Sağlık Hukuku – Kayseri Malpraktis Avukatı

Kayseri Malpraktis Avukatı - Kayseri Sağlık Hukuku Avukatı - Kayseri Hasta Avukatı - Kayseri Hastane Avukatı - Hasta Hakları - Doktor Hatası /Malpraktis Nedeniyle Tazminat Davası - Kayseri Doktor Avukatı - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sağlık Hukuku - Kayseri Malpraktis Avukatı

Sağlık Hukuku ve Hasta Hakları

Hasta hakları, bireylerin sağlık hizmetlerinden yararlanırken sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin tümünü kapsayan bir kavramdır. Bu haklar, bireylerin insan onuruna uygun bir şekilde sağlık hizmeti almasını, kişisel verilerinin korunmasını, doğru bilgilendirilmesini, tedavi sürecine aktif katılımını ve sağlık hizmeti sağlayıcılarına karşı belirli yükümlülüklerinin korunmasını sağlar.

Hasta hakları kavramı, sağlık hizmeti sunanlarla hastalar arasındaki ilişkiyi düzenlemeyi ve dengelemeyi amaçlar. Bu doğrultuda, hasta haklarını tek bir yasal düzenleme altında toplayan Hasta Hakları Yönetmeliği, 1998 yılında yürürlüğe girmiştir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nde; hastanın bilgilendirilmesi, hastanın tıbbi muayeneye göstereceği rıza, hastanın uyması gereken kurallar gibi hususlar düzenlenmiştir.

Hasta hakları, bireyin sağlık hizmeti alma sürecinde sahip olduğu tüm hakları ve bu hakların korunmasını sağlayan ilkeleri ifade eder. Hasta hakları, bireylerin Sağlık hizmeti alırken kendi sağlıkları üzerinde söz sahibi olmalarını sağlayan bir kavramdır. Bu haklar, sağlık hizmetlerinin etik ve hukuki temeller üzerine inşa edilmesini hedefler ve bu sayede hizmet kalitesini yükseltmeyi amaçlar.

hasta hakları kavramı, 01.08.1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği’nde tanımlanmıştır:

“Sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin, sırf insan olmaları sebebiyle sahip bulundukları ve T.C. Anayasası, Milletlerarası Anlaşmalar, Kanunlar ve diğer mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklarını ifade eder.”

Bu tanım, hasta haklarının yalnızca sağlık hizmeti ihtiyacı olan bireyler için geçerli olmadığını, insan olma temelinde evrensel bir hak olarak tanındığını vurgular. Hasta hakları, Anayasa, uluslararası anlaşmalar ve diğer yasal düzenlemelerle koruma altına alınmış olup, sağlık hizmeti veren tüm kuruluşlar ve çalışanları tarafından dikkate alınması gereken bir unsurdur.

Temel Hasta Hakları

a. Sağlık Hizmetlerinden Faydalanma Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 6 ilâ 14. maddelerinde düzenlenen bu hak, sağlık hizmetlerine erişim hakkını güvence altına alır. Bu hak kapsamında:

Sağlık hizmetlerinden adalet ve hakkaniyete uygun olarak faydalanma hakkı,

Alınacak sağlık hizmeti hakkında bilgi isteme hakkı,

Sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme hakkı,

Sağlık personelini tanıma, seçme ve değiştirme hakkı,

Öncelik sırasının belirlenmesini isteme hakkı,

Tıbbi gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakım hakkı,

Tıbbi özen gösterilmesini isteme hakkı.

b. Sağlık Durumu ile ilgili Bilgi Alma Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15 ila 20. maddelerinde düzenlenen bu hak, hastaların sağlık durumu hakkında bilgi edinme hakkını içerir. Bu hak kapsamında:

Hastanın, kendisine ait tıbbi kayıtları inceleme ve düzeltilmesini talep etme hakkı vardır.

Hastalar, başkalarına bilgi verilmesini yasaklayabilir.

