Banka & Sigorta Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: Araç Üzerinde Fiili Hâkimiyet ve Ekonomik Yararlanma Unsurlarının Birlikte Bulunması

İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: Araç Üzerinde Fiili Hâkimiyet ve Ekonomik Yararlanma Unsurlarının Birlikte Bulunması İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu kapsamında işletenin belirlenmesinde; araç üzerinde kurulan fiili hâkimiyet, araçtan ekonomik yararlanma, aracı kendi hesabına işletme, aracın masraf ve rizikolarına katlanma ilişkisi esas alınır. İşleten sıfatıyla sorumluluğun belirlenmesinde araç üzerinde fiili hâkimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hâkimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davalının işleten sıfatıyla sorumluluğuna hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(17)4-224 Karar No: 2022/26 Karar Tarihi: 20/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: İtirazın İptali Davası 1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının maliki bulunduğu trafik sigortası bulunmayan aracın 25.02.2007 tarihinde kazaya karıştığını, müvekkilinin kazada yaralanan yaya Derya’nın tedavisi için 60.000TL, daha sonra Derya’nın ölümü üzerine annesine 5.619TL ve babasına 5.018TL destekten yoksun kalma tazminatı ödediğini, ödenen bedelin sorumlulardan rücu amacıyla başlatılan icra takibine davalının haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın iptali ile icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kazaya karışan aracı 28.01.2002 tarihinde galerici S.. Otomobil’e sattığını, en son 2007 yılının Mart ayında müvekkilinden vekâlet istendiğini ve 03.04.2007 tarihinde araç satışının gerçekleştiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.12.2012 tarihli ve 2010/581 E., 2012/557 K. sayılı kararı ile; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d bendi gereğince tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterlerce yapılması gerektiği, kazaya karışan aracın 28.01.2002 tarihinde Muammer Akarsu tarafından S.. Otomotiv’e 7.600TL’ye satıldığına ilişkinin sözleşmenin araç mülkiyetinin devri yönünden geçerli bir sözleşme olmadığı, İstanbul 25. Noterliğinde 03.04.2007 tarihinde yapılan usulüne uygun sözleşmenin de kaza tarihinden sonra olması nedeniyle davalının sorumlu olmadığına yönelik savunmasının hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalının Konya 8. İcra Müdürlüğünün 2009/12723 E. sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 70.637TL asıl alacak üzerinden devamına, icra inkâr tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 30.06.2014 tarihli ve 2013/10491 E., 2014/10263 K. sayılı kararı ile; “…Dava, trafik kazasından kaynaklanan haksız fiil nedeniyle ödenen maddi tazminatın rücuen tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun hükümlerine göre, trafik kaydı “işletenin” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alacı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu yasal düzenlemeler karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak ta, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Somut olayda, davalı kazaya karışan aracı 2002 yılında galericiye satmış olduğunu, araç üzerinde fiili hakimiyeti kalmadığını iddia etmiştir. Davalının dosyaya sunduğu Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan 09.06.2005 tarihli şikayet dilekçesinde, galerici S.. Y..’ın aracı satın aldığı halde tescil kaydını üzerine almadığı belirtilerek emniyeti suiistimal suçundan şikayette bulunulmasına (Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı ihtilafın hukuki nitelikte bulunması nedeniyle takipsizlik kararı vermiştir) göre davalının bu savunmasına itibar edilerek, araç üzerinde fiili hakimiyeti ve ekonomik yaralanması bulunmadığı anlaşılan davalının işletenlik sıfatı olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde verilen kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2015 tarihli ve 2015/249 E., 2015/256 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilave olarak davalının aracı kaza tarihinden önce üçüncü kişiye satıp devrettiğini ispatlayamadığı, aracı fiilen elden çıkarıp ve sadece Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına aracı sattığı ancak devrin alınmadığına yönelik beyanda bulunmasının işleten sıfatını değiştirmeye yeterli olmadığı, aksi taktirde muvazaalı devirlerin yapılmasına sebebiyet verilmiş olacağı, ayrıca davalının kanunda belirtilen şekilde mülkiyet devrini sağlamadığından üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen davalıya karşı mağdurun haklarının öncelikle korunması gerektiği, bunun yanında davalının işleten sıfatının değiştiğini ispatlamak kaydıyla işletme hakkını devreden kişiye rücu etme hakkı bulunduğu nazara alındığında öncelikle trafik kaydındaki malike karşı dava açılmasında hukuka aykırı bir durumun bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davalının işleten sıfatıyla sorumluluğuna hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesinde fayda bulunmaktadır. 13. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesine göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi,

İşleten Sıfatıyla Sorumluluk: Araç Üzerinde Fiili Hâkimiyet ve Ekonomik Yararlanma Unsurlarının Birlikte Bulunması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Maaş Hesabına Bloke Konulması: Banka, Kredi Kartı veya Kredi Borcu Nedeniyle Maaş Hesaplarından Kesinti Yapabilir mi?

Maaş Hesabına Bloke Konulması: Banka, Kredi Kartı veya Kredi Borcu Nedeniyle Maaş Hesaplarından Kesinti Yapabilir mi? Uyuşmazlık: Kredi kartı veya kredi sözleşmesinde bankaya, anılan sözleşmelerden doğan mevcut ve müstakbel borçların teminatı olarak banka nezdindeki maaş hesabına bloke konulması ve maaş hesaplarından rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisini veren sözleşme hükümlerinin geçerli ve tarafları bağlayıcı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/11-565 Karar No: 2022/108 Karar Tarihi: 10.02.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Samsun 1. Tüketici Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki blokenin kaldırılması ve istirdat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 1. Tüketici Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili; müvekkilinin davalı nezdinde maaş hesabının bulunduğunu, davalı bankanın müvekkilinin borçlarına istinaden 2013 yılı Haziran ayından itibaren kesinti yaptığını, davalı bankanın alacakları için icra takibi yaparak müvekkilinin maaşına haciz koydurması gerektiğini, icra takibi haricinde maaştan kesinti yapılmasının ve maaş hesabına bloke konulmasının yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürerek blokenin kaldırılmasına ve yapılan kesintilerin iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı banka vekili; davacı ile yapılan sözleşmelerde dava konusu işlemlere cevaz verildiğini, davacının sözleşmelere aykırı olarak borcunu ödememesi nedeniyle ihtarname gönderilip icra takibi başlatıldığını, aradaki sözleşmeler uyarınca müvekkilinin borcunu ödemeyen davacının maaş hesabındaki para üzerinde rehin, hapis, takas ve mahsup hakkının bulunduğunu, bu hususta davacının bilgilendirildiğini, yapılan kesintilerin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Samsun 1. Tüketici Mahkemesinin 02.06.2016 tarihli ve 2015/136 E., 2016/481 K. sayılı kararı ile; davacının davalı banka nezdinde iki ayrı maaş hesabının bulunduğu ve davalı banka tarafından işbu maaş hesaplarından birinden kredili mevduat kredisi nedeniyle mevcut olan borcuna mahsuben ve diğer maaş hesabından ise kredi kartı borcuna mahsuben kesintiler yapılarak bloke konulduğu, taraflar arasında imzalanan Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinin ortak hükümler başlıklı 14/1. maddesi, Bankacılık Hizmetleri Sözleşme Öncesi Bilgilendirme Formunun 3. maddesi, Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesinin hapis, takas ve rehin başlıklı 15. maddesindeki düzenlemelere göre davalı bankanın işbu sözleşmelerden veya herhangi bir sebepten dolayı doğmuş ya da doğacak alacaklar için işbu hesaplar üzerinde rehin ve hapis haklarına sahip olduğu, banka üzerinde rehin hakkı bulanan her türlü alacak ve değerlerin bir bölümünü veya tamamını bloke hesaba alıp almamakta serbest olduğu, davacının davalı ile yapmış olduğu sözleşmeler uyarınca borcun ödenmemesi hâlinde borcun banka nezdinde bulunan ve maaşının yatmakta olduğu hesabından tahsil edilmesine muvafakat ettiği, bankanın yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğunun kabul edilemeyeceği, davacının kredi kartı ve kredili mevduat hesabından kaynaklanan borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.06.2018 tarihli ve 2016/15030 E., 2018/4558 K. sayılı kararı ile; “…Dava, davacının maaş hesabı üzerine konulan blokenin kaldırılması ve bu yolla tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir. 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 83. maddesi uyarınca maaşların kısmen haczi mümkün olup haczedilecek kısım maaşın ¼’ünden aşağı olamaz. Öte yandan, anılan maddede sayılan mal ve hakların haciz olunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar da geçerli değildir. O halde, açıklanan hükümler gözetildiğinde davacının maaşının yalnız ¼’ü oranında kesinti yapılabileceği halde, davalının davacıya ait maaş hesabının tamamını bloke etmesi hukuki dayanaktan yoksundur. Mahkemece, taraflar arasındaki bankacılık hizmet sözleşmesi uyarınca davacı tarafça hesaba bloke konulmasına ve doğmuş olan borçlar için hesaptan kesinti yapılmasına muvafakat verildiği ve davalının yaptığı kesintinin kredi kartı alacağının tahsiline yönelik olması gerekçesiyle istirdat istemi reddedilmiştir. Yapılan bu değerlendirme de yerinde değildir. Zira, davalı tarafın davacının maaşının tamamını bloke etmesinin yasal dayanağı olmadığına göre davalının haksız biçimde tahsil ettiği parayı iade etmesi gerekmektedir. Bu itibarla, mahkemece, yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Samsun 1.Tüketici Mahkemesinin 15.11.2018 tarihli ve 2018/336 E., 2018/561 K. sayılı kararı ile önceki gerekçenin yanında; 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içeren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesi uyarınca borçlunun haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak verdiği muvafakat ile bu haktan vazgeçilebileceğinin düzenlendiği, anılan Kanun’un tarafların iradesine ağırlık vererek muvafakat yoluyla maaşına bloke konulmasına ve borcun başka teminatlara başvurulmadan ödenmesine imkân sağladığı, taraflar arasında düzenlenen kredi sözleşmesinde, bankaya mevduat ve hesapları üzerinde bloke, virman, hapis, mahsup ve takas etme yetkisi verilmesinin haksız şart olarak değerlendirilemeyeceği, zira serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaşından kesilmesi için talimat verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilerek kararlaştırılmadığının söylenemeyeceği, bu sebeple borcun ödenmemesi üzerine davalı bankanın, davacının maaşına bloke konulacağına dair hükmüne dayanarak kesinti ve tahsilât yapmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, davalı bankanın davacı hakkında yapmış olduğu icra takiplerinin kesinleştiği, davacının maaşına ve bankadaki alacaklarına banka tarafından bloke konulmasına muvafakat ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerin imzalanması sırasında davacı tarafından davalı bankaya, anılan sözleşmelerden doğan mevcut ve müstakbel borçların teminatı olarak davalı banka nezdindeki maaş hesaplarından bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisini veren sözleşme hükümlerinin geçerli ve tarafları bağlayıcı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır. 13. Cebri icraya ilişkin gerek 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu gerekse diğer kanunlardaki hükümlerin 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda (Anayasa) öngörülen temel hak ve ilkelere ilişkin düzenlemelere aykırı olmaması gerekir. Bu anlamda özellikle, hukuk devleti, hak arama özgürlüğü, sosyal devlet, adil yargılanma ve hukukî dinlenilme hakkı, eşitlik ilkesi, ölçülülük ilkesi, insan onuru, yaşam hakkının ve kişiliğin korunması, ailenin ve çocukların korunması ve mülkiyet hakkı gibi temel hak ve ilkelerin göz önünde bulundurulması gerekir.

