Ticaret Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Geçersiz Satış Sözleşmesi Nedeniyle Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme

Geçersiz Satış Sözleşmesi ve Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/344 Karar No: 2019/990 K. Tarihi: 03.10.2019 Mahkemesi: Tüketici Mahkemesi Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … Tüketici Mahkemesince davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … yönünden davanın sıfat yokluğundan reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulüne dair verilen 12.06.2014 tarihli ve … sayılı kararın davacı ve davalı müflis … Anadolu Kon. San. A.Ş. vekilleri tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 tarihli, 2015/414 E., 2015/3983 K. sayılı kararı ile: “…Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalı arsa sahipleri İ. ve … ile davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” gereğince konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’si yapımcıya, %23\’ü arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yüklenici şirketin daire satışına başladığını, davacının 31.07.2006 tarihli sözleşme ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San. AŞ\’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500 TL bedelin adi ortaklığa ödeme yapıldığını, davalıların süresinde daireyi teslim etmediklerini belirterek ödenen 152.500 TL\’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında talebini 279.583 TL\’ye artırmıştır. Davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … vekili cevabında, davacı ile sözleşme yapmadıklarını, diğer davalı yüklenicinin edimini davacıya karşı taahhütde bulunmadıklarını beyan etmiştir. Diğer davalı Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ ile İTC Holding A.Ş. ise davaya cevap vermemişlerdir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … yönünden husumetten reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulü ile 279.583 TL\’nin müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hükmü davacı vekili ve davalı … Anadolu Kon.San. AŞ. vekili temyiz etmiştir. Dosya kapsamından, davalı arsa sahipleri İ. ve … ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San.AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” gereğince 1 parselde kayıtlı 82.723 m² tarla üzerinde yapımcı tarafından konut yapımı işi ile ilgili olarak tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği, 16.maddesinde, konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’si yapımcıya, %23\’ü arsa maliklerine ait olacak şekilde paylaşılacağı konusunda anlaşma yapıldığı, bu sözleşme gereğince davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ\’nin yapmayı taahhüt ettiği inşaattan 16/A nolu bağımsız bölümün davacıya satılması ile ilgili 31.07.2006 tarihli harici satış sözleşmesi düzenlendiği, sözleşme gereğince davacı tarafından davalı yüklenici şirkete 152.500 TL\’nin ödendiği, inşaatın %10 seviyesinde iken, davalı yüklenici şirketin inşaatı terk ettiği, davalı arsa sahipleri ile davalı yüklenici firmanın sözleşmeyi 08.06.2007 tarihinde feshettikleri, arsa sahiplerinin diğer davalı İTC Holding AŞ. ile 08.06.2007 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin imzalandığı, daha sonra 09.08.2007 tarihinde feshedildiği, davacının 14.08.2006 ve 15.10.2006 tarihinde ödediği 152.500 TL\’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince dava tarihi itibariyle ulaştığı değerin bilirkişi raporuna göre 279.583 TL olduğu anlaşılmaktadır. Davada geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin tahsili talep edilmektedir. Davalı yüklenici … Anadolu Kon. San. AŞ hakkında İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2008 tarih, 2007/570 E. – 2008/168 K. sayılı kararı ile iflasına karar verilmiş, tasfiye işlemlerinin İstanbul 2. İflas Müdürlüğünün 2008/4 E.sayılı dosyası ile devam ettiği, davada ise davalı Müflis … Anadolu Kon.San. Aş İflas İdare Memurları tarafından temsil edilmiş, bu dava ise 16.11.2012 tarihinde, iflasdan sonra açılmıştır. İflasın açılması, maddi hukuka ilişkin ilişkileri ve hükümleri cebri şekilde etkilediği gibi Medeni Usul ve İcra Hukuku kuralları üzerinde de etki yaratır. Bu etkilerden biri de görev kurallarında meydana gelen değişikliktir. Davalı … Anadolu Kon.San.AŞ nin, dava tarihinden önce iflasına karar verildiği, iflas masasının oluşturulduğu anlaşılmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 194. maddesindeki \”Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplasından on gün sonra devam olunabilir\” hükmü gereğince işlem yapılarak usulüne uygun taraf teşkili sağlanmalıdır. İflastan sonra, müflis aleyhine masaya giren mal ve haklara ilişkin bir dava açılamaz. Masadan bir hak iddiasında olanlar, alacaklarını veya haklarını İİK\’nun 219/2 maddesi gereğince masadan isterler (masaya yazdırırlar). İflas idaresi, istenen alacakları kabul etmemesi halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 235.maddesinde açıklanan sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davasının açılması gerekir. İflastan sonra müflise karşı dava açılması halinde bu davaya İİK\’nın 235/ll.maddesi gereğince sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davası olarak devam edilmelidir. Müflisin iflas masasına giren mal ve haklara ilişkin davalarda taraf sıfatı olmadığından, iflastan sonra masaya giren mal ve haklara ilişkin davanın Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ. adına değil, iflas idaresi aleyhine açılması gerekir. Ancak, İcra İflas Kanunu\’nun 235/1.maddesinde \”Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki Ticaret Mahkemesine dava açmaya mecburdurlar\” hükmü gereğince davanın görevli mahkemede görülmesi gerekir. Buradaki mahkemenin yetkisi de kamu düzenine ilişkindir. Somut olayda, davalı şirketin dava tarihinden önce (19.03.2008 tarihinden) iflasına karar verilmiş olduğundan bu dava \”kayıt kabul davası\” niteliğinde olup, iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Öte yandan, davacı ile diğer davalı arsa sahipleri arasında 4077 sayılı yasa kapsamında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı arsa sahipleri hakkında açılan davada Tüketici Mahkemesi görevli olmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re\’sen gözetilir. Mahkemece, görev yönü düşünülmeden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, kampanyalı satış yöntemine dayalı geçersiz taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle ödenen bedelin tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalı arsa sahipleri İ. Aksu ve … ile davalı yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş. (iflâs etmeden önce) arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” uyarınca konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’sinin yapımcıya, %23\’ünün arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yapımcı şirketin kampanyalı satış yöntemi ile daire satışına başladığını, müvekkilinin 31.07.2006 tarihli satış sözleşmesi ile yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş.\’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500TL bedeli bu davalıya ödediğini, bahsi geçen şirketin yönetim kurulunun 05.06.2007 tarihinde toplanarak davacı ve diğer alıcılarla imzaladığı sözleşmelerdeki hak ve alacak ile mükellefiyetleriyle, ayrıca sözleşmelerde

Geçersiz Satış Sözleşmesi Nedeniyle Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti Kararları Temyiz Edilebilir mi?

Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti Kararları Temyiz Edilebilir mi? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2019/4 Karar No: 2020/1 Karar Tarihi: 19.06.2020 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesi ile kurulan Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin itiraz üzerine verilen kararları temyiz kanun yoluna tabidir. (AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 9, 36, 37, 142) (5684 S. K. m. 3, 30) (6100 S. K. m. 341, 362, 407, 412, 413, 415, 416, 422, 423, 424, 427, 435, 439, 447, Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 533) (2918 S. K. m. 97) (4721 S. K. m. 1) (Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmelik m. 4, 6, 16, 16/A) (17. HD. 09.02.2017 T. 2014/14577 E. 2017/1239 K.) (17. HD. 24.04.2017 T. 2017/2057 E. 2017/4459 K.) (YİBK 13.04.2018 T. 2016/2 E. 2018/4 K.) I-GİRİŞ A- İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDAKİ BAŞVURUSU İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi Başkanı Süleyman Murat Kaya ve 9. Hukuk Dairesi Başkanı Nuray Oğuzer 22.01.2019 tarihli dilekçeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden sonra 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu\’nun 30/12. maddesi ile Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen kırk bin Türk Lirası üzerindeki kararlar için başvurulacak olan kanun yolunun istinaf kanun yolu mu yoksa temyiz kanun yolu mu olduğu konusunda Yargıtay 17. Hukuk Dairesi ile 11. Hukuk Dairesi arasında görüş aykırılığı ortaya çıktığını ileri sürerek, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesini talep etmiştir. B- İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 09.12.2019 tarihli ve 386 sayılı kararı ile “5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesi ile kurulan Sigorta Tahkim Komisyonunca 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararların temyiz kanun yoluna mı yoksa istinaf kanun yoluna mı tabi olduğu” hususunda görüş aykırılıklarının ve farklı uygulamaların olduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi talebi nedeniyle raportör üye olarak Yargıtay Yirmi Üçüncü Hukuk Dairesi Mehmet Özdemir görevlendirilmiştir. C- GÖRÜŞ AYKIRILIĞI İÇEREN KARARLAR Yargıtay 11. Hukuk Dairesi; 09.01.2018 tarihli ve 2017/4999 Esas, 2018/98 Karar, 13.07.2018 tarihli ve 2018/2629 Esas, 2018/5066 Karar, 18.09.2018 tarihli ve 2018/2613 Esas, 2018/5417 Karar, 24.10.2018 tarihli ve 2018/3710 Esas, 2018/6637 Karar Yargıtay 17. Hukuk Dairesi; 09.02.2017 tarihli ve 2014/14577 Esas, 2017/1239 Karar, 24.04.2017 tarihli ve 2017/2057 Esas, 2017/4459 Karar D- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSUNA İLİŞKİN ÖZEL DAİRELER İLE HUKUK GENEL KURULU GÖRÜŞLERİNİN ÖZETLERİ Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında özetle; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 03.06.2007 tarihinde kabul edilerek 14.06.2007 tarihinde yürürlüğe girdiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra 13.06.2012 tarihinde 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30/12. maddesinde 6327 sayılı Kanunla yapılan değişiklikte İtiraz Hakem Heyeti kararlarına karşı temyiz yoluna gidilebileceğinin yer alması ve HMK\’nın 439. maddesinde de hakem kararlarının iptali davasında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceğinin düzenlenmesi ve HMK\’nın 341. maddesinde istinaf yoluna başvurulabilecek kararlar arasında hakem kararı veya itiraz hakem heyeti kararlarına yer verilmemesi nedeniyle itiraz hakem heyeti kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulacağının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi görüş yazısında özetle; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/5. maddesinde diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtay\’a başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görevine giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlara karşı bölge adliye mahkemelerine başvurulabileceği kuralına yer verildiği, bölge adliye