Tazminat Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması

Tam Yargı Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu Tebligat ve cevap verme – Madde 16 1. Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur. 2. Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir. 3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez. 4. Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir. 5. Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir. 6. Danıştayda ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülen davalarda savcının esas hakkındaki yazılı düşüncesi taraflara tebliğ edilir. Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde görüşlerini yazılı olarak bildirebilirler. Tam Yargı Davasında Talep Edilen Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması Danıştay 10. Daire Esas No: 2009/9938 Karar No: 2014/1117 Karar Tarihi: 25-02-2014 Özet: Tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dahil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak tanınmıştır. Görüldüğü üzere, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nda \”tam yargı davalarında, dava dilekçesinde belirtilen miktarın artırılabileceği\” ifadesine yer verildiği; tazminat tutarının maddi veya manevi zararların karşılanmasına yönelik olup olmamasına ilişkin olarak bir ayrımdan söz etmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, söz konusu artırım olanağının maddi tazminat tutarının yanında manevi tazminat tutarı içinde uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bir başka ifade ile davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen maddi ve manevi tazminat miktarını artırmaları mümkündür. Temyizen incelenen uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyulması halinde, davacıların hesaplama sonucunda belirlenen tutarın talep edilen maddi tazminat tutarından fazla olması halinde, istemde bulundukları maddi tazminat miktarının artırılmasını isteyebilecekleri gibi, manevi tazminat miktarının da artırılmasının isteyebilecekleri tabiidir. (765 s. K. m. 47) (2577 s. K. m. 3, 16, Geç. m. 7) İstemin Özeti: Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi\’nin 29.03.2007 tarih ve E:2002/2308, K:2007/476 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Davalı İdarenin Savunmasının Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakiminin Düşüncesi: Olayda, davalı idarenin istihdam eden sıfatıyla personelinin seçimi, eğitimi ve üzerindeki denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediği, dolayısıyla olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Bu durumda, hizmet kusuru ilkesi uyarınca davacıların maddi ve manevi zararlarının karşılanması gerekmektedir. Dava konusu olay nedeniyle 1993 yılında davanın açıldığı ve idare Mahkemesince, zararın hesaplanmasına ilişkin 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporunun esas alınarak karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, İdare Mahkemesince, güncel değerler çerçevesinde yeniden saptırılacak bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapora göre maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerekirken, 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporunun esas alınarak verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır. Öte yandan, idare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyulması halinde, davacıların yukarıda anılan hükümler çerçevesinde sapılacak hesaplama sonucunda belirlenen tutarın talep edilen tazminat tutarından fazla olması halinde, istemde bulundukları tazminat miktarının artırılmasını isteyebilecekleri tabiidir. Açıklanan nedenle, davacıların temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü; Dava; davacıların murisi …\’ın 30.12.1992 tarihinde Bismil İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde, Bölük Komutanlığında görevli Astsubay Çavuş … tarafından öldürülmesi olayında, idarenin istihdam ettiği ajanından dolayı sorumlu olduğundan bahisle, davacı …için, 180.83 TL maddi ve 40.00 TL manevi, … için, 764.99 TL maddi ve 50.00 TL manevi, … için 38.05 TL maddi ve 20.00 TL manevi, için,48.15 maddi ve 20.00manevi olmak üzere toplam 1.162.03 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince; davacıların murisi …\’ın Bismil ilçe Jandarma Komutanlığı ile ticari ilişkisi sebebiyle İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde bulunduğu sırada, önceden kendisine ait ticari iş yerinde tartıştığı Jandarma Komando Bölük Komutanlığı emrinde görevli Astsubay Çavuş … ile karşılaştığı ve aralarında çıkan tartışma sonucunda …tarafından öldürüldüğü; olayda, davalı idarenin istihdam eden sıfatıyla personelinin seçimi, eğitimi ve üzerindeki denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediği açık olup, buna bağlı olarak davacıların tazminat isteminin kabulü gerektiği gerekçesiyle, Mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor uyarınca, toplam 1.162,03 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir. Davacılar tarafından, idare mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin malvarlığında meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı; desteğini yitiren kimsenin, ölümünden önce bulunduğu sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak yardımın karşılığı olan paranın ödettirilmesidir. Dolayısıyla, destekten yoksunluk zararı, ölüm olayı olmasaydı desteğin yapacağı varsayılan yardım tutarı geleceğe yönelik olarak belirlenmek suretiyle hesaplanmaktadır. Başka bir anlatımla, destekten yoksun kalma tazminatıyla, ölenin (desteğin) gelecekte elde etmesi muhtemel gelirinin güncelleştirilerek, destekten yoksun kalanın, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak gelire kavuşturulması amaçlanmaktadır. Bilindiği üzere, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini kaybeden kimseye, diğer bir deyimle ölen kimsenin yakınlarına, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak bir miktar para ödenmesini ifade etmektedir. Dosyanın incelenmesinden, davacıların murisi …\’ın, Bismil ilçe Jandarma Komutanlığı ile ticari ilişkisi sebebiyle İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde bulunduğu sırada, önceden kendisine ait ticari iş yerinde tartıştığı Jandarma Komando Bölük Komutanlığı emrinde görevli Astsubay Çavuş …ile karşılaştığı, davacılar murisinin aralarında çıkan tartışma sonucunda adı geçen tarafından öldürüldüğü, adı geçen hakkında kasten adam öldürmek suçundan ceza davası açıldığı ve KKK

İdare Mahkemesinde Açılan Tam Yargı Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Evli Bir Kişiyle Birlikte Olan Üçüncü Kişiden Manevi Tazminat Talebine İlişkin Davanın Reddedilmesi