Maaş Hesabına Bloke Konulması: Banka, Kredi Kartı veya Kredi Borcu Nedeniyle Maaş Hesaplarından Kesinti Yapabilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Çekin Temlik Cirosu veya Rehin Cirosu ile Devredilmesi

Çekin Temlik Cirosu veya Rehin Cirosu ile Devredilmesi ve Menfi Tespit Davası Uyuşmazlık; çeklerin temlik cirosu ile mi yoksa rehin cirosu ile devredildiği ve buradan varılacak sonuca göre menfi tespit isteminin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(19)11-59 Karar No: 2022/46 Karar Tarihi: 25.1.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen menfi tespit davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davaların kabulüne ilişkin karar asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Asıl Davada Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin nakliyecilik işi ile uğraştığını, 42 GP 996 plakalı çekicinin satışı konusunda davalı Çalıklar Ulş. Hayv. Tic. ve San. Ltd. Şti. ile harici satım sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereği müvekkilinin adı geçen davalı şirkete üç adet çek verdiğini, Yapı ve Kredi Bankası nezdindeki çek hesabına ait 05.05.2015 keşide tarihli 40.000TL bedelli çekin davalı bankanın elinde olduğunu, diğer iki çekin ise hâlen diğer davalı Vakıfbank’ın elinde bulunduğunu, kamyonu satan davalı şirketin çekleri almasına rağmen noterden kamyonun satışını yapmadığını, tüm çeklerin davalı bankalara rehin cirosu ile devredildiğinin çek tevdi bordrosundan anlaşıldığını, hukuken rehin cirosunun çeklerde mümkün olmadığını, davalı bankanın 40.000TL bedelli çeki Konya 4. İcra Müdürlüğünün 2015/6141 E. sayılı dosyasında icra takibine konu ettiğini, kamyonun mülkiyetinin devredilmemesi nedeniyle çekin karşılıksız kaldığını ve rehin cirosuyla devrinin mümkün olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine; çekin iptali ile istirdatına karar verilmesini talep etmiştir. Asıl Davada Davalı Cevabı 5. Davalı banka vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin icra takibine konu ettiği 40.000TL bedelli çekin rehin cirosu ile değil temlik cirosu ile diğer davalı şirketten müvekkili bankaya devrolunduğunu, müvekkilinin iyi niyetli hamil olması nedeniyle kamyon satışı ile ilgili iddiaların müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğinden bahisle davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı şirket davaya cevap vermemiştir. Birleşen Davada Davacı İstemi 7. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin nakliyecilik işi ile uğraştığını, 42 GP 996 plakalı çekicinin satışı konusunda davalı Çalıklar Ulş. Hayv. Tic. ve San. Ltd. Şti. ile harici satım sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereği müvekkilinin adı geçen davalı şirkete verilen Yapı ve Kredi Bankası nezdindeki çek hesabına ait 30.04.2015 keşide tarihli, 35.000TL bedelli ve 11.06.2015 keşide tarihli, 28.000TL bedelli çeklerin davalı bankanın elinde olduğunu, diğer çekin ise hâlen diğer davalı Halkbank’ın elinde bulunduğunu, kamyonu satan davalı şirketin çekleri almasına rağmen noterden kamyonun satışını yapmadığını, tüm çeklerin davalı bankalara rehin cirosu ile devredildiğinin çek tevdi bordrosundan anlaşıldığını, hukuken rehin cirosunun çeklerde mümkün olmadığını, davalı bankanın 35.000TL bedelli çeki Konya 9. İcra Müdürlüğünün 2015/4358 E. sayılı dosyasında icra takibine konu ettiğini, diğer 28.000TL bedelli çekin ise davalı banka tarafından henüz icra takibine konu edilmediğini, kamyonun mülkiyetinin devredilmemesi nedeniyle çeklerin karşılıksız kaldıklarını ve çeklerin rehin cirosuyla devrinin mümkün olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine, çeklerin iptali ile istirdatına karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen Davada Davalı Cevabı 8. Davalı vekili cevap dilekçesinde; diğer davalı şirketin müvekkili bankaya olan kredi borcu nedeniyle kredi geri ödemelerinin bir kısmının çeklerle yapıldığını, dava konusu 35.000TL ve 28.000TL bedelli çeklerin temlik cirosu ile müvekkili bankaya devrolunduğunu, çekler üzerinde aksine bir kayıt olmadığını, müvekkili bankanın iyi niyetli hamil olduğundan bahisle davanın reddini savunmuştur. 9. Davalı şirket davaya cevap vermemiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 10. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.03.2016 tarihli ve 2015/561 E., 2016/222 K. sayılı kararı ile; davalı şirketin davacıya harici satış sözleşmesiyle araç sattığı ve karşılığında davaya konu üç adet çeki almasına rağmen aracın devrini noter yoluyla gerçekleştirmediği, bu nedenle davacının davalı şirkete karşı çekler sebebiyle sorumlu ve borçlu olamayacağı; diğer davalı bankalar yönünden ise davaya konu çeklerin davalı şirketin kredi borçlarına teminat olarak davalı bankalara verildiği ve çeklerde yer alan cironun rehin cirosu niteliğinde olduğu, çeklerde rehin/teminat cirosunun hukuken mümkün olmadığı, dolayısıyla davacının çekler sebebiyle davalı bankalara da borçlu ve sorumlu olmayacağı gerekçesiyle menfi tespit istemine yönelik asıl ve birleşen davaların kabulüne; davacının fer’î nitelikteki çek iptali ve istirdadına yönelik taleplerinin ise çekten dolayı başka kimselerin hak sahibi olması ve onların haklarının kullanılmasına engel olunmaması için reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 11. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 12. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 10.05.2017 tarihli ve 2016/9238 E., 2017/3637 K. sayılı kararı ile; “…Her iki dava, çeklerin bedelsizliği iddiasıyla açılmış menfi tespit istemine ilişkindir. Çekler üzerindeki kayıtlardan çeklerin davalı Çalıklar Ltd. Şti. adına keşide edildiği, çeklerin arkasında Çalıklar Ltd. Şti.’nin ciro, kaşe ve imzasının bulunduğu, davaya konu çeklerden 40.000 TL’lik bir adetinin Halkbank A.Ş.’de, 35.000 TL ve 28.000 TL bedelindeki diğer çeklerin ise Vakıfbank A.Ş.’de bulunduğu anlaşılmaktadır. Çeklerin devir bordroları var ise de, rehin amacıyla davalı bankalara devredildiği konusunda çeklerde bir açıklık bulunmamaktadır. Kambiyo senetlerinde temlik cirosuyla senede hamil olan davalı bankaların kötüniyeti kanıtlanmadığı sürece bedelsizlik iddiası hamil bankalara karşı ileri sürülemez. Bu nedenlerle mahkemece davalı bankalar hakkında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 13. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.11.2017 tarihli ve 2017/494 E., 2017/1014 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, çeklerin rehin cirosuna konu olduklarını en iyi bilen davalı bankaların, çeklerin temlik cirosuna konu olduklarına ilişkin savunmalarına bankaların özel durumu gereği itibar edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 14. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu çeklerin temlik cirosuyla mı, rehin cirosuyla mı devredildiği; buradan varılacak sonuca göre davacının menfi tespit isteminin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe A) Davalı Halk Bankası A.Ş. vekilinin temyiz itirazları bakımından yapılan incelemede; 16. Direnme kararı davalı Halk Bankası A.Ş. vekiline 29.12.2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı vekili ise, tebligatı alan kişinin yetkili çalışanı olmadığından bahisle tebligatın geçersiz ve gerekçeli karardan 03.02.2018 tarihinde haberdar olduğunu ileri

