Ticaret Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Çekin Temlik Cirosu veya Rehin Cirosu ile Devredilmesi

Çekin Temlik Cirosu veya Rehin Cirosu ile Devredilmesi ve Menfi Tespit Davası Uyuşmazlık; çeklerin temlik cirosu ile mi yoksa rehin cirosu ile devredildiği ve buradan varılacak sonuca göre menfi tespit isteminin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(19)11-59 Karar No: 2022/46 Karar Tarihi: 25.1.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen menfi tespit davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davaların kabulüne ilişkin karar asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Asıl Davada Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin nakliyecilik işi ile uğraştığını, 42 GP 996 plakalı çekicinin satışı konusunda davalı Çalıklar Ulş. Hayv. Tic. ve San. Ltd. Şti. ile harici satım sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereği müvekkilinin adı geçen davalı şirkete üç adet çek verdiğini, Yapı ve Kredi Bankası nezdindeki çek hesabına ait 05.05.2015 keşide tarihli 40.000TL bedelli çekin davalı bankanın elinde olduğunu, diğer iki çekin ise hâlen diğer davalı Vakıfbank’ın elinde bulunduğunu, kamyonu satan davalı şirketin çekleri almasına rağmen noterden kamyonun satışını yapmadığını, tüm çeklerin davalı bankalara rehin cirosu ile devredildiğinin çek tevdi bordrosundan anlaşıldığını, hukuken rehin cirosunun çeklerde mümkün olmadığını, davalı bankanın 40.000TL bedelli çeki Konya 4. İcra Müdürlüğünün 2015/6141 E. sayılı dosyasında icra takibine konu ettiğini, kamyonun mülkiyetinin devredilmemesi nedeniyle çekin karşılıksız kaldığını ve rehin cirosuyla devrinin mümkün olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine; çekin iptali ile istirdatına karar verilmesini talep etmiştir. Asıl Davada Davalı Cevabı 5. Davalı banka vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin icra takibine konu ettiği 40.000TL bedelli çekin rehin cirosu ile değil temlik cirosu ile diğer davalı şirketten müvekkili bankaya devrolunduğunu, müvekkilinin iyi niyetli hamil olması nedeniyle kamyon satışı ile ilgili iddiaların müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğinden bahisle davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı şirket davaya cevap vermemiştir. Birleşen Davada Davacı İstemi 7. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin nakliyecilik işi ile uğraştığını, 42 GP 996 plakalı çekicinin satışı konusunda davalı Çalıklar Ulş. Hayv. Tic. ve San. Ltd. Şti. ile harici satım sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereği müvekkilinin adı geçen davalı şirkete verilen Yapı ve Kredi Bankası nezdindeki çek hesabına ait 30.04.2015 keşide tarihli, 35.000TL bedelli ve 11.06.2015 keşide tarihli, 28.000TL bedelli çeklerin davalı bankanın elinde olduğunu, diğer çekin ise hâlen diğer davalı Halkbank’ın elinde bulunduğunu, kamyonu satan davalı şirketin çekleri almasına rağmen noterden kamyonun satışını yapmadığını, tüm çeklerin davalı bankalara rehin cirosu ile devredildiğinin çek tevdi bordrosundan anlaşıldığını, hukuken rehin cirosunun çeklerde mümkün olmadığını, davalı bankanın 35.000TL bedelli çeki Konya 9. İcra Müdürlüğünün 2015/4358 E. sayılı dosyasında icra takibine konu ettiğini, diğer 28.000TL bedelli çekin ise davalı banka tarafından henüz icra takibine konu edilmediğini, kamyonun mülkiyetinin devredilmemesi nedeniyle çeklerin karşılıksız kaldıklarını ve çeklerin rehin cirosuyla devrinin mümkün olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine, çeklerin iptali ile istirdatına karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen Davada Davalı Cevabı 8. Davalı vekili cevap dilekçesinde; diğer davalı şirketin müvekkili bankaya olan kredi borcu nedeniyle kredi geri ödemelerinin bir kısmının çeklerle yapıldığını, dava konusu 35.000TL ve 28.000TL bedelli çeklerin temlik cirosu ile müvekkili bankaya devrolunduğunu, çekler üzerinde aksine bir kayıt olmadığını, müvekkili bankanın iyi niyetli hamil olduğundan bahisle davanın reddini savunmuştur. 9. Davalı şirket davaya cevap vermemiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 10. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.03.2016 tarihli ve 2015/561 E., 2016/222 K. sayılı kararı ile; davalı şirketin davacıya harici satış sözleşmesiyle araç sattığı ve karşılığında davaya konu üç adet çeki almasına rağmen aracın devrini noter yoluyla gerçekleştirmediği, bu nedenle davacının davalı şirkete karşı çekler sebebiyle sorumlu ve borçlu olamayacağı; diğer davalı bankalar yönünden ise davaya konu çeklerin davalı şirketin kredi borçlarına teminat olarak davalı bankalara verildiği ve çeklerde yer alan cironun rehin cirosu niteliğinde olduğu, çeklerde rehin/teminat cirosunun hukuken mümkün olmadığı, dolayısıyla davacının çekler sebebiyle davalı bankalara da borçlu ve sorumlu olmayacağı gerekçesiyle menfi tespit istemine yönelik asıl ve birleşen davaların kabulüne; davacının fer’î nitelikteki çek iptali ve istirdadına yönelik taleplerinin ise çekten dolayı başka kimselerin hak sahibi olması ve onların haklarının kullanılmasına engel olunmaması için reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 11. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 12. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 10.05.2017 tarihli ve 2016/9238 E., 2017/3637 K. sayılı kararı ile; “…Her iki dava, çeklerin bedelsizliği iddiasıyla açılmış menfi tespit istemine ilişkindir. Çekler üzerindeki kayıtlardan çeklerin davalı Çalıklar Ltd. Şti. adına keşide edildiği, çeklerin arkasında Çalıklar Ltd. Şti.’nin ciro, kaşe ve imzasının bulunduğu, davaya konu çeklerden 40.000 TL’lik bir adetinin Halkbank A.Ş.’de, 35.000 TL ve 28.000 TL bedelindeki diğer çeklerin ise Vakıfbank A.Ş.’de bulunduğu anlaşılmaktadır. Çeklerin devir bordroları var ise de, rehin amacıyla davalı bankalara devredildiği konusunda çeklerde bir açıklık bulunmamaktadır. Kambiyo senetlerinde temlik cirosuyla senede hamil olan davalı bankaların kötüniyeti kanıtlanmadığı sürece bedelsizlik iddiası hamil bankalara karşı ileri sürülemez. Bu nedenlerle mahkemece davalı bankalar hakkında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı 13. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.11.2017 tarihli ve 2017/494 E., 2017/1014 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, çeklerin rehin cirosuna konu olduklarını en iyi bilen davalı bankaların, çeklerin temlik cirosuna konu olduklarına ilişkin savunmalarına bankaların özel durumu gereği itibar edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 14. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı banka vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu çeklerin temlik cirosuyla mı, rehin cirosuyla mı devredildiği; buradan varılacak sonuca göre davacının menfi tespit isteminin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe A) Davalı Halk Bankası A.Ş. vekilinin temyiz itirazları bakımından yapılan incelemede; 16. Direnme kararı davalı Halk Bankası A.Ş. vekiline 29.12.2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı vekili ise, tebligatı alan kişinin yetkili çalışanı olmadığından bahisle tebligatın geçersiz ve gerekçeli karardan 03.02.2018 tarihinde haberdar olduğunu ileri

Çekin Temlik Cirosu veya Rehin Cirosu ile Devredilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Karıştırılma İhtimali Oluşturacak Şekilde Markalar Arasında Benzerlik Olması

