Tazminat Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Munzam Zarara ilişkin Pilot Karar: Alacağın Enflasyon Karşısında Değer Kaybına Uğramasından Kaynaklanan Aşkın Zararın Tazmini

Anayasa Mahkemesi’nin Aşkın Zarar / Munzam Zarara ilişkin Pilot Kararı Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İddialar Başvurucu, özel hukuk kişisi ile arasındaki borç ilişkisinden doğan alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğramasından kaynaklı aşkın zarar / munzam zararının tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Olaylar Başvurucu, konut finansman kredisinden kaynaklanan uyuşmazlık nedeniyle özel bir banka aleyhine 9/11/2010 tarihinde icra müdürlüğünde 48.854 TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlatmıştır. İcra takibine banka tarafından itiraz edilmiş ve icra takibi durmuştur. Başvurucu, itirazın iptali davası açmış; yargılama sonunda borçlunun itirazının iptaline, takibin asıl alacak üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden borç tamamen ödeninceye kadar işleyecek yıllık %9 temerrüt faizi uygulanmak suretiyle devamına karar verilmiştir. Ayrıca kararda, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesi uyarınca asıl alacak tutarının %20’si oranında takdir edilen 9.770,80 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak başvurucuya verilmesine, fazlaya ilişkin 738 TL’lik talebin reddine hükmedilmiştir. Bu karar taraflarca temyiz edilmeyerek 1/7/2020 tarihinde kesinleşmiştir. Karar sonrası borçlu tarafından 2/7/2020 tarihinde toplam 119.114,76 TL yatırılmış ve borç ödenmiştir. Borcun ödenmesini müteakip başvurucu, yaklaşık on yıllık sürede ödenen yasal faizin alacağının enflasyon karşısında uğradığı değer kaybını karşılamadığını belirterek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 122. maddesi uyarınca munzam zararına karşılık fazlaya ilişkin hak ve alacak talebi saklı kalmak kaydıyla 100.000 TL’nin 2/7/2020 tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle dava açmıştır. Tüketici mahkemesi davayı reddetmiş, istinaf ve temyiz aşamalarının ardından ret kararı kesinleşmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Anayasa’nın 35. ve 40. maddeleri, devlete özel hukuk kişileri arasındaki alacakların enflasyon karşısında uğrayacağı önemli ölçüdeki değer kayıplarını giderecek hukuki altyapı ve mekanizmaları oluşturma sorumluluğu yüklemektedir. Bu kapsamda devlet, özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklarda tarafların menfaatleri arasındaki adil dengenin sağlanmasına yönelik tedbirleri almakla mükelleftir. Alacaklının alacağını geç tahsil etmesi halinde, enflasyon karşısında meydana gelen değer kaybının giderilmemesi, alacağına gerçek değeriyle ulaşmasını engellemekte; borçlunun ise borcunu gerçek değerinin altında ödemesine yol açmaktadır. Bu durum, taraflar arasındaki adil dengeyi alacaklı aleyhine bozmakta ve alacaklıya ölçüsüz bir külfet yüklemektedir. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun ile alacakların enflasyon etkisiyle uğradığı değer kaybının telafisi ve tazmini için bir hukuk yolu oluşturulmuştur. Anılan Kanun’un genel gerekçesi incelendiğinde; borçlunun borcunu zamanında ödememesinden kazançlı çıktığı, dava ve icra yoluna başvurulmadan ödemede genellikle bulunulmadığı zira dava ve takip sırasında geçecek her sürenin borçlunun lehine çalıştığı, belirtilen durumun dava ve icra takiplerini artırdığı belirtilmiştir. Ayrıca gerekçede borçluların sadece haklarında dava açılmasına ve icra takibinde bulunulmasına sebebiyet vermekle kalmayıp bunların uzaması için her türlü yola başvurduğuna değinilerek tasarının kötü niyetli kişilerin bu davranışlarının önüne geçilmesi, kanuni faiz ve temerrüt faizinin günün koşullarına uydurulması için düzenlendiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla kanun koyucunun iradesinin enflasyonun neden olduğu sorunları ortadan kaldırmak olduğu açıktır. Ancak Kanun’un 1. maddesine göre kanuni faiz yüzde yirmi dördü aşamamaktadır. Dolayısıyla anılan düzenlemeler ile farklı hukuki konular için bir kısım oranların tespit edildiği anlaşılmakla birlikte, bu düzenlemelerin enflasyon oranları ile bağlantısının kurulmadığı görülmektedir. Bir başka deyişle enflasyon karşısında alacakların değer kaybının önlenmesi maksadıyla düzenlenen 3095 sayılı Kanun’da yer verilen faize ilişkin hükümlerin teorik düzeyde dahi değer kaybının önlenmesine ilişkin başarı şansı sunma kapasitesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun ile öngörülen hukuk yolunun somut olaya etkisine ilişkin yıllık faiz oranları ve enflasyon verileri incelenmiş ve başvuruya konu uyuşmazlıkla ilgili olarak 3095 sayılı Kanun’da belirlenen faiz oranlarının enflasyon oranlarının altında kaldığı görülmüştür. Bu nedenle başvurucunun -borçlunun borcunu zamanında ödememesinden kaynaklı olarak geç kavuştuğu- alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğradığı açıktır. Konusu bakımından somut olaydaki ile benzer nitelikler taşıyan bazı uyuşmazlıklarda faizi aşan zararlar, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 105. maddesi ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 122. maddesi uyarınca munzam zarar davası yoluyla giderilmeye çalışılmıştır. 1980’li yıllardan bu zamana kadar bazı yargı kararlarında enflasyon olgusunun zararın ispatı için yeterli görülerek bu davaların kabul edildiği ancak bazı kararlarda ise munzam zarar talebinin enflasyon etkisi dışında somut bir zarara ilişkin olması gerektiği gerekçesiyle reddedildiği görülmektedir. Dolayısıyla 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 105. maddesi ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 122. maddesi kapsamında munzam zarar davasının alacakların enflasyon karşısında değer kaybının tazmin edilmesini güvence altına almadığı ve bu yöndeki içtihadın etkili bir hukuk yolunun bulunduğu yönünde gelişme göstermediği görülmüştür. Bu nedenle alacağın enflasyon nedeniyle uğradığı değer kaybının tazmin edilmesi açısından 818 sayılı (mülga) Kanun’un 105. maddesi ve 6098 sayılı Kanun’un 122. maddesi kapsamında munzam zarar davasının da teorik düzeyde başarı şansı sunma kapasitesinin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Sonuç olarak hukuk sisteminde başvurucunun alacağının enflasyon karşısında uğradığı değer kaybının tazmin edilmesini sağlayacak etkili bir hukuk yolunun bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ve pilot karar usulünün uygulanmasına karar vermiştir. Alacağın Enflasyon Karşısında Değer Kaybına Uğramasından Kaynaklanan Aşkın Zarar / Munzam Zararın Tazmin Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Caner Şafak (Başvuru No: 2024/41763) Karar Tarihi: 8/7/2025 R.G. Tarih ve Sayı: 29/9/2025 – 33032 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: Olcay ÖZCAN Başvurucu: Caner ŞAFAK I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, özel hukuk kişileri arasındaki borç ilişkisinden doğan alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğramasından kaynaklı zararın tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 10/7/2024 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevap sunmuştur. 4. Birinci Bölüm tarafından 27/5/2025 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar şöyledir: 6. Başvurucu 1974 doğumlu olup İstanbul’da ikamet etmektedir. A. İcra Takibi ve İtirazın İptali Davası Süreci 7. Başvurucu, T. Bankası A.Ş. (Banka) aleyhine 9/11/2010 tarihinde Şişli 3. İcra Müdürlüğünde (İcra Müdürlüğü) 48.854 TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlatmıştır. Yapılan itiraz üzerine takip durmuş ve başvurucu, davalı Bankanın itirazının iptali ve

Munzam Zarara ilişkin Pilot Karar: Alacağın Enflasyon Karşısında Değer Kaybına Uğramasından Kaynaklanan Aşkın Zararın Tazmini Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tam Yargı Davalarında Miktar Artırımı Halinde Artırılan Miktar için Hangi Tarihten İtibaren Faize Hükmedilmesi Gerekir