Çekin Temlik Cirosu veya Rehin Cirosu ile Devredilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İnternet Dolandırıcılığı Yoluyla Banka Hesabının Boşaltılması Halinde Bankanın Hukuki Sorumluluğu

İnternet Dolandırıcılığı Yoluyla Banka Hesabının Boşaltılması İnternet bankacılığında, banka müşterilerinin nakit çekme dışında hemen hemen bütün bankacılık işlemleri internet üzerinden gerçekleştirilebilmektedir. Dolayısıyla internet bankacılığı, hesap açma veya farklı hesaplara para transfer etme gibi bankacılık işlemlerinin internet üzerinden yapıldığı dağıtım kanalı anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, bankaların sanal ortamda kurdukları, para çekme dışında bireysel ve ticari tüm bankacılık işlemlerinin yapılabildiği, şube dışı bankacılık hizmetlerinin sunulduğu, elektronik bankacılığın gelişiminin bir uzantısı olarak alternatif bir dağıtım kanalıdır. Bu dağıtım kanalında bankacılık hizmetleri, bankanın web sitesi veya mobil uygulaması aracılığıyla müşteriye sunulmaktadır. Hesap sahibine ait müşteri numarası, parola ve şifre gibi verilerin web sitesi veya mobil uygulamada bulunan ilgili alana girilmesi suretiyle bankacılık işlemleri gerçekleştirilebilmektedir. Girilen bilgiler, banka tarafından sistemde saklanan kişisel bilgilerle öncelikle karşılaştırılmakta, işlemin yetkili kişi tarafından yapılıp yapılmadığı kontrol edilerek hesaba erişim sağlanabilmektedir. Diğer bir ifadeyle bankanın web sitesi veya mobil uygulamasında istenilen kişisel bilgileri ve şifreyi doğru olarak giren kimse, hesap sahibi olarak kabul edilerek yaptığı işlemlere izin verilmektedir. Ancak internet, herkese açık elektronik bir ortam olduğu için hesap sahibinin kişisel bilgilerini ele geçiren kişiler, bunları internet bankacılığında kullanarak hukuka aykırı bir takım usulsüz işlemler yapmaktadır. Nitekim internet bankacılığında karşılaşılan en önemli sorun, hesap sahibine ait kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde internet bankacılığında kullanılarak bankalardaki hesapların boşaltılarak veya kredi çekilerek paranın üçüncü kişilerin hesabına aktarılması işlemidir. Kötü niyetli üçüncü kişilerce hesap sahibinin şifre, parola, müşteri numarası ve kullanıcı kodu gibi kişisel bilgileri ile güvenlik sisteminin son halkasını oluşturan tek kullanımlık onay şifresi hukuka aykırı şekilde ele geçirildikten sonra internet bankacılığında kullanılarak, hesap sahibinin bankadaki mevduatı üçüncü kişilerin hesabına aktarılarak haksız çıkar (menfaat) elde edilmektedir. Hukuka aykırı bu durumdan sonradan haberdar olan hesap sahibi ise uğradığı zararın giderilmesi amacıyla bankaya karşı dava açmaktadır. Bu nedenle bankanın hesap sahibine karşı hukuki sorumluluğunun esaslarının belirlenmesi gerekmektedir. Banka Hesabının Boşaltılması Nedeniyle Oluşan Zararın Tazmin Edilmesi A. Bankanın Hukuki Sorumluluğu Geniş anlamıyla borç ilişkisi, taraflar arasındaki çeşitli borçların kaynağını oluşturan hukuki ilişkiyi ifade etmektedir. Bu hukuki ilişkiden aslî ve yan edim yükümlülükleri doğduğu gibi genel davranış yükümlülükleri de doğmaktadır. Banka ile hesap sahibi arasında bir sözleşme ilişkisi kurulduğu için sözleşmedeki aslî ve yan edim edimlerle ilgili tarafların sorumlulukları, sözleşme kapsamına göre belirlenecektir. Sözleşmeden kaynaklanan muhtemel uyuşmazlıklara sözleşme içi sorumluluk kuralları uygulanarak çözüm bulunacaktır. Eğer söz konusu uyuşmazlıklar, sözleşmenin yan yükümlülüğü niteliğinde ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2/1. maddesinden kaynaklan bir borcun ihlali söz konusu olacaktır. Bu nedenle söz konusu uyuşmazlık, sözleşmeden doğan sorumluluk kapsamında çözüme kavuşturulacaktır. Zira bir güven kurumu olan bankalarla ilişkiye giren kişilerin güveninin korunması hususu, esas itibariyle TMK md.2’de ifade edilen dürüstlük kuralından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla banka ile müşteri arasındaki güven ilişkisini sadece taraflar arasındaki sözleşme müzakeresine indirgemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Güven ilişkisi, banka ile hesap sahibi arasında kurulan iş ilişkilerinin tamamında koruyucu bir rol oynayacaktır. Bankalara münhasır bu şekilde geniş bir sorumluluğun öngörülmesinin temel nedeni, işletme konusunun özel niteliğinden ve güven kurumu olarak kabul edilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bankaların, sözleşmeden doğan veya bu kapsamda değerlendirilen borçlarını hiç ya da gereği gibi yerine getirmemelerinin olağan sonucu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 112. ve 114. maddeleri uyarınca borca aykırılıktan sorumlu tutulmalarıdır. Sorumluluğun ölçüsü belirlenirken, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2. maddesinde düzenlenen genel kural niteliğindeki “basiretli tacir ilkesi”, kanunun ifadesiyle “basiretli bir iş adamı gibi hareket etme” hususu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda borçlu banka tacir olduğu için hâkim sorumluluğu daha ağır olarak değerlendirecektir. Banka ile hesap sahibi arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklarda tarafların hak ve yükümlülükleri belirlenirken yararlanılacak bir diğer kaynak ise emredici hükümler ile sözleşme hükümlerinden sonra boşluk doldurucu ve yorumlayıcı nitelikteki hükümlerdir. Bankacılık ticari örf ve âdetleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu gereği bankaların sorumluluğunun belirlenmesinde yararlanılan ikinci kaynak olacaktır. Bankaların taraf oluşturduğu sözleşmelerde ticari örf ve adetler, bankacılık gelenekleri anlamına gelmektedir. Ancak tarafların Özel Hukuk’taki sözleşme özgürlüğü prensibinden yararlanarak kanunlardaki boşluk doldurucu-tamamlayıcı ya da yorumlayıcı kurallar ile örf ve âdet kurallarının aksini kararlaştırarak sorumluluklarını arttırmaları ya da azaltmaları mümkündür. B. Bankanın Hukuki Sorumluluğunun Koşulları 1. Genel Olarak Sorumluluk Koşulları Mevduat olarak belirli para yatırıldığı bankaya yatırıldığı zaman mevduat sahipleri adına banka hesabı açılmaktadır. Söz konusu hesap, mevduat sahipleri bakımından “mevduat hesabı”, bankalar bakımından ise “banka hesabı” niteliğindedir. Banka hesabından, hesap sahibi ya da yetkili temsilcisi ancak para çekme hakkına sahiptir. Hesaptaki para, sahibine ya da yetkili temsilcisine ödenmediği takdirde, bankanın sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bu çerçevede, yetkisiz kişilerce internet bankacılığı kullanılarak boşaltılan mevduat hesapları nedeniyle bankanın hukuki sorumluluğunun doğması için birtakım unsurların gerçekleşmesi gerekir. Buna göre, 1) Banka ile müşteri arasında öncelikle bir sözleşme ilişkisi olmalıdır. 2) Bankanın özen borcuna aykırı davranması nedeniyle sözleşme ihlal edilmiş olmalıdır. 3) Bankanın özen borcuna aykırı davranması nedeniyle bir zarar doğmalıdır. 4) Özen borcuna aykırılık ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağı olmalıdır. 2. Banka ile Hesap Sahibi Arasında Geçerli Bir Sözleşme Bulunması Yetkisiz kişilerce internet bankacılığı kullanılarak hukuka aykırı bir şekilde üçüncü kişilerin hesabına aktarılan mevduat nedeniyle banka, hesap sahibi ile arasında geçerli bir mevduat sözleşmesi olduğu için sorumludur. Aksi takdirde bankanın sorumluluğundan bahsedilemeyecektir. Hesap sahibi, internet bankacılığı ve diğer alternatif dağıtım kanallarının sunduğu hizmetlerden yararlanmak amacıyla bankacılık hizmet sözleşmesi, mevduat sözleşmesi veya kredi kartı üyelik sözleşmesi imzalamaktadır. Bu sözleşme ile banka, bankacılık işlemlerinin internet üzerinden sürekli yapılabilmesini taahhüt etmektedir. Hesap sahibi ise söz konusu işlemler karşılığında belirlenen ücret ya da komisyonları ödemeyi taahhüt etmektedir. Tarafların bu hususlarda anlaşmasıyla söz konusu sözleşme bir özel hukuk sözleşmesi olarak kurulmaktadır. Banka ile hesap sahibi arasındaki hukuki ilişki sözleşmeden kaynaklandığı için hesap sahibine karşı bankanın hukuki sorumluluğu sözleşmeye aykırılık halinde söz konusu olacaktır. Banka sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal ederse sözleşmeye aykırı davranmış sayılacaktır. 3. Özen Borcuna Aykırı Davranma Nedeniyle Bankanın Sözleşmeyi İhlal Etmesi a. Özen Borcunun Niteliği Bankanın, internet bankacılığına ilişkin hesap sahibi ile yaptığı sözleşmeden dolayı çeşitli yükümlülükleri doğmaktadır. Bu yükümlülüklerden birisi de özen ve koruma borcudur. Özen borcunun iki boyutu bulunmaktadır. Bunlardan ilki, bankanın işlem ve eylemlerinde kusurlu olup olmadıklarını saptamaya yaramasıdır. Diğeri ise banka için kanunun öngördüğü sair görevler yanında yüklenmiş bağımsız bir borç olmasıdır. Bu çerçevede özen borcu, kanun ya da esas sözleşmenin bankaya somut olarak yüklediği görevlerin ifasında gösterilmesi gereken dikkat ve itina ile kanundan kaynaklanan somut bir borcu ifade etmektedir.

