Ticaret Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Şirketin Vergi Borcu Nedeniyle Kanuni Temsilci veya Şirket Ortağının Mal Varlığına Gidilebilir mi?

Şirketin Vergi Borcu ve Vergi Cezası Nedeniyle Kanuni Temsilci veya Şirket Ortağının Mal Varlığına Gidilebilir mi? Danıştay 3. Daire Esas No: 2022/858 Karar No: 2022/1322 Karar Tarihi: 28-03-2022 İstemin konusu: … Vergi Mahkemesinin kararına yöneltilen istinaf başvurusuna ilişkin … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ Dava konusu istem Davacı adına, asıl borçlu … Medya Reklam Uluslararası Yayıncılık Yapımcılık Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinden alınamayan 2006 ila 2015 yıllarının muhtelif dönemlerine ait kamu alacağının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti Asıl borçlu şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırmasında saptanan ticari yat nitelikli deniz taşıtı ile üç adet araca haciz uygulandığı, iki aracın haciz sıralamasında davalı idarenin ilk sırada bulunduğu, dava konusu ödeme emirleri içeriği toplam borcun 176.735,47 TL olduğu dikkate alındığında, öncelikle söz konusu mal varlığının satılarak kamu alacağının buradan tahsil edilip edilemeyeceği ortaya konulmadan davacının kanuni temsilci sıfatıyla takibinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle ödeme emirleri iptal edilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti İstinaf başvurusunun, usul ve hukuka uygun olduğu sonucuna varılan Vergi Mahkemesi kararının kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca reddine karar verilmiştir. Temyiz Edenin İddiaları: Asıl borçlu şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağının ait olduğu dönemde şirketin kanuni temsilcisi olan davacıdan tahsili yoluna gidilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir. Karşı Tarafın Savunması: Savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hâkiminin Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Üçüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: Hukuki Değerlendirme Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. Karar Sonucu Açıklanan nedenlerle; 1. Temyiz isteminin reddine, 2. Temyize konu Vergi Dava Dairesi kararının ONANMASINA, 3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 50. maddesi uyarınca, kararın taraflara tebliğini ve bir örneğinin de ilgili Vergi Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 28/03/2022 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. Danıştay 3. Daire Esas No: 2022/1 Karar No: 2022/1007 Karar Tarihi: 09-03-2022 Özet: Kamu alacağının davacının ortak olduğu dönemle ilgili olduğunun anlaşıldığı olayda, Mahkemelerince verilen ara kararı üzerine dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden asıl borçlu şirketin … miktar borcunun bulunduğu, şirketin dört adet aracına haciz uygulandığı, banka hesaplarına uygulanan hacizler sonucu … miktar tahsil edildiği, tüm takip yolları tüketilerek asıl borçludan tahsil imkanı kalmadığı somut bir şekilde ortaya konulan kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Açıklanan nedenlerle; Temyiz isteminin reddine, Temyize konu Vergi Mahkemesi kararının onanmasına, karar verilmiştir. (2577 S. K. m. 49) İstemin Konusu: Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma hükmüne uyulmak suretiyle verilen … Vergi Mahkemesinin kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ Dava konusu istem Davacı adına, T.H. …Nakliyat Sanayi Ticaret Limited Şirketi\’nden alınamayan 2005 ila 2008 yıllarına ait muhtelif kamu alacağının tahsili amacıyla ortak sıfatıyla düzenlenen …tarih ve …ila …, …tarih ve …takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti Dava konusu …tarih ve …ile …takip numaralı ödeme emirleri içeriği borçların dayanağı şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin 15/04/2010 tarihinde tasfiye memuruna usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, bu ödeme emirlerine karşı dava açılmadığı ve kamu alacağının davacının ortak olduğu dönemle ilgili olduğunun anlaşıldığı olayda, Mahkemelerince verilen ara kararı üzerine dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden asıl borçlu şirketin 27.372.862,31 TL borcunun bulunduğu, şirketin dört adet aracına haciz uygulandığı, banka hesaplarına uygulanan hacizler sonucu 50,42 TL tahsil edildiği, tüm takip yolları tüketilerek asıl borçludan tahsil imkanı kalmadığı somut bir şekilde ortaya konulan kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Temyiz Edenin İddiaları: Dava konusu ödeme emirlerinin dayanağı ihbarnameler usulüne uygun tebliğ edilmediği ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir. Karşı Tarafın Savunması: Savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hâkiminin Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Üçüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: Hukuki Değerlendirme İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. Karar Sonucu Açıklanan nedenlerle; 1. Temyiz isteminin reddine, 2. Temyize konu Vergi Mahkemesi kararının ONANMASINA, 3. Davacıdan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca …-TL maktu harç alınmasına, 4. 2577 sayılı Kanun\’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 09.03.2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. Karşı Oy Gerekçesi 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun\’un 35. maddesinde limited şirket ortaklarının şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacağı kurala bağlanmıştır. Değinilen Kanun maddesi uyarınca kanuni temsilcilerin ve tüzelkişinin vergi borcundan sorumlu tutulabilmesi için öncelikle, tüzelkişi hakkında 6183 sayılı Kanun ile belirlenen takip ve cebren tahsil yollarının tüketilmesi ve kamu alacağının tüzelkişinin mal varlığından tahsil olanağı bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Dosyadaki belgelerden, şirket malvarlığının tespitine yönelik idarece yürütülen araştırma neticesi şirket malvarlığında bulunan 5 ayrı aracı bulunduğu, bunlardan …, …, … plakalı araçlar üzerine haciz uygulandığı ve sözü edilen araçların satışına yönelik işlemlerin neticelendirilmediği anlaşıldığından amme alacağının kesinleştiğinden söz edilemeyeceğinden ortak sıfatıyla davacıdan tahsiline çalışılmasının hukuka uygun olmadığı görüşüyle temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyuyla Karara katılmıyorum. Danıştay 9. Daire Esas No: 2022/714 Karar No: 2022/1624 Karar tarihi: 26-04-2022 Özet: Asıl borçlu şirket hakkında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından Ticari İktisadi Bütünlük Kararı alınmadığı, Ticaret Sicil Gazetesi kayıtlarına göre de asıl borçlu şirkete defaten yönetim kayyımı atandığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, asıl borçlu şirketin tüzel kişiliğinin devam ettiği anlaşıldığından, asıl borçlu şirket hakkında takibin 670 sayılı Olağanüstü

Şirketin Vergi Borcu Nedeniyle Kanuni Temsilci veya Şirket Ortağının Mal Varlığına Gidilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kurucu İntifa Senedi Sahipleri, Anonim Şirketin Kısmi Bölünmesi Halinde Tazminat Talep Edebilir mi

