Sağlık Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sözleşmeli Aile Hekimi Sendika Kararı Doğrultusunda İş Bırakması Halinde Aylık Ücretinden Kesinti Yapılabilir mi

Sözleşmeli Aile Hekimi Sendika Kararı Doğrultusunda İş Bırakması Halinde Aylık Ücretinden Kesinti Yapılabilir mi İş Bırakması Nedeniyle Aile Hekimi Aylık Ücretinden Kesinti Yapılması: Sağlık çalışanlarına, acil sağlık hizmetlerini aksatmadan iş bırakmaları nedeniyle disiplin cezası verilemeyeceğine ilişkin çok sayıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ile yerel yargı kararları bulunmakla birlikte, çalışılmayan günler için idari hizmet sözleşmesinde yer alan hükme dayanılarak ücret ödenmemesi, iş bırakma eylemleri yoluyla haklarını korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan çalışanlar ile idare arasında sağlanmak gerekli olan adil dengeyi bozmadığı gibi sendikal faaliyetin engellenmesi olarak da kabul edilemeyeceğinden, davacının sendikal faaliyet sebebiyle işe gitmemesi, anılan gün için ödeme yapılmamasına engel oluşturmamaktadır. Anılan mevzuat hükümleri çerçevesinde, sözleşmeli aile hekimi olan davacının, iki gün göreve gelmediğinin sabit olduğu ve ilgili Yönetmelik’in 19. maddesinin 1. fıkrası kapsamına giren bir durumunun var olmadığı anlaşıldığından, hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, dava konusu işlem gerekçeyle hukuka uygun bulunduğundan, davacının parasal hak talebinin de dayanağının olmadığı görülmüştür. Bu itibarla, davanın reddi gerekmekte iken; dava konusu işlemin iptali, yapılan kesintinin, başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi yolunda İdare Mahkemesi Hakimince verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır. (AİHS m. 11) (2709 s. K. m. 51) (6356 s. K. m. 67) (5258 s. K. m. 3) (Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği m. 19) Danıştay 2. Daire Esas No: 2025/1655 Karar No: 2025/3139 Karar Tarihi: 23.06.2025 Resmi Gazete Tarih ve Sayısı: 12.08.2025 – 32984 Yargılama Süreci Dava Konusu İstem Dava; sözleşmeli aile hekimi olarak görev yapan davacı tarafından, iki gün işe gelmediğinden bahisle aylık ücretinden yapılan kesintinin iadesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile bu kesintinin, kesinti tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Kanun Yararına Temyiz Edilen Kararın Özeti Bursa 2. İdare Mahkemesi Hakimince verilen 24/12/2024 günlü, E:2023/1848, K:2024/1817 sayılı karar ile; davacının, üyesi bulunduğu dernek ve sendikaların yetkili kurullarınca alınan karara uyarak, “özlük haklarının verilmemesi”, “haksız ve adaletsiz malpraktis cezaları”, “sağlıkta şiddet ve buna karşı alınması istenen önlemlerin görmezden gelinmesi” ile “sistem ve mevzuat hatalarına ilişkin problemler’ konusunda kamuoyunun desteğini almak amacıyla düzenlenen iş bırakma eylemine katılmasından dolayı görevinin başında bulunmadığı anlaşılmış olup, sendikal eyleme destek niteliğinde olan göreve gelmeme eyleminin de kabul edilebilir bir mazeretle işlendiği sonucuna varıldığından, davacının mensubu olduğu dernek ve sendikanın aldığı karar doğrultusunda katıldığı iş bırakma eylemi neticesinde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık görülmediği gerekçesiyle işlemin iptaline, yapılan kesintinin, başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Danıştay Başsavcısının Düşüncesi Sözleşmeli aile hekimi olan davacının, üyesi olduğu sendika tarafından alınan karara uyarak görevine gitmemesi nedeniyle, Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin 18. maddesinde yer alan “sözleşmeyle çalıştırılan aile hekimine çalışılan gün sayısına göre ödeme yapılır.” hükmü uyarınca çalışmadığı iki gün için aylık ücretinden kesinti yapılmasına yönelik itirazın reddine ilişkin işlemin iptali ile yapılan kesintinin, idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine ilişkin olarak Bursa 2. İdare Mahkemesince verilen 24/12/2024 tarihli ve E:2023/1848, K:2024/1817 sayılı kararın kanun yararına temyiz edilmesi talebiyle Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi: İdare Mahkemesi kararında, iş bırakma eyleminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü” başlıklı 11. maddesi uyarınca mazeret olarak kabulü gerekeceğinden, sendikal faaliyet sebebiyle eyleme katılman günler için ücret ödenmemesinin Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan “çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikaya girme hakkı dahil, başkalarıyla birlikte örgütlenme özgürlüğü hakkı”nın zedelenmesine sebep olacağı belirtildiğinden, sendikanın aldığı karara uyarak göreve gidilmeyen günler için sözleşmeli aile sağlığı çalışanına ücret ödenmemesinin sendika hakkı ve örgütlenme özgürlüğü hakkını ihlal edip etmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinde, herkesin dernek kurma hakkına sahip olduğu, bu hakkın çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerdiği; bu hakkın kullanılmasının, kanunla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamayacağı kurala bağlanmış; Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına ilişkin 87 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 11. maddesinde, hakkında bu Sözleşmenin yürürlükte bulunduğu Uluslararası Çalışma örgütünün her üyesinin, çalışanların ve işverenlerin örgütlenme hakkını serbestçe kullanmalarını sağlamak amacıyla gerekli ve uygun bütün önlemleri almakla yükümlü oldukları belirtilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Sendika kurma hakkı” başlıklı 51. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.” 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun “Sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencesi” başlıklı 18/1. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.” Anayasa, kanun ve uluslararası sözleşmelerde yer alan bu hükümlere göre, kamu görevlilerinin kural olarak serbestçe sendikal faaliyette bulunabilecekleri, kamu makamlarının bu hakkın kullanılmasına engel olacak nitelikteki her türlü müdahaleden sakınmaları gerektiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 15/09/2009 tarihli ve 30946/04 sayılı kararında, öğretmenlere üyesi oldukları sendikanın çağrısına uyarak, parlamentoda tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları nedeniyle göreve gelmedikleri için uyarma cezası verilmesinin, bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı, öğretmenlere verilen disiplin cezası “acil bir sosyal ihtiyaca” tekabül etmediğinden, “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı gerekçesiyle Avrupa insan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinin ihlal edildiği belirtilmiştir. Bu kararda; kamu görevlileri sendikaları tarafından alınan kararlara uyarak sendikal faaliyet kapsamında makûl süreyi aşmadan iş bırakan kamu görevlilerine disiplin cezası verilmesinin sendika hakkının ihlaline sebebiyet verdiği ifade edildiğinden, iş bırakma eylemine katılan aile hekimlerine işe gelmedikleri günler için idari hizmet sözleşmesinde yer alan “çalışılan gün sayısına göre ödeme yapılır.” hükmüne göre ücret ödenmemesinin, sendika hakkını ihlal edip etmediği hususunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 21/02/2008 tarihli ve E.2005/10, K.2008/63 sayılı kararında, 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’nun 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “aile hekimi ve aile sağlığı çalışanlarıyla yapılacak sözleşmede

Sözleşmeli Aile Hekimi Sendika Kararı Doğrultusunda İş Bırakması Halinde Aylık Ücretinden Kesinti Yapılabilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ameliyat Sonucu Oluşan Ödem ve Görme Kaybı vb. Komplikasyonlarda Doktor Hatası veya İhmalinin Bulunup Bulunmadığının Araştırılması