İnternet Dolandırıcılığı Yoluyla Banka Hesabının Boşaltılması Halinde Bankanın Hukuki Sorumluluğu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tüketici Kredisinde Temerrüt: Bankanın Kredi Borcunun Tamamını İstemesi ve Mahsup Yetkisi

Tüketici Kredisinde Temerrüt Halinde Bankanın Takas ve Mahsup Yetkisi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/672 Karar No: 2020/840 Karar Tarihi: 04-11-2020 Mahkemesi: Tüketici Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki muarazanın giderilmesi ve alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 2. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili ve davacının temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı 17.12.2012 tarihli dava dilekçesi ile; davalı Bankanın İnönü/Adana şubesinden kullandığı tüketici kredisi borcunu ödeyememesi üzerine hakkında icra takibi başlatılarak maaşına haciz konulduğunu, daha sonra çalıştığı kurumun maaş hesapları konusunda davalı Bankanın Yeni Adana şubesi ile anlaştığını ve maaşını bu şubeden almaya başladığını, maaşı üzerinde icra kesintisi olmasına rağmen bu şube tarafından da keyfi kesintiler yapıldığını, kesintilerin ne kadar ve hangi sebeple yapıldığını dilekçe vererek sormasına rağmen yanıt alamadığını, bankanın alacak hakkı kadar kendi yaşam hakkının da Devlet güvencesi altında bulunduğunu, bilgisi haricinde gerçekleşen söz konusu kesintiler yüzünden faturalarını bile ödeyemez hâle geldiğini ileri sürerek Yeni Adana şubesi nezdindeki hesaptan yapılan kesintilerin durdurulmasına ve haksız kesilen paranın yasal faiziyle iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili, davacının tüketici kredisi kullandığını ancak borcunu ödemediğini, bunun üzerine Adana 1. İcra Dairesinin 2011/1971 sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, kesinleşen takip nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 83. maddesi gereği icra dairesince davacının maaşına haciz konulduğunu, hesaptan yapılan kesintinin icra dairesinin işlemi olduğunu ve müvekkilinin keyfi bir hareketinin bulunmadığı savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkeme Kararı: 6. Adana 2. Tüketici Mahkemesinin 17.03.2014 tarihli ve 2012/2295 E.,2014/621 K. sayılı kararı ile; davalı bankanın davacının maaş hesabına bloke koyduğu, 5510 sayılı Kanun gereğince 28.02.2009 tarihinden sonra borçlu tarafından verilmiş muvafakatname var ise maaş hesabından kesinti yapılabileceği ancak daha önceki sözleşmelerde 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 83. maddesi uyarınca haciz yoluyla tahsil edebileceği, haciz varsa maaşta sıraya girmesi gerektiği, dava konusu dosyada davacının 18.07.2008 tarihinde almış olduğu kredi borcu için maaşından kesinti yapılmasına ilişkin herhangi bir muvafakatının bulunmadığı, yine sözleşmenin 5510 sayılı Kanun’un 93/1 maddesindeki değişiklikten önce olduğu davalı banka tarafından hukuka aykırı olarak maaşından kesinti yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, bilirkişi tarafından dava tarihine kadar yapıldığı tespit edilen toplam 3.255,48TL kesintinin faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili ve davacı temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 24.03.2015 tarihli ve 2015/5742E., 2015/9104 K. sayılı kararı ile; “…1- Taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmesi ile davacının davalı bankadan kullandığı kredinin teminatı olarak sözleşmenin 6.2. ve 8.3. maddeleri ile banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve bloke hesapları üzerinde hapis, mahsup ve takas etme yetkisini davalı bankaya verdiği açıktır. Banka bu yetkiyi davacının borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemediği takdirde kullanacaktır. Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi gerekir. Ödememesi halinde kredi borcunun teminatı olarak bankaya sözleşmenin ilgili maddeleri gereğince yetki vermesinin haksız şart olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Zira davacı sözleşmenin her sayfasını ayrı ayrı imzalamış olup, serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaştan ödenmesi için otomatik ödeme talimatı verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilerek kararlaştırılmadığı söylenemez. Aksinin kabulü halinde; kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesiyle kredi veren bankanın alacağının imkansızlaşması, kötü niyetli bir kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır. Bununla birlikte hükme esas alınan bilirkişi raporunda banka tarafından sözleşmenin ilgili maddeleri gereğince verilen yetkiye istinaden yapılan kesintinin davacının maaş hesabı üzerinden hangi kalemlere ilişkin olduğu gösterilmemiştir. Bu rapora bu yönüyle itibar edilemez. Hal böyle olunca; kesinti yapılan hesaptaki gelir kalemleri de nazara alınarak inceleme ve araştırma yapılması gerekirken yetersiz bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup davalı yararına bozmayı gerektirir. 2- Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçe ile hüküm davalı yararına bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Mahkemece 28.12.2015 tarihli ve2015/919 E., 2015/1221 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçeleri açıklanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tüketici kredisi borcunu ödeyemeyen davacının maaşından icra kanalıyla kesinti yapılıyor olmasına rağmen davalı Banka tarafından bu kesinti dışında maaş hesabı üzerinden sorunlu kredi hesabına para aktarılmasının somut olay bakımından mümkün ve yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Takip hukukunda sorumluluk kural olarak şahsi emeğe değil mala yöneliktir. Dolayısıyla borçlu iktisadi ve sosyal açıdan varlığını sürdürebilmek için şahsi emeğini ortaya koyarak bir gelir elde etmişse bunun üzerine borcun tamamı kadar haciz koymak 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesindeki “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” düzenlemesine aykırılık teşkil edecektir (Yavaş, M.: Maaş ve Ücret Haczi, TBB Dergisi, Sayı 84, 2009, s.94). 13. Nitekim 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 83. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilâma müstenid olmayan nafakalar, tekaüd maaşları, sigortalar veya tekaüd sandıkları tarafından tahsis edilen iradlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra müdürünce lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir. Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez. a) 82 ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir.” 14. Buna göre maaş veya ücretten borçlunun ve ailesinin geçinmeleri için zorunlu olan miktar icra müdürü tarafından takdir ve tespit edilerek dörtte birinden daha az olmamak kaydıyla kalanı haczedilebilir. Geçim için zorunlu ücret miktarı borçlunun ve ailesinin sosyal, sağlık ve tahsil durumları gibi hâller gözetilerek belirlenmelidir. 15. Borcun ifa edilerek alacaklının tatmini asıl olduğundan, borçlu, malvarlığında ücret olarak yer alan meblağın kanun koyucunun yukarıdaki madde hükmüyle öngördüğünden daha fazlasını kullanarak da borcunu ödemeyi tercih edebilir. Ancak bu hâlde haczedilemezlikten feragate ilişkin önceden yapılan sözleşmelerin geçersiz olduğuna

Tüketici Kredisinde Temerrüt: Bankanın Kredi Borcunun Tamamını İstemesi ve Mahsup Yetkisi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aracın Devredilmesi Halinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının Sona Erme Şekli ve Zamanı