Evli Bir Kişiyle Birlikte Olan Üçüncü Kişiden Manevi Tazminat Talep Edilebilr mi? Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ömer Sivrikaya – Başvuru Numarası: 2020/3519 Karar Tarihi: 25/10/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 14/12/2023-32399 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Fatih ALKAN Başvurucu: Ömer SİVRİKAYA I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, evlilik birliği içinde aldatıldığını ileri süren eşin üçüncü kişiye karşı açtığı manevi tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 21/1/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. 4. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu ile A.K. 2001 yılında evlenmiştir. Müşterek iki çocuk sahibi olan tarafların 2011 yılında karşılıklı olarak açtığı boşanma davaları Konya 1. Aile Mahkemesi tarafından birleştirilmiştir. A.K. sunduğu dava dilekçesinde, evliliğin başvurucunun tutum ve davranışları nedeniyle çekilmez hâle geldiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ise dava dilekçesinde evlilik birliğinin mevcut hâle gelmesinde güven ve sadakat yükümlüğünü ihlal eden A.K.nın kusurlu olduğu iddiasında bulunmuştur. Her iki taraf, boşanmayla birlikte tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. 7. Aile Mahkemesinin 25/2/2013 tarihli kararıyla davacı kadın A.K.nın açtığı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, çocukların velayetinin başvurucuya verilmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; her ne kadar başvurucu, eşinin güven ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini iddia etmişse de başvurucunun o dönem ayrı yaşadığı eşini müşterek konuta döndürebilmek amacıyla girişimlerde bulunduğu, bu nedenle eşini affettiği veya en azından iddia edilen hususları hoşgörüyle karşıladığı değerlendirildiğinde başvurucunun boşanmaya ilişkin talebinin yerinde görülmediği belirtilmiştir. Ayrıca evlilik birliğinin mevcut hâle gelmesinde başvurucunun kusurlu olduğu ifade edilmiştir. 8. Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 8/10/2013 tarihli kararıyla Aile Mahkemesince verilen kararın bozulmasına hükmedilmiştir. Söz konusu kararda; davalı-karşı davacı olan başvurucunun A.K.nın güven sarsıcı davranışlarının ortaya çıkmasından sonra barışma görüşmelerini bitirdiğini beyan ettiği, bu yöndeki iddianın tanık beyanlarıyla doğrulandığı, dolayısıyla başvurucunun davacı-karşı davalı kadının kusurlu davranışlarını affettiğinin kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır. Ayrıca taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte geçimsizlik olduğuna, bu sonucun ortaya çıkmasında yalnızca başvurucunun değil A.K.nın da kusuru bulunduğuna, başvurucunun dava açmakta haklı olduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. Yargıtayın bozma kararı üzerine Aile Mahkemesince yapılan yargılama neticesinde verilen kararla tarafların eşit kusurlu olduğuna, başvurucunun açtığı karşı boşanma davasının da kabulüne karar verilmiştir. 9. Başvurucu, evliliğin devam ettiği süreçte eski eşi A.K. ile birlikte olduğu iddiasıyla üçüncü kişi olan H.M.Z. aleyhine 14/2/2014 tarihinde manevi tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde; çocuklarının A.K.nın kendisini adı geçen kişiyle aldattığına ilişkin somut anlatımlarının olduğunu, vardiyalı olarak çalışması nedeniyle evde olmadığı zamanlarda A.K.nın davalıyı eve aldığını, A.K. ile H.M.Z. arasında yoğun bir telefon trafiği olduğunu ileri sürmüştür. Söz konusu gayrimeşru ilişki nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü belirten başvurucu; ailenin korunmasına ilişkin düzenlemelerin yalnızca aileyi değil toplumu da yakından ilgilendirdiğini, aldatma durumunda üçüncü kişinin haksız fiil sorumluluğunun oluşacağına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca verilen bir kararın olduğunu, uğradığı manevi zararlardan evli olduğunu bilerek eski eşiyle evlilik birliği içinde ilişkiye giren kişinin sorumlu tutulması gerektiğini iddia etmiştir. Başvurucunun aynı dava dilekçesiyle eski eşine karşı açtığı tazminat davası ise tefrik edilmiştir. 10. Savunma dilekçesinde davalı H.M.Z.; A.K. ile herhangi bir samimiyeti ya da gayrimeşru ilişkisi olmadığını, söz konusu iddiaların iftira olduğunu, ailece birkaç kez birbirlerini misafir ettiklerini, A.K. ile telefonda hiçbir zaman görüşmediğini, başvurucunun iddia ettiği telefon numarasının kendisine ait olmadığını, isnat edilen hususları kabul etmediğini beyan etmiştir. 11. Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi üçüncü kişi olan davalı H.M.Z.nin eyleminin 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 58. maddesi kapsamında kişilik haklarına bir saldırı oluşturmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen sadakat yükümlülüğünün eşin evlenmeyle kurulan aile birliğinin tarafı olmasından kaynaklandığı, davalının eyleminin doğrudan başvurucunun bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiil olarak kabul edilemeyeceği, 4721 sayılı Kanun’un sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirmediği belirtilmiştir. Ayrıca davalının eylemi nedeniyle 6098 sayılı Kanun’un müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerinin de uygulanma imkânı bulunmadığı, zararın meydana gelmesinden davalının asli olarak sorumlu tutulamayacağı, kanuni düzenlemelerin aradığı anlamda iştirak hâlinin de olmadığı, eylemin iştiraken gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olmasının gerektiği ifade edilmiştir. Kararda, haksız fiil sorumluluğunu geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmenin söz konusu sorumluluğu belirsiz hâle getireceği, bu nedenlerle iddia edilen hususların başvurucunun kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilmediği vurgulanmıştır. 12. Temyiz talebi Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27/12/2018 tarihli kararıyla, karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 28/11/2019 tarihli kararıyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir. 13. Başvurucu nihai kararı 24/12/2019 tarihinde öğrenmiştir. IV. İLGİLİ HUKUK A. İlgili Mevzuat 14. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun “Genel olarak” kenar başlıklı 185. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir: “Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” 15. 4721 sayılı Kanun’un “Maddî ve manevî tazminat” kenar başlıklı 174. maddesi şöyledir: “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” 16. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun “Genel olarak” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir: “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” 17. 6098 sayılı Kanun’un “Kişilik hakkının zedelenmesi” kenar başlıklı 58. maddesi şöyledir: “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”

Evli Bir Kişiyle Birlikte Olan Üçüncü Kişiden Manevi Tazminat Talebine İlişkin Davanın Reddedilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Vücut ve Sağlığa Verilen Zararlar için Ödenen Manevi Tazminat Haczedilebilir mi