Tam Teşekküllü Üniversite Hastanelerinden Rapor Alınarak Tıbbın Gerek ve Kurallarına Göre Doktor Hatası veya İhmalinin Bulunup Bulunmadığının Araştırılması Doktor Hatası veya İhmalinin Araştırılması: Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, dosyada bulunan radyolojik tetkiklerin değerlendirilmesi sonucu paranazal BT incelemesinde; sfenoid sinüste septumun sola deviye olduğu belirtilmiş ise de, davalı doktorun; komplikasyonun sebebinin, anotomik bir varyasyon olan onodi hücresinin davacı hastada mevcut olması olduğunu, ameliyatı yapan doktorun haberdar olması gereken ve anatomik varyasyon olan onodi hücresinden operasyon öncesi çekilen tomografide hiç bahsedilmediğini savunduğu, davacılar tarafından dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarına bu yönden de itiraz edildiği gözetildiğinde, söz konusu raporda yer alan incelemelerin davacıların itirazlarını karşılar nitelikte olmayıp hüküm kurmaya elverişli olmadığı görülmüştür. O halde İlk Derece Mahkemesince, tam teşekküllü Üniversite Hastanelerinde görevli, içerisinde kulak burun boğaz, göz hastalıkları ve radyoloji uzmanının da bulunduğu bilirkişilerden heyet oluşturularak, özellikle ameliyat öncesi onodi hücrelerinin varlığının tespiti için gerekli tetkiklerin ve görüntülemelerin yapılıp yapılmadığı, ameliyat öncesi davacıya ait radyoloji görüntüleri incelenerek, onodi hücrelerinin varlığının görülüp görülmediği, onodi hücreleri görüntülerde tespit edilebiliyorsa davalı Hastanedeki radyoloji uzmanı tarafından rapor edilip edilmediği incelenerek, somut olaya uygun şekilde tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, davalı doktorun beyanı da değerlendirilerek, davacıların tüm itirazlarını karşılar nitelikte, taraf, Mahkeme ve Yargıtay kontrol ve denetimine açık rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ilgili şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. (6100 s. K. m. 371, 373) Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2025/192 Karar No: 2025/3719 Karar Tarihi: 01.07.2025 Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacılar vekili; davalı doktor tarafından 27.04.2017 tarihinde müvekkili….’e …. Antalya Hastanesinde genel anestezi altında “FESS, iki yanlı ve endoskopik iki yanlı frontal sinüs ve iki yanlı sfenoid cerrahisi” ameliyatı yapıldığını, 4 gün boyunca müvekkiline ödem tedavisi uygulandığını, müvekkilinin bir gözünün görme yetisini kaybettiğini, sinüzit ameliyatının da başarılı geçmemesi sebebiyle davalı doktorun ağır kusurlu olduğunu, göz sinirindeki harabiyetin doktorun burun kemiğini bir aletle yaralaması sonucu oluşan ödemden kaynaklandığını, bu tür ameliyatlarda kullanılması gereken navigasyon cihazının davalı Hastanede olmadığını ifade ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı olmak üzere şimdilik müvekkili Buket için 600.000,00 TL manevi ile 10.000,00 TL maddi tazminat, müvekkili …. için 150.000,00 TL manevi ile 10.000,00 TL maddi tazminatın 27.04.2017 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsilini talep etmiştir. II. Cevap 1. Davalı … vekili; müvekkili tarafından davacıya FESS(Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi) uygulandığını, davacının gözünde görme kaybı oluşmasında müvekkiline atfedilecek hiçbir kusurun olmadığını, davacı hastaya gerekli tetkiklerin ve tedavilerin yapıldığını, davacı hastanın sinüslerinde ya da burnunda hala bazı problemlerin mevcut olmasının ameliyatın başarılı olmadığı ya da yetersiz olduğu anlamına gelmediğini, hastada mevcut olan problemlerin tamamının giderilmesinin mümkün olmadığını, söz konusu ameliyat ile hedeflenenin hastanın solunum yollarında fonksiyonel düzelme sağlamak olduğunu ve bu hedefe de ulaşıldığını, hastanın anatomik yapısının problemli olduğunu, bu problemler nedeniyle istenmeyen sonuca yol açan komplikasyonun ortaya çıkma ihtimalinin arttığını, göz sinirinde oluşan ödemin sebebinin onodi hücresi olarak adlandırılan anatomik bir varyasyon olduğunu, yaşa ve cinsiyete göre değişkenlik gösterdiğini, Türkiye’de yapılan bilimsel çalışmalarda onodi hücresinin %13 civarında görüldüğü yönünde yayınların olduğunu, onodi hücresi olan insanların %4-25’inde optik siniri çevreleyen kemik yapısının belirli alanlarda siniri tam örtmediğinin görülebildiğini, operasyon öncesi yapılan paranazal sinüs tomografisi tetkikinde onodi hücresinin varlığının rapor edilmediğini, bu derece riskli bir operasyonda müvekkilinin göz sinirindeki bütünlüğe hiç bir zarar vermeden operasyonu tamamladığını, kemikte oluşan defektin müvekkili ile ilgisinin olmadığını, FESS cerrahisinden önce paranazal tomografi tetkikinin zorunlu olduğunu, bu konuda müvekkilini uyaran herhangi bir uyarı görülmediğini, yaşanan durumun komplikasyon olduğunu, davacıya usulüne uygun şekilde onam formunun imzaltıldığını, riskler arasında tam görme kaybının da bulunduğunu, dolayısıyla davacının bunu göze alarak operasyonu kabul ve talep ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. 2. Davalı Hastane vekili; davalı doktorun müvekkili Hastane hekimi olmayıp, kendisi ile müvekkili Hastane arasında yalnızca hastaneye ait ameliyathanenin kullanılması konusunda anlaşma olduğunu, bu nedenle tıbbi uygulamanın içeriğinden müvekkili Hastanenin sorumlu olmadığını, ameliyathane kullanımına ilişkin yapılan anlaşmalarda hastanelerin yalnızca organizasyon kusuru var ise sorumlu olmasının söz konusu olduğunu, süreçte organizasyon kusurunun söz konusu olmadığını, Sinus Cerrahisi-Fess Bilgilendirme ve Onam Formunda “Önerilen tedavinin avantajları ve riskleri” başlığı altında çok nadir görülebilen risklerden biri olarak görme kaybının belirtildiğini, konu ile literatürlerde de FESS ameliyatlarında görülebilen görme kaybının komplikasyon olduğunun açıkça belirtildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı …’in davalı doktora diğer davalı şirket bünyesinde faaliyet gösteren …. Antalya Hastanesinde 27.04.2017 tarihinde ”Fess, iki yanlı ve endoskopik iki yanlı frontal sinüs ve iki yanlı sfenoid sinüs cerrahisi” ameliyatı olduğu, ameliyattan sonra sol gözünün görmemeye başladığı, dosya arasına sunulan Sinüs Cerrahisi-Fess Bilgilendirme ve Onam Formunun üçüncü sayfasında “Önerilen Tedavinin Avantajları ve Riskleri” başlığı altında ”kısmi veya tam görme kaybı” bulunduğu, onam formunun usulüne uygun olarak davacı …’e imzalatıldığı ve ameliyatın riskleri konusunda bilgilendirildiği, …. Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından, İstanbul ATK 7. Adli Tıp İhtisas Kurulundan ve son olarak İstanbul ATK 3. Üst Kurulundan alınan raporlarda, davalı hekime ve davalı Hastaneye meydana gelen sonuç bakımından bir kusur atfedilmediği, uygulamaların tıbbi kurallara uygun olduğu, alınan üç raporun birbiri ile aynı doğrultuda olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; süresi içinde, davacılar vekili ve davalı … vekili istinaf başvurusunda bulunmuşlardır. IV. İstinaf Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; …. Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığının 03.07.2018 tarihli raporu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 7. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 25.12.2019 tarihli raporu ile bu raporlarla benzer yönde görüş bildiren Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. Üst Kurulunun 20.10.2022 tarihli raporlarında genel olarak; davacı hastaya uygulanan operasyonun endikasyon ve tekniğinin tıbben uygun olduğu, davacıda operasyon sonrası gelişen görme kaybının söz konusu ameliyat neticesinde her türlü dikkat ve özene rağmen gelişebilecek komplikasyonlardan biri olduğu, ameliyat sonrası görme kaybı şikayetine yönelik komplikasyon yönetiminin tıbben uygun yapıldığı, davalı hekimin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, davalı Hastanenin sağlık personelleri aracılığıyla yürüttüğü sağlık

Ameliyat Sonucu Oluşan Ödem ve Görme Kaybı vb. Komplikasyonlarda Doktor Hatası veya İhmalinin Bulunup Bulunmadığının Araştırılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hatalı Tıbbi Müdahale Nedeniyle Açılan Tam Yargı Davasında Zararın Tam Olarak Giderilmemesi