Bilgilendirme, hastanın anlayabileceği şekilde sade, net ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde yapılmalıdır.

c. Hasta Mahremiyetine Saygı Gösterilmesi Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 21. maddesinde yer alan bu hak, hastaların sağlık durumu ve tedavilerinin gizlilik içinde yürütülmesini sağlar. Bu hak, aşağıdaki durumları kapsar:

Hastanın sağlık durumu ile ilgili değerlendirmeler gizli tutulur.

Muayene, teşhis ve tedavi işlemleri gizlilik içinde yapılır.

Tedavi sırasında hasta yakınının bulunmasına izin verilebilir.

Hastanın şahsi ve ailevi hayatına müdahale edilmemesi esastır.

Hastanın sağlık harcamalarının gizli tutulması gerekmektedir.

ç. Rıza Olmaksızın Tıbbi Muayeneye Tabi Tutulmama Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 22. maddesinde düzenlenen bu hak, hastanın rızası olmadan tıbbi müdahaleye tabi tutulamayacağını ifade eder. Bu hak, kişinin bedenine yapılan müdahalelerde onay vermesini şart koşar. Ancak suç delillerinin vücutta bulunması durumunda, hakim kararı ile veya gecikmesinde sakınca olan durumlarda savcı talebiyle müdahale yapılabilir.

d. Bilgilerin Gizli Tutulmasını İsteme Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 23. maddesinde yer alan bu hak, hastaya ait bilgilerin gizli tutulmasını güvence altına alır. Sağlık hizmeti nedeniyle elde edilen bilgiler, kanuni zorunluluklar dışında açıklanamaz.

e. Güvenliğin Sağlanmasını İsteme Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 37. maddesinde düzenlenen bu hak, sağlık hizmeti sunulan yerlerde hastaların ve yakınlarının güvenliğini sağlamayı amaçlar. Sağlık hizmeti sağlayan kuruluşlar, hastaların emniyetini sağlamakla yükümlüdür.

f. Dini Vecibeleri Yerine Getirebilme ve Dini Hizmetlerden Faydalanma Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 38. maddesinde düzenlenen bu hak, hastaların dini gereksinimlerini yerine getirme ve dini hizmetlerden faydalanma hakkını kapsar. Sağlık kuruluşları, bu gereksinimlerin karşılanması için imkanları doğrultusunda hizmet sunmak zorundadır.

g. İnsani Değerlere Saygı Gösterilmesini İsteme Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 39. maddesi, hastaların insan onuruna yakışır şartlarda ve kişilik değerlerine uygun şekilde sağlık hizmeti almasını güvence altına alır. Bu hak, tüm sağlık personelinin hastalara ve yakınlarına saygılı ve nazik bir şekilde davranmasını zorunlu kılar.

h. Müracaat, Şikayet ve Dava Hakkı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 42. maddesinde düzenlenen bu hak, hasta haklarının ihlali durumunda hastanın başvurabileceği yolları içerir. Hasta, haklarının ihlali durumunda şikâyette bulunabilir ve dava açma hakkına sahiptir. Bu haklar, hasta ile sağlık hizmeti sağlayıcıları arasındaki dengeyi sağlamak ve hastaların güvenli, etkili ve insan onuruna yakışır bir sağlık hizmeti almasını güvence altına alır.

Hasta Haklarının İhlali Halinde Ne Yapılmalıdır?

Hasta haklarının uygulanmaması ya da yanlış uygulanması durumunda hasta veya hasta yakınının izleyebileceği belirli yollar vardır. Bu süreç, hastane içinde başvuru yaparak başlayıp, gerekli görülmesi halinde yasal mercilere başvurmaya kadar ilerleyebilir. Aşağıda hasta haklarına uyulmaması durumunda yapılacak adımlar açıklanmıştır:

a. İl Sağlık Müdürlüğü ve Hasta Hakları Kurulu

Hasta haklarının ihlali nedeniyle hastane yönetimine yapılan başvurudan sonuç alınamazsa, İl Sağlık Müdürlüğü bünyesindeki Hasta Hakları Kurulu’na başvuru yapılabilir. Bu kurul, başvurunun kendisine ulaştığı tarihten itibaren 30 gün içinde karar verir. Karar, başvurana ve ilgili sağlık kurumuna bildirilir.