Tam Yargı Davalarında Miktar Artırımı Halinde Artırılan Miktara Hangi Tarihten İtibaren Faize Hükmedilmesi Gerekir Tam Yargı Davalarında Miktar Artırımı: İdari işlem veya eylemlerden doğan zararın faiziyle birlikte tazminine hükmedilmesi istemiyle açılan tam yargı davalarında, miktar artırımında bulunulması halinde dava dilekçesinde talep edilen miktar için hangi tarihten itibaren faize hükmedilecekse, artırılan miktara da aynı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiği yönünde içtihadın birleştirilmesine karar verilmiştir. (AİHS m. 13) (2709 s. K. m. 36, 125) (2577 s. K. m. 2, 3, 12, 13, 16, Geç. m. 7) (2575 s. K. m. 39, 40) (6100 s. K. m. 119, 179) (1086 s. K. m. 87) (521 s. K. m. 71, 72) (3095 s. K. m. 1, 2) (6098 s. K. m. 49, 55, 112, 117, 122, 131, 147) (213 s. K. m. 112) (DİDDK 09.06.2020 T. 2019/53 E. 2020/853 K.) (10. DD. 17.05.2022 T. 2021/5908 E. 2022/2602 K.) (12. DD. 10.02.2022 T. 2022/599 E. 2022/404 K.) (DİBK 15.03.1979 T. 1971/9 E. 1979/5 K.) (ANY. MAH. 23.07.2014 T. 2012/1052 E.) (ANY. MAH. 07.01.2016 T. 2013/3711 E.) (ANY. MAH. 27.09.1988 T. 1988/7 E. 1988/27 K.) (ANY. MAH. 09.06.2021 T. 2018/15204 E.) (ANY. MAH. 25.07.2017 T. 2014/7621 E.) (ANY. MAH. 19.12.2013 T. 2013/817 E.) (ANY. MAH. 05.04.2023 T. 2022/83 E. 2023/69 K.) (ANY. MAH. 07.11.2013 T. 2012/791 E.) (ANY. MAH. 25.02.2015 T. 2013/28 E.) (YHGK 13.11.1991 T. 1991/11-303 E. 1991/567 K.) (15. HD. 19.06.2014 T. 2013/3885 E. 2014/4268 K.) (YİBK 24.05.2019 T. 2017/8 E. 2019/3 K.) (Akkuş – Türkiye Davası) (Okçu – Türkiye Davası) Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararı Esas No: 2021/5 Karar No: 2024/2 Karar Tarihi: 24.10.2024 Tam yargı davalarında, dava dilekçesi ile talep edilen miktarın yargılama sürecinde artırılması talebinde bulunulması halinde, artırılan kısma yönelik olarak hangi tarihten itibaren faiz işletileceği hususunda, Danıştay idari dava daireleri ve İdari Dava Daireleri Kurulu kararları arasında var olduğu ileri sürülen aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesinin Danıştay Başkanı tarafından istenilmesi üzerine, konuyla ilgili kararlar ile yasal düzenlemeler incelendikten ve Raportör Üye ….’ın açıklamaları ile Danıştay Başsavcısı ….’ün düşüncesi dinlenildikten sonra gereği görüşüldü: I. Konu ile ilgili Kararlar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen 09/06/2020 tarih ve E:2019/53, K:2020/853 sayılı karar: Davacıların yakınının meydana gelen depremde hayatını kaybetmesinde davalı idarelerin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada, “…uğranılan zararın gerçek miktarının Mahkeme tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda net bir şekilde ortaya çıkması durumunda, ortaya çıkan bu gerçek zararın tamamının tazmini amacıyla verilen miktar artırımına (ıslah) ilişkin dilekçenin yeni bir dava niteliğinde olmayıp, mevcut davada talep edilen tazminat miktarının ıslah suretiyle artırımına olanak sağlayan yasal bir hakkın kullanımına ilişkin olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, yasal faizin başlangıcının bu miktar yönünden de idarenin uyuşmazlığın esasında ihtilafa, bir başka anlatımla temerrüde düştüğü tarih olduğu sonucuna varılmaktadır…. davacıların ilk dava açarken yüksek oranlı yargılama harçları vb. nedenlerden dolayı tazmini isteminde bulundukları bedel dava dilekçesinde düşük belirtilmiş ise de davacıların tazminine karar verilmesi konusunda gerçek iradelerini yansıtan miktarın, ıslah ile arttırılan gerçek zararları olduğunun, bu gerçek zararın, Mahkemece yaptırılan bilirkişi İncelemesi veya ıslah dilekçesinin verildiği tarihte değil, esasen olay tarihinde ya da idarelere başvuru tarihinde ortaya çıktığı, ancak davacılar tarafından miktarı tam olarak bilinemediğinden ve tespit edilemediğinden dava açılırken talep edilemeyen bir zarar olduğunun kabulü” gerektiği belirtilerek miktar artırımı dilekçesiyle artırılan dava değerinin tamamına davalı idareler yönünden temerrüde düştükleri dava açma tarihinden veya idareye başvuru tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmiştir. Danıştay İkinci Dairesince verilen 05/03/2019 tarih ve E:2016/15694, K:2019/976 sayılı karar: Davacının sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin yargı kararıyla iptal edilmesi üzerine, işlem nedeniyle yoksun kalınan maddi hakların tazmini istemiyle açılan davada, “…tam yargı davalarında dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 6459 sayılı Yasa ile değişik 16/4. maddesi hükmü uyarınca, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde… artırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.” gerekçesiyle hükmedilen tazminatın miktar artırımı dilekçesi ile artırılan kısmına, dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren faiz uygulanmasına karar verilmiştir. Danıştay İkinci Dairesince verilen 27/02/2020 tarih ve E:2016/7379, K:2020/1219 sayılı karar: Davacı hakkında tesis edilen görevden uzaklaştırma kararının kaldırılması sonucunda eski görevine iade edilmemesine ilişkin işlemin yargı kararıyla iptal edilmesi üzerine, işlem nedeniyle yoksun kalınan maddi hakların tazmini istemiyle açılan davada, hükmedilen tazminatın miktar artırımı dilekçesi ile artırılan kısmına dilekçenin mahkeme kayıtlarına girdiği tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmiştir. (Danıştay İkinci Dairesinin 30/03/2023 tarih ve E:2021/18229, K:2023/1648 sayılı kararı da aynı yöndedir.) Danıştay Altıncı Dairesince verilen 20/02/2020 tarih ve E:2015/5594, K:2020/2234 sayılı karar: Davacının hissedarı olduğu taşınmazın bulunduğu alanda gerçekleştirilen hatalı parselasyon işlemi neticesinde, davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davada, “2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nda, tam yargı davalarında dava dilekçesindeki miktarın artırımına (ıslah) olanak tanıyan düzenleme uyarınca, dava dilekçesinden sonra tazminat miktarının artırılmasının istenilmesi üzerine davanın kabulüne karar verilmesi halinde miktar artırımı dilekçesinin idare mahkemesi kayıtlarına girdiği tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.” gerekçesiyle hükmedilen tazminatın miktar artırımı dilekçesi ile artırılan kısmına dilekçenin mahkeme kayıtlarına girdiği tarihten itibaren faiz uygulanmasına karar verilmiştir. (Danıştay Altıncı Dairesinin 26/09/2023 tarih ve E:2021/6253, K:2023/6870 sayılı kararı da aynı yöndedir.) Danıştay Sekizinci Dairesince verilen 05/03/2021 tarih ve E:2016/14173, K:2021/1384 sayılı karar: Davacıların yakınının hafriyat çıkarılarak oluşturulan gölette hayatını kaybetmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada, “…dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarının artırımına olanak tanıyan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 16. maddesinin 4. fıkrasında yer alan düzenleme uyarınca, davanın kabul edilmesi halinde artırılan tazminat miktarı yönünden, miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihte idarenin temerrüde düşürüldüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmedilmelidir.” gerekçesiyle hükmedilen tazminatın miktar artırımı dilekçesi ile artırılan kısmına dilekçenin davalı idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren faiz uygulanmasına karar verilmiştir. Danıştay Sekizinci Dairesince verilen 29/06/2021 tarih ve E:2021/2492, K:2021/3450 sayılı karar: Davacıların yakınının nehre düşerek hayatını kaybetmesinde davalı idarenin kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada, “…davacıların ilk dava açarken yüksek oranlı yargılama

Tam Yargı Davalarında Miktar Artırımı Halinde Artırılan Miktar için Hangi Tarihten İtibaren Faize Hükmedilmesi Gerekir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tazminat Miktarı Üzerinden Yapılacak Hakkaniyet İndiriminin Bilirkişi Raporunda Belirlenen Miktar Üzerinden Yapılması Gerekir