Aracın Devredilmesi Halinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının Sona Ermesi AYM Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kurallar İtiraz konusu kurallarda; sigortacının zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesini, işletenin değiştiğine dair bildirimin kendisine tebliğinden itibaren on beş gün içinde feshedebileceği ve sigortanın sözleşmenin fesih tarihinden itibaren on beş gün sonrasına kadar geçerli olacağı öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; kişinin aracını sattığı anda araç üzerindeki mülkiyet hakkının sona ermesine karşın itiraz konusu kurallar uyarınca sigorta sözleşmesinden kaynaklı sorumluluğunun devam ettiği, bu itibarla kusuru olmadığı hâllerde dahi tazminat sorumluluğunun bulunabileceği, kişinin işlediği veya ihmal ettiği bir fiilden sorumlu tutulması gerekirken kusursuz sorumluluğuna gidilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği, diğer yandan kurallara konu sigorta sözleşmesinin bir tüketici işlemi olduğu, sigorta sözleşmesinin feshedilip edilmeyeceği konusunda açıklığın bulunmamasının ve bu husustaki takdirin sigortacıya bırakılmasının devletin tüketiciyi koruma yükümlülüğüyle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi İtiraz konusu kurallar, sigortalı aracı işletenin değişmesi hâlinde aracı devreden işleten ile sigorta şirketi arasındaki sözleşmenin ne şekilde ve ne zaman sona ereceğini düzenlemektedir. Kurallar, aracı devreden işletenin sigortacıya yapacağı bildirimden sonra sigorta sözleşmesinin sona erdirilmesi konusunda sigortacıya takdir yetkisi tanımak ve tarafların karşılıklı olarak sözleşmenin sona erdirilmesi yönündeki iradeleri açıklamalarından sonra da belirli bir süre hüküm ve sonuç doğuracağını öngörmek suretiyle Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğünü sınırlamaktadır. Önceki işletenin aracı satmakla araç üzerindeki fiili ve hukuki hâkimiyeti sona ermektedir. Bununla birlikte önceki işletenin yeni işleten üzerinde herhangi bir denetim ve gözetim sorumluluğu bulunmadığı gibi yeni işletenin davranışlarını kontrol etme ve yönlendirme yetkisi ve gücü de yoktur. Önceki işletenin, davranışlarını kontrol etme imkânı olmayan bir kimsenin üçüncü kişilere zarar veren fiillerinden sorumlu tutulması oldukça ağır bir müdahale niteliği taşımaktadır. Önceki işletene bu derece ağır külfet yükleyen bir araç ancak daha hafif bir tedbirin bulunmaması hâlinde gerekli görülebilecektir. Bu bağlamda kurallar uyarınca, sözleşmenin tarafları olan önceki işleten ile sigorta şirketinin belirli bir süre daha hukuki sorumluluklarının devam etmesinin son çare niteliğinde olup olmadığı ve sözleşme özgürlüğüne yönelik daha hafif bir sınırlama aracının bulunup bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bu kapsamda satış veya devir işlemi yapılan ve işleteni değişen motorlu araçların tescilinde ya da trafiğe çıkarılmasında yeni işleten tarafından zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırılması şartının aranmasını içeren bir düzenleme yapmaya ilişkin kanun koyucunun önünde anayasal bir engel bulunmadığı görülmüş; kişinin, üzerinde hukuki ve fiilî olarak denetim ve kontrol imkânına sahip olmadığı kişilerin fiillerinden sorumlu tutulmasının bir zorunluluk olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda aracın devri suretiyle araç üzerindeki her türlü kontrol ve denetim yetkisini yitirmiş bulunan sigortalının artık işleten sıfatı da kalmadığı hâlde sözleşmenin sigorta şirketince feshedilmemesi durumunda sözleşme süresince, sözleşmenin feshedilmesi hâlinde dahi fesih tarihinden itibaren on beş gün boyunca yeni işletenin üçüncü kişilere vermiş olduğu zararlardan sorumlu tutulabilmesine imkân tanıyan kuralların gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu değerlendirmeler ışığında hedeflenen sonuca daha hafif bir sınırlamayla ulaşmanın mümkün olduğu anlaşılmış ve kuralların ölçülülük ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2023/130 Karar Sayısı: 2024/17 Karar Tarihi: 23/1/2024 R.G.Tarih-Sayı: 5/3/2024-32480 İtiraz Yoluna Başvuran: Adana 4. Tüketici Mahkemesi İtirazın Konusu: 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 94. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarının Anayasa’nın 35. ve 172. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Ödenen tazminatın rücuen tahsili talebiyle başlatılan icra takibine konu itirazın iptali davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı 94. maddesi şöyledir: “Sigorta sözleşmesinin verilmesi ve işletenin değişmesi halinde yapılacak işlemler – Madde 94 (Birinci fıkra mülga: 25/6/1988 – KHK – 330/5 md.; Aynen kabul; 31/10/1990 – 3672/4 md.) (Değişik : 25/6/1988 – KHK – 330/5 md.; Aynen kabul:31/10/1990 – 3672/4 md.) Sigortalı aracı işletenlerin değişmesi halinde, devreden kişi 15 gün içinde sigortacıya durumu bildirmek zorundadır. Sigortacı sigorta sözleşmesini durumun kendisine tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde feshedebilir. Sigorta fesih tarihinden onbeş gün sonrasına kadar geçerlidir. (Beşinci fıkra mülga: 25/6/1988 – KHK -330/5 md.; Aynen kabul: 31/10/1990 – 3672/4 md.) (Değişik: 21/5/1997-4262/4 md.) Bu madde hükmüne uymayanlar 1 800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 26/7/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Genel Açıklama 3. Mali sorumluluk sigortası, sigortanın konusunu oluşturan riskin gerçekleşmesi hâlinde sigortayı yaptıran kişinin hukuken sorumlu tutulabileceği zararlar nedeniyle ödemekle yükümlü olacağı tazminatın sigorta şirketi tarafından teminat miktarıyla sınırlı olarak karşılanmasını güvence altına alan sigorta türüdür. Anılan sigorta, sigorta kapsamındaki riskin gerçekleşmesi ve zararın doğması durumunda, zarar gören kişilerin tazminat alacaklarını teminat altına almanın yanı sıra sigortayı yaptıran kişi bakımından da güvence sağlamaktadır. Söz konusu sigorta ihtiyari ya da zorunlu nitelikte olabilmektedir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 8). 4. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesinde işleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre bir motorlu aracın işletilmesinin bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına ya da bir şeyin zarara uğramasına sebep olması durumunda motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında ya da bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır. 5. Söz konusu Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrasında da karayolunda motorlu taşıt işletenlerin Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasından doğan hukuki sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmalarının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin tarafları işleten ile sigorta şirketidir. 6. Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasında ise zorunlu mali sorumluluk sigortasının Türkiye\’de kaza sigortası dalında çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri tarafından yapılacağı, bu sigorta şirketlerinin anılan sigortayı yapmakla

Aracın Devredilmesi Halinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının Sona Erme Şekli ve Zamanı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kredi Başvurusu Sırasında Ödenen Dosya Masrafı ve Kredi Tahsis Ücreti Geri Alınabilir mi

Kredi Sözleşmesi Düzenlenirken Bankanın Kredi Tahsis Ücreti Tahsil Etmesi Yasal mı? Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2021/7043 Karar No: 2021/12881 Karar Tarihi: 13-12-2021 Özet: Somut olayda kredi sözleşmesinin Yönetmeliğin ve Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra 13/03/2020 tarihinde imzalandığı, bu anlamda davalıdan binde beş oranında kredi tahsis ücretinin alınmasının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir. (6502 s. K. m. 4) (6100 s. K. m. 353, 363) (Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik m. 10) (Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ m. 10) Dava Taraflar arasındaki hakem heyeti kararına itiraz davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın reddine dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Karar Davacı, banka müşterisi olan davalının 13.03.2020 tarihli Konut finansman sözleşmesi kapsamında 300.000,00-TL tutarında kredi kullandığını, kendisinden 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Finansal Tüketici hakkında düzenlemeleri dikkate alınarak, 2020/7 sayılı Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Tebliğ ile belirlenen 1.500,00-TL tahsis ücreti tahsil edildiğini, davalının kredisini kullandıktan sonra … Kaymakamlığı Hakem Heyetine başvurduğunu, kendisinden tahsil edilen ücretin iadesini talep ettiğini, hakem heyetinin tüketicinin talebinin kabul ettiğini belirterek usul ve yasaya aykırı olan hakem heyeti kararının iptalini talep etmiştir. Davalı, cevap vermemiştir. Mahkemece; davalıya kredi sözleşmesi gereğince kredi kullandırıldığı, kredi tahsis ücretinin alınmasını içeren poliçelerin tamamen güçlü durumda bulunan bankanın inisiyatifinde olmak üzere genel işlem şartı olarak davalıya dikte edildiği, tüketicinin poliçe içeriğine müdahale edemediği, poliçe klozunun salt kredi kullanmak isteyen tüketici ile müzakere edilmeden imzalandığı, tüketicinin yeterince aydınlatılmadığı, aydınlatıldı ise de aksi ispat yükü kendisinde olan davacı Banka tarafından bu hususun ispat edilemediği, söz konusu genel işlem şartını sadece kredi kullanabilmek için başvuruda bulunan davalı tüketici tarafın itiraz ederek kaldırma imkanının bulunmadığı, \’\’kredi tahsis ücretinin\’\’ yönetmelikle bankanın en çok binde beş oranında Bankalar tarafından tüketiciden tahsil edilebileceğinin düzenlendiği ancak her alacak hakkının talep hakkını da içermediği, aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmeden tahsis edilen ücret bakımından haksız şart ihtiva eden alacağın talep hakkından yoksun olduğu, tüketiciden kredi tahsis ücreti adı altında yapılan kesinti hakkında aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğine ilişkin davacı vekili tarafından gerek tüketici hakem heyeti dosyasına gerekse dosya muhteviyatına herhangi bilgi ve belgenin de sunulmadığı, tüketici aleyhine belirsiz bir borçlanmanın söz konusu olamayacağı, tüketiciden tahsil edilen 1.500,00-TL kredi tahsis ücreti tahsil edilen ücretin usule ve yasaya aykırı olduğu, kullandırılan kredi ile ilgili ve ilişkili kesintiler olmadığı gerekçesiyle davanın reddine, … İlçe Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığının 23/11/2020 tarih ve 042420200003164 sayılı kararının onanmasına, dair kesin olarak karar verilmiştir. Söz konusu karar davacı tarafından istinaf edilmiş, mahkemece, 25.02.2021 tarihli ek kararla davacının istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiş, bu kez davacı tarafından ek karar istinaf edilmiştir. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5.Hukuk Dairesi’nin 12.04.2012 tarihli ve 2021/593 Esas ve 2021/604 Karar sayılı ilamı ile istinaf başvurusunun reddine dair ek kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK\’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir. Adalet Bakanlığının 23/09/2021 tarihli yazısında; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre çıkarılan 07.03.2020 tarih 31061 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından hazırlanan söz konusu Tebliğde tahsis ücretinin alınabileceği belirtilmiş olup, somut olayda kredi sözleşmesinin Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlendiği anlaşıldığından, mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir. Dava, taraflarca imzalanan konut kredisi kapsamında davalıdan tahsil edilen kredi tahsis ücretinin iadesine karar veren tüketici hakem heyeti kararının iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, 6502 sayılı Kanun döneminde imzalanan 13.03.2020 tarihli konut kredisi sözleşmesi kapsamında davalıdan 1.500,00-TL kredi tahsis ücretinin alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/3 fıkrasına göre “…Bankalar, tüketici kredisi veren finansal kuruluşlar ve kart çıkaran kuruluşlar tarafından tüketiciye sunulan ürün veya hizmetlerde ise tüketiciden faiz dışında alınacak her türlü ücret, komisyon ve masraf türleri ile bunlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın görüşü alınarak bu Kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi koruyacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından belirlenir.” düzenlemesi getirilmiştir. Bu yasal mevzuata dayalı olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 03.10.2014 tarih 29138 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe giren Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik düzenlemesi yapmış ve Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin \”Tüketici ve konut finansmanı kredilerine ilişkin ücretler\” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında; \”Finansal tüketicilere kullandırılacak krediler için kredi ihtiyacının karşılanmasına olanak sağlayan sistemin işletilmesi ve operasyonel süreçlerin yönetilmesi amacıyla alınan tahsis ücreti dışında, istihbarat ücreti, kredi işlem fişi ücreti, ödeme planı değiştirme ücreti, değişken taksitli ödeme planı ücreti gibi her ne ad altında olursa olsun başkaca bir ücret alınamaz. Kredi tahsis ücreti, kullandırılan kredi anaparasının binde beşini geçemez…\”denilmiştir. Yine 6502 sayılı Kanun’a dayanılarak çıkartılan 07.03.2020 tarih 31061 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ\’in \”Tüketici ve konut finansmanı kredilerine ilişkin ücretler\” başlıklı 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; \”Finansal tüketicilere kullandırılacak krediler için kredi ihtiyacının karşılanmasına olanak sağlayan sistemin işletilmesi ve operasyonel süreçlerin yönetilmesi amacıyla alınan tahsis ücreti dışında, istihbarat ücreti, kredi işlem fişi ücreti, ödeme planı değiştirme ücreti, değişken taksitli ödeme planı ücreti gibi her ne ad altında olursa olsun başkaca bir ücret alınamaz. Kredi tahsis ücreti, kullandırılan kredi anaparasının binde beşini geçemez…\” 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre çıkarılan 03.10.2014 tarih 29138 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe giren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından hazırlanan söz konusu Yönetmelik’te ve 6502 sayılı Kanuna göre çıkarılan 07.03.2020 tarih 31061 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ’de tahsis ücretinin alınabileceği belirtilmiş olup, somut olayda kredi sözleşmesinin Yönetmeliğin ve Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra 13/03/2020 tarihinde imzalandığı, bu anlamda davalıdan binde beş oranında kredi tahsis ücretinin alınmasının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmaktadır.

