İstihkak Davası - Miras Sebebiyle İstihkak Davası - Miras Sebebiyle İstihkak Davası - Kayseri İcra Avukatı - İcra ve İflas Hukuku - İcra ve İflas Kanunu - Türk Medeni Kanunu - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İstihkak Davası

İstihkak davası, bir malikin mülkiyet hakkına dayanarak kendisine ait bir eşyayı haksız şekilde elinde bulunduran üçüncü kişiden geri isteme hakkını ifade eder. Mülkiyetin koruyucu yetkisi olarak adlandırılan bu hak ve yetki, doğrudan doğruya mülkiyet hakkından kaynaklanır ve mülkiyet hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Maliklerin istihkak davası açma yetkisi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683. maddesinde düzenlenmektedir.

Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.”

İstihkak davası, mülkiyet hakkının koruması ve malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kişiden geri alabilmesini sağlayan en güçlü hukuki araçlardan biridir. İstihkak hakkı, doğrudan mülkiyet hakkına bağlıdır. Bu nedenle, istihkak davasını açan kişi, malı elinde bulundurmayan, dolaysız zilyet olmayan maliktir. İstihkak davası, malı haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı açılmalıdır. İstihkak davası ile malikin mülkiyet hakkına dayanarak malın dolaysız zilyetliğine kavuşması ve mülkiyet hakkının korunması amaçlanır.

Tapuya kayıtlı taşınmazlarda esasen zilyetlik tapu sicili ile sağlandığı için asıl malik tapu sicilinde kayıtlı değilse tapu sicilinin düzeltilmesi davası açılmalıdır. Tapu sicilinde görünen malikin gerçek malik olması durumunda istihkak davası değil “haksız el atmanın önlenmesi” davası açılabilir. Bu kapsamda istihkak davasının esas fonksiyonunu taşınır mallarda gösterdiği söylenebilir.

İstihkak davası, malikin mülkiyet hakkına dayanarak, malını haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı açtığı bir davadır. Bu dava, malın geri verilmesini amaçladığı için ayni bir dava olup, karar sonucu geri verme istendiğinden bir eda davası olarak da nitelendirilir. Ayrıca, istihkak davasının sınırlı bir ayni hakka dayanılarak da açılabileceği kabul edilmektedir. Mülkiyete dayalı istihkak davası, “adi istihkak davası” olarak da adlandırılmaktadır.

İstihkak Davası

Görevli ve Yetkili Mahkeme

İstihkak davasında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Davanın konusu taşınmaz ise, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Taşınırlar bakımından ise, genel yetki kuralları uygulanarak davalının son yerleşim yeri mahkemesi yetkili olacaktır.

Miras sebebiyle istihkak davasında da görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise mirasbırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir.

Haciz sebebiyle açılan istihkak davasında görevli mahkeme icra mahkemesidir. Yetkili mahkeme, icra takibinin yapıldığı yer veya davalının yerleşim yeri mahkemesidir.

İstihkak Davasının Tarafları
Davacı: Malik ve/veya Sınırlı Ayni Hak Sahipleri

İstihkak davasında, mülkiyet hakkına sahip olan kişi tarafından malı haksız olarak elinde bulunduran kişilere karşı açılmaktadır. İstihkak davasında davacı, malın gerçek malikidir. Malik, mülkiyet hakkını bağımsız bir şekilde, elbirliği halinde veya paylı mülkiyet şeklinde elde etmiş olabilir.

Paylı mülkiyete sahip bir paydaş, kendi payı için bağımsız olarak dava açabileceği gibi, malın tamamı için bölünemeyen menfaatlerde diğer paydaşları temsilen de tek başına dava açabilir.

Elbirliği mülkiyetinde (örneğin, mirasçılar arasında) tüm ortaklara davayı açma hakkı verilmiştir. Bu şekilde, tüm ortakların sağlanan korumadan yararlanması sağlanır.

İntifa hakkı sahibi veya rehinli alacaklı gibi sınırlı ayni hak sahipleri de istihkak davası açabilirler.

Davalı: Haksız Zilyet

İstihkak davasının davalısı, malı haksız olarak elinde bulunduran kişidir. Taşınırlarda zilyetlik eşyanın fiili hâkimiyeti altında bulundurulmasıyla sağlanırken, taşınmazlarda zilyetlik tapu sicili üzerinden belirlenir.

Taşınır mallarda zilyet, eşyanın fiili olarak elinde bulunduran kişidir. Taşınmaz mallarda zilyet, tapu sicilinde hak sahibi olarak görünen kişidir.

İstihkak Davasında İspat Yükü

İstihkak davasında ispat yükü genellikle davacı üzerinde olup, davacının mülkiyet hakkını kanıtlaması gerekmektedir. Davacı, mülkiyet hakkına dayanarak malın gerçek sahibi olduğunu ve davalının malı haksız olarak elinde bulundurduğunu ispatlamak zorundadır.