Hatalı Tıbbi Müdahale Nedeniyle Açılan Tam Yargı Davasında Zararın Tam Olarak Giderilmemesi AYM Kararı – Değerlendirme İddialar Başvurucu, hatalı tıbbi müdahale sonucu uğradığı zararın uzun ve yıpratıcı bir yargılama süreci sonunda tam olarak giderilememesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Olaylar Başvurucu, geçirdiği ameliyat sonucunda idarenin hizmet kusuru nedeniyle belden aşağısının felç kalmasına bağlı olarak bazı zararlara uğradığını ileri sürmüş; maddi ve manevi bu zararların olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle tazminine karar verilmesi talebiyle idare mahkemesinde (mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Yargılama sürecinde hazırlanan bilirkişi raporunda maddi tazminat miktarı, başvurucunun mahkemeden talep ettiği miktardan fazla hesaplanmıştır. Süreçte yürütülen kanun yolu incelemeleri neticesinde, artırılan maddi tazminat miktarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir. Danıştay, bu hükme ilişkin temyiz başvurusunu inceleyerek kararı onamış; onama kararına yönelik davalı idarenin karar düzeltme başvurusunu ise artırılan maddi tazminat miktarına yürütülecek faizin başlangıç tarihine ilişkin kısım dışındaki bölümler yönünden reddetmiştir. Danıştay, artırılan tazminat miktarı yönünden idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme kısmen bozma kararına uyarak maddi tazminatın artırılan kısmına ilişkin faiz başlangıcının, miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarih olarak belirlenmesine ve bu tarihten itibaren hesaplanacak faiz miktarının başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı temyiz başvurusu reddedilerek karar onanmış, onama kararına karşı yaptığı karar düzeltme başvurusu da reddedilmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun n 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yapılan değişiklik ile tam yargı davalarında miktar artırımı mümkün hâle gelmiş, ıslah benzeri müessese idari yargılama hukukunda yerini almıştır. Söz konusu değişiklik bağlamında, idari yargıda miktar artırımı müessesesinin kabul edilmesinin temel gerekçesinin, etkili başvuru ve adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesini temin ederek idarenin sebep olduğu zararların gerçek ve tam anlamıyla tazmini ve gideriminin sağlanması olduğu anlaşılmıştır. Somut başvuru bu açıdan incelendiğinde -mevzuatta açık bir yasak olmamasına rağmen- Danıştay tarafından faizin başlangıç tarihine ilişkin olarak yapılan yorum neticesinde kabul edilen tazminat talebi için dava dilekçesinde gösterilen değer ile miktar artırımı dilekçesine konu edilen kısım yönünden ayrıma gidildiği görülmüştür. Miktar artırımı dilekçesiyle artırılan kısım için faizin başlangıç tarihinin miktar artırım dilekçesinin idareye tebliğ edildiği tarih olarak belirlenmesi, başvurucunun aynı eylemden kaynaklanan maddi zararına ilişkin tazminatın -miktar artırımı dilekçesiyle talep edilen- bir kısmına ilişkin faizin daha ileri bir tarihten (somut olayda yaklaşık 9 yıl sonrası) başlayarak hesaplanması suretiyle değer kaybına uğramasına sebebiyet vermiştir. Başvurucunun açtığı davada artırılan miktara ilişkin faizin başlangıç tarihi yönünden Danıştay tarafından verilen kararın başvurucunun iddialarının incelenmesine ve uygun bir telafi şansı sunmaya elverişli olduğu söylenemez. Kanun koyucunun faiz başlangıç tarihine yönelik talebe ilişkin karar verilmesini kısıtlayan herhangi bir kural öngörmediği de dikkate alındığında Danıştay tarafından ortaya konulan bu yaklaşım, temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiğine yönelik şikâyetin etkili bir şekilde incelenmesine imkân sağlamamıştır. Bu durumun tıbbi ihmalden kaynaklanan zarara ilişkin yeterli giderimin sağlanmamasına, etkili başvuru hakkının gerçekleştirilmesi için idari yargılama usulüne kazandırılan miktar artırımı müessesesinin pratikte etkisiz hâle gelmesine yol açtığı sonucuna ulaşılmıştır. Nitekim tam yargı davalarında miktar artırımı talebinde bulunulması ve davanın kabulüne karar verilmesi hâlinde artırılan miktar yönünden hangi tarihten itibaren faiz verilmesi gerektiği konusu Danıştay İçtihatları Birleştirme Kuruluna (İBK) taşınmış ve İBK tarafından dava dilekçesinde talep edilen miktar için hangi tarihten itibaren faize hükmedilecekse artırılan miktar için de aynı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Hatalı Tıbbi Müdahale Sonucu Uğranılan Zarara ilişkin İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Açılan Tam Yargı Davasında Zararın Tam Olarak Giderilmemesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ferihan Beyoğlu – Başvuru Numarası: 2020/20382 Karar Tarihi: 9/1/2025 R.G. Tarih ve Sayı: 7/8/2025 – 32979 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: Şahap KAYMAK Başvurucu: Ferihan BEYOĞLU I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, hatalı tıbbi müdahale sonucu uğranılan zararın tam olarak giderilememesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 29/6/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 4. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu; Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesinde 6/9/2005 tarihinde geçirdiği ameliyat sonucunda idarenin hizmet kusuru nedeniyle belden aşağısının felç kaldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü 150.000 TL kazanç kaybı, 150.000 TL bakım gideri, 40.000 TL bez ve eldiven gideri olmak üzere toplam 340.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle tazminine karar verilmesi talebiyle Zonguldak İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde; gelecekte geliştirilebilecek tedavilerin sınırsız, şartsız ve bedelsiz olarak sağlanmasını, zorunlu fizik tedavinin evde aralıksız ve bedelsiz olarak yapılmasını, psikolojik tedavinin evde bedelsiz olarak gerçekleştirilmesini, kendi durumundaki hastalar için özel olarak üretilen akülü aracın bedelsiz olarak verilmesini ve hayatı boyunca bu durumundan kaynaklanan komplikasyonların tedavisinin bedelsiz ve şartsız sunulmasına yönelik olarak da karar verilmesini Mahkemeden talep etmiştir. 7. Mahkeme, bilirkişi incelemesi yaptırması neticesinde düzenlenen Adli Tıp Kurumu (ATK) raporunu hükme esas almıştır. ATK raporunda idarenin hizmet kusuru yönünden yapılan tıbbiameliyeler ile oluşan sonuç arasında illiyet bağına dair yeterli tespitlerin bulunduğu belirtilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun yapılan ameliyat sonrasında maluliyet oranının ne kadar olduğunun tespiti amacıyla yeniden ATK raporu istenmiş ve düzenlenen raporda başvurucunun %100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği yönünde görüş bildirilmiştir. Ardından başvurucunun maluliyet durumuna göre çalışma gücü kaybının ve ortalama bakım giderinin belirlenmesi amacıyla hesap bilirkişisinden rapor talep edilmiştir. Hesap bilirkişisi raporunda 170.855 TL kazanç kaybı ve 238.565 TL bakım muhtaçlık gideri tespiti yapılmıştır. 8. Mahkeme 150.000 TL kazanç kaybı, 150.000 TL bakım gideri, 40.000 TL bez ve eldiven gideri olmak üzere toplam 340.000 TL

Hatalı Tıbbi Müdahale Nedeniyle Açılan Tam Yargı Davasında Zararın Tam Olarak Giderilmemesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hukuka Aykırı Şekilde Sağlık Bilgilerinin Ele Geçirilmesi ve Kişisel Verilerin Korunmasını İsteme Hakkı