Vücuda ve Sağlığa Verilen Zararlar Nedeniyle Ödenen Manevi Tazminat Haczedilebilir mi veya Takas Edilebilir mi Manevi Tazminat Haczedilebilir mi: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendi uyarınca vücut ve sıhhate verilen zararlar için ödenen manevi tazminat alacağının haczi mümkün olmadığından, haczi caiz olmayan alacak takas da edilemez. (2004 s. K. m. 82) (6098 s. K. m. 139, 144) (1136 s. K. m. 164) (818 s. K. m. 123) (8. HD. 01.07.2014 T. 2013/21709 E. 2014/13988 K.) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/8-135 Karar No: 2022/104 Karar Tarihi: 10-02-2022 1. Taraflar arasındaki şikayet isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Ankara 12. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikayetin kısmen kabulüne ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir. 2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. İnceleme Süreci Şikayetçi Alacaklı İstemi 4. Alacaklı vekili şikayet dilekçesinde; Aydın 1. İş Mahkemesinin 09.10.2012 tarihli ve 2012/217 E., 2012/482 K. sayılı kararında müvekkiline 40.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiğini ve bu ilama dayalı olarak Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasında ilamlı takip başlattıklarını, ancak borçlu şirketin İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine başlattığı icra takibinde 28.01.2013 tarihli haciz müzekkeresi ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasındaki alacakları üzerine haciz konulduğunu, ayrıca 29.01.2013 tarihli dilekçesiyle İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasındaki alacağı ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasındaki alacağın takas-mahsubunu talep ettiklerini, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 144. maddesinin 3. bendi ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin son fıkrasındaki düzenlemeler gereğince manevi tazminat ve faizi ile vekalet ücreti ve faizinin haczedilemeyeceği gibi, takas ve mahsup edilemeyeceğini, yalnız takip konusu ilamdaki 2.020,86TL miktarındaki yargılama gideri ile 51,03TL faizine haciz konulabileceğini ileri sürerek haczedilmezlik şikayetinin kabulü ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 31.01.2013 tarihli kararı ve yazısı ile tüm dosya alacağı üzerine konulan haczin alacak kalemlerinden yargılama gideri ve faizi toplamı 2.071,89TL’lik kısmının muhafaza edilerek geri kalan alacaklar üzerine konulan haczin kaldırılmasına, takas-mahsup talebini kabul etmediklerinden takas-mahsup talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Şikayet Olunan Borçlu Cevabı 5. Borçlu vekili cevap dilekçesinde; İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasından konulan haciz yasaya uygun olduğundan haczedilmezlik şikayetinin yerinde olmadığını, Ankara 6. İcra Dairesinin 2013/550 E. sayılı dosyasındaki takas taleplerinin alacaklı tarafından kabul edilmediğini, İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyasındaki alacaklarının tüm fer’ileri ile birlikte takibe konu Aydın 1. İş Mahkemesinin 09.10.2012 tarihli ve 2012/217 E., 2012/482 K. sayılı kararında davacı aleyhine hükmedilen 2.400TL vekalet ücreti alacakları yönünden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 139 vd. maddeleri gereğince takas talebinde bulunduklarını, ayrıca ilamlı takibe konu edilen manevi tazminat alacağının TBK’nın 144. maddesinde takasa konu edilemeyecek alacaklardan olmadığını, manevi tazminat alacağının alacaklının ve ailesinin iaşesi için mutlak olarak alacaklının eline verilmesi gerekli alacaklardan olmadığını belirterek TBK’nın 144. maddesine uygun olan takas taleplerinin kabulüne, müvekkil şirketin Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasındaki alacaklı …’a borcunun, müvekkilin …’dan alacaklı olduğu İzmir 1. İcra Müdürlüğü 2011/2379 E. sayılı dosyasındaki alacaklarından tüm ferileri ile birlikte takas edilmesine, takibe konu Aydın 1. İş Mahkemesinin kararında hükmedilen 2.400TL vekalet ücreti alacağının da takas edilmesini istemiştir. Mahkeme Kararı 6. Ankara 12. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 18.07.2013 tarihli ve 2013/115 E., 2013/751 K. sayılı kararı ile; Aydın 1. İş Mahkemesinin 09.10.2012 tarihli ve 2012/217 E., 2012/482 K. sayılı kararında iş kazası nedeniyle manevi tazminata hükmedildiği, manevi tazminat alacağının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 11. bendi uyarınca haczinin mümkün olmadığı, aslı haczedilemeyen paranın faiz ve gelirlerinin de haczedilemeyeceği, Avukatlık Kanunu’nun 164/son maddesine göre karşı tarafa yüklenecek vekalet ücretinin avukata ait olduğu, bu ücretin iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemeyeceği ve haczinin de mümkün olmadığı, bu durumda iş kazası nedeniyle hükmedilen manevi tazminat alacağı ve faizi ile vekalet ücretinin haczinin, takas ve mahsubunun mümkün olmadığı, TBK’nın 139. maddesine göre muaccel borçların takasının her zaman istenebileceği, takas definin icra müdürlüğüne ya da icra mahkemesine bildirilmesinin mümkün olduğu gerekçesi ile davacının (şikayetçinin) davasının (şikayetinin) kabulü ile Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyasında bulunan alacaklardan İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyası üzerinden uygulanan haczin manevi tazminat işlemiş faiz, vekalet ücreti ve işlemiş faizine uygulanan haczin kaldırılmasına, davalı karşı davacının (şikayet olunan borçlunun) takas mahsup isteminin kısmen kabulüne, davalı karşı davacının (şikayet olunan borçlunun) Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2013/550 E. sayılı dosyası üzerinden olan borcunun 2071,89TL’sinin İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2011/2379 E. sayılı dosyası üzerinden alacağından mahsubuna karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 01.07.2014 tarihli ve 2013/21709 E., 2014/13988 K. sayılı kararı ile; “…Alacaklı … tarafından Ankara 6. İcra Müdürlüğü’nün 2013/550 Esas sayılı dosyası ile iş kazası nedeniyle manevi tazminat alacağı ilamına dayanılarak borçlu Toprak Tekstil Mensucat San. ve Tic. A.Ş. aleyhine ilamlı takip başlatıldığı, alacaklı Mikrocerrahi Özel Sağlık ….A.Ş. tarafından ise … aleyhine İzmir 1. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2379 Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığı ve daha sonra dosya alacağının Toprak Tekstil Mensucat San. ve Tic. A.Ş.’ye temlik edildiği ve bu takip dosyası üzerinden Ankara 6. İcra Müdürlüğü’nün 2013/550 Esas sayılı dosyasına haciz müzekkeresi gönderilerek haciz konulduğu, bu dosyada temlik alacaklısının 2011/2379 Esas sayılı dosyadaki alacakların, Ankara 6. İcra Müdürlüğü’nün 2013/550 Esas sayılı dosyasındaki borçlarından takasını talep ettiği, alacaklı … vekili ise İcra Mahkemesi’ne başvurusunda 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82/11. maddesi ve Avukatlık Kanunu’nun 164/son madde gereğince manevi tazminat, vekalet ücreti ve bu kalem alacakların işlemiş faizine haciz konulamayacağından yargılama gideri ve faizi olmak üzere 2071.89 TL dışındaki miktar için konulan haczin kaldırılmasını ve borçlunun takas-mahsup talebinin reddine karar verilmesini istemiştir. Borçlu Toprak Tekstil Mensucat San. ve Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesiyle takasa ilişkin karşı dava talebinin kabulü ile İzmir 1. İcra Müdürlüğü’nün 2011/2379 Esas sayılı dosyadaki tüm alacağın ferileri ve ilamda lehine hükmedilen 2400 TL vekalet ücretiyle birlikte Ankara 6. İcra

Vücut ve Sağlığa Verilen Zararlar için Ödenen Manevi Tazminat Haczedilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Erkeğin Eşine Şiddet Uygulaması Halinde Kadın Yararına Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilmesi

Erkeğin Eşine Şiddet Uygulaması Halinde Kadın Yararına Tazminata Hükmedilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/148 Karar No: 2023/353 Karar Tarihi: 26.04.2023 Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince tarafların istinaf başvuruları kısmen kabul edilerek yeniden esas hakkında karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendiklerini, bu evliliklerinden ortak bir çocuklarının bulunduğunu, davalının müvekkilini sürekli aşağıladığını, tehdit ve darp ettiğini, evden kovduğunu, ailesiyle görüşmesini yasakladığını, eşine küfür ettiğini, tüm bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı vekili; tüm iddiaları inkârla, yerleşim yerinin Tekirdağ olduğunu, ayrıca tarafların son altı aydır Sincan ilçesinde oturduklarını, 17.10.2016 tarihinde davacının müvekkilinin annesine olan tepkisi sebebiyle salondaki fotoğrafların kaldırıldığını, davalının fotoğrafları yeniden yerine koymak istemesine kadın eşin büyük tepki gösterdiğini, davacının eşine zarar verdiğini, kadın eşin müvekkiline “Adam değilsin, erkek değilsin” şeklinde hakaret ettiğini, davacının ortak çocuk …’a şiddet uyguladığını belirterek öncelikle yetki itirazlarının kabulüne, davanın esası hakkında ise davanın reddine, velayetin müvekkiline tevdii ile tedbir ve iştirak nafakasına karar verilmesini istemiştir. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı 1. İlk Derece Mahkemesinin 28.09.2017 tarihli ve 2016/1992 Esas, 2017/1405 Karar sayılı kararıyla; taraflara ait nüfus aile kayıt tablosu ve Mernis kayıtlarından davacının ve davalının yerleşim yerinin Sincan/Ankara olduğu, davacının kısa bir süre Ankara kadın konut evinde kaldığı, daha sonrasında Tekirdağ’da bulunan abisinin yanına gittiği, 16.11.2016 tarihli tedbir kararında da adres olarak Tekirdağ adresini beyan ettiği, davanın açılmasından sonra Ankara’yı terk edip ailesinin yanına gittiğinin anlaşıldığı, kısa bir süre kalınan yerin yerleşim yeri olarak kabul edilemeyeceğinden boşanma davasında yetkili mahkemenin Ankara Batı Aile Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin yetki itirazının kabulu ile dava dilekçesinin usulden reddine, mahkemenin yetkisizliğine, talep hâlinde yetkili ve görevli Ankara Batı Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. 2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. 3. Bölge Adliye Mahkemesinin 20.04.2018 tarihli ve 2018/720 Esas, 2018/567 Karar sayılı kararı ile; tarafların 21.06.2004 tarihinde evlendikleri, dava tarihinden önce eşlerin son altı aydır birlikte oturdukları yerin Ankara ili, Sincan ilçesi olduğu, davacı kadının 18.10.2016 ilâ 27.10.2016 tarihleri arasında Ankara ili, Yenimahalle ilçesi konuk evinde kaldığı, dava açılırken vermiş olduğu 19.10.2016 tarihli vekâletnamede adresinin “… Sincan/Ankara” olarak gösterildiği, 16.11.2016 tarihli koruma kararında adresinin Tekirdağ olarak belirtildiği, hâli hazırda Tekirdağ’da abisinin yanında ikamet ettiği, bu durumda Ankara Aile mahkemelerinin yetkili olmadığı, yetkisizlik kararının isabetli olduğu gerekçesiyle davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir. 4. İlk Derece Mahkemesinin 12.09.2019 tarihli ve 2018/821 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararı ile; davacıya fiziksel ve sözlü şiddet uygulayan erkek eşin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin babaya verilmesine, çocuk ile anne arasında şahsi ilişki tesisine, çocuk yararına aylık 600,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, kadının nafaka taleplerinin reddine, kadın yararına 14.000,00 TL maddi ve 12.000,00 TL manevi tazminata karar verilmiştir. VI. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 25.11.2020 tarihli 2020/509 Esas, 2020/1992 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden ceza hâkiminin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı nazara alındığında, özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 Esas sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşine “kaltak” şeklinde hakaret ettiği, buna karşılık davacı kadının da eşine “adam değilsin, erkek değilsin” şeklinde sözler söylediği, bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğu, bu olayların dışında kalan tanık anlatımlarının soyut izahlardan ibaret olduğu, tarafların ortak çocuğu 2005 doğumlu …’ın anlatımlarının ceza dosyasının kapsamı ile uyumlu olmadığı, cevap dilekçesinde bu anlatımlar yönünde vakıa bildirmeyen davalı erkeğin söz konusu ceza dosyası kapsamında da eşi hakkında kasten yaralama veya hakaret yönünden şikâyetinin bulunmadığı, erkek eş hakkında düzenlenen bir adli raporun da bulunmadığı, bu sebeple boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarının belirlenmesinde dikkate alınmadığı gerekçesiyle davalı erkeğin kusur belirlemesine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile kusura ilişkinin gerekçenin düzeltilmesine, yine davalının kendisi yönünden tedbir nafakası verilmemesine ilişkin istinaf isteğinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılmasına, kadın yararına aylık 300,00 TL tedbir nafakasına, buna karşılık kadın yararına mahkemece verilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının az olduğu, ortak çocuk yararına verilen tedbir-iştirak nafakalarının ise çok olduğu gerekçesiyle davacı kadının bu yönlere ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönlerden kaldırılmasına ve kadın eş yararına 20.000,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi tazminata, ortak çocuk yararına aylık 200,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, tarafların diğer yönlere ilişkin istinaf isteklerinin ise esastan reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Davacı tarafından evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma davası ikame edilmiş; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının boşanma davasının kabulü ve ferilerine ilişkin hüküm kurulmuş, ilk derece mahkemesinin bu kararı; taraflarca istinaf edilmiştir. İstinaf istemi üzerine inceleme yapan bölge adliye mahkemesi; özellikle Ankara Batı 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/898 sayılı dosya içeriğinden davalı erkeğin son olarak 18.10.2016 tarihinde eşine fiziksel şiddet

Erkeğin Eşine Şiddet Uygulaması Halinde Kadın Yararına Maddi ve Manevi Tazminata Hükmedilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sosyal Medya Paylaşımı Nedeniyle Tazminata Hükmedilmesi, İfade Özgürlüğünün İhlalidir

