Sağlık Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Doktor Hatası Sonucu Ölüm Nedeniyle İdare Aleyhine Tazminat Davası Açılması: Anayasa’nın 129/5. maddesi ve Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalı kamu görevlisi doktora husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/4-2927 Karar No: 2022/56 Karar Tarihi: 25/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Manevi Tazminat Davası 1. Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davalı Süleyman A.. yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacılar İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili Ayşe B..’nın eşi ve diğer müvekkillerinin babası olan Veli B..’nın rahatsızlığı nedeniyle 08.09.2003 tarihinde Konya Numune Hastanesine kaldırıldığını, yapılan tetkikler sonucunda koledokta genişlemesi ve taş olduğu düşüncesi ile 10.09.2003 tarihinde ameliyat olduğunu, bir süre hastanede kaldıktan sonra 27.09.2003 tarihinde taburcu edildiğini, şikâyetlerinin devam etmesi üzerine Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini, 14.11.2003 tarihine kadar bu hastanede yattıktan sonra Meram Tıp Fakültesi Hastanesine yatırıldığını, tedavisi devam ederken ameliyatlı bölgede apse oluşması nedeniyle 18.11.2003 tarihinde vefat ettiğini, olayla ilgili olarak davalılar hakkında Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesinde taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açıldığını, Adli Tıp Kurumundan alınan 21.10.2005 tarihli raporda ve Yüksek Sağlık Şurasının kararında davalılardan Süleyman A..’nın kusurlu olduğunun belirlendiğini ileri sürerek her bir müvekkili için ayrı ayrı 25.000TL olmak üzere toplam 175.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar Cevabı 5.1 Davalı Süleyman A.. vekili cevap dilekçesinde; davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddinin gerektiğini, olayda Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinin tam kusurlu olduğunu, davacıların murisinin yaşı ve önceden geçirdiği ameliyatlar da gözetildiğinde istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.2 Davalı Erdal K.. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde çalıştığını, hastaneye yapılan başvurudan itibaren hasta Veli B..’ya yapılması gereken tüm tıbbi müdahalelerin yapıldığını, müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.3 Davalı Didem K.. (A..) vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davanın beş yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, hasta Veli B..’nın ERCP yapılmak üzere hastaneye müracaat ettiğini, yirmi gün önce açık kolesistektomi ameliyatı olduğunu, genel durumunun bozulması ve sarılığın ortaya çıkması sonucu hastaneye getirildiğinin hasta yakınları tarafından bilindiğini, hastanın önceden mide ameliyatı olması nedeniyle ERCP yapılamadığını, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda da müvekkilinin kusurunun bulunmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2014 tarihli ve 2010/520 E., 2014/677 K. sayılı kararı ile; davalı Süleyman A.. hakkında ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği, hukuk yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda da davalı Süleyman A..’nın kusurlu bulunduğu, davalılar Erdal K.. ile Didem K..’nun ise hekimin hukukî sorumluluğunu doğuracak şekilde hatalı tedavi yapmadıklarının bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacı eş Ayşe B.. için 15.000TL, diğer davacılar için ise ayrı ayrı 9.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Süleyman A..’dan tahsiline, davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.04.2016 tarihli ve 2015/11276 E., 2016/5336 K. sayılı kararı ile; “…Dava doktorun tedavi hatası nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın davalılar Didem K.. ile Erdal K.. yönünden reddine, davalı Süleyman A.. yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm; davacılar ve davalı Süleyman A.. tarafından temyiz edilmiştir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 s.K. 13, HGK 2011/4-592E., 2012/25K.) Bu konuda yasal düzenlemeler, emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan sorumluluk hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da; bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Davaya konu edilen olayda; Konya Numune Hastanesinde ve Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde doktor olarak çalışan ve kamu görevlisi olan davalıların, teşhis, tedavi ve müdahalede kusurlu davranmak suretiyle görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı davacıları zarara uğrattığı ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nun 13/1. maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K..’ye husumet tevcih edilmesi doğru değildir. Mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K.. hakkında davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…’’ gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2016 tarihli ve 2016/460 E., 2016/589 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü için,

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması için Gerekli Kriterler

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması SGK Tarafından İlaç Bedelinin Karşılanması: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; akciğer kanseri tedavisinde kullanıldığı ileri sürülen pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın Kurumca karşılanması talebiyle açılan eldeki davada; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacıya ait tüm tedavi evrakı getirtildikten sonra üniversitelerin tıbbi onkoloji bilim dalından ilgili mevzuat hükümleri kapsamında irdeleme yapılmak suretiyle davaya konu ilacın söz konusu kanser hastalığının tedavisinde hayati önemi haiz ve kullanılmasının zorunlu olup olmadığı, tıbben ve fennen sigortalının iyileşmesine katkıda bulunup bulunmayacağı, ilacın hangi tür kanser hastalarında hangi evrede ve hangi dozda kullanılacağı ve bu hususların nasıl belirleneceği, davaya konu ilaçla yapılacak tedavinin bilinen mevcut tedavi yöntemlerine göre daha etkin ve daha yararlı olup olmadığı konularında dosya içinde mevcut görüş, karar ve raporları irdeleyip varsa çelişkileri giderecek şekilde iyileştirme kavramından sigortalının sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesinin anlaşılması gerektiği de göz önüne alınarak sağlık kurulu raporu alınması ve davaya konu ilacın anılan hastalığın iyileşmesi için tedavisinde kullanılmasının hayati önemi haiz ve zorunlu olduğu sonucuna varıldığı taktirde ilaç bedelinin uygunluğunu ve katkı payını değerlendiren denetime elverişli hesap raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/10-1137 Karar No: 2023/1112 Karar Tarihi: 22/11/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir 16. İş Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 31.03.2022 tarihli ve 2022/1688 Esas, 2022/4772 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-b maddesi kapsamında yaşlılık aylığı almakta olan müvekkiline akciğer kanseri teşhisi konulduğunu, tedavi sürecinde pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilacı kullanması gerektiğini, ilaç bedelinin ödenmesi için yaptığı başvurunun Kurum tarafından reddedildiğini, ancak Kurum işleminin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek tedavi süresince kullanılacak olan söz konusu ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın davalı Kurum tarafından karşılanmasına karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; bedeli karşılanabilecek ilaçlar konusunda Sağlık Uygulama Tebliği hükümleri gözetilerek inceleme yapılması gerektiğini, buna göre söz konusu ilaç bedelinin Kurum tarafından karşılanmasının mümkün olmadığını, Kurum işleminin yasal düzenlemelere uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 10.06.2021 tarihli ve 2019/575 Esas, 2021/211 Karar sayılı kararı ile; davacıya İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından bronş ve akciğer maling neoplazmı tanısı konulduğu, davacının tedavisinin devam ettiği sırada Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Ana Bilim Dalında görev yapan doktor tarafından endikasyon dışı ilaç kullanım başvurusunda bulunulması üzerine Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca davacının tedavisinde pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilacın üç aylık dozda kullanılmasının uygun olduğunun bildirdiği, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Ana Bilim Dalından rapor alındığı, tüm dosya kapsamına göre söz konusu ilacın kullanımından davacının fayda gördüğü, yaşama hakkının Anayasada düzenlenmiş temel insan haklarından olduğu gözetildiğinde davacının hastalığının tedavi süresince kullanılacak olan söz konusu ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın Kurum tarafından karşılanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 01.12.2021 tarihli ve 2021/2303 Esas, 2021/1910 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Davacının 4/1-b kapsamında yaşlılık aylığı aldığı ve sağlık yardımına müstehak olduğu, Akciğere kanseri tanısı konulduğu, (Metestatik akciğer kanseri) nedeniyle hastanın Pembrolizumab (Keytruda) kullanması uygundur şeklinde rapor tanzim edildiği, Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tedavide pembrolizumab(keytruda)etkin maddeli ilaç/ilaçların kullanımına uygun görüldüğü, ilaç bedelinin karşılanması amacıyla Kuruma yapılan başvurunun Kurum tarafından sağlık uygulama tebliğinin EK-4/A bedeli ödenecek ilaç listesinde yer almadığının belirtilerek bedelinin karşılanmayacağı yönünde yazısı üzerine eldeki davanın açıldığı Mahkemece, soyut ifadelerin yer aldığı bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 63. maddesinde, genel sağlık sigortalısının ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını; hastalanmaları halinde sağlıklarını kazanmalarını; iş kazası ile meslek hastalığı, hastalık ve analık sonucu tıbben gerekli görülen sağlık hizmetlerinin karşılanmasını, iş göremezlik hallerinin ortadan kaldırılmasını veya azaltılmasını temin etmek amacıyla Kurumca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri sayılmış; anılan maddenin (f) bendinde Kurum’un, “…sağlanacak sağlık hizmetleriyle ilgili teşhis ve tedavileri için gerekli olabilecek kan ve kan ürünleri, kemik iliği, aşı, ilaç, ortez, protez, tıbbî araç ve gereç, kişi kullanımına mahsus tıbbî cihaz, tıbbî sarf, iyileştirici nitelikteki tıbbî sarf malzemelerinin sağlanması, takılması, garanti süresi sonrası bakımı, onarılması ve yenilenmesi hizmetleri…” sağlayacağı, değişik 2. fıkrasında, Kurum, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir. Ancak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşünün alınması (f) bendinde belirtilen ortez, protez ve diğer iyileştirici nitelikteki araç ve gereçlerin miktarını, standartlarını, sağlanmasını, uygulanmasını, kullanma sürelerini ve garanti süresi sonrası bakım, onarım ve yenilenmesi hususlarını kapsar. Kurum, bu amaçla komisyonlar kurabilir, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabilir. Komisyonların çalışma usul ve esasları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirleneceği belirtilmiştir. Anılan Kanunun 64. maddesinin uyuşmazlık konusu dönemdeki düzenlemesine göre; Kurumca finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetlerinin, vücut bütünlüğünü sağlamak amacıyla