mahkemelerinin kurulması ile birlikte ilk derece mahkemesi kararlarına karşı istinaf, bölge adliye mahkemesi kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulabileceği, bölge adliye mahkemelerinin kuruluş amacının iki dereceli yargılamayı getirdiği, istinaf aşamasında maddi-hukuki denetim yapılacağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkı ile bağlantılı olan ve mahkemeye erişim hakkını düzenleyen 6. maddesi uyarınca birtakım eksikliklerin istinaf yargılamasında tamamlanabildiği, sigorta hakem heyeti kararının temyiz edilmesi ile Yargıtay\’da bu incelemenin yapılması hâlinde 20.07.2016’dan itibaren yeni bir sistemin dışında yine maddi-hukuki denetim yapmak suretiyle bölge adliye mahkemelerinin görevinin Yargıtay\’a yaptırılmış olacağı, Sigorta Tahkim Komisyonuna ilişkin kurumsal yapının üç ana unsurdan oluştuğu, yapı içerisindeki düzenlemelere göre bu faaliyetin kendi içerisinde iki dereceli olduğunun ve bölge adliye mahkemesi ile getirilen iki dereceli yargılamanın gerçekleştiğinin kabul edilemeyeceği, tüm bu maddi ve hukuksal olgular karşısında bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra itiraz hakem heyeti kararına karşı kanun yoluna başvurulduğunda iki dereceli yargılama sistemi içerisinde bölge adliye mahkemeleri tarafından ikinci derece olarak yargılama yapılması ve ancak bu karara karşı başvurulması hâlinde temyiz incelemesi yapılması gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu görüş yazısında özetle; Hukuk Genel Kurulunda içtihatlara birleştirilmesi talep edilen konuyla ilgili olarak verilmiş emsal bir karar bulunmadığım, Özel Daire Başkanlıklarınca gönderilen görüş yazıları ile gündeme ekli emsal karar içeriklerine göre her iki Özel Dairenin “Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetinin Bölge Adliye Mahkemesinin faaliyete başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlarına karşı başvurulacak kanun yolu” konusuna ilişkin olarak istikrar kazanmış farklı uygulamalarının mevcut olduğunu, Özel Daireler arasındaki içtihat aykırılığının içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi gerektiğinin düşünüldüğünü bildirmiştir. II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER A. GENEL OLARAK TAHKİMİN TANIMI VE ÇEŞİTLERİ Devlet kendisine ait olan yargı yetkisini Türk Milleti Adına bağımsız ve tarafsız mahkemeler aracılığıyla kullanır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile hak arama özgürlüğü güvence altına alınmış; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu ve hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı düzenlenmiştir. Yine kanuni hâkim güvencesi getirilerek hiç kimsenin kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamayacağı ve bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamayacağı belirtilmiştir (Anayasa md. 9, 36, 37, 142). Sözleşmeler hukuku çerçevesinde özel hukuka ait anlaşmazlıkların süratle çözümlenebilmesi, mahkemelerin iş yükünün hafifletilmesi amacıyla bazı hâllerde hakemlere izin verilerek, taraflara aralarındaki uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözebilme imkânı tanınmıştır. Bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşen iki tarafın, anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümünü özel kişilere bırakmalarına ve uyuşmazlığın bu özel kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasına tahkim; uyuşmazlığın çözümü kendilerine bırakılan bu özel kişilere ise hakem denir. Hakemler, bağımsız, tarafsız gerçek kişilerdir, kural olarak uyuşmazlığın tarafı olan kişilerce seçilirler, uyuşmazlığı yargılama yoluyla çözerler. Tahkim yolu, tarafların doğmuş ya da doğabilecek bir uyuşmazlığı aralarındaki anlaşmaya göre hakem veya hakem kuruluna götürdükleri, özel bir yargılama faaliyetidir (Kuru, B: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Ankara 2001, C.VI, s. 5875; Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.1I, s.1857). Tahkim özel bir yargılama usulü olduğundan bu usulün uygulanması, tarafların

Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti Kararları Temyiz Edilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Zamanaşımına Uğrayan Bonodaki Vade Tarihi, Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi?

Zamanaşımına Uğrayan Bono Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Ticaret hukuku ve icra hukuku başta olmak üzere hukuk uyuşmazlıkları ve davalarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için alanında yetkin bir avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. Dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir bono düzenleyip lehtara vermesiyle taraflar arasında kambiyo hukukuna dayalı ikinci bir borç ilişkisi doğar. Bono üzerinde yer alan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun 746. maddesi ile düzenlenen vade, taraflar arasındaki temel borç ilişkisinin vadesi değil, kambiyo hukukuna dayalı borç ilişkisinin vadesidir. Zamanaşımına uğrayarak kambiyo senedi vasfı kaybedildikten sonra bonodaki vade tarihinin, taraflar arasındaki temel ilişki kapsamında birlikte tespit edildiğinden veya taraflardan biri tarafından kendisine tanınmış olan ihbarda bulunmak suretiyle belirlendiğinden bahsedilemeyecektir. O hâlde temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun 117/2 maddesi ile belirlenen temerrüt için ihtara gerek olmayan durumlar kapsamında olmadığından, borçlunun temerrüde düşürülmesi için TBK\’nin 117/1 maddesi gereğince ihtar gereklidir. Zamanaşımına uğrayan ve delil başlangıcı olma dışında hukuken hiçbir sonuç bağlanmayan hatta asıl alacağın varlığının ispatında bile tek başına delil kabul edilmeyen bir belgede yazılı vadenin, temerrüt ihtarına gerek olmaksızın temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfım kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Zamanaşımına Uğrayan ve Bu Nedenle Kambiyo Senedi Vasfını Kaybeden Bonodaki Vade Tarihi; Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2019/1 Karar No: 2019/8 Karar Tarihi: 25.12.2019 Zamanaşımına uğrayan ve delil başlangıcı olma dışında hukuken hiçbir sonuç bağlanmayan hatta asıl alacağın varlığının ispatında bile tek başına delil kabul edilmeyen bir belgede yazılı vadenin, temerrüt ihtarına gerek olmaksızın temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Aksi hâlde zamanaşımına uğrayan bononun hamili, kambiyo senedinden doğan haklarını korumak için zamanaşımı süresi içinde Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemesine rağmen, temel ilişkiye dayalı olarak yapacağı takip ya da açılan davada vade tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yükümlülüklerini yerine getirmeyen hamilin hiçbir kayba uğramayacağı sonucunu doğurur ki, hukuk sisteminin buna cevaz vermesi mümkün değildir. Hâl böyle olunca, zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. (6100 S. K. m. 199, 200, 202) (6098 S. K. m. 117, 133) (6102 S. K. m. 645, 725, 731, 746, 749, 776, 777, 778, 779) (2004 S. K. m. 168) (11. HD. 25.01.2017 T. 2015/12354 E. 2017/479 K.) (11. HD. 05.02.2018 T. 2017/1042 E. 2018/743 K.) (15. HD. 13.10.2014 T. 2014/3647 E. 2014/5673 K.) (15. HD. 20.09.2017 T. 2017/1298 E. 2017/3060 K.) (19. HD. 15.12.2016 T. 2016/9611 E. 2016/15851 K.) (19. HD. 08.02.2012 T. 2011/7717 E. 2012/1754 K.) 1- GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu Av. A. K. 26.02.2018 havale tarihli dilekçesi ile imzası inkâr edilmeyen ancak zamanaşımına uğrayan bononun takibe konulması hâlinde faizin bonodaki vade tarihinden itibaren mi yoksa takip tarihinden itibaren mi işlemesi gerektiği, borçluya ayrıca temerrüt ihtarı gerekip gerekmediği konusunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 13. 15. ve 19. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğunu belirterek içtihatların birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 354 sayılı kararı ile; İçtihadı Birleştirme Hukuk Genci Kurulu dosyasının konusu her ne kadar \”Temel ilişkiye dayalı alacak istemleri ile ilgili olarak düzenlenen ve zamanaşımına uğramış kambiyo senedine dayanarak açılan dava veya girişilen icra takiplerinde temerrüt tarihi olarak zamanaşımına uğrayan senette belirtilen vade tarihinin mi, yoksa genel hükümlere göre belirlenen temerrüt tarihinin mi esas alınacağı\” olarak belirlenmiş olsa da; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 35613334-2019/978 sayılı yazısı ile konunun \’\’Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınıp alınamayacağı\” olarak değiştirilmesinin ihtiyacı daha iyi karşılayacağı hususu belirtilmiş olduğundan İçtihadı Birleştirme konusunun bu şekilde değiştirilmesine karar verilmiştir. C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Kararları; 11.03.2014 tarihli ve 2013/15388 E, 2014/4656 K. 25.01.2017 tarihli ve 2015/12354 E, 2017/479 K. 20.11.2017 tarihli ve 2016/3549 E, 2017/6304 K. 05.02.2018 tarihli ve 2017/1042 E, 2018/743 K. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Kararları; 22.10.2012 tarihli ve 2012/6569 E, 2012/24172 K. 06.10.2011 tarihli ve 2011/4803 E, 2011/14078 K. 11.03.2015 tarihli ve 2014/20748 E, 2015/7741 K. 28.01.2016 tarihli ve 2015/35312 E, 2016/2175 K. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Kararları; 13.10.2014 tarihli ve 2014/3647 E. 2014/5673 K. 15.04.2013 tarihli ve 2014/3647 E. 2013/2554 K. 20.09.2017 tarihli ve 2017/1298 E. 2017/3060 K. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Kararları; 15.12.2016 tarihli ve 2016/9611 E. 2016/15851 K. 08.02.2012 tarihli ve 2011/7717 E. 2012/1754 K. 03.05.2011 tarihli ve 2010/11714 E. 2011/6067 K. 19.03.2019 tarihli ve 2017/2929 E. 2019/1803 K. 24.01.2019 tarihli ve 2017/3884 E. 2019/471 K. 25.09.2018 tarihli ve 2017/1839 E. 2018/4444 K. D- Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan Özel Dairelerin görüşlerine başvurulmuştur. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınacağına dair 11. Hukuk Dairesinin görüşü; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında; zamanaşımına uğramış olan bonodaki imzanın borçluya aidiyetinin ikrar edilmesi veya ispat edilmesi hâlinde bu senedin (yazılı) delil başlangıcı sayılacağı ve davacının esas akdi ilişki konusundaki diğer delillerinin toplanıp tanıklarının dinlenebileceği, bononun zamanaşımına uğramasıyla kambiyo senedi niteliğini

Zamanaşımına Uğrayan Bonodaki Vade Tarihi, Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Taksitle Satış ve Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senet Düzenlenmesi