Sosyal Medya Paylaşımı Nedeniyle Tazminata Hükmedilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı Değerlendirmesi Olaylar 2016 yılında ulusal bir gazetede bir vakıf ve bir dernekle bağlantılı olduğu söylenen yurtlarda kalan en az on öğrencinin yurt sorumlusu bir öğretmen tarafından tacize uğradığına ilişkin bir haber yayımlanmıştır. Bu haberlerin ardından telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren, haberleşme ve iletişim sektöründe ticari faaliyetleriyle kamu tarafından tanınan bir şirket olan davacı T. ile vakıf arasında mali destek ilişkisi bulunduğu iddiaları kamunun gündemine gelmiş ve haberlere konu edilmiştir. Bu haberlerin ardından başvurucu, başka bir GSM operatörüne geçiş yaptığına dair ekran görüntüsü ile birlikte \”Pedofili destekçici ve sansürcü @… ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim.#… @…Boykot\” şeklinde bir iletiyi sosyal medya hesabından paylaşmıştır. Davacı Şirket, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla asliye hukuk mahkemesinde başvurucu aleyhine manevi tazminat davası açmış; asliye hukuk mahkemesi paylaşımda kullandığı \”pedofili destekçici\” ibaresi nedeniyle başvurucunun 500 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiştir. Başvurucunun istinaf başvurusu ise bölge adliye mahkemesince reddedilmiştir. İddialar Başvurucu, bir şirket hakkında yaptığı sosyal medya paylaşımı dolayısıyla tazminat ödemesine karar verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda başvuru konusu paylaşım, mali destek tartışmalarının güncelliğini koruduğu ve kamusal ilginin yüksek olduğu bir dönemde yapılmıştır. Bu itibarla kullanılan ifadelerin olgusal temeli olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte davacının tüzel kişiliğe sahip özel bir şirket olması nedeniyle somut olaya konu \”pedofili\” yakıştırması ancak gerçek bir kişiye yöneltildiği zaman haksız olgu isnadı teşkil edecektir ve kullanılan ifadeler bir değer yargısından ibarettir. Başvurucu, kamuya hitaben davacı Şirket ile kurulacak ticari ilişkinin davacı Şirketin ilgili vakfın kampanyasına destek vermesi sebebi ile çocuk istismarcılarını desteklemek anlamına geleceğini sert ve kışkırtıcı bir dille ifade etmiştir. Daha önce birçok kararda vurgulandığı üzere ifade özgürlüğü sadece kabul gören, zararsız ya da kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici ya da rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bu anlamda paylaşıma konu ifadeler her ne kadar rahatsız edici nitelikte olsa da ifadelerin davacının ticari itibarından ziyade temelde vakıf ve davacı arasındaki mali destek ilişkisini hedef alarak davacı üzerinde bir baskı oluşturmayı amaçladığı açıktır. Dolayısıyla başvurucunun tek amacının hakaret yoluyla saldırgan bir söylemde bulunmak olduğunun kabulüyle paylaşımın ifade özgürlüğü korumasının dışında kaldığı sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Öte yandan davacı Şirket, bahse konu haber ve iddialara cevaben kamuya açıklamada bulunmuş; söz konusu mali desteklerin eğitim bursu niteliğinde olduğunu ve herhangi bir vakfı, derneği veya sivil toplum kuruluşunu desteklemekten ziyade öğrencilerin eğitimi için verildiğini belirtmiş, bunun dışında ilgili haberlerin tekzibi niteliğinde herhangi bir ifadeye yer vermemiştir. Bu yönüyle davacının hakkındaki iddialara nasıl cevap verileceğini bildiği ve telekomünikasyon alanında faaliyet göstermesi nedeniyle de konu ticari itibarın korunması olduğunda daha avantajlı bir konuma sahip olduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla davacının kendisine yöneltilen bu nitelikteki eleştirilere herhangi bir kimseye göre katlanma yükümlülüğü daha fazladır. Sonuç olarak mahkemeler başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu ikna edici bir şekilde, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Sosyal Medya Paylaşımı Nedeniyle Tazminata Hükmedilmesi, İfade Özgürlüğünün İhlalidir Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ozan Güven Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/8967 Karar Tarihi: 27/9/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 30/11/2023-32385 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Tahir Hami TOPAÇ Başvurucu: Ozan GÜVEN I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, bir şirket hakkında yaptığı sosyal medya paylaşımı sebebi ile tazminat ödemesine karar verilen başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 12/2/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. 4. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurula sevkine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu 1984 doğumlu olup İstanbul\’da ikamet etmektedir. 7. Davacı T., telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren, haberleşme ve iletişim sektöründe ticari faaliyetleriyle kamu tarafından tanınan bir şirkettir. Davacı; ticari faaliyetlerinin yanı sıra kültür, sanat, spor ve eğitim alanlarında yürütülen birçok toplumsal sorumluluk proje ve kampanyalarına da destek sağladığını belirtmektedir. 8. 2016 yılının Mart ayı başlarında ulusal bir gazetede bir vakıf ve bir dernekle bağlantılı olduğu söylenen yurtlarda kalan en az on öğrencinin yurt sorumlusu bir öğretmen tarafından tacize uğradığına ilişkin bir haber yayımlanmıştır. Haberde, çocuklardan birinin yaşadıklarını bir psikoloğa anlatması ve psikoloğun da konuyu yetkililere bildirmesiyle olayın ortaya çıktığı, Karaman’da Cumhuriyet savcısının konuyla ilgili soruşturma başlattığı yer almıştır. Daha sonraki haberlere göre sanık kısa sürede tutuklanmış ve yine mart ayı içinde iddianame tamamlanarak yargı süreci başlamıştır. Kamuda büyük infial uyandıran olay çok sayıda sivil toplum kuruluşunca takip edilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmiş, ulusal ve uluslararası yayın organlarında sayısız habere konu olmuştur (Hayriye Özde Çelikbilek, B. No: 2016/13543, 24/10/2019, § 10; Kemal Kılıçdaroğlu (6), B. No: 2017/27971, 18/5/2021, § 9; Ceyhun Tunç, B. No: 2017/20822, 14/9/2021, § 10). 9. Bahse konu haberlerin ardından davacı Şirket ile söz konusu vakıf arasında mali destek ilişkisi bulunduğu iddiaları kamunun gündemine gelmiş ve haberlere konu edilmiştir (benzer nitelikteki haber için bkz. Ceyhun Tunç, § 11). Nitekim davacı Şirket, iddialara ilişkin olarak 24/3/2016 tarihinde kamuoyu açıklaması yapmıştır. İlgili açıklama şöyledir: \”Türkiye’nin T.’si olarak,…, onbinlerce gencimize umut ışığı olan, geleceğe daha güvenle yürümelerini sağlayan Kardelenler, Van İçin Türkiye Kumbarası, Engelsiz Eğitim, Gönül Köprüsü gibi projeler, milyonlarca insanımızın da takdirini ve gönlünü kazanmıştır. Tüm bu projelerle 16 yıl boyunca kesintisiz olarak 100 binin üzerinde eğitim bursu sağladık. Saygıdeğer kamuoyumuzun bilmesini isteriz ki, doğrudan öğrencilerimize giden burslarla, biz herhangi bir vakfı, derneği veya sivil toplum kuruluşunu değil, öğrencilerimizin eğitimini destekliyoruz,…, ülkemizin geleceğinin garantisi olan gençlerimizi desteklemeye devam edeceğiz\” 10. Başvurucu, anılan haberin ardından 17/5/2016 tarihinde bir sosyal medya platformundaki hesabında \”Pedofili destekçisi ve sansürcü @… ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim. #sansür… @…Boykot\” şeklinde bir gönderi paylaşmıştır. 11. Davacı, söz konusu paylaşım nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 24/10/2016 tarihinde İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) başvurucu aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.

Sosyal Medya Paylaşımı Nedeniyle Tazminata Hükmedilmesi, İfade Özgürlüğünün İhlalidir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Taşınmazda Meydana Gelen Zararların Tazmin Edilmesi

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Meydana Gelen Zararların Tazmini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Yargı yolu – Madde 125  İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.  Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir. Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Kanun, olağanüstü hallerde, seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir. İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu İptal ve tam yargı davaları – Madde 12 İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır. Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması – Madde 13 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. 2. Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz. İdarenin Hizmet Kusuru Sonucu Oluşan Zararların Tazmini Danıştay 10. Daire Esas No: 2018/5498 Karar No: 2022/6317 Karar Tarihi: 21.12.2022 İstemin Konusu: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…., K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ Dava Konusu İstem: Davacı tarafından, Batman ili, Kozluk ilçesi, … Mahallesi, … mevkii, … ada … parsel üzerinde bulunan evinin davalı idarece yapılan yol yapım çalışmaları neticesinde oturulamayacak derecede zarar görmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek Sulh Hukuk Mahkemesinde yaptırılan tespit ile belirlenen 255.907,00 TL taşınmaz zararı ile 431,74 TL tespit gideri olmak üzere toplam 256.338,74 TL maddi tazminatın … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde tespitin yaptırıldığı 20/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: … İdare Mahkemesince, Mahkemelerinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının Danıştay Onuncu Dairesinin 29/11/2017 tarih ve E:2016/1061, K:2017/5133 sayılı kararıyla bozulması üzerine bozma kararına uyularak yeniden yapılan incelemede dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen 21/06/2018 tarihli ek raporda, dava konusu yapıdaki oturmalar ve çatlakların, davalı kurum tarafından yapılan yol çalışmasından sonra meydana gelmiş olması, davalı kurumun kamulaştırma sınırına uymayıp, kamulaştırma sınırını 2 metre geriye çekerek yapıyı kamulaştırma sınırında tutup, kamulaştırmadan kaçınma nedeniyle davalı kurumun %80 kusurlu olduğu, dosya kapsamında yer alan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazda 248.949,00 TL maddi zararın bulunduğunun belirlenmesi birlikte değerlendirilerek, dava konusu olay nedeniyle ortaya çıkan zararın 199.156,00 TL\’isinden davalı idarenin sorumlu olduğunun belirlendiği, bilirkişi raporunun hükme esas alınabilir nitelikte bulunduğu öte yandan , davacı tarafından, uğradığı zararın tazmini istemiyle açılacak davaya esas olacak uyuşmazlık konusu miktarın tespiti istemiyle … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde açtığı tespit davasında yapılan masrafların da, idarenin eylemi nedeniyle uğranılan zarar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden, adli yargı yerinde yapılan toplam 431,74 TL masrafın da tazmini gerektiği gerekçesiyle davacının maddi tazminat isteminin 199.587,74 TL\’sinin idareye başvuru tarihi olan 29/09/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Temyiz Edenlerin İddiaları: Davacı tarafından, … İdare Mahkemesinin 249.380,74 TL\’sinin kabulüne ilişkin kararının Danıştay Onuncu Dairesince müdahale talebi hakkında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ve yollamada bulunulan 6100 sayılı Kanun hükümleri uyarınca gerekli sürecin işletilmesi ve bu konuda bir karar verilmesi gerekirken bu talebin karşılanmaksızın karar verildiği gerekçesiyle bozulmasına dair verilen karar sonrasında verilen kararda bozma kararına uyulduğu belirtilerek yeniden kusura ilişkin bir rapor alınıp kendilerine %20 kusur izafesinin ardından tazminat istemlerinin 199.587,74 TL\’sinin kabulüne karar verildiği, dava konusu zararın gerçekleşmesinde herhangi bir kusurlarının bulunmadığı, hukuka aykırı verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. Davalı idare tarafından, dava konusu olayın üçüncü kişilerin kusurundan kaynaklandığı, idarelerinin kusuru bulunmadığı, Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi’nin Düşüncesi: Davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE Maddi Olay: Dava; davacı tarafından, Batman ili, Kozluk ilçesi, … Mahallesi, … mevkii, … ada, … numaralı parselde bulunan evinin davalı idarece yapılan yol yapım çalışmaları sırasında oturulamayacak derecede zarar gördüğünden bahisle uğranılan 256.338,74 TL zararın … Sulh Hukuk Mahkemesi\’nde tespit yaptırıldığı tarih olan 20/02/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. … İdare Mahkemesinin 04/06/2015 tarihli ara kararı ile yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan raporda; Uyuşmazlık konusu yapının yol kenarında ve yamaçta yerleşik olup, yapının zemin katında dükkanların, üst katında da daireler ve küçük bir sundurmanın olduğu, söz konusu binanın zemin katının alanının 357 m², üst katının alanının 376 m² olduğu ve deponun alanının ise 26,37 m² olduğu, yapının özellikle duvarlarında, döşemesinde kısmen de taşıyıcı elemanlar olan kolon ve kirişlerde yol yönünde çatlakların olduğu, yapıda bir kaymanın olduğunun belirlendiği, yapının önden bakıldığında