Davacının mülkiyet hakkını ispatlamasına ek olarak davalının zilyetliğinin haksız olduğunu da ortaya koyması gerekmektedir. Dolayısıyla ispat yükü, davacının mülkiyet hakkı ile ilgili herhangi bir belirsizlik veya anlaşmazlık bulunmadığını ve malın haksız zilyet tarafından elde tutulduğunu kanıtlamayı içerir.

Davalı taraf ise, davacının mal sahibi olmadığını ve kendisinin malın zilyetliğini geçerli bir hukuki sebebe dayandırdığını ispatlama hakkına sahiptir. Örneğin, kira sözleşmesi veya rehin hakkı gibi geçerli bir hukuki sebebe dayalı olarak malın zilyetliğini sürdürdüğünü kanıtlaması halinde davalı malın iadesinden kaçınabilir.

İstihkak davasının sonuçları, hem hak sahibinin mülkiyet hakkını koruma altına alır hem de haksız zilyedin sorumluluklarını belirler. İstihkak davası ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda icra ve borçlar hukuku alanında uzman avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır.

İstihkak talebi, ayni bir talep olduğundan zamanaşımına tabi değildir. Bu nedenle, şartlar oluştuğu sürece istihkak davası her zaman açılabilir. Ancak, miras sebebiyle istihkak davasında özel bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Aynı şekilde, haciz sebebiyle açılan istihkak davalarında da belirli süreler vardır.

İstihkak davası, bir eda davası olup, sonuçlandığında mülkiyet hakkının tespit edilmesini ve dava konusu eşyanın malike geri verilmesini sağlar. Davanın sonucunda verilen hükümle, taşınırların teslimi ve taşınmazların tahliyesi yoluyla haksız zilyedin malı geri vermesi sağlanır. Haksız zilyet, mahkeme kararına rağmen eşyayı geri vermekten kaçınırsa, kararın icrası için icra yoluna başvurulabilir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 24. ve 26. maddeleri kapsamında taşınırlarda teslim, taşınmazlarda ise tahliye yoluyla hükmün yerine getirilmesi sağlanır.

Taşınır teslimi – Madde 24

Bir taşınırın teslimine dair olan ilam icra dairesine verilince icra memuru bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde o şeyin teslimini emreder.

İcra emrinde; alacaklı ve borçlunun ve varsa mümesillerinin adları ve soyadları ile şöhret ve yerleşim yerleri hükmü veren mahkemenin ismi ve hükmolunun şeyin neden ibaret olduğu, ilamın tarih ve numarası ve icra mahkemesinden veya istinaf veya temyiz yahut iadei muhakeme yoliyle ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılması hakkında bir karar getirilmedikçe cebri icraya devam olunacağı yazılır.

Borçlu, bu emri hiç tutmaz veya eksik bırakır ve hükmolunan taşınır veya misli yedinde bulunursa elinden zorla alınıp alacaklıya verilir.

Yedinde bulunmazsa ilamda yazılı değeri alınır. Vermezse ayrıca icra emri tebliğine hacet kalmaksızın haciz yoliyle tahsil olunur. Taşınır malın değeri, ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı bulunduğu takdirde, icra memuru tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir olunur.

Hükmolunan taşınırın değeri, borsa veya ticaret odalarından, olmıyan yerlerde icra memuru tarafından seçilecek bilirkişiden sorulup alınacak cevaba göre tayin edilir.

İlgililerin bu hususta icra mahkemesine şikayet hakları vardır.

(Mülga yedinci fıkra: 14/1/2011-6103/41 md.)

Taşınmaz tahliye ve teslimi: Borçlunun elinde ise – Madde 26

Bir taşınmazın tahliye ve teslimine dair olan ilam, icra dairesine verilince icra müdürü 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde hükmolunan şeyin teslimini emreder.

Borçlu taşınmazı işgal etmekte iken bu emri tutmazsa, ilamın hükmü zorla icra olunur.

Alacaklıya teslim olunan taşınmaza haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu ayrıca hükme hacet kalmadan zorla çıkarılır.

Taşınmazın içinde bulunup da ilamda dahil olmayan eşya çıkarılarak borçluya teslim ve hazır değilse vekiline veya ailesi halkından veyahut müstahdemlerinden reşit bir kimseye tevdi olunur. Bunlardan da kimse bulunmazsa mezkûr eşya masrafı ileride borçluya ödetilmek üzere peşin olarak alacaklıdan alınıp emin bir yerde veya alacaklının yedinde hıfzettirilir ve icra dairesince hemen yapılacak tebligat üzerine borçlu eşyanın bulunduğu mahalde ise beş ve değil ise otuz gün içinde eşyayı almaktan veya masrafı ödemekten imtina eder yahut lüzum görülürse icra müdürü icra mahkemesinin kararıyla bunları satıp tutarından masrafı ifa eder. Fazla kalırsa borçlunun adına, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte nitelikleri belirlenen bankalardan birine yatırılır.