Anonim Şirketin Kısmi Bölünmesi Halinde Kurucu İntifa Senedi Sahiplerinin Tazminat Hakkı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Bölünme Genel hükümler: İlke – Madde 159 (1) Bir şirket tam veya kısmi bölünebilir. a) Tam bölünmede, şirketin tüm malvarlığı bölümlere ayrılır ve diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin paylarını ve haklarını iktisap ederler. Tam bölünüp devrolunan şirket sona erer ve unvanı ticaret sicilinden silinir. b) Kısmi bölünmede, bir şirketin malvarlığının bir veya birden fazla bölümü diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin paylarını ve haklarını iktisap ederler veya bölünen şirket, devredilen malvarlığı bölümlerinin karşılığında devralan şirketlerdeki payları ve hakları elde ederek yavru şirketini oluşturur. Geçerli bölünmeler – Madde 160 (1) Sermaye şirketleri ve kooperatifler sermaye şirketlerine ve kooperatiflere bölünebilirler.  Şirket paylarının ve haklarının korunması – Madde 161 (1) Tam ve kısmi bölünmede şirket payları ve hakları 140 ıncı madde uyarınca korunur. (2) Devreden şirketin ortaklarına; a) Bölünmeye katılan tüm şirketlerde, mevcut payları oranında şirket payları veya b) Bölünmeye katılan bazı veya tüm şirketlerde, mevcut paylarının oranına göre değişik oranda şirket payları, tahsis edilebilir. (a) bendindeki bölünme “oranların korunduğu”, (b) bendindeki bölünme ise “oranların korunmadığı bölünme”dir. Bölünmenin uygulanmasına ilişkin hükümler Sermayenin azaltılması – Madde 162 (1) Bölünme sebebiyle devreden şirketin sermayesinin azaltılması hâlinde 473, 474 ve 592 nci maddeler ile kooperatiflerde Kooperatifler Kanununun 98 inci maddesine dayanılarak bu Kanunun 473 ve 474 üncü maddeleri uygulanmaz. Sermaye artırımı – Madde 163 (1) Devralan şirket sermayesini, devreden şirketin ortaklarının haklarını koruyacak miktarda artırır. (2) Bölünmede, ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler uygulanmaz. Bölünme sebebiyle, kayıtlı sermaye sisteminde müsait olmasa bile, tavan değiştirilmeden sermaye artırılabilir. Yeni kuruluş – Madde 164 (1) Bölünme çerçevesinde yeni bir şirketin kurulmasına bu Kanun ile Kooperatifler Kanununun kuruluşa ilişkin hükümleri uygulanır. Sermaye şirketlerinin kurulmasında, kurucuların asgari sayısına ve ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler uygulanmaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/269 Karar No: 2023/399 Karar Tarihi: 03-05-2023 Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki kurucu intifa/hisse senetlerine ilişkin tespit, tescil veya alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … (Kapatılan) 41. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacılar vekili; müvekkillerinin müteveffa …\’ın yasal mirasçıları olduğunu, muris …\’ın davalılardan Mapfre Genel Sigorta A.Ş.nin kurucu paydaşlarından olup, hâlihazırda 199 ve 200 numaralı iki adet kurucu intifa senedi ile 198,15 TL karşılığı nama yazılı pay senedi sahibi olduğunu, davalı … Genel Sigorta A.Ş.nin 24.09.2007 tarihinde kısmî bölünme işlemine tâbi tutularak diğer davalı …nin kurulduğunu, kurulan bu şirkete davalı … Genel Sigorta A.Ş.nin mal varlığının belirli unsurlarının aynî sermaye olarak tahsis edildiğini ve bu tahsis karşılığında davalı …nin bu tahsise isabet eden sermaye paylarının davalı … Genel Sigorta A.Ş. ortaklarınca iktisap edildiğini, bölünme işlemi neticesinde sadece murisin nama yazılı pay senedinden kaynaklı olan hissesine tekabül eden miktarda müvekkillerine davalı …de 42 adet aynî sermaye niteliğinde pay senedi verildiğini, ancak bölünme planında korunması gereken intifa hakkı sahiplerinin haklarının karşılığının gösterilmediğini, söz konusu bölünme işleminin, aslen intifa hakkı sahiplerinin haklarının karşılığı gösterilmeden gerçekleştirildiğinden batıl olduğunu, müvekkillerinin kurucu intifa senetlerinden kaynaklanan haklarının korunmadığını ileri sürerek kısmî bölünme işlemlerinin butlanına, bunun mümkün görülmemesi hâlinde müvekkillerinin bölünme ile hak etmiş olmaları gereken değiş/tokuş oranına göre belirlenecek kurucu intifa senedi karşılığına gelecek oranda kurucu intifa senedi tahsisi ile bu karşılık payların müvekkiller adına tesciline veya belirlenecek kurucu intifa senedinin karşılığına gelecek oranda rayiç bedelin tespiti ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar Cevabı 5. Davalı … Genel Sigorta A.Ş. vekili; husumet itirazında bulunarak davanın, bölünmeye ilişkin alınan genel kurul kararlarının üzerinden 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 381 inci maddesinde düzenlenen üç aylık süre geçtikten sonra açıldığını, bölünme işlemlerinin usul ve mevzuata uygun olarak gerçekleştirildiğini, butlan veya iptali gerektiren usulsüzlüğün yapılmadığını, kısmî bölünmenin davacıların sahip oldukları kurucu intifa senetlerini etkilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı … vekili; husumet itirazında bulunarak davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, bölünme işlemlerinin usul ve mevzuata uygun olarak gerçekleştirildiğini, davacıların kurucu intifa senetlerinin diğer davalı nezdinde mevcut olduğunu, bu senetlerde azalmanın söz konusu olmadığını, bölünme sonrası diğer davalının azalan sermayesinin tekrar artırılarak eski seviyesine getirildiğini, davacıların işbu davanın açılmasında hukuki yararlarının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararı 7. … (Kapatılan) 41. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.06.2012 tarihli ve 2011/407 Esas, 2012/134 Karar sayılı kararı ile; davanın kurucu intifa senetleri ile ilgili olduğu, kurucu intifa senedi sahipliğinin şirkette ortaklık sıfatı vermediği ve iptal davası açma hakkı tanımadığı, dava konusu bölünme işleminin genel kurul toplantısında alınan kararla gerçekleştiği, davacıların kurucu intifa senedi sahipliğinden dolayı genel kurul iptali davası açma haklarının olmadığı, iptal davası açma hakları olmayan davacıların bölünmenin butlanının tespiti davası da açamayacakları, kurucu intifa senetlerini çıkarma yetkisinin genel kurula ait olduğu, bu nedenle kurucu intifa senedi tahsisi ve tescili talebinin yerinde olmadığı, davalı …de genel kurul kararı ile davacılara tahsis edilmiş kurucu intifa senedi bulunmadığı ve …nin şirket ana sözleşmesinde kurucu intifa senedi bulunmadığı, ana sözleşmesinde kurucu intifa senedi bulunmadığından genel kurul tarafından intifa senedi çıkartılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 8. … (Kapatılan) 41. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.04.2014 tarihli ve 2012/17293 Esas, 2014/7051 Karar sayılı kararı ile; “…1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması ile davalı … Genel Sigorta A.Ş. yönünden davanın reddinin yerinde olmasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, davacıların murisi olan …\’ın davalılardan Mapfre Genel Sigorta A.Ş. nezdindeki kurucu hisse senetlerinin bu şirketin kısmi bölünme işlemine tabi tutulması sonucu kurulan … nezdindeki karşılığının gösterilmediği, intifa hakkı sahiplerinin haklarının karşılığı gösterilmediğinden bölünme işleminin batıl olduğu iddiasıyla bu işlemin butlanına, bunun mümkün görülmemesi halinde davacıların bölünme ile hak etmiş olmaları gereken değiş/tokuş oranına göre belirlenecek kurucu hisse senedi karşılığına gelecek oranda kurucu hisse senedi tahsisi ile bunların davacılar adına tesciline veya belirlenecek kurucu hisse senedi karşılığına gelecek

Kurucu İntifa Senedi Sahipleri, Anonim Şirketin Kısmi Bölünmesi Halinde Tazminat Talep Edebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Limited Şirketin Ek Tasfiyesi Davasında Şirkete Tasfiye Memuru Atanmasına Karar Verilmesi Gerekir mi

Limited Şirketin Ek Tasfiyesi Davasında Şirkete Tasfiye Memuru Atanması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/338 Karar No: 2024/3 Karar Tarihi: 24.01.2024 Mahkemesi: Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.03.2022 tarihli ve 2020/8099 Esas, 2022/2190 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki limited şirketin ek tasfiyesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b.2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne davacı taraf lehine vekâlet ücretine ve davalı aleyhine yargılama giderine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda resen bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili; ihyası talep edilen Mehmet Yardım İnş. Oto. Emlak Day. Tük. Mal. Paz. San. ve Tic. Limited Şirketi aleyhine Kurum zararının tahsili için Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2018/244 Esas sayılı dosyası ile dava açtıklarını, Konya Ticaret Sicil Müdürlüğünce 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7 nci maddesi gereğince şirketin 13.01.2014 tarihinde ticaret sicilinden resen terkin edildiğinin bildirildiğini, bu nedenle Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesince şirketin ihyası için dava açmak üzere müvekkiline yetki verildiğini ileri sürerek dava dışı Mehmet Yardım İnş. Oto. Emlak Day. Tük. Mal. Paz. San. ve Tic. Limited Şirketi’nin ihyasına karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 13.03.2019 tarihli ve 2019/26 Esas, 2019/111 Karar sayılı kararı ile; davacı dava dışı şirkete karşı açmış olduğu Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/244 Esas sayılı dosyasında verilen ara karar gereğince dava dışı Mehmet Yardım İnş. Oto. Emlak Day. Tük. Mal. Paz. San. ve Tic. Limited Şirketi\’ni ihya ettirmek üzere süre verildiği ve davacının dava dışı şirketin ihyasında hukuki menfaati olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile dava dışı Mehmet Yardım İnşaat Otomotiv Emlak Dayanaklı Tüketim Malları Pazarlama San. ve Tic. Limited Şirketi\’nin ticaret sicilinden terkinine ilişkin kaydın silinmesine ve şirketin ihyasına, davalı … davada yasal hasım olmasından dolayı yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasına yer olmadığına karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 11.06.2020 tarihli ve 2019/678 Esas, 2020/479 Karar sayılı kararı ile; davalı … Müdürlüğünce, ihyası istenen şirketin tescil ve ilan edilmiş adresinde bulunmaması sebebi ile silinme hususu Kanun’da tadadi olarak sayılan hâllerden olmadığından yapılan terkin işleminin usul ve yasaya aykırı olduğu, davalının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7 nci maddesinde öngörülen usul ve şartlar gerçekleşmeden ihyası istenen şirketi ticaret sicilinden resen terkin etmekle eldeki davanın açılmasına sebebiyet verdiği gözetilerek davalının yargılama giderleri ve harçtan sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, 6100 sayılı Kanun\’un 353/1-b.2 maddesi gereğince davacının talebi ile ilgili yeniden hüküm kurularak davanın kabulüne, dava dışı Mehmet Yardım İnşaat Otomotiv Emlak Dayanıklı Tüketim Malları Pazarlama San. ve Tic. Limited Şirketi\’nin ticaret sicilinden terkinine ilişkin kaydın silinmesine ve şirketin ihyasına, davacı davada kendisini vekil sıfatı ile temsil ettirdiğinden 3.400,00 TLvekâlet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK\’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK\’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davalının temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. 2- Dava, TTK\’nun Geçiçi 7. maddesi uyarınca ticaret sicilinden terkin edilen şirketin ihyası istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulü ile şirket tüzel kişiliğinin ihyasına karar verilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 547/2. maddesi \”Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiyesi için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir.\” hükmünü haiz olup, mahkemece, şirketin ihyasına karar verilmesinin yanı sıra 6102 sayılı TTK\’nın 547/2. maddesi uyarınca tasfiye memuru atanması ile tescil ve ilanı gerektiğinin gözetilmemesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle re’sen bozulması gerekmiştir. 3- Davacı tarafça, TTK’nın Geçici 7. maddesi uyarınca ticaret sicil müdürlüğünden terkin edilen şirketin, Cihanbeyli Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin 2018/244 esas sayılı dosyası ile başlatılan ilamlı icra takibinin neticelendirilmesi ile sınırlı olmak üzere ihyası için talepte bulunulmasına rağmen, mahkemece bu dosyaya hasren ihya kararı verilmemiş olması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de re’sen bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur. B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilâveten; dava dışı şirket hakkında açılmış dava varken terkin işlemi yapılmasının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7 nci maddesine aykırı olduğu, esasen tasfiye de yapılmadığından ve yapılacak tasfiye işlemi de Kanun’a uygun olmayacağından yalnızca taraf teşkilinin sağlanması bakımından ihya kararı verilmesiyle yetinilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. VI. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davalı, şirket tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden silinmesi işleminin usulüne uygun olarak yapıldığını, öte yandan davacının ihya talebi şirketin aktif ticarete dönmesi amaçlı olmayıp, devam eden davada usulüne uygun taraf teşkilinin sağlanması amaçlı olduğunu, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar vermekle birlikte ek tasfiyenin tamamlanması için tasfiye memuru ataması gerektiğini ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir. C. Uyuşmazlık Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7 nci maddesi gereğince ticaret sicilinden terkin