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Taşınmazda Meydana Gelen Zararların Tazmin Edilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Uzlaşmanın Sağlanması Hâlinde Tazminat Davası Açılamayacağına ilişkin Düzenlemenin İptali

Uzlaşmanın Sağlanması Hâlinde Tazminat Davası Açılabilir mi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, uzlaşmanın sağlanması hâlinde ceza soruşturmasına konu suç nedeniyle tazminat davası açılamayacağı öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; mağdurun şikâyetten vazgeçmesi durumunda şahsi haklarından da vazgeçtiğini açıkça belirtmediği sürece tazminat davası açma hakkının bulunmasına karşılık kural uyarınca uzlaşma teklifi kabul edildiğinde tazminat davası açma hakkının ortadan kalkmasının eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, herhangi bir edim karşılığı olmadan uzlaşmanın gerçekleşmesi durumunda tazminat davasının açılamamasının orantılılık ilkesiyle çeliştiği, uzlaştırma kurumu ile amaçlanan kamusal yarar ile zarar görenin kişisel yararı arasında dengenin sağlanamadığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz konusu kuralın yer aldığı 253. maddesinin (5) numaralı fıkrasında uzlaşma teklifinde bulunulması hâlinde kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukuki sonuçlarının anlatılacağı belirtilmiştir. Buna göre ilgililere uzlaşmanın gerçekleşmesi durumunda tazminat davası açamayacakları yönünde bilgi verilecektir. Dolayısıyla kişinin tazminat davası açamayacağının bilincinde olmadan uzlaşması ihtimalinin önüne geçebilecek önemli bir güvence bulunmaktadır. Bununla birlikte anılan maddenin (17) numaralı fıkrasında Cumhuriyet savcısının uzlaşmanın tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlemesi hâlinde uzlaştırma raporunu veya ilgili belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza edeceği belirtilmek suretiyle uzlaşmanın ilgililerin özgür iradeleriyle gerçekleşmesine, ayrıca bu kapsamdaki edimin hukuka uygunluğunun sağlanmasına yönelik bir hüküm de öngörülmüştür. Uzlaşma sürecinde suç nedeniyle ortaya çıkan tüm sonuçların öngörülebildiği ve gerçek zararın belirlenebildiği durumlarda uzlaşan kişinin tazminat davası açamaması anayasal bir soruna sebep olmayacaktır. Zira anılan süreçte öngörülebilen ve hesaplanabilen zararlar yönünden uzlaşılması durumunda ilke olarak uyuşmazlık ortadan kalkacaktır. Buna göre uzlaşan kişinin tazminat davası açamamasının katlanılamayacak bir külfet olmadığından söz edebilmek için soruşturma konusu suç nedeniyle uğranılan zarar, uzlaşma görüşmeleri esnasında en azından yaklaşık olarak belirlenebilmelidir. Suç teşkil eden fiil nedeniyle uğranılan zararın uzlaşma süreci içinde bilinmesi her durumda mümkün olmayacaktır. Özellikle maluliyet oranı gibi teknik bazı verilere ihtiyaç duyulan hâllerde uzlaşma süreci içinde zararın sağlıklı şekilde belirlenebilmesi güçleşecektir. Buna göre ilgililerin uzlaşmanın sağlanması durumunda edimi aşan ve tazminat davasına konu edilemeyecek zarara ilişkin her durumda eksiksiz ve doğru bilgiye sahip olabilecekleri söylenemez. Bu bağlamda uzlaşma görüşmeleri esnasında sağlıklı şekilde belirlenmesi güç olan veya öngörülmesi mümkün olmayan zararlara ilişkin açılacak davalar yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın uzlaşma sağlandığında tazminat davası açılamayacağını düzenleyen kuralla ilgililere katlanamayacakları bir külfet yüklenmiştir. Sonuç olarak kuralda yargının iş yükünün azaltılması amacı ile mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlama arasında makul bir denge kurulamadığı değerlendirilmiştir. Bu itibarla kuralın orantılık alt ilkesi yönünden ölçülülük ilkesini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2023/43 Karar Sayısı: 2023/141 Karar Tarihi: 26/7/2023 R.G. Tarih – Sayı: 18/10/2023 – 32343 İtiraz Yoluna Başvuran: İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi İtirazın Konusu: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesinin (19) numaralı fıkrasının beşinci cümlesinin “Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz;…” bölümünün Anayasa’nın 10., 13., 17., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Maddi ve manevi tazminat talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (19) numaralı fıkrası şöyledir: “(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 9/3/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Anlam ve Kapsam 3. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinin (1) numaralı fıkrasında şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek kişi ya da özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması için girişimde bulunulacak suçlar sayılmıştır. 4. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için kanunda açık hüküm bulunması gerektiği, (3) numaralı fıkrasında ise soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda ve ısrarlı takip suçunda uzlaştırma yoluna gidilemeyeceği, uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı ifade edilmiştir. 5. Maddenin (4) numaralı ila (25) numaralı fıkralarında uzlaşma işlemlerine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. 6. (19) numaralı fıkrada uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini defaten yerine getirmesi hâlinde hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararının verileceği, edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi durumunda 171. maddedeki şartlar aranmaksızın şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının verileceği, erteleme süresince zamanaşımının işlemeyeceği, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi hâlinde 171. maddenin (4) numaralı fıkrasındaki şart aranmaksızın kamu davasının açılacağı, uzlaşmanın sağlanması durumunda soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davasının açılamayacağı, açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılacağı, şüphelinin edimini yerine getirmemesi hâlinde uzlaşma raporu veya belgesinin 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38. maddesinde yazılı ilam niteliğini haiz belgelerden sayılacağı öngörülmüştür. 7. Söz konusu fıkranın beşinci cümlesinin “Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz;…” bölümü