İade Yükümlülüğüne ilişkin Hak ve Sorumluluklar

İyi niyetle zilyetlik yapan kişinin mevcut hakkına uygun şekilde kullandığı veya yararlandığı eşyayı geri vermek zorunda olduğu kişiye karşı tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmaz. İyi niyetli kişi, eşyanın kaybı, yok olması veya hasara uğramasından sorumlu değildir. Ayrıca, geri vermeyi isteyen kişiden yaptığı zorunlu ve yararlı giderler için tazminat talep edebilir. Tazminat ödeninceye kadar eşyayı geri vermekten kaçınabilir. Geri verilmeden önce, yaptığı eklemeleri ayırıp alabilir. Zilyedin elde ettiği ürünler, yaptığı giderler sebebiyle doğan alacaklara mahsup edilir.

İyi niyetli olmayan zilyet, geri vermekle yükümlü olduğu eşyayı haksız alıkoymuş olması nedeniyle hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal ettiği ürünler için tazminat ödemek zorundadır. İyi niyetli olmayan zilyet, sadece hak sahibi için zorunlu olan giderlerin tazmin edilmesini isteyebilir. Eşyayı kime geri vereceğini bilmediği sürece sadece kusuruyla verdiği zararlardan sorumlu olur.

Taşınmazlar için İstihkak Davası

İstihkak davası hem taşınırlarda hem taşınmazlarda söz konusu olabilmektedir.

Tapuya Kayıtlı Taşınmazlar

Tapuya kayıtlı taşınmazlarda istihkak davasının işlevini tapu sicilinin düzeltilmesi davası yerine getirir. Zira 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 992. maddesi ile tapu sicilinde gözüken malikin dolaysız zilyet konumunda olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle malik tapuda hak sahibi olarak gözüktüğü sürece dolaysız zilyetliği kaybetmiş olmaz. Taşınmaz tamamen işgal edilmiş olsa dahi malik zilyetliği kaybetmiş olmaz ancak zilyetliği saldırıya uğrayabilir. Bu durumda uygulamada genellikle taşınmaz işgalleri için el atmanın önlenmesi davası açılmaktadır. Eğer malik tapuda hak sahibi olarak gözükmüyorsa yani taşınmazın zilyedi olarak gözükmüyorsa da tapu kaydının düzeltilmesi davası açılır ve bu dava istihkak davasının işlevini yerine getirir.

Tapuya Kayıtlı Olmayan Taşınmazlar

Tapuya kayıtlı taşınmazlarda tapu sicilinde hak sahibi görünen kişi taşınmazın maliki sayılır diğer bir deyişle hak karinesi söz konusudur. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlarda ise hak karinesi olmamakla birlikte, mülkiyet hakkının varlığını kanıtlayan kimsenin bu hakkı korunur ve mülkiyet hakkını ispat ettiği ölçüde istihkak davası açabilir.

Taşınırlar için İstihkak Davası

İstihkak davası, özellikle taşınır mallarda önemli bir işlev görür. Taşınırın zilyetliğini haksız olarak elinde bulunduran kişiye karşı istihkak davası açılabilir. Taşınır devrinin hukuka aykırı bir şekilde yapılması halinde, taşınır üzerindeki zilyetlik de hukuka aykırı hale gelir.

Taşınır mallar için ayrıca 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 991. maddesi çerçevesinde taşınır davası da açılabilmektedir. İstihkak davasının taşınır davasından en önemli farkı, istihkak davasında ayni hakka, yani mülkiyet hakkına dayanılması gerektiğidir. Taşınır davasında ise malik olmayan zilyetler de dava açabilir. Ayrıca, taşınır davasında zamanaşımı süresi söz konusu olurken, istihkak davasında herhangi bir zamanaşımı süresi bulunmamaktadır.

İstihkak Davası Türleri

İstihkak davaları, amaç ve konu bakımından farklılıklar göstermektedir. Başlıca istihkak davaları, haciz sebebiyle istihkak davası, miras sebebiyle istihkak davası ve malın rıza dışı elden çıkması sebebiyle istihkak davasıdır.

1. Haciz Sebebiyle İstihkak Davası

Haciz sebebiyle istihkak davası, klasik istihkak davasından farklı olup icra hukukundan kaynaklanmaktadır. Haciz nedeniyle istihkak davası, borçlunun mallarının haczedilmesi sırasında borçlu veya üçüncü bir kişi tarafından bir mal üzerinde üstün bir hak iddia edilmesi durumunda açılır. Bu hak, rehin hakkı gibi sınırlı bir ayni hak veya mülkiyet hakkı olabilir. Haciz sebebiyle istihkak davası ile mülkiyeti borçluya ait olmayan bir eşyanın haczedilerek satılmasının ve üçüncü bir kişinin hak kaybına uğramasının önlenmesi amaçlanmıştır. Adi istihkak davasından farklı olarak, haciz nedeniyle istihkak davasında üstün bir hakka dayanılması yeterlidir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 97/a maddesine göre;

Bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur.”