Hukuka Aykırı Şekilde Kişisel Veri Niteliğindeki Sağlık Bilgilerinin Ele Geçirilmesi AYM Kararı – Özet İddialar Başvurucu, hukuka aykırı şekilde sağlık bilgilerinin ele geçirilmesine yönelik şikâyeti hakkında etkili bir ceza kovuşturması yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Olaylar Başvurucu, 2010 yılında Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Doktor H.C. tarafından tedavi edilmiştir. H.C. başvurucunun tedavi sürecine ait bilgileri içeren raporu 2016 yılında başvurucunun annesine vermiştir. Başvurucu, bunun üzerine Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş; dilekçesinde annesi ile çıkar çatışması yaşadığını, H.C.nin hasta mahremiyetini ihlal ederek muayene belgelerini verdiğini, ailesinin bu belgeleri kullanarak aleyhinde iki vesayet davası açtığını, bu nedenle iki yıla yakın süre anayasal haklarından mahrum kalarak maddi ve manevi zararlara uğradığını belirtmiştir. H.C. ifadesinde; kendisine üç kez muayene olan başvurucunun pek çok psikolojik rahatsızlığı olduğunu, 2016 yılında başvurucunun annesinin kliniğe gelerek oğlunun kaybolduğunu ve hayatından endişe ettiklerini söylediğini, oğlunu bulduklarında mahkemeden koruma kararı alabilmek için kendisinden tedavi sürecine dair belge istediğini, bu talep üzerine hasta mahremiyetini ihlal etmeden başvurucunun kendisine ya da ailesine zarar vermesine engel olmak amacıyla bir belge düzenleyip verdiğini belirtmiştir. Başsavcılık tarafından H.C. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme veya yayma suçundan iddianame düzenlenmiş, asliye ceza mahkemesi H.C.nin beraatine karar vermiştir. Başvurucu anılan karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuş, bölge adliye mahkemesi ise istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda başvurucunun sağlık verilerinin bilgisi ve rızası olmaksızın paylaşılması nedeniyle H.C. hakkında yürütülen kovuşturmada, sanığın eyleminin başvurucuyu korumaya yönelik olduğu ve suç kastının kesin olarak tespit edilemediği gerekçesine yer verilmiştir. Hasta yakınlarının bilgilendirilmesi mümkün olmakla birlikte özellikle tehlikelilik arz eden bazı istisnai durumlarda bu bilgilendirmenin kapsamı da olayın şartlarına göre değişebilir. Ancak başvuruya konu olayda bilgilendirmenin ötesinde ergin olan başvurucunun tedavi sürecine ait hassas veri niteliğindeki bilgileri içeren raporu -başvurucunun rızası olmadan- annesi dahi olsa neticede üçüncü bir kişiye verilmiştir. Üstelik başvurucu, annesi ile arasında bir çıkar çatışması/husumet bulunduğunu iddia etmektedir. Bunun yanında başvurucu 2010 yılında tedavi gördüğü hâlde bu belge 2016 yılında başvurucunun annesine verilmiştir. Bu olgular dikkate alındığında mahkemelerce; bilgilendirmenin ötesine geçirilerek belge verilmesinin gerekli olup olmadığı, sırf bilgilendirme yapmak yerine belge verilmesini zorunlu kılan bir sebebin bulunup bulunmadığı, başvurucu ile hassas veri niteliğindeki sağlık bilgilerini içeren belgenin verildiği annesi arasında menfaat çatışması bulunup bulunmadığı, tedavinin 2010 yılında yapılmasına rağmen 2016 yılında tedavi belgelerinin verildiği dikkate alındığında aradan altı yıl geçtiği hâlde bu belgelerin verilmesi için ne gibi bir acil durum olduğu,  belgenin verilmesini de gerektirebilecek acil ve istisnai bir durumun varlığı tespit edilse dahi doğrudan annesi bile olsa üçüncü bir kişiye belgeleri vermek yerine istisnai durumun kapsamına uygun alternatif bir yolun mevcut olup olmadığı gibi hususların tartışılmadan bir sonuca varıldığı görülmüştür. Somut olayda ilk derece mahkemesince kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı yönünden Anayasa’nın 20. maddesinin son fıkrasındaki gerekliliklere uygun, ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmamıştır. Bu gerekçe eksikliği kanun yolu incelemesi aşamasında da giderilememiştir. Sonuç olarak somut olayın özel şartlarında kişisel verilerin korunması hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı kapsamındaki kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Kişisel Verilerin Korunmasını İsteme Hakkı: Hukuka Aykırı Şekilde Sağlık Bilgilerinin Ele Geçirilmesine Yönelik Ceza Kovuşturmasının Etkili Bir Şekilde Yürütülmemesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Cem Özberk Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/15944 Karar Tarihi: 20/3/2025 R.G. Tarih ve Sayısı: 5/8/2025 – 32977 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: Erdem Ender ÇINAR Başvurucu: Cem ÖZBERK I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesine ve yayılmasına yönelik şikâyet hakkında etkili bir ceza kovuşturması yapılmaması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 30/3/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. 4. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu, 2010 yılında Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Doktor H.C. tarafından tedavi edilmiştir. H.C., başvurucunun tedavi sürecine ait bilgileri içeren raporu 2016 yılında başvurucunun annesine vermiştir. 7. Başvurucu, bilgisi ve rızası olmaksızın kendisine ait sağlık verilerinin H.C. tarafından annesine verilmesi nedeniyle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu; suç duyurusu dilekçesinde annesi ile çıkar çatışması yaşadığını, H.C.nin hasta mahremiyetini ihlal ederek muayene belgelerini annesine verdiğini, ailesinin bu belgeleri kullanarak aleyhinde iki vesayet davası açtığını, bu nedenle iki yıla yakın süre anayasal haklarından mahrum kalarak maddi ve manevi zararlara uğradığını belirtmiştir. 8. H.C. Başsavcılıkça alınan ifadesinde; 2010 yılında kendisine üç kez muayene olan başvurucunun pek çok psikolojik rahatsızlığı olduğunu, 2016 yılında başvurucunun annesinin kliniğe gelerek oğlunun kaybolduğunu ve hayatından endişe ettiklerini söylediğini, oğlunu bulduklarında mahkemeden koruma kararı alabilmek için kendisinden tedavi sürecine dair belge istediğini, bu talep üzerine hasta mahremiyetini ihlal etmeden başvurucunun kendisine ya da ailesine zarar vermesine engel olmak amacıyla bir belge düzenleyip verdiğini belirtmiştir. 9. Başsavcılık tarafından H.C. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme veya yayma suçundan 6/7/2018 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada, Mahkemenin 18/12/2018 tarihli kararı ile H.C.nin beraatine karar verilmiştir. Kararda, H.C.nin eyleminin başvurucuyu korumaya yönelik olduğunun düşünüldüğü ve suç kastının tespit edilemediği gerekçesine yer verilmiştir. 10. Başvurucu, anılan karara karşı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine (Bölge Adliye Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu; istinaf dilekçesinde H.C.nin sağlık verilerine dair belgeyi kısıtlanması için kullanılacağını bilmesine rağmen annesine verdiğini, bu fiili kasten işlediğini ve olayda hukuka uygunluk sebeplerinin bulunmadığını ileri sürmüştür. 11. Bölge Adliye Mahkemesi, Mahkeme kararında usule ve kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 5/3/2020 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir. Başvurucu, nihai kararı 16/3/2020 tarihinde öğrenmiştir. 12. Öte yandan başvurucunun ağabeyinin başvurucunun akıl hastalığı sebebiyle psikiyatri kliniğinde yatılı tedavi görmesi için karar verilmesi talebiyle yaptığı iki ayrı başvuruda Edremit Sulh Hukuk

Hukuka Aykırı Şekilde Sağlık Bilgilerinin Ele Geçirilmesi ve Kişisel Verilerin Korunmasını İsteme Hakkı Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Engellilik Oranı %90’ın Altında Olan Malul ve Engellilerin ÖTV İstisnasından Yararlanması

