Ticaret Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konkordato Sürecinde Mahkemece Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması

Konkordato Sürecinde Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması AYM Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda; konkordato sürecinde mühlet verilen borçlunun bazı tasarruflarda bulunabilmek için mahkemeden ilgili işlemlere izin verilmesini talep etmesi üzerine mahkemenin izni vermeden önce alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda olduğu öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; konkordato sürecinde borçlunun kanunda belirtilen hukuki işlemleri ancak mahkeme kararıyla kendisine izin verilmesi hâlinde yapabildiği, buna karşılık borçlunun söz konusu işlemleri yapabileceği yönündeki mahkeme kararının itiraz konusu kuralla alacaklılar kurulu tarafından muvafakat verilmiş olması şartına bağlanmış olduğu, mahkeme kararının şarta bağlanmasının mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığı, alacaklılar kurulunun karar yeter sayısının kanunda düzenlenmediği belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Mülkiyet hakkı, maddi varlığı bulunan taşınır ve taşınmaz mal varlığını kapsadığı gibi maddi bir varlığı bulunmayan hak ve alacakları da içermektedir. Devlet, alacakların tahsiline ilişkin sistemi kurarken gerek alacaklıların gerekse de borçlu ve üçüncü kişilerin hak ve menfaatlerini gözetmeli ve kişilerin mülkiyet haklarının korunması için gerekli tedbirleri almalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesinde konkordato sürecinde verilen kesin mühlet içinde borçlu tarafından rehin tesisi, kefalet verilmesi, ivazsız tasarruflarda bulunulması, taşınmazlar ile işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırların ve işletmenin devamlı tesisatının devredilmesi ve takyit edilebilmesi mahkemenin iznine tabi kılınmıştır. İtiraz konusu kural ise mahkemenin bu işlemlerin yapılmasına izin vermeden önce alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda olduğunu düzenlemektedir. Konkordatonun, alacaklıların alacaklarını mümkün olduğu ölçüde tahsil edebilmesinin yanında mali durumu bozulan borçlunun durumunu iyileştirerek ticari faaliyetlerine devam edebilmesine imkân tanıma amacı da bulunmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda konkordato sürecinde alacaklılar ile borçlunun menfaatlerini dengeleyecek yollar öngörülmeli ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir netice doğuracak şekilde sonuçlandırılmaması hususu göz önünde bulundurulmalıdır. Dava konusu kural uyarınca, alacaklılar kurulunun muvafakat etmemesi hâlinde mahkemenin borçlunun tasarruf yetkisini kullanması yönünde karar vermesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla kural, alacaklıların muvafakat vermeme yönündeki kararının tarafların menfaatleri yönünden en uygun çözüm olup olmadığını değerlendirme hususunda mahkemeye herhangi bir takdir alanı bırakmamaktadır. Öte yandan taraflar arasında adil bir denge kurulabilmesi ancak alacaklılar kurulunun kararının da denetime tabi kılınmasıyla ve hâkime takdir yetkisi verilmesiyle sağlanabilir. Bu değerlendirmeler ışığında, borçluya izin vermenin tarafların menfaatlerinin korunması bakımından hakkaniyete daha uygun sonuçlar doğurabileceği dikkate alındığında mahkemeyi takdir yetkisinden mahrum bırakmanın devletin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında tarafların yarışan menfaatleri arasında denge kurulabilmesi amacıyla sürecin komiser atanmak suretiyle mahkemece yürütüldüğü gözetildiğinde, itiraz konusu kuralla söz konusu menfaatler arasında kurulması gereken dengenin alacaklılar lehine borçlu aleyhine sonuçlara yol açabileceği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Konkordato Sürecinde Mahkemece Borçlunun İşlemlerine İzin Verilmesi için Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/10 Karar Sayısı: 2024/97 Karar Tarihi: 4/4/2024 R.G.Tarih-Sayı: 6/6/2024-32568 İtiraz Yoluna Başvuran: Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi İtirazın Konusu: 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle değiştirilen 297. maddesinin 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…muvafakatini almak zorundadır.” ibaresinin Anayasa’nın 9., 10., 138. ve 140. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir. Olay: Konkordato sürecinde mühlet verilen borçlunun tasarruf izni verilmesini talep etmesi üzerine itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı ikinci fıkrası şöyledir: “Borçlu, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz ve ivazsız tasarruflarda bulunamaz; taşınmazını, işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırını ve işletmenin devamlı tesisatını devredemez ve takyit edemez. Aksi hâlde yapılan işlemler hükümsüzdür. Mahkeme bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin görüşü ile alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorundadır.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 18/1/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür. 2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. 3. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde, konkordato sürecinde borçlunun, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemeyeceği, kefil olamayacağı ve ivazsız tasarruflarda bulunamayacağı; taşınmazını, işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırını ve işletmenin devamlı tesisatını devredemeyeceği ve takyit edemeyeceği belirtilmiştir. Fıkranın üçüncü cümlesinde ise mahkemenin bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin görüşü ile alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda olduğu hüküm altına alınmıştır. 4. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 2004 sayılı Kanun’un 297. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…muvafakatini almak zorundadır.” ibaresinin iptalini talep etmiştir. 5. Bakılmakta olan davadaki talebin konusu mal varlığıyla ilgili olarak borçluya tasarrufta bulunma izni verilmesine ilişkindir. Talebin kabulünün şartlarından biri alacaklılar kurulunun muvafakatinin alınmasıdır. Bununla birlikte itiraz konusu kuralın “…almak zorundadır.” şeklindeki bölümü komiserin görüşünün alınması bakımından da geçerli ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla kuralın esasına ilişkin incelemenin talebin konusu da gözetilerek kuralda yer alan “…muvafakatini…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir. 6. Açıklanan nedenlerle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 7101 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle değiştirilen 297. maddesinin 7327 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…muvafakatini almak zorundadır.” ibaresinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan ibarede yer alan “…muvafakatini…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına, yürürlüğünün durdurulması talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 7. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN ÇETİN tarafından

Konkordato Sürecinde Mahkemece Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mal, Hizmet veya Marka Benzerliği Nedeniyle Tescil Başvurusunun Reddedilmesi