Bu kapsamda malın borçlunun elinde olması veya malın borçlu ile birlikte üçüncü bir kişinin elinde bulunması halinde borçlu malın maliki sayılır. Bu bir karinedir ve aksi ispatlanabilir.

Haciz esnasında istihkak iddiasında bulunulursa, icra dairesi istihkak iddiasını alacaklıya bildirir ve alacaklı, bunu öğrenmesinden itibaren üç gün içinde istihkak iddiasına itiraz edebilir. Bu süre içinde alacaklı tarafından itiraz edilmezse, mal üzerindeki haciz kalkar. Alacaklı, istihkak iddiasına itiraz ederse, icra dairesi dosyayı kendiliğinden icra mahkemesine gönderir. İcra mahkemesi, icranın devamına veya durdurulmasına karar verir, ancak istihkak iddiasına ilişkin herhangi bir inceleme yapmaz. İcra mahkemesinin verdiği karardan sonra, karar taraflara tebliğ edilir ve üçüncü kişi 7 gün içinde icra mahkemesinde istihkak davası açabilir. Üçüncü kişi bu süre içinde dava açmazsa, istihkak iddiasından vazgeçmiş sayılır ve hacze devam edilir. Dava açılırsa, karar verilene kadar malın satışı yapılamaz ve dava sonucuna göre hareket edilir. İstihkak iddiası dava aşamasında kanıtlanamazsa, malın satışına devam edilir.

Sürelere dikkat edilmemesi nedeniyle zamanaşımının geçmesi halinde, istihkak iddiasından vazgeçilmiş sayılır. Bu nedenle istihkak davası ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda icra ve borçlar hukuku alanında uzman avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır.

Malın üçüncü kişinin elinde bulunması halinde ise, haciz üçüncü kişinin huzurunda yapılmışsa hacizden itibaren 7 gün içinde, haciz üçüncü kişinin yokluğunda yapılmışsa haczin öğrenildiği tarihten itibaren 7 gün içinde istihkak iddiasında bulunulmalıdır. İstihkak iddiasında bulunulduğunda, icra müdürlüğü tarafından alacaklıya doğrudan yedi günlük bir süre verilir ve bu süre içinde alacaklının icra mahkemesinde istihkak davası açması gerekir. Bu durumda, mal borçluya ait addedilmediği için alacaklıya üç günlük itiraz süresi verilmez ve dosya karar vermesi için icra mahkemesine gönderilmez. Eşya üçüncü kişinin elinde bulunduğundan, istihkak iddiası ile takip kendiliğinden durur. Bu durumda, istihkak davasını alacaklının açması gerekmektedir.

2. Miras Sebebiyle İstihkak Davası

Mirasbırakanın ölümüyle birlikte, terekesinde yer alan malların bir kısmının veya tamamının mirasçı olmayan üçüncü kişiler tarafından haksız olarak elde bulundurulması durumunda mirasçılar “miras sebebiyle istihkak davası” açabilirler. Miras sebebiyle istihkak davası, mirasçıların, terekedeki malların haksız zilyetliğini elinde bulunduran üçüncü kişilere karşı açtıkları bir davadır. Bu dava ile mirasçılar, terekedeki malların kendilerine geri verilmesini talep ederler. Ayrıca, davalı olan haksız zilyet, kazandırıcı zamanaşımı savunmasında bulunamaz.

Miras sebebiyle istihkak davası, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 637 ilâ 639. maddeleri arasında düzenlenmiştir:

A. Koşulları – Madde 637

Yasal veya atanmış mirasçı, terekeyi veya bazı tereke mallarını elinde bulunduran kimseye karşı mirasçılıktaki üstün hakkını ileri sürerek miras sebebiyle istihkak davası açabilir.

Bu davada hâkim, mirasçılık sıfatıyla ilgili uyuşmazlıkları da çözer.

Hâkim, davacının istemi üzerine hakkın korunması için davalının güvence göstermesi veya tapu kütüğüne şerh verilmesi gibi gerekli her türlü önlemi alır.

B. Hükümleri – Madde 638

Miras sebebiyle istihkak davasının kabulü hâlinde, tereke veya terekeye dahil mal, davacıya zilyetliğe ilişkin hükümler uyarınca verilir.

Miras sebebiyle istihkak davasında davalı, tereke malını zamanaşımı yoluyla kazandığını ileri süremez.

C. Zamanaşımı – Madde 639

Miras sebebiyle istihkak davası, davacının kendisinin mirasçı olduğunu ve iyiniyetli davalının terekeyi veya tereke malını elinde bulundurduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mirasbırakanın ölümünün veya vasiyetnamenin açılmasının üzerinden on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

İyiniyetli olmayanlara karşı zamanaşımı süresi yirmi yıldır.