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması için Gerekli Kriterler Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Tanı Yöntemleri Hakkında Hastanın Aydınlatılması

Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Kesin Tanı Yöntemleri Hakkında Hastanın Aydınlatılması Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; gebelik takibi sırasında davacı Dilek (Ö.) A.’a yapılan üçlü tarama testi sonucunun down sendromlu çocuk doğurma yönünden yüksek riskli çıkması karşısında sigortalı doktor tarafından anılan davacının kesin tanı için başvurulabilecek yöntemler ve bu yöntemlerin riskleri hususunda gerekli aydınlatmanın yapıldığının ispat edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/11-592 Karar No: 2022/356 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine ilişkin verilen karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili; müvekkili Eren Ö.’in diğer müvekkili Dilek A.’ın çocuğu olduğunu, davalı sigorta şirketinin Tıbbî Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Sözleşmesi gereğince 400.000TL teminat limiti dahilinde Kadın Doğum Uzmanı Dr. Kader Ş.’ın maddi ve manevi zarardan doğan sorumluluğunu üstlendiğini, müvekkili Dilek A.’ın hamileliği boyunca Kadın Doğum Uzmanı Dr. Kader Ş. tarafından takip edildiğini, ne var ki anılan doktorun tıbbî kötü uygulaması sonucu hamilelikte teşhis edilememiş olması nedeniyle müvekkili Eren Ö.’in down sendromlu olarak doğduğunu, sigortalı doktorun yanlış bilgilendirmesi nedeniyle sağlıklı bir çocuk sahibi olmayı bekleyen müvekkili Dilek A.’ın şok yaşadığını ve sakatlığın giderilmesi veya gebeliğin sonlandırılması ihtimallerinden yoksun bırakıldığını, anılan doktorun yüksek özen borcu altında olduğunu ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini, bu nedenle müvekkillerinin maddi ve manevi zarara uğradığının izahtan vareste olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere müvekkili Eren Ö. için 10.000TL maddi tazminat (bakıcı ücreti dahil) ve 60.000TL manevi tazminat ile müvekkili Dilek A. için 30.000TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama aşamasında müvekkili Eren Ö. için maddi tazminat talebini 310.000TL’ye yükseltmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili; sigortalı hekim tarafından gereken her türlü tetkik ve testlerin yapıldığını, sigorta sözleşmesi kapsamında hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için gerçekleştirilen teşhis ve tedavi yöntemlerinde tıbbî standardın uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbî standardın ise, hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan hekimin tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade ettiğini, sigortalı hekimin mesleğinin gereğini başarılı bir şekilde yerine getirdiğini, hekim tarafından gebe takibinde rutin olarak gerçekleştirilen tüm test ve tetkiklerin gerçekleştirildiğini, dava konusu olayda hekimlerin herhangi bir kusuru bulunmadığı gibi iddia edilen zarar ve gerçekleştirilen tedavi arasında illiyet bağının da bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.03.2017 tarihli ve 2015/15 E., 2017/157 K. sayılı kararı ile; hasta epikriz kayıtlarında down sendromuna ilişkin test, istem ve sonuç kaydı bulunmadığı, ancak protokol kayıt defterinde 12.09.2012 tarihli muayene kaydında riskli gebelik ve amniosentez (A/S) kaydının olduğu, yine 24.09.2012 tarihli muayene kaydında da tarama testi, A/S ve ayrıntılı USG kaydı bulunduğu, aynı tarihli kayıtta üçlü tarama testinin sonucu olan 1/51 oranı notunun olduğu, tarama testinde down sendromlu çocuk olma riskinin 1/51 oranında yüksek çıktığı bilgisinin doktor tarafından bilinmesine rağmen doktorun bu hususta hastayı aydınlattığına ve hastanın A/S testinin yapılmasını reddettiğine ilişkin hiçbir kaydın bulunmadığı, bu nedenle doktorun %100 kusurlu olduğunun kabulü gerektiği, davacı Eren Ö.’in maddi zararının toplam 1.934.557,50TL olduğu, davalı sigorta şirketinin poliçe limitiyle sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı Eren Ö. yönünden 310.000TL maddi ve 60.000TL manevi tazminatın; davacı Dilek A. yönünden ise 30.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 18.09.2018 tarihli ve 2017/712 E., 2018/1211 K. sayılı kararı ile; davacılardan Dilek A.’ın 38 yaşında suni dölleme yöntemiyle gebe kaldığı, gebeliğinin 15 ilâ 35. haftalarında sigortalı doktor Kader Ş. tarafından çalıştığı özel hastanede takibinin yapıldığı, anılan doktor tarafından düzenlenen davacıya ait 12.09.2012 tarihli ilk epikrizde hasta ile ilgili tanının belirtildiği ve protokol defterinde ise hastanın riskli gebelik kapsamında takibinin yapılacağı tespit edilerek A/S (Amniosentez) ve USG tetkikleri istendiği, 24.09.2012 tarihli epikrizde hastanın gebeliği ile ilgili tanının yapıldığı ve protokol defterinde üçlü tarama testi, A/S ve ayrıntılı USG istendiği, 01.10.2012 tarihli raporda üçlü tarama testinin sonucunun 1/51 çıktığı, daha sonra aynı doktor tarafından en sonuncusu 30.01.2013 tarihinde olmak üzere altı defa daha epikriz düzenlendiği, davacının 22.02.2013 tarihinde başka bir hastanede doğum yaptığı, oğlu Eren Ö.’e down sendromu tanısının konduğu, A/S testinin sigortalı doktorun çalıştığı hastanede yapılamadığı, davacının 24.09.2012 tarihinde doktor tarafından kendisinden istenen üçlü tarama testini yaptırmış olmasına rağmen, aynı gün istenen A/S testi konusunda aydınlatılmamış olduğunu ileri sürmesinin çelişkili olduğu, A/S testi aynı hastane bünyesinde sigortalı doktor tarafından yapılmasının mümkün olmadığı, A/S testi hususunda aydınlatıldığına dair davacı Dilek A.’tan imzasını taşıyan yazılı onam alınmasına gerek bulunmadığı, zira sigortalı doktorun kendisinin yapamayacağı bir işlemle ilgili davacıdan imzalı, yazılı onam almasının beklenemeyeceği, sigortalı doktorun gebeliğin haftasına uygun olarak gerekli tarama testlerini, A/S ve USG tetkiklerini istediği, sonuç olarak sigortalı doktorun tıbbî kötü uygulamasının bulunmadığı ve A/S testi hususunda davacının aydınlatıldığını ispatlandığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davacıların davasının reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28.11.2019 tarihli ve 2018/5309 E., 2019/7607 K. sayılı kararı ile; “…Dava, Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.  Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir (1086 sayılı HUMK. 76. md, 6100 sayılı HMK 33.md). Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup, Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen 386 vd (Yeni TBK 502 vd ) maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu,

Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Tanı Yöntemleri Hakkında Hastanın Aydınlatılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Kanun Numarası: 5510 Kabul Tarihi: 31/5/2006 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 16/6/2006 Sayısı: 26200 Üçüncü Kısım: Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Birinci Bölüm: Kapsamdaki Kişiler ve Tescili Genel sağlık sigortalısı sayılanlar – Madde 60 (Değişik: 17/4/2008-5754/38 md.) İkametgahı Türkiye’de olan kişilerden; a) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının; 1) (a) ve (c) bentleri gereğince sigortalı sayılan kişiler, 2) (b) bendi gereğince sigortalı sayılan kişiler, b) İsteğe bağlı sigortalı olan kişiler, c) Yukarıdaki (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılmayanlardan; 1) Harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak, Kurumca belirlenecek test yöntemleri ve veriler kullanılarak tespit edilecek aile içindeki geliri kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte birinden az olan vatandaşlar ile gelir tespiti yapılmaksızın genel sağlık sigortalılığı ya da bakmakla yükümlü olduğu kişi bulunmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar, 21/5/2013 tarihli ve 6486 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle bu alt bentte yer alan “üçte birinden az olan vatandaşlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile gelir tespiti yapılmaksızın genel sağlık sigortalılığı ya da bakmakla yükümlü olduğu kişi bulunmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar” ibaresi eklenmiştir. 2) (Değişik: 4/4/2013-6458/123 md.) Uluslararası koruma başvurusu veya statüsü sahibi ve vatansız olarak tanınan kişiler, 3) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 4) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre şeref aylığı alan kişiler, 5) 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 6) 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 7) 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre korunma, bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden ücretsiz faydalanan kişiler ile ana ve babası olmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar, 21/5/2013 tarihli ve 6486 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle bu alt bentte yer alan “ücretsiz faydalanan kişiler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile ana ve babası olmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar” ibaresi eklenmiştir. 8) Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık alanlar, 9) 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun (…) ek 16 ncı maddesine göre aylık alan kişiler, 17/4/2017 tarihli ve 690 sayılı KHK’nin 42 nci maddesiyle, bu alt bentte yer alan “74 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilen kişiler ile aynı Kanunun” ibaresi yürürlükten kaldırılmış, daha sonra bu hüküm 1/2/2018 tarihli ve 7077 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır. 10) 11/10/1983 tarihli ve 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, d) Mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan kişiler, e) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanun gereğince işsizlik ödeneği, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneğinin ve ilgili kanunları gereğince kısa çalışma ödeneğinden yararlandırılan kişiler, 23/2/2017 tarihli ve 6824 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile, bu bentte yer alan “işsizlik ödeneği” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneğinin” ibaresi eklenmiştir. 6824 sayılı Kanunun 25 inci maddesiyle, söz konusu ibarenin 1/1/2018 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. f) Bu Kanun veya bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal güvenlik kanunlarına göre gelir veya aylık alan kişiler, g) Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar, genel sağlık sigortalısı sayılır. 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (f), (g), (h), (ı) ve (k) bentlerinde sayılanların öncelikle, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi olup olmadığına bakılır. Genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi ise tescili yapılmaz. Aksi takdirde birinci fıkra hükümlerinden durumuna uyan bende göre genel sağlık sigortalısı sayılır. Birinci fıkranın (f) bendi kapsamında gelir alması nedeniyle genel sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda diğer bentler gereği de genel sağlık sigortalısı sayılması halinde (f) bendi dışındaki bentler kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır. 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (e) ve (l) bentleri kapsamında olanlar, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde bulunan hükümlü ve tutuklular, birinci fıkranın (d) bendi kapsamına girenlerden Türkiye’de bir yıldan kısa süreyle yerleşik olanlar, (f) bendi kapsamında olup mülga 30/5/1978 tarihli ve 2147 sayılı ve 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı kanunlara göre borçlanarak aylık bağlanan kişilerden ise Türkiye’de ikamet etmeyenler genel sağlık sigortalısı ve genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılmazlar. 2/1/2017 tarihli ve 681 sayılı KHK’nin 74 üncü maddesiyle bu fıkrada yer alan “6 ncı maddenin birinci fıkrasının (d),” ibaresi “6 ncı maddenin birinci fıkrasının” şeklinde 1/3/2017 tarihinden geçerli olmak üzere değiştirilmiş; daha sonra bu hüküm 1/2/2018 tarihli ve 7073 sayılı Kanunun 73 üncü maddesiyle aynen kabul edilerek 1/3/2017 tarihinde yürürlüğe girmek üzere kanunlaşmıştır. Birinci fıkranın (d) ve (g) bentlerinin uygulanmasında evli olanlar için, eşlerden hangisinin bu maddeye göre genel sağlık sigortalısı, hangisinin bakmakla yükümlü olunan kişi olacağının tespiti kendi tercihlerine bırakılır. Diğer bentler gereği eşlerin her ikisinin de genel sağlık sigortalılık şartlarının oluşması halinde her ikisi de ayrı ayrı genel sağlık sigortalısı sayılır. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan, ilgili kanunları gereğince bir yıldan fazla aylıksız izin kullanan eşler, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılır. Bu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi ile 80 inci maddede belirtilen aile; aynı hane içerisinde yaşayan eş, evli olmayan çocuk, büyük ana ve büyük babadan oluşur. (Ek fıkra: 13/2/2011-6111/34 md.; Değişik: 21/5/2013-6486/1 md.) Ülkemizde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler birinci fıkranın (d) bendindeki ve 52 nci maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesindeki şartlar aranmaksızın ilk kayıt tarihinden itibaren üç ay içinde talepte bulunmaları hâlinde genel sağlık sigortalısı olurlar. Bu sürede talepte bulunmayanlar hakkında öğrenimleri süresince genel sağlık sigortası hükümleri uygulanmaz. Kendilerince 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının üçte birinin 30 günlük tutarı üzerinden genel sağlık sigortası primi ödenir. (Ek fıkra: 13/2/2011-6111/34 md.) 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca avukatlık stajı yapmakta olanlardan bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tıbbi İhmal Sonucu Kanserin Geç Teşhis Edilmesi ve Hastanın Ölümü Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi

Tıbbi İhmal Nedeniyle Kanserin Geç Teşhis Edilmesi Sonucu Hastanın Ölümü Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kerim Kilit ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/26381 Karar Tarihi: 7/2/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 13/6/2024-32575 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yıldız SEFERİNOĞLU Raportör: Soner GÖÇER Başvurucular: Kerim KİLİT, Rukiye Bengü KİLİT, Tansu KİLİT I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru, meme kanseri neticesinde meydana gelen ölümde tıbbi ihmal gösterilmesi nedeniyle yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. 2. Başvurucuların yakını Ş.K. meme kanseri şüphesiyle 27/2/2010 tarihinde Adatepe Kızılay Tıp Merkezine başvurmuştur. Muayeneyi yapan genel cerrahi uzmanının talebi doğrultusunda bilateral meme USG (meme ultrasonu) ve bilateral mamografi (mamografi) çekilmiştir. Çekimleri yapan radyoloji uzmanı, her iki radyolojik görüntüyü \”normal limitlerde\” şeklinde raporlamıştır. Başvurucuların beyanına göre bu tetkikler ve yapılan muayene sonucunda Ş.K.ya memedeki kitlenin yağ bezesi olabileceği, bir yıl sonra gelmesi gerektiği söylenmiştir. 3. Ş.K. benzer şikâyetlerle 26/11/2010 tarihinde Kartal Eğitim Araştırma Hastanesine başvurmuştur. 26/11/2010 tarihli bilateral mamografi raporunda, radyoloji uzmanınca BI-RADS kategori 5 (%95-99 oranında kötü huylu olma ihtimali olan kanser bulgusu) tespit edilmiştir. Yapılan tetkikler neticesinde Ş.K.ya meme ca (meme kanseri) teşhisi konulmuş, ayrıca karaciğer ve kemik metastazları (kanserin kaynağını aldığı organdan daha uzak bir bölgeye yayıldığı) tespit edilmiştir. 4. Ş.K. 28/2/2013 tarihinde meme kanseri ve bununla gelişen komplikasyonlar sonucu hayatını kaybetmiştir. 5. Ş.K. vefat etmeden önce 16/1/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde, Adatepe Kızılay Tıp Merkezinde muayenesini yapan genel cerrahi uzmanının, meme ultrasonunu ve mamografiyi çekip raporlayan radyoloji uzmanının tıbbi ihmalleri olduğu, yanlış raporlama yaptıkları ve geç teşhis koydukları gerekçesiyle haklarında manevi tazminat davası açmıştır. Yargılama sürerken Ş.K. vefat etmiş, davaya mirasçı sıfatıyla başvurucular devam etmiştir. 6. Yargılama sırasında Adatepe Kızılay Tıp Merkezinde 27/2/2010 tarihinde çekilen meme ultrasonu ve mamografi ilgili kurumdan istenmiş, ilgili kurum talep edilen radyolojik görüntülere o dönem PACK (görüntü saklama ve iletişim sistemleri) kullanılmadığı için ulaşılamadığını bildirmiştir. Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınan 22/12/2016 tarihli raporda özetle meme ultrasonu ve mamografi tetkiklerinin normal sınırlarda şeklinde raporlandığı dikkate alındığında muayeneyi yapan genel cerrahi uzmanına kusur atfedilmeyeceği ancak 27/2/2010 tarihinde çekildiği bildirilen meme ultrasonunun ve mamografinin temin edilmediğinden incelenemediği, bu nedenle tetkiklerin doğru yorumlanıp yorumlanmadığı hususunda değerlendirme yapılamadığından radyoloji uzmanının kusuru olup olmadığı hususunda kesin bir kanaate varılamadığı mûtalaa edilmiştir. 7. Yargılama neticesinde İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi 17/1/2018 tarihli kararıyla davalı genel cerrahi uzmanının kusuru olmadığının anlaşılması, diğer davalı radyoloji uzmanının ise kusurlu olduğunun ispat edilememesi nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. 8. Başvurucular, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır. Başvurucular 6/11/2018 tarihli istinaf dilekçesinde \”Mamografi ve USG kayıtlarına davacıların annesinin mirasları toplanırken rastlanılmış ve bu delillerde istinaf dosyası tevzii aldıktan sonra ilgili istinaf mahkemesine sunulacaktır.\” ifadelerine yer vermişlerdir. İstinaf talebi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin 9/5/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir. 9. Başvurucular karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. 31/5/2019 tarihli temyiz dilekçesine göre \”Mamografi ve USG kayıtlarına davacıların annesinin mirasları toplanırken rastlanmış ve bu delillerde istinaf dosyasına sunulmuştur.\”. Temyiz talebi, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17/6/2020 tarihli onama ilamı ile reddedilmiştir. 10. Başvurucular 17/6/2020 tarihli Yargıtay onama ilamını 10/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 10/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünden anlaşıldığı kadarıyla 21/3/2015 tarihli iddianameyle genel cerrahi uzmanı ve radyoloji uzmanı hakkında taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açılmış ise de yapılan yargılama neticesinde -hukuk mahkemesinde alınana benzer yöndeki Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda- ilgililerin beraatine karar verilmiş, başvurucular karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş, talep reddedilerek anılan karar kesinleşmiştir. 12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 13. Başvurunun incelenmesi sırasında, olaya ilişkin tıbbi tetkiklerin tazminat yargılaması esnasında dosyaya ne zaman ve ne suretle sunulduğuna dair başvuru formunda bir bilgi veya belgeye yer verilmediği gibi Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede de bu konuda bir veriye ulaşılamaması üzerine başvurucular vekili ile ilk derece mahkemesine ve istinaf dairesine bu hususta ayrı ayrı müzekkere yazılmıştır. Müzekkereye, başvurucular vekili \”bahsi geçen mamografi ve USG\’nin istinaf aşamasında dosyaya sunulduğunu ancak buna ilişkin bir belge bulunmadığı\” yönünde; istinaf dairesi \”Mamografi ve USG kayıtlarının dosyaya sunulmadığı\” şeklinde, ilk derece mahkemesi ise \”dava dilekçesi ekinde mamografi sunulduğu\” şeklinde yanıt vermiştir. II. DEĞERLENDİRME 14. Başvurucular; yakınları Ş.K.nın tıbbi ihmal nedeniyle hayatını kaybettiğini, tazminat davasında davalı hekimlerin kusurlarının ispatı noktasında kritik önemi olan meme ultrasonu ve mamografiye davalı hekimlerin çalıştığı sağlık kurumunun saklama yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle ulaşamadıklarını, bu sebeple iddialarını ispat edemediklerini ancak istinaf aşamasında bu tetkikleri bularak dosyaya sunmalarına rağmen bunun dikkate alınmayıp bu tetkikler doğrultusunda adli tıptan yeni bir rapor alınmadan istinaf ve temyiz başvurularının reddedildiğini belirterek yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular ayrıca olaylar nedeniyle kendilerinin de psikolojik tahribat yaşadıklarını, bu nedenle maddi ve manevi varlığını koruma haklarının da ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. 15. Bakanlık görüşünde, denetim görevinin yerine getirildiği bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı önceki beyanlarını tekrar etmiştir. 16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların iddiaları, yakınlarının tıbbi ihmal nedeniyle hayatını kaybettiği, olaya ilişkin açılan tazminat davasının ise özenli bir şekilde yürütülmediğine yönelik olup iddialar yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir. 17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 18. Yaşam hakkının pozitif yükümlülükler boyutunun sağlık alanında yürütülen faaliyetlere ilişkin temel ilkelere, ilgili ulusal ve uluslararası hukuka Ayhan Keçeli ve diğerleri (B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80-87), Nail Artuç (B. No: 2013/2839, 3/4/2014, §§ 34, 35, 37), Perihan Uçar (B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52), Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş (B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73) kararlarında yer verilmiştir. 19. Tıbbi ihmal iddialarının söz konusu olduğu hâllerde devletin egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması yönündeki pozitif maddi yükümlülüğü, ister kamu hastanelerinin ister özel hastanelerin hastaların yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarını sağlayıp sağlık çalışanlarının yüksek mesleki standartlara sahip olmalarını temin edecek etkili bir mevzuat oluşturmaktan ibarettir. Oluşturulan mevzuat, kişilerin yaşamının korunması yönünden eksik olmadığı sürece sağlık çalışanlarının hastayı tedavi ederken yaptığı değerlendirme hataları, tedavi sürecindeki gecikmeler ya da tedavi sırasında sağlık

Tıbbi İhmal Sonucu Kanserin Geç Teşhis Edilmesi ve Hastanın Ölümü Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tıbbi İşlem Nedeniyle Tazminat Ödenmesi ve Kusur Durumuna Sağlık Personeline Rücu Edilmesi

