’î talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Davaların birleştirilmesi – Madde 166 (1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar. (2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır. (3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir. (4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır. (5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır. Basit Yargılama Usulüne Tabi Şikayet ve İstihkak

Basit Yargılama Usulüne Tabi Şikayet ve İstihkak Davası Terditli Olarak Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taraf Teşkili Sağlanmadan Görevsizlik Nedeniyle Davanın Usulden Reddine Karar Verilebilir mi

Görevsizlik Nedeniyle Davanın Usulden Reddi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Dava şartları – Madde 114 (1) Dava şartları şunlardır: a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması. d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması. e) Dava takip yetkisine sahip olunması. f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması. g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması. ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi. h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması. ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması. i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması. (2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır. Madde Gerekçesi Bu düzenleme, büyük ölçüde İsviçre Federal Medenî Usul Kanunu Tasarısının 57 nci maddesinde yer alan kuraldan esinlenmek suretiyle oluşturulmuştur. Maddenin birinci fıkrasında, tüm davalar bakımından geçerlilik taşıyan dava şartlarının neler olduğu hususu açıkça hükme bağlanmıştır. Bu düzenleme ile 1086 sayılı Kanunun 188 inci maddesinin ikinci cümlesinde sözü edilen hâkim tarafından re’sen gözetilmesi gereken hususların neler olduğuna açıkça işaret edilmiştir. Burada sözü edilen dava şartlarından maksat, davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için, varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilen ve taraflarca da noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülebilen hâllerdir. Ayrıca maddede, davanın taraflarına ve davanın konusuna ilişkin dava şartlarının tek tek sayılması yoluna gidilmiştir. Bu bağlamda, Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması; yargı yolunun caiz olması; mahkemenin görevli olması; kesin yetki hâllerinde, mahkemenin yetkili bulunması; tarafların davada taraf ve dava ehliyetlerinin bulunması; yasal temsilin işlerlik kazandığı hâllerde, yasal temsilcinin, temsil için gerekli nitelikleri taşıyor olması; davayı takip yetkisine sahip olunması; vekilin, davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamenin bulunması; davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması; davacının dava açmakta hukukî yararının bulunması; aynı davanın daha önceden de açılmış ve hâlen görülmekte olmaması ile aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış bulunması, genel dava şartları olarak belirlenmiştir. Maddenin (ı) ve (i) bentlerinde sayılan hâller diğerlerinden farklı olarak olumlu değil; olumsuz dava şartı konumundadırlar. Maddenin (e) bendinde yer alan düzenleme ile ilk defa hukukumuzda dava takip yetkisi kurumuna yasal bir dayanak oluşturulmuştur. Burada sözü edilen davayı takip yetkisinden maksat, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve kendi adına esas hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddî hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı hâlde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış olanların hukukî konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Yine bu bağlamda, maddenin birinci fıkrasının (g) bendinde davanın sürüncemede kalmasını önlemek amacıyla davacının yatırması gereken gider avansını yatırmış bulunması da bir dava şartı hâline getirilmiştir. Maddenin birinci fıkrasının (ğ) bendinde yapılan düzenlemeyle, Türkiye’de mutad meskeni bulunmayan Türk vatandaşının Türkiye’de dava açması durumunda, göstermesi