MaIı elinde bulunduran kişinin iyi niyetli olup olmadığı, malın mirasbırakana ait olduğunu bilip bilmemesine göre belirlenir. Kişi malın mirasbırakana ait olduğunu bilmiyorsa iyi niyetli, biliyorsa kötü niyetli olarak kabul edilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 639. maddesi uyarınca, miras sebebiyle istihkak davasında davalının iyi niyeli olup olmadığına göre farklı zamanaşımı süreleri öngörülmüştür;

İyi Niyetli Davalılara Karşı: Davacı, kendisinin mirasçı olduğunu ve iyiniyetli davalının terekeyi veya tereke malını elinde bulundurduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde ve her halükarda mirasbırakanın ölümünün veya vasiyetnamenin açılmasının üzerinden on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

Kötü Niyetli Davalılara Karşı: İyi niyetli olmayan kişilere karşı ise yukarıda belirtilen on yıllık zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak uygulanır.

3. Malın Rıza Dışı Elden Çıkması Sebebiyle İstihkak Davası

Malın rıza dışı elden çıkması sebebiyle istihkak davası, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen adi istihkak davasıdır.

Ayni hakka dayanması nedeniyle adi istihkak davasında mülkiyet hakkının korunmasına yönelik olarak herhangi bir zamanaşımı süresi veya hak düşürücü süre bulunmamaktadır.

İstihkak davası, yalnızca malın zilyetliğini haksız olarak elinde bulunduran kişilere karşı açılabilir. Bu kapsamda malın zilyetliğini bir hakka dayanarak kullanan kişilere karşı istihkak davası açılamaz. Örneğin intifa hakkı veya kira ilişkisi gibi haklı bir sebebe dayanarak bir malı elinde bulunduran kişiye karşı istihkak davası açılamaz.

İstihkak Davası - Miras Sebebiyle İstihkak Davası - Miras Sebebiyle İstihkak Davası - Kayseri İcra Avukatı - İcra ve İflas Hukuku - İcra ve İflas Kanunu - Türk Medeni Kanunu - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İstihkak Davasında Borçlu ile İstihkak İddiasında Bulunan Üçüncü Kişi Arasında Muvazaa Olduğu İddiası

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi

Esas No: 2025/2060 Karar No: 2025/4649 Karar Tarihi: 18.06.2025

Mahkemesi: Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı/3. kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, üçüncü kişinin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı istinaf yoluna başvurmuş, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince 06.12.2024 tarihli karar ile anılan kararın kesin olarak verilmiş olduğu görülmekle İcra ve İflas Kanunu’nun 363. ve 364. maddelerine göre temyiz talebinin reddine karar verilmiş, davacı tarafından ek karar karşı da temyiz yoluna başvurulmuştur.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 364/1. maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri elli sekiz bin sekiz yüz Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 01.01.2024 tarihinden itibaren üç yüz yetmiş sekiz bin iki yüz doksan Türk Lirası olarak uygulanmaktadır.

İstihkak davasında, temyiz kesinlik sınırının tespiti bakımından davaya konu mahcuzların değeri esas alınmaktadır.

Somut olayda, dava konusu 09.12.2022 tarihli hacze konu mahcuzların değer tespitine yer verilmediği, bu hali ile Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihine göre uyuşmazlık konusu mahcuzların yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği söylenemeyeceğinden ek karar kaldırılarak temyiz incelemesine geçildi.

Dava konusu haciz, davacı 3. kişinin ticaret sicil adresinde yapılmış olup haciz sırasında borçlu hazır bulunmamıştır. Ticaret sicil kayıtlarına göre, davacı 3. kişi şirket, borcun doğumundan çok önce kurulmuştur. Mahkemece, …’nın hem borçlu hem de 3. kişi şirkette de ortak ve müdür olarak, …’in de her ikisinde ortak olarak yer aldığı davanın reddine gerekçe yapılmış ise de …’nın borcun doğumundan önce 2010 yılında borçlu şirketten ayrıldığı, yine …’in 2010 yılında 3. kişi şirketten ayrıldığı anlaşılmıştır. Öte yandan, haciz mahallinde ele geçirilen evrakların bir kısmının davacı 3. kişi şirkete ait olduğu, mahalde ele geçirilen borçlu şirket yetkilisine ait kimlik fotokopisi ve periyodik muayene evrakı, niteliği ve güncelliği nazara alındığında yine şirket ortaklarının kardeş olmaları da muvazaayı göstermeye yeterli görülmemiştir.