Limited Şirketin Ek Tasfiyesi Davasında Şirkete Tasfiye Memuru Atanmasına Karar Verilmesi Gerekir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Halinde Fazla Ödenen Bedeller Talep Edilebilir mi

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/207 Karar No: 2023/821 Karar Tarihi: 20-09-2023 Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.11.2018 tarihli ve 2016/1551 Esas, 2018/5419 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan 23.06.2008 tarihli sözleşme uyarınca müvekkilinin davalının Tekirdağ, Çorlu ve Çerkezköy İşletme Müdürlükleri bölgesinde ikinci ihbarname dağıtımı ve borçtan dolayı enerji kesme-açma gibi hizmetleri üstlendiğini, sözleşme devam ederken işçilik ücret ve giderlerine ilişkin taraflar arasında ihtilaf çıktığını, idarenin hakedişlerin hesaplanması safhasında bu hesap tarzının yanlış olduğunu ileri sürerek bordrolara müdahale ettiğini, internet sitesinde işçilik hesaplama modülüne göre düzenlenmeyen bordrolarda hakedişlerdeki işçilik ücretlerine ait bölümün ödenmeyeceğini duyurduğunu, işveren payı ayrıca dâhil edilerek hesaplama yapıldığı için Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) ödenen işçi ve işveren sigorta payı, damga vergisi, kaynakta kesinti yoluyla vergi dairesine ödenen vergi ve işçi ücretinde işçiye ödenen net maaş tutarı fazla hesaplanmak ve ödenmek suretiyle müvekkilinin zarara uğratıldığını, fazladan SGK ve vergi kesintisi, damga vergisi ve işçi ücreti ödenmek zorunda kaldığını ileri sürerek 80.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 16.05.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 176.032,45 TL’ye yükseltmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; işçilik maliyetinin idari şartnamenin 26 ncı maddesindeki esaslar dikkate alınmak suretiyle kamu ihale kurumunun işçilik hesaplama modülü kullanılarak yapıldığını, davacının ihale konusu işle ilgili çalıştırması istenen asgari sayıdan fazla sayıda personel çalıştırdığı hâlde kâr elde ettiğini, ilgili hakediş dönemine ait tüm bedelleri eksiksiz aldığını gösterecek şekilde “bu hak edişi aynen kabul ediyorum” beyanıyla imza altına alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı 6. Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 12.11.2012 tarihli ve 2010/496 Esas 2012/468 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin eki idari şartnamenin 26.3.1. maddesinde işveren payı dâhil işçilik ücretlerinin belirlendiği, anılan maddenin düzenleme biçiminden de anlaşıldığı üzere brüt asgari ücrete işveren payının da dâhil olduğu, bu miktara söz konusu maddede belirtilen pozisyonlarda çalışanlar için belirlenen katsayı uygulanmak suretiyle ödenecek ücretin belirleneceğinin açık olduğu, buna göre davacı şirketin fazladan ödeme yaptığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 176.032,45 TL’nin 80.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 96.032,45 TL’sinin de ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Daire Onama Kararı 7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 17.05.2013 tarihli ve 2013/2077 Esas, 2013/3304 Karar sayılı kararı ile; kararın onanmasına karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı 8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince karar düzeltme talebinde bulunulmuştur. 9. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 03.03.2014 tarihli ve 2013/7516 Esas, 2014/1516 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca işçilik ücretlerinin hesabında işveren payı dahil edilerek, hesaplama yapılması gerekirken, işveren payının hariç tutularak belirlenmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalı tarafça, hak edişlerin alınması sırasında davacının \”hak edişleri aynen kabul ediyorum\” beyanıyla ödemeleri kabul ettiği iddia edilmiş olup, mahkemece bu savunma üzerinde usulüne uygun bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Anılan sözleşmenin 13.1. maddesinde yükleniciye yapılacak ödemelerin her ay düzenlenecek, ara hak ediş raporları ile fatura karşılığı ödeneceği düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemece, hak edişler getirilip, ihale mevzuatı ve uygulamaları konusunda uzman bir bilirkişi veya bilirkişi heyetinden bordrolar, hak ediş belgeleri, sözleşme ve şartname hükümleri değerlendirilip, davalının bu yöndeki itirazlarını cevaplandıran, açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınarak, oluşacak uygun sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı belirtilerek, bozulması gerekirken, onandığı anlaşılmakla, davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı 10. Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 16.11.2015 tarihli ve 2014/185 Esas, 2015/337 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, hakedişler getirtilip ihale mevzuatı konusunda uzman iki mali müşavir ve bir hukukçu bilirkişiye dosya tevdi edilerek bilirkişi raporu alındığı, alınan bilirkişi raporunda; davalı idarenin uygulamasına göre 1.048.167,13 TL ödeme yapılabileceği, SGK primi dâhil hesaplama yapılması hâlinde ise ödenebilecek toplam ücretin 872.134,68 TL olması gerektiği, davacı vekilinin itirazlarının kabulü hâlinde 176.032,45 TL fazladan ödeme yapıldığının tespit edildiği, \”söz konusu hakedişleri aynen kabul ediyorum\” beyanının ibra olarak kabul edilip edilmeyeceğinin mahkemenin takdirinde olduğunun belirtildiği, sözleşme eki idari şartnamenin 26.3.1. maddesinde düzenlenen işçilik ücretlerinin işveren payı dâhil hesaplanması gerektiği, hakedişlerin alınması sırasında davacının \”hakedişleri aynen kabul ediyorum\” şeklindeki beyanının ibra olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede ise, iş sahibi ile yüklenici arasında ekonomik bakımdan ciddi bir dengesizliğin bulunduğu, bu tür sözleşmelerde yüklenicinin işini devam ettirebilmek için iş sahibinin istediği ya da hazırladığı belgeleri imzalamak zorunda olduğu, ayrıca davacıya ödenen miktar ile ödenmeyen miktar oranlandığında % 20\’den fazla bir orana karşılık geldiği, bu nedenle ödenmeyen 176.032,45 TL\’lik alacağın fahiş olduğu, davacının \”hakedişleri aynen kabul ediyorum\” şeklindeki beyanının ibra sayılamayacağı, davacı tarafından makbuz verilmesi olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 176.032,45 TL’nin 80.000,00 TL’sinin dava tarihinden, 96.032,45 TL’sinin de ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. 12. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.11.2018 tarihli ve 2016/1551 Esas, 2018/5419 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca işçilik ücretlerinin hesabında işveren payı dahil edilerek, hesaplama yapılması gerekirken, işveren payının hariç tutularak belirlenmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki 23.06.2008 tarihli sözleşmenin 9.2. maddesinin (6) nolu bendinde sözleşmenin ekleri arasında KİK Hizmet İşleri Genel Şartnamesi de yer