Engellilik Oranı %90’ın Altında Olan Malul ve Engellilerin ÖTV İstisnasından Yararlanması Anayasa Mahkemesi Kararı – Özet İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, engellilik oranı %90’ın altında olan malul ve engellilerden sadece satın alınan taşıtı engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yaptırmak suretiyle kullanabileceği sağlık kurulu raporuyla belgelendirenlerin taşıtların ilk iktisabı sırasında uygulanacak özel tüketim vergisi / ÖTV istisnasından yararlanabileceği öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla %90 oranından daha az derecede malul ve engelli olanlardan araç alımlarında sadece engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yaptırmak suretiyle bizzat sürücü olma imkânına sahip olanların özel tüketim vergisi muafiyetinden yararlanabileceğinin öngörülmesinin devlete yüklenen engellilerin korunmalarını ve toplum hayatına uyumlarını sağlayıcı tedbirlerin alınması şeklindeki pozitif yükümlülükle çeliştiği, bu durumun sosyal devlet ve eşitlik ilkelerini ihlal ettiği, engelli haklarının korunmasına ilişkin milletlerarası antlaşmalarla bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kuralla, engel durumu itibarıyla engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yardımı olmadan taşıt kullanmayacak durumda bulunan ve dolayısıyla satın alınan taşıtı sadece engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yaptırmak suretiyle kullanabileceği sağlık kurulu raporuyla belgelendirilen malul ve engellilerin özel tüketim vergisi / ÖTV istisnasından yararlandırılmasının amaçlandığı anlaşılmıştır. Öngörülen kuralla, engel durumundan dolayı hakkında sürücü belgesi alamayacağına ve dolayısıyla herhangi bir taşıtı -engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yardımıyla dahi- kullanamayacağına yönelik olarak karar alınan malul ve engellilerin söz konusu istisnadan yararlanamamasına yol açılmaktadır. Bu itibarla engelliler için öngörülen vergisel avantaja ilişkin şartların belirlenmesinde kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmakla birlikte engellilik oranı %90’ın altında olan malul ve engellilerden sadece satın alınan taşıta, bizzat kullanmak amacıyla engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yaptıran malul ve engellilerin özel tüketim vergisi / ÖTV istisnasından yararlanabileceğini öngörmek suretiyle engellilik oranı %90’ın altında olmakla birlikte taşıt kullanabilmeleri için gerekli fiziksel ve zihinsel yeterliliğe sahip olmayan ve bu nedenle sürücü belgesi alamayan malul ve engellilerin kişisel durumlarının gözetildiğini söylemek mümkün değildir. Bu kapsamda kuralın sosyal devlet ilkesi bağlamında devlete yüklenen engellilerin korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alma şeklindeki pozitif yükümlülüğe aykırı olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca engellilik oranı %90 altında olan ve engel durumu nedeniyle hakkında sürücü belgesi alamayacağına ve dolayısıyla herhangi bir taşıtı -engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yardımıyla dahi- kullanamayacağına yönelik karar alınan malul ve engellilerin söz konusu özel tüketim vergisi /ÖTV istisnasından yararlandırılmamasının nesnel ve makul bir nedeninin bulunmadığı, kuralla öngörülen farklı muamelenin eşitlik ilkesini de ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Engellilik Oranı %90’ın Altında Olan ve Sadece Taşıtı Bizzat Kullanabilecek Malul ve Engellilerin ÖTV İstisnasından Yararlanmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2024/240 Karar Sayısı : 2025/100 Karar Tarihi : 22/4/2025 R.G.Tarih-Sayı : 26/6/2025-32938 İtiraz Yoluna Başvuran: Antalya 2. Vergi Mahkemesi İtirazın Konusu: 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinin birinci fıkrasının 16/7/2004 tarihli ve 5228 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değiştirilen (2) numaralı bendinin (c) alt bendinin Anayasa’nın 2., 5., 10., 50. ve 61. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Taşıt alımı sırasında engelliler için öngörülen özel tüketim vergisi / ÖTV istisnasından yararlandırılma isteminin reddine ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükmü 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı ilgili kısmı şöyledir: “Diğer istisnalar – Madde 7 Bu Kanuna ekli; …2. (Değişik: 16/7/2004-5228/21 md.) (II) sayılı listede yer alan kayıt ve tescile tâbi yerli katkı oranı en az %20 olan mallardan; a) 87.03 (hesaplanması gereken özel tüketim vergisi ve diğer her türlü vergiler dahil bedeli 200.000 TL’yi aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, engellilik oranı % 90 veya daha fazla olan malûl ve engelliler tarafından, b) (Ek: 6/2/2014-6518/56 md.) 87.03 G.T.I.P. numarasında yer alan (motor silindir hacmi 2.800 cm3 ’ü aşanlar, bütün tekerlekleri motordan güç alan veya alabilenler, sürücü dâhil 8 kişiye kadar oturma yeri olan binek otomobilleri, yarış arabaları, arazi taşıtları hariç), yük taşımasında kullanılıp azami ağırlığı 3,5 tonu aşmayan ve yolcu taşıma kapasitesi istiap haddinin % 50’sinin altında olanlar ile sürücü dâhil 9 kişilik oturma yeri olanların engellilik durumlarının araçları bizzat kullanamayacak ve sürekli olarak tekerlekli sandalye veya sedye kullanmalarını gerektirecek nitelikte olduğunu ilgili mevzuat çerçevesinde alınan engelli sağlık kurulu raporuyla tevsik eden ve engellilik derecesi %90 veya daha fazla olup tekerlekli sandalye veya sedye ile binilmesine ve seyahat edilmesine uygun tertibat yaptıran malûl ve engelliler tarafından, c) 87.03 (hesaplanması gereken özel tüketim vergisi ve diğer her türlü vergiler dahil bedeli 200.000 TL’yi aşanlar hariç), 87.04 (motor silindir hacmi 2.800 cm³’ü aşanlar hariç) ve 87.11 G.T.İ.P. numaralarında yer alanların, bizzat kullanma amacıyla engelliliğine uygun hareket ettirici özel tertibat yaptıran malûl ve engelliler tarafından, … on yılda bir defaya mahsus olmak üzere ilk iktisabı, … vergiden müstesnadır…” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 16/1/2025 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür. 2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görev kapsamına giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kurallardır. 3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinin (c) alt bendinin iptalini talep etmiştir. 4. İtiraz konusu kuralda anılan Kanun’a ekli (II) Sayılı Liste’de

Engellilik Oranı %90’ın Altında Olan Malul ve Engellilerin ÖTV İstisnasından Yararlanması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamında Kemik İliği Nakli Sürecine ilişkin Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Kemik İliği Nakli Sürecine ilişkin Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; başka hastanede yapılacak kemik iliği nakli öncesinde hazırlık işlemi olarak tüm beden ışınlama tedavisi hizmeti veren davacının hak edişlerinden yapılan hizmet bedeli kesintisinin iadesi yönünde açılan davada mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. SUT Kapsamında Yapılan Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/(13)3-426 Karar No: 2022/1508 Karar Tarihi: 15.11.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, (dosyanın devredildiği) Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili; Ankara’daki tek radyasyon onkolojisi özel dal merkezi olan müvekkili şirket ile davalı Kurum arasında sağlık hizmeti satın alma sözleşmesi bulunduğunu, kemik iliği nakillerinden önce uygulanan tüm beden ışınlamasının (TBI) Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde yapılamaması nedeniyle hastaların müvekkiline ait sağlık kuruluşuna yönlendirildiğini, 2013 yılında iki ayrı lösemi hastasının ilik nakli öncesi TBI yapılması amacıyla, sevk edildikleri hastanelerde bu uygulamanın yapılamadığını da belirten yazılarla birlikte müvekkili sağlık kuruluşuna sevk edildiğini, Medula sisteminden provizyon yazıları alınarak davalının izni ve onayıyla tedavilerinin yerine getirildiğini ve tedavi bedellerinin Kuruma fatura edildiğini, ancak davalının TBI işleminin kemik iliği nakli paketine dâhil bir işlem olduğu ve Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) hükümlerine göre paket hâlinde kemik iliği naklini yapan hastaneye ödendiği, mükerrer ödeme yapılmasının mümkün olmadığı şeklindeki gerekçeyle ödeme yapmadığını, bu konuda Kurumun itiraz komisyonuna başvurulmuş ise de olumsuz yanıt alındığını, verilen hizmet bedeli ödenmediği gibi bu bedelin istenmesinin SUT’a aykırı olduğu gerekçesiyle müvekkili hakkında toplamda 7.903TL ceza kesildiğini, daha önce de benzer şekilde uyuşmazlıklar çıktığını ve mükerrer ödemeye müvekkilinin değil sevki gerçekleştiren sağlık kuruluşlarının sebep olduğunun emsal içtihatlarla ortaya konulduğunu ileri sürerek iki ayrı hasta için müvekkilinin hak edişlerinden kesilen toplan 7.903TL örnekleme cezasıyla, tedavi giderleri toplamı 4.735TL bedelin davalından tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı davaya cevap vermemiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.12.2015 tarihli, 2015/36 E., 2015/468 K. sayılı kararı ile; toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre hastaya uygulanan tedavi için davacı tarafça davalı Kurum sigortalılarına bir hizmet verildiği ve bu hizmet bedelinin ödenmesi gerektiği, davalı kurum tarafından yapılan kesintilerin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.01.2019 tarihli ve 2016/5889 E., 2019/601 K. sayılı kararı ile; “…Dava, davalı ile imzalanan hizmet alım sözleşmesi gereğince davalı kuruma fatura edilen bedellerin ödenmemesinden kaynaklı olarak açılan fatura bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosyanın incelenmesinde; hükme esas alınan bilirkişi raporunda taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümlerinin genel işlem koşulları niteliğinde olduğu, hastanın kemik iliği nakline hazırlanması için davacı yanca total vücut ışınlanması yapıldığı, bunun tıp bilimine uygun olduğu, kemik iliği nakli tanımı içinde hazırlık için yapılan teknik ve tedavilerinin yer alması davacıya yapılması gereken bedellerin ödenmemesi için gerekçe olamayacağı ve davalı kurumun teknik gelişmelere bağlı olarak kendi tebliğindeki bu düzenlemeyi yeniden ele alması gerektiği belirtilmiştir. Oysa ki mahkemece; davacı taraf tacir olup, imzaladığı sözleşme nedeniyle basiretli bir tacir durumunda olduğundan genel işlem koşullarının davacı açısından uygulanmasının mümkün olmadığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’nde davacının yaptığı total vücut ışınlamasının kemik iliği naklinde yer alan hazırlık tedavi ve tetkikleri içinde yer aldığı gözetildiğinde ayrı fatura ile söz konusu işlemin bedelinin istenemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hatalı bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.09.2020 tarihli ve 2019/372 E., 2020/197 K. sayılı kararı ile, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından başka hastanede yapılacak kemik iliği nakli öncesinde hazırlık işlemi olarak tüm beden ışınlama tedavisi hizmeti veren davacının hak edişlerinden yapılan kesintinin iadesi yönünde açılan davada mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki hukukî ilişki ve çekişmeyi doğuran olayla ilgili süreç incelenmelidir. 13. Taraflar arasındaki 2012 yılına ait Sağlık Hizmeti Alım Sözleşmesi çerçevesinde davacı şirket Kurum sigortalılarına sağlık hizmeti vermektedir. Söz konusu sözleşme, verilecek hizmetle ilgili olarak yalnızca genel kuralları öngören iltihaki nitelikte bir tip sözleşme olup somut olaya konu TBI işlemine ilişkin açık bir hüküm taşımamaktadır. Bununla birlikte sözleşmenin 11.1.10 maddesinde, SUT’ta belirtilen kurallar uyarınca Kuruma fatura edilmemesi gereken bir işlemin fatura edilmesi hâlinde işlem bedelinin beş katı tutarında cezai işlem uygulanacağı belirlenmiştir. 14. Davacı TBI hizmetini verdiği hastalar için ödeme yapılmamasının ve Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’ne aykırı davranıldığından bahisle hak edişlerinden kesinti uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda; Kurumun bu uygulamasının yerinde olmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin genel işlem koşulu niteliği taşıdığı ve davacı aleyhine yorumlanamayacağı, TBI hizmetinin davacıdan alındığı sabitken SUT hükümleri gerekçe gösterilerek ödeme yapılmamasının haksız olduğu, davalı Kurumun tedavi süreciyle ilgili teknik gelişmeleri de göz önünde bulundurarak SUT hükümlerini yeniden değerlendirmesi gerektiği mütalaa edilmiştir. Mahkemece genel işlem koşulları yönünden herhangi bir tartışma yapılmaksızın yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalının temyizi üzerine Özel Dairece verilen bozma kararı gerekçelerinden biri ise davacının tacir olduğu, bu nedenle de genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin somut olayda uygulanamayacağı yönündedir. 15. Bu noktada “genel işlem koşulu” kavramıyla ilgili kısa bir açıklamada bulunulması yerinde olacaktır. 16. Kural olarak sözleşmeler, sosyal, ekonomik vb. yönlerden birinin diğerine baskın konumu bulunmayan taraflar arasında, karşılıklı müzakereyle ve sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde kurulurlar. Bu kural bireysel sözleşmelerin kurulmasında daha kolay uygulanabilmektedir. Zira çağımızın toplumsal ve ekonomik gelişmeleri; bilhassa