Tazminat Miktarı Üzerinden Yapılacak Hakkaniyet İndiriminin Bilirkişi Raporunda Belirlenen Miktar Üzerinden Yapılması Gerekir Tazminat Miktarı Üzerinden Hakkaniyet İndirimi Yapılması: Mahkemece, öncelikle zararın belirlenmesi ve daha sonra belirlenen tazminat miktarı üzerinden indirim yapılması gerekmektedir. Zira hâkim zararın gerçek miktarını göz önünde bulundurmak suretiyle tazminatı belirlemektedir. Dosya kapsamında alınan bilirkişi ek raporuyla davacının yoksun kaldığı faiz alacağı 81.138,36 TL olarak belirlenmiş, fakat davacı dava değerini fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 53.252,03 TL olarak ıslah etmiştir. Bu durumda davacının uğradığı zarar miktarı bilirkişi raporuyla belirlenen miktar olduğundan; tazminattan yapılacak indirimin de bu miktar üzerinden yapılması gerektiği açıktır. Hâl böyle olunca; bilirkişi raporunda belirlenen miktar üzerinden davacı lehine indirim yapılması gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur. (818 s. K. m. 41, 43, 53, 60) (1086 s. K. m. 428, 438, 439, 440) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2024/4-484 Karar No: 2025/81 Karar tarihi: 26.02.2025 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 5. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı …’nin öldürülmesi olayı ile ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sırasında İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2003/486 müteferrik karar sayılı el koyma kararı ile 88.000,00 TL’nin muhtelif borçlar hesabına alınarak bloke konulan paranın daha sonra tereke dosyasının kararına istinaden 44.000,00 TL’sinin müvekkiline faizsiz olarak ödendiğini, yasal düzenlemeler gereğince paranın faiz getirecek hesaba yatırılması gerekirken el koyma kararı ile bloke edilen paraya faiz yürütülmediğini, bu nedenle müvekkilinin faiz alacağından mahrum kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL faiz alacağının yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönden ise müvekkiline yüklenecek kusur bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemenin Birinci Kararı 7. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.07.2014 tarihli ve 2011/675 Esas, 2014/367 Karar sayılı kararı ile; İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesince muhafaza altına alınan paranın faiz getirecek hesapta tutulmasına karar verilmesi gerekirken bu hususun yerine getirilmediği, dolayısıyla davalı … Bakanlığının sorumluluğunun bulunduğu, 14.04.2014 tarihli ek raporun denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı 8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2014/16098 Esas, 2015/15213 Karar sayılı kararı ile; “…tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra davacının diğer temyiz itirazları yönünden; davaya konu paranın kime ait olduğuna ilişkin davanın davacı ile dava dışı … arasında imzalanan 06.12.2010 tarihli protokol hükümleri esas alınarak karara bağlandığı, söz konusu protokolde ve bu kapsamda karara bağlanan İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/393 Esas, 2010/462 Karar sayılı dosyasında 88.000,00 TL’nin 44.000,00 TL’sinin …’a, 44.000,00 TL’sinin davacı …’a ait olduğu, 88.000,00 TL’nin bankada bloke edilmesinden dolayı doğan veya doğacak faiz alacağının, protokolün imzalanması ile … tarafından …’a temlik edilmiş olacağının kararlaştırıldığı, bu kapsamda faiz hesabının 88.000,00 TL üzerinden yapılması gerekirken hükme esas alınan bilirkişi raporunda yalnızca 44.000,00 TL’nin işlemiş faizinin hesaplanmasının hatalı olduğu davalının diğer temyiz itirazları yönünden ise; faiz hesabının paranın bloke edildiği 08.09.2003 tarihi ile 24.10.2007 tarihi arasında geçen süre için yapılması gerektiği, ayrıca dava konusu paraya suça konu olması ve hesap sahibi olan kişiye ödenmemesi amacıyla bloke konulduğu gözetildiğinde olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 43. maddesi uyarınca faiz alacağı miktarından uygun bir oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği hâlde bu yönler gözetilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğu” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemenin İkinci Kararı 10. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.2017 tarihli ve 2016/343 Esas, 2017/227 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda bilirkişilerce tespit edilen bedel üzerinden ¼ oranında takdiri indirim yapılarak davacının alacağının 60.853,77 TL olduğu ancak talep ile bağlı kalınarak davalının davacıya 53.252,03 TL borçlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 12. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/4260 Esas, 2017/8313 Karar sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir. 2- Davalının diğer temyiz itirazına gelince; ….Davacı dava dilekçesinde, 10.000,00 TL alacak isteminde bulunmuş, bozma ilamı öncesi davasını ıslah ederek talebini 53.252,03 TL’ye yükseltmiştir. Bozma ilamına uyularak alınan bilirkişi raporunda ise, davacının faiz alacağının 81.138,36 TL olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece yapılan 1/4 oranındaki hakkaniyet indiriminin talep miktarı üzerinden yapılması gerekirken, bilirkişi tarafından hesaplanan miktardan yapılmış olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle bozma nedenine göre davalının vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Direnme Kararı 13. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2020 tarihli ve 2019/219 Esas, 2020/42 Karar sayılı kararı ile; Yargıtayın yerleşik uygulamalarında hakkaniyet indirimi yapılması ile ilgili olarak yöntem açıklanırken indirimin talep edilebilecek alacak miktarı bilimsel yöntemle hesaplandıktan sonra bulunan alacak kaleminin tamamı üzerinden yapılacağı hususunun benimsendiği, davacının talep miktarı üzerinden indirim yapılmasının hesaplama yöntemine ve aritmetik biliminin kurallarına uygun olmadığı, nesnel yöntemlerle talep edilebilecek alacak miktarı bulunup bunun üzerinden oranlama yapılarak indirimin uygulanması gerektiği, taraf talebi üzerinden indirim yapılmasının genel hesap yöntemlerine uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. 14. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2021 tarihli ve 2021/4-100 Esas, 2021/41 Karar sayılı kararı ile; usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm ve direnme kararı bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı sair temyiz itirazları incelenmeksizin usulî nedenden dolayı bozulmuştur. 15. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2021 tarihli ve 2021/177 Esas, 2021/408 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararı gereği yerine getirilerek önceki direnme gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir. 16. Yukarıda belirtilen bu karara karşı

Tazminat Miktarı Üzerinden Yapılacak Hakkaniyet İndiriminin Bilirkişi Raporunda Belirlenen Miktar Üzerinden Yapılması Gerekir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ZMSS Genel Şartları’nda Yapılan Değişikliklerin İptali

Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ZMSS Genel Şartları’nda Yapılan Değişikliklerin İptali Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ZMSS Genel Şartları’nın; 04/12/2021 tarihli ve 31679 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar başlıklı Tebliğ’in; 4. maddesi ile değiştirilen A.5. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde yer alan “bu Genel Şartların Ek 1’inde yer alan esaslara göre” ibaresinin ve 15. maddesi ile değiştirilen “Değer Kaybı Tazminatı Hesaplaması” başlıklı Ek 1’in, 4. maddesi ile değiştirilen A.5. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan “bu Genel Şartların Ek 2’sinde yer alan esaslara göre” ibaresinin ve 15. maddesi ile değiştirilen “Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı Ek 2’nin, 4. maddesi ile değiştirilen A.5. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde yer alan “bu Genel Şartların Ek 3’ünde yer alan esaslara göre” ibaresinin ve 15. maddesi ile değiştirilen “Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” başlıklı Ek 3’ün iptaline karar verilmiştir. (2709 s. K. m. 5, 10, 13, 17, 19, 35, 48, 152, 153) (2918 s. K. m. 90) (6216 s. K. m. 43) (Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A. 5, Ek 1, Ek 2, Ek 3) (ANY. MAH. 17.07.2020 T. 2019/40 E. 2020/40 K.) (ANY. MAH. 29.12.2022 T. 2021/82 E. 2022/167 K.) (11. DD. 17.02.2016 T. 2016/223 E. 2016/583 K.) Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ZMSS Genel Şartları’nda Değer Kaybı, Sakatlık ve Destekten Yoksun Kalma Tazminatlarının Hesaplamasına İlişkin Değişiklik Yapılması Danıştay 8. Daire Esas No: 2022/772 Karar No: 2025/4513 Karar tarihi: 14.05.25 Davanın Konusu Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları‘nın; 04/12/2021 tarihli ve 31679 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar başlıklı Tebliğ’in; 1) 4. maddesi ile değiştirilen A.5. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde yer alan “bu Genel Şartların Ek 1’inde yer alan esaslara göre” ibaresinin ve 15. maddesi ile değiştirilen “Değer Kaybı Tazminatı Hesaplaması” başlıklı Ek 1’in, 2) 4. maddesi ile değiştirilen A.5. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan “bu Genel Şartların Ek 2’sinde yer alan esaslara göre” ibaresinin ve 15. maddesi ile değiştirilen “Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı Ek 2’nin, 3) 4. maddesi ile değiştirilen A.5. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde yer alan “bu Genel Şartların Ek 3’ünde yer alan esaslara göre” ibaresinin ve 15. maddesi ile değiştirilen “Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” başlıklı Ek 3’ün iptali ile 4) Genel Şartlar’ın dayanağı olan ve 19/06/2021 tarih ve 31516 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7327 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin 1. fıkrasına eklenen 2. cümle ile 2. fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması istenilmektedir. Davacının İddiaları Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarihli ve E:2019/40, K:2020/40 sayılı kararı ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 90. maddesinin ilgili kısımları ile 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’nın 5, 13, 17, 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği; bu iptal kararı ile yasal boşluk oluşmadığı, zira iptal kararı uyarınca trafik sigortası kapsamında tazminat hesaplamalarında gerçek zararın karşılanmasını esas alan Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği, buna karşın 19/06/2021 tarihli ve 31516 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7327 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 2918 sayılı Kanun’un 90. maddesinde değişiklik yapılarak Anayasa’nın 153/6. maddesine aykırı şekilde yine sigorta şirketleri lehine menfaat dengesini bozucu bir durum yaratan Genel Şartlar’ın uygulanmasına yönelik benzer bir düzenleme getirildiği, bu Kanun değişikliğinin iptal edilen hükümlerle aynı nitelikte olduğu ve aynı hukuka aykırı sonucu doğurduğundan dava konusu düzenlemeye dayanak teşkil eden 2918 sayılı Kanun’un 90. maddesinin 1. fıkrasına eklenen 2. cümle ile 2. fıkranın Anayasa’nın 5, 10, 13, 17, 19, 35. ve 48. maddelerine aykırı olması nedeniyle Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması gerektiği, değer kaybı hesabının, haksız fiil hükümlerine göre Yargıtay içtihatları dikkate alınarak ve gerçek zarar üzerinden hesaplanması gerektiği, davalı idarenin bu kriterlerden uzak ve sigorta şirketleri lehine olan tek tip hesaplama yöntemi düzenleme yetkisinin bulunmadığı, araç işleten Borçlar Kanunu’nda düzenlenen haksız fiil hükümlerine göre gerçek zarar üzerinden belirlenen değer kaybından sorumlu olmasına karşın sigorta şirketlerine ayrıcalık tanınarak ayrı bir hesaplama yöntemi belirlenmesinin hukuka aykırı olduğu, davalı idarenin gerçek zarardan uzak hesaplamalara yol açan “sakatlık tazminatı hesaplaması” ve “destekten yoksun kalma tazminatı hesaplaması” yöntemi düzenleme yetkisinin de bulunmadığı, 2918 sayılı Kanun’un 90. maddesinde destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık tazminatlarının hesaplanmasının belli kurallara bağlanmasının, bu maddeye dayanılarak çıkartılan genel şartlar ve eklerinin üst hukuk normlarına aykırı olabileceği anlamına gelemeyeceği, aksine Tebliğ niteliğinde olan genel şartlara göre üst hukuk normu olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerine de uygun olarak düzenlenmesi gerektiği, Sakatlık Tazminatı Hesaplamasına ilişkin Ek 2’de ve Destekten Yoksun Kalma Hesaplamasına ilişkin Ek 3’te yer alan kuralların yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğu, davalı idarece yargı kararlarının dışında sigorta şirketleri lehine basit bir hesaplama yöntemiyle kişilerin özel durumları gözetilmeksizin suni bir hesaplama yöntemi benimsendiği ve bu yöntemin tazminatın düşük çıkmasına yol açtığı öne sürülmüştür. Davalının Savunması Öncelikle usule yönelik olarak; davanın menfaat ihlali şartı yokluğundan ehliyet yönünden ve davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği ileri sürülmüştür. Esasa yönelik olarak; Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarihli ve E:2019/40, K:2020/40 sayılı kararı ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 90. maddesinde Genel Şartlar’a kanuni dayanak sağlayan ifadenin iptal edilmesi üzerine anılan maddede 7327 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle zorunlu trafik sigortası kapsamında olan tazminatlar için esas alınacak temel parametrelerin belirlendiği, bununla birlikte tazminat hesaplaması hakkında kanunda yer alan temel parametrelerin uygulanmasına dair tali konuların düzenlenmesi hususunda davalı idarenin yetkilendirildiği, Kanun’un 93. maddesinin 1. fıkrasında da karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası ile ilgili Genel Şartlar’ın davalı idarece (mülga Hazine Müsteşarlığı) tespit edilerek Resmi Gazete’de yayımlanmasının öngörüldüğü, davacının Genel Şartlar’ın davalı idarenin görev, yetki ve sorumluluk alanında olmadığı iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiil sonucu ölüm halinde uğranılan zararlar ve bedensel zararların sayıldığı ancak bu zararlara/kayıplara yönelik tazminatların hangi usul ve esaslarla belirleneceği Kanun’da düzenlenmediğinden bu boşluğun yargı kararları ile doldurulduğu, diğer tazminat hesaplamalarında olduğu gibi zorunlu trafik sigortası kapsamındaki tazminatlarda da temel amaç gerçek zararın tazmini olduğundan araç işletenin sorumluluğu ile sigortacının sorumluluğunun farklılaştırılmasının söz konusu olmadığı ve 2918 sayılı Kanun’un 90.

Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ZMSS Genel Şartları’nda Yapılan Değişikliklerin İptali Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Doktor Hatası Sonucu Ölüm Nedeniyle İdare Aleyhine Tazminat Davası Açılması: Anayasa’nın 129/5. maddesi ve Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalı kamu görevlisi doktora husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/4-2927 Karar No: 2022/56 Karar Tarihi: 25/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Dava: Manevi Tazminat Davası 1. Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davalı Süleyman A.. yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacılar İstemi 4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili Ayşe B..’nın eşi ve diğer müvekkillerinin babası olan Veli B..’nın rahatsızlığı nedeniyle 08.09.2003 tarihinde Konya Numune Hastanesine kaldırıldığını, yapılan tetkikler sonucunda koledokta genişlemesi ve taş olduğu düşüncesi ile 10.09.2003 tarihinde ameliyat olduğunu, bir süre hastanede kaldıktan sonra 27.09.2003 tarihinde taburcu edildiğini, şikâyetlerinin devam etmesi üzerine Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini, 14.11.2003 tarihine kadar bu hastanede yattıktan sonra Meram Tıp Fakültesi Hastanesine yatırıldığını, tedavisi devam ederken ameliyatlı bölgede apse oluşması nedeniyle 18.11.2003 tarihinde vefat ettiğini, olayla ilgili olarak davalılar hakkında Konya 5. Asliye Ceza Mahkemesinde taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açıldığını, Adli Tıp Kurumundan alınan 21.10.2005 tarihli raporda ve Yüksek Sağlık Şurasının kararında davalılardan Süleyman A..’nın kusurlu olduğunun belirlendiğini ileri sürerek her bir müvekkili için ayrı ayrı 25.000TL olmak üzere toplam 175.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar Cevabı 5.1 Davalı Süleyman A.. vekili cevap dilekçesinde; davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddinin gerektiğini, olayda Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinin tam kusurlu olduğunu, davacıların murisinin yaşı ve önceden geçirdiği ameliyatlar da gözetildiğinde istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.2 Davalı Erdal K.. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde çalıştığını, hastaneye yapılan başvurudan itibaren hasta Veli B..’ya yapılması gereken tüm tıbbi müdahalelerin yapıldığını, müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.3 Davalı Didem K.. (A..) vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davanın beş yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, hasta Veli B..’nın ERCP yapılmak üzere hastaneye müracaat ettiğini, yirmi gün önce açık kolesistektomi ameliyatı olduğunu, genel durumunun bozulması ve sarılığın ortaya çıkması sonucu hastaneye getirildiğinin hasta yakınları tarafından bilindiğini, hastanın önceden mide ameliyatı olması nedeniyle ERCP yapılamadığını, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda da müvekkilinin kusurunun bulunmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2014 tarihli ve 2010/520 E., 2014/677 K. sayılı kararı ile; davalı Süleyman A.. hakkında ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği, hukuk yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda da davalı Süleyman A..’nın kusurlu bulunduğu, davalılar Erdal K.. ile Didem K..’nun ise hekimin hukukî sorumluluğunu doğuracak şekilde hatalı tedavi yapmadıklarının bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacı eş Ayşe B.. için 15.000TL, diğer davacılar için ise ayrı ayrı 9.000TL manevi tazminatın 18.11.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Süleyman A..’dan tahsiline, davalılar Erdal K.. ve Didem K.. yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ile davalı Süleyman A.. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.04.2016 tarihli ve 2015/11276 E., 2016/5336 K. sayılı kararı ile; “…Dava doktorun tedavi hatası nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın davalılar Didem K.. ile Erdal K.. yönünden reddine, davalı Süleyman A.. yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm; davacılar ve davalı Süleyman A.. tarafından temyiz edilmiştir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 s.K. 13, HGK 2011/4-592E., 2012/25K.) Bu konuda yasal düzenlemeler, emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan sorumluluk hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da; bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Davaya konu edilen olayda; Konya Numune Hastanesinde ve Başkent Üniversitesi Konya Uygulama ve Araştırma Hastanesinde doktor olarak çalışan ve kamu görevlisi olan davalıların, teşhis, tedavi ve müdahalede kusurlu davranmak suretiyle görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı davacıları zarara uğrattığı ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu‘nun 13/1. maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K..’ye husumet tevcih edilmesi doğru değildir. Mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, davalılar Süleyman A.., Didem K.. ve Erdal K.. hakkında davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…’’ gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Direnme Kararı 9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2016 tarihli ve 2016/460 E., 2016/589 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 10. Direnme kararı süresi içinde davalı Süleyman A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre; davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 12. Uyuşmazlığın çözümü için,