İhtirazi Kayıt Konulmadan Hakedişlerin İmzalanması Halinde Fazla Ödenen Bedeller Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aracın Devredilmesi Halinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının Sona Erme Şekli ve Zamanı

Aracın Devredilmesi Halinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının Sona Ermesi AYM Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kurallar İtiraz konusu kurallarda; sigortacının zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesini, işletenin değiştiğine dair bildirimin kendisine tebliğinden itibaren on beş gün içinde feshedebileceği ve sigortanın sözleşmenin fesih tarihinden itibaren on beş gün sonrasına kadar geçerli olacağı öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; kişinin aracını sattığı anda araç üzerindeki mülkiyet hakkının sona ermesine karşın itiraz konusu kurallar uyarınca sigorta sözleşmesinden kaynaklı sorumluluğunun devam ettiği, bu itibarla kusuru olmadığı hâllerde dahi tazminat sorumluluğunun bulunabileceği, kişinin işlediği veya ihmal ettiği bir fiilden sorumlu tutulması gerekirken kusursuz sorumluluğuna gidilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği, diğer yandan kurallara konu sigorta sözleşmesinin bir tüketici işlemi olduğu, sigorta sözleşmesinin feshedilip edilmeyeceği konusunda açıklığın bulunmamasının ve bu husustaki takdirin sigortacıya bırakılmasının devletin tüketiciyi koruma yükümlülüğüyle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi İtiraz konusu kurallar, sigortalı aracı işletenin değişmesi hâlinde aracı devreden işleten ile sigorta şirketi arasındaki sözleşmenin ne şekilde ve ne zaman sona ereceğini düzenlemektedir. Kurallar, aracı devreden işletenin sigortacıya yapacağı bildirimden sonra sigorta sözleşmesinin sona erdirilmesi konusunda sigortacıya takdir yetkisi tanımak ve tarafların karşılıklı olarak sözleşmenin sona erdirilmesi yönündeki iradeleri açıklamalarından sonra da belirli bir süre hüküm ve sonuç doğuracağını öngörmek suretiyle Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğünü sınırlamaktadır. Önceki işletenin aracı satmakla araç üzerindeki fiili ve hukuki hâkimiyeti sona ermektedir. Bununla birlikte önceki işletenin yeni işleten üzerinde herhangi bir denetim ve gözetim sorumluluğu bulunmadığı gibi yeni işletenin davranışlarını kontrol etme ve yönlendirme yetkisi ve gücü de yoktur. Önceki işletenin, davranışlarını kontrol etme imkânı olmayan bir kimsenin üçüncü kişilere zarar veren fiillerinden sorumlu tutulması oldukça ağır bir müdahale niteliği taşımaktadır. Önceki işletene bu derece ağır külfet yükleyen bir araç ancak daha hafif bir tedbirin bulunmaması hâlinde gerekli görülebilecektir. Bu bağlamda kurallar uyarınca, sözleşmenin tarafları olan önceki işleten ile sigorta şirketinin belirli bir süre daha hukuki sorumluluklarının devam etmesinin son çare niteliğinde olup olmadığı ve sözleşme özgürlüğüne yönelik daha hafif bir sınırlama aracının bulunup bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bu kapsamda satış veya devir işlemi yapılan ve işleteni değişen motorlu araçların tescilinde ya da trafiğe çıkarılmasında yeni işleten tarafından zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırılması şartının aranmasını içeren bir düzenleme yapmaya ilişkin kanun koyucunun önünde anayasal bir engel bulunmadığı görülmüş; kişinin, üzerinde hukuki ve fiilî olarak denetim ve kontrol imkânına sahip olmadığı kişilerin fiillerinden sorumlu tutulmasının bir zorunluluk olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda aracın devri suretiyle araç üzerindeki her türlü kontrol ve denetim yetkisini yitirmiş bulunan sigortalının artık işleten sıfatı da kalmadığı hâlde sözleşmenin sigorta şirketince feshedilmemesi durumunda sözleşme süresince, sözleşmenin feshedilmesi hâlinde dahi fesih tarihinden itibaren on beş gün boyunca yeni işletenin üçüncü kişilere vermiş olduğu zararlardan sorumlu tutulabilmesine imkân tanıyan kuralların gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu değerlendirmeler ışığında hedeflenen sonuca daha hafif bir sınırlamayla ulaşmanın mümkün olduğu anlaşılmış ve kuralların ölçülülük ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2023/130 Karar Sayısı: 2024/17 Karar Tarihi: 23/1/2024 R.G.Tarih-Sayı: 5/3/2024-32480 İtiraz Yoluna Başvuran: Adana 4. Tüketici Mahkemesi İtirazın Konusu: 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 94. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarının Anayasa’nın 35. ve 172. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: Ödenen tazminatın rücuen tahsili talebiyle başlatılan icra takibine konu itirazın iptali davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun itiraz konusu kuralların da yer aldığı 94. maddesi şöyledir: “Sigorta sözleşmesinin verilmesi ve işletenin değişmesi halinde yapılacak işlemler – Madde 94 (Birinci fıkra mülga: 25/6/1988 – KHK – 330/5 md.; Aynen kabul; 31/10/1990 – 3672/4 md.) (Değişik : 25/6/1988 – KHK – 330/5 md.; Aynen kabul:31/10/1990 – 3672/4 md.) Sigortalı aracı işletenlerin değişmesi halinde, devreden kişi 15 gün içinde sigortacıya durumu bildirmek zorundadır. Sigortacı sigorta sözleşmesini durumun kendisine tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde feshedebilir. Sigorta fesih tarihinden onbeş gün sonrasına kadar geçerlidir. (Beşinci fıkra mülga: 25/6/1988 – KHK -330/5 md.; Aynen kabul: 31/10/1990 – 3672/4 md.) (Değişik: 21/5/1997-4262/4 md.) Bu madde hükmüne uymayanlar 1 800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 26/7/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Genel Açıklama 3. Mali sorumluluk sigortası, sigortanın konusunu oluşturan riskin gerçekleşmesi hâlinde sigortayı yaptıran kişinin hukuken sorumlu tutulabileceği zararlar nedeniyle ödemekle yükümlü olacağı tazminatın sigorta şirketi tarafından teminat miktarıyla sınırlı olarak karşılanmasını güvence altına alan sigorta türüdür. Anılan sigorta, sigorta kapsamındaki riskin gerçekleşmesi ve zararın doğması durumunda, zarar gören kişilerin tazminat alacaklarını teminat altına almanın yanı sıra sigortayı yaptıran kişi bakımından da güvence sağlamaktadır. Söz konusu sigorta ihtiyari ya da zorunlu nitelikte olabilmektedir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 8). 4. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesinde işleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre bir motorlu aracın işletilmesinin bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına ya da bir şeyin zarara uğramasına sebep olması durumunda motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında ya da bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır. 5. Söz konusu Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrasında da karayolunda motorlu taşıt işletenlerin Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasından doğan hukuki sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmalarının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin tarafları işleten ile sigorta şirketidir. 6. Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasında ise zorunlu mali sorumluluk sigortasının Türkiye\’de kaza sigortası dalında çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri tarafından yapılacağı, bu sigorta şirketlerinin anılan sigortayı yapmakla

Aracın Devredilmesi Halinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının Sona Erme Şekli ve Zamanı Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kredi Başvurusu Sırasında Ödenen Dosya Masrafı ve Kredi Tahsis Ücreti Geri Alınabilir mi