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamında Kemik İliği Nakli Sürecine ilişkin Hizmet Bedeli Kesintisinin İadesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Doktor Hatası Sonucu Ölüm Nedeniyle İdare Aleyhine Tazminat Davası Açılması: Anayasa’nın 129/5. maddesi ve Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalı kamu görevlisi doktora husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/4-2927 Karar No: 2022/56 Karar Tarihi: 25/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Manevi Tazminat Davası 1. Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davalı Süleyman A.. yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacılar İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili Ayşe B..’nın eşi ve diğer müvekkillerinin babası olan Veli B..’nın rahatsızlığı nedeniyle 08.09.2003 tarihinde Konya Numune Hastanesine kaldırıldığını, yapılan tetkikler sonucunda koledokta genişlemesi ve taş olduğu düşüncesi ile 10.09.2003 tarihinde ameliyat olduğunu, bir süre hastanede kaldıktan sonra 27.09.2003 tarihinde taburcu edildiğini, şikâyetlerinin devam etmesi üzerine Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini, 14.11.2003 tarihine kadar bu hastanede yattıktan sonra Meram Tıp Fakültesi Hastanesine yatırıldığını, tedavisi devam ederken ameliyatlı bölgede apse oluşması nedeniyle 18.11.2003 tarihinde vefat ettiğini, olayla ilgili olarak davalılar hakkında Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesinde taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açıldığını, Adli Tıp Kurumundan alınan 21.10.2005 tarihli raporda ve Yüksek Sağlık Şurasının kararında davalılardan Süleyman A..’nın kusurlu olduğunun belirlendiğini ileri sürerek her bir müvekkili için ayrı ayrı 25.000TL olmak üzere toplam 175.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar Cevabı 5.1 Davalı Süleyman A.. vekili cevap dilekçesinde; davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddinin gerektiğini, olayda Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinin tam kusurlu olduğunu, davacıların murisinin yaşı ve önceden geçirdiği ameliyatlar da gözetildiğinde istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.2 Davalı Erdal K.. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde çalıştığını, hastaneye yapılan başvurudan itibaren hasta Veli B..’ya yapılması gereken tüm tıbbi müdahalelerin yapıldığını, müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.3 Davalı Didem K.. (A..) vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davanın beş yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, hasta Veli B..’nın ERCP yapılmak üzere hastaneye müracaat ettiğini, yirmi gün önce açık kolesistektomi ameliyatı olduğunu, genel durumunun bozulması ve sarılığın ortaya çıkması sonucu hastaneye getirildiğinin hasta yakınları tarafından bilindiğini, hastanın önceden mide ameliyatı olması nedeniyle ERCP yapılamadığını, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda da müvekkilinin kusurunun bulunmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2014 tarihli ve 2010/520 E., 2014/677 K. sayılı kararı ile; davalı Süleyman A.. hakkında ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği, hukuk yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda da davalı Süleyman A..’nın kusurlu bulunduğu, davalılar Erdal K.. ile Didem K..’nun ise hekimin hukukî sorumluluğunu doğuracak şekilde hatalı tedavi yapmadıklarının bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacı eş Ayşe B.. için 15.000TL, diğer davacılar için ise ayrı ayrı 9.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Süleyman A..’dan tahsiline, davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.04.2016 tarihli ve 2015/11276 E., 2016/5336 K. sayılı kararı ile; “…Dava doktorun tedavi hatası nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın davalılar Didem K.. ile Erdal K.. yönünden reddine, davalı Süleyman A.. yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm; davacılar ve davalı Süleyman A.. tarafından temyiz edilmiştir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 s.K. 13, HGK 2011/4-592E., 2012/25K.) Bu konuda yasal düzenlemeler, emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan sorumluluk hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da; bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Davaya konu edilen olayda; Konya Numune Hastanesinde ve Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde doktor olarak çalışan ve kamu görevlisi olan davalıların, teşhis, tedavi ve müdahalede kusurlu davranmak suretiyle görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı davacıları zarara uğrattığı ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nun 13/1. maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K..’ye husumet tevcih edilmesi doğru değildir. Mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K.. hakkında davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…’’ gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2016 tarihli ve 2016/460 E., 2016/589 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü için,