Tıbbi İşlem Nedeniyle Tazminat Ödenmesi ve Sağlık Personeline Rücu Edilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Dava Konusu Kural Dava konusu kuralın da yer aldığı düzenlemede, kamu kurum ve kuruluşları ile devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki Sorumluluk Kurulu (Kurul) tarafından bir yıl içinde karar verileceği öngörülmüştür. İptal Talebinin Gerekçesi Dava dilekçesinde özetle; Kurulun atama usulü ve oluşumu itibarıyla tarafsız olamayacağı, bu durumun hekim ve diğer sağlık çalışanları ile mağdurun adil yargılanma ve etkili başvuru haklarını ihlal edeceği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 1. “Kamu kurum ve kuruluşları…” İbaresi Yönünden Anayasa’da kamu görevlilerinin görev ve yetkileri kapsamındaki kusurlu eylemleri ile haksız fiillerine dayalı tazminat yükümlülüğü bakımından rücu kararını verecek merci konusunda belirleme yapılmamıştır. Bununla birlikte Anayasa’nın 40. maddesinde rücu konusunda karar verme yetkisinin devlete ait olduğu belirtilmiştir. Bu itibarla Anayasa’nın idari ve mali özerkliğini güvence altına aldığı kamu kurum ve kuruluşları dışında rücu kararını verme yetkisinin kamu yararı gözetilmek suretiyle kanunla kurulmuş başka bir merciye verilmesinde anayasal açıdan herhangi bir engel bulunmamaktadır. Öte yandan Kurul kararlarının yargı denetimine tabi olduğu ve Kurul üyelerinin görevlerinin gereklerine aykırı hareket ettiklerinin kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararıyla tespit edilmesi hâlinde mali ve idari yönden sorumlu olacağı açıktır. Ayrıca rücu kurumu, rücu işlemine konu eylem nedeniyle zarar göreni doğrudan ilgilendiren bir niteliğe sahip olmayıp rücu kararı verilmemesi mağdurun tazminat hakkı yönünden herhangi bir olumsuz sonuç doğurmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir. 2. “…Devlet üniversitelerinde…”İbaresi Yönünden Üniversitelerin bilimsel, idari ve mali özerkliği üniversitelerin bağımsızlığı için vazgeçilmez unsurlar olup bu unsurlardan herhangi birine yapılacak müdahale diğer unsurların da olumsuz şekilde etkilenmesine neden olacaktır. Bu bağlamda dava konusu kuralda belirtilen hususlarda ilgili kamu görevlisine rücu yetkisi, üniversitelerin idari ve mali özerkliği kapsamında ele alınmalıdır. Anayasa’nın 130. maddesinde de belirtildiği üzere anayasal düzeyde sahip olunan idari özerklik üniversitelere sınırsız bir yönetim yetkisi tanımamaktadır. Nitekim anılan maddede merkezî idarenin üniversiteler üzerinde gözetim ve denetim yetkisinin bulunduğu açıkça hükme bağlanmıştır. Ayrıca Anayasa’nın anılan maddesinin sekizinci fıkrasında üniversitelerin bütçelerinin kendileri tarafından hazırlanacağı açıkça belirtilmek suretiyle mali konularda anayasal sınırlar gözetilerek karar alma yetkisinin üniversitelere ait olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla devlet üniversitelerinin bütçesinden ödenen tazminatın rücu edilmesine ilişkin karar verme yetkisinin de bizzat üniversitelere ait bir yetki olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. Bununla birlikte idari vesayet yetkisi, hiyerarşik denetimde olduğu gibi genel bir yetki niteliği taşımayıp kanunla çerçevesi çizilen sınırlar içinde kullanılması gereken istisnai bir yetkidir. Vesayet makamlarınca bu yetki yerinden yönetim kuruluşunun işlemlerini iptal, onama, erteleme, izin verme, tekrar görüşülmesini isteme, düzeltme şeklinde kullanılabileceği gibi bunların organlarının kararlarına karşı idari yargı mercilerinde dava açma şeklinde de kullanılabilir. Buna karşılık vesayet yetkisi ilke olarak merkezî idareye, yerinden yönetim kuruluşları yerine geçerek icrai karar alma yetkisi vermez. Bu hususlar gözetildiğinde idari ve mali özerkliğe sahip üniversitelerin yerine geçerek bu kurumların bütçe hazırlama yetkisi üzerinde doğrudan etki doğurabilecek nitelikte karar alma yetkisine sahip bir Kurulun oluşturulması, merkezî yönetimin vesayet yetkisinin sınırlarıyla bağdaşmamaktadır. Bu değerlendirmeler ışığında kuralın kamu yararı amacına ulaşma bakımından elverişli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2022/90 Karar Sayısı : 2023/201 Karar Tarihi : 30/11/2023 R.G.Tarih-Sayı : 2/2/2024-32448 İptal Davasını Açan: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 132 milletvekili İptal Davasının Konusu: 12/5/2022 tarihli ve 7406 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen ek 18. maddenin üçüncü fıkrasının Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir. I. İptali İstenen Kanun Hükmü 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun iptali talep edilen kuralın da yer aldığı ek 18. maddesi şöyledir: “Ek Madde 18- (Ek:12/5/2022-7406/14 md.) Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilir. Mesleki Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilir. Soruşturma izni verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanunun 7 nci maddesindeki süreler, iki kat olarak uygulanır. Mesleki Sorumluluk Kurulunun kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir. Kamu kurum ve kuruluşları ve Devlet üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından bir yıl içinde karar verilir. Mesleki Sorumluluk Kurulu, Sağlık Bakanı tarafından belirlenen; a) Bakan yardımcısı, b) Sağlık Hizmetleri, Kamu Hastaneleri, Hukuk Hizmetleri, Yönetim Hizmetleri genel müdürleri veya yardımcıları, c) Profesör veya doçent unvanlı biri dâhilî, diğeri cerrahi branştan iki hekim, olmak üzere yedi üyeden oluşur. Mesleki Sorumluluk Kurulunun başkanı Bakan yardımcısıdır. (c) bendi uyarınca belirlenen üyelerin görev süresi iki yıldır. Mesleki Sorumluluk Kurulu, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar alır. Oylamalarda çekimser oy kullanılamaz. Sağlık Bakanı gelen işin niteliği ve sayısına göre, başka bir Bakan yardımcısının başkanlığında üçüncü fıkrada gösterilenlerden, yeni kurullar oluşturabilir. Mesleki Sorumluluk Kurulu üyeleri, ikinci fıkra kapsamında verdikleri kararlar sebebiyle görevinin gereklerine aykırı hareket ettiklerinin kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararıyla tespit edilmesi dışında mali ve idari yönden sorumlu tutulamaz. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve

Tıbbi İşlem Nedeniyle Tazminat Ödenmesi ve Kusur Durumuna Sağlık Personeline Rücu Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Vücut ve Sağlığa Verilen Zararlar için Ödenen Manevi Tazminat Haczedilebilir mi