Kredi Sözleşmesi Düzenlenirken Bankanın Kredi Tahsis Ücreti Tahsil Etmesi Yasal mı? Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2021/7043 Karar No: 2021/12881 Karar Tarihi: 13-12-2021 Özet: Somut olayda kredi sözleşmesinin Yönetmeliğin ve Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra 13/03/2020 tarihinde imzalandığı, bu anlamda davalıdan binde beş oranında kredi tahsis ücretinin alınmasının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekmiştir. (6502 s. K. m. 4) (6100 s. K. m. 353, 363) (Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik m. 10) (Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ m. 10) Dava Taraflar arasındaki hakem heyeti kararına itiraz davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın reddine dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Karar Davacı, banka müşterisi olan davalının 13.03.2020 tarihli Konut finansman sözleşmesi kapsamında 300.000,00-TL tutarında kredi kullandığını, kendisinden 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Finansal Tüketici hakkında düzenlemeleri dikkate alınarak, 2020/7 sayılı Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Tebliğ ile belirlenen 1.500,00-TL tahsis ücreti tahsil edildiğini, davalının kredisini kullandıktan sonra … Kaymakamlığı Hakem Heyetine başvurduğunu, kendisinden tahsil edilen ücretin iadesini talep ettiğini, hakem heyetinin tüketicinin talebinin kabul ettiğini belirterek usul ve yasaya aykırı olan hakem heyeti kararının iptalini talep etmiştir. Davalı, cevap vermemiştir. Mahkemece; davalıya kredi sözleşmesi gereğince kredi kullandırıldığı, kredi tahsis ücretinin alınmasını içeren poliçelerin tamamen güçlü durumda bulunan bankanın inisiyatifinde olmak üzere genel işlem şartı olarak davalıya dikte edildiği, tüketicinin poliçe içeriğine müdahale edemediği, poliçe klozunun salt kredi kullanmak isteyen tüketici ile müzakere edilmeden imzalandığı, tüketicinin yeterince aydınlatılmadığı, aydınlatıldı ise de aksi ispat yükü kendisinde olan davacı Banka tarafından bu hususun ispat edilemediği, söz konusu genel işlem şartını sadece kredi kullanabilmek için başvuruda bulunan davalı tüketici tarafın itiraz ederek kaldırma imkanının bulunmadığı, \’\’kredi tahsis ücretinin\’\’ yönetmelikle bankanın en çok binde beş oranında Bankalar tarafından tüketiciden tahsil edilebileceğinin düzenlendiği ancak her alacak hakkının talep hakkını da içermediği, aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmeden tahsis edilen ücret bakımından haksız şart ihtiva eden alacağın talep hakkından yoksun olduğu, tüketiciden kredi tahsis ücreti adı altında yapılan kesinti hakkında aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğine ilişkin davacı vekili tarafından gerek tüketici hakem heyeti dosyasına gerekse dosya muhteviyatına herhangi bilgi ve belgenin de sunulmadığı, tüketici aleyhine belirsiz bir borçlanmanın söz konusu olamayacağı, tüketiciden tahsil edilen 1.500,00-TL kredi tahsis ücreti tahsil edilen ücretin usule ve yasaya aykırı olduğu, kullandırılan kredi ile ilgili ve ilişkili kesintiler olmadığı gerekçesiyle davanın reddine, … İlçe Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığının 23/11/2020 tarih ve 042420200003164 sayılı kararının onanmasına, dair kesin olarak karar verilmiştir. Söz konusu karar davacı tarafından istinaf edilmiş, mahkemece, 25.02.2021 tarihli ek kararla davacının istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiş, bu kez davacı tarafından ek karar istinaf edilmiştir. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5.Hukuk Dairesi’nin 12.04.2012 tarihli ve 2021/593 Esas ve 2021/604 Karar sayılı ilamı ile istinaf başvurusunun reddine dair ek kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK\’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir. Adalet Bakanlığının 23/09/2021 tarihli yazısında; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre çıkarılan 07.03.2020 tarih 31061 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından hazırlanan söz konusu Tebliğde tahsis ücretinin alınabileceği belirtilmiş olup, somut olayda kredi sözleşmesinin Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlendiği anlaşıldığından, mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir. Dava, taraflarca imzalanan konut kredisi kapsamında davalıdan tahsil edilen kredi tahsis ücretinin iadesine karar veren tüketici hakem heyeti kararının iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, 6502 sayılı Kanun döneminde imzalanan 13.03.2020 tarihli konut kredisi sözleşmesi kapsamında davalıdan 1.500,00-TL kredi tahsis ücretinin alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/3 fıkrasına göre “…Bankalar, tüketici kredisi veren finansal kuruluşlar ve kart çıkaran kuruluşlar tarafından tüketiciye sunulan ürün veya hizmetlerde ise tüketiciden faiz dışında alınacak her türlü ücret, komisyon ve masraf türleri ile bunlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın görüşü alınarak bu Kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi koruyacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından belirlenir.” düzenlemesi getirilmiştir. Bu yasal mevzuata dayalı olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 03.10.2014 tarih 29138 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe giren Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik düzenlemesi yapmış ve Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin \”Tüketici ve konut finansmanı kredilerine ilişkin ücretler\” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında; \”Finansal tüketicilere kullandırılacak krediler için kredi ihtiyacının karşılanmasına olanak sağlayan sistemin işletilmesi ve operasyonel süreçlerin yönetilmesi amacıyla alınan tahsis ücreti dışında, istihbarat ücreti, kredi işlem fişi ücreti, ödeme planı değiştirme ücreti, değişken taksitli ödeme planı ücreti gibi her ne ad altında olursa olsun başkaca bir ücret alınamaz. Kredi tahsis ücreti, kullandırılan kredi anaparasının binde beşini geçemez…\”denilmiştir. Yine 6502 sayılı Kanun’a dayanılarak çıkartılan 07.03.2020 tarih 31061 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ\’in \”Tüketici ve konut finansmanı kredilerine ilişkin ücretler\” başlıklı 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; \”Finansal tüketicilere kullandırılacak krediler için kredi ihtiyacının karşılanmasına olanak sağlayan sistemin işletilmesi ve operasyonel süreçlerin yönetilmesi amacıyla alınan tahsis ücreti dışında, istihbarat ücreti, kredi işlem fişi ücreti, ödeme planı değiştirme ücreti, değişken taksitli ödeme planı ücreti gibi her ne ad altında olursa olsun başkaca bir ücret alınamaz. Kredi tahsis ücreti, kullandırılan kredi anaparasının binde beşini geçemez…\” 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a göre çıkarılan 03.10.2014 tarih 29138 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe giren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından hazırlanan söz konusu Yönetmelik’te ve 6502 sayılı Kanuna göre çıkarılan 07.03.2020 tarih 31061 sayılı Resmî Gazete\’de yayınlanarak yürürlüğe Finansal Tüketicilerden Alınacak Ücretlere İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ’de tahsis ücretinin alınabileceği belirtilmiş olup, somut olayda kredi sözleşmesinin Yönetmeliğin ve Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra 13/03/2020 tarihinde imzalandığı, bu anlamda davalıdan binde beş oranında kredi tahsis ücretinin alınmasının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmaktadır.

Kredi Başvurusu Sırasında Ödenen Dosya Masrafı ve Kredi Tahsis Ücreti Geri Alınabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konkordato Talebinin Reddi Halinde Şirket Yetkilisi Dinlenmeden İflas Kararı Verilebilir mi