Taksitle Satış ve Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senet Düzenlenmesi Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senette Geçersizlik İddiası: Senedin Nama Yazılı Düzenlenmemesi Yargıtay Büyük Genel Kurul Esas No: 2018/5 Karar No: 2019/6 Karar Tarihi: 29.11.2019 4077 sayılı (mülga) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/A maddesinin 3. fıkrasındaki; “Sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse, bu senet, her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı olarak düzenlenir. Aksi takdirde, kambiyo senedi geçersizdir.\” şeklindeki söz konusu düzenleme, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/5. maddesi ile “Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.” şeklinde kabul edilen hüküm ile 4077 sayılı Kanun\’un 6/A- 3. maddesindeki düzenlemeden farklı olarak tüketici dışındaki kişiler yönüyle senedin geçerli olduğu belirlenmek suretiyle, kanun koyucu tarafından içtihat aykırılığını giderecek şekilde düzenleme yapılmış olduğundan içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. (4077 S. K. m. 4, 6/A) (6102 S. K. m. 659, 687) (6762 S. K. m. 599) (YHGK 21.05.2014 T. 2014/12-403 E. 2014/682 K.) (12. HD. 05.03.2014 T. 2014/3314 E. 2014/6302 K.) (13. HD. 12.04.2017 T. 2015/19350 E. 2017/4278 K.) (13. HD. 27.12.2011 T. 2011/13234 E. 2011/20824 K.) I. GİRİŞ A. İçtihatların Birleştirmesi Başvurusu Av. M. N. tarafından verilen 02.11.2017 tarihli başvuru dilekçesinde özetle: mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/A maddesinin \”…Sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse, bu senet, her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı olarak düzenlenir. Aksi takdirde, kambiyo senedi geçersizdir.\” hükmünü içerdiği, yürürlükteki 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun\’un 4/5. maddesinde de \”Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.\” şeklinde düzenleme bulunduğu, buna rağmen nama yazılı olarak tanzimi gereken bonoların emre yazılı düzenlenmesi hâlinde, tüketici senedi olarak verilmesi nedeni ile 4077 s. Kanunun 6/A maddesi (6502 s. Kanunun 4/5. maddesi) gereğince senedin nama yazılı şekilde düzenlenmesi gerektiği iddiasının senedi ciro yoluyla devralmış iyi niyetli hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği hususunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ile 13. Hukuk Dairesinin kararları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek, bu husustaki çelişkinin içtihadın birleştirilmesi yoluyla giderilmesi talep edilmiştir. B. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararı ve İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 15.11.2018 tarihli ve 345 sayılı kararı ile \”Mülga 4077 sayılı Kanunun 6/A maddesi (Yürürlükteki 6502 sayılı Kanun\’un 4/5. maddesi) gereği nama yazılı olarak düzenlenmesi gereken bonoların emre yazılı olarak düzenlenmesi hâlinde, tüketici senedi olarak verilmesi nedeni ile Mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun\’un 6/A maddesi (Yürürlükteki 6502 sayılı Kanun’un 4/5. maddesi) gereğince nama yazılı düzenlenmesi gerektiği iddiasının senedi ciro yoluyla devralmış iyi niyetli hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği\” konusunda içtihadın birleştirilmesini gerektirir görüş aykırılığının bulunduğuna karar verilmiş ise de; daha sonra Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 27.11.2019 tarihli 376 sayılı kararı ile içtihadı birleştirme konusu \”4077 sayılı Kanun\’un 6/A maddesi gereği nama yazılı olarak düzenlenmesi gereken bonoların emre yazılı olarak düzenlenmesi hâlinde, nama yazılı düzenlenmemesi nedeniyle geçersizlik iddiasının, senedi ciro yoluyla devralmış iyi niyetli hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği\” olarak düzeltilmiştir. C. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarihli, 2014/12-403 E., 2014/682 K. sayılı kararı Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 27.03.2017 tarihli, 2016/13182 E. 2017/4649 K. 05.03.2014 tarihli, 2014/3314 E. 2014/6302 K. sayılı kararları Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.04.2017 tarihli, 2015/19350 E. 2017/4278 K. 15.12.2016 tarihli, 2016/29418 E., 2016/23462K., 27.12.2011 tarihli, 2011/13234 E., 2011/20824 K. sayılı kararları. D. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun Görüşleri Yargıtay 12. Hukuk Dairesi; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun (TTK) 687/1 maddesindeki düzenleme bakımından yapılan inceleme neticesinde, senet tüketici sözleşmesi kapsamında verilmiş olsa bile takip alacaklısının sözleşmede taraf olmayıp, ciro yoluyla senedi devraldığı, itiraz eden borçlu tarafından takip alacaklısının kötü niyetli olduğunun iddia ve ispat edilemediği, senet metninde de tüketici sözleşmesi sebebiyle verildiğinin yazılı olmadığı ve imzaya itiraz söz konusu olmayıp borcun takip alacaklısına ödendiği de ispat edilemediğinden, bu tip davalarda senedin geçersizliği yönündeki iddiaya dayalı istemlerin reddine karar verildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da benzer gerekçelerle direnme kararlarım bozduğu, dolayısıyla içtihadın birleştirilmesine gerek bulunduğu, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi; gerek (mülga) 4077 sayılı Kanun’un 6/A maddesi, gerekse 6502 sayılı Kanun’un 4/5. maddesinde açıkça tüketicinin yaptığı işlemler nedeniyle düzenlenen kambiyo senetlerinin nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği belirtilen hükümlerin emredici mahiyette olduğu, Kanunun bu amir hükmüne göre dava konusu senetlerin her bir taksit için ayrı ayrı nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği, aksi halde geçersiz olacakları, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda mevcut olan düzenlemenin kambiyo senetleri ile ilgili genel mahiyette bir düzenleme olduğu, oysa konunun daha özel bir kanunla hükme bağlandığı, Dairenin bu yöndeki yerleşmiş uygulaması ile Yüksek 12. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu kararları arasında içtihat uyuşmazlığının bulunduğu, bu nedenle içtihatların birleştirilmesi gerektiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi; 19.01.2018 tarihli yazısında senette tüketici sözleşmesi uyarınca verildiği yönünde kayıt olmadıkça, ciro ile devralan hamilin, ayrıca, senede ciro ile hamil olurken tüketici yönünden geçersiz olan senedin tüketici işlemi nedeniyle tüketici tarafından düzenlendiğini ve tüketici sözleşmesi nedeniyle taksit ödemesi için verildiğini bile bile devralmış olduğunun ispatı gerektiği, aksi hâlde keşideci tüketici de senedin geçersizliği defini

Taksitle Satış ve Sözleşmeden Ayrı Kıymetli Evrak Niteliğinde Senet Düzenlenmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi?