Karıştırılma İhtimali Oluşturacak Şekilde Markalar Arasında Benzerlik Olması Nedeniyle Markaya Tecavüzün Önlenmesi Davası Açılması Markalar Arasında Benzerlik: Ticaret unvanında yer alan ve markasal kullanımına konu olan ibarelerin karıştırılma ihtimali oluşturacak şekilde kullanılması ve markalar arasında benzerlik bulunması nedeniyle haksız rekabetin tespiti ve markaya tecavüzün önlenmesi davası açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/11-372 Karar No: 2022/10 Karar Tarihi: 18.01.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i ile ticaret unvanının terkini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili; müvekkili şirketin 2007 yılından bu yana taşımacılık ve kurye hizmetleri sektöründe “Goose express+Şekil” ve “Goose+Şekil” ibareli markaları ile yurt içinde ve yurt dışında faaliyet gösterdiğini, ayrıca “Goose” ibaresinin müvekkilinin ticaret unvanının asli unsuru olduğunu, 2015 yılında kurulan davalı şirketin müvekkili ile aynı sektörde “Moose” ibaresi ile faaliyet göstermeye başladığını ve ticaret unvanında da yer alan “Moose” ibaresini markasal olarak kullandığını, davalı şirketin ayrıca “Moose express+Şekil” ibaresinin marka olarak tescili için başvuruda bulunduğunu, davalı şirket tarafından kullanılan “Moose” ibaresinin müvekkilinin ticaret unvanı ve markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, davalı şirket kurucularından Burak Kanat’ın daha önce müvekkili şirkette müdür olarak görev yaptığını, davalı şirketin müvekkilinin sektördeki tanınmışlığından haksız yarar sağlamak amacıyla ve kötü niyetli olarak “Moose” ibaresini kullandığını, bu durumun markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i ile davalının ticaret unvanından “Moose” ibaresinin çıkarılmasına, “Moose express+Şekil” ibaresinin marka olarak tescil edilmesi hâlinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili; davacıya ait markanın müvekkili şirketin ortağı ve yöneticisi olan Burak Kanat tarafından oluşturulduğunu, müvekkili şirket tarafından kullanılan “Moose” ibaresinin davacının ticaret unvanında ve markalarında yer alan “Goose” ibaresi ile karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı 6. İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 22.09.2016 tarihli ve 2015/170 E., 2016/118 K. sayılı kararı ile; tarafların taşımacılık ve kurye hizmetleri sektöründe faaliyet gösterdikleri, davacı şirketin 2007 tarihinde kurulduğu ve unvanının kılavuz sözcüğünün “G.O.O.S.E” ibaresi olduğu, davacının ayrıca “Goose express+Şekil” ve “Goose+Şekil” ibareli markalar ile faaliyet gösterdiği, davalının kullandığı “Moose ekspres+Şekil” ibaresinin davacı markası ile aynı renk ve benzer formda olduğu, davalı tarafından bu ibare için ayrıca marka tescil başvurusunda bulunulduğu, davalının marka seçimi ve fiili kullanımının renk, tarz ve ticaret unvanı seçimi ile davacıya yaklaştığı, “Goose” ibaresi ile “Moose” ibaresinin görsel ve işitsel olarak benzer olduğu, ibarelerin baş harfinin farklı olmasının karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmadığı, davalının “Moose” ibaresini davacı ile aynı sektörde kullanmasının iltibas yarattığı ve bu durumun markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, bu kullanımlarının durdurulmasına ve tecavüzün sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalının ticaret unvanından “Moose” ibaresinin çıkartılmasına, marka tescil edilmediğinden vakitsiz açılan marka hükümsüzlüğü davasının reddine ve kararın ilanına karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 11.11.2016 tarihli ve 2016/20 E., 2016/22 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.11.2018 tarihli ve 2017/235 E., 2018/6947 K. sayılı kararı ile; “…Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni, ticaret unvanının terkini ve davalı adına yapılan marka başvurusunun hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup, Mahkemece davacı ile davalının taşımacılık alanında faaliyet gösterdiği, davalının markasal kullanımlarının davacı markasına tecavüz oluşturduğu, davalının ticaret unvanının yeterli ayırt ediciliğe sahip olmadığı gerekçesiyle davalının ‘Moose’ ibaresini 39. sınıfta taşımacılık alanında markasal kullanımlarının davacı markasına tecavüz oluşturduğunun tespitine ve menine, davalının ticaret unvanından ‘Moose’ ibaresinin çıkarılmasına karar verilmiştir. Ancak, “Goose” ibareli davacı markaları ile davalının markasal kullanımına konu “Moose” ibarelerinin görsel ve kavramsal açıdan farklı olduğu, özellikle davacı ve davalı markalarında bulunan logoların farklı olması, taraf markalarında kullanılan ibarelerin yabancı dildeki anlamlarının markalarda kullanılan logolarla örtüşmesi nedeniyle davacı markaları ile davalının markasal kullanımlarının iltibas oluşturmadığı, davalının ticaret unvanın davacı ticaret unvanından yeterli ayırt edicilik vasfına sahip olduğu, nitekim yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu ile davacı tarafından, davalının marka tecavüzü nedeniyle şikayet edilmesi neticesinde soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporunda da aynı sonuca varıldığı hâlde mahkemece hatalı gerekçeye dayalı olarak; marka hakkına tecavüzün tespiti ve meni ile davalının ticaret unvanından ‘Moose’ ibaresinin çıkarılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozularak kaldırılmış ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Direnme Kararı 11. İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 07.03.2019 tarihli ve 2019/11 E., 2019/45 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi 12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. Uyuşmazlık 13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının ticaret unvanında ve markalarında yer alan “Goose” ibaresi ile davalının ticaret unvanında yer alan ve markasal kullanımına konu olan “Moose” ibareleri arasında karıştırılma ihtimali oluşturacak şekilde benzerlik bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. III. Gerekçe 14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle markanın ve ticaret unvanının korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır. 15. Bilindiği üzere dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (565 sayılı KHK) ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ise 556 sayılı KHK’nın 9. maddesinde (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7. maddesinde) sayılmıştır. 16. 556 sayılı KHK’nın 9. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a)

Karıştırılma İhtimali Oluşturacak Şekilde Markalar Arasında Benzerlik Olması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Anonim Şirketlerde İmtiyaz Sağlayan Ana Sözleşme Maddelerinin Genel Kurul Kararı ile Değiştirilmesi

Anonim Şirketlerde İmtiyaz Sağlayan Ana Sözleşme Maddelerinin Genel Kurul Kararı ile Değiştirilmesi Anonim Şirketlerde İmtiyaz: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şirketin olağan genel kurul toplantısında şirket hisselerinde A ve B grup ayırımını öngören ana sözleşme maddesinin kaldırılması karşısında ana sözleşmede A ve B grubu hissedarlara tanınan imtiyazın maddi temeli kalıp kalmadığı ve buradan varılacak sonuca göre A ve B gruplarına imtiyaz sağlayan ana sözleşme maddelerinin genel kurulda değiştirilmesine ilişkin kararın imtiyazlı pay sahipleri özel kurulunun onayına tabi olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/11-722 Karar No: 2022/4 Karar Tarihi: 18.01.2022 Ön Sorun: Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; mahkemece direnme kararında karar düzeltme aşamasında davacı vekili tarafından dosyaya sunulan bir başka dosyada aynı konu üzerine alınan hukukî uzman görüşü ile eldeki dava için sunulan hukukî uzman görüşüne atıfta bulunulması karşısında, direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı ve buna göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılacağı ön sorun olarak tartışılmış; yapılan görüşmelerde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266/1 maddesi ile 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/3 maddesi gereğince çözümü için hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilginin yeterli olduğu uyuşmazlık konularında bilirkişiye başvurulamayacağı, buradan hareketle hukukî uzman görüşünün de delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla direnme kararında hukuki uzman görüşüne yapılan atıf ile yeni bir delile dayanılmadığı, yapılan atıf ile sadece ilk gerekçenin kuvvetlendirildiği ve böylece yeni hüküm bulunmadığı, bu nedenle temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği sonucuna varılarak ön sorunun bulunmadığına 18.01.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir. İncelenen Kararın Mahkemesi: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki ana sözleşme değişikliğine ilişkin tescil işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin karar, asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438/2 maddesi gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından asıl ve birleşen davada davalı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Asıl ve Birleşen Davada Davacılar İstemi 4. Asıl ve birleşen davada davacılar vekili; müvekkillerinin her birinin davalı şirketin %16,67 oranında payına sahip kurucu pay sahibi olduklarını, şirket ana sözleşmesi gereğince payların A ve B grubuna ayrıldığını, ana sözleşmenin 7. maddesine göre yönetim kurulunun üç kişiden oluşacağı ve üyelerden ikisinin B grubu, diğer bir üyenin ise A grubu pay sahiplerinin çoğunluğunun göstereceği adaylar arasından seçileceğinin belirtildiği, yine ana sözleşmenin 10. maddesinde de A ve B grubu hisselerin oy hakkının düzenlendiğini, dolayısıyla ana sözleşme ile her iki grup paya da 6762 sayılı (mülga) Türk Ticaret Kanunu’nun 401. maddesi gereğince imtiyazlı pay niteliği kazandırıldığını, davalı şirketin 06.10.2011 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında ana sözleşmenin 7 ve 10. maddelerinin değiştirilmesine müvekkillerinin olumsuz oyuna karşın karar verildiğini, oysa 6762 sayılı TTK’nın 389. maddesi gereğince imtiyazlı pay sahipleri kurulunun vereceği kararla onaylanmadıkça genel kurul kararının infaz edilemeyeceğini, durumun ticaret siciline de bildirilmesine rağmen kararın tescil edildiğini ileri sürerek davalı şirketin 06.10.2011 tarihli genel kurul toplantısına yönelik 10.10.2011 tarihinde tescil edilen batıl nitelikteki ana sözleşme değişikliğine ilişkin tescil işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Asıl ve Birleşen Davada Davalı Cevabı 5. Asıl ve birleşen davada davalı vekili; müvekkili şirketin ana sözleşmesinin 6. maddesi gereğince hisse gruplarının A ve B olarak ayrıldığını, anılan maddenin ise 02.12.2010 tarihli olağan genel kurulda oy birliği ile tadil edilerek A ve B şeklindeki grup ayrımının kaldırıldığını, bu değişikliğe davacılar tarafından da olumlu oy verildiği için anılan genel kurulda 6762 sayılı (mülga) Türk Ticaret Kanunu’nun 389. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığını, dolayısıyla ana sözleşmesinin 6. maddesinin tadil edilmesiyle imtiyazın temeli kalmadığı için ana sözleşmenin 7 ve 10. maddelerinin de uygulama alanı kalmadığını, bu nedenle dava konusu genel kurul toplantısında ana sözleşmenin 7 ve 10. maddelerinin değiştirilmesinde imtiyazlı pay sahipleri özel kurulunun onayının aranmasına imkân bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.10.2015 tarihli ve 2014/359 E., 2015/736 K. sayılı kararı ile; davalı şirket ana sözleşmesinin 7. maddesinde A ve B grubu hissedarlar arasından yönetim kuruluna aday gösterilmesi bakımından A grubu hissedarların bir, B grubu hissedarların iki aday göstermesi yönünde 6762 sayılı (mülga) Türk Ticaret Kanunu’nun 401. maddesi gereğince imtiyaz tanındığı, ancak dava konusu genel kurul toplantısı ile bu imtiyazın kaldırıldığı, A ve B grubu imtiyazlı pay sahipleri genel kurulunun dava konusu genel kurul toplantısında alınan ana sözleşmenin tadiline ilişkin kararı 6762 sayılı TTK’nın 389. maddesi gereğince ayrı ayrı oylayıp onaylaması gerektiği, davacıların katıldığı ve oy birliğiyle alınan 02.12.2010 tarihli olağan genel kurul toplantısı sermaye artırımına ilişkin olduğundan 6762 sayılı TTK’nın 391. maddesi gereğince ayrıca imtiyazlı pay sahipleri genel kurulu toplantısı ile kararın onanmasına gerek olmadığı, 02.12.2010 tarihli genel kurul toplantısında ana sözleşmenin “sermaye” başlıklı 6. maddesinin sermaye artırımı nedeniyle değiştirilmesine karar verilmiş ise de, bu durumun örtülü şekilde 7 ve 10. maddelerde düzenlenen yönetime katılma ve genel kurulda oy kullanma imtiyazının da değiştirildiği anlamına gelmeyeceği, yorum yoluyla “imtiyaz” hakkının kaldırılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle dava konusu genel kurul toplantısında esas sözleşmenin 7 ve 10. maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kararların imtiyazlı pay sahipleri genel kurulu tarafından onaylanmaması nedeniyle infazının olanaklı olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulü ile 06.10.2011 tarihli genel kurul toplantısında ana sözleşmenin 7 ve 10. maddelerinin değiştirilmesine ilişkin 10.10.2011 tarihli tescil işleminin iptaline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.06.2017 tarihli ve 2016/394 E., 2017/3442 K. sayılı kararı ile; “…Asıl ve birleşen dava, batıl nitelikte olduğu iddia edilen ana sözleşme değişikliğine ilişkin olağanüstü genel kurul kararının tescil işleminin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, 6762 sayılı (mülga)