Vücuda ve Sağlığa Verilen Zararlar Nedeniyle Ödenen Manevi Tazminat Haczedilebilir mi veya Takas Edilebilir mi Manevi Tazminat Haczedilebilir mi: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendi uyarınca vücut ve sıhhate verilen zararlar için ödenen manevi tazminat alacağının haczi mümkün olmadığından, haczi caiz olmayan alacak takas da edilemez. (2004 s. K. m. 82) (6098 s. K. m. 139, 144) (1136 s. K. m. 164) (818 s. K. m. 123) (8. HD. 01.07.2014 T. 2013/21709 E. 2014/13988 K.) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/8-135 Karar No: 2022/104 Karar Tarihi: 10-02-2022 1. Taraflar arasındaki şikayet isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Ankara 12. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikayetin kısmen kabulüne ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir. 2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. İnceleme Süreci Şikayetçi Alacaklı İstemi 4. Alacaklı vekili şikayet dilekçesinde; Aydın 1. İş Mahkemesinin 09.10.2012 tarihli ve 2012/217 E., 2012/482 K. sayılı kararında müvekkiline 40.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiğini ve bu ilama dayalı olarak Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasında ilamlı takip başlattıklarını, ancak borçlu şirketin İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine başlattığı icra takibinde 28.01.2013 tarihli haciz müzekkeresi ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasındaki alacakları üzerine haciz konulduğunu, ayrıca 29.01.2013 tarihli dilekçesiyle İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasındaki alacağı ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasındaki alacağın takas-mahsubunu talep ettiklerini, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 144. maddesinin 3. bendi ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin son fıkrasındaki düzenlemeler gereğince manevi tazminat ve faizi ile vekalet ücreti ve faizinin haczedilemeyeceği gibi, takas ve mahsup edilemeyeceğini, yalnız takip konusu ilamdaki 2.020,86TL miktarındaki yargılama gideri ile 51,03TL faizine haciz konulabileceğini ileri sürerek haczedilmezlik şikayetinin kabulü ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 31.01.2013 tarihli kararı ve yazısı ile tüm dosya alacağı üzerine konulan haczin alacak kalemlerinden yargılama gideri ve faizi toplamı 2.071,89TL’lik kısmının muhafaza edilerek geri kalan alacaklar üzerine konulan haczin kaldırılmasına, takas-mahsup talebini kabul etmediklerinden takas-mahsup talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Şikayet Olunan Borçlu Cevabı 5. Borçlu vekili cevap dilekçesinde; İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasından konulan haciz yasaya uygun olduğundan haczedilmezlik şikayetinin yerinde olmadığını, Ankara 6. İcra Dairesinin 2013/550 E. sayılı dosyasındaki takas taleplerinin alacaklı tarafından kabul edilmediğini, İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasındaki alacaklarının tüm fer’ileri ile birlikte takibe konu Aydın 1. İş Mahkemesinin 09.10.2012 tarihli ve 2012/217 E., 2012/482 K. sayılı kararında davacı aleyhine hükmedilen 2.400TL vekalet ücreti alacakları yönünden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 139 vd. maddeleri gereğince takas talebinde bulunduklarını, ayrıca ilamlı takibe konu edilen manevi tazminat alacağının TBK’nın 144. maddesinde takasa konu edilemeyecek alacaklardan olmadığını, manevi tazminat alacağının alacaklının ve ailesinin iaşesi için mutlak olarak alacaklının eline verilmesi gerekli alacaklardan olmadığını belirterek TBK’nın 144. maddesine uygun olan takas taleplerinin kabulüne, müvekkil şirketin Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasındaki alacaklı …’a borcunun, müvekkilin …’dan alacaklı olduğu İzmir 1. İcra Müdürlüğü 2011/2379 E. sayılı dosyasındaki alacaklarından tüm ferileri ile birlikte takas edilmesine, takibe konu Aydın 1. İş Mahkemesinin kararında hükmedilen 2.400TL vekalet ücreti alacağının da takas edilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı 6. Ankara 12. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 18.07.2013 tarihli ve 2013/115 E., 2013/751 K. sayılı kararı ile; Aydın 1. İş Mahkemesinin 09.10.2012 tarihli ve 2012/217 E., 2012/482 K. sayılı kararında iş kazası nedeniyle manevi tazminata hükmedildiği, manevi tazminat alacağının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendi uyarınca haczinin mümkün olmadığı, aslı haczedilemeyen paranın faiz ve gelirlerinin de haczedilemeyeceği, Avukatlık Kanunu’nun 164/son maddesine göre karşı tarafa yüklenecek vekalet ücretinin avukata ait olduğu, bu ücretin iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemeyeceği ve haczinin de mümkün olmadığı, bu durumda iş kazası nedeniyle hükmedilen manevi tazminat alacağı ve faizi ile vekalet ücretinin haczinin, takas ve mahsubunun mümkün olmadığı, TBK’nın 139. maddesine göre muaccel borçların takasının her zaman istenebileceği, takas definin icra müdürlüğüne ya da icra mahkemesine bildirilmesinin mümkün olduğu gerekçesi ile davacının (şikayetçinin) davasının (şikayetinin) kabulü ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasında bulunan alacaklardan İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyası üzerinden uygulanan haczin manevi tazminat işlemiş faiz, vekalet ücreti ve işlemiş faizine uygulanan haczin kaldırılmasına, davalı karşı davacının (şikayet olunan borçlunun) takas mahsup isteminin kısmen kabulüne, davalı karşı davacının (şikayet olunan borçlunun) Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyası üzerinden olan borcunun 2071,89TL’sinin İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyası üzerinden alacağından mahsubuna karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 01.07.2014 tarihli ve 2013/21709 E., 2014/13988 K. sayılı kararı ile; “…Alacaklı … tarafından Ankara 6. İcra Müdürlüğü’nün 2013/550 Esas sayılı dosyası ile iş kazası nedeniyle manevi tazminat alacağı ilamına dayanılarak borçlu Toprak Tekstil Mensucat San. ve Tic. A.Ş. aleyhine ilamlı takip başlatıldığı, alacaklı Mikrocerrahi Özel Sağlık ….A.Ş. tarafından ise … aleyhine İzmir 1. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2379 Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığı ve daha sonra dosya alacağının Toprak Tekstil Mensucat San. ve Tic. A.Ş.’ye temlik edildiği ve bu takip dosyası üzerinden Ankara 6. İcra Müdürlüğü’nün 2013/550 Esas sayılı dosyasına haciz müzekkeresi gönderilerek haciz konulduğu, bu dosyada temlik alacaklısının 2011/2379 Esas sayılı dosyadaki alacakların, Ankara 6. İcra Müdürlüğü’nün 2013/550 Esas sayılı dosyasındaki borçlarından takasını talep ettiği, alacaklı … vekili ise İcra Mahkemesi’ne başvurusunda 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82/11. maddesi ve Avukatlık Kanunu’nun 164/son madde gereğince manevi tazminat, vekalet ücreti ve bu kalem alacakların işlemiş faizine haciz konulamayacağından yargılama gideri ve faizi olmak üzere 2071.89 TL dışındaki miktar için konulan haczin kaldırılmasını ve borçlunun takas-mahsup talebinin reddine karar verilmesini istemiştir. Borçlu Toprak Tekstil Mensucat San. ve Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesiyle takasa ilişkin karşı dava talebinin kabulü ile İzmir 1. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2379 Esas sayılı dosyadaki tüm alacağın ferileri ve ilamda lehine hükmedilen 2400 TL vekalet ücretiyle birlikte Ankara 6. İcra

Vücut ve Sağlığa Verilen Zararlar için Ödenen Manevi Tazminat Haczedilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kemik Kırığının Derecesine Göre Kasten Yaralama Suçundan Verilecek Cezada Artırım Yapılması