Kredi Başvurusu Sırasında Ödenen Dosya Masrafı ve Kredi Tahsis Ücreti Geri Alınabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hakem Kararının İptali Davasında Kamu Düzenine Aykırılık Hususunun Değerlendirilmesi

Hakem Kararının İptali Davası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/688 Karar No: 2023/1348 Karar Tarihi: 21.12.2023 Mahkemesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) Özel Daire Kararı: Yargıtay 6. Hukuk Dairesi nin 21.09.2022 tarihli ve 2022/628 Esas, 2022/4258 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasındaki hakem kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında müvekkilinin hâkim ortağı olduğu … Grup isimli şirket ile iş geliştirme, projelendirme ve ruhsat hizmetleri konusunda şifahi olarak yapılan sözleşmeye dayanılarak dava açıldığını, müvekkili tarafından Irak Mahkemelerinin yetkili olduğu belirtilerek yapılan yetki itirazına karşı davalının İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu ve uyuşmazlığın 19.03.2012 tarihli sözleşme ile bağlantısının bulunmadığını belirtmesine rağmen, mahkemece 19.03.2012 tarihli sözleşmenin 11 inci maddesindeki hükme yanlış anlam verilerek taraflar arasında tahkim anlaşması bulunduğundan bahisle davanın usulden reddedildiğini ve kararın temyiz edilmeksizin 12.10.2016 tarihinde kesinleştiğini, bunun üzerine hakemde açılan davada ise, hakemlerin, kanun yollarına başvurulmadan kesinleşen bu karara göre tarafların tahkim konusunda uzlaştıkları ve tahkim iradelerinin ortaya çıktığını kabul ederek yetkileri olmadığı hâlde 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 7/H maddesine aykırı şekilde 19.12.2017 tarihinde müvekkili aleyhine karar verdiklerini, hakemlerin usulden reddedilen ve maddi anlamda kesin hüküm oluşturmayan mahkeme kararına göre tarafların tahkim konusunda iradelerinin birleştiğinden bahisle yetkilerini aşarak yaptıkları tahkim yargılamasının usule aykırı olduğunu, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi 4686 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 412/3 üncü maddesi uyarınca geçerli bir tahkim anlaşması veya tahkim şartının da bulunmadığını, davalının hem İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde hem de hakemde açtığı davada şifahi sözleşmeye dayandığını, müvekkili ile arasında yazılı bir sözleşme yapıldığını iddia etmediği gibi yazılı sözleşmenin varlığını da ispatlayamadığını, buna rağmen hakem heyetinin tahkim anlaşması veya şartının yazılı olduğuna dair şekil koşulunun nasıl meydana geldiğini dahi açıklamadan müvekkili aleyhine karar verdiğini, hakem kurulunun 19.03.2012 tarihli yazılı sözleşmeye göre kendisini yetkili gördüğünün kabul edilmesi hâlinde dahi bu sözleşmede yer alan tahkim şartının geçersiz olduğunu, sözleşmenin de tüzel kişiliği bulunan … Uluslararası Taahhüt ve Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. (… Group) ile imzalandığından hakem davasında müvekkilinin taraf sıfatı olmadığını, hakem kurulunca şifahi sözleşmeye dayanıldığının kabul edilmesi durumunda ise ortada yazılı bir tahkim anlaşması ve şartı bulunmadığını, dolayısıyla müvekkili tarafından tahkim anlaşması ve şartının geçersiz olduğuna dair yapılan itirazın kabul edilmesi gerekirken reddedilmesinin doğru olmadığını, müvekkilinin 19.03.2012 tarihli sözleşmede yer alan … Group şirketinin sadece ortağı olup yetkili temsilcisi olmadığını, … Group şirketinin tüzel kişiliğinin bulunmasına ve sözleşmeyi de yetkili temsilcisi vasıtasıyla imzalamasına, davalının da bu şirketin tüzel kişiliğe sahip uluslararası bir şirket olduğunu belirtmesine rağmen, hakem heyetinin … Group şirketinin tüzel kişiliği olmadığını kabul ederek müvekkilinin husumet itirazını reddedip, sözleşmenin tarafı olmayan müvekkili aleyhine karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, hakem heyetinin gerekli araştırmayı yapmadan, müvekkilinin delillerini toplamadan, talep edilmesine rağmen defterleri incelemeden ve tarafların eşitliği ilkesini gözetmeden karar verdiğini, hakemlerin 4686 sayılı Kanun’un 16/A ve Milletlerarası Tahkim Ücret Tarifesi Yönetmeliğinin 1 inci ve 4 üncü maddelerine aykırı şekilde ücretlerini resen belirleyerek yetkilerini aştıklarını, hakem kurulu kararının kamu düzenine, 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinin a, b, d, e, f, g fıkralarına ve 6100 sayılı Kanun’un 439 uncu maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek 19.12.2017 tarihli hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada yetki itirazında değil, tahkim ilk itirazında bulunarak uyuşmazlığın hakem heyetinde çözülmesi gerektiğini savunduğunu, hakem yargılamasında da tahkim sözleşmesinin var olmadığını savunarak kötüniyetle uyuşmazlığın tahkimde çözülmesine engel olmak istediğini, eldeki davada da tahkim kararının aleyhine olması nedeniyle tahkim sözleşmesinin bulunmadığını iddia ederek dürüstlük kuralına, doğruyu söyleme yükümlülüğüne ve çelişkili davranma yasağına aykırı davrandığını, tahkim sözleşmelerinin kural olarak yazılı şekle tâbi olduğunu, ancak 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 4/2 nci maddesine göre, dava dilekçesinde yazılı tahkim anlaşmasının varlığının iddia edilmesine davalının sunduğu cevap dilekçesinde itiraz etmemesi hâlinde geçerli bir tahkim şartının bulunduğunun açıkça kabul edildiğini, davacının tahkim anlaşmasına karşı asıl sözleşmenin geçerli olmadığına yönelik itirazda bulunamayacağını, tahkim yargılamasında da asıl sözleşmenin varlığı ve geçerliliğini hakemlerin oy birliği ile kabul ettiklerini, davacının huzurdaki iptal davasının konusunu oluşturmayan beyanlarının 4686 sayılı Kanun’un 4/IV. ve 15 inci maddesi kapsamında hukuken kabul edilebilir olmadığını, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı davasında davacının tahkim ilk itirazında bulunarak uyuşmazlığın hakemde çözümlenmesine yönelik iradesini açıkça ortaya koyduğunu, mahkemenin de taraflar arasındaki uyuşmazlıkta tahkim şartı olduğu ve buna ilişkin itirazın davalı tarafından ilk itiraz olarak süresi içinde ileri sürüldüğünü belirterek tahkim sözleşmesinin hükümsüz, tesirsiz veya uygulanmasının imkânsız olmadığı gerekçesiyle davalıların tahkim itirazlarını kabul ederek davayı usulden reddettiğini, verilen kararın kanun yoluna başvurulmaksızın 12.10.2016 tarihinde kesinleştiğini, hâl böyle olunca ticaret mahkemesince verilen usulden red kararının hukuki niteliği itibariyle görev konusunda kesin hüküm teşkil ettiğini ve davacının tahkim anlaşması veya şartının bulunmadığına dair beyanlarının hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını, davacının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada ve tahkim yargılamasında defaatle … Group’un tüzel kişiliğe sahip olmadığını ileri sürerken huzurdaki iptal davasında … Group’un tüzel kişiliğinin bulunduğunu belirtmesinin kötüniyetli hareket ettiğini tek başına ispatladığını ve dürüstlük kuralı ile çelişkili davranma yasağına aykırı davrandığını gösterdiğini, 4686 sayılı Kanun’un 7/H maddesi gereğince hakem veya hakem kurulunun, tahkim anlaşmasının mevcut veya geçerli olup olmadığına ilişkin itirazlar da dâhil olmak üzere kendi yetkisi hakkında karar verebileceğini, hakem heyetinin tahkime başvurulmasının gereğini tahkim itirazının mahkemece kabul edilmesi ve bu kararın kesinleşmesi olduğunu belirttiğini, dolayısıyla davacının hakem kurulunun yetkisini aştığına ve tahkim yargılamasının usule aykırı olduğuna yönelik iddialarının hukuki dayanağının bulunmadığını, hakem heyetinin taraflarca getirilme ilkesi kapsamında tüm delilleri toplayarak karar verdiğini, hakem yargılamasında her iki tarafın da şirket defterlerinde talep edilen hizmet bedeline ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığını beyan etmesi üzerine defterlerin incelenmediğini, davacının iddiasının aksine hakem ücretlerinin resen değil 4686 sayılı Kanun’un 16/a maddesi uyarınca belirlendiğini, kaldı ki bu