Anonim Şirketlerde İmtiyaz Sağlayan Ana Sözleşme Maddelerinin Genel Kurul Kararı ile Değiştirilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ekonomi, Sanayi ve Ticarete ilişkin Suçlar ile ilgili Türk Ceza Kanunu Hükümleri

Ekonomi, Sanayi ve Ticarete ilişkin Suçlar ve Cezaları Türk Ceza Kanunu Kanun Numarası: 5237 Kabul Tarihi: 26/9/2004 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 12/10/2004Sayısı: 25611 Bu Kanunun yürürlük ve uygulama şekli ve 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanununa çeşitli mevzuatta yapılan atıflarla ilgili olarak 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a bakınız. İkinci Kitap: Özel Hükümler Üçüncü Kısım: Topluma Karşı Suçlar Dokuzuncu Bölüm: Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar İhaleye fesat karıştırma – Madde 235 (1) (Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.) Kamu kurumu veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım ihalelerine fesat karıştıran kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Aşağıdaki hallerde ihaleye fesat karıştırılmış sayılır: a) Hileli davranışlarla; 1. İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek, 2. İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak, 3. Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu halde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dışı bırakmak, 4. Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak. b) Tekliflerle ilgili olup da ihale mevzuatına veya şartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere başkalarının ulaşmasını sağlamak. c) Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranışlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye, ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek. d) İhaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaşma yapmaları. (3) (Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.) İhaleye fesat karıştırma suçunun; a) Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi hâlinde temel cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz. Ancak, kasten yaralama veya tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunur. b) İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen hâller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) İhaleye fesat karıştırma dolayısıyla menfaat temin eden görevli kişiler, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre cezalandırılırlar. (5) Yukarıdaki fıkralar hükümleri, kamu kurum veya kuruluşları aracılığı ile yapılan artırma veya eksiltmeler ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara fesat karıştırılması halinde de uygulanır. Madde Gerekçesi Madde metninde ihaleye fesat karıştırma suçu tanımlanmıştır. Bu hükümle korunmak istenen hukukî değer, kamusal faaliyetlerin dürüstlük ilkesine uygun olarak yürütüldüğüne dair ve özellikle, kamu adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımı gibi ihale işlemlerinin yapılmasıyla ilgili olarak, kamu görevlilerine duyulan güvendir. Suçun konusu, mal veya hizmet alım veya satımına ilişkin ihale ya da kiralama ihalesidir. İhalenin konusunun, suçun oluşması açısından bir önemi yoktur. İhaleye fesat karıştırma suçunun oluşabilmesi için, yapılan ihalenin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu veya 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi bir ihale olması şart değildir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için önemli olan, yapılan ihalenin kamu kurum veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihale olmasıdır. Kamu adına yapılan satım ve kiraya verme işlemlerinde bedel artırım esası; buna karşılık mal veya hizmet alımları ve kiralama gibi işlemlerde ise, bedel eksiltme esası kabul edilmiştir. Buna göre, artırmalarda tahmin olunan bedelden aşağı olmamak üzere, teklif olunan bedellerin en yükseği; eksiltmelerde ise, tahmin olunan bedelden fazla olmamak üzere, teklif olunan bedellerden tercihe layık görüleni bulunup; iş, o teklifi verenin üzerine bırakılmaktadır. En çok artıranın veya eksiltenin icabını kabul mahiyetindeki irade bildirimi ve bu iradenin oluşumunu sağlayan şartlar esas alınmak suretiyle sözleşme imzalanmasına kadarki idari işlemlerin tümü, ihale sürecini oluşturmaktadır.  Sözleşmenin imzalanması ile birlikte ihale süreci de sona ermektedir. Suç, ihaleye fesat karıştırmakla oluşur. Hangi hareketlerin ihaleye fesat karıştırma niteliğinde olduğu, maddenin ikinci fıkrasında tek tek sayılmıştır. Fıkranın (a) bendinde hileli davranışlarla ihaleye fesat karıştırma hâlleri belirlenmiştir. Bu fiillerden herhangi birinin hileli davranışlarla gerçekleşmesi gerekir ki, ihaleye fesat karıştırmadan söz edilebilsin. Bu fiiller sırasıyla şöyledir: 1. ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek, 2. ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak, 3. teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu hâlde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dışı bırakmak, 4. teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı hâlde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak. Bu fiiller yeterli açıklıkta tanımlandığı için, ayrıca izaha gerek görülmemiştir. Fıkranın (b) bendine göre, ihale sürecinde, tekliflerle ilgili olup da, ihale mevzuatına veya şartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere başkalarının ulaşmasını sağlamak, ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturur. Aslında bu durumda hile yoktur. Ancak, gizli kalması gereken bilgilerin başkalarının bilgisine sunulması, ihalenin objektif ve serbest rekabet şartlarında yapılmasını engeller. Fıkranın (c) bendinde, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranışlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek, ihaleye fesat karıştırma olarak kabul edilmiştir. İsteklilerin ihalenin gün veya saatinde, ihalenin yapılacağı yer konusunda yanıltılması ve bu suretle teklif veya pazarlık için öngörülen süreyi geçirmesi, bu fiillere ilişkin örnek oluşturmaktadır. Fıkranın (d) bendine göre, ihaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaşma yapmaları, ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturmaktadır. Çünkü bu fiiller, ihalenin objektif ve serbest rekabet şartlarında yapılmasını engeller. Bütün bu seçimlik hareketlerden herhangi birinin veya birkaçının gerçekleştirilmesi durumunda, ihaleye fesat karıştırma suçu işlenmiş olur. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşabilmesi için, ilgili kurum veya kuruluşun herhangi bir zarar görmesi gerekmemektedir. Bu bakımdan, ihaleye fesat karıştırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmiş olması, bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Ancak, bu nitelikli hâl dolayısıyla cezanın artırılabilmesi için, zararın meydana gelmiş olması yeterlidir, meydana gelen zararın miktarının tam olarak belirlenmesine gerek bulunmamaktadır. Dördüncü fıkraya göre, ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlilerinin ve sair kişilerin bir menfaat temin etmiş olmaları da gerekli değildir. Aksi takdirde, yani ihaleye fesat karıştırma dolayısıyla menfaat temin edilmiş olması hâlinde, ayrıca

Ekonomi, Sanayi ve Ticarete ilişkin Suçlar ile ilgili Türk Ceza Kanunu Hükümleri Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taksiratlı ve Hileli İflas ile İtibarın Yerine Gelmesine ilişkin İcra ve İflas Kanunu Hükümleri