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi? Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Daha fazla bir miktar üzerinden tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarımın saklı tutulması” ya da “alacağımın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterlidir. Kısmi olarak açılan bir davada, dava konusunun artırılması kısmi ıslah olarak kabul edilmektedir. Kısmi ıslahta, belirli bir usul işlemi düzeltilir, davanın dayandığı sebebin değiştirilerek davanın niteliğinin değiştirilmesi söz konusu değildir. Kısmen ıslahta, ıslah işlemi yapıldığı tarihten itibaren hüküm ifade etmekte olduğu gibi, davanın ıslah edilmeyen kesimine ilişkin usul işlemleri ise geçerli olmaya devam eder. Bu kapsamda para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği bir kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedileceğine kabul edilmektedir. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Para Alacağına İlişkin Kısmi Davada Islah Talebi ile Artırılan Miktar Bakımından da Faize Hükmedilebilir mi? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2017/8 Karar No: 2019/3 Karar Tarihi: 24.05.2019 Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedileceğine karar verilmiştir. (AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 13, 36, 141) (6100 S. K. m. 24, 25, 26, 30, 105, 107, 109, 116, 119, 127, 141, 154, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 183, 184, 319, 322, 357) (1086 S. K. m. 87) (2797 S. K. m. 16) (6098 S. K. m. 117, 131, 147) (YHGK 12.10.2011 T. 2011/4-504 E. 2011/606 K.) (YHGK 25.01.2017 T. 2015/22-449 E. 2017/128 K.) (YİBK 04.02.1948 T. 1944/10 E. 1948/3 K.) (YİBK 06.05.2016 T. 2015/1 E. 2016/1 K.) (ANY MAH. 20.07.1999 T. 1999/1 E. 1999/33 K.) I- GİRİŞ A. İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDAKİ BAŞVURU Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 06.07.2017 tarihli ve 237 sayılı kararı ile 12 Ocak 2016 tarihinde Yargıtay Birinci Başkanı, Hukuk Genel Kurulu Başkam ve Yargıtay 7, 9, 22 Hukuk Daireleri Başkanları ile yapılan toplantıda kararlaştırıldığı üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu salonunda 01, 03 ve 04 Şubat 2016 tarihlerinde 7, 9 ve 22. Hukuk Daireleri Başkan ve üyeleri ile yapılan toplantı sonucunda içtihat aykırılığı olup uzlaşma sağlanamadığından içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerekli konulardan olan ıslahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği hakkında içtihatları birleştirme başvurusunun görüşülmesi sonucunda \”Islahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği\” konusunda görüş aykırılığı bulunduğu ve farklı uygulamaların sürdürüldüğü sonucuna varıldığından, aykırılığın İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. B. YARGITAY BİRİNCİ BAŞKANLIK KURULUNUN KARARI VE İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 6 Temmuz 2017 tarihli ve 237 sayılı kararı ile \”Islahta faiz istenmemişse, faize karar verilip verilemeyeceği\” konusunda Daireler arasında görüş aykırılığı bulunduğu ve bu aykırılığın İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunca içtihatları birleştirme yoluyla giderilmesi gerektiğine karar verilmiştir. Bununla birlikte Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 19 Nisan 2019 tarihli birinci görüşmesinde içtihadı birleştirme konusu “Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmi davada dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması halinde arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilip hükmedilemeyeceği\” şeklinde oybirliği ile değiştirilmiştir. C. İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSUNA İLİŞKİN ÖZEL DAİRELER İLE HUKUK GENEL KURULU GÖRÜŞLERİNİN ÖZETLERİ İçtihatların Birleştirilmesi Konusu Kapsamında Kısmi Islah ile Faiz Talebi Belirtilmeksizin Arttırılan Miktar Bakımından Dava Dilekçesindeki Faiz Talebine Bağlı Olarak Faize Hükmedileceği Görüşünde Olan Daireler: Yargıtay Yirmiikinci Hukuk Dairesi 26.07.2016 tarihli görüş yazısında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 176\’ncı maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen ya da tamamen ıslah edebileceği, ıslahın, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini bir defaya mahsus olmak üzere kısmen ya da tamamen düzeltmesine imkan tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yol olduğu, öğretide ise ıslahın yukarıdaki tanıma benzer, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesi olarak tanımlandığı, davacının davasını değiştirmeyip sadece genişletmek istemesi ve dava dilekçesindeki talep sonucunu artırmasının kısmi ıslah yolu ile mümkün olduğu, kısmi ıslahta sadece belli bir usul işleminin düzeltildiği, kısmi ıslahta dava dilekçesinin sadece talep sonucunda belirtilen miktar yönünün düzeltildiği, dava dilekçesinin diğer kısımlarının geçerli olduğunun kabulü gerektiği, başka bir anlatımla, dava dilekçesinin faiz ile ilgili kısmının ıslahla artırılan miktar için de geçerli olduğu, davacının faiz talebini ıslah dilekçesinde tekrar etmesinin anlamı bulunmadığı, aksi halde dava dilekçesinin miktar dışındaki tüm unsurlarına ıslah dilekçesinde de yer verilmesi gerektiği, ancak kısmi ıslahta bunun gereksizliğinin ortada olduğu, ıslaha konu usul işleminin sadece dava dilekçesindeki miktar olup, dava dilekçesindeki diğer unsurların aynen devam ettiği yönünde davacının iradesinin mevcut olduğu, bunun ayrıca ve özel olarak belirtilmesinin gerekmediği, kısmi ıslahla dava konusu miktarın artırılması işleminin ek davayla bazı yönlerden benzerlik gösterse de, esas itibarıyla farklı müesseseler olduklarından ıslahla ilgili sorunların yine ıslah müessesesi çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, başka bir anlatımla kısmi ıslahla ortaya çıkan hukuki sorunların ek dava müessesesi ile çözümlenmesinin her zaman doğru olmadığı, bu bağlamda temerrüt dolayısıyla faizin başlangıcı ve zamanaşımına ilişkin sorunların çözümü yönünden kısmi ıslah ile ek dava paralellik göstermekte

Kısmi Davada Islah Talebi ile Faiz İstenmemişse, Faize Karar Verilebilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Avalde Eşin Rızası Aranır mı?