Konkordato Talebinin Reddi ve İflas Kararı Verilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/603 Karar No: 2023/1216 Karar Tarihi: 06.12.2023 Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 02.11.2022 tarihli ve 2022/2639 Esas, 2022/5094 Karar sayılı BOZMA kararı Konkordato isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince talep eden şirketin konkordato tasdik talebinin adi alacaklılar yönünden kabulüne, rehinli alacaklılar yönünden ise reddine karar verilmiştir. Kararın Akbank T.A.Ş., İNG Bank A.Ş., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., Türkiye İş Bankası A.Ş. ile … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince alacaklıların istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle konkordato talep eden şirketin tasdik talebinin reddi ile iflâsına karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı konkordato talep eden vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı konkordato talep eden vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. TALEP Konkordato talep eden vekili dilekçesinde; müvekkili şirketin ağırlıklı olarak yurt dışında yaptığı işlerden gelir elde ettiğini, 2017 yılı sonundan başlayarak ülkede ve sektörde yaşanan ekonomik ve mali kriz, döviz kurunun hızlı ve önemli ölçüde yükselmesi, bankaların kredi kullandırırken sergiledikleri olumsuz tavır ve rakip işletmelerin spekülatif işlemleri yüzünden şirketin kısa vadeli borçlarını ödeyemez hâle geldiğini ileri sürerek 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve devamı maddeleri uyarınca teklif edilen konkordato projesinin tasdikine karar verilmesini talep etmiştir. II. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2019/453 Esas, 2021/378 Karar sayılı kararı ile; konkordatoda teklif edilen tutarın borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşıldığı, teklif edilen tutarın borçlunun kaynaklarıyla orantılı olduğu, konkordato projesinin yasada öngörülen çoğunlukla adi alacaklılar yönünden kabul edildiği, ancak rehinli alacaklılar yönünden anlaşma sağlanamadığı gerekçesiyle teklif edilen konkordatonun adi alacaklar yönünden tasdikine, rehinli alacaklılara ilişkin konkordato projesinin tasdik talebinin ise reddine karar verilmiştir. III. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde Akbank T.A.Ş., İNG Bank A.Ş., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., Türkiye İş Bankası A.Ş. ile … vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 20.04.2022 tarihli ve 2022/321 Esas, 2022/640 Karar sayılı kararı ile; “Konkordatonun tasdiki için teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması ve teklif edilen tutarın borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşılması gerektiği, ancak ortakların şirket borçları için teminat gösterdiği kişisel taşınmazlarının şirket aktiflerine dâhil edilmesi suretiyle varlıkların yüksek ve borca batıklık oranının daha az gösterilmesinin finansal raporlama ilkelerine aykırı olup alacaklıları ve mahkemeyi aldatma sonucunu doğurduğu, şirketin sürekli zarar ettiği, şirketin iflâsı hâlinde borçların % 62\’sinin ödeneceği, konkordatonun tasdiki hâlinde alacaklıların alacaklarının % 100\’üne kavuşacağının belirtildiği, şirketin varlıklarının borçlarının sadece % 62\’sini karşılayabildiği ve borca batık olduğu, kâr elde edemediği, varlık kalemlerinin muhasebe işlemleri ile gerçeğinden fazla gösterildiği, projeye göre şirketin dönen ve duran mallarının tamamının paraya çevrileceği, şirketin kâr elde edebileceği bir işten de söz edilmediği, şirketin işçilik alacaklarını ödememiş olmasının dahi tek başına konkordatonun tasdiki talebinin reddine neden olacağı gerekçesiyle alacaklıların istinaf taleplerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına, yeniden hüküm kurulmak suratiyle şirketin konkordato tasdik talebinin reddi ile iflâsına” karar verilmiştir. IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde konkordato talep eden vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 02.11.2022 tarihli ve 2022/2639 E., 2022/5094 K. sayılı kararı ile, \”…1- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 292. maddesi gereğince konkordato talep eden şirketin konkordato talebinin reddi ile davacı şirketin iflasına karar verilmiştir. İİK’nın 292/son fıkrası “Mahkeme, bu madde uyarınca karar vermeden önce borçlu ve varsa konkordato talep eden alacaklı ve alacaklılar kurulunu duruşmaya davet eder; diğer alacaklıları ise gerekli görürse davet eder” hükmünü içermektedir. Somut olayda, konkordato talep eden borçlu şirketin yetkili temsilcisinin yargılama sırasında mahkemeye çağrılarak dinlenmediği, kanunun amir hükmünün yerine getirilmediği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Bu durumda konkordato talep eden borçlu şirket yetkilisi mahkemeye çağrılarak dinlenmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. 2- Bozma sebebine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir…\” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur. B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, somut olayda komiserlerin mühlet içinde işlemlerini tamamladıkları ve hazırladıkları raporu dosya ile birlikte mahkemeye tevdi ettikleri, tasdik yargılaması aşamasına geçildiği, bu aşamada uygulanacak yasal düzenlemenin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun mühlet içinde iflâsın açılmasına ilişkin 292 nci maddesi değil tasdik yargılaması sonucunda iflâsın açılmasına ilişkin 308 inci maddesi olduğu, İİK’nın 292 nci maddesinde öngörülen \”borçlunun çağrılması\” usulünün İİK’nın 308 inci maddesinde düzenlenmediği; Borçlu mühlet içinde konkordatonun gereklerine ve komiserin talimatlarına uymuyorsa, İİK’nın 292 nci maddesinde gösterilen hâller de mevcutsa komiserin bu durumu mahkemeye bildireceği, bu bildirimden borçlunun haberdar olmayabileceği, bu nedenle kanun koyucunun burada borçlunun çağrılması yönünde iradesini ortaya koyduğu, oysa tasdik yargılaması başladığında borçlunun da komiser raporunu gördüğü ve raporun lehine ya da aleyhine olduğu konusunda bilgi sahibi olduğu ve kanun gereği iflâsının açılabileceğini öğrendiği, duruşma gününün de İİK’nın 304 üncü maddesi uyarınca ilan edildiği; Mühletin bittiği ve İİK’nın 292 nci maddesinin uygulama aşamasının geride bırakıldığı, tasdik yargılaması sürecinin ise kendi özel koşullarına tâbi olduğu, kanun koyucunun mühlet içinde konkordato gereklerini yerine getirmeyen, dosyadan, rapordan ve duruşma gününden haberdar olan borçluyu bir kez daha davet etme gereği görmediği, bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi sırasında ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp onun yerine geçerek yaptığı yargılamanın da tasdik yargılaması niteliğinde olduğu, İflâs hukukunda benzer bir durumun takipli ve takipsiz (doğrudan doğruya) iflâs usulünde olduğu, takipli iflâs yollarında davalı borçluya ödeme emri, dava dilekçesi ve depo kararı tebliğ edildiğinden onu ayrıca duruşmaya davet etmeye gerek görmeyen kanun koyucunun, takipsiz (doğrudan doğruya) iflâs yollarında ortada bir takip ve dolayısıyla depo emri tebliği de bulunmadığından borçlunun iflâs edebileceğinden haberdar olması gerektiğini düşündüğü, kaldı ki bu olasılıkta dahi borçlunun

Konkordato Talebinin Reddi Halinde Şirket Yetkilisi Dinlenmeden İflas Kararı Verilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sicilden Silinen Şirketin İhyasına Karar Verilmesi Halinde Şirkete Tasfiye Memuru Atanması Gerekir mi

Ticaret Sicilinden Silinen Şirketin İhyasına Karar Verilmesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/340 Karar No: 2023/1236 Karar Tarihi: 13.12.2023 Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.03.2022 tarihli ve 2022/743 Esas, 2022/2206 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki limited şirketin ek tasfiyesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili; müvekkili tarafından dava dışı … Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti.den olan alacağın tahsili için Ankara 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1953 Esas sayılı dosyası ile alacak davası açıldığını, anılan mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini, kararın Ankara 25. İcra Müdürlüğünün 2015/4646 Esas sayılı takip dosyası ile takibe konu edildiğini, ancak anılan şirketin takip tarihinden önce 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun Geçici 7 nci maddesi kapsamında resen sicilden terkin edildiğinin anlaşıldığını ileri sürerek … Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti.nin ihyasına karar verilmesini talep etmiştir.. II. CEVAP Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin 25.10.2017 tarihli ve 2017/625 Esas, 2017/787 Karar sayılı kararı ile; dava dışı … Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti.nin 23.10.2014 tarihinde 6102 sayılı Kanun\’un Geçici 7 nci maddesi gereğince resen ticaret sicil kaydının silindiği, davacı tarafından ihyası istenilen şirket aleyhine icra takibinde bulunulduğu, borcun dayanağının sicil kaydının silinmesinden önceye ilişkin olduğu, böylece davacının alacaklısı olduğu icra takibi varken şirketin ticaret sicil kaydının silinmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile … Bilgi ve İletişim Teknoloji Ltd. Şti.nin ihyasına karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraflar istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 03.11.2021 tarihli ve 2019/1570 Esas, 2021/1241 Karar sayılı kararı ile; ihyası istenen …Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti.nin 23.10.2014 tarihinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun Geçici 7 nci maddesi gereğince resen ticaret sicil kaydının silindiği, bu kapsamda davalı sicil müdürlüğünce ihtarname hazırlandığı ve ihtarnamenin Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı, ancak ihyası istenen şirket yetkilisine tebligat yapıldığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge veya tebligatın dosyaya sunulmadığı, davalı … Sicil Müdürlüğünce yapılan terkin işleminin usul ve yasaya aykırı olduğu, zira ihyası istenen şirketin oda kaydından resen terkin edilmesi sebebi ile ticaret sicilinden resen silindiği, oysa bu hususun 6102 sayılı Kanun\’un Geçici 7 nci maddesinde tadadi olarak sayılan hâllerden olmadığı, ayrıca silinme işlemi nedeniyle şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilere ihtar gönderilmediği, dolayısıyla ticaret sicil kayıtlarına göre yapılan terkin işleminin usule göre yerine getirilmediği, o hâlde ihyası istenen şirketin terkininde davalı sicil kusurlu olup davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden davalı sicil aleyhine yargılama giderlerine ve vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği, ayrıca ihyası istenen şirketin sicilden terkin koşulları oluşmadığı hâlde terkin işleminin gerçekleştirilmiş olması nedeniyle ilk derece mahkemesince şirkete tasfiye memuru atanmaksızın şirketin ihyasına karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalının istinaf talebinin esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının vekâlet ücreti ve yargılama gideri yönünden kaldırılmasına, davanın kabulü ile …Bilgi ve İletişim Teknoloji Ltd. Şti.nin ihyasına karar verilmiştir. V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; \”…1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK\’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK\’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. 2- Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun Geçiçi 7. maddesi uyarınca ticaret sicilinden terkin edilen şirketin ihyası istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulü ile şirket tüzel kişiliğinin ihyasına karar verilmiştir. 6102 sayılı Kanun\’un 547/2. maddesi \”Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir.\” hükmünü haiz olup, mahkemece, şirketin ihyasına karar verilmesinin yanı sıra 6102 sayılı TTK\’nın 547/2. maddesi uyarınca tasfiye memuru atanması ile tescil ve ilanı gerektiğinin gözetilmemesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. 3- Davacı tarafça, TTK’nun Geçici 7. maddesi uyarınca ticaret sicil müdürlüğünden terkin edilen şirketin, Ankara 9. Sulh Hukuk Mahkemesi\’nin 2010/1955 Esas 2011/2460 Karar sayılı ilamına dayalı olarak Ankara 25. İcra Müdürlüğü’nün 2015/4646 esas sayılı dosyası ile başlatılan ilamlı icra takibinin neticelendirilmesi ile sınırlı olmak üzere ihyası için talepte bulunulmasına rağmen, mahkemece bu dosyaya hasren ihya kararı verilmemiş olması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir…\” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur. B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilâveten; ihyası istenen şirketin sicilden terkin koşulları oluşmadığı hâlde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun Geçici 7 nci maddesine aykırı olarak terkin işleminin gerçekleştirmiş olması nedeniyle şirkete tasfiye memuru atanmaksızın ihya kararı verildiği, öte yandan davacı tarafın dava dilekçesinde ve yargılama sırasında sınırlı ihya talebi bulunmadığından buna ilişkin bozma gerekçesinin dosya ile uyumlu olmadığı, ayrıca tasfiye işlemlerinin kamu düzeniyle ilgisi gözetildiğinde sınırlı ihya koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. VI. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davalı, şirket tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden silinmesi işleminin usulüne uygun olarak yapıldığını, öte yandan davacının ihya talebi