Mal, Hizmetl veya Marka Benzerliği Nedeniyle Tescil Başvurusunun Reddi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/11-426 Karar No: 2024/35 Karar Tarihi: 31-01-2024 Özet: Davalı şirkete ait dava konusu markadaki “MAKRO TEKNİK GLASS WOOL” ibaresinde öne çıkan unsurun “MAKRO” ibaresi olması sebebiyle anılan markadaki esas unsur “MAKRO” ibaresi olup markadaki diğer ibarelerin yardımcı unsur niteliğinde oldukları görülmektedir. Buradan hareketle davacıya ait itiraza mesnet “Makro” ve “Macro” esas unsurlu markalar ile davalı şirkete ait “MAKRO TEKNİK GLASS WOOL” ibareli marka arasında, esas unsurlar nazara alınarak yapılan karşılaştırmada, görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerliğin bulunduğu açıktır. Dolayısıyla davacı markaları ile davalı şirkete ait dava konusu markanın aynı mal veya hizmetlerde kullanılması durumunda o mal ve hizmetlerin aynı teşebbüsten ya da bağlı teşebbüsten geldiği yönünde iltibasa sebep olabileceğinin kabulü zorunludur. Bu itibarla davalı şirkete ait “MAKRO TEKNİK GLASS WOOL” ibareli marka ile davacıya ait “Makro” ve “Macro” esas unsurlu markalar arasında aynı mal ve hizmetlerde markanın köken gösterme fonksiyonu yönünden karıştırılma ihtimali bulunmaktadır, Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir. (556 s. KHK. m. 7, 8, 35, 42, 43, 47, 53) (11. HD. 27.01.2020 T. 2020/1119 E. 2021/520 K.) Taraflar arasındaki Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalılar vekillerince ayrı ayrı istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili; müvekkilinin \”makro” ve “macro” esas unsurlu çok sayıda seri markalarının bulunduğunu, davalı şirketin bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki 2016/30280 sayılı “MAKRO TEKNİK GLASS WOOL” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere başvuruda bulunduğunu, başvuruya müvekkilince yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığınca 35 inci sınıf hizmetler yönünden kısmen kabul edildiğini, bunun dışındaki mallar yönünden ise itirazlarının reddine karar verildiğini, bu karara yaptıkları itirazın ise nihai olarak TÜRKPATENT YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davalı başvurusu ile müvekkili markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, başvurunun ortalama tüketicilerce müvekkilinin seri markası gibi algılanacağını, ayrıca sınıflar arasında da benzerlik olduğunu, müvekkilinin “Macro” ve “Macrocenter” markalarının herkes tarafından bilinen tanınmış marka statüsünde bulunduğunu, dava konusu markanın müvekkili markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlamayı amaçladığını ve marka başvurusunun kötüniyetli olduğunu ileri sürerek TÜRKPATENT YİDK kararının iptaline, tescili hâlinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP 1. Davalı Makro Teknik Endüstri Ürünleri ve Makine İmalat San. Tic. A.Ş. vekili; davacının itirazına mesnet markalar ile müvekkili başvurusu arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. 2. Davalı … vekili; TÜRKPATENT YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markaları arasında başvuru kapsamında kalan mal ve hizmetler yönünden iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 29.11.2018 tarihli ve 2017/427 Esas, 2018/432 Karar sayılı kararı ile; markalar arasında görsel ve işitsel olarak birbirinin aynı veya devamı olduğu intibaının uyandığı, hem davalı markası kapsamında kalan mallar açısından benzerliğin tespit edilmiş olması hem de marka işaretleri arasındaki fonetik ve görsel benzerlik bulunması karşısında 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname\’nin (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin olduğu, davalının müktesep hakkının bulunmadığı, 556 sayılı KHK\’nın 8/4 üncü maddesinde sayılan şartların ise gerçekleşmediği, davalının başvurusunun kötüniyetli olduğuna ilişkin somut verilerin dosya kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne TÜRKPATENT YİDK kararının iptaline, davalı adına tescilli 2016/30280 sayılı markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 10.07.2020 tarihli ve 2019/280 Esas, 2020/646 Karar sayılı kararı ile; “macro” ve “makro” ibaresinin ayırt ediciliğinin oldukça düşük olduğu, anılan ibarenin ortak olarak yer aldığı markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldırabileceği, başvuruda \”MAKRO\” ibaresinin yanında \”TEKNİK GLASS WOOL\” ibaresi ile renk ve şekil unsurlarına yer verildiği, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet \”MAKRO/MACRO\” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK\’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…Dava, davalının marka tescil başvurusuna davacının yaptığı itirazın kısmen reddine dair TPMK YİDK kararının iptali ile tescili halinde markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Mahkemece davalının 2016/30280 sayılı “MAKRO TEKNİK GLASS WOOL” ibareli başvuru markası ile davacının itirazına mesnet gösterdiği “MAKRO/MACRO” esas unsurlu markaları arasında 556 sayılı KHK\’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı şirket vekili ve davalı TPMK vekilinin istinafı üzerine bölge adliye mahkemesince “makro” ibaresinin ayırt ediciliğinin düşük olduğu, davalının başvurusuna “teknik glass wool” unsuru ekleyerek ayırt ediciliği sağladığı ve bu nedenle benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince, başvuru konusu “MAKRO TEKNİK GLASS WOOL” ibareli marka ile davacının itirazına gerekçe gösterdiği “MAKRO/MACRO” ibaresinin ayırt ediciliğinin düşük olduğu ve davalının başvurusuna \”teknik glas wool\” unsurunun eklenmesiyle ayırt ediciliğin sağlandığı ve benzerlik bulunmadığı kabul edilmişse de, benzerlik değerlendirmesinde markaların baskın unsurları gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketiciler nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekmektedir. Bu hususlar nazara alınarak yapılan değerlendirmede davacı markalarının asıl unsurunu “MAKRO” VE

Mal, Hizmet veya Marka Benzerliği Nedeniyle Tescil Başvurusunun Reddedilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Türk Patent ve Marka Kurumu Kararlarından Zarar Gören Kişilerin Tazminat Davası Açması