Taksiratlı ve Hileli İflas ile İtibarın Yerine Gelmesine ilişkin İcra ve İflas Kanunu Hükümleri İcra ve İflas Kanunu Kanun Numarası: 2004 Kabul Tarihi: 9/6/1932 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 19/6/1932 Sayısı: 2128 On Üçüncü Bap: Taksiratlı ve Hileli İflas I – Taksiratlı İflas Taksiratlı iflas halleri – Madde 310 Aşağıdaki hallerden biri kendisinde bulunan müflis taksiratlı sayılır ve Türk Ceza Kanununa göre cezalandırılır: 1 – Ziyanları için makul sebepler gösteremezse; 2 – Evinin masrafları hadden fazla ise; 3 – Kumar yahut mücerret baht oyunlarında ve borsa muamelelerinde külliyetli para sarfetmişse; 4 – Borcunun, mevcudu ile alacağından çok olduğunu bildiği halde bu vaziyetinden haberleri olmıyan kimselerden ehemmiyetli miktarda veresiye mal satın yahut borç para almış ise; 5 – (Değişik: 29/6/1956-6763/42 md.) Ticaret Kanununun 66 ncı maddesinin birinci fıkrasının 1 ila 3 üncü bentlerinde sayılan defterleri hiç veya kanunun emrettiği şekilde tutmamış ise; 6 – Mevcudu ile alacağından çok fazla mebaliğ için senetler imza etmiş ise; 7 – (Değişik: 18/2/1965-538/128 md.) İflas takibi sırasında mahkeme, iflas idaresi veya iflas dairesi tarafından çağrıldığı halde makbul bir mazeret olmaksızın gelmemiş ise; 8 – İşlerini terkederek kaçmış ise; 9 – Evvelki bir konkordato şartlarını ifa etmeden yeniden iflasına hükmolunmuş ise; 10 – 178 inci maddenin son fıkrası hükmüne riayet etmeyipte bir sene içinde iflası vuku bulmuşsa. II – Hileli İflas Hileli iflas halleri – Madde 311 (Değişik: 18/2/1965-538/129 md.) İflasından evvel veya sonra alacaklılarını zarara sokmak kasdiyle ve hususiyle aşağıdaki suretlerle hileli muamelelerde bulunan kimse hileli müflis sayılır ve Türk Ceza Kanununa göre cezalandırılır: 1. Alacaklıların müşterek rehini makamında olan mallarını tamamen veya kısmen kaçırır, gizler veya tahrip ederse; 2. Alacaklıların zararına olarak hakikata aykırı makbuzlar verir veya yazı ile borç ikrar ederse; 3. Muvazaalı satışlar, muameleler yahut bağışlamalar yaparsa; 4. Evlenme mukavelesinde hakikaten getirilmemiş bir çeyizi getirilmiş gibi tanır ve karı da bu mukaveleyi kocasının alacaklılarına karşı istimale kalkışırsa; 5. Hakikata aykırı borç ikrar etmek yahut muvazaalı muameleler ve mukaveleler yapmak suretiyle alacaklılarını zarara sokarsa; 6. Borcu mevcudu ile alacağından ziyade olduğunu bildiği halde ehemmiyetli kıymeti haiz ticari mallarını yahut fabrikasının mahsullerini hem satış gününün piyasasından, hem de malolduğu veya satınalındığı kıymetten pek aşağı bir fiyatla satmak suretiyle mevcudunu israf ederse; 7. Konkordato mukavelesi haricinde alacaklıya hususi menfaatler temin ederse; 8. Hakikate aykırı muhasebe ve sahte bilançolarla aktifini hakikatte olduğundan fazla veya noksan gösterirse. (Değişik: 6/6/1985-3222/38 md.) Bir numaralı bentte yazılı malların kıymetine göre Türk Ceza Kanununun 522 nci maddesi tatbik olunur. Bir numaralı bentte yazılı suçları yapanlar müflisin evi halkından kimseler ise müflis gibi cezalandırılırlar. Türk Ceza Kanununun iştirak hükümleri dışında kalsa dahi, müflisin aktifini azaltmak maksadiyle ona ait taşınır ve taşınmaz malları kısmen veya tamamen saklıyan veya kaçıran ve muvaza ile temellük eden veya bu hususlarda yataklık veya tavassut eden veya iflas masasına müracaat ile kısmen veya tamamen asılsız alacaklarını kaydettiren veya müflisin tediye kabiliyetini azaltmak maksadiyle kendi adına veya müstear adla ticari faaliyetlere girişen kimseler hakkında dahi aynı cezalar uygulanır. On Dördüncü Bap: İtibarın Yerine Gelmesi İtibarın yerine gelmesi A – Hileli müflis – Madde 312 Hileli müflis itibarının yerine gelmesini Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun memnu hakların iadesine dair faslındaki hükümlere göre elde edebilir. Ancak mezkür fasılda yazılı şartların ifasından başka dilekçesine, masaya kabul edilmiş bütün alacaklıların alacakları tamamen itfa edildiğine dair makbuzlarını veya sair vesikalarını raptetmesi lazımdır. B – Taksiratlı müflis – Madde 313 Taksiratlı müflis infazı lazımgelen cezasını çektikten veya kanuni sebeplerle ceza düştükten sonra iflas kararını veren mahkemeye arzuhal ile müracaat ederek itibarının yerine gelmesini talep edebilir. İstida masaya kabul edilmiş bütün alacaklıların alacaklarını gösteren iflas dairesinden alınmış bir defterle bu borçların tamamen itfa edildiğine dair makbuzlar veya sair ispat edici evrak ile tevsik edilir. C – Adi müflis – Madde 314 Adi müflis masaya kabul edilmiş bütün alacaklıların alacaklarını itfa ettiğine dair makbuz veya vesikaları göstererek iflasa karar veren mahkemeden itibarının yerine gelmesini isteyebilir. İlan – Madde 315 Yukarki maddelere göre talebin kabulü üzerine verilen hüküm, Resmi Gazete ile ilan olunur. Ölümden sonra itibarın yerine gelmesi – Madde 316 Hileli veya taksiratlı yahut adi müflisin itibarının yerine gelmesine ölümünden sonra mirasçılarından birinin talebiyle de hükmolunabilir. On Beşinci Bap: Fevkalade Hallerde Mühlet ve Tatil I – Fevkalade Mühlet Bu babın tatbiki şartları – Madde 317 Fevkalade hallerde hususile devamlı iktisadi buhranlarda Cumhurbaşkanı 318 den 329 uncuya kadar olan maddeler hükümlerinin muayyen bir müddet için bu hallerden müteessir olan mıntaka borçlularına tatbik edilmesine karar verebilir. Fevkalade mühletin kabulü, borçlunun dilekçesi – Madde 318 Cumhurbaşkanınca bu suretle tayin edilen mıntakalarda 317 nci maddede gösterilen haller sebebiyle kusuru olmaksızın taahhütlerini ifa edemiyen borçlu mühletin hitamında borçlarını tamamen tediye edebileceğini ahval ümit ettiriyorsa icra mahkemesinden nihayet altı ayı geçmemek üzere fevkalade bir mühlet istiyebilir. Borçlu dilekçesine mali vaziyetini gösteren vesikaları, alacaklıların listesini raptetmeğe ve icra mahkemesi tarafından talep olunan bütün malümatı vermeğe ve kendisinden istenebilecek evrakın hepsini göstermeğe mecburdur. Borçlu iflas yoliyle takibe tabi ise dilekçesine fazla olarak bilanço ve defterlerini de rapteder. (Ek fıkra: 17/7/2003-4949/85 md.) Dilekçenin verilmesinden sonra icra mahkemesi, 326 ncı maddede öngörülen alacaklar hariç, tedbir yoluyla derdest takipleri durdurabilir. İcra mahkemesi, takiplerin durdurulması süresinin fevkalâde mühletten indirilip indirilmeyeceğini ve indirilecekse ne ölçüde indirileceğini belirler. İcra mahkemesince yapılacak tetkikler – Madde 319 İcra mahkemesi lüzum gördüğü tahkikleri de yaptıktan sonra mühlet talebi ilk bakışta esassız gibi görünmezse bir gün tayin ve o gün için ilan tarikiyle bütün alacaklıları davet ve icabında ehli hibreye de müracaat eyler. Alacaklılar tayin olunan günden evvel dosyayı tetkik edebilirler; alacaklıların mühlet talebine karşı tahriri itirazlarını dermeyan etmek yetkileri de vardır. İcra mahkemesi kısa bir müddette kararını verir; mühlet vermekle beraber borçluyu bir veya mütaaddit taksitlerle ödemeğe de mecbur edebilir. İstinaf yoluna başvurma – Madde 320 (Değişik: 2/3/2005-5311/20 md.) Karar hakkında tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde borçlu ile alacaklılardan her biri istinaf yoluna başvurabilir. İcra mahkemesi tarafından verilmiş olan fevkalâde mühletin hükmü, bölge adliye mahkemesinin kesin kararına kadar geçerlidir. Defter tanzimi, komiser – Madde 321 İcra mahkemesi, mühlet kararını vermezden evvel veya verirken defter tutulmasını emreder ve alacaklıların haklarını korumak maksadiyle diğer bütün tedbirleri alır. İcra mahkemesi mühlet vermekle beraber borçlunun muamelelerine nezaret etmek üzere bir komiser tayin edebilir. Kararın tebliği – Madde 322 Mühlet