Sicilden Silinen Şirketin İhyasına Karar Verilmesi Halinde Şirkete Tasfiye Memuru Atanması Gerekir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Hakem Kararının İptali Davasında Kamu Düzenine Aykırılık Hususunun Değerlendirilmesi

Hakem Kararının İptali Davası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/688 Karar No: 2023/1348 Karar Tarihi: 21.12.2023 Mahkemesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) Özel Daire Kararı: Yargıtay 6. Hukuk Dairesi nin 21.09.2022 tarihli ve 2022/628 Esas, 2022/4258 Karar sayılı BOZMA kararı 1. Taraflar arasındaki hakem kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında müvekkilinin hâkim ortağı olduğu … Grup isimli şirket ile iş geliştirme, projelendirme ve ruhsat hizmetleri konusunda şifahi olarak yapılan sözleşmeye dayanılarak dava açıldığını, müvekkili tarafından Irak Mahkemelerinin yetkili olduğu belirtilerek yapılan yetki itirazına karşı davalının İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu ve uyuşmazlığın 19.03.2012 tarihli sözleşme ile bağlantısının bulunmadığını belirtmesine rağmen, mahkemece 19.03.2012 tarihli sözleşmenin 11 inci maddesindeki hükme yanlış anlam verilerek taraflar arasında tahkim anlaşması bulunduğundan bahisle davanın usulden reddedildiğini ve kararın temyiz edilmeksizin 12.10.2016 tarihinde kesinleştiğini, bunun üzerine hakemde açılan davada ise, hakemlerin, kanun yollarına başvurulmadan kesinleşen bu karara göre tarafların tahkim konusunda uzlaştıkları ve tahkim iradelerinin ortaya çıktığını kabul ederek yetkileri olmadığı hâlde 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 7/H maddesine aykırı şekilde 19.12.2017 tarihinde müvekkili aleyhine karar verdiklerini, hakemlerin usulden reddedilen ve maddi anlamda kesin hüküm oluşturmayan mahkeme kararına göre tarafların tahkim konusunda iradelerinin birleştiğinden bahisle yetkilerini aşarak yaptıkları tahkim yargılamasının usule aykırı olduğunu, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi 4686 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 412/3 üncü maddesi uyarınca geçerli bir tahkim anlaşması veya tahkim şartının da bulunmadığını, davalının hem İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde hem de hakemde açtığı davada şifahi sözleşmeye dayandığını, müvekkili ile arasında yazılı bir sözleşme yapıldığını iddia etmediği gibi yazılı sözleşmenin varlığını da ispatlayamadığını, buna rağmen hakem heyetinin tahkim anlaşması veya şartının yazılı olduğuna dair şekil koşulunun nasıl meydana geldiğini dahi açıklamadan müvekkili aleyhine karar verdiğini, hakem kurulunun 19.03.2012 tarihli yazılı sözleşmeye göre kendisini yetkili gördüğünün kabul edilmesi hâlinde dahi bu sözleşmede yer alan tahkim şartının geçersiz olduğunu, sözleşmenin de tüzel kişiliği bulunan … Uluslararası Taahhüt ve Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. (… Group) ile imzalandığından hakem davasında müvekkilinin taraf sıfatı olmadığını, hakem kurulunca şifahi sözleşmeye dayanıldığının kabul edilmesi durumunda ise ortada yazılı bir tahkim anlaşması ve şartı bulunmadığını, dolayısıyla müvekkili tarafından tahkim anlaşması ve şartının geçersiz olduğuna dair yapılan itirazın kabul edilmesi gerekirken reddedilmesinin doğru olmadığını, müvekkilinin 19.03.2012 tarihli sözleşmede yer alan … Group şirketinin sadece ortağı olup yetkili temsilcisi olmadığını, … Group şirketinin tüzel kişiliğinin bulunmasına ve sözleşmeyi de yetkili temsilcisi vasıtasıyla imzalamasına, davalının da bu şirketin tüzel kişiliğe sahip uluslararası bir şirket olduğunu belirtmesine rağmen, hakem heyetinin … Group şirketinin tüzel kişiliği olmadığını kabul ederek müvekkilinin husumet itirazını reddedip, sözleşmenin tarafı olmayan müvekkili aleyhine karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, hakem heyetinin gerekli araştırmayı yapmadan, müvekkilinin delillerini toplamadan, talep edilmesine rağmen defterleri incelemeden ve tarafların eşitliği ilkesini gözetmeden karar verdiğini, hakemlerin 4686 sayılı Kanun’un 16/A ve Milletlerarası Tahkim Ücret Tarifesi Yönetmeliğinin 1 inci ve 4 üncü maddelerine aykırı şekilde ücretlerini resen belirleyerek yetkilerini aştıklarını, hakem kurulu kararının kamu düzenine, 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinin a, b, d, e, f, g fıkralarına ve 6100 sayılı Kanun’un 439 uncu maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek 19.12.2017 tarihli hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada yetki itirazında değil, tahkim ilk itirazında bulunarak uyuşmazlığın hakem heyetinde çözülmesi gerektiğini savunduğunu, hakem yargılamasında da tahkim sözleşmesinin var olmadığını savunarak kötüniyetle uyuşmazlığın tahkimde çözülmesine engel olmak istediğini, eldeki davada da tahkim kararının aleyhine olması nedeniyle tahkim sözleşmesinin bulunmadığını iddia ederek dürüstlük kuralına, doğruyu söyleme yükümlülüğüne ve çelişkili davranma yasağına aykırı davrandığını, tahkim sözleşmelerinin kural olarak yazılı şekle tâbi olduğunu, ancak 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 4/2 nci maddesine göre, dava dilekçesinde yazılı tahkim anlaşmasının varlığının iddia edilmesine davalının sunduğu cevap dilekçesinde itiraz etmemesi hâlinde geçerli bir tahkim şartının bulunduğunun açıkça kabul edildiğini, davacının tahkim anlaşmasına karşı asıl sözleşmenin geçerli olmadığına yönelik itirazda bulunamayacağını, tahkim yargılamasında da asıl sözleşmenin varlığı ve geçerliliğini hakemlerin oy birliği ile kabul ettiklerini, davacının huzurdaki iptal davasının konusunu oluşturmayan beyanlarının 4686 sayılı Kanun’un 4/IV. ve 15 inci maddesi kapsamında hukuken kabul edilebilir olmadığını, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı davasında davacının tahkim ilk itirazında bulunarak uyuşmazlığın hakemde çözümlenmesine yönelik iradesini açıkça ortaya koyduğunu, mahkemenin de taraflar arasındaki uyuşmazlıkta tahkim şartı olduğu ve buna ilişkin itirazın davalı tarafından ilk itiraz olarak süresi içinde ileri sürüldüğünü belirterek tahkim sözleşmesinin hükümsüz, tesirsiz veya uygulanmasının imkânsız olmadığı gerekçesiyle davalıların tahkim itirazlarını kabul ederek davayı usulden reddettiğini, verilen kararın kanun yoluna başvurulmaksızın 12.10.2016 tarihinde kesinleştiğini, hâl böyle olunca ticaret mahkemesince verilen usulden red kararının hukuki niteliği itibariyle görev konusunda kesin hüküm teşkil ettiğini ve davacının tahkim anlaşması veya şartının bulunmadığına dair beyanlarının hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını, davacının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada ve tahkim yargılamasında defaatle … Group’un tüzel kişiliğe sahip olmadığını ileri sürerken huzurdaki iptal davasında … Group’un tüzel kişiliğinin bulunduğunu belirtmesinin kötüniyetli hareket ettiğini tek başına ispatladığını ve dürüstlük kuralı ile çelişkili davranma yasağına aykırı davrandığını gösterdiğini, 4686 sayılı Kanun’un 7/H maddesi gereğince hakem veya hakem kurulunun, tahkim anlaşmasının mevcut veya geçerli olup olmadığına ilişkin itirazlar da dâhil olmak üzere kendi yetkisi hakkında karar verebileceğini, hakem heyetinin tahkime başvurulmasının gereğini tahkim itirazının mahkemece kabul edilmesi ve bu kararın kesinleşmesi olduğunu belirttiğini, dolayısıyla davacının hakem kurulunun yetkisini aştığına ve tahkim yargılamasının usule aykırı olduğuna yönelik iddialarının hukuki dayanağının bulunmadığını, hakem heyetinin taraflarca getirilme ilkesi kapsamında tüm delilleri toplayarak karar verdiğini, hakem yargılamasında her iki tarafın da şirket defterlerinde talep edilen hizmet bedeline ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığını beyan etmesi üzerine defterlerin incelenmediğini, davacının iddiasının aksine hakem ücretlerinin resen değil 4686 sayılı Kanun’un 16/a maddesi uyarınca belirlendiğini, kaldı ki bu