Türk Patent ve Marka Kurumu Kararlarından Kaynaklanan Zararlar Nedeniyle Tazminat Davası Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/11-387 Karar No: 2024/78 Karar Tarihi: 07-02-2024 Özet: Dava konusu olan ve marka başvuru işlemleri neticesinde davalı Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından gerçekleştirilen iş ve işlemlerin 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu\’nun 156 ncı maddesi ile 556 sayılı KHK\’nın 71 inci maddesi kapsamında olması sebebiyle işbu davanın ihtisas mahkemesi olarak belirlenen ve adli yargı düzeninde yer alan Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektir. (2577 s. K. m. 2, 15) (6769 s. K. m. 2, 156) (6100 s. K. m. 114, 115) (556 s. KHK m. 47, 53, 71) Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; müvekkilinin kendi oluşturduğu “…” ibareli marka ile kozmetik ürün satışı faaliyetinde bulunduğunu, bu ürünlerin satışı için dava dışı Gizli Bahçe Kozmetik San. Ltd. Şti. (dava dışı şirket) ile 21.04.2006 tarihli tek satıcılık sözleşmesi imzalandığını, sonrasında dava dışı şirket tarafından 2006/19861 sayılı ve “…” ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, müvekkilince bu başvuruya 06.07.2006 tarihinde itiraz edildiğini, ancak itirazın reddine karar verilerek belirtilen markanın tescil edildiğini, öte yandan müvekkilinin 2006/32989 sayılı “…” ibareli marka başvurusunun Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararıyla reddedildiğini, dava dışı şirketin 2007/31676 sayılı marka başvurusunun da tescil edildiğini, müvekkilinin 2008/44683 sayılı marka başvurusunun da dava dışı şirketin yukarıda anılan iki markası gerekçe gösterilerek reddedildiğini, bu karara karşı müvekkilince yapılan itirazın 2006/32989 sayılı marka hakkında müddet kaydı konulduğu gerekçesiyle davalı Türk Patent ve Marka Kurumu’nun YİDK kararıyla reddedildiğini, müvekkilince yapılan bu itirazlardan sonuç alınamaması üzerine ilgili Bakanlıklar nezdinde yapmış olduğu şikayetlere istinaden hazırlanan raporlarda müvekkilinin haklılığının ortaya konulduğunu, müvekkilince açılan marka hükümsüzlüğü ve marka hakkına tecavüzün önlenmesi davasının reddedildiğini, bu sırada müvekkili ile dava dışı şirket temsilcileri arasında yapılan protokoldeki imzalardan birinin sahteliği sebebiyle gerçekleştirilen suç duyurusu neticesinde yapılan ceza yargılaması ile dava dışı şirket temsilcisinin özel belgede sahtecilik suçundan mahkum edildiğini, kesinleşen bu karar sonrasında Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine başvuru yapılarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğunu, bu talebin kabulü neticesinde aynı dosya üzerinden verilen ek karar ile önceki kararın iptali ile 2006/19861 sayılı markanın hükümsüzlüğüne karar verildiğini, bu karar üzerine müvekkilince 25.06.2018 tarihinde marka tescilinin yapılması ve zararlarının ödenmesi için tekrardan davalı Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvurulduğunu, davalı Kurumca verilen 12.09.2018 tarihli cevapta dava dışı şirketin ikinci marka başvurusunun yapıldığını belirtilerek müvekkilinin taleplerinin reddedildiğini, davalı Kurumun dava dışı şirketin ilk marka başvurusu hakkında açılan davanın devamı süresince ikinci marka başvurusunu askıda bekletmeyip tescil etmesinin ağır hizmet kusuru olduğunu, dava konusu edilen markanın dava dışı şirket tarafından tescil edilmesi nedeniyle müvekkilinin aynı marka konusu ürünleri satışının 2006 yılından bu yana yapılamadığı gibi yapılan satış ve anlaşmaların da iptal edildiğini, bu sebeple müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını, bu zarardan davalı Kurumun sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 7.000.000,00 TL maddi, 3.000.000,00 TL manevi tazminatın 25.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili; görev itirazında bulunarak müvekkili hakkında açılan soruşturmaların sonuçsuz kaldığını, davacının hak arama hürriyetini kötüye kullandığını, marka başvurusunun reddedilmesi sebebiyle müvekkili aleyhine dava açılamayacağını, müvekkilinin mevzuata aykırı işleminin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 28.05.2020 tarihli ve 2020/52 Esas, 2020/144 Karar sayılı kararı ile; Ankara 10. İdare Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 2018/2255 Esas, 2019/2473 Karar sayılı kararı ile davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun (2577 sayılı Kanun) 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar verildiği, verilen kararın 22.02.2020 tarihinde kesinleştiği, davacının davalı Türk Patent ve Marka Kurumu’nun dava dışı şirket adına dava konusu markayı tescil etmesinin ağır hizmet kusuru olduğu iddiasıyla iş bu davayı açtığı, idarenin hangi tür eylem ve işlemlerinin kusur veya ağır kusur teşkil ettiğinin değerlendirilmesinin idari yargının görevi alanında olduğu, dava konusu uyuşmazlığın 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu\’nun 156 ncı maddesi kapsamında kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan usulden reddine, taraflardan birinin istemi üzerine ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası ile birlikte uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 01.10.2020 tarihli ve 2020/949 Esas, 2020/793 Karar sayılı kararı ile; 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) 47 ile 53 üncü maddeleri arasında davalı Türk Patent ve Marka Kurumu kararlarına itiraz yolunun düzenlendiği, 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’da (5000 sayılı Kanun) açıklandığı üzere ihtisas mahkemelerinin görevinin başlayabilmesi için hem 556 sayılı KHK, hem de 5000 sayılı Kanun\’da belirtilen zorunlu başvuru yollarının tamamlanarak bir YİDK kararı tesis ettirilmesinin şart olduğu, adli yargının sadece YİDK kararının iptaline ilişkin davada görevli olduğu, davalının özel hukuk tüzel kişisi olmaması ve davanın hizmet kusurundan kaynaklanması nedeniyle bu davada adli yargının görevli bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…Dava, davalı Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından dava dışı şirket adına dava konusu markanın tescil edilmesinden kaynaklanan ağır kusur iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. 22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu\’nun “Görevli ve yetkili mahkeme” başlıklı 156/2 maddesinin ikinci

Türk Patent ve Marka Kurumu Kararlarından Zarar Gören Kişilerin Tazminat Davası Açması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Halinde Ceza Koşulu (Cezai Şart) Talep Edilebilir mi

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Nedeniyle Ceza Koşulu Talep Edilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/11-503 Karar No: 2024/99 Karar Tarihi: 14-02-2024 Özet: Taraflarca imzalanan sözleşme ve protokolün ilgili maddeleri karşısında sözleşme süresince davalının yıllık taahhüdüne uygun alım yapmamasına rağmen ihtirazi kayıt ileri sürülmeden ürün verilerek sözleşmenin devam ettirilmesinin artık ceza koşulunun talep edilemeyeceği hususunda davalıda haklı güven oluşturmayacağı aşikardır. Bu itibarla davalı şirketten asgari alım taahhüdüne uyulmamasından dolayı ceza koşulu talep edebileceğinden, bölge adliye mahkemesince bu hususlar dikkate alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir. (6100 s. K. m. 355, 369, 371) (6098 s. K. m. 125, 179, 182) (4721 s. K. m. 2) Taraflar arasındaki teminat mektubunun iadesi ve cezai şart alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cezai şart talebinin reddine karar verilmiştir. Kararın asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle birleşen davada cezai şart talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda birleşen dava bakımından karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından birleşen davada Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. ASIL DAVA 1. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 02.05.2011 tarihinde beş yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince 04.05.2011 ilâ 04.05.2012 tarihleri arasında geçerli olan ve her sene süresi uzatılan 100.000,00 TL’lik süreli teminat mektubu verildiğini, müvekkilinin sözleşme ile satmayı taahhüt ettiği ürünlerden hedefleri gerçekleştiremediğinden bahisle davalının ihtarname keşide ederek cezai şart talep ettiğini, davalının bu ihtarnamesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, zira bu ihtarnameden sonra da davalı şirketin mal tedarik etmeye devam ettiğini, ayrıca müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun bulunmadığını ileri sürerek müvekkilinin davalı şirkete borçlu olmadığının tespitine ve teminat mektubunun paraya çevrilmesinin ihtiyati tedbir ile önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davalı vekili; müvekkili ile davacı arasında akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını ve bu sözleşmeye dayalı olarak davacının 100.000,00 TL’lik teminat vermeyi kabul ettiğini, davacının ayrıca bu sözleşmeye ek olarak 02.05.2011 tarihli satış taahhütnamesi imzaladığını, davacının taahhüdüne aykırı davrandığını, bu nedenle 123.360 USD cezai şart borcu bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. II. BİRLEŞEN DAVA 1. Davacı vekili; müvekkili ile davalı şirket arasında 02.05.2011 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığını ve ayrıca davalı tarafından bu sözleşmeye ek olarak 02.05.2011 tarihli satış taahhütnamesi verildiğini, diğer davalının bu sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, davalılar tarafından taahhütlerin yerine getirilemediği durumda cezai şart ödeyeceğinin kabul edildiğini, davalı şirketin eksik ürün alması ve dolayısıyla taahhüdüne aykırı davranması nedeniyle 123.360 USD cezai şart borcu bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin davalı şirketten 20.180,79 TL cari hesap alacağı olduğunu ileri sürerek cezai şart borcundan şimdilik 10.000 USD\’nin fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının ve 20.180,79 TL cari hesap alacağının ticari avans faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında cezai şart talebini 36.060 USD olarak ıslah etmiştir. 2. Davalı vekili; önceki yıllara ilişkin olarak ihtirazi kayıt ileri sürülmediğinden eksik alım nedeniyle cezai şart talep edilemeyeceğini, davacının cezai şart talebinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, zira davacı şirketin her dönem sonunda tekrar mal tedarik etmeye devam ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 06.03.2018 tarihli ve 2016/487 Esas, 2018/195 Karar sayılı kararı ile; asıl dava açıldıktan sonra davacı tarafça davalıya 04.08.2016 tarihinde 20.180,79 TL cari hesap alacağının ve vade farkı faturası tutarı 19.866,31 TL olmak üzere toplam 40.000,00 TL ödeme yapıldığı, davalı tarafından da teminat mektubunun iade edildiği, böylece asıl davanın ve birleşen davadaki cari hesap alacağı talebinin konusuz kaldığı, birleşen davada davalı tarafından yapılan ödemenin davacı tarafından ihtirazi kayıt konulmadan kabul edildiği, para alındıktan sonra asıl davaya konu teminat mektubunun iade edildiği, ayrıca davacının ticari defter ve kayıtlarındaki davalı hesaplarının sıfırlandığı, dolayısıyla cezai şart alacağından vazgeçildiği gerekçesiyle asıl dava konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cari hesap alacağı talebi konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, cezai şart talebi yönünden davanın reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 21.05.2020 tarihli ve 2018/1626 Esas, 2020/523 Karar sayılı kararı ile; asıl davanın ve birleşen davadaki cari hesap alacağı talebinin konusuz kaldığı, birleşen davada cezai şart talebinin sadece son yıla ilişkin olarak kabul edilebileceği, zira önceki yıllara ilişkin olarak mal teslimi yapılırken ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünün ispatlanamadığı, fesih tarihine kadar ihtirazi kayıt ileri sürülmeden mal ifaya devam edilmiş olması nedeniyle artık cezai şartın istenmeyeceğine dair davalıda haklı bir güvenin oluşturulduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl davada ve birleşen davada cari hesap alacağı talebinin konusu kalmaması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada cezai şart talebinin kısmen kabulü ile 14.220 USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4.a maddesi gereğince kamu bankalarınca 1 yıllık vadeli USD mevduata işletilecek en yüksek oranda faiz işletilerek davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK\’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davacı/birleşen davada davalı vekilinin asıl davaya ve birleşen davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Asıl dava, bayilik sözleşmesi kapsamında karşı tarafa verilen teminat