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması için Gerekli Kriterler

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması SGK Tarafından İlaç Bedelinin Karşılanması: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; akciğer kanseri tedavisinde kullanıldığı ileri sürülen pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın Kurumca karşılanması talebiyle açılan eldeki davada; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacıya ait tüm tedavi evrakı getirtildikten sonra üniversitelerin tıbbi onkoloji bilim dalından ilgili mevzuat hükümleri kapsamında irdeleme yapılmak suretiyle davaya konu ilacın söz konusu kanser hastalığının tedavisinde hayati önemi haiz ve kullanılmasının zorunlu olup olmadığı, tıbben ve fennen sigortalının iyileşmesine katkıda bulunup bulunmayacağı, ilacın hangi tür kanser hastalarında hangi evrede ve hangi dozda kullanılacağı ve bu hususların nasıl belirleneceği, davaya konu ilaçla yapılacak tedavinin bilinen mevcut tedavi yöntemlerine göre daha etkin ve daha yararlı olup olmadığı konularında dosya içinde mevcut görüş, karar ve raporları irdeleyip varsa çelişkileri giderecek şekilde iyileştirme kavramından sigortalının sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesinin anlaşılması gerektiği de göz önüne alınarak sağlık kurulu raporu alınması ve davaya konu ilacın anılan hastalığın iyileşmesi için tedavisinde kullanılmasının hayati önemi haiz ve zorunlu olduğu sonucuna varıldığı taktirde ilaç bedelinin uygunluğunu ve katkı payını değerlendiren denetime elverişli hesap raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/10-1137 Karar No: 2023/1112 Karar Tarihi: 22/11/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir 16. İş Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 31.03.2022 tarihli ve 2022/1688 Esas, 2022/4772 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-b maddesi kapsamında yaşlılık aylığı almakta olan müvekkiline akciğer kanseri teşhisi konulduğunu, tedavi sürecinde pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilacı kullanması gerektiğini, ilaç bedelinin ödenmesi için yaptığı başvurunun Kurum tarafından reddedildiğini, ancak Kurum işleminin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek tedavi süresince kullanılacak olan söz konusu ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın davalı Kurum tarafından karşılanmasına karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; bedeli karşılanabilecek ilaçlar konusunda Sağlık Uygulama Tebliği hükümleri gözetilerek inceleme yapılması gerektiğini, buna göre söz konusu ilaç bedelinin Kurum tarafından karşılanmasının mümkün olmadığını, Kurum işleminin yasal düzenlemelere uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 10.06.2021 tarihli ve 2019/575 Esas, 2021/211 Karar sayılı kararı ile; davacıya İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından bronş ve akciğer maling neoplazmı tanısı konulduğu, davacının tedavisinin devam ettiği sırada Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Ana Bilim Dalında görev yapan doktor tarafından endikasyon dışı ilaç kullanım başvurusunda bulunulması üzerine Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca davacının tedavisinde pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilacın üç aylık dozda kullanılmasının uygun olduğunun bildirdiği, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Ana Bilim Dalından rapor alındığı, tüm dosya kapsamına göre söz konusu ilacın kullanımından davacının fayda gördüğü, yaşama hakkının Anayasada düzenlenmiş temel insan haklarından olduğu gözetildiğinde davacının hastalığının tedavi süresince kullanılacak olan söz konusu ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın Kurum tarafından karşılanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 01.12.2021 tarihli ve 2021/2303 Esas, 2021/1910 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Davacının 4/1-b kapsamında yaşlılık aylığı aldığı ve sağlık yardımına müstehak olduğu, Akciğere kanseri tanısı konulduğu, (Metestatik akciğer kanseri) nedeniyle hastanın Pembrolizumab (Keytruda) kullanması uygundur şeklinde rapor tanzim edildiği, Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tedavide pembrolizumab(keytruda)etkin maddeli ilaç/ilaçların kullanımına uygun görüldüğü, ilaç bedelinin karşılanması amacıyla Kuruma yapılan başvurunun Kurum tarafından sağlık uygulama tebliğinin EK-4/A bedeli ödenecek ilaç listesinde yer almadığının belirtilerek bedelinin karşılanmayacağı yönünde yazısı üzerine eldeki davanın açıldığı Mahkemece, soyut ifadelerin yer aldığı bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 63. maddesinde, genel sağlık sigortalısının ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını; hastalanmaları halinde sağlıklarını kazanmalarını; iş kazası ile meslek hastalığı, hastalık ve analık sonucu tıbben gerekli görülen sağlık hizmetlerinin karşılanmasını, iş göremezlik hallerinin ortadan kaldırılmasını veya azaltılmasını temin etmek amacıyla Kurumca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri sayılmış; anılan maddenin (f) bendinde Kurum’un, “…sağlanacak sağlık hizmetleriyle ilgili teşhis ve tedavileri için gerekli olabilecek kan ve kan ürünleri, kemik iliği, aşı, ilaç, ortez, protez, tıbbî araç ve gereç, kişi kullanımına mahsus tıbbî cihaz, tıbbî sarf, iyileştirici nitelikteki tıbbî sarf malzemelerinin sağlanması, takılması, garanti süresi sonrası bakımı, onarılması ve yenilenmesi hizmetleri…” sağlayacağı, değişik 2. fıkrasında, Kurum, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir. Ancak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşünün alınması (f) bendinde belirtilen ortez, protez ve diğer iyileştirici nitelikteki araç ve gereçlerin miktarını, standartlarını, sağlanmasını, uygulanmasını, kullanma sürelerini ve garanti süresi sonrası bakım, onarım ve yenilenmesi hususlarını kapsar. Kurum, bu amaçla komisyonlar kurabilir, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabilir. Komisyonların çalışma usul ve esasları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirleneceği belirtilmiştir. Anılan Kanunun 64. maddesinin uyuşmazlık konusu dönemdeki düzenlemesine göre; Kurumca finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetlerinin, vücut bütünlüğünü sağlamak amacıyla

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması için Gerekli Kriterler Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Tanı Yöntemleri Hakkında Hastanın Aydınlatılması

Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Kesin Tanı Yöntemleri Hakkında Hastanın Aydınlatılması Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; gebelik takibi sırasında davacı Dilek (Ö.) A.’a yapılan üçlü tarama testi sonucunun down sendromlu çocuk doğurma yönünden yüksek riskli çıkması karşısında sigortalı doktor tarafından anılan davacının kesin tanı için başvurulabilecek yöntemler ve bu yöntemlerin riskleri hususunda gerekli aydınlatmanın yapıldığının ispat edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/11-592 Karar No: 2022/356 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine ilişkin verilen karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacılar vekili; müvekkili Eren Ö.’in diğer müvekkili Dilek A.’ın çocuğu olduğunu, davalı sigorta şirketinin Tıbbî Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Sözleşmesi gereğince 400.000TL teminat limiti dahilinde Kadın Doğum Uzmanı Dr. Kader Ş.’ın maddi ve manevi zarardan doğan sorumluluğunu üstlendiğini, müvekkili Dilek A.’ın hamileliği boyunca Kadın Doğum Uzmanı Dr. Kader Ş. tarafından takip edildiğini, ne var ki anılan doktorun tıbbî kötü uygulaması sonucu hamilelikte teşhis edilememiş olması nedeniyle müvekkili Eren Ö.’in down sendromlu olarak doğduğunu, sigortalı doktorun yanlış bilgilendirmesi nedeniyle sağlıklı bir çocuk sahibi olmayı bekleyen müvekkili Dilek A.’ın şok yaşadığını ve sakatlığın giderilmesi veya gebeliğin sonlandırılması ihtimallerinden yoksun bırakıldığını, anılan doktorun yüksek özen borcu altında olduğunu ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini, bu nedenle müvekkillerinin maddi ve manevi zarara uğradığının izahtan vareste olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere müvekkili Eren Ö. için 10.000TL maddi tazminat (bakıcı ücreti dahil) ve 60.000TL manevi tazminat ile müvekkili Dilek A. için 30.000TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama aşamasında müvekkili Eren Ö. için maddi tazminat talebini 310.000TL’ye yükseltmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili; sigortalı hekim tarafından gereken her türlü tetkik ve testlerin yapıldığını, sigorta sözleşmesi kapsamında hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için gerçekleştirilen teşhis ve tedavi yöntemlerinde tıbbî standardın uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbî standardın ise, hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan hekimin tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade ettiğini, sigortalı hekimin mesleğinin gereğini başarılı bir şekilde yerine getirdiğini, hekim tarafından gebe takibinde rutin olarak gerçekleştirilen tüm test ve tetkiklerin gerçekleştirildiğini, dava konusu olayda hekimlerin herhangi bir kusuru bulunmadığı gibi iddia edilen zarar ve gerçekleştirilen tedavi arasında illiyet bağının da bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.03.2017 tarihli ve 2015/15 E., 2017/157 K. sayılı kararı ile; hasta epikriz kayıtlarında down sendromuna ilişkin test, istem ve sonuç kaydı bulunmadığı, ancak protokol kayıt defterinde 12.09.2012 tarihli muayene kaydında riskli gebelik ve amniosentez (A/S) kaydının olduğu, yine 24.09.2012 tarihli muayene kaydında da tarama testi, A/S ve ayrıntılı USG kaydı bulunduğu, aynı tarihli kayıtta üçlü tarama testinin sonucu olan 1/51 oranı notunun olduğu, tarama testinde down sendromlu çocuk olma riskinin 1/51 oranında yüksek çıktığı bilgisinin doktor tarafından bilinmesine rağmen doktorun bu hususta hastayı aydınlattığına ve hastanın A/S testinin yapılmasını reddettiğine ilişkin hiçbir kaydın bulunmadığı, bu nedenle doktorun %100 kusurlu olduğunun kabulü gerektiği, davacı Eren Ö.’in maddi zararının toplam 1.934.557,50TL olduğu, davalı sigorta şirketinin poliçe limitiyle sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı Eren Ö. yönünden 310.000TL maddi ve 60.000TL manevi tazminatın; davacı Dilek A. yönünden ise 30.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 18.09.2018 tarihli ve 2017/712 E., 2018/1211 K. sayılı kararı ile; davacılardan Dilek A.’ın 38 yaşında suni dölleme yöntemiyle gebe kaldığı, gebeliğinin 15 ilâ 35. haftalarında sigortalı doktor Kader Ş. tarafından çalıştığı özel hastanede takibinin yapıldığı, anılan doktor tarafından düzenlenen davacıya ait 12.09.2012 tarihli ilk epikrizde hasta ile ilgili tanının belirtildiği ve protokol defterinde ise hastanın riskli gebelik kapsamında takibinin yapılacağı tespit edilerek A/S (Amniosentez) ve USG tetkikleri istendiği, 24.09.2012 tarihli epikrizde hastanın gebeliği ile ilgili tanının yapıldığı ve protokol defterinde üçlü tarama testi, A/S ve ayrıntılı USG istendiği, 01.10.2012 tarihli raporda üçlü tarama testinin sonucunun 1/51 çıktığı, daha sonra aynı doktor tarafından en sonuncusu 30.01.2013 tarihinde olmak üzere altı defa daha epikriz düzenlendiği, davacının 22.02.2013 tarihinde başka bir hastanede doğum yaptığı, oğlu Eren Ö.’e down sendromu tanısının konduğu, A/S testinin sigortalı doktorun çalıştığı hastanede yapılamadığı, davacının 24.09.2012 tarihinde doktor tarafından kendisinden istenen üçlü tarama testini yaptırmış olmasına rağmen, aynı gün istenen A/S testi konusunda aydınlatılmamış olduğunu ileri sürmesinin çelişkili olduğu, A/S testi aynı hastane bünyesinde sigortalı doktor tarafından yapılmasının mümkün olmadığı, A/S testi hususunda aydınlatıldığına dair davacı Dilek A.’tan imzasını taşıyan yazılı onam alınmasına gerek bulunmadığı, zira sigortalı doktorun kendisinin yapamayacağı bir işlemle ilgili davacıdan imzalı, yazılı onam almasının beklenemeyeceği, sigortalı doktorun gebeliğin haftasına uygun olarak gerekli tarama testlerini, A/S ve USG tetkiklerini istediği, sonuç olarak sigortalı doktorun tıbbî kötü uygulamasının bulunmadığı ve A/S testi hususunda davacının aydınlatıldığını ispatlandığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davacıların davasının reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28.11.2019 tarihli ve 2018/5309 E., 2019/7607 K. sayılı kararı ile; “…Dava, Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir (1086 sayılı HUMK. 76. md, 6100 sayılı HMK 33.md). Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup, Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen 386 vd (Yeni TBK 502 vd ) maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu,