gereken teminatın gereğini yerine getirmemesi hâlinin dava şartı olarak öngörülmesi suretiyle, mahkemece her zaman gözetilmesi ve taraflarca da her zaman ileri sürülebilmesi olanağı yaratılmıştır. Böylelikle, 1086 sayılı Kanunun 187 nci maddesinin (1) numaralı bendinde yer alan ve Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayan Türk vatandaşlarının Türkiye’de dava açması hâlinde bu hususun ilk itiraz olarak ileri sürülmesini öngören düzenlemenin varlığına da son verilmiştir. Maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde ise davacının dava açmakta hukukî yararının bulunmasının bir dava şartı olduğu hususu açıkça vurgulanmıştır. Burada sözü edilen hukukî yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukukî korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâli hazırda hukuken korunmaya değer bir yararının bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme kararına muhtaç bir konumda değilse onun hukukî yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu şekilde anlam ve içerik yüklenen hukukî yarar kavramına grup davası bağlamında yeni bir açılımın getirilmesi de sağlanmış; hâli hazırda kollektif hukukî himaye ihtiyacı içerisinde bulunma da, bu kapsamda mütalaa edilmiştir. Maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinde ise aynı davanın daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması hususu yani teknik bir ifadeyle derdestlik iddiası bir olumsuz dava şartı hâline getirilmiş ve bu suretle derdestlik itirazı ilk itiraz olmaktan çıkartılıp; dava şartına ilişkin usulî bir itiraza dönüştürülmesi sağlanmıştır. Açılmış ve görülmekte olan bir davanın davacısı, hukukî korunma sürecini başlatmıştır. Artık onun aynı davayı yeniden bir başka mahkeme önüne getirmesinde hukuken korunmaya değer güncel bir yararı kalmamıştır; bu bağlamda hukuken korunma ihtiyacı içerisinde bulunmamaktadır ve onun yapacağı tek iş, davanın sonucunu beklemekten ibarettir. Öte yandan, dava açmaktaki yarar hukukî olmalıdır; ideal veya ekonomik yarar tek başına yeterli değildir. Dolayısıyla daha önce açılmış ve hâlen görülmekte olan bir davanın, hangi saikle olursa olsun ikinci kez açılması hâlinde, davacının bu ikinci davayı açmaktaki kararı hukukî değildir. O hâlde derdestlik itirazının korunmasının temelinde, aynı davanın tekrar açılıp görülmesinin sağlanmasında davacının hiçbir hukukî yararının bulunmadığı düşüncesi yatmaktadır. Hukukî yararın ise dava şartı olduğu konusunda, bu düzenlemeden önce dahi doktrin ve yargı uygulaması bağlamında bir görüş birliği mevcuttur. Derdestlik itirazı da hukukî yarar eksikliğinin, somut ve özel plânda bir düzenleniş biçimi olduğuna göre, onun da temelinde yatan bu düşünceye uygun bir işlev görmesinin sağlanabilmesi için ilk itiraz olmaktan çıkartılıp; dava şartına ilişkin usulî bir itiraza dönüştürülmesinde kaçınılmaz bir zorunluluk mevcuttur. Maddenin birinci fıkrasının (i) bendinde ise aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış olmasının bir dava şartı olduğu hususuna yasal çerçevede açıklık kazandırılmıştır. Derdestlik gibi kesin hüküm itirazı da, “ne bis idem” (aynı fiilden ötürü bir kişi ancak bir kez yargılanabilir) kuralını temel alır. Kesin hüküm itirazı, maddî anlamda kesin hükmün menfi etkisiyle ilişkili bir itiraz konumundadır. Burada sözü edilen maddî anlamda kesin hükmün menfi etkisinden maksat, karara konu kılınan uyuşmazlığın yeni bir davanın konusunu oluşturamaması; oluşturmuşsa böyle bir davanın dinlenmeyip usulden reddedilmesidir. Bir davanın konusunu oluşturan uyuşmazlığın, daha önce kesin bir hükümle çözümlenmiş olması nedeniyle, mahkemece yeniden inceleme konusu yapılamayacağını öngören bir usulî itiraz biçiminde tanımlanan kesin hüküm itirazı, maddî anlamda kesin hükmün müspet değil; menfi etkisiyle ilişkilidir. Zaten maddî anlamda kesin hüküm de, müspet değil menfi etkisi itibarıyla bir dava şartı konumundadır. Kesin hüküm itirazını

Taraf Teşkili Sağlanmadan Görevsizlik Nedeniyle Davanın Usulden Reddine Karar Verilebilir mi Read More »