Asgari Alım Taahhüdüne Uyulmaması Halinde Ceza Koşulu (Cezai Şart) Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hatır için Senet Düzenlenmesi Halinde Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılabilir mi

Hatır Senedi Nedeniyle Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/445 Karar No: 2022/1773 Karar Tarihi: 20-12-2022 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı … Tur. Otelcilik Tic. A.Ş. tarafından müvekkili şirket hakkında başlatılan icra takibine dayanak senedin, bir kısım unsurları eksik olarak diğer davalı … Turizm Bilişim Bilgisayar Tic. San. Ltd. Şti. ile imzalanan 17.09.2013 tarihli sözleşmeden sonra teamül gereği, kambiyo senedi düzenlemek iradesi olmaksızın verilen on beş adet adi senetten bir tanesi olduğunu, bu adi senetlerden üçünün iade alındığını, davalı … Ltd. Şti. ile müvekkili arasındaki sözleşmenin karşılıklı olarak feshedilmiş olmasına rağmen bahsi geçen şirketin senedi teslim etmeyerek müvekkilinin iradesine aykırı bir şekilde sözleşme tarihinden önceki bir tarihi düzenleme tarihi olarak göstererek diğer eksik unsurları da tamamladıktan sonra muvazaalı ve kötü niyetli olarak diğer davalı … Turizm A.Ş.\’ye ciro ile teslim ettiğini, davalıların boş senedi kanun ve müvekkilinin rızası hilafına doldurarak sahtecilik eylemini gerçekleştirdiklerini, dava konusu senetle ilgili olarak davalı … Ltd. Şti. aleyhine … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyasında menfi tespit davası açıldığını, bu şirket yetkililerinin tüketicileri dolandırdıkları hususunun tüm Türkiye çapında yazılı ve görsel basında yer aldığını, bu nedenle davalı … Turizm A.Ş.\’nin iyi niyetli olduğunun kabul edilemeyeceğini ileri sürerek, bu davanın … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine, müvekkili şirketin davalılara borçlu olmadığının tespitine, davalı … Ltd. Şti. ile müvekkili şirket arasındaki sözleşmenin feshedilmiş olduğunun tespitine ve müvekkili tarafından verilen adi senedin istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu bononun bir kısım unsurlarının bononun tedavüle çıkarılıncaya kadar tamamlanmış olmasının yeterli olduğunu, müvekkilinin iyi niyetli yetkili hamil olması nedeniyle davacının bedelsizlik iddiasını müvekkiline karşı ileri süremeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.11.2015 tarihli ve 2014/955 E., 2015/808 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen … Turizm Bilişim Bilgisayar Tic. San. Ltd. Şti. ile ilgili olarak … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyası ile dava açıldığı ve davanın hâlen derdest olduğu anlaşıldığından, bu şirket yönünden derdestlik nedeniyle davanın reddine karar verilmek üzere dosya tefrik edilerek 2015/135 E. kaydedildiği ve tefrik edilen bu dava derdestlik nedeniyle usulden reddine, karar verildiği belirtildikten sonra; davacı şirket tarafından davalının icra takibine koyduğu senetlerden dolayı borçlu olmadıklarının tespiti talep edilmiş ise de, davacının ticarî ilişki içerisinde olduğu lehtar … şirketine karşı ileri sürdüğü def\’îleri iyi niyetli üçüncü kişi olan davalıya karşı ileri sürmesinin mümkün olmadığı, davalının sırf kendi zararına kötü niyetli olarak senetleri aldığını kanıtlaması gerektiği, ancak davalının kötü niyetli olduğuna dair delil sunmadığı ve mevcut delilleri ile de bunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine, asıl alacağın %20’sine tekabül eden 80.000TL icra inkâr tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilitemyiz isteminde bulunulmuştur. 8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 06.02.2018 tarihli ve 2016/13484 E., 2018/422 K. sayılı kararı ile; “…Dava takip konusu bononun lehtar yönünden bedelsiz, davalı hamil yönünden ise hamilin kötü niyeti nedeniyle bedelsiz olduğu iddiasına dayalı menfi tespit davasıdır. Mahkemece iş bu davada davalı gösterilen lehtara ilişkin dava lehtar hakkında daha önce açılan menfi tespit davasının varlığına işaretle tefrik edilmiş ayrı bir esasa kaydedilmiş, sonrasında derdestlik nedeniyle reddedilmiştir. Davacının lehtara karşı bononun bedelsiz kaldığını ispat etmesi ve bunu başardıktan sonra hamilin kötü niyetini ispat etmesi gerekir. Ayrıca menfi tespit davası içerisindeki bazı vakıaları senet hamilinin kötü niyetinin değerlendirilmesinde etkili olabilir. Bu durumda mahkemece davacının bono lehtarı hakkında açtığı … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 E. sayılı dosyasının kesinleşmesi beklenmesi keza (TTK. md. 687 – e. TTK. md. 599) o davada davacının lehtara da borçlu olmadığının kesinleşmesi halinde bu davadaki davalının kötü niyetli olup olmadığı her türlü delille ispatlanabileceğinden davacı da delil listesinde açıkça tanık bildirmesi nedeniyle davacının tanıkları dinlenip tüm deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğu ile bozulmuştur. Direnme Kararı: 9. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.10.2020 tarihli ve 2019/677 E., 2020/461 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, eldeki davada davalı şirket yetkilisi hakkında açılmış herhangi bir kamu davası bulunmadığı ve davalının dava konusu bonoyu kötü niyetle iktisap eden hamil olduğunun da ispat edilemediği, … 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davanın bekletici mesele yapılmasında hiçbir hukukî menfaat bulunmadığı, zira belirtilen mahkemece verilecek kararın eldeki dava dosyasına bir etkisinin bulunmadığı, dolayısıyla usul ekonomisi ilkesine de aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının lehtara karşı bononun bedelsiz kaldığını ispat etmesi ve bunu başardıktan sonra hamilin kötü niyetini ispat etmesi gerekip gerekmediği; mahkemece davacının bono lehtarı hakkında açtığı … Asliye Ticaret Mahkemesinin … sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği, bu kararın kesinleşmesinin beklenmesi hâlinde ve davada davacının lehtara da borçlu olmadığının kesinleşmesi durumunda ise bu davadaki davalının kötü niyetli olup olmadığının tespiti bakımından davacının delil listesinde açıkça tanık bildirmesi nedeniyle davacının tanıkları dinlenip tüm deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır. 13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz)