Hekimin Aydınlatma Sorumluluğu: Tanı Yöntemleri Hakkında Hastanın Aydınlatılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Kanun Numarası: 5510 Kabul Tarihi: 31/5/2006 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 16/6/2006 Sayısı: 26200 Üçüncü Kısım: Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Birinci Bölüm: Kapsamdaki Kişiler ve Tescili Genel sağlık sigortalısı sayılanlar – Madde 60 (Değişik: 17/4/2008-5754/38 md.) İkametgahı Türkiye’de olan kişilerden; a) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının; 1) (a) ve (c) bentleri gereğince sigortalı sayılan kişiler, 2) (b) bendi gereğince sigortalı sayılan kişiler, b) İsteğe bağlı sigortalı olan kişiler, c) Yukarıdaki (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılmayanlardan; 1) Harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak, Kurumca belirlenecek test yöntemleri ve veriler kullanılarak tespit edilecek aile içindeki geliri kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte birinden az olan vatandaşlar ile gelir tespiti yapılmaksızın genel sağlık sigortalılığı ya da bakmakla yükümlü olduğu kişi bulunmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar, 21/5/2013 tarihli ve 6486 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle bu alt bentte yer alan “üçte birinden az olan vatandaşlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile gelir tespiti yapılmaksızın genel sağlık sigortalılığı ya da bakmakla yükümlü olduğu kişi bulunmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar” ibaresi eklenmiştir. 2) (Değişik: 4/4/2013-6458/123 md.) Uluslararası koruma başvurusu veya statüsü sahibi ve vatansız olarak tanınan kişiler, 3) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 4) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre şeref aylığı alan kişiler, 5) 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 6) 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 7) 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre korunma, bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden ücretsiz faydalanan kişiler ile ana ve babası olmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar, 21/5/2013 tarihli ve 6486 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle bu alt bentte yer alan “ücretsiz faydalanan kişiler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile ana ve babası olmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar” ibaresi eklenmiştir. 8) Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık alanlar, 9) 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun (…) ek 16 ncı maddesine göre aylık alan kişiler, 17/4/2017 tarihli ve 690 sayılı KHK’nin 42 nci maddesiyle, bu alt bentte yer alan “74 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilen kişiler ile aynı Kanunun” ibaresi yürürlükten kaldırılmış, daha sonra bu hüküm 1/2/2018 tarihli ve 7077 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır. 10) 11/10/1983 tarihli ve 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, d) Mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan kişiler, e) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanun gereğince işsizlik ödeneği, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneğinin ve ilgili kanunları gereğince kısa çalışma ödeneğinden yararlandırılan kişiler, 23/2/2017 tarihli ve 6824 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile, bu bentte yer alan “işsizlik ödeneği” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneğinin” ibaresi eklenmiştir. 6824 sayılı Kanunun 25 inci maddesiyle, söz konusu ibarenin 1/1/2018 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. f) Bu Kanun veya bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal güvenlik kanunlarına göre gelir veya aylık alan kişiler, g) Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar, genel sağlık sigortalısı sayılır. 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (f), (g), (h), (ı) ve (k) bentlerinde sayılanların öncelikle, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi olup olmadığına bakılır. Genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi ise tescili yapılmaz. Aksi takdirde birinci fıkra hükümlerinden durumuna uyan bende göre genel sağlık sigortalısı sayılır. Birinci fıkranın (f) bendi kapsamında gelir alması nedeniyle genel sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda diğer bentler gereği de genel sağlık sigortalısı sayılması halinde (f) bendi dışındaki bentler kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır. 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (e) ve (l) bentleri kapsamında olanlar, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde bulunan hükümlü ve tutuklular, birinci fıkranın (d) bendi kapsamına girenlerden Türkiye’de bir yıldan kısa süreyle yerleşik olanlar, (f) bendi kapsamında olup mülga 30/5/1978 tarihli ve 2147 sayılı ve 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı kanunlara göre borçlanarak aylık bağlanan kişilerden ise Türkiye’de ikamet etmeyenler genel sağlık sigortalısı ve genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılmazlar. 2/1/2017 tarihli ve 681 sayılı KHK’nin 74 üncü maddesiyle bu fıkrada yer alan “6 ncı maddenin birinci fıkrasının (d),” ibaresi “6 ncı maddenin birinci fıkrasının” şeklinde 1/3/2017 tarihinden geçerli olmak üzere değiştirilmiş; daha sonra bu hüküm 1/2/2018 tarihli ve 7073 sayılı Kanunun 73 üncü maddesiyle aynen kabul edilerek 1/3/2017 tarihinde yürürlüğe girmek üzere kanunlaşmıştır. Birinci fıkranın (d) ve (g) bentlerinin uygulanmasında evli olanlar için, eşlerden hangisinin bu maddeye göre genel sağlık sigortalısı, hangisinin bakmakla yükümlü olunan kişi olacağının tespiti kendi tercihlerine bırakılır. Diğer bentler gereği eşlerin her ikisinin de genel sağlık sigortalılık şartlarının oluşması halinde her ikisi de ayrı ayrı genel sağlık sigortalısı sayılır. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan, ilgili kanunları gereğince bir yıldan fazla aylıksız izin kullanan eşler, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılır. Bu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi ile 80 inci maddede belirtilen aile; aynı hane içerisinde yaşayan eş, evli olmayan çocuk, büyük ana ve büyük babadan oluşur. (Ek fıkra: 13/2/2011-6111/34 md.; Değişik: 21/5/2013-6486/1 md.) Ülkemizde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler birinci fıkranın (d) bendindeki ve 52 nci maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesindeki şartlar aranmaksızın ilk kayıt tarihinden itibaren üç ay içinde talepte bulunmaları hâlinde genel sağlık sigortalısı olurlar. Bu sürede talepte bulunmayanlar hakkında öğrenimleri süresince genel sağlık sigortası hükümleri uygulanmaz. Kendilerince 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının üçte birinin 30 günlük tutarı üzerinden genel sağlık sigortası primi ödenir. (Ek fıkra: 13/2/2011-6111/34 md.) 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca avukatlık stajı yapmakta olanlardan bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Read More »