Uzlaşmanın Sağlanması Hâlinde Tazminat Davası Açılamayacağına ilişkin Düzenlemenin İptali Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminata Hükmedilebilir mi

Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminat ve Nafakaya Hükmedilebilir mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/147 Karar No: 2023/461 Karar Tarihi: 17.05.2023 Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının, davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA 1. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 14.12.2015 tarihinde evlendiklerini, davalının yoğun ısrarı üzerine müvekkiline ait olan ve hâlen ortak konut olarak kullanılan taşınmazın davalı adına satış yapılmak suretiyle devredildiğini, davalının müvekkili ile maddi çıkar için evlendiğini, nikâhtan üç gün sonra davalı kadın eşin evi terk ettiğini, davalının evlilik süresince müvekkiline karşı birlik görevlerini yerine getirmediğini, bu evliliklerinden ortak çocuklarının olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmaları ile müvekkili yararına 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davalı davaya cevap vermemiştir. II. BİRLEŞEN DAVA 1. Davalı-birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; dava dilekçesindeki iddiaların asılsız olduğunu, müvekkilinin ilk evliliğinden iki çocuğunun bulunduğunu, erkek eşin müvekkilinden yaşça büyük olduğunu, müvekkiline çocuklarının yanında hakaret ettiğini, farklı cinsel isteklerinin bulunduğunu, evde sürekli huzursuzluklar çıkardığını, müvekkilini evden kovduğunu, müvekkilinin ev hanımı olup hiçbir gelirinin bulunmadığını, karşı tarafın ise emekli olup maddi durumunun iyi olduğunu, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı erkek eşin kusurlu olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddini savunmuş, birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına aylık 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. 2. Davacı-birleşen davalı birleşen davaya cevap dilekçesinde; davacının tüm iddialarını inkârla, kadın eşin müvekkiliyle dolandırma kastıyla evlendiğini, müvekkilinin evlenmeden önce üzerine kayıtlı taşınmazı kadın eş üzerine devrettiğini, davacı kadının evlendikten üç gün sonra evi terk ettiğini, davacının dolandırma kastıyla evlendiğini belirterek birleşen davanın reddi ile müvekkili yararına 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI 1. İlk Derece Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2015/1014 Esas, 2017/351 Karar sayılı kararıyla; tarafların yakınları dışında dinlenen tanık anlatımlarının duyumdan ibaret olduğu, erkek eş adına kayıtlı taşınmazın evlenmeden kısa süre önce kadın eşe devredildiği, erkek eşe ait taşınmazının kadın eşe devredildiği tarihte kadın eşe ait bir taşınmazın bulunmadığı, bu nedenle kadının erkeğin taşınmazını kendi taşınmazını satarak aldığı iddiasını kanıtlayamadığı, taraflar arasındaki yaş farkının çok olduğu, kadın eşin erkekle maddi çıkar amacıyla evlendiği, evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığı, eşi ile birlikte olmaktan kaçındığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı-karşı davalı hakkında evden ayrıldıktan sonra tanıklarına ve davacı-karşı davalının oğluna davacının sapkın isteklerinin olduğunu söylediği, buna karşılık erkeğin de eşine küfür ettiği ve evden kovduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına aylık 350,00 TL tedbir nafakası, erkek yararına 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, kadının yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. 2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. 3. Bölge Adliye Mahkemesinin 14.06.2019 tarihli ve 2017/2546 Esas, 2019/1019 Karar sayılı kararı ile; dava ve taraf ehliyetinin hâkim tarafından resen gözetileceği, davalı-karşı davacı kadının tanığı …’nın “babamın zaman zaman aklı gidip geliyor” şeklinde beyanda bulunduğundan bahisle erkeğin psikolojik sorunları olduğunun iddia edildiği, bu durumda ilk derece mahkemesince erkeğin vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön sorun sayılarak sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı-karşı davacının sair istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. 4. İlk Derece Mahkemesinin 30.12.2019 tarihli ve 2019/599 Esas, 2019/1229 Karar sayılı kararı ile; erkek eş hakkında Kayseri Şehir Hastanesince düzenlenen raporda davacı-karşı davalı …’ın yapılan psikiyatrik muayenesi sonucunda mevcut hâliyle psikopatolojik bulguya rastlanmadığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 405 inci maddesi kapsamında kendisine vasi tayini gerekmediği kanaatine varıldığının belirtilmesi üzerine mahkemece önceki karar gerekçesi benimsenerek her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına aylık 350,00 TL tedbir nafakası, erkek yararına 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, kadının yoksulluk nafakası ile tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 29.03.2021 tarihli ve 2020/973 Esas, 2021/651 Karar sayılı kararıyla; İlk derece mahkemesince kadının eşi ile maddi çıkar için evlendiği, evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığı, eşi ile birlikte olmaktan kaçındığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, ortak yaşam sonlandıktan sonra tanıklara ve davacı-karşı davalının oğluna, eşinin sapkın isteklerinin olduğunu söylediği, buna karşılık erkeğin de eşine küfür ettiği, evden kovduğu gerekçesiyle kadının erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğu belirtilerek her iki davanın da kabulüne karar verilmişse de; ilk derece mahkemesi kararının erkek tarafından istinaf edilememesi nedeniyle erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlar yönünden kesinleştiği, yapılan yargılama ve toplanan delillerden erkeğin kadını evden kovduğuna dair kesinleşen kusur belirlemesi de göz önüne alınarak kadına yüklenen “maddi çıkar amacıyla evlenme ve evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığına” ilişkin kusurlu davranışların kanıtlanamadığı, gerçekleşen bu durumda eşlerin boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu oldukları, eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle kadının kusur belirlemesi, erkek yararına hükmedilen manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talebinin reddine yönelik istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile erkeğin manevi tazminat talebinin reddine, kadın yararına boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren aylık 350,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay

Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminata Hükmedilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Gözaltı Nedeniyle Tazminat: Beraat ve KYOK Kararı Sonrasında Çok Düşük Tazminata Hükmedilmesi

Haksız Gözaltı Nedeniyle Tazminat Talebi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Kişi hürriyeti ve güvenliği – Madde 19  Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir. Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir. Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal ve savaş hallerinde uzatılabilir. Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir. Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Tazminat istemi – Madde 141 (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında; a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan, c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen, e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan, g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,  j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan, Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler. (2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir. (3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir. (4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder. Tazminat isteminin koşulları – Madde 142 (1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir. (2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır. (3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir. (4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur. (5) Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister. (6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir. (7) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir. (8) Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır. (9) Tazminat davaları nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan nisbî avukatlık ücreti ödenir. Ancak, ödenecek miktar Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu ücretten az, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücretten fazla olamaz. (10) Tazminata ilişkin mahkeme kararları, kesinleşmeden ve idari başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine konulamaz. Kesinleşen mahkeme kararında hükmedilen tazminat ile vekâlet ücreti, davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, karar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur. Haksız Gözaltı Nedeniyle Tazminat: Beraat ve KYOK Kararı Sonrasında Çok Düşük Tazminata Hükmedilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı – Değerlendirme Olaylar Hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında 1/11/2016 tarihinde gözaltına alınıp 3/11/2016 tarihinde serbest bırakılan başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından yargılanmış; yargılama sonucunda beraat etmiştir. Beraat kararında başvurucu lehine vekâlet ücretine