Doktor Hatası Sonucu Ölüm Halinde Tazminat Davası Kamu Görevlisi Doktora Karşı mı Yoksa İdare Aleyhine mi Açılır Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Manevi Tazminat Davasında Tarafların Haklılık Oranına Göre Yargılama Giderlerinin Paylaştırılmasına ilişkin Düzenlemenin İptali

Manevi Tazminat Davasında Tarafların Haklılık Oranına Göre Yargılama Giderlerinin Paylaştırılması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural Manevi Tazminat Davasında Yargılama Giderlerinin Paylaştırılması: İtiraz konusu kuralda, manevi tazminat davasında iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda mahkemenin yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; manevi tazminat davalarında davacıya hangi tutarda tazminatın ödeneceğini belirleme konusunda hâkimin takdir yetkisinin bulunduğu, bu nedenle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi durumunda kişilik hakkının ihlal edildiği tespit edilen davacının kural uyarınca yargılama giderlerinin bir bölümünden sorumlu tutulmasının kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla bağdaşmadığı gibi kuralın mülkiyet hakkı ile hak arama özgürlüğünü de ihlal ettiği, manevi tazminatın hesaplanma yönteminin mevcut olmaması nedeniyle manevi tazminat davasının kısmen reddedilmesinde davacıya atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı, kısmen kabulüne karar verilen manevi tazminat davasında davacının vekâlet ücreti ödemek zorunda kalmasının hakkaniyet ilkesiyle çeliştiği, ayrıca kuralla hukuk devleti ilkesi ile devletin temel amaç ve görevlerinin yanı sıra özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkının da ihlal edildiği belirtilerek kuralın “manevi tazminat davaları” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi İki taraftan her birinin kısmen haklı çıktığı davalarda yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılacağını hükme bağlayan dava konusu kural uyarınca, manevi tazminat davasının kısmen reddedilmesi hâlinde davayı açan kişinin yargılama giderlerinin bir bölümünden sorumlu tutulması bu kişi üzerinde oluşturduğu baskı nedeniyle mahkemeye erişim hakkını sınırlamaktadır. Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması gerekir. Bu bağlamda, yapılacak kanuni düzenlemelerin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir. İtiraz konusu kural uyarınca manevi tazminat davasında hüküm verildikten sonra taraflar arasında hangi giderlerin ne şekilde paylaştırılacağı belirlidir. Bununla birlikte Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik insan haklarına saygılı hukuk devleti ilkesi ışığında ele alındığında hükümden sonra yargılama giderlerinin paylaştırılma yönteminin belirli olmasının ötesinde davayı açacak kişinin talebinin mahkemece haksız olarak nitelendirilecek kısmını öngörebilmesinin önem taşıdığı açıktır. Bu itibarla mahkeme tarafından manevi tazminat talebinin hangi oranda haklı kabul edileceğinin öngörülmesinin mümkün olup olmadığının da kanunilik şartı kapsamında incelenmesi gerekir. Türk hukukunda ilgili yasal düzenlemelerde manevi tazminat olarak ödeneceği ifade edilen uygun bir miktar ya da bir miktar paranın belirlenmesine yönelik herhangi bir hesaplama yöntemi bulunmamaktadır. Başka bir deyişle manevi tazminat olarak ödenecek tutarın matematiksel olarak hesaplanması söz konusu değildir. Bu bağlamda davacıya ödenecek manevi tazminatın tutarının belirlenmesi hâkimin takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Dolayısıyla manevi tazminat davasını açacak kişiden davanın sonunda tazminat olarak hükmedilecek tutarı öngörebilmesi beklenemez. Başka bir ifadeyle manevi tazminat davasında davacının mahkemeye yönelttiği talebin hangi oranda haklı bulunacağını öngörebilmesi ilke olarak mümkün değildir. Manevi tazminat olarak ödenecek tutarın belirlenmesinde hâkimin sınırsız bir takdir yetkisine sahip olmaması ve manevi tazminat davalarında sağlanacak içtihat istikrarı da davacı yönünden söz konusu öngörülemez durumu ortadan kaldırmamaktadır. Diğer yandan manevi tazminat tutarının yargılama süresince dosyaya giren bilgi ve belgelerle belirli hâle gelmesine de imkân bulunmamaktadır. Manevi tazminat davasında talebini düşük belirlemesi durumunda hak kaybı yaşayabilecek olan, ayrıca hâkimin takdirine bağlı olarak talebinin bir kısmının kabul edilmemesi durumunda kural uyarınca yargılama giderlerinden sorumlu tutulması mümkün olan kişilerin temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal güvencelere uygun şekilde mahkemeye erişebildiğinden söz edilemez. Bu itibarla miktar belirtmek suretiyle manevi tazminat davasını açacak kişinin hâkimin hükmedeceği tazminat tutarını, başka bir ifadeyle davanın sonunda talebinin hangi oranda haklı bulunacağını öngörebilmesinin mümkün olmadığı ve tazminat miktarının hâkimin takdirine göre belirlendiği davalara ilişkin yargılama giderleri bakımından herhangi bir özel düzenlemenin de bulunmadığı gözetildiğinde kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın “manevi tazminat davaları” yönünden kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  Manevi Tazminat Davasında Tarafların Haklılık Oranına Göre Yargılama Giderlerinin Paylaştırılmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/29 Karar Sayısı: 2024/226 Karar Tarihi : 25/12/2024 R.G.Tarih-Sayısı: 14/3/2025-32841 İtiraz Yoluna Başvuranlar: 1. İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2024/29) 2. Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (E.2024/58) İtirazların Konusu: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesinin (2) numaralı fıkrasının “manevi tazminat davaları” yönünden Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 5., 12., 13., 17., 20., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir. Olay: Manevi tazminat talebiyle açılan davalarda itiraz konusu kuralın “manevi tazminat davaları” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali ve yürürlüğünün durdurulması için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükmü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun itiraz konusu kuralın da yer aldığı 326. maddesi şöyledir: “Yargılama giderlerinden sorumluluk – Madde 326 (1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. (3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.” II. İlk İnceleme 2024/29 E. sayılı Başvuru Yönünden 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 1/2/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. 2024/58 E. sayılı Başvuru Yönünden 2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL’in katılımlarıyla 14/3/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Birleştirme Kararı 3. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesinin (2) numaralı fıkrasının “manevi tazminat davaları” yönünden iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2024/58 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2024/29 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2024/29 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 14/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. IV. Yürürlüğün Durdurulması Talebi 4. E.2024/58 sayılı davaya ilişkin başvuru kararında, itiraz konusu kuralın yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesinin (2) numaralı fıkrasının “manevi tazminat davaları” yönünden yürürlüğünün durdurulması talebinin 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama

Manevi Tazminat Davasında Tarafların Haklılık Oranına Göre Yargılama Giderlerinin Paylaştırılmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

KHK ile Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Görevine İade Edilenler Tazminat Talep Edebilir mi