Taksiratlı ve Hileli İflas ile İtibarın Yerine Gelmesine ilişkin İcra ve İflas Kanunu Hükümleri Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konkordato ile Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması

Konkordato ile Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması İcra ve İflas Kanunu Kanun Numarası: 2004 Kabul Tarihi: 9/6/1932 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 19/6/1932 Sayısı: 2128 On İkinci Bap: Konkordato ile Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması I. Adi Konkordato Konkordato talebi – Madde 285 (Değişik: 28/2/2018-7101/13 md.) Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebilir. İflâs talebinde bulunabilecek her alacaklı, gerekçeli bir dilekçeyle, borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir. Yetkili ve görevli mahkeme; iflâsa tabi olan borçlu için 154 üncü maddenin birinci veya ikinci fıkralarında yazılı yerdeki, iflâsa tabi olmayan borçlu için yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesidir. Konkordato talebinde bulunan, Adalet Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan tarifede belirtilen konkordato gider avansını yatırmaya mecburdur. Bu durumda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114 üncü ve 115 inci maddeleri kıyasen uygulanır. Konkordato talebine eklenecek belgeler – Madde 286 (Değişik: 28/2/2018-7101/14 md.) Borçlu, konkordato talebine aşağıdaki belgeleri ekler. a) Borçlunun borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli malî kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka bir yöntem kullanılarak sağlanacağını gösteren konkordato ön projesi. b) Borçlunun malvarlığının durumunu gösterir belgeler; borçlu defter tutmaya mecbur kişilerden ise Türk Ticaret Kanununa göre hazırlanan son bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu, hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden hazırlanan ara bilançolar, ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdikleri ile elektronik ortamda oluşturulan defterlere ilişkin e-defter berat bilgileri, borçlunun malî durumunu açıklayıcı diğer bilgi ve belgeler, maddi ve maddi olmayan duran varlıklara ait olup defter değerlerini içeren listeler, tüm alacak ve borçları vadeleri ile birlikte gösteren liste ve belgeler. c) Alacaklıları, alacak miktarlarını ve alacaklıların imtiyaz durumunu gösteren liste. d) Konkordato ön projesinde yer alan teklife göre alacaklıların eline geçmesi öngörülen miktar ile borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktarı karşılaştırmalı olarak gösteren tablo. e) (Değişik:6/12/2018-7155/13 md.) Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından Türkiye Denetim Standartlarına göre yapılacak denetim kapsamında hazırlanan ve konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği hususunda makul güvence veren denetim raporu ile dayanakları. (Mülga fıkra:6/12/2018-7155/13 md.) Borçlu, konkordato sürecinde mahkeme veya komiser tarafından istenebilecek diğer belge ve kayıtları da ibraz etmek zorundadır. (Ek fıkra:6/12/2018-7155/13 md.) Birinci fıkranın (e) bendi kapsamında düzenlenecek raporlar ve bu raporlara dayanak olacak denetimlerde, denetim kuruluşlarının faaliyetleri, hak ve yükümlülükleri, raporların inceleme ve denetimleri, bu raporlar sebebiyle doğacak idari ve hukuki sorumluluk ile diğer hususlar hakkında 26/9/2011 tarihli ve 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. (Ek fıkra:6/12/2018-7155/13 md.) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığınca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir. Geçici mühlet – Madde 287 (Değişik: 28/2/2018-7101/15 md.) Konkordato talebi üzerine mahkeme, 286 ncı maddede belirtilen belgelerin eksiksiz olarak mevcut olduğunu tespit ettiğinde derhâl geçici mühlet kararı verir ve 297 nci maddenin ikinci fıkrasındaki hâller de dahil olmak üzere, borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli gördüğü bütün tedbirleri alır. Konkordato işlemlerinin başlatılması alacaklılardan biri tarafından talep edilmişse, borçlunun 286 ncı maddede belirtilen belgeleri ve kayıtları mahkemenin vereceği makul süre içinde ve eksiksiz olarak sunması hâlinde geçici mühlet kararı verilir. Bu durumda anılan belge ve kayıtların hazırlanması için gerekli masraf alacaklı tarafından karşılanır. Belge ve kayıtların süresinde ve eksiksiz olarak sunulmaması hâlinde geçici mühlet kararı verilmez ve alacaklının yaptığı konkordato talebinin de reddine karar verilir. Mahkeme, geçici mühlet kararıyla birlikte konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi amacıyla bir geçici konkordato komiseri görevlendirir. Alacaklı sayısı ve alacak miktarı dikkate alınarak gerektiğinde üç komiser de görevlendirilebilir. (Ek cümle:6/12/2018-7155/14 md.) Üç komiser görevlendirilmesi durumunda komiserlerden biri, mahkemenin bulunduğu ilde faaliyet göstermek şartıyla Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yetkilendirilmiş bağımsız denetçiler arasından seçilir. 290 ıncı madde bu konuda kıyasen uygulanır. Geçici mühlet üç aydır. Mahkeme bu üç aylık süre dolmadan borçlunun veya geçici komiserin yapacağı talep üzerine geçici mühleti en fazla iki ay daha uzatabilir, uzatmayı borçlu talep etmişse geçici komiserin de görüşü alınır. Geçici mühletin toplam süresi beş ayı geçemez. 291 inci ve 292 nci maddeler, geçici mühlet hakkında kıyasen uygulanır. Geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz. Geçici mühletin sonuçları, ilânı ve bildirimi – Madde 288 (Değişik: 28/2/2018-7101/16 md.) Geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğurur. Mahkemece geçici mühlet kararı, ticaret sicili gazetesinde ve Basın-İlan Kurumunun resmî ilân portalında ilân olunur ve derhâl tapu müdürlüğüne, ticaret sicili müdürlüğüne, vergi dairesine, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, mahallî ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kuruluna ve diğer lazım gelen yerlere bildirilir. İlanda ayrıca alacaklıların, ilândan itibaren yedi günlük kesin süre içinde dilekçeyle itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hâl bulunmadığını delilleriyle birlikte ileri sürebilecekleri ve bu çerçevede mahkemeden konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri belirtilir. Geçici mühletin uzatılmasına ve geçici mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine ilişkin kararlar da ikinci fıkra uyarınca ilân olunur ve ilgili yerlere bildirilir. Kesin mühlet – Madde 289 (Değişik: 28/2/2018-7101/17 md.) Mahkeme, kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde verir. Kesin mühlet hakkında bir karar verilebilmesi için, mahkeme borçluyu ve varsa konkordato talep eden alacaklıyı duruşmaya davet eder. Geçici komiser, duruşmadan önce yazılı raporunu sunar ve mahkemece gerekli görülürse, beyanı alınmak üzere duruşmada hazır bulunur. Mahkeme yapacağı değerlendirmede, itiraz eden alacaklıların dilekçelerinde ileri sürdükleri itiraz sebeplerini de dikkate alır. Konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde borçluya bir yıllık kesin mühlet verilir. Bu kararla birlikte mahkeme, yeni bir görevlendirme yapılmasını gerektiren bir durum olmadığı takdirde geçici komiser veya komiserlerin görevine devam etmesine karar verir ve dosyayı komisere tevdi eder. Mahkemece, kesin mühlet kararıyla beraber veya kesin mühlet içinde uygun görülecek bir zamanda yedi alacaklıyı geçmemek, herhangi bir ücret takdir edilmemek ve tek sayıda olmak kaydıyla ayrıca bir alacaklılar kurulu oluşturulabilir. Bu durumda alacakları, hukuki nitelik itibarıyla birbirinden farklı olan alacaklı