O halde, borçlu ile 3. kişi arasında mal kaçırmak amacıyla danışıklı işlemler yapıldığı ispatlanamadığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:

Davacı 3. kişinin temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İcra ve İflas Kanunu’nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca, istinaf talebinin esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan harcın istek halinde iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18.06.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Kapsamında İstihkak Davası Açılması

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Esas No: 2024/4299 Karar No: 2025/3430 Karar Tarihi: 19.06.2025

Mahkemesi: Ticaret Mahkemesi

Mahkemece bozmaya uyularak verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. Dava

Davacı vekili; dava dışı borçlu … Boya Tekstil San. ve Tic. A.Ş. nin … Bankasından 30.12.2005 tarihinde 889.000 Euro kredi kullandığını, kredinin teminatı olarak ticari işletme rehni tesis edildiğini ve 09.06.2006 tarihinde tescil edildiğini, dava dışı borçlu şirketin borcunu ödememesi üzerine kefil olan müvekkili şirketin 1.056.476,87 Euro ödeyerek … Bankasının haklarına 07.03.2008 tarihli yazı ile halef olduğunu, buna bağlı olarak bankanın ticari işletme rehni dahil tüm teminatlarının müvekkiline geçtiğini, banka tarafından müvekkili şirkete halefiyetinin söz konusu olduğuna dair 07.03.2008 tarihli yazı verildiğini, böylece ticari işletme rehninin alacaklısı ve lehdarının müvekkili şirket olduğunu, dava dışı şirketin davalı … Dairesine olan vergi borcu nedeniyle 01.06.2006 tarihli ticari işletme rehnine konu menkullerinin 25.12.2007, 03.05.2006, 19.03.2008, 31.12.2006 tarihli haciz tutanakları ile haczedildiğini, istihkak iddialarının davalı tarafından haciz tutanaklarında böyle bir iddianın yer almadığından bahisle 31.03.2008 tarihinde reddedildiğini belirterek; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun‘un 66. maddesi gereğince istihkak iddiasının kabulüne, aynı Kanun’un 21/2 maddesi gereğince rehin haklarının saklı tutulmasına, rehin kapsamındaki malların davalı İdare tarafından satışı halinde Kanun’un 74/2 maddesi dikkate alınarak satış bedelinden öncelikle rehin alacağının ödenmesini, satış bedelinin rehinli alacaklarının ve takip giderlerini geçmemesi halinde satışın tehir edilmesini talep etmiştir.

II. Cevap

Davalı İdare vekili; davada Bakırköy Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu, davanın süresinde açılmadığını, haczin borçlu şirket yetkililerinin adresinde ve huzurunda yapıldığını, istihkak iddiasında da bulunulmadığını, davacı tarafından açılan menfi tespit davası nedeniyle eldeki davanın derdestlik nedeniyle reddinin gerektiğini, bu talebin kabul edilmemesi halinde iki dosyanın birleştirilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini ve %10 tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.

III. Mahkeme Kararı

Mahkemenin 13.06.2013 tarihli kararıyla; istihkak konusu menkullerin tespiti amacıyla dava dışı iş yerine keşfe gidildiği ancak iş yerinin kapalı olması nedeniyle keşif yapılamadığından menkullerin tespit edilemediği, dosyadaki mevcut delillerden dava konusu malların davacıya ait olup olmadığının belirlenemediği, davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekili temyiz yoluna başvurmuştur.

IV. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci

1. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince verilen 17.03.2015 tarihli ilamla;

“…Mahkemece davacının iddiasının değerlendirilmesi amacıyla davalı İdare tarafından bildirilen dava konusu mahcuzların bulunduğu dava dışı borçlu şirketin adresine 08.02.2013 tarihinde keşfe gidildiği, ancak adres kapalı olduğu için keşfin yapılamadığı, davacı vekilinin 29.04.2013 ve 31.05.2013 tarihli dilekçeleriyle, yeni keşif günü tayin edilerek keşif gününün keşif adresinde faaliyette bulunan dava dışı şirketlere 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 291/3 maddesi gereğince bildirilmesinin istenildiği, ancak Mahkemece bu konuda işlem yapılmadan davanın reddedildiği, anılan keşfin davacıya ait adreste yapılmaması da göz önüne alınarak, davacı vekilinin dilekçeleri doğrultusunda, keşfin yapılması ve keşfe katlanma zorunluluğunun düzenlendiği aynı Kanun’un 288, 290 ve 291/3 maddelerindeki yasal düzenlemeler gereğince, haciz adresinde faaliyette bulunan dava dışı şirketlere belirlenecek keşif gün ve saati bildirilerek mahcuzların bulunduğu adreste keşif yapılması, dava konusu mahcuzların 01.06.2006 tarihli ticari işletme rehni kapsamında olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, kabule göre de 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinde değişiklik yapan 5904 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca davalı İdare yararına maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken nispi vekalet ücreti takdirinin doğru görülmediği…”

 gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

2. Bozmaya uyan Mahkemenin 11.09.2019 tarihli kararıyla; davanın açıldığı tarihten bugüne değin dava konusu mahcuzların bulunamaması ve bulunmalarının da fiili olarak imkansız olması nedeniyle bozma kararı uyarınca dava konusu mahcuzların 01.06.2006 tarihli ticari işletme rehni kapsamında olup olmadıklarını belirlemenin mümkün olmadığı gerekçesiyle, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiş; kararının süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince verilen 17.02.2021 tarihli ilamla; hükmün onanmasına karar verilmiş, davacı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

3. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince verilen 08.11.2021 tarihli ilamla;

“…bozmaya uyularak yapılan yargılamada davalı İdare tarafından mahcuzların keşif mahallinde ve iki ayrı yedieminde bulunduğunun bildirildiği, keşif mahallinde bulunan şirketlere yapılan tebligatların iadesi nedeniyle yapılacak keşfin ertelendiği, ticaret sicil memurluğundan gelen cevaba göre, keşif mahallinde faaliyet gösteren şirketin tasfiye aşamasında olduğu ve tasfiye memurunun aynı zamanda yediemin … olduğunun anlaşıldığı, Mahkemece yedieminlere gönderilen tebligatlardan sonuç alınamadığı, bunun üzerine davalı İdarenin yedieminde bulunan malları keşif günü hazır etmesine karar verildiği, davalının Mahkemeye verdiği 08.12.2017 tarihli cevapta, yedieminlerden … .’nın malları teslim etmeyeceğini bildirmesi ve diğer yediemin … .’ye ulaşılamaması nedeniyle yedieminler hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun‘un 83. maddesi gereğince yasal takibat başlatıldığının bildirildiği, Mahkemece yedieminler hakkında başlatılan yasal takip sonucunun beklenmesine ve yediemindeki malların hazır olduğu bildirildiğinde keşif yapılmasına karar verildiği, sonraki celselerde davalı vekili tarafından yedieminler hakkında işlemlere devam edildiğinin beyan edildiği, davalının 17.07.2018 tarihli cevabında ise, yedieminler hakkında 6183 sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca bahsi geçen haciz tutanaklarındaki malların tayin edilen bedellerinin 1 ay içinde ödenmesi, aksi halde cebren takibat yapılacağı hususunda tebligat gönderildiği, her iki yediemin hakkında cebren takibat işlemlerinin devam ettiğinin beyan edildiğinin anlaşıldığı, her ne kadar Mahkemece uyulan bozma kapsamında yapılan araştırma sonucu dava konusu mahcuzlara, bulundukları adreste keşif yapılarak ulaşılamamış ise de, 6183 sayılı Kanun’un 83. maddesi uyarınca yedieminlerin kendilerine bırakılan malları teslim zamanındaki durumları ile geri verme mecburiyetini yerine getirmemeleri üzerine cebren takibat başlatıldığının anlaşılması karşısında; dosyanın geldiği aşamada 01.06.2006 tarihinde düzenlenen ve ticaret sicil memurluğunca 09.06.2006 tarihinde tescil edilen ticari işletme rehni sözleşmesi ve sözleşmeye ekli bulunan rehne dahil unsurlar listesi, dava dışı şirketin vergi borcu nedeniyle düzenlenen haciz tutanaklarında haczedilen menkul malların listesi ve davalı vekilinin 17.11.2009 tarihli dilekçesinde yer alan davaya konu mahcuz listesi ve diğer deliller birlikte değerlendirilerek, dava konusu mahcuzların 01.06.2006 tarihli ticari işletme rehni kapsamında olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı, kararın bu nedenle bozulması gerekirken, zuhulen onandığı…”

gerekçesiyle, davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüne ve Dairenin 17.02.2021 tarihli onama kararının kaldırılarak hükmün davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

4. Bozmaya uyan Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; yeniden araştırma yapılarak bilirkişi heyetinden kök ve ek raporlar aldırıldığı, Mahkemece yapılan tüm araştırmalar ve aldırılan bilirkişi raporlarına rağmen dava konusu mahcuzların fiilen ve fiziken bulunamadığı ve tespit edilemediği, 2006 yılına ait ticari rehin sözleşmesi ekinde yer alan rehne konu makine ve mahcuzlar hakkındaki istemin ve haciz tutanaklarında yer alan mahcuzlardan teşkil eden listenin, mahcuzların nitelikleri (marka, model, model yılı, model no, seri numarası gibi) belirtilmek suretiyle sarih olarak oluşturulmamış olmaları sebebiyle kayden de kesin bir tespitin yapılamadığı, haciz tutanaklarındaki liste ile rehne konu unsurlar listesinin mukayesesi neticesinde aralarında benzerlik bağı kurulabilen 10 adet mahcuzun uyum arzetmesi sebebiyle aynı olabileceklerinin anlaşıldığı, ancak daha ileri bir tespite gidilemediği, bir kısım mahcuz mal ile rehin sözleşmesinde bulunan bazı mallar arasında benzerlikten bahsedilebilecek ise de, sadece olasılığa dayalı olarak karar verilmesinin mümkün olmadığı, Mahkemece başkaca yapılabilecek bir araştırmanın bulunmadığı gerekçesiyle, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