KHK ile İhraç Edildikten Sonra Görevine İade Edilenler Tazminat Talep Edebilir mi Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/89 Karar Sayısı: 2024/148 Karar Tarihi: 23/7/2024 R.G. Tarih-Sayısı: 7/10/2024-32685 İtiraz Yoluna Başvuran: Danıştay Beşinci Dairesi İtirazın Konusu: 13/2/2018 tarihli ve 7098 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının dördüncü cümlesinin Anayasa’nın 2., 36., 40. ve 125. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Kamu görevinden çıkarıldıktan sonra görevine iade edilen davacı tarafından kamu görevinden çıkarılması nedeniyle uğradığı manevi zararlarının tazmini talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükmü 7098 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 2. maddesi şöyledir: İade hükümleri – Madde 2 (1) Ekli (2) sayılı listede yer alan kişiler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. (2) İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, birinci fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Söz konusu personelden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren on gün içerisinde göreve başlamayanlar çekilmiş sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür. (3) Olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereği öğrencilikle ilişikleri kesilmiş olanlardan bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (3) sayılı listede yer alanlar, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listelerin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, bu kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden itibaren ortadan kalkmış sayılır. (4) Ekli (4) sayılı listede yer alan kişiler, ilgili kanun hükmünde kararnamenin eki listenin ilgili sıralarından çıkarılmıştır. İlgili kanun hükmünde kararname hükümleri, bu kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ilgili kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Bu fıkraya ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yürütülür.” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 9/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Esasın İncelenmesi 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ömer MENCİK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. İtirazın Gerekçesi 3. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla bir olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi (OHAL KHK) ile doğrudan kamu görevinden çıkarılıp başka bir OHAL KHK’sı ile kamu görevine iade edilenlerin herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarının öngörüldüğü, kişilerin kamu görevine iade edilmesinin, bu kişilerin hukuka aykırı olarak kamu görevinden çıkarıldıkları anlamına geldiği, kuralla olağanüstü hâl kapsamında hakkında hukuka aykırı bir şekilde tedbir uygulananlara, uğrayabilecekleri maddi ya da manevi zararlarının giderilmesine yönelik idari ve yargısal yollara başvurma imkânının ortadan kaldırıldığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 36., 40. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 4. İtiraz konusu kural, OHAL KHK’sıyla doğrudan kamu görevinden çıkarılıp başka bir OHAL KHK’sı ile görevine iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarını hükme bağlamaktadır. 5. Kural, OHAL süresini aşacak biçimde uygulanmaya imkân vermektedir. Başka bir ifadeyle kural olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmemektedir. Bu nedenle kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir. 6. Anayasa Mahkemesi 30/6/2022 tarihli ve E.2018/137, K.2022/86 sayılı kararında OHAL KHK’sıyla doğrudan kamu görevinden çıkarılıp Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) tarafından görevine iade edilenlerin, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarını öngören kuralı iptal etmiştir. (Anayasa Mahkemesi’nin 2018/137 Esas ve 2022/86 Karar sayılı kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) 7. Anılan kararda söz konusu kuralın, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia eden kişilerin yetkili makamlara başvurmasını güvence altına alan Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği belirtildikten sonra kamu makamlarının hukuka aykırı fiilleri nedeniyle maddi ve manevi yönden zarara uğradığını iddia eden bireylere zararlarının giderilmesi için idari ve yargısal mercilere başvurma imkânının tanınmasının Anayasa’nın 40. maddesinin bir gereği olduğu ifade edilmiştir. Kararın devamında, olağanüstü hâl tedbirleri kapsamında terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı bulunduğu değerlendirilen kişilerin liste usulüyle kamu görevinden çıkarıldıkları, Komisyonca tedbire ilişkin şartların oluşmadığı gerekçesiyle başvurunun kabulüne karar verilerek kişilerin göreve iade edilmesinin, tedbirin sebep unsurunun gerçekleşmediğinin, başka bir deyişle bu kişilerin herhangi bir örgüt ya da yapıya aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatlarının belirlenemediğinin ve hukuka aykırı olarak kamu görevinden çıkarıldıklarının idare tarafından tespit edildiği anlamına geldiği belirtilmiştir (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, §§ 453, 456, 457). 8. Belirtilen değerlendirmeler sonrasında Anayasa Mahkemesi, Komisyon kararıyla kamu görevine iade edilen kişilerin tedbir süreci nedeniyle maddi ve manevi yönden zarara uğrayabileceklerini ve OHAL kapsamında hukuka aykırı bir şekilde haklarında tedbir uygulanan kişilerin uğrayabilecekleri maddi ya da manevi zararların giderilmesi için gerekli idari ve yargısal yollara başvurma imkânının tanıması gerektiğini vurgulamıştır (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, § 458). (Anayasa Mahkemesi’nin 2018/137 Esas ve 2022/86 Karar sayılı kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) 9. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, göreve iade edilenlerin kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarının öngörülmesiyle bu kişilerin tedbir işleminin haksız uygulanmasından dolayı uğrayabilecekleri maddi ve manevi zararları giderme fırsatının ortadan kaldırıldığı, kamu makamlarının hukuka aykırı uygulamaları nedeniyle zarara uğradığını iddia eden kişilere dava açma imkânı verilmemesinin, devletin kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik müdahalelere karşı etkili giderim mekanizmasını sağlama yükümlülüğüyle bağdaşmadığını ifade ederek cümlenin Anayasa’nın 40. maddesine aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, §§ 459-460). 10. İtiraz konusu kural açısından söz

KHK ile Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Görevine İade Edilenler Tazminat Talep Edebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tazminat Davasında Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre Davalıların Zararın Tamamından Sorumlu Olması

Tazminat Davasında Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre Davalıların Zararın Tamamından Sorumlu Olması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/1059 Karar No: 2024/32 Karar tarihi: 31-01-2024 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2013/20036 Esas, 2015/7367 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar asıl davada davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı asıl davada davalı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. Yargılama Süreci Asıl Dava: Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı işverene ait şantiye alanında iş makinesi operatörü olarak çalışan müvekkilinin 18.03.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle yaralanan bir işçiyi almak üzere şantiye alanına gelen davalıların sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısı olan ambulansın müvekkiline çarpması neticesinde malul kalacak şekilde yaralandığını, müvekkilinin kazada herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davalı sürücünün trafiğe kapalı bir alanda tamamen dikkatsizliği ve kusuru sebebiyle müvekkilinin ağır bir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek davacının iş göremezlik zararına karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tüm davalılardan, 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 17.02.2011 tarihli celsede davalı … yönünden açılan davayı takip etmediklerini bildirmiştir. Davalılar Cevabı 5. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kazanın meydana gelmesinde ambulans şoförünün kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin kazadan sonra davacı ile ilgilenip tedavi masrafları için 7.956,00 TL ödeme yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı Fiba Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; poliçe dönemini kapsayan bir sigorta sözleşmesi yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 7. Davalı …, usulüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış, duruşmadaki beyanında aleyhe olan hususları kabul etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Birleştirilen Dava: Davacı İstemi 8. Davacı vekili dava dilekçesinde; kazaya karışan ambulansın davalı şirkete trafik poliçesi ile sigortalı olduğunu, davanın, sürücü, işleten ve sigorta şirketi olduğu düşünülen şirkete karşı açılmış olan dava ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ettiklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 30.04.2013 harç tarihli ıslah dilekçesi ile 15.579,89 TL maddi tazminatın tüm davalılardan ve birleştirilen dosya davalısından müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 9. Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı itirazında bulunduklarını ve birleştirmeye muvafakat etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur İlk Derece Mahkemesi Kararı 10. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2008/50 Esas, 2013/384 Karar sayılı kararı ile; davalı Fiba Sigorta A.Ş. yönünden davanın takipsiz bırakıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre davalıların kusur oranı toplamının %80 olduğu, davacıya karşı sürücü, işleten ve birleştirilen dosyasının davalısının kusurları oranında birlikte sorumlu oldukları, talep edilen maddi tazminat miktarının sigorta poliçesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davalı Fiba Sigorta A.Ş. yönünden dava atiye bırakıldığından davanın açılmamış sayılmasına, asıl dava ile birleştirilen dava yönünden maddi tazminat taleplerinin ıslah doğrultusunda kabulü ile 15.579,89 TL’nin davalılar …, …’dan 18.03.2006 tarihinden ve birleştirilen dosyanın davalısı Anadolu Sigorta A.Ş.’den 05.12.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsiline, asıl davadaki manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile 10.000,00 TL manevi tazminatın 18.03.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 12. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2013/20036 Esas, 2015/7367 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı … vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle iş göremezlik tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Mahkemece, davacı tarafın manevi tazminat talebinin kısmen kabulü yönünde yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; tarafların kusur durumuna ilişkin olarak konusunda uzman bilirkişi heyetinden alınan 07/03/2011 tarihli rapora göre, kazanın oluşumunda davalı ambulans sürücüsü …’nün %30 oranında, davacı …’ın %20 oranında kusurlu olup davaya konu inşaat şantiyesi yetkili temsilcisinin ise %50 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; davacının maluliyet durumuna ilişkin Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan rapora göre de, davacının meslekte kazanma gücü kaybının %2,1 olup iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceği tespit edilmiştir. O halde mahkemece, davacının trafik kazası sonucu yaralanması nedeniyle duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, tarafların kusur oranları, davacının maluliyet oranı ve davalıların sorumluluğunun niteliği göz önünde tutularak olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen miktarda, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde daha düşük miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, zenginleşme sonucunu doğuracak şekilde ve çok yüksek miktarda manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir. 3- Davacı vekili, dava dilekçesinde, özellikle davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu ileri sürerek davayı kazaya karışan aracın sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısına karşı açmıştır. Her ne kadar mahkemece tarafların

Tazminat Davasında Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre Davalıların Zararın Tamamından Sorumlu Olması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yasal Faizin Enflasyon Karşısında Yetersiz Kalması Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi

Yüksek Enflasyon Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi Başvurucu, tıbbi ihmal yüzünden bacağının ampütasyon edilmesine karşılık olarak hükmedilen tazminata uygulanan yasal faizin Türkiye’deki aşırı yüksek enflasyonun olumsuz etkileri karşısında yetersiz kalması nedeniyle tazminatın değerinin düştüğünden ve gerçek maddi kaybının karşılanmadığından şikâyet etmiştir. Türk idare hukuku, davacılara uzun bir sürenin ardından enflasyon oranları ve yasal faiz oranları arasındaki farktan kaynaklanan kayıplarına ilişkin tazminat talebinde bulunma olanağı sağlayan bir iç hukuk yolu öngörmemektedir. AİHM, mevcut davada tazminata uygulanan yasal faiz oranı ve gerçek enflasyon oranı arasındaki farkın başvuranın maddi hasara uğramasına sebep olduğunu tespit etmiştir. Sonuç olarak, genel çıkarlar ile mülkiyet hakkı arasında korunması gereken adil dengeyi bozacak şekilde başvurucu bireysel anlamda bir yük altına girmek zorunda kalmıştır. Başvurucunun uğradığı maddi kaybı, Mahkeme’nin erişebildiği son verilere göre enflasyon oranı dikkate alarak hesaplanmıştır. Alacağa Uygulanan Yasal Faizin Enflasyon Karşısında Yetersiz Kalması Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Timurlenk / Türkiye Kararı (Başvuru No: 37758/08) Dava, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi kapsamında tazminat miktarının enflasyon karşısında değerini kaybettiği iddiasına ilişkindir. OLAYLAR VE OLGULAR 1. Başvuran, 1948 doğumlu olup Ankara’da ikamet etmektedir. Başvuran, Mahkeme önünde, Ankara Barosuna bağlı Avukat N. Özdemir tarafından temsil edilmiştir. 2. Hükümet, kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir. 3. Davanın koşulları, taraflar tarafından ibraz edildiği şekliyle aşağıdaki gibi özetlenebilir. 4. Başvuran 25 Temmuz 1996 tarihinde rahmindeki sürekli ağrı ve aşırı kanama şikâyetiyle GATA askeri hastanesindeki jinekoloji bölümüne gitmiştir. 5. Belirtilerden yola çıkarak başvurunda uterin fibroidlerinin (rahim uru) bulunduğu teşhisini koyan doktorlar Uterin Fibroid Embolizasyonu adı verilen bir operasyon gerçekleştirmeye karar vermiştir. Bu operasyon anjiyografi yöntemiyle ameliyata gerek duymadan fibroidlerin boyutunu küçültmek amacıyla kan akışının engellenmesi için uygulanmaktadır. Bu operasyonun olay tarihinde söz konusu hastane için yeni bir operasyon olduğu ve başvuranın bu operasyon içilen seçilen dördüncü kişi olduğu anlaşılmaktadır. Doktorlar bu operasyonu başvurana açıklamamıştır. Operasyon hemen gerçekleştirilmiştir ve başvuran hastane personeli tarafından 8 saat boyunca gözetim altında tutulduktan sonra aynı gün içerisinde taburcu edilmiştir. 6. Ertesi gün bacağında anjiyografinin gerçekleştirildiği bölgede ağrı olduğu şikâyetiyle hastaneye dönmüştür. Hastanenin farklı bölümlerindeki stajyer doktorlar tarafından muayene edilen başvurana eve dönebileceği söylenmiştir. 7. Başvuran ağrıları geçmediği için 29 Temmuz 1996 tarihinde tekrar hastaneye gitmiştir. Jinekoloji bölümündeki bir stajyer doktor tarafından muayene edilmiştir ve bu doktor herhangi bir tespitte bulunmadığını raporlamıştır. 8. Başvuran 1 Ağustos 1996 tarihinde GATA hastanesi acil servisine kaldırılmıştır. 8 Ağustos 1996 tarihinde birkaç ameliyatın ardından başvuranın bacağı kesilmiştir ve 16 Eylül 1996 tarihinde taburcu edilmiştir. 9. Başvuran 19 Kasım 1996 tarihinde tıbbi ihmal dolayısıyla Milli Savunma Bakanlığı (“Bakanlık”) hakkında Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde tazminat yargılamalarını başlatmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi 27 Ocak 1999 tarihinde söz konusu davayı inceleme yetkisinin idare mahkemelerine ait olduğunu belirterek görevsizlik kararı vermiştir. 10. Dolayısıyla başvuran Ankara İdare Mahkemesine başvurarak maddi tazminat olarak 45.000.000.000 TL (eski) ve manevi tazminat olarak 5.000.000.000 TL’nin ve olay tarihinden yani 25 Temmuz 1996 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizin tarafına ödenmesini talep etmiştir (bk. yukarıda § 4). 11. Ankara İdare Mahkemesi 17 Mart 2008 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir ve başvurana hem manevi hem de maddi tazminat talebinin tamamının yani 50.000 TL’nin (söz konusu zamanda yaklaşık 25.000 avro) ödenmesini hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca bu miktarlara olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizin uygulanmasına hükmetmiştir. 12. Bakanlık, söz konusu karara karşı Danıştay’a temyiz başvurusunda bulunmuştur. 13. Bu sırada başvuran hükmedilen tazminata ilişkin olarak Bakanlık hakkında icra takibi başlatmıştır. Bakanlık 29 Aralık 2008 tarihinde 330.373 TL ödemiştir. 14. 10 Nisan 2009 tarihli kararında Danıştay, Ankara İdare Mahkemesi’nin 17 Mart 2008 tarihli kararını esastan onaylamış fakat hükmedilen tazminata işleyecek yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmı bozmuştur. Danıştay faizin başvuranın asliye hukuk mahkemesi nezdinde tazminat yargılamalarını başlattığı 19 Kasım 1996 (bk. yukarıda § 4) tarihinden itibaren işlemesi gerektiğine karar vererek davayı Ankara İdare Mahkemesine geri göndermiştir. 15. Ankara İdare Mahkemesi 25 Mart 2010 tarihinde Danıştay’ın gerekçesine uyarak başvurana 19 Kasım 1996 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle birlikte tazminat ödenmesine hükmetmiştir. 16. Başvuran, faizin olayın gerçekleştiği 25 Temmuz 1996 tarihinden itibaren işlemesi gerektiği gerekçesiyle 25 Mart 2010 tarihli karara karşı temyizde bulunmuştur. Başvuranın temyiz talebi süre yönünden reddedilmiştir. 17. Bakanlık, faizin başlangıç tarihine ilişkin verilen son karar uyarınca başvurandan fazladan ödenmiş olan 28.620 TL’yi geri ödemesini talep etmiştir. Başvuran, 11 Kasım 2011 tarihinde söz konusu miktarda geri ödeme yapmıştır. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMA 18. İdare mahkemeleri nezdindeki tazminat taleplerine ilişkin iç hukuk ve uygulama Okçu / Türkiye kararında yer almaktadır (bk. no. 39515/03, §§ 19-31, 21 Temmuz 2009). 19. Tazminat komisyonu, adli yargılamaların uzunluğuna ve yargı kararlarının icra edilmemesine veya geç icra edilmesine ilişkin olarak Mahkemeye yapılan başvuruların tazminat yoluyla çözümünü öngörmek amacıyla 6384 sayılı Kanun’la kurulmuştur. İlgili iç hukukun tam açıklaması, Turgut ve Diğerleri / Türkiye, ((k.k). no.4860/09, §§ 19-26, 26 Mart 2013) kararında bulunabilir. 20. 8 Mart 2019 tarihli Resmi Gazete yayımlanan 7 Mart 2019 tarihli ve 809 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Tazminat Komisyonu’nun yetkileri genişletilmiştir. Bu itibarla Tazminat Komisyonu artık Mahkeme’nin Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesine ilişkin ihlal bulup tazminat kararı vermediği ya da 41. maddenin uygulanması hususunu saklı tuttuğu davalarda inceleme yapıp başvuranlara tazminat verme yetkisine sahiptir (bk. Kaynar ve Diğerleri / Türkiye, no. 21104/06 ve 2 diğer başvuru, § 24, 7 Mayıs 2019). HUKUKİ DEĞERLENDİRME I. Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokolün 1. Maddesinin İhlali İddiası 21. Başvuran, gecikme faizinin Türkiye’deki aşırı yüksek enflasyon oranlarına ayak uyduramadığından tıbbi ihmal yüzünden bacağının ampütasyon edilmesine karşılık olarak aldığı tazminatın değerinin düştüğünden şikâyet etmiştir. Başvuranın dayandığı Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi aşağıdaki gibidir: Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” A. Tarafların beyanları 22. Öncelikle, Hükümet başvuranın Ankara İdare Mahkemesi’nin 25 Mart 2010 tarihli kararına karşı zamanında temyiz talebinde bulunmadığından dolayı Sözleşme’nin 35 § 1 maddesi gereğince iç hukuk yollarını tüketmediğini ileri sürmüştür. Başvuranın yerel makamlara söz konusu meseleyi telafi