Avalde Eşin Rızası Aranır mı? Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında uzman Kayseri ticaret avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, dava süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Kefalette eş rızasına ilişkin  Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesine göre; eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. Kefalet ile avalin her ikisinin de kişisel güvence sağladığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kefalete dair hükümler kefili alacaklıya karşı korurken avale ilişkin hükümlerin hamili, asıl borçlu ile müracaat borçlularına karşı koruduğunun gözden kaçırılmaması gerekir. Bu bakımdan kefalet ile aval hükümlerinin birbiriyle kıyaslanması normun koruma amacı ile de uygun düşmeyecektir. Kefalet ve aval kuramlarının tamamen farklı olduğu ve farklı kanunlarda düzenlendiği, avalin tek taraflı bir hukuki işlem olduğu ve bu niteliği nedeniyle Türk Borçlar Kanunu\’nun 603’üncü maddesinde gösterildiği şekilde bir “sözleşme” olarak kabul edilemeyeceği; bu bağlamda kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesindeki koşulun avali kapsar şekilde genişletilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Kayseri ticaret avukatı kadromuz, ticaret ve borçlar hukuku alanında 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz gerçek ve tüzel kişi müvekkillerimiz ile şirketlere hukuki destek verilmesi konusunda Kayseri ticaret avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Kefalette Eşin Rızasına İlişkin Borçlar Kanunu Hükümleri Avalde Uygulanır mı? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2017/4 Karar No: 2018/5 Karar Tarihi: 20.04.2018 Kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanununun 584. maddesindeki düzenlemenin aynı Kanunun 603. maddesi uyarınca “aval”de uygulanmasının gerekmediği yönünde karar verilmiştir. (2709 S. K. m. 41) (6098 S. K. m. 135, 155, 581, 582, 583, 584, 596, 603) (6102 S. K. m. 671, 677, 700, 701, 702, 724, 751, 778, 818) (5237 S. K. m. 204, 210) (ANY. MAH. 26.12.2013 T. 2013/57 E. 2013/162 K.) I-GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu Kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin (TBK m.584, 603) avalde uygulanıp uygulanmayacağı konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 11., 12., ve 19. Hukuk Daireleri içtihatları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi talep edilmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 04.05.2017 gün ve 156 ve 20.02.2018 gün ve 64 sayılı kararlarında “kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin (TBK m.584, 603) avalde uygulanıp uygulanmayacağı” konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 11., 12., ve 19. Hukuk Daireleri içtihatları arasındaki aykırılığın 2797 sayılı Yargıtay Kanunu\’nun 16’ncı maddesinin beşinci fıkrasına göre Yargıtay Büyük Genel Kurulunca birleştirilmesine karar verilmiştir. C- Görüş Aykırılığı İçeren Kararlar Hukuk Genel Kurulu Kararı 24.05.2017 gün ve 2017/12-1135 E., 2017/1012 K. 11. Hukuk Dairesi Kararları; 25.04.2014 gün ve 2013/10176 E., 2014/14470 K. 25.04.2014 gün ve 2014/1231 E., 2014/7837 K. 12. Hukuk Dairesi Kararları; 15.05.2014 gün ve 2014/10176 E., 2014/14470 K. 26.9.2013 gün ve 2013/20085 E.. 2013/29955 K. 19. Hukuk Dairesi Kararları; 16.10.2014 gün ve 2014/12290 E., 2014/15241 K. 08.12.2014 gün ve 2014/13328 E., 2014/176181 K. 29.03.2017 gün ve 2016/8980 E., 2017/2552 K. II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER A- Kefalet ve Aval Kurumları, Yasal Dayanaklar ve Farklar 1. Kefalet Sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’na göre Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir (TBK m.581). Kefalet sözleşmesi mevcut ve geçerli bir borç için yapılabileceği gibi gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere yapılabilir (TBK m.582). Asıl borç ilişkisi geçersizse kefilin sorumluluğuna gidilemez. Ancak yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle asıl borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kefil olan kişi, yükümlülük altına girdiği sırada sözleşmeyi sakatlayan bu eksikliği biliyorsa kefaletinden dolayı sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden zaman aşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için yazılı şekilde yapılması; kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihinin ve kefaletin müteselsil olması durumunda kefilin bu hususları kendi el yazısıyla yazması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişikliklerin de kefalet için öngörülen bu şekil şartlarına uyularak yapılması gerekir (TBK m.583). 2. Kefalet Sözleşmesinde Eş Rızasına İlişkin Düzenleme ve Bu İlkenin Kişisel Güvence Verilmesine İlişkin Diğer Sözleşmelerde Uygulanması a) Kefalet sözleşmesinde eş rızasına ilişkin düzenleme Kefalette eş rızasına ilişkin düzenleme Türk Borçlar Kanunu\’nun 584’üncü maddesinde yer almaktadır. Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun eşin rızası ile ilgili getirdiği 584. maddesi hükmü, Kanun’un yürürlüğe girdiği günden itibaren iş hayatını yavaşlattığı yönünde ağır eleştirilere maruz kalması nedeniyle ticari hayatın doğal akışını kolaylaştırmaya yönelik değişiklik yapma gerekçesi ile Türk Borçlar Kanunu\’nun 584\’üncü maddesine 28/03/2013 tarihinde 6455 sayılı Kanun’un 77’nci maddesiyle eklenen üçüncü fıkrada eş rızasının aranmayacağı haller şu şekilde sıralanmıştır: Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, Mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler, 27.12.2006 gün ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler, Tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet

Avalde Eşin Rızası Aranır mı? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz Konulabilir mi?

Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz Konulabilir mi? Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Türk Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde adi ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler. Bununla birlikte ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar. Adi ortaklıkta her ortak, şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları, borçlu ortağın şirketteki kar payını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca, aynı Kanunun 638.maddesine göre, adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Adi ortaklığın tüzel kişiliği olmasa da ortaklık adına borçyapılabildiğinden ortaklığın alacağına da haciz konulabilir. Adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus, ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir. Ancak gerçek ve tüzel kişilerin taraf ehliyeti vardır. İki veya daha fazla işletmenin belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri ortaklığın (joint venture) tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti yoktur. Ortaklar, ortaklık borçlarından dolayı alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm varlıklarıyla sorumludurlar. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz ile ilgili Örnek Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu İçtihat Metni Esas No: 2017/763 Karar No: 2019/344 Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki “icra memur muamelesini şikâyet” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda Diyarbakır 1. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin reddine dair verilen 10.02.2014 tarihli ve … sayılı karar, borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 23.06.2014 tarihli ve 2014/15236 E., 2014/18150 K. sayılı kararı ile; “…Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de; Takip tarihi itibariyle yürürlükte olan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 622-623. maddeleri gereğince adi ortaklıkta her ortak, şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları, borçlu ortağın şirketteki kar payını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca, aynı Kanunun 638.maddesine göre, adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, bir ortağın şahsi alacaklıları haklarını ancak, o şerikin tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler, ne var ki şirket sözleşmesinde bu kuralın aksi de kararlaştırılabilir. İki veya daha fazla işletmenin belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri ortaklığın (joint venture) tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti yoktur. Ortaklar, ortaklık borçlarından dolayı alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm varlıklarıyla sorumludurlar. Ancak gerçek ve tüzel kişilerin taraf ehliyeti vardır (Prof. Dr. Baki Kuru icra ve iflas Hukuku EI Kitabı 2004 bas. Sahife 137 HGK. nun 08.10.2003 tarih ve 2003/12¬574 E 2003/564 K. sayılı içtihadı). Açıklanan bu hükümlere aykırı olarak adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus, ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir. Somut olayda, Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğü\’nün … sayılı takip dosyasından borçlular … Endüstri Ticaret ve Sanayi A.Ş., … İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., … İş Ortaklığı ve … İş Ortaklığı aleyhine çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla ilamsız takip başlatıldığı, borçlu … Endüstri Ticaret ve Sanayi A.Ş.\’nin şikayeti sonucu Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesi\’nin 14.01.2014 tarih, … sayılı kararı ile … İş Ortaklığı ve … İş Ortaklığı hakkındaki takibin, iş ortaklarının taraf ehliyeti bulunmadığı gerekçesi ile iptal edildiği, takip dosyasından Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına yazılan 13.12.2013 tarihli haciz müzekkeresine, T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı\’nca verilen 21.02.2014 tarih ve … sayılı cevabi yazıda, … İnşaat Sanayi Ticaret A.Ş. ve … Endüstri Ticaret ve Sanayi A.Ş.\’nin oluşturduğu iş ortaklığının idarenin yüklenici olduğu ve haczin takipli borçlar sıralama tablosuna alındığı bildirilmiştir. Adi ortaklıklarda, ortakların borçlarından dolayı takip yapılması halinde, ortağın kar payı veya tasfiye payına haciz konulması mümkün olup, alacaklı tüzel kişiliği bulunmayan ortaklığa ait bir mal veya alacak üzerine haciz koyduramaz. O halde mahkemece şikayetin T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı\’nca verilen 21.02.2014 tarih ve … sayılı cevabı yazısına göre hak ve alacağına haciz konulan iş ortaklığı yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: İstem, icra memur muamelesini şikâyete ilişkindir. Borçlu vekilinin; Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 14.01.2014 tarihli ve … sayılı kararı ile adi ortaklık hakkında yapılan icra takibinin iptaline karar verildiğinden, Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğünün … ve …. sayılı dosyalarında, adi ortaklık malları üzerine uygulanan hacizlerin kaldırılmasını ve muhafaza altına alınan malların iadesine karar verilmesini talep ettiklerini, ancak icra memurunun talebini reddettiğini ileri sürerek, 04.02.2014 tarihli memurluk işleminin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Yerel Mahkemece; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun 637.maddesinin Kendi adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortak, bu kişiye karşı bizzat kendisi alacaklı ve borçlu olur. Ortaklardan biri, ortaklık veya bütün ortaklar adına bir üçüncü kişi ile işlem yaparsa, diğer ortaklar ancak temsile ilişkin hükümler uyarınca, bu kişinin alacaklısı veya borçlusu olurlar. düzenlemesinin yer aldığı, tüzel kişiliği olmadığı gerekçesiyle adi ortaklık yönünden icra takibinin iptaline karar verilse bile, adi ortaklığa ait mallar üzerinde ortaklığı oluşturan özel ya da tüzel kişiler arasında elbirliği ile mülkiyet ilişkisi olduğu, adi ortaklığın ticari faaliyetlerinden doğan borçlardan dolayı diğer ortaklar şahsen sorumlu olduklarından icra müdürlüğünce haciz yapılmasında usulsüzlük bulunmadığı, aksi hâlde adi ortaklığa ait mallara haciz konulamayacaksa uygulamada şirketlerin tüm ticari işlerini kuracakları adi ortaklık üzerinden yürüteceği ve tüm malvarlıklarını da adi ortaklığa devredecekleri, bu durumda ticari ilişkiye girdikleri üçüncü kişilerin adi ortaklıktan hiçbir şey elde edemez hâle gelebilecekleri, somut olayda takip konusu borcun adi ortaklığın bizzat

Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz Konulabilir mi? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması

Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile; finansal sektörün denetim ve düzenlenme çerçevesinin uluslararası ilkeler ve standartlarla tam uyumunun sağlanması, katılım bankalarının çalışma prensiplerine uygun ürün ve hizmet çeşitliliğinin artırılması, kalkınma ve yatırım bankacılığının geliştirilmesi, faktoring şirketlerinin kuruluşunda nakden ödenecek sermaye tutarının artırılması, sermaye piyasalarının güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir ortamda işleyişi ve gelişmesi ile birlikte yatırımcıların hak ve menfaatlerinin korunması, sermaye piyasalarının derinliğinin ve rekabet gücünün artırılması, borçlanma aracı sahipleri kurulu oluşturulması ve yatırım fonları ile konut ve varlık finansmanı fonlarının tapu ve diğer resmî sicil işlemlerinde tüzel kişiliği haiz addolunmalarının sağlanması, şirketlerin mevzuat uyum maliyetlerinin azaltılması ve finansal yeniden yapılandırma süreçlerinin sadeleştirilmesi, sermaye piyasalarının tabana yayılması, bu piyasalara esneklik kazandırılması ve banka yoluyla finansmana alternatif sağlanması, sermaye piyasalarında işlenen ihlallerin tespit edilmesi, tedbirlerin uygulanması ve idari, hukuki ve cezai yaptırımların etkinliğinin sağlanması ile 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu\’nda, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu\’nda ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu\’nda yer alan idari para cezası tutarlarının güncellenerek daha caydırıcı hale getirilmesini sağlayacak değişiklikler yapılması amaçlanmaktadır. Teklif komisyonda ve Genel Kurulda değiştirilerek kabul edilebilmektedir. Komisyonun kabul ettiği metnin/Kanun metninin dikkate alınması gerekmektedir. Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Teklifin Son Durumu: KANUNLAŞTI  

Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Read More »