Hatır için Senet Düzenlenmesi Halinde Bedelsizliğe Dayalı Menfi Tespit Davası Açılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Dava Dilekçesinde Asıl Alacak için Faiz Talep Edilmese Bile Islah ile Faiz Talep Edilmesi Mümkün mü

Islah ile Faiz Talep Edilmesi Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/8977 Karar No: 2021/2307 Karar Tarihi: 04-03-2021 Özet: Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu\’nun ilgili maddesi \”Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair feri haklar dahi sakıt olur.\’\’ hükmünü amirdir. Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, asıl alacağa bağlı fer’i nitelikte bir haktır. Faiz asıl alacağa bağlı olmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına veya ıslah ile faiz talep edilmesine engel teşkil etmez. O halde; davacı tarafından dava dilekçesinde faiz talep edilmese bile ıslah ile faiz talep edilebileceğinden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (818 s. K. m. 113, 131) Dava ve Karar Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve davalılar…, …, … tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı, …\’den 11/05/2005 tarihli noterde yapılan satış vaadi sözleşmesi ile taşınmaz satın aldığını, Erdemli Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/247 Esas-2007/639 K. sayılı ilamı ile sözleşmenin imza tarihinde …’in kısıtlı olduğu gerekçesi ile iptal edildiğini, sözleşme yapılırken oğlu …’in de yanında olduğunu bu durumun kendisinden gizlendiğini, kaza sonucu işini göremez hale gelmesi nedeniyle kısıtlılık kararı verildiğini ve vasilik kararının ilan edilmediğini, satış için ayrıca şahitler huzurunda 16.000 TL değerinde köy senedi düzenlendiğini, bahçenin satın alındığında harap durumda olduğunu, iki kamyon toprak döktürüldüğünü, ağaçların bakımının, ilaçlamasının, gübrelemesinin yaptırıldığını, bahçenin etrafına duvar ördürüldüğünü, 5.100 TL masraf yapıldığını ileri sürerek toplam 21.100 TL alacak talebinde bulunmuş 03/03/2014 havale tarihli dilekçesi ile; faiz yönünden talebini ıslah ederek satış bedeli 16.000TL’nin, sözleşme tarihi ve taşınmaz bedelinin ödenme tarihi olan 11.04.2005 tarihinden, 03.06.2008 dava tarihine kadar yasal faizi 5.109,48.TL ile dava tarihinden ıslah tarihine kadar olan yasal faizi 8.280,99 TL’nin, toplam 13.390.47 TL yasal faizi ile taşınmaza yapılan bakımlara ilişkin 27.12.2011 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olan 2.461,82 TL bedelin, dava tarihinden ıslah tarihine kadar yasal faizi olan 1.274.14 TL’nin de ıslahı ile, toplam 14.664,61 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir Mahkemece davanın kısmen kabulü ile toplam 18.461,82 TL\’nin davalılardan miras payları oranında tahsili ile davacıya verilmesine, faize ve fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar …, …, … tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Davacı, … ile 11/05/2005 tarihinde noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin mahkeme kararı ile iptal edildiğini ileri sürerek ödediği 16.000 TL bedel ile taşınmaza yaptığı faydalı ve zorunlu masraflar toplamı olan 5.100 TL\’nin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tarafına iadesini talep etmiş, 03/03/2014 havale tarihli dilekçesi ile faiz talebi yönünden davasını ıslah ederek 14.664,61 TL daha yükseltmiştir. Mahkemece ‘…davacı vekilince dava dilekçesi ile birlikte faize ilişkin olarak ve de fazlaya ilişkin olarak hakların saklı tutulduğuna dair ihtirazı bir kayıt konulmamıştır. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi uyarınca da; asıl alacak hakkında mürüru zaman vaki olunca faiz ve feri alacak hakkında da müruru zaman vaki olmuş sayılır.\’ denilmekle faiz açısından da asıl alacağa uygulanması gerekli zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Davalılar vekilinin ıslahla arttırılan faiz alacağı açısından açıkça ve süresinde zamanaşımı itirazının bulunduğu dikkate alındığında davamızda uygulanması gerekli 1 yıllık zamanaşımı süresi (davacı en geç zarar vereni dava tarihi itibariyle öğrendiğini kabulü ile) içerisinde faize ilişkin talepte bulunulmadığı’ gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile fazlaya ve faize ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiş ise de; ifayı imkansız hale getiren … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/247 Esas-2007/639 K. sayılı dosyası ile satış vaadi sözleşmesinin 20/07/2007 tarihinde iptaline karar verildiği ve kararın 09/11/2007 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 2008 yılında ve süresinde açıldığı, asıl alacak yönünden zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı anlaşılmaktadır. Dava tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu\’nun 113. maddesi \”Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair feri haklar dahi sakıt olur.\’\’ hükmünü amirdir. Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, asıl alacağa bağlı fer’i nitelikte bir haktır. Faiz asıl alacağa bağlı olmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına veya ıslah ile faiz talep edilmesine engel teşkil etmez. O halde; davacı tarafından dava dilekçesinde faiz talep edilmese bile ıslah ile faiz talep edilebileceğinden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden yukarıda yazılı gerekçeler ile hükmün düzeltilerek onanması HUMK. 438/7 maddesi gereğidir. Sonuç Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın “Hüküm” fıkrasının 1 nolu bendinin tamamen karardan çıkartılmasına, yerine “Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, toplam 18.461,82.TL\’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan miras payları oranında tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” sözlerinin yazılarak hükmün düzeltilmiş bu hali ile ONANMASINA, 945,85 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK\’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK\’nın 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Esas No: 2022/1469 Karar No: 2023/1230 Karar Tarihi: 27-03-2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında görülen tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme kararı davacılar … ve … vekili ile davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacılar dava dilekçesinde özetle; davalı kooperatifin 70 üyesi bulunduğunu, kooperatife ait taşınmazın imar uygulaması sonucunda üç

Dava Dilekçesinde Asıl Alacak için Faiz Talep Edilmese Bile Islah ile Faiz Talep Edilmesi Mümkün mü Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tahkim Şartı: Sözleşme Süresinin Sona Ermesine Rağmen Ticari İlişkinin Devam Etmesi