Yasal Faizin Enflasyon Karşısında Yetersiz Kalması Nedeniyle Tazminatın Değer Kaybetmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tıbbi İhmal Sonucu Kanserin Geç Teşhis Edilmesi ve Hastanın Ölümü Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi

Tıbbi İhmal Nedeniyle Kanserin Geç Teşhis Edilmesi Sonucu Hastanın Ölümü Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kerim Kilit ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/26381 Karar Tarihi: 7/2/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 13/6/2024-32575 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yıldız SEFERİNOĞLU Raportör: Soner GÖÇER Başvurucular: Kerim KİLİT, Rukiye Bengü KİLİT, Tansu KİLİT I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru, meme kanseri neticesinde meydana gelen ölümde tıbbi ihmal gösterilmesi nedeniyle yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. 2. Başvurucuların yakını Ş.K. meme kanseri şüphesiyle 27/2/2010 tarihinde Adatepe Kızılay Tıp Merkezine başvurmuştur. Muayeneyi yapan genel cerrahi uzmanının talebi doğrultusunda bilateral meme USG (meme ultrasonu) ve bilateral mamografi (mamografi) çekilmiştir. Çekimleri yapan radyoloji uzmanı, her iki radyolojik görüntüyü \”normal limitlerde\” şeklinde raporlamıştır. Başvurucuların beyanına göre bu tetkikler ve yapılan muayene sonucunda Ş.K.ya memedeki kitlenin yağ bezesi olabileceği, bir yıl sonra gelmesi gerektiği söylenmiştir. 3. Ş.K. benzer şikâyetlerle 26/11/2010 tarihinde Kartal Eğitim Araştırma Hastanesine başvurmuştur. 26/11/2010 tarihli bilateral mamografi raporunda, radyoloji uzmanınca BI-RADS kategori 5 (%95-99 oranında kötü huylu olma ihtimali olan kanser bulgusu) tespit edilmiştir. Yapılan tetkikler neticesinde Ş.K.ya meme ca (meme kanseri) teşhisi konulmuş, ayrıca karaciğer ve kemik metastazları (kanserin kaynağını aldığı organdan daha uzak bir bölgeye yayıldığı) tespit edilmiştir. 4. Ş.K. 28/2/2013 tarihinde meme kanseri ve bununla gelişen komplikasyonlar sonucu hayatını kaybetmiştir. 5. Ş.K. vefat etmeden önce 16/1/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde, Adatepe Kızılay Tıp Merkezinde muayenesini yapan genel cerrahi uzmanının, meme ultrasonunu ve mamografiyi çekip raporlayan radyoloji uzmanının tıbbi ihmalleri olduğu, yanlış raporlama yaptıkları ve geç teşhis koydukları gerekçesiyle haklarında manevi tazminat davası açmıştır. Yargılama sürerken Ş.K. vefat etmiş, davaya mirasçı sıfatıyla başvurucular devam etmiştir. 6. Yargılama sırasında Adatepe Kızılay Tıp Merkezinde 27/2/2010 tarihinde çekilen meme ultrasonu ve mamografi ilgili kurumdan istenmiş, ilgili kurum talep edilen radyolojik görüntülere o dönem PACK (görüntü saklama ve iletişim sistemleri) kullanılmadığı için ulaşılamadığını bildirmiştir. Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınan 22/12/2016 tarihli raporda özetle meme ultrasonu ve mamografi tetkiklerinin normal sınırlarda şeklinde raporlandığı dikkate alındığında muayeneyi yapan genel cerrahi uzmanına kusur atfedilmeyeceği ancak 27/2/2010 tarihinde çekildiği bildirilen meme ultrasonunun ve mamografinin temin edilmediğinden incelenemediği, bu nedenle tetkiklerin doğru yorumlanıp yorumlanmadığı hususunda değerlendirme yapılamadığından radyoloji uzmanının kusuru olup olmadığı hususunda kesin bir kanaate varılamadığı mûtalaa edilmiştir. 7. Yargılama neticesinde İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi 17/1/2018 tarihli kararıyla davalı genel cerrahi uzmanının kusuru olmadığının anlaşılması, diğer davalı radyoloji uzmanının ise kusurlu olduğunun ispat edilememesi nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. 8. Başvurucular, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır. Başvurucular 6/11/2018 tarihli istinaf dilekçesinde \”Mamografi ve USG kayıtlarına davacıların annesinin mirasları toplanırken rastlanılmış ve bu delillerde istinaf dosyası tevzii aldıktan sonra ilgili istinaf mahkemesine sunulacaktır.\” ifadelerine yer vermişlerdir. İstinaf talebi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin 9/5/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir. 9. Başvurucular karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. 31/5/2019 tarihli temyiz dilekçesine göre \”Mamografi ve USG kayıtlarına davacıların annesinin mirasları toplanırken rastlanmış ve bu delillerde istinaf dosyasına sunulmuştur.\”. Temyiz talebi, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17/6/2020 tarihli onama ilamı ile reddedilmiştir. 10. Başvurucular 17/6/2020 tarihli Yargıtay onama ilamını 10/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 10/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünden anlaşıldığı kadarıyla 21/3/2015 tarihli iddianameyle genel cerrahi uzmanı ve radyoloji uzmanı hakkında taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açılmış ise de yapılan yargılama neticesinde -hukuk mahkemesinde alınana benzer yöndeki Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda- ilgililerin beraatine karar verilmiş, başvurucular karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş, talep reddedilerek anılan karar kesinleşmiştir. 12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 13. Başvurunun incelenmesi sırasında, olaya ilişkin tıbbi tetkiklerin tazminat yargılaması esnasında dosyaya ne zaman ve ne suretle sunulduğuna dair başvuru formunda bir bilgi veya belgeye yer verilmediği gibi Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede de bu konuda bir veriye ulaşılamaması üzerine başvurucular vekili ile ilk derece mahkemesine ve istinaf dairesine bu hususta ayrı ayrı müzekkere yazılmıştır. Müzekkereye, başvurucular vekili \”bahsi geçen mamografi ve USG\’nin istinaf aşamasında dosyaya sunulduğunu ancak buna ilişkin bir belge bulunmadığı\” yönünde; istinaf dairesi \”Mamografi ve USG kayıtlarının dosyaya sunulmadığı\” şeklinde, ilk derece mahkemesi ise \”dava dilekçesi ekinde mamografi sunulduğu\” şeklinde yanıt vermiştir. II. DEĞERLENDİRME 14. Başvurucular; yakınları Ş.K.nın tıbbi ihmal nedeniyle hayatını kaybettiğini, tazminat davasında davalı hekimlerin kusurlarının ispatı noktasında kritik önemi olan meme ultrasonu ve mamografiye davalı hekimlerin çalıştığı sağlık kurumunun saklama yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle ulaşamadıklarını, bu sebeple iddialarını ispat edemediklerini ancak istinaf aşamasında bu tetkikleri bularak dosyaya sunmalarına rağmen bunun dikkate alınmayıp bu tetkikler doğrultusunda adli tıptan yeni bir rapor alınmadan istinaf ve temyiz başvurularının reddedildiğini belirterek yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular ayrıca olaylar nedeniyle kendilerinin de psikolojik tahribat yaşadıklarını, bu nedenle maddi ve manevi varlığını koruma haklarının da ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. 15. Bakanlık görüşünde, denetim görevinin yerine getirildiği bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı önceki beyanlarını tekrar etmiştir. 16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların iddiaları, yakınlarının tıbbi ihmal nedeniyle hayatını kaybettiği, olaya ilişkin açılan tazminat davasının ise özenli bir şekilde yürütülmediğine yönelik olup iddialar yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir. 17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 18. Yaşam hakkının pozitif yükümlülükler boyutunun sağlık alanında yürütülen faaliyetlere ilişkin temel ilkelere, ilgili ulusal ve uluslararası hukuka Ayhan Keçeli ve diğerleri (B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80-87), Nail Artuç (B. No: 2013/2839, 3/4/2014, §§ 34, 35, 37), Perihan Uçar (B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52), Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş (B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73) kararlarında yer verilmiştir. 19. Tıbbi ihmal iddialarının söz konusu olduğu hâllerde devletin egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması yönündeki pozitif maddi yükümlülüğü, ister kamu hastanelerinin ister özel hastanelerin hastaların yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarını sağlayıp sağlık çalışanlarının yüksek mesleki standartlara sahip olmalarını temin edecek etkili bir mevzuat oluşturmaktan ibarettir. Oluşturulan mevzuat, kişilerin yaşamının korunması yönünden eksik olmadığı sürece sağlık çalışanlarının hastayı tedavi ederken yaptığı değerlendirme hataları, tedavi sürecindeki gecikmeler ya da tedavi sırasında sağlık

Tıbbi İhmal Sonucu Kanserin Geç Teşhis Edilmesi ve Hastanın Ölümü Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Read More »