Konkordato ile Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ticari Temsilciler ve Tacir Yardımcıları ile Adi Ortaklık Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları ile Adi Ortaklık Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Onikinci Bölüm: Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları A. Ticari temsilci I. Tanımı ve yetki verilmesi – Madde 547 Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir. İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak ticari işletme sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir. II. Temsil yetkisinin kapsamı – Madde 548 Ticari temsilci, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili sayılır. Ticari temsilci, açıkça yetkili kılınmadıkça, taşınmazları devredemez veya bir hak ile sınırlandıramaz. III. Temsil yetkisinin sınırlandırılması – Madde 549 Temsil yetkisi, bir şubenin işleriyle sınırlandırılabilir. Temsil yetkisi, birden çok kişinin birlikte imza atmaları koşuluyla da sınırlandırılabilir. Bu durumda, diğerlerinin katılımı olmaksızın temsilcilerden birinin imza atmış olması, işletme sahibini bağlamaz. Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki sınırlamalar, ticaret siciline tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmaz. Temsil yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. IV. Temsil yetkisinin sona ermesi – Madde 550 Temsil yetkisinin verildiği ticaret siciline tescil edilmemiş olsa bile, sona erdiği tescil edilir. Temsil yetkisinin sona erdiği ticaret siciline tescil ve ilan edilmediği sürece, bu yetki iyiniyetli üçüncü kişiler için geçerliliğini korur. B. Ticari vekil – Madde 551 Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez. C. Diğer tacir yardımcıları – Madde 552 Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla görebilecekleri bir yerde ve kolayca okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla aksine duyuru yapılmış olmadıkça, aşağıdaki işlemler için yetkilidirler: 1. Ticari işletmenin alışılmış bütün satış işlemlerini yapmak. 2. Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları imzalamak. 3. Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan borçların ifa edilmesine veya bunların hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları işletme sahibi adına yapmak; bu nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle alışılmış işlem dolayısıyla teslim edilmiş mallara ilişkin ayıp bildirimlerini ticari işletme adına kabul etmek. Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, kendilerine yazıyla yetki verilmiş olmadıkça, işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa, işletme içinde satış bedellerini isteyip alamazlar. Bu kişiler, satış bedellerini almaya yetkili bulundukları hâllerde, faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkilidirler. D. Rekabet yasağı – Madde 553 Bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin ya da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramazlar. Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki hukuki ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun yerine, ticari temsilcinin, ticari vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına yaptığı veya üçüncü kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın devredilmesini isteyebilir. E. Ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkilerinin sona ermesi – Madde 554 İşletme sahibi, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkilerini, aralarındaki hizmet, vekâlet, ortaklık ve benzeri sözleşmelerden doğan hakları saklı kalmak koşuluyla, her zaman geri alabilir. İşletme sahibinin fiil ehliyetini kaybetmesi veya ölümü, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkisini sona erdirmez. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onüçüncü Bölümünde “Havale” üst başlığı altında düzenlenen 555. ilâ 560. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Ondördüncü Bölümünde “Saklama Sözleşmeleri” üst başlığı altında düzenlenen 561. ilâ 580. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onbeşinci Bölümünde “Kefalet Sözleşmesi” üst başlığı altında düzenlenen 581. ilâ 603. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onaltıncı Bölümünde “Kumar ve Bahis” üst başlığı altında düzenlenen 604. ilâ 606. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Türk Borçlar Kanunu’nun “Özel Borç İlişkileri” başlıklı İkinci Kısmının Onyedinci Bölümünde “Ömür Boyu Gelir ve Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmeleri” üst başlığı altında düzenlenen 607. ilâ 619. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Onsekizinci Bölüm: Adi Ortaklık Sözleşmesi A. Tanımı – Madde 620 Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tabi adi ortaklık sayılır. B. Ortaklar arasındaki ilişki I. Katılım payı – Madde 621 Her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları, ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak zorundadır. Bir ortağın katılım payı, bir şeyin kullandırılmasından oluşuyorsa kira sözleşmesindeki; bir şeyin mülkiyetinden oluşuyorsa satış sözleşmesindeki hasara, ayıptan ve zapttan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır. II. Kazanç ve zarar 1. Kazancın paylaşılması – Madde 622 Ortaklar, niteliği gereği ortaklığa ait olan bütün kazançları aralarında paylaşmakla yükümlüdürler. 2. Kazanç ve zarara katılma – Madde 623 Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir. III. Ortaklığın kararları – Madde 624 Ortaklığın kararları, bütün ortakların oybirliğiyle alınır. Sözleşmede kararların oy çokluğuyla alınacağı belirtilmişse çoğunluk, ortak sayısına göre belirlenir. IV. Ortaklığın yönetimi – Madde 625 Yönetim, sözleşme veya kararla yalnızca bir veya birden çok ortağa ya da üçüncü bir kişiye bırakılmış olmadıkça, bütün ortaklar ortaklığı

Ticari Temsilciler ve Tacir Yardımcıları ile Adi Ortaklık Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Saklama Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Saklama Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Ondördüncü Bölüm: Saklama Sözleşmeleri A. Genel saklama sözleşmesi I. Tanımı – Madde 561 Saklama sözleşmesi, saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşmedir. Açıkça öngörüldüğü veya durum ve koşullar gerektirdiği takdirde, saklayan ücret isteyebilir. II. Saklatanın borçları – Madde 562 Saklatan, sözleşmenin ifasının zorunlu kıldığı bütün masrafları ödemekle yükümlüdür. Saklatan, kendi kusurundan ileri gelmediğini ispat etmedikçe, saklayanın saklamadan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür. III. Saklayanın borçları 1. Kullanım yasağı – Madde 563 Saklayan, saklatanın izni olmadıkça saklananı kullanamaz. Bu yasağa aykırı davranırsa, saklatana uygun bir kullanım bedeli ödemekle yükümlü olduğu gibi, kullanmamış olsaydı bile bu zararın doğacağını ispat etmedikçe, beklenmedik hâlden doğacak zararlardan da sorumlu olur. 2. Geri verme a. Genel olarak – Madde 564 Saklama sözleşmesinde bir süre belirlenmiş olsa bile saklayan, saklatanın her zaman ileri sürebileceği istemi üzerine, saklananı bütün çoğalmalarıyla birlikte geri vermekle yükümlüdür. Ancak saklatan, saklayanın belirlenen süreyi dikkate alarak yapmış olduğu masrafları ödemekle yükümlüdür. b. Özel durumlar – Madde 565 Saklayan, belirlenmiş olan sürenin sona ermesinden önce saklananı geri veremez. Ancak saklayan, öngörülemeyen durumlar dolayısıyla sözleşmenin devamı saklanan için tehlikeli veya kendisi için zararlı olursa, belirlenen sürenin sona ermesinden önce de geri verebilir. Süre belirlenmemişse, saklayan saklananı her zaman geri verebilir. Birden çok kişi bir şeyi saklanmak üzere verirse, sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça veya hepsinin rızası olmadıkça, saklayan saklananı onlardan birine geri vermekle sorumluluktan kurtulamaz. c. Geri verme yeri – Madde 566 Saklanan, masrafları ve hasarı saklatana ait olmak üzere, korunması gereken yerde geri verilir. 3. Saklayanların sorumluluğu – Madde 567 Bir şeyi birlikte saklamak üzere alanlar, müteselsilen sorumlu olurlar. 4. Üçüncü kişilerin iddiaları – Madde 568 Bir üçüncü kişi, saklanan üzerinde ayni hak iddiasında bulunsa bile, saklanan haczedilmedikçe veya saklayana karşı istihkak davası açılmadıkça saklayan, onu saklatana geri vermekle yükümlüdür. Haciz konulması veya istihkak davası açılması hâlinde saklayan, durumu hemen saklatana bildirmek zorundadır. IV. Güvenilir kişiye bırakma – Madde 569 Birden çok kişi, haklarını korumak üzere, hukuki durumu çekişmeli veya belirsiz olan şeyi, bir güvenilirkişiye bırakırlarsa, bu kişi, saklatanların tamamının rızası veya hâkimin kararı olmadıkça, onu hiçbirine geri veremez. B. Mislî şeylerin saklanması – Madde 570 Saklayanın kendisine bırakılan parayı aynen geri vermek zorunda olmaksızın mislen geri vermesi açıkça veya örtülü olarak kararlaştırılmışsa, o paranın yararı ve hasarı kendisine ait olur. Paranın mühürsüz ve açık olarak bırakılmış olması, örtülü anlaşma sayılır. Saklayan, saklatan tarafından kendisine açıkça yetki verilmedikçe, saklanan diğer mislî eşya veya kıymetli evrak üzerinde tasarrufta bulunamaz. C. Ardiyeciye bırakma I. Senet çıkarma – Madde 571 Saklamak üzere ticari mal kabul ettiğini açıkça kamuya bildiren ardiyeci, saklatılan malı temsil eden senet çıkarmaya izin verilmesini, yetkili makamdan isteyebilir. II. Ardiyecinin saklama borcu – Madde 572 Ardiyeci, kendisine bırakılan malları bir komisyoncu gibi özenle saklamak ve mallarda ayrıca önlem alınmasını gerektiren bir değişiklik olursa, durumu imkân ölçüsünde saklatana bildirmekle yükümlüdür. Ardiyeci, saklatana, malların durumunu incelemesi ve örnek alması için, alışılmış iş zamanlarında; gerekli koruma önlemlerini alabilmesi için de her zaman izin vermek zorundadır. III. Bırakılan şeylerin karışması – Madde 573 Ardiyeci açıkça yetkili kılınmadıkça, aynı tür ve nitelikteki mislî şeyleri birbirine karıştıramaz. Yetkiye dayanılarak karıştırılan bu gibi şeyler üzerinde, saklatanlardan her biri, hakkıyla orantılı bir pay isteyebilir. Bu durumda ardiyeci, saklatanların birlikte hazır bulunmasına gerek olmaksızın saklatanlardan her birinin payını ayırabilir. IV. Ardiyecinin hakları – Madde 574 Ardiyeci, kararlaştırılmış veya alışılmış olan ardiye ücretini ve saklamadan doğmayan bakım, taşıma ve gümrük gibi bütün giderlerini isteyebilir. Bu giderler hemen; ardiye ücreti ise her üç ayda bir ve her hâlde malların tümünün veya bir bölümünün geri alınması sırasında ödenir. Ardiyeci, mallara zilyet bulunduğu veya eşyayı temsil eden herhangi bir senet vasıtasıyla onlar üzerinde tasarruf etme yetkisine sahip olduğu sürece, alacakları için bu mallar üzerinde hapis hakkına sahiptir. V. Malların geri verilmesi – Madde 575 Ardiyeci, ticari malları, genel saklama sözleşmesinde olduğu gibi geri vermekle yükümlüdür. Ancak, saklayanın sözleşmede öngöremeyeceği sebeplerle, süresinden önce geri verme yetkisi bulunduğu durumlarda bile ardiyeci, kararlaştırılmış olan sürenin sonuna kadar malları korumak zorundadır. D. Konaklama yeri, garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlere bırakma I. Konaklama yeri işletenlerin sorumluluğu 1. Koşulları ve kapsamı – Madde 576 Otel, motel, pansiyon, tatil köyü gibi yerleri işletenler, konaklayanların getirdikleri eşyanın yok olması, zarara uğraması veya çalınmasından sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın bizzat konaklayana veya onu ziyarete gelen ya da beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek kusurdan, mücbir sebepten ya da eşyanın niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluluktan kurtulurlar. Bu sorumluluk, işletenlere veya çalışanlarına bir kusur yüklenmedikçe, konaklayanlardan her biri için, günlük konaklama ücretinin üç katını aşamaz. 2. Kıymetli eşya – Madde 577 Kıymetli eşya veya oldukça önemli miktarda para veya kıymetli evrak, işletene saklanması için bırakılmamışsa, işleten ancak kendisinin veya çalışanlarının kusuru hâlinde sorumlu olur. İşleten, bunları saklamak üzere almış veya almaktan kaçınmışsa, eşyanın tam değerinden sorumludur. Konaklayanın kendi yanında saklaması gereken eşya ile para ve benzeri şeyler hakkında, onun diğer eşyasına ilişkin sorumluluk kuralı uygulanır. 3. Sorumluluğun kalkması – Madde 578 Konaklayan zararını öğrenir öğrenmez işletene bildirmezse, istem hakkını kaybeder. İşleten böyle bir sorumluluk üstlenmediğini veya sorumluluğu bu Kanunda gösterilmemiş olan bir koşula bağladığını, herhangi bir yolla ilan etse bile, sorumluluktan kurtulamaz. II. Garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlerin sorumluluğu – Madde 579 Garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenler, kendilerine bırakılan veya çalışanlarınca kabul edilen hayvan, at arabası, bunlara ait koşum ve benzeri eşya ile motorlu taşıt ve eklentilerinin yok olmasından, zarara uğramasından veya çalınmasından sorumludurlar. Ancak işletenler, zararın saklatan veya ziyaretçisi ya da beraberinde veya hizmetinde bulunan kimseye yükletilebilecek kusurdan, mücbir sebepten ya da eşyanın niteliğinden doğduğunu ispat etmekle, bu sorumluktan kurtulurlar. Ancak, garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlerin sorumluluğu, kendilerine veya çalışanlarına bir kusur yüklenmedikçe, saklananların her biri için alınan günlük saklama ücretinin on katını aşamaz. İşleten böyle bir sorumluluk üstlenmediğini veya sorumluluğu bu Kanunda gösterilmemiş olan bir koşula bağladığını, herhangi bir yolla ilan etse bile, sorumluluktan kurtulamaz. III. Hapis hakkı – Madde 580 İşletenler, kendilerine bırakılan veya konaklama yerlerine, garaj, otopark ve benzeri yerlere konulan eşya veya hayvanlar üzerinde, ücretlerini veya saklama