Tahkim Sözleşmesi ve Tahkim Şartı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/103 Karar No: 2023/1185 Karar Tarihi: 29-11-2023 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.03.2022 tarihli ve 2020/1634 Esas, 2022/1742 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davacı … Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine, tefrik edilen davada davacı vekilinin inceleme konusu karara karşı istinaf başvurusunda bulunma hakkı mevcut olmadığından istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ile tefrik edilen davada davacı … Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili; müvekkili ile davalı … Electronics Inc. arasında “… Güvenlik Sistemi Ürünleri”nin Türkiye’de dağıtımına, pazarlanmasına ilişkin ve münhasırlık esasına dayanan distribütörlük ilişkisi kurulduğunu, distribütörlük ilişkisi çerçevesinde müvekkili şirketin ilgili ürünlerin satış, pazarlama ve dağıtımını üstlendiğini, buna karşılık davalının bu ürünlere ilişkin tedarik, satış sonrası hizmetler, yedek parça temini ve ürünlerle ilgili garanti hizmetlerini sunmayı taahhüt ettiğini, müvekkili şirketin bu ticari ilişkiden kaynaklanan tüm hizmetleri büyük bir başarı ile yerine getirdiğini, ancak güvenlik sistemlerine ilişkin satış sonrası hizmetler ve özellikle yedek parça tedarik yükümlülüğünün davalı tarafından yerine getirilmediğini, buna rağmen müvekkilinin üstlenmiş olduğu yükümlülüklerini ihlâl etmemek için stoklarında bütün hâlde bulunan ve kullanıma hazır ürünleri parçalayarak yedek parça teminini sağlamak zorunda kaldığını, distribütörlük ilişkisinin devam ettiği süre zarfında ürünlerin üreticisi olan davalı tarafından uluslararası bir organizasyon olan … üyeliğinin farklı bir yan kuruluşu olan … … Co. Ltd.’ye devredildiğini, dolayısıyla müvekkiline “… Electronics” markalı olarak satılan ve stoklarda bulunan tüm ürünlerin işe yaramaz hâle geldiğini, … üyeliğinin devri neticesinde müvekkilinin çok sayıda devlet ihalesine ve özel ihalelere giremediğinden büyük zarara uğradığını, davalı tarafından yapılan ihlallerin giderilmesi amacıyla keşide edilen ihtarnamenin karşılıksız kalması üzerine distribütörlük ilişkisinin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla maddi zarar, yoksun kalınan kâr ile denkleştirme tazminatı alacağından şimdilik 50.000 TL\’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili; taraflar arasında ilk olarak 01.06.2005 tarihinde distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, daha sonra 01.01.2007 tarihinde ilk sözleşmeyle son derece benzer hüküm ve koşullar içeren ikinci distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, son olarak 01.01.2008 tarihinde üçüncü distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, taraflar arasında bu tarihten sonra herhangi bir sözleşme imzalanmadığını ve ilişkinin 2008 tarihli sözleşmenin hüküm ve koşulları uyarınca devam ettiğini, tüm sözleşmelerde sözleşmenin Kore hukukuna tâbi olduğunun ve sözleşmeden … uyuşmazlıkların Kore Ticari Tahkim Kurulunun Ticari Tahkim Kuralları uyarınca tahkim yoluyla çözüleceğinin hükme bağlandığını, geçerli tahkim şartı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, öte yandan müvekkilinin sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının sözleşmeye aykırı tutum ve eylemlerinden dolayı müvekkili tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı dosyasında … Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. tarafından … Electronics Tic. A.Ş. aleyhine açılan dava işbu dava ile birleştirilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 26.09.2019 tarihli ve 2017/463 Esas, 2019/922 Karar sayılı kararı ile; birleştirilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 E. sayılı dosyasının tefrikine karar verildikten sonra; davacı ile davalı … Electronics Inc. arasındaki distribütörlük sözleşmesinde yer alan açık hükme rağmen tarafların sözleşme ilişkisini devam ettirdikleri, bu ilişkiye sözleşme hükümlerinin değil de fiili sözleşmesel ilişki kurallarının uygulanmasının distribütörlük ilişkisinde tarafların hak ve borçlarının tespitini imkânsız hâle getireceği, ayrıca bu durumun hakkaniyetli de olmayacağı, sözleşmedeki şekli açık hükme rağmen tarafların süre sonunda sözleşme ilişkisini devam ettirerek sözleşmenin devamına ilişkin iradelerini ortaya koyduğu, böylece şekli iradeye değil sözleşmenin devamına yönelik bu açık fiili iradeye üstünlük tanınması gerektiği, Türk mevzuatında distribütörlük sözleşmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı için acentelik sözleşmelerini düzenleyen hükümlerin kıyasen uygulanacağı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun (6102 sayılı Kanun) 121/2 maddesi gereğince belirli süre için yapılan bir acentelik sözleşmesinin süre dolduktan sonra uygulanmaya devam edilmesi hâlinde sözleşmenin belirsiz süreli hâle geleceği, tüm bunlara göre taraflar arasındaki distribütörlük sözleşmesinin süresiz hâle geldiği, süresiz hâle gelen bu sözleşmede geçerli tahkim şartının bulunduğu, tahkim şartına göre mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle davalı … Electronics Inc. açısından tahkim itirazının kabulü ile dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine karar verilmiştir.. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı davasında davacı … Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 26.02.2020 tarihli ve 2019/2499 Esas, 2020/248 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine tefrik edilen davadaki davacı … Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekilinin inceleme konusu karara karşı istinaf başvurusunda bulunma hakkı mevcut olmadığından istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı davada davacı … Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”..1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere gerektirici sebeplere göre, birleşen (tefrik edilen) dosyadaki davacı … Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş.’nin temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Davacı … Elektronik ve Güvenlik Sistemleri San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin temyiz itirazlarına gelince; Dava, distribütörlük ilişkisinin haklı nedenle feshi sebebiyle uğranılan zararın tazmini ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesi uyarınca denkleştirme tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesi’nce davalı … Electronics Inc.’nin tahkim itirazının kabulü ile dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile

Tahkim Şartı: Sözleşme Süresinin Sona Ermesine Rağmen Ticari İlişkinin Devam Etmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aralarında Organik Bağ Bulunan Şirketlere ait Borcun Üstlenilmesi, Takas veya Mahsup Edilmesi