Gözaltı Nedeniyle Tazminat: Beraat ve KYOK Kararı Sonrasında Çok Düşük Tazminata Hükmedilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Maden İşletmeciliği Sebebiyle Meydana Gelen Zararlardan Dolayı Hak ve Tazminat Talep Edilebilir mi

Maden İşletmeciliği Sırasında Meydana Gelen Zararlar Sebebiyle Tazminat Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, taş kömürü havzasında bulunup zilyetleri adına tespit ve tescil edilen taşınmazların maliklerinin maden işletmeciliği sebebiyle meydana gelen zararlardan dolayı bir hak ve tazminat talep edemeyecekleri düzenlenmiştir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralın madencilik faaliyeti sırasında tasman etkisiyle mülke verilen zararların tazmini için dava açılmasını engellediği, bu nedenle Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Tabii servet ve kaynakların işletilmesi ve bunların toplumun yararına sunulması devletin en temel yetkilerindendir. Nitekim Anayasa’nın 168. maddesinde madenler de dâhil olmak üzere tabii servet ve kaynakların işletilmesine ilişkin olarak devlete birtakım yetkiler bahşedilmiştir. Devletin bu yetkilerini kullanırken bireylerin hak ve özgürlüklerini anayasal ilkeler çerçevesinde belirli ölçüde kısıtlaması meşru görülmelidir. Bu itibarla madencilik faaliyetlerinin gerekli kılması hâlinde kişilerin mülklerinin kullanımının belirli ölçüde sınırlanması makul karşılanmalıdır. Ancak madencilik faaliyeti sebebiyle kişilerin mülklerinin hasar görmesi nedeniyle uğradığı zararın telafi edilmesi ölçülülük ilkesinin bir gereğidir. Dolayısıyla madencilik faaliyeti sebebiyle zarara uğradığını iddia eden kişilerin bu zararlarının telafisi için yetkili makama başvurma imkânının sağlanması Anayasa\’nın 40. maddesinin gereğidir. İtiraz konusu kural, taş kömürü havzasında bulunup zilyetleri adına tespit ve tescil edilen taşınmazların maliklerinin mülklerinde madencilik faaliyeti sebebiyle oluşan zararların tazmini talebiyle dava açabilmelerini önlemektedir. Anayasa Mahkemesi Sabri Uhrağ ([GK], B. No: 2017/34596, 29/12/2020) kararında taşkömürü havzasında bulunan bir taşınmazda madencilik faaliyeti sebebiyle oluştuğu ileri sürülen zararın tazmini talebiyle açılan davanın itiraz konusu kurala dayanılarak reddedilmesi üzerine yapılan bireysel başvuruyu incelemiştir. (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) Söz konusu kararda, devletin fiilî durumdan kaynaklanan sorunları çözmek amacıyla taş kömürü madeninin bulunduğu havzadaki kamu malı niteliğindeki taşınmazlar üzerinde bireylere mülkiyet hakkı tanıyarak onlara menfaat temin etmesinin, onun aynı bireylere karşı Anayasa\’nın 5. ve 35. maddelerinden kaynaklanan mülkiyet hakkını koruyucu tedbirler alma yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığına işaret edilmiştir. Ayrıca devletin yer altı madenciliği gibi tehlike arz eden bir faaliyetin yürütüldüğü havzada yapılaşmaya izin verip en azından engel olmayıp sonrasında sırf bireylere menfaat temin ettiği gerekçesiyle anayasal yükümlülüklerini yerine getirmemesinin kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır. Söz konusu kararda sonuç olarak kuralın kusurlu-kusursuz sorumluluk ayrımı yapmaksızın kategorik olarak hiçbir tazminat davası açılamayacağını öngörmüş olmasının mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının esasının incelenmesini ve giderim sağlanmasını engellediği, bu nedenle Anayasa\’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa\’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkını ihlal ettiği belirtilmiştir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi aynı yaklaşımını Hulusi Yılmaz ([GK], B. No: 2017/17428, 1/12/2022) kararında da sürdürmüştür. (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) Bu itibarla Sabri Uhrağ ve Hulusi Yılmaz kararlarında da belirtildiği üzere taşkömürü havzasında bulunan taşınmazların madencilik faaliyeti sebebiyle uğradıkları hasarların tazmini için dava açılması yolunun kapatılması mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkını ihlal etmektedir. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Maden İşletmeciliği Sırasında Meydana Gelen Zararlar Sebebiyle Tazminat ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı : 2023/117 Karar Sayısı : 2023/121 Karar Tarihi : 13/7/2023 R.G. Tarih – Sayı : 15/9/2023 – 32310 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 5/6/1986 tarihli ve 3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanun’un 3. maddesinin Anayasa’nın 35. ve 40. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. OLAY: Madencilik faaliyeti sırasında taşınmaza verilen zararın tazmini talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ Kanun’un 3. maddesi şöyledir: “Tazminat hakkı – Madde 3 Bu Kanuna göre tespit ve tescil edilen taşınmaz malların sahipleri; madenler üzerinde herhangi bir hak iddia edemezler, işletme ve arama hakları yoktur, maden işletmeciliği sebebiyle meydana gelen zararlardan dolayı bir hak ve tazminat talep edemezler. Madenleri işleten kurum veya tahsis sahiplerinin arama ve işletme hakları aynen devam eder, iş ve emniyet sahaları ile bu sahaların uzantısı içinde mevcut her türlü yeraltı ve yerüstü tesisleri aynen muhafaza edilir. Bu Kanuna göre tespit ve tescil edilen taşınmaz malların sahipleri, mülkiyet hakkına dayanarak bu konularda bir hak ve tazminat iddiasında bulunamazlar. Bu hususlar tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilir.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 13/7/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür. 2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kurallardır. 3. 3303 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasının “…madenler üzerinde herhangi bir hak iddia edemezler, işletme ve arama hakları yoktur…” bölümü söz konusu Kanun kapsamındaki taşınmaz maliklerinin taşınmazlarında yer alan madenlerden dolayı herhangi bir hak talebinde bulunamayacaklarını düzenlemektedir. Bakılan davanın konusu taşınmazda yer alan madenlerin işletme hakkına ilişkin olmadığından bu ibare olayda uygulanacak kural niteliğinde değildir. Anılan maddenin ikinci fıkrası da yine madenlerin işletilmesi hakkına ilişkin bazı düzenlemeler içerdiğinden ikinci fıkranın da olayda uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Son olarak maddenin üçüncü fıkrası ilk iki fıkrada belirtilen hususların tapu siciline şerh verileceğini belirtmektedir. Bakılan davadaki uyuşmazlığın konusunun tapu siciline uygulanacak şerhle bir ilgisi bulunmadığından üçüncü fıkranın da olayda uygulanma imkânı yoktur. 4. Öte yandan kuralın birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanuna göre tespit ve tescil edilen taşınmaz malların sahipleri;…” ibaresi bakılmakta olan davaya konu maden işletmeciliği sebebiyle meydana gelen zararlardan dolayı bir hak ve tazminat talebinde bulunma hâlinin yanı sıra bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmayan madenler üzerinde hak iddia etme, işletme ve arama hakları bakımından da geçerli ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla birinci fıkranın kalan kısmının esasına ilişkin incelemenin anılan fıkranın “…maden işletmeciliği sebebiyle meydana

Maden İşletmeciliği Sebebiyle Meydana Gelen Zararlardan Dolayı Hak ve Tazminat Talep Edilebilir mi Read More »