Hakem Kararının İptali Davasında Kamu Düzenine Aykırılık Hususunun Değerlendirilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konkordato Talebinde Bulunmak için Borçların Vadesinde Ödenememe Tehlikesi Yeterli midir

Konkordato Talebinde Bulunmak için Borçların Vadesinde Ödenememe Tehlikesi Yeterli mi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/537 Karar No: 2022/1179 Karar Tarihi: 29.09.2022 Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 1. Konkordato isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince verilen konkordato tasdik talebinin reddine ilişkin karar konkordato talep eden vekili, alacaklı … vekili ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı konkordato talep eden vekili ve alacaklı … vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ İstem 4. Konkordato talep eden vekili dilekçesinde; müvekkili şirketin faaliyet alanının sanayi ve iş makineleri ile bunlara ait yedek parça, teçhizat ve ekipmanlarının üretimini yapmak, otomotiv, sondaj, iç ve dış ticari faaliyet olduğunu, müvekkili şirketin son dönemde mali güçlük içerisine düştüğünü, iflâs etmesi yerine ticari hayatına devam etmesinin müvekkili gibi alacaklıların da yararına olduğunu, bu durumun konkordato taleplerinin kabulüne bağlı olduğunu ileri sürerek 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 305 ve devamı maddeleri gereğince teklif ettikleri konkordatonun tasdikine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı 5. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.09.2020 tarihli ve 2018/704 E., 2020/288 K. sayılı kararı ile; konkordato komiserler kurulunun 29.07.2020 tarihli raporu ve önceki raporları da dikkate alındığında; talep eden şirketin iflâs etmesi durumunda, imtiyazsız alacaklıların herhangi bir tahsilat yapamayacakları gibi, imtiyazlı alacaklıların da alacaklarının tamamına kavuşamayacağı ihtimalinin güçlü olduğu, konkordato tasdik projesine göre \”adi alacaklılara Aralık 2020 tarihinden başlamak üzere 36 ay vade ile 4\’er aylık eşit taksitler hâlinde talep eden tarafından ödenmesine\” ilişkin teklifin, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 302/3. maddesinin gerektirdiği kaydedilmiş alacaklıların dörtte birini ve adi alacakların üçte ikisini aşan bir çoğunluk tarafından imza edildiği ve İİK\’nın 305. maddesindeki konkordato tasdik şartlarının oluştuğu gerekçesiyle talep eden şirketin konkordato projesinin tasdik talebinin adi alacaklar yönünden kabulüne, şirketin rehinli alacaklıya yönelik teklifinin alacaklı tarafından kabul edilmediği, böylece şartların oluşmadığı anlaşıldığından talep eden şirketin rehinli alacaklıya yönelik konkordato projesinin tasdik talebinin reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 6. Alacaklı … vekili, … vekili ve … Bank A.Ş. vekili tarafından ilk derece mahkemesi kararına karşı süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 7. … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 06.10.2021 tarihli ve 2021/850 E., 2021/1405 K. sayılı kararı ile; alacaklı …. ve …. yönünden, konkordatonun tasdiki kararlarının ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 304/1. maddesi uyarınca tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebileceği, …. ile …. tarafından bu gereklilik yerine getirilmediğinden İİK’nın 308/a maddesi uyarınca kararı istinaf hakları bulunmadığı gerekçesiyle bu alacaklıların istinaf dilekçelerinin reddine karar verildiği, … Bank A.Ş. yönünden ise, borçlunun itiraz ettiği alacakların çekişmeli hâle geldiği, bu durumda alacaklının yapması gerekenin, alacağının itirazlı kısmının ne şekilde nisaba dâhil edileceği hususunda mahkemeden karar alınması olduğu, mahkemenin bu konuda verdiği kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği için çekişmeli alacakların ayrıca dava konusu edilmesine imkân sağlandığı, açıklanan nedenlerle kaydedilmeyen alacak hakkında dava açma hakkı bâki olup bunların istinaf sebebi yapılmasına ve bu tutarların bölge adliye mahkemesince belirlenmesine yasal olanak bulunmadığı, bu yöne ilişkin istinaf talebin reddi gerektiği, Konkordatonun çekişmesiz yargı alanına tâbi bir iş olup bu şekilde yapılan yargılamaya müdahale edilmesinin mümkün olmadığı, asli müdahalenin dava konusu üzerinde hak sahipliği iddiasına dayalı olup konkordatoda yargılama konusu edilen subjektif bir hak bulunmadığı, fer’i müdahale de ilke olarak rücu’a ilişkin olup konkordatoda bunun da yeri bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesinin müdahale istemi konusunda karar vermemiş olmasının kararın kaldırılmasını gerektirmediğinden bu yöne ilişkin istinaf talebinin reddi gerektiği, Konkordato takvimine ve kaynaklara ilişkin istinaf nedeni yönünden yapılan incelemede ise, konkordatonun temel koşulunun vadesi geldiği hâlde borçların ödenememesi veya ödenememe tehlikesinin bulunması olduğu, borçlarını vadesinde ödeyebilecek olan borçlunun konkordato başvurusunun kabul edilemeyeceği, borca batıklığın konkordatoda ilke olarak bir ölçüt olarak sayılmadığı, diğer taraftan mali tablo analizinde borç ödeme kabiliyetini hesaplamaya yarayan birtakım oranların bulunduğu, nitekim cari oranın, işletmenin kısa süreli borçlarını ödeme gücünü ölçmek ve net işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını ortaya koymak bakımından önemli olduğu, cari oranın ülkenin kalkınmışlığına, sektörün gerekliliklerine göre değişmekle birlikte 2:1, 1,5:1 gibi değerlerde olmasının yeterli görüldüğü, borç ödeme gücünü ölçmeye yarayan ve cari oranı tamamlayan ikinci bir oranın da asit-test oranı olduğu, bu oranda cari orandan farklı olarak paraya çevrilmesi görece daha uzun zaman alabilecek kalemlerin hesaplamada dikkate alınmadığı, nakit ve kolaylıkla nakde çevrilebilecek varlıkların borçları karşılama oranının göz önünde tutulduğu, asit-test oranının 1:1 olmasının işletme finansmanında oldukça iyi sayıldığı, bu anlamda konkordatonun temel koşulu olarak ifade edilen vadesi geldiği hâlde borçların ödenememesi veya ödenememe tehlikesinin bulunup bulunmadığının saptanmasında en pratik ve doğru yolun, işletmenin cari oranı ile asit-test oranı başta olmak üzere likidite oranlarının değerlendirilmesi olduğu, konkordato talep eden şirkete atanan kayyımdan rutin olarak vermesi gereken raporlar kapsamında birtakım bilgilerin ve şirketin borca batıklık durumu ile likidite oranlarının bildirilmesinin istendiği, kayyımın 05.07.2021 tarihli raporunda, şirketin varlıklarının rayiç değerinin 31.895.707,97TL, borçlarının ise 29.006.882,55TL olduğu ve borca batık durumda bulunmadığı, cari oranın 1,28 seviyesinde olduğu ve sektörel olarak 1\’den büyük olmasının beklendiği, asit-test oranının ise 1,17 seviyesinde olduğu, bunun da sektörel olarak 1\’in üzerinde bulunmasının beklendiği, şirket gelirlerinin artarak devam ettiği, gelecek iki ay içinde (Ağustos-Eylül 2021) 8.000.000TL-9.000.000TL seviyesinde daha kâr elde edeceğinin beklendiğinin bildirildiği, bu bilgilerin bir arada değerlendirilmesi sonucu şirketin borca batık olmadığı gibi kısa vadeli borçlarını derhâl ve tam olarak ödeyebilecek güçte olduğu ve dolayısıyla konkordatonun temel koşulu olan \”borçları vadesinde ödeyememe\” koşulunun oluşmadığı, bu hâliyle \”Aralık 2020 tarihinden başlamak üzere 36 ay vade ile 4\’er aylık eşit taksitler halinde ödeme\” şeklinde formüle edilen konkordato projesinin alacaklıları faiz haklarından mahrum eden ve zarara uğratacak şekilde vade uzatımı niteliğinde olduğu, şirketin konkordatoyu amacının dışında ve bir finansman enstrümanı olarak kullandığının anlaşıldığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine ve konkordato tasdik talebinin reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 8. … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde konkordato talep eden vekili, alacaklı … vekili ve …. vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 9. Yargıtay 6. Hukuk Dairesince 13.12.2021

Konkordato Talebinde Bulunmak için Borçların Vadesinde Ödenememe Tehlikesi Yeterli midir Read More »