Aralarında Organik Bağ Bulunan Şirketlere ait Borcun Üstlenilmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Borcun Üstlenilmesi A. İç üstlenme sözleşmesi – Madde 195 Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmiş olur. Borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden doğan borçlarını ifa etmedikçe, diğer taraftan yükümlülüğünü yerine getirmesini isteyemez. Borçlu, borcundan kurtarılmamışsa, diğer taraftan güvence isteyebilir. B. Dış üstlenme sözleşmesi Öneri ve kabul – Madde 196 Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur. İç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile borçlu tarafından alacaklıya bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir. Alacaklının kabulü açık veya örtülü olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin üstlenenin ifasını kabul eder veya onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir işleme rıza gösterirse, borcun üstlenilmesini kabul etmiş sayılır. Önerinin bağlayıcılığı – Madde 197 Borcun üstlenilmesine ilişkin öneri alacaklı tarafından her zaman kabul edilebilir. Ancak, üstlenen veya önceki borçlu, kabul için bir süre koyabilir. Alacaklı bu sürenin bitimine kadar susarsa, öneri reddedilmiş sayılır. Önerinin alacaklı tarafından kabul edilmesinden önce yeni bir iç üstlenme sözleşmesi yapılır ve bu ikinci üstlenmeye ilişkin olarak alacaklıya öneride bulunulursa, ilk öneride bulunan, önerisi ile bağlı olmaktan kurtulur. C. Borçlunun değişmesinin sonuçları Bağlı hak ve borçlar – Madde 198 Borçlu değişmiş olsa bile, alacaklının borçlunun kişiliğine özgü olanlar dışındaki bağlı hakları saklı kalır. Bununla birlikte borcun güvencesi olarak rehin veren üçüncü kişinin ve kefilin sorumlulukları, ancak onların borcun üstlenilmesine yazılı olarak rıza göstermeleri hâlinde devam eder. Savunmalar – Madde 199 Üstlenilen borca ilişkin savunmaları ileri sürme hakkı, yeni borçluya geçer. Dış üstlenme sözleşmesinden aksi anlaşılmadıkça yeni borçlu, alacaklıya karşı önceki borçlunun ileri sürebileceği kişisel savunmalarda bulunamaz. Yeni borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden kaynaklanan savunmaları alacaklıya karşı ileri süremez. D. Sözleşmenin hükümsüzlüğü – Madde 200 Dış üstlenme sözleşmesi hükümsüz hâle gelirse, iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak üzere, eski borç bütün bağlı borçlarıyla birlikte varlığını sürdürür. Bundan başka, borcu üstlenen üstlenme sözleşmesinin hükümsüz hâle gelmesinde ve alacaklının zarara uğramasında kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklı, önceden sağlanmış güvenceyi yitirmesi yüzünden veya başka herhangi bir sebeple uğradığı zararın giderilmesini üstlenenden isteyebilir. E. Borca katılma – Madde 201 Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar. F. Malvarlığının veya işletmenin devralınması – Madde 202 Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz. G. İşletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi – Madde 203 Bir işletme, başka bir işletme ile aktif ve pasiflerin karşılıklı olarak devralınması ya da birinin diğerine katılması yoluyla birleştirilirse, her iki işletmenin alacaklıları, bir malvarlığının devralınmasından doğan haklara sahip olup, bütün alacaklarını yeni işletmeden alabilirler. Bir tek kişiye ait olup da, kollektif veya komandit ortaklık hâline dönüştürülen bir işletmenin borçları hakkında da aynı hüküm uygulanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/454 Karar No: 2023/1221 Karar Tarihi: 13-12-2023 Özel Daire Kararı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.09.2019 tarihli ve 2018/822 Esas, 2019/5856 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak ve itirazın iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada davalılar … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. ve İn.. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. (birleşen davada davacı) vekillerinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.1 inci maddesi gereğince esastan reddine, asıl davada davacı-birleşen davada davalı S.. Sigorta A.Ş. vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun’un 353/1.b.2 nci maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu asıl ve birleşen davadaki kararının düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verilmesine ve asıl davanın kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Kanun\’un 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun\’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek asıl davada davalılar, birleşen davada davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. ASIL DAVA 1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. arasında noter onaylı 14.02.2008 tarihli \”Sözleşme Yapma ve Prim Tahsil Etme Yetkisini Haiz Acentelik Sözleşmesi\”nin imzalandığını, davalı acentenin alt acentelikler kurması konusunda engel bir husus bulunmadığından alt acentelikler vermesinde de anlaşmaya varıldığını, bu suretle üçlü acentelik sözleşmeleri yapıldığını, ancak Hazine Müsteşarlığının başta 23.09.2010 tarihli ve 2010/31 sayılı sektör duyurusu olmak üzere aynı yıl ilân ettiği duyurularıyla alt acentelik, tali acentelik, bağlı acentelik, acenteler arası işbirliği v.b. organizasyonların faaliyetlerinin durdurulmasına karar verildiğini, bunun üzerine davalı … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.’nin üstlendiği işin bu şirket ile idarî ve iktisadî açıdan özdeş olan diğer davalı İn.. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. üzerinden yürütülmeye başlandığını, başka bir ifadeyle Hazine Müsteşarlığının söz konusu kararının akabinde davalı … Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş. yetkililerinin talebi üzerine müvekkiliyle diğer davalı İn.. İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. arasında 01.11.2010 tarihli \”Danışmanlık ve Acente

Aralarında Organik Bağ Bulunan Şirketlere ait Borcun Üstlenilmesi, Takas veya Mahsup Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Okuma Yazma Bilmeyenlerin İmza Kullanarak Düzenledikleri Senet veya Sözleşme Geçerli midir

Okuma Yazma Bilmeyenlerin İmza Kullanarak Senet Düzenlemesi Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2021/5929 Karar No: 2022/6891 Karar Tarihi: 11-10-2022 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasında görülen davada Kumluca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12.05.2014 tarih ve 2013/133 E. – 2014/324 K. sayılı kararın Yargıtay\’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline geri çevrilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra iade edildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, davalının, müvekkili ile dava dışı asıl borçlu arasında 31.03.2011 tarihinde akdedilen genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, asıl borçlunun kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcunu ödememesi üzerine müvekkili tarafından asıl borçlu ve davalı aleyhine ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının, takibe okuma yazması olmadığından bahisle itiraz ettiğini ancak kredi sözleşmesinde imzası bulunduğunu, iddia ettiği gibi okuma yazma bilmese dahi bu durum temyiz kudretini ortadan kaldırmayacağından kefaletinin yine de geçerli olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının okuma yazma bilip bilmediğinin tespiti için ilgili İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü\’ne müzekkere yazıldığı, ilgili kurumca müzekkereye verilen cevapla, davalı adına bir kayda rastlanmadığının bildirildiği, verilen cevaptan davalının okuma yazma bilmediğinin tespit edildiği, davacı yanın, okuma yazma bilmeyen davalının imzası bulunan belgenin içeriğini bildiğine dair kanıt sunamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Davacı banka ile dava dışı asıl borçlu arasındaki 31.03.2011 tarihli genel kredi sözleşmesini, davalı müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Davalı sözleşme altındaki imzasını inkar etmemekte ancak okuma yazma bilmediğini ileri sürerek, sözleşmeyi patronu olan asıl borçlunun isteğiyle içeriğine vakıf olmadan imzaladığını savunmaktadır. İmza, kişinin kimliğini gösteren, onu belirleyen ve diğerlerinden ayıran bir işarettir. Borç altına girme iradesini ve özellikle beyan iradesini kesin olarak açıklar, tamamlayıp ortaya koyar (Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Yetkin, Ankara 2017, s. 289). İmzanın kural olarak el yazısı ile atılması zorunlu olmakla birlikte, örf ve âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında el yazısı dışında başka bir araçla atılması mümkündür. Keza, fiziksel bir engeli ya da okuma yazma bilmemesi sebebiyle imza atamayanlar imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md.16). Ancak okuma yazma bilmeyen kişi imza kullanıyorsa, bu imzası ile sözleşme yapıp borç altına girebilir. Mevzuatımızda buna engel teşkil edecek bir hüküm bulunmamaktadır. Nitekim, Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi\’nin 15.07.2017 gün, 2016/13764 Esas, 2017/3903 Karar sayılı ilamında da benzer sonuçlara ulaşılmış, keza Hukuk Genel Kurulu 28.06.2022 gün, 2019/(19)11-253 Esas, 2022/1036 Karar sayılı ilamında ise, bir kimsenin okuma yazma bilmemesine rağmen, imza kullanarak kambiyo senedi düzenlemesinin mümkün olduğunu belirlemiştir. Belirtilen gerekçelerle, davalının okuma yazma bilmediği kabul edilse dahi bu durum tek başına sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi, sadece bu nedenle de davalının imzaladığı sözleşmenin içeriğini bilmediği kabul edilemez. Davalıdan sadır olduğuna şüphe bulunmayan imza sözleşmenin kurulması ve davalının borç altına girmesi için yeterlidir. Bu itibarla, mahkemece sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilerek işin esasına girilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, mahkeme hükmünün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11.10.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/13764 Karar No: 2017/3903 Karar Tarihi: 17.05.2017 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Karar Davacı vekili, davalının, dava dışı …’nun müvekkili bankadan kullandığı krediye müşterek müteselsil kefil olduğunu, borçluya çekilen ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine icra takibine geçildiğini, davalının açılan bu icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini, davalının kredi sözleşmesini bizzat kendisinin kefil sıfatıyla imzaladığını ileri sürerek itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davaya dayanak yapılan kredi sözleşmesindeki imzanın kendisine ait olmadığını, kefil olmak için alacaklı bankaya hiç gitmediğini, okuma yazmasının da olmadığını, bu nedenle sözleşmenin geçersiz olduğunu, davanın da süresinde açılmadığını savunarak davanın reddini istemiştirMahkemece, kredi sözleşmesindeki kefalet imzasının alınan bilirkişi raporu ile davalının eli ürünü olduğunun tespit edildiği, gerek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nda, gerekse de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nda okuma yazma bilmeyenlerin sözleşme yapamayacağı, yaptıkları sözleşmenin geçersiz olacağı konusunda bir hüküm olmadığı, Türk Borçlar Kanunu\’nun 26 vd. maddelerinde sözleşmelerin nasıl olacağı, hangi hallerde geçersiz sayılacağının belirtildiği, davalının, hile veya yanılmaya dayanmadığı, dolayısıyla davalının sözleşmenin geçersiz olduğuna dair ileri sürdüğü olguların kanuni dayanaktan yoksun olduğu, davalının davaya konu genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olarak imza attığı, ödenmeyen borçtan sorumlu olduğu gerekçesiyle alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne, %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 17/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/253 Karar No: 2022/1036 Karar Tarihi: 28.06.2022 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu\’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından Büyükçekmece 2. İcra Müdürlüğünün 2011/3047 E. sayılı