V. Temyiz

A. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedildiğini, harç ve masrafların yanlış hesaplandığını, 6100 sayılı Kanun’un 219/3 maddesi gereği Mahkemenin, gerektiğinde zor kullanılmasına karar verilebileceğini, anılan düzenleme gereğince yeniden keşif yapılması, çilingir vasıtası ile kapıların açılması ve sair işlemler ile keşfin yapılması gerektiğini, bilirkişi raporlarında; \”Ticari rehin sözleşmesi kapsamındaki menkuller ile uyuştuğu ve örtüştüğü ve aynı menkuller (makine ve cihazlar) olabileceği\” yönünde görüş bildirildiğini, haciz tutanakları ile rehin listesindeki menkullerin karşılaştırılmasına yeterli bilginin her iki evrakta olduğunu, bilirkişilerin uzmanlıkları çerçevesinde görüş bildirdiklerini, haczedilen makinelerden bir boya fabrikasında çok sayıda bulunmayacağını, örneğin bir boya fabrikasında numune boyama makinesinin birden fazla olamayacağını, ancak bilirkişilerin bu hususta kanaat belirtmediklerini, haczedilen mallarla rehinli malların aynı olup olmadığını kesinleştirecek olanın Mahkeme olduğunu, ancak davalının malları haczedip kime teslim ettiğini bildiremediği gibi Mahkemenin de malları bulamadığını ifade ederek; kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun‘un 66. maddesi gereğince açılmış istihkak istemine ilişkindir.

1. Temyiz olunan Mahkeme kararında belirtilen gerekçeye ve dosya kapsamına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2. 01.06.2006 tarihinde düzenlenen ve ticaret sicil memurluğunca 09.06.2006 tarihinde tescil edilen ticari işletme rehni sözleşmesi ve sözleşmeye ekli bulunan rehne dahil unsurlar listesi ile dava dışı şirketin vergi borcu nedeniyle düzenlenen haciz tutanaklarında haczedilen menkul malların listesinin mukayesesinin bozma kararına uygun olarak alınan 10.05.2024 havale tarihli bilirkişi ek raporunda yapıldığı görülmüştür. İşbu bilirkişi raporunda; mahcuzların fiili olarak incelenemediği, gerek haciz tutanaklarında gerekse ticari rehin sözleşmesinde makinelerin birebir kendisini tanımlayan seri numaralarının yer almadığının belirtildiği, rehne konu unsurlar listesindeki toplam 54 kalem kıymetin 10 tanesinin haciz tutanaklarında geçtiği, aralarında benzerlik bağı kurulabilen 10 adet mahcuzun uyum arz ettiği kanaatine varılmıştır.

Hal böyle olunca Mahkemece; uyulan bozma ilamında gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yapılarak, bilirkişi heyetinden alınan raporun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu anlaşıldığından, dava konusu 10 adet mahcuzun 01.06.2006 tarihli ticari işletme rehni kapsamında olduğu kabul edilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3. Kabule göre de, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168/2 maddesindeki “6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir.” hükmüne aykırı olarak, davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.

VI. Karar

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,

2. Temyiz olunan Mahkeme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edene iadesine,

1086 sayılı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

19.06.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

İstihkak Davasında Temyiz Kesinlik Sınırı

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi

Esas No: 2025/3439 Karar No: 2025/4860 Karar Tarihi: 24.06.2025

Mahkemesi: Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davalı 3. kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanunun 25. maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1. maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri On bin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 01.01.2025 tarihinden itibaren beş yüz kırk dört bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır.

Bununla birlikte, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun ek madde 1/2. fıkrasına göre, 363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.

Uyuşmazlık, alacaklının açmış olduğu; üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddi talebine ilişkin olup temyiz kesinlik sınırının tespiti bakımından istihkak iddiasına konu mahcuzların değeri (116.500,00 TL) esas alınmaktadır.

Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur.

5311 sayılı Kanunla değişik İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nin 366. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352. maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin REDDİNE, 24.06.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Yıllık Tecrübe
0 +
Mutlu Müvekkil
0 +
Dava Takibi
0 +
Başarı Oranı
% 0 +

İstihkak Davası - Kayseri İcra Avukatı

İcra ve iflas uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için alanında yetkin bir avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. Dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, ilamlı icra takibi, ilamsız icra takibi, kiralanan taşınmazın tahliyesi, iptal davası açılması, tasarrufun iptali, rehnin ve ipoteğin paraya çevrilmesi, itirazın iptali, istirdat davası, istihkak davası, menfi tespit davası, ihtiyati haciz başta olmak üzere her türlü icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır.

Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.