Kemik Kırığının Derecesine ve Hayat Fonksiyonlarına Etkisine Göre Cezada Artırım Yapılması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama – Madde 87 (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Konuşmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz. (2) Kasten yaralama fiili, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz. (3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır. (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Madde Gerekçesi Madde metninde kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri belirlenmiştir. Birinci fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun mağdurun duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâli olarak öngörülmüştür. Bunun için duyu veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olunmalıdır. Vücutta çift olarak bulunan organlardan birinin işlevini tamamen yitirmesi hâlinde, diğer organ fonksiyon görmeye devam edebilir. Bu durumda dahi, organın işlevinin zayıflaması değil, ikinci fıkraya göre işlevin yitirilmesi söz konusudur. Çünkü, bent metninde duyu veya organlardan birinin işlevinden söz edilmiştir. Keza, kasten yaralamanın mağdurun konuşmasında sürekli zorluğa neden olması, (b) bendinde bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâli olarak öngörülmüştür. Bu hükmün uygulanabilmesi için, konuşma yeteneğinin tamamen yitirilmesi değil, konuşma yeteneğinin kullanılmasında güçlükle karşılaşılması gerekir. Aksi takdirde ikinci fıkra hükmü uygulanır. Fıkranın (c) bendine göre, kasten yaralama suçunun yüzde sabit ize neden olması, bu suçtan dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Burada geçen yüz deyimi, çehre karşılığında kullanılmıştır ve kişinin boyun ve kulakları dahil, başın ön kısmını ifade eder. Yüzde sabit iz, yaralama sonucu yüzde meydana gelen daimî, sürekli izlerdir. Ancak bu izler yüzün sürekli değişikliği hâlinden farklıdır. Sabit iz yüzü değiştirmemekte ve mağduru öteden beri tanıyanlarda, kişiliği bakımından herhangi bir duraksamaya neden olmamaktadır. İkinci fıkrada söz konusu edilen yüzde sürekli değişiklik hâlinde ise, bunun tam tersi söz konusudur; yüzüne kezzap atılmış bulunan kişinin durumu buna örnek teşkil eder. Fıkranın (d) bendine göre, kasten yaralamanın kişinin hayatını tehlikeye sokan bir duruma neden olması, bu suçtan dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Kasten yaralamanın hayati tehlikeye sebebiyet verip vermediğinin tespiti, tıbbi bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralamanın gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olması hâli düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış diğer hâlleri belirlenmiştir. Fıkranın (a) bendinde kasten yaralama sonucunda mağdurun iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesi hâlinde, suçun temel şekline nazaran verilecek cezanın artırılması öngörülmüştür. (b) bendinde ise, duyu veya organlardan birinin işlevinin yitirilmesi hâlinde cezanın artırılması öngörülmüştür. İşlevin zayıflamasıyla yitirilmesi arasındaki farka ilişkin açıklama için birinci fıkranın gerekçesine bakılmalıdır. Fıkranın (c) bendinde, kasten yaralama sonucunda mağdurun konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolması hâli düzenlenmiştir. (d) bendinde yüzünün sürekli değişikliğe uğraması hâli öngörülmüştür. Bu hususa ilişkin açıklama için birinci fıkranın gerekçesine bakılmalıdır.   Nihayet (e) bendinde, kasten yaralama suçunun gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine neden olunması hâli düzenlenmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâline ilişkin düzenleme yapılmıştır. Bu itibarla, kırığın mağdurun hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, fail hakkında fıkrada belirtilen oranlarda cezaya hükmolunacaktır. Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, Genel Hükümler Kitabında yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2017/308 Karar No: 2019/61 Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 3. Ceza Dairesi Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi Özet: Bilimsel verilere dayanan ve kemik kırıklarını hafif (1), orta (2-3) ve ağır (4-5-6) olarak sınıflandıran istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda yer alan katılanın kolundaki parçalı kırığının hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek nitelikte olduğu yönündeki bulgulara karşın kemik kırığı doğuran yaralanmalarda kırığın derecesine göre sanığın cezasında yarı oranına kadar artırım öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken kırığın yaşamsal fonksiyonlara etkisi ile orantılı olarak makul bir oranda artırım yapılması yerine Yerel Mahkemece TCK’nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesini de ihlal edecek şekilde artırım oranının 1/3 olarak fazla tespitinde isabet bulunmamaktadır. İçtihat Metni Kasten yaralama suçundan sanık …\’ın TCK\’nın 86/1, 86/3-e, 87/3, 29 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin İstanbul Anadolu 31. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2013 tarihli ve 53-715 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 19.03.2015 tarih ve 32801-10174 sayı ile; \”…5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87/3. maddesinde \’kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması hâlinde, yukarıdaki maddelere göre belirlenen ceza, kırık vaya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.\’ şeklinde düzenlendiği, Kadıköy Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporunda olay nedeniyle katılanda meydana gelen kırığın hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkiler nitelikte olduğunun belirtilmesine karşın, Mahkeme tarafından sanığın mağdur …\’ı yaralaması yönünden herhangi bir gerekçe gösterilmeden, TCK’nın 3. maddesindeki orantılılık ilkesine aykırı olacak şekilde (1/3) oranında ceza artırılarak sanık hakkında fazla ceza tayin edilmesi\” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Direnme Kararı İstanbul Anadolu 31. Asliye Ceza Mahkemesi ise 29.09.2015 tarih ve 281-456 sayı ile; \”…Maddedeki düzenlemede, bu maddeye göre yapılacak ceza artırımının üst sınırının yarı oranında (1/2 oranında) artırım olacağı açık ve kesin olarak bellidir. Kemik kırığının Adli Tıp Kurumu ve uzman doktorlar tarafından

Kemik Kırığının Derecesine Göre Kasten Yaralama Suçundan Verilecek Cezada Artırım Yapılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) Bulaşan Ürünlerin İthal Edilmesi ve Satılması Halinde Ceza Verilebilir mi

Genetiği Değiştirilmiş Organizma Bulaşan Ürünlerin İthal Edilmesi ve Satılması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Olaylar Başvurucu, dış ticaretle uğraşan G. Tarım Ürünleri Pazarlama Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin (Şirket) olayların geçtiği tarihteki yönetim kurulu başkanıdır. Şirket, Amerika Birleşik Devletleri\’ndeki bir firmadan uzun ve orta taneli çeltik satın alarak farklı tarihlerde Mersin Limanı\’na getirmiştir. Getirilen ürünlerin bir kısmının genetiği değiştirilmiş organizma niteliğinde olduğu yönünde yapılan ihbarlar üzerine, Cumhuriyet başsavcılığınca 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu\’na aykırı fiilleri işleme suçlamasıyla başvurucunun da aralarında bulunduğu şirket yöneticileri hakkında başlatılan soruşturma kapsamında görevlilerce çeltik emtiasından numuneler alınmış, ayrıca ürünlere de el konulmuştur. Ürünlerden alınan numuneleri inceleyen Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, düzenlediği analiz raporunda ürünün genetik modifiye olduğunu gösteren dizilimlere rastlandığını ifade etmiştir. İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesindeki uzmanlarca düzenlenen bilirkişi raporlarında da ürünlerin genetik modifiye olduğunu gösteren dizilimler içerdiği belirtilmiştir. Başsavcılık, başvurucunun ve diğer bazı kişilerin cezalandırılması talebiyle ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmış, iddianamede ayrıca el konulan çeltik ve pirinç türü eşyanın müsaderesine karar verilmesi talep edilmiştir. Öte yandan Şirket tarafından ihaleyle Millî Savunma Bakanlığına satılan pirinçlerin de Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik\’e uygun olmadığının tespiti üzerine başsavcılık, başvurucu ile diğer kişilerin cezalandırılması ve emtianın müsaderesine karar verilmesi talebiyle dava açmış, dava ağır ceza mahkemesinde görülen diğer davayla birleştirilmiştir. Kovuşturma sürecinde çeşitli laboratuvarlardan alınan bazı raporlarda ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma içerdiği belirtilmiş ancak bunun pirincin kendisinden mi yoksa genetiği değiştirilmiş organizmanın bulaşmasından mı kaynaklandığının anlaşılamadığı ifade edilmiştir. Başvurucu, yargılama sürecindeki savunmasında ürünlere genetiği değiştirilmiş organizma bulaşmasının taşıma veya saklama koşullarından kaynaklanabileceğini ileri sürmüştür. Ağır ceza mahkemesi, başvurucunun mahkûmiyetine ve suça konu pirincin müsaderesine karar vermiştir. Yargıtay’ın bu kararı düzelterek onaması üzerine başvurucu, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna (Ceza Genel Kurulu) itiraz yoluna gitmesi talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmiştir. Müracaatı inceleyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın bozulması talebiyle Ceza Genel Kuruluna başvurmuştur. Ceza Genel Kurulu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını reddetmiştir. İddialar Başvurucu; biyokimya güvenliği mevzuatına aykırı davranıştan kanunun kapsamının genişletilmesi suretiyle mahkûmiyet hükmü kurulması sebebiyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, delillerin ve hukuk kurallarının hatalı değerlendirilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünün müsadere edilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi yönünden öncelikle başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırılıp cezalandırılmadığı incelenmiştir. Başvurucunun cezalandırıldığı 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu\’nun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişinin cezalandırılacağının hükme bağlandığı görülmüş ve bu bağlamda başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırıldığı kanaatine varılmıştır. Ceza hükümlerinin kanunun özünden uzaklaşacak şekilde genişletici yoruma tabi tutulması suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal edebilir. Somut olayda yargı mercilerinin yorumlarının kanunun özünden uzaklaşan, genişletici bir mahiyet taşıyıp taşımadığını inceleyen Anayasa Mahkemesi, 5977 sayılı Kanun\’un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında \”[genetiği değiştirilmiş organizma] ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden …\” kavramına yer verildiğine dikkat çekmiştir. 5977 sayılı Kanun\’un 2. maddesinin birinci fıkrasında ise genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile bulaşan kavramlarının ayrı ayrı tanımlandığına vurgu yapılmıştır. Bu tanımlamalar dikkate alındığında, bulaşan olarak tanımlanan madde içeren ürünlerin Kanun\’un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki suçun kapsamında değerlendirilmesinin öngörülebilir bir yorum olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir. Bulaşan kavramının Kanun’daki tanımı gözönünde bulundurulduğunda, bulaşan içeren ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri kapsamında görülmesinin kanunun olağan anlamından çıkarılmasının zorlayıcı bir yorum olacağı kanaatine varılmıştır. Somut olayda yargılamayı yürüten ağır ceza mahkemesi, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri kavramının sadece genetiği değiştirilmiş organizma mahiyetindeki ürünleri değil bu organizmaların bulaştığı ürünleri de kapsadığını kabul etmiştir. Ağır ceza mahkemesi, çeltik ürününün genetiği değiştirilmiş organizma mı yoksa genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürün mahiyetinde mi olduğunu netleştirmeye gerek duymadan, her iki durumun da suçun kapsamına girdiğini değerlendirerek hüküm kurmuştur. Yargıtay da mahkûmiyet hükmünü hukuka uygun bulmuştur. Ceza Genel Kurulu ise \”[genetiği değiştirilmiş organizma] ve ürünleri\” tanımına dikkat çekerek, söz konusu tanımın genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünleri de kapsadığı sonucuna ulaşmıştır. Kanun yolları sürecindeki nihai değerlendirmede başvurucunun yönetim kurulu başkanı olduğu şirketçe ithal edilen çeltik ürününün genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan niteliğinde olduğu kabul edilmiş ve bu kabul üzerinden hüküm kurulmuştur. Bu bilgiler ışığında, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan çeltik ürününün, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri olarak değerlendirilmesinin kanuni düzenlemenin özünden uzaklaşan, genişletici ve öngörülemez bir yorum olduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Genetiği Değiştirilmiş Organizma Bulaşan Ürünlerin İthal Edilmesi, İşlenmesi ve Satılması Halinde Ceza Verilebilir mi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Fuat Fettahoğlu Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/33972 Karar Tarihi: 17/5/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 22/9/2023 – 32317 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekili: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Ayhan KILIÇ Başvurucu: Fuat FETTAHOĞLU I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; biyokimya güvenliği mevzuatına aykırı davranıştan kanunun kapsamının genişletilmesi suretiyle mahkûmiyet hükmü kurulması nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, delillerin ve hukuk kurallarının hatalı değerlendirilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünün müsadere edilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 9/10/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. 7. Bölüm başvurunun Genel Kurula sevkine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 9. Başvurucu 1948 doğumlu olup İstanbul\’da ikamet etmektedir. Başvurucu, dış ticaret işiyle iştigal eden G. Tarım Ürünleri Pazarlama Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin (Şirket) olayların geçtiği tarihteki yönetim kurulu başkanıdır. 10. Şirket Amerika Birleşik Devletleri\’ndeki (ABD) bir firmadan 2.952.807 ve 10.518.547 kg uzun taneli çeltik satın alarak 17/11/2011 tarihinde Mersin Limanı\’na getirmiştir. Şirket yine ABD\’deki firmadan satın aldığı 16.524,400 kg orta taneli çeltiği 12/4/2012 tarihinde, 16.232.620 kg orta taneli çeltiği de 23/2/2013 tarihinde Mersin