Saklama Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesine ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Komisyon Sözleşmesi ve Havale ile Kumar ve Bahise ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Komisyon Sözleşmesi ve Havaleye ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Onbirinci Bölüm: Komisyon Sözleşmesi A. Alım veya satım komisyonculuğu I. Tanımı – Madde 532 Alım veya satım komisyonculuğu, komisyoncunun ücret karşılığında, kendi adına ve vekâlet verenin hesabına kıymetli evrak ve taşınırların alım veya satımını üstlendiği sözleşmedir. Bu bölümdeki hükümler saklı kalmak üzere, komisyon sözleşmelerine vekâlet hükümleri uygulanır. II. Komisyoncunun borçları 1. Bildirme ve sigortalama borcu – Madde 533 Komisyoncu, yaptığı iş hakkında vekâlet vereni bilgilendirmek ve özellikle talimatının yerine getirildiğini kendisine hemen bildirmekle yükümlüdür. Vekâlet verenin talimatı olmadıkça komisyoncu, sözleşmenin konusunu oluşturan şeyleri sigorta ettirmekle yükümlü değildir. 2. Özen borcu – Madde 534 Satılmak üzere kendisine gönderilen eşya açıkça ayıplı ise komisyoncu, vekâlet verenin taşıyıcıya karşı haklarının korunması için gerekeni yapmak, zararı tespit ettirmek, olabildiğince eşyayı koruma altına almak ve durumdan vekâlet vereni hemen bilgilendirmekle yükümlüdür; aksi takdirde, her türlü ihmalinden doğan zarardan sorumlu olur. Satılmak üzere gönderilen eşya kısa sürede bozulabilecek nitelikte ise komisyoncu, vekâlet vereni hemen bilgilendirmek koşuluyla eşyayı satmakla yükümlüdür. 3. Vekâlet verenin belirlediği bedel – Madde 535 Vekâlet verenin belirlediği bedelin altında mal satan komisyoncu, malı satmasaydı vekâlet verenin daha fazla zarar göreceğini ve durumun yeniden talimat almaya elverişli bulunmadığını ispat etmedikçe, belirlenen bedel ile satış bedeli arasındaki farkı gidermekle yükümlüdür. Bunun dışında komisyoncu, kusuru varsa, talimatına aykırı davranmasından dolayı vekâlet verenin uğradığı diğer zararlardan da sorumludur. Vekâlet verenin belirlediği bedelin altında mal alan veya üstünde satan komisyoncu, bu işlemlerden doğan farkı alıkoyamaz. 4. Veresiye satma ve teslim almadan ödeme – Madde 536 Komisyoncu, vekâlet verenin izni olmaksızın malı veresiye satar veya malı teslim almadan bedelini öderse, bundan doğan zarara katlanmak zorundadır. Ancak, vekâlet veren yasaklamadıkça, malı satış yerindeki ticari teamüle göre veresiye de satabilir. 5. Komisyoncunun garantisi – Madde 537 Yetkisi olmaksızın veresiye mal satması dışında, komisyoncu işlemde bulunduğu borçluların ödememelerinden ve diğer borçlarını ifa etmemelerinden sorumlu olmaz. Ancak, komisyoncu açıkça garanti vermişse veya bulunduğu yerdeki ticari teamül gerektiriyorsa sorumlu olur. Garanti veren komisyoncunun bundan dolayı ayrıca ücret isteme hakkı vardır. III. Komisyoncunun hakları 1. Ödediği paralar ve yaptığı giderler – Madde 538 Komisyoncu, vekâlet verenin yararı için yaptığı bütün giderleri ve ödediği paraları faiziyle birlikte isteyebilir. Komisyoncu, ardiye ve taşıma bedellerini vekâlet verenin hesabına geçirebilirse de, kendi çalışanlarının ücretlerini geçiremez. 2. Komisyon ücreti a. İsteme hakkı – Madde 539 Komisyoncu, ücretinin ödenmesini kendisine verilen işi yapınca isteyebileceği gibi, işin yapılmaması vekâlet verene yükletilebilen bir sebepten kaynaklanması hâlinde de isteyebilir. Komisyoncu, başka sebeplerle işin yapılamaması durumunda, ancak emeğinin yerel âdete göre belirlenecek karşılığını isteyebilir. b. Kaybedilmesi – Madde 540 Komisyoncu, vekâlet verene karşı dürüstlük kurallarına aykırı davranır, özellikle ona satın aldığından fazla veya sattığından eksik bir bedel bildirirse, ücret alma hakkını kaybeder. Bedelin gerçekleşen bedelden farklı gösterilmesi durumunda vekâlet veren, komisyoncuyu gerçekleşen bedel üzerinden satılanın alıcısı veya satıcısı sayma hakkına sahiptir. 3. Hapis hakkı – Madde 541 Komisyoncunun, sattığı malın bedeli ve satın aldığı mal üzerinde hapis hakkı vardır. 4. Malın açık artırmayla satılması – Madde 542 Komisyoncuya verilen malın satılamaması veya satış emrinden cayılması durumunda vekâlet veren, malı geri almakta ya da o malla ilgili başka işlem yapmakta aşırı ölçüde gecikirse komisyoncu, malı bulunduğu yer mahkemesinden karar alarak açık artırmayla sattırabilir. Ancak, mal borsada kayıtlıysa veya piyasa fiyatı varsa ya da yapılacak masrafa oranla değeri azsa, hâkim satışın başka bir yolla yapılmasına da karar verebilir. Malın bulunduğu yerde vekâlet veren ya da temsilcisi hazır bulunmazsa, satış kararı vekâlet veren dinlenmeksizin de verilebilir. Malın hızla değer kaybetmesi hâli dışında, artırmanın yer ve zamanının mahkemece vekâlet verene bildirilmesi zorunludur. 5. Komisyoncunun kendisiyle işlem yapması a. Bedel ve ücret – Madde 543 Borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan kambiyo senetleri veya diğer kıymetli evrakı ya da ticari malları satmaya veya satın almaya yetkili kılınan komisyoncu, vekâlet veren tarafından aksine talimat verilmemişse, satın alacağı mal yerine kendi mallarını satabilir veya satacağı malı kendisi için satın alabilir. Bu hâllerde, komisyoncunun kendisiyle işlem yaptığı andaki değerler esas alınır; komisyoncunun, komisyon işlerinde alışılmış olan ücret ve giderlerini, bu hâllerde bile isteme hakkı vardır. Komisyoncu, bu tür bir işlemin yapıldığını aynı gün vekâlet verene bildirmek zorundadır. Diğer hâllerde satış hükümleri uygulanır. b. İşlemi kendisiyle yapmış sayılma – Madde 544 Komisyoncu, kendisinin doğrudan doğruya alıcı veya satıcı olabildiği durumlarda, sözleşmenin diğer tarafını göstermeksizin vekâletin yerine getirildiğini vekâlet verene bildirirse, işlemi kendisiyle yapmış sayılır. c. İşlemi kendisiyle yapma hakkının düşmesi – Madde 545 Vekâlet verenin vekâleti geri aldığı haberi komisyoncuya ulaştığı anda, komisyoncunun işlemi kendisiyle yapma hakkı düşer. Ancak, bu haber kendisine ulaşmadan önce komisyoncu, işlemin yapıldığı bildirimini göndermişse, bu hüküm uygulanmaz. B. Diğer komisyon işleri – Madde 546 Malzemesi işsahibi tarafından verilmek üzere imal edilecek taşınırlar hakkındaki komisyon işleri, eşya mislî şeylerden olmasa da, alım ve satım komisyonculuğu hükmündedir. Alım ve satım komisyonculuğu sayılmayan işleri, ücret karşılığında kendi adına ve vekâlet verenin hesabına üstlenen alım ve satım komisyoncusu ile komisyon işlerini kendisine meslek edinmeyip arada bir üstlenen tacir hakkında da bu bölüm hükümleri uygulanır. Taşıma işleri komisyonculuğu hakkındaki özel hükümler saklıdır. Türk Borçlar Kanunu’nun Özel Borç İlişkileri başlıklı İkinci Kısmının Onikinci Bölümünde “Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları” üst başlığı altında düzenlenen 547. ilâ 554. maddelerine sitemizden ulaşabilirsiniz. Onüçüncü Bölüm: Havale A. Tanımı – Madde 555 Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir. B. Hükümleri I. Havale eden ile havale alıcısı arasındaki ilişki – Madde 556 Havale, havale edenin havale alıcısına olan borcunun ifası amacıyla yapılıyorsa, bu borç ancak havale ödeyicisinin borcu ifa etmesiyle sona erer. Havaleyi kabul etmiş olan havale alıcısı, havale ödeyicisine başvurarak havalede belirlenen süre içinde alacağını elde edememişse, bu alacağı, havale edene karşı yeniden ileri sürebilir. Alacaklı olan havale alıcısı, havaleyi kabul etmek istemezse, durumu borçlu olan havale edene gecikmeksizin bildirmek zorundadır; bildirmezse bundan doğan zararı gidermekle yükümlü olur. II. Havale ödeyicisinin borcu – Madde 557 Havale ödeyicisi, çekince belirtmeksizin havaleyi kabul ettiğini havale alıcısına bildirirse, ifa ile yükümlü olur ve