Hakem Kararının İptali Davasında Kamu Düzenine Aykırılık Hususunun Değerlendirilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Çalınan Kredi Kartı ile Alışveriş Yapılması Halinde Kart Sahibi, Dükkan Sahibi ve Bankanın Sorumluluğu

Çalınan Kredi Kartı ile Alışveriş Yapılması 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu Kartın haksız kullanımı ve sigortalanması – Madde 12 Kartın ya da 16 ncı maddede belirtilen bilgilerin kaybolması veya çalınması halinde kart hamili, yapacağı bildirimden önceki yirmidört saat içinde gerçekleşen hukuka aykırı kullanımdan doğan zararlardan yüzelli Yeni Türk Lirası ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Hukuka aykırı kullanımın, hamilin ağır ihmaline veya kastına dayanması veya bildirimin yapılmaması hallerinde bu sınır uygulanmaz. Kart çıkaran kuruluş, yapılacak talep ve ilgili sigorta prim bedelinin ödenmesi koşulu ile kart hamilinin birinci fıkrada belirtilen yüzelli Yeni Türk Lirası tutarındaki sorumluluğunun sigortalanmasını sağlamakla yükümlüdür. Kartların sigortalanması ve sorumluluğun paylaşılmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Çalınan Kredi Kartı ile Alışveriş Yapılması Halinde Kart Sahibi, Dükkan Sahibi ve Bankanın Sorumluluğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/13-2850 Karar No: 2019/154 Karar Tarihi: 14.02.2019 Özet: Uyuşmazlığın ortaya çıktığı olay tarihinden sonra yürürlüğe giren 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun somut olaya uygulanması mümkün olmadığından Özel Dairenin davalı banka yönünden anılan Kanun’un 12. maddesinin dikkate alınması gerektiği yönündeki bozma kararı isabetli değil ise de; yalnızca imzayla ve davacı tüketicinin kart kullanım alışkanlıklarına göre oldukça yüksek miktarda alışveriş yapıldığı anlaşılan olayda, açıklanan ilkeler çerçevesinde, olay tarihi itibariyle bankanın o günün koşullarına göre yeterli olmayan, güvenlik zafiyeti taşıyan bir sistem kullanıp kullanmadığının gerekirse konusunda uzman bilirkişiler marifeti ile araştırılması ve neticesine göre karar verilmesi gerekirken davacı ağır kusurlu kabul edilip davalı bankanın sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesi ile Banka yönünden maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesi de hukuka aykırıdır. (5464 s. K. m. 15, 16) (818 s. K. m. 99) (6098 s. K. m. 115) Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 3. Tüketici Mahkemesince maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, manevi tazminat isteminin reddine dair verilen 20.06.2013 tarihli, 2009/1019 E., 2013/688 K. sayılı karar davacı vekili ve davalılar … ile … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.06.2014 tarihli, 2013/32840 E., 2014/18798 K. sayılı kararı ile; “…Davacı, davalı bankadan aldığı kredi kartının 14.03.2005 tarihinde minibüste seyahat halinde iken çalındığını, durumu saat 14.43’te telefonla sonra da yazılı olarak davalı bankaya bildirdiğini, kredi kartı ile davalı …’ın işlettiği davalı …’a ait … Kuruyemiş’ten 4.000-TL‘lik alışveriş yapıldığını, ihbardan önce yapılmış olması nedeniyle davalı bankanın bu tutarı karşılayamayacağını bildirdiğini, davalı bankanın sadece 750-TL sorumluluk üstelendiğini, kredi kartının çalınması ve kullanılmasında bir kusuru olmadığı halde 3.275-TL’yi davalı bankaya ödemek zorunda kaldığını, diğer davalı …’ın ceza mahkemesinde yargılandığını ve bu eylem nedeniyle dolandırıcılık suçundan cezalandırıldığını, davalıların müşterek ve müteselsil sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek ihtar bedeli de dahil olmak üzere toplam 3.420,30-TL’nin ve 5.000-TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı banka, dava konusu alışverişin saat 14.39’da, davacının bildiriminden 4 dakika önce gerçekleştiğini, sözleşmenin 19. maddesine göre bildirimin bankaya ulaşmasından önceki harcamalar nedeniyle bir sorumluluklarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Davalı … ve …, rutin bir alışveriş olduğunu, bir kusurlarının bulunmadığını, kredi kartını özenle saklamadığı için davacının sorumlu olduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davalı banka hakkında açılan davanın reddine, diğer davalılar … ve … hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile 1.645,30-TL’nin davalılardan dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazla istem ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalılar … ve … tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmaması nedeniyle davalılar … ve …’ın tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Davacı, kredi kartının, hukuka aykırı olarak üçüncü kişiler tarafından kullanılması nedeniyle harcamalardan sorumlu olmadığını ileri sürmüş, davalılar ise, kredi kartına ilişkin bilgi ve şifrelerin saklanması ve korunmasında gerekli özenin gösterilmediğini, çalıntı bildiriminden önce yapılan harcamalardan bankanın sorumlu olmadığını belirterek, yapılan harcamalardan davacının sorumlu olması gerektiğini savunmuşlardır. Davacının hamili olduğu Akbank Axess kredi kartının 14.03.2005 tarihinde çalındığı, davalının saat 14.43’te davalı bankaya çalıntı bildiriminde bulunduğu, dava konusu 4.000-TL’lik alışverişin ise saat 14.39’da yapıldığı dosya kapsamı ile sabittir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun konu ile ilgili hükümlerinin incelenmesi gerekir. “Kart Hamillerinin Yükümlülükleri” başlıklı 15. maddesinde, “Kart kullanımından … sorumluluk, sözleşme imzalandığı ve kartın zilyetliğine geçtiği veya fizikî varlığı bulunmayan kart numarasının öğrenildiği andan itibaren, kart hamiline aittir.” “Bildirim Zorunluluğu” başlıklı, 16. maddesinde, “Kart hamili, kendisine tevdi edilen kartı ve kartın kullanılması bir kod numarası, şifre veya kimliği belirleyici başka bir yöntemin kullanılmasını gerektiriyorsa bu bilgileri güvenli bir şekilde korumak ve başkaları tarafından kullanılmasına engel olacak önlemleri almak, kartın kaybolması, çalınması veya iradesi dışında gerçekleşmiş herhangi bir işlemi öğrenmesi halinde kart çıkaran kuruluşu derhal haberdar etmek zorundadır.” “Kartın Haksız Kullanımı ve Sigortalanması” başlıklı 12. maddesinde ise, “Kartın ya da 16 ncı maddede belirtilen bilgilerin kaybolması veya çalınması halinde kart hamili, yapacağı bildirimden önceki yirmi dört saat içinde gerçekleşen hukuka aykırı kullanımdan … zararlardan yüzelli Yeni Türk Lirası ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Hukuka aykırı kullanımın, hamilin ağır ihmaline veya kastına dayanması veya bildirimin yapılmaması hallerinde bu sınır uygulanmaz.” hükümleri bulunmaktadır. Yine taraflar arasındaki kredi kartı sözleşmesinin, 19. maddesinde, “Kredi kartının kaybolması, çalınması veya kullanılamayacak şekilde bozulması halinde üye veya ek kart hamili, derhal durumu bankaya telefon ile bildirmek ve akabinde yazılı olarak teyit etmekle yükümlüdür. Bu bildirime kadar kredi kartı, şifre veya kredi kart numarası kullanılarak yapılan işlemlerden … tüm sorumluluk üye ek kart hamiline ait olup, bildirimin Bankaya ulaşmasından itibaren Bankaca kredi kartının yurt içinde ve yurtdışında kullanıma kapatılabilmesi için gerekli makul bir süreden sonra kredi kartı ile 3. kişilerce gerçekleştirilecek işlemlerden üye ve ek kart hamili sorumlu tutulamaz.” düzenlemesi mevcuttur. Görüldüğü üzere, kredi kartı sahibi, banka ile sözleşme imzaladığı ve kartın kendi zilyetliğine geçtiği andan itibaren anılan yasa gereğince kendisine tevdi edilen kredi kartını, gerekse bu kartın kullanılması ile ilgili bilgileri koruma ve saklama ile yükümlüdür. Ancak 5464 Sayılı Kanun gereğince kredi kartı ya da bu bilgilerin kaybolması ya da çalınması halinde ağır ihmali ya da kastı bulunmadığı sürece bankaya yapacağı bildirimden önceki yirmi dört saat içinde gerçekleşen hukuka aykırı kullanımdan … zararlardan yüzelli Yeni Türk Lirası ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Bu durumda Kanunun 12. maddesinin her somut