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) Bulaşan Ürünlerin İthal Edilmesi ve Satılması Halinde Ceza Verilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İlaç Kalıntısı Bulunan Gıdanın Satışı Suçunda Ceza Miktarı ve Dava Zamanaşımı Süresi

Limitlerin Üstünde Zirai İlaç Kalıntısı Bulunan Gıdanın Satışı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti – Madde 186 (1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilaçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezası verilir. (2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. Madde Gerekçesi Madde metninde, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeylerin veya ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suç olarak tanımlanmıştır. Her türlü yenilecek veya içilecek şeyler ya da ilaçlar, bu suçun konusunu oluştururlar. Ancak, bunların, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya muhteviyatının değiştirilmiş olması gerekir. Söz konusu suç, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya muhteviyatı değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeylerin ya da ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suretiyle işlenebilir. Bu bakımdan söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçun, resmî izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüştür. Dava zamanaşımı – Madde 66  (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası; a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl, b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl, c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl, d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl, e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, geçmesiyle düşer. (2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer. (3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur. (4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır. (5) Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar. (6) Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar. (7) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı uygulanmaz. Madde Gerekçesi Tasarının dava zamanaşımına ilişkin düzenlemesi esas itibarıyla muhafaza edilmiştir. Ancak, suçlar arasında cürüm ve kabahat ayrımı kaldırılmasına ve çeşitli ceza yaptırımlarına ilişkin getirilen yeni hükümlere paralel olarak madde metninin ifade biçiminde bazı değişiklikler yapılmıştır. Madde metnine yeni bir fıkra olarak, çocuklar açısından fiili işlediği sıradaki yaşı göz önünde bulundurulmak suretiyle ayrı zamanaşımı sürelerinin belirlenmesine ilişkin bir hüküm konulmuştur. Tasarıda, dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde ağırlatıcı ve hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan cezanın üst sınırının göz önünde bulundurulacağı belirtilmekteydi. Ancak, yapılan değişiklikle, dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin de dava zamanaşımı sürelerinin tespitinde göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde düzenleme yapılmıştır. İlaç Kalıntısı Bulunan Gıdanın Satışını Yapan Sanığa Dava Zamanaşımı Süresinin Dolması Halinde Ceza Verilebilir mi Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2016/1096 Karar No: 2018/123 Karar Tarihi: 27.03.2018 Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 20. Ceza Dairesi Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi İçtihat Metni Bozulmuş gıda ticareti yapma suçundan sanık … O.. U..\’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 186/1-2, 43, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 2 yıl 9 ay 10 gün hapis ve 12.480 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Antalya 9. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.03.2009 gün ve 1050-222 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 02.03.2016 gün ve 14210-1226 sayı ile; \”…1- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Antalya İl Kontrol Labaratuvar Müdürlüğü\’nün ve İnterlab Gıda Kontrol Laboratuvarı\’nın İhracat Muayene ve Analiz Raporlarına göre zirai ilaç kalıntısı değerlerinin fazlalığı nedeniyle, Rusya Federasyonu\’na ihraç edilemeyen suç konusu yaş sebzelerin, sanık tarafından iç piyasada tüketime sunulduğuna ya da satıldığına ilişkin sanığın savunmalarının aksine kuşku sınırlarını aşan mahkûmiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi. 2- Kabule göre; a- 5179 sayılı Kanun\’un 29. maddesinde 08.02.2008 tarih, 26781 sayılı Resmi Gazete\’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun\’la yapılan değişiklik ile; 5179 sayılı Kanun\’un 18. maddesinde belirtilen sağlığın korunması ile ilgili yasakları ihlal eden kişilerin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Kamu Sağlığına Karşı Suçlar başlıklı bölümünde yer alan hükümlere göre cezalandırılacağı belirtilmiş olması karşısında; suç tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Kanun\’un 29. maddesinin (ı) bendinde öngörülen ceza ile 5237 sayılı TCK\’nın 186. maddesinde öngörülen ceza karşılaştırılıp lehe Kanun saptanmadan 5237 sayılı TCK\’nın 186. maddesi hükümleri ile uygulama yapılması, b- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Antalya İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğü\’nün ve İnterlab Gıda Kontrol Laboratuvarı\’nın ihracat muayene ve analiz raporlarında belirtilen bulgular dikkate alınarak suç konusu yaş sebzelerin \’kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya değiştirilmiş\’ nitelikte olup olmadığı hususunda uzman kurum yada kuruluştan rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekeceğinin gözetilmemesi, c- … Kard.. Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi\’ni temsile yetkili şube müdürü olan sanığın bu suçu resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlemediği gözetilmeden TCK\’nın 186. maddesinin 2. fıkrası gereğince artırılması, d- Suç tarihi 30.11.2007, 08.12.2007, 12.12.2007 ve 15.12.2007 olduğu halde gerekçeli karar başlığında 30.11.2007 olarak gösterilmesi, e- Suçtan doğrudan zarar görmeyen ve davaya katılma hakkı bulunmayan müşteki kurum lehine, sanık aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi, f- Hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bir karar verilmemesi…\” isabetsizliklerinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş, Karşı Oy Gerekçesi Daire başkanı … ve Daire Üyesi H. Torlak; \”Sanık O.. U..\’ın sahibi olduğu … Şirketler Gıda Sanayi Ticaret Limited Şirketi

İlaç Kalıntısı Bulunan Gıdanın Satışı Suçunda Ceza Miktarı ve Dava Zamanaşımı Süresi Read More »