Komisyon Sözleşmesi ve Havale ile Kumar ve Bahise ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Simsarlık ve Vekalet Sözleşmesi ile Vekaletsiz İşgörmeye ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri

Simsarlık ve Vekalet Sözleşmesi ile Vekaletsiz İşgörme Türk Borçlar Kanunu Kanun Numarası: 6098 Kabul Tarihi: 11/1/2011 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarih: 4/2/2011 Sayısı: 27836 İkinci Kısım: Özel Borç İlişkileri Dokuzuncu Bölüm: Vekâlet İlişkileri Birinci Ayırım: Vekâlet Sözleşmesi A. Tanımı – Madde 502 Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır. Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır. B. Kurulması – Madde 503 Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır. C. Hükümleri I. Vekâletin kapsamı – Madde 504 Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar. Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz. II. Vekilin borçları 1. Talimata uygun ifa – Madde 505 Vekil, vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Ancak, vekâlet verenden izin alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hâllerde, vekil talimattan ayrılabilir. Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekâlet borcunu ifa etmiş olmaz. 2. Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme a. Genel olarak – Madde 506 Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. b. İşin üçüncü kişiye gördürülmesi hâlinde – Madde 507 Vekil, yetkisi dışına çıkarak işi başkasına gördürdüğünde, onun fiilinden kendisi yapmış gibi sorumludur. Vekil başkasına vekâlet vermeye yetkili ise, sadece seçmede ve talimat vermede gerekli özeni göstermekle yükümlüdür. Vekâlet veren, her iki durumda da vekilin kendi yerine koyduğu kişiye karşı sahip olduğu hakları, doğrudan doğruya o kişiye karşı ileri sürebilir. 3. Hesap verme – Madde 508 Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür. Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlüdür. 4. Edinilen hakların vekâlet verene geçişi – Madde 509 Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer. Vekilin iflası hâlinde vekâlet veren, bu alacağın kendisine geçmiş olduğunu iflas masasına karşı da ileri sürebilir. Vekâlet veren, vekilin kendi adına ve vekâlet veren hesabına edinmiş olduğu taşınır eşyanın iflas masasından ayrılarak kendisine verilmesini isteyebilir. Vekilin sahip olduğu hapis hakkından iflas masası da yararlanır. III. Vekâlet verenin borçları – Madde 510 Vekâlet veren, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemek ve yüklendiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür. Vekil, vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini vekâlet verenden isteyebilir. Ancak vekâlet veren, kusuru bulunmadığını ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir. IV. Birlikte vekâlet verenlerin ve birlikte vekillerin sorumluluğu – Madde 511 Bir kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar. Vekâleti birlikte üstlenenler, vekâletin ifasından müteselsil olarak sorumludurlar ve yetkilerini başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet vereni, ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç altına sokabilirler. D. Sona ermesi I. Sebepleri 1. Tek taraflı sona erdirme – Madde 512 Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. 2. Ölüm, ehliyetin kaybedilmesi ve iflas – Madde 513 Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır. Vekâletin sona ermesi vekâlet verenin menfaatlerini tehlikeye düşürüyorsa, vekâlet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da temsilcisi, vekâleti ifaya devam etmekle yükümlüdür. II. Hükümleri – Madde 514 Vekilin sözleşmenin sona erdiğini öğrenmeden önce yaptığı işlerden, vekâlet veren ya da mirasçıları sözleşme devam ediyormuş gibi sorumludur. İkinci Ayırım: Kredi Mektubu ve Kredi Emri A. Kredi mektubu – Madde 515 Kredi mektubu, mektup gönderenin gönderilene bir üst sınır belirleyerek veya belirlemeksizin, kredi mektubundan yararlanacak belirli kişiye istemde bulunacağı miktarda para ve benzeri şeyleri verme konusundaki vekâletini içeren belgedir. Kredi mektubu, vekâlet sözleşmesi ve havale hükümlerine tabidir. Üst sınır belirlenmeksizin verilmiş olan kredi mektubunda mektuptan yararlanacak kişi, bu mektupla ilgili olanlar arasındaki ilişkiye açıkça uygun olmayan fazla bir istemde bulunursa mektup gönderilen, durumu gönderene bildirmek ve cevap alıncaya kadar ödemeyi ertelemek zorundadır. Kredi mektubuyla verilen vekâlet, ancak gönderilen tarafından belirli bir miktar için kabul edildiği takdirde geçerli olur. B. Kredi emri I. Tanımı ve şekli – Madde 516 Bir kimse kendi adına ve hesabına kredi emri verenin sorumluluğu altında bir üçüncü kişiye kredi açmak veya krediyi yenilemek için emir almış ve kabul etmişse, kredi emri verilen vekâletini aşmadıkça emri veren, kredi borcundan kefil gibi sorumlu olur. Ancak, kredi emri yazılı olmadıkça emri veren sorumlu olmaz. II. Kredi emrinden yararlananın ehliyetsizliği – Madde 517 Kredi emrini veren, kredi emrinden yararlananın ehliyetsizliğini ileri sürerek kredi emri verilene karşı sorumluluktan kurtulamaz. III. Kredi emri verilenin önel vermesi – Madde 518 Kredi emri verilen, kredi emrinden yararlanana kendiliğinden önel verir veya kendisine talimat verildiği hâlde kredi emrinden yararlanana başvurmayı ihmal ederse, kredi emri veren sorumluluktan kurtulur. IV. Taraflar arasındaki ilişki – Madde 519 Kredi emri veren ile kredi emrinden yararlanan arasındaki ilişkiye, kefil ile asıl borçlu arasındaki ilişkiyi düzenleyen hükümler uygulanır. Üçüncü Ayırım: Simsarlık Sözleşmesi A. Tanımı ve şekli – Madde 520 Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir. Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.

Simsarlık ve Vekalet Sözleşmesi ile Vekaletsiz İşgörmeye ilişkin Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Read More »