Çalınan Kredi Kartı ile Alışveriş Yapılması Halinde Kart Sahibi, Dükkan Sahibi ve Bankanın Sorumluluğu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kart Şifresinin Ele Geçirilmesinde Kart Hamili ile Bankanın Kusur ve Sorumluluğu

Kart Şifresinin Ele Geçirilmesinde Kart Hamilinin Kusur ve Sorumluluğu 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu Kart Hamillerinin Yükümlülükleri Kart kullanımına ilişkin yükümlülükler – Madde 15 Kart kullanımından doğan sorumluluk, sözleşme imzalandığı ve kartın zilyetliğine geçtiği veya fizikî varlığı bulunmayan kart numarasının öğrenildiği andan itibaren, kart hamiline aittir. Kartın imza hanesinin kart hamili tarafından imzalanmış olması zorunludur. Üye işyerinin talep etmesi durumunda kart hamili, kartın kullanımı sırasında kimlik belgesi ibraz etmek zorundadır. Bu Kanunun 20 nci maddesi uyarınca harcama belgesi düzenlenmeksizin çeşitli iletişim araçları yoluyla veya sipariş formu vasıtasıyla yapılan mal ve hizmet alımlarındaki hukuka aykırı kullanımlardan kaynaklanan zararlardan kart hamili sorumlu tutulamaz. Bildirim zorunluluğu – Madde 16 Kart hamili, kendisine tevdi edilen kartı ve kartın kullanılması bir kod numarası, şifre veya kimliği belirleyici başka bir yöntemin kullanılmasını gerektiriyorsa bu bilgileri güvenli bir şekilde korumak ve başkaları tarafından kullanılmasına engel olacak önlemleri almak, kartın kaybolması, çalınması veya iradesi dışında gerçekleşmiş herhangi bir işlemi öğrenmesi halinde kart çıkaran kuruluşu derhal haberdar etmek zorundadır. Kart hamili adresinde meydana gelen değişiklikleri, değişiklik tarihinden itibaren onbeş gün içinde kart çıkaran kuruluşa bildirmekle yükümlüdür. ATM İçinde Sıkışan Kart Şifresinin Ele Geçirilmesinde Kart Hamilinin Kusuru ve Bankanın Sorumluluğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/19-108 Karar No: 2022/1450 Karar Tarihi: 08.11.2022 Özet: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı bankanın müşterisi olduğunu, müvekkilinin para çekmek için banka kartını ATM cihazına yerleştirdiğini, ancak kartın ATM içine girdikten sonra ekran arızası kodu verdiğini, cihaz tarafından karta el konularak kartını iade alamadığını, müvekkilinin eşinin o sırada rahatsız olduğunu ve hastaneye yetiştirilmesi gerektiğinden kartın el konulmasıyla iptal işlemine ilişkin olarak davalıya herhangi bir bildirim yapılamadığını, iki gün sonra internet hesabına girdiğini ve …TL nakit çekim ile …TL harcama olmak üzere toplam …TL\’nin hesabından iradesi dışında çekildiğini fark ettiğini, bunun üzerine davalı bankayla irtibata geçildiğini ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, ayrıca durumun davalı bankaya ihtarnameyle bildirildiğini, davalı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığından davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalının haksız itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalının alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Bir güven kurumu olması nedeniyle en hafif kusurundan dahi sorumlu tutulan bankanın ATM cihazında yeterli önlemi almadığından kusurlu olduğu ve doğan zarardan sorumlu tutulması gerektiği düşünülse bile, somut olayda şifrenin üçüncü kişilerce ele geçirilmesinde davacı kart hamilinin ağır kusuru bulunduğundan, davalı banka bakımından doğan zarar ile kusur arasında nedensellik bağı kesilmiş olup davanın reddine karar verilmesi gerekir. (5464 s. K. m. 15, 16, 18, 20) (5411 s. K. m. 3, 6, 60, 63) (818 s. K. m. 43, 44, 98, 99, 100) (6098 s. K. m. 51, 52, 114, 115, 116) (6762 s. K. m. 20) (6102 s. K. m. 18) (YHGK 16.06.2020 T. 2017/19-3092 E. 2020/400 K.) 1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı banka vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı bankanın müşterisi olduğunu, müvekkilinin para çekmek için banka kartını ATM cihazına yerleştirdiğini, ancak kartın ATM içine girdikten sonra ekran arızası kodu verdiğini, cihaz tarafından karta el konularak kartını iade alamadığını, müvekkilinin eşinin o sırada rahatsız olduğunu ve hastaneye yetiştirilmesi gerektiğinden kartın el konulmasıyla iptal işlemine ilişkin olarak davalıya herhangi bir bildirim yapılamadığını, iki gün sonra internet hesabına girdiğini ve 10.500TL nakit çekim ile 8.660TL harcama olmak üzere toplam 19.160TL\’nin hesabından iradesi dışında çekildiğini fark ettiğini, bunun üzerine davalı bankayla irtibata geçildiğini ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, ayrıca durumun davalı bankaya ihtarnameyle bildirildiğini, davalı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığından davalı aleyhine … İcra Müdürlüğünün 2012/3844 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının haksız itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalının alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; kartın ATM cihazında sıkıştığından bahisle kartını davacının iade alamadığı ifade edilse de şifrenin diğer şahısların eline geçmeden kartın kullanılmasının mümkün olmadığını, davacının 17.01.2012 tarihinde kartın kapatılması için başvurduğunu ve müvekkili banka tarafından kartın hemen kapatıldığını, hatanın davacıdan kaynaklandığını, kart ve şifrenin birlikte kullanılması nedeniyle nakit işlemlerdeki sorumluluğun davacı kart hamiline ait olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.05.2015 tarihli ve 2014/816 E., 2015/340 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 75. maddesine göre davacının söz konusu durumu vakit geçirmeksizin bankaya bildirmekle yükümlü olduğu, bu madde ile 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 16. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, davacının vakit geçirmeksizin davalı bankayı durumdan haberdar etmemesinin ve ayrıca kart şifresini gereği gibi muhafaza etmemesinin davacı yönünden müterafik kusur teşkil edeceği, davalı bankanın ise ATM cihazında yeterli önlem ve tedbir alınmayarak banka kartının kötü niyetli kişilerin elde etmesine ve kullanmasına olanak vermesiyle davacı hesabından nakit para çekilmesi ve alışveriş yapılmasında kusurunun bulunduğu, ortaya çıkan zarardan sorumluluğunun doğacağı, olayın oluşumuna göre davacı ile davalı bankanın müterafik kusurlu görüldükleri, tarafların müterafik kusur oranları %50 kabul edilerek karar verilmesinin hakkaniyete uygun olacağı, bu nedenle davalı bankanın icra takibine yaptığı itirazın kısmen iptalinin gerektiği, alacak likit olmadığından, varlığı ve miktarı yargılamayı gerektirdiğinden davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, … İcra Müdürlüğünün 2012/3844 E. sayılı takip dosyasında davalı borçlunun borca itirazının kısmen iptali ile takibin 9.580TL asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin alacak talebinin reddine, yasal şartlar oluşmadığından taraflar lehine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. … Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı banka vekili ve katılma yoluyla davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 13.04.2017 tarihli ve 2016/8169 E., 2017/3018 K. sayılı kararı ile; “…Dava, bankanın kusuru nedeniyle banka kartı harcamalarının davalıdan tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptaline ilişkindir. Somut olayda banka kartının ATM’ de sıkışması nedeniyle

Kart Şifresinin Ele Geçirilmesinde Kart Hamili ile Bankanın Kusur ve Sorumluluğu Read More »