Okuma Yazma Bilmeyenlerin İmza Kullanarak Düzenledikleri Senet veya Sözleşme Geçerli midir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Pay Sahipleri Tarafından Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali Davası Açılması için Gerekli Şartlar

Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali Davası Açılması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Genel kurul kararlarının iptali İptal sebepleri – Madde 445 (1) 446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler. İptal davası açabilecek kişiler – Madde 446 (1) a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, b) Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, c) Yönetim kurulu, d) Kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri, iptal davası açabilir. Pay Sahipleri Tarafından Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali Davası Açılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2020/662 Karar No: 2022/1551 Karar Tarihi: 17-11-2022 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki anonim şirket genel kurul kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyiz istemi üzerine önce onanmış, davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirkette yaklaşık %17 oranında hissesinin bulunduğunu, müvekkilinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 420. maddesi uyarınca erteleme istemesi üzerine davalı şirketin 2013 yılı olağan genel kurul toplantısının 28.04.2014 tarihinde yapıldığını, anılan toplantıya katılan müvekkilinin açıklanmasını istediği hususlarda yeterli bilginin verilmediğini, şirketin 2012 yılında 21.046.971,85TL olan kârının 2013 yılında 1.465.726,86TL\’ye düştüğünü, bu düşüşün şirketin içinin boşaltıldığı ve finansal verilerle oynandığı şüphesini doğurduğunu, kârın miktarı gözetildiğinde üç yönetim kurulu üyesinin her birine aylık 70.000TL huzur hakkı ödenmesine dair kararın da fahiş olduğunu, bu kararın yıllardır müvekkiline kâr payı dahi ödemeyen şirketin müvekkilini bir kez daha zarara uğratmasına sebep olacağını ileri sürerek huzur hakkına ilişkin genel kurul kararının ve davalı şirketin 28.04.2014 tarihli olağan genel kurulunun iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili; dava konusu toplantıda davacıya Türk Ticaret Kanunu’nun 420. maddesi uyarınca gerekli açıklamaların yapıldığını, finansal denetim raporunun verildiğini, şirket kârının düşmesinin sebebinin bir önceki yıl kârının gayrimenkul satışından elde edilmesinden kaynaklandığını, yönetim kuruluna aylık 70.000TL huzur hakkı kararlaştırılmasının şirketin hacmine göre uygun bulunduğunu, zira 2011 yılı için yapılan toplantıda da yöneticilere aylık 20.000TL huzur hakkı ve ayrıca sene sonunda 200.000TL prim verildiğini, 2012 yılı için huzur hakkı arttırılmamakla birlikte ikramiyenin 250.000TL\’ye çıkarıldığını, bu kararlarda davacının da imzasının bulunduğunu, 2013 yılı kârının ülkede yaşanan gelişmelere bağlı olarak düştüğünü, şirketin kötü yönetilmediğini, genel kurul kararlarının iptal şartlarının oluşmadığını, elde edilen kârların sermayeye eklenip bedelsiz şekilde pay olarak ortaklara dağıtıldığını, bu durumun davacı tarafından bilindiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.09.2015 tarihli ve 2014/636 E., 2015/672 K. sayılı kararı ile; davacının davalı şirketin 28.04.2014 tarihli olağan genel kurul toplantısına katılarak kararlara ihtirazı kayıt koyduğu, bundan önce aynı toplantının 27.03.2014 tarihinde yapılması için çağrı geldiği, davacının isteği ve talebi ile toplantının ertelendiği, bilirkişi incelemesi sonrasında sunulan rapordan hareketle huzur hakkına ilişkin olarak alınan kararın davalı şirketin malî yapısıyla, iyi niyet kuralları ile bağdaşır nitelikte olmadığı, öte yandan her ne kadar dava konusu genel kurul toplantısının iptali istenmiş ise de genel kurul toplantısının iptalini gerektirecek yasal nedenler bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalı şirketin 28.04.2014 tarihinde yapılan 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan huzur hakkının artırılmasına ilişkin 7. maddesinin kanuna, ana sözleşmeye ve afaki iyi niyet kurallarına aykırı olması nedeniyle iptaline karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.05.2017 tarihli ve 2016/451 E., 2017/3128 K. sayılı kararı ile kararın onanmasına karar verilmiş, bunun üzerine davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 07.11.2019 tarihli ve 2019/2841 E., 2019/6994 K. sayılı kararı ile; “…Dava, anonim şirket genel kurulunda alınan kararın iptali istemine ilişkindir. Davacı vekilince davalı şirketin 28.04.2014 tarihinde gerçekleşen olağan genel kurul toplantısında alınan huzur hakkının artırılmasına ilişkin 7. maddenin iptali talep edilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 446. maddesi genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Somut olayda, davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen huzur hakkının artırılmasına ilişkin 7. maddeye yönelik olarak daha karar alınmadan önce karşı çıktığı, peşin muhalefette bulunduğu, bu şekildeki muhalefet öneriye karşı çıkma olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği anlaşıldığından huzur hakkının artırılmasına dair 7 nolu gündem maddesi ile ilgili kararın iptali isteminin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece anılan husus nazara alınmadan 7 nolu maddenin iptaline karar verilmesi doğru olmamış, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur. Direnme Kararı 9. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.03.2020 tarihli ve 2020/85 E., 2020/241 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 446/1. maddesi hükmündeki özel dava şartına ilişkin olarak genel kurul toplantısına katılmak, toplantıda alınan karara olumsuz oy kullanmak ve muhalefetini tutanağa geçirmek olarak sayılabileceği, olumsuz oya dair gerekçe belirtilmesinin zorunlu olmadığı, karara olumsuz oy kullanmanın muhalefet anlamı taşıdığı, davacının genel kurulca görüşülmekte olan ve huzur hakkını artıran maddeye karşı olduğu, anonim şirket genel kurul toplantılarında bir karar alınırken çoğu kez kimin olumlu kimin olumsuz oy verdiğine yer verilmeksizin genel bir ifade ile tutanağın hazırlandığı, böyle bir durumda kimin olumsuz oy kullandığı belli olmadığından olumsuz oy kullanan pay sahibinin olumsuz oy kullandığını, yani alınan karara muhalefet ettiğini tutanağa yazdırmak suretiyle iptal

Pay Sahipleri Tarafından Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali Davası Açılması için Gerekli Şartlar Read More »