Hasta Hakları Kurulu tarafından ihlal kararı verilmesi halinde, ilgili sağlık personeline ve kuruma yazılı tebliğ yapılır. Eğer son altı ay içinde iki veya daha fazla hasta hakları ihlali kararı verilmişse, ilgili sağlık personeli hakkında dosya Sağlık Meslekleri Kurulu’na gönderilir.

b. Dava ve Hukuki Yollar

Bazı durumlarda, hasta haklarına ilişkin ihlaller daha ciddi tıbbi hatalarla ilgili olabilir. Bu durumda hasta, malpraktis (tıbbi hata) nedeniyle tazminat talep etmek amacıyla hukuk yoluna başvurabilir. Hatalı tıbbi müdahaleye maruz kalan hasta, hukuki ve cezai yaptırım talebinde bulunabilir.

Tazminat davası açılması: Hasta, hatalı tıbbi müdahale malpraktis nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Bu süreçte hukuki danışmanlık almak önerilir.

Suç Duyurusu ve Ceza Davası: Doktorun veya hastanenin ihmali ya da kusuru nedeniyle zarar gören hasta, suç duyurusunda bulunabilir. Tıbbi hata, ihmal ve kusur iddiaları yargı organları tarafından değerlendirilir.

Doktor Hatası /Malpraktis Nedeniyle Tazminat Davası

Anayasa ile güvence altına alınmış olan vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı hakkının temel istisnasını, tıbbi müdahaleler oluşturur. Doktorlar, hastanın sağlığına kavuşabilmesi adına, mesleğinin doğası gereği, hasta açısından birtakım riskler barındıran tıbbi müdahalelerde bulunabilmektedir. Ancak bu riskler, gerekli tüm dikkat ve özen gösterilmiş olsa dahi kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkabilir. Oldukça yüksek risk seviyesine sahip olan tıbbi uygulamalarda, izin verilen riskin tıbbi karşılığı “komplikasyon“; ihmal, tedbirsizlik veya dikkatsizlik hali ise “malpraktis” olarak değerlendirilir. Bu durumda, doktor hatası nedeniyle zarara uğrayan kimsenin, doktora ve tıbbi müdahalenin gerçekleştiği sağlık kurumuna karşı maddi ve manevi tazminat davası açarak, uğranılan zararın giderilmesini talep edebilir.

Uygulamadaki çoğu hasta-doktor ilişkisi, sözleşmeye dayalıdır. Hukuk sistemimize göre, bu sözleşmenin bir nevi vekâlet sözleşmesi olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda, hastanın malpraktisten kaynaklanan zararının giderilmesinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Diğer taraftan, sözleşmeye dayanmayan hasta-doktor ilişkilerine dair yargılama süreçlerinde ise, haksız fiil hükümleri uygulanmaktadır.

Doktor Hatası / Malpraktis

Malpraktis, genel hatlarıyla doktorların tıbbi uygulamalarında hatalı davranış veya görev ihmali sonucu bir yaralanmaya ya da zarara yol açılması durumudur. Türk Tabipler Birliğinin Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın, “Hekimliğin Kötü Uygulanması (Malpractice)” başlıklı 13. Maddesinde yer verilen tanıma göre;

“Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.”

Türk hukuk teorisinde bu kavram, “Tıpta Yanlış Uygulama”, “Tıbbi Hata”, “Tıbbi Uygulama Hataları”, “Hekimliğin Kötü Uygulaması” gibi farklı şekillerde adlandırılmaktadır.

Diğer taraftan, tıbbi uygulama neticesinde hasta zarar görür ise, doktorun sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceğinin tespiti açısından malpraktis ile komplikasyon kavramlarının ayrımının doğru şekilde yapılması çok önemlidir. Konuya ilişkin olarak Dünya Tabipler Birliği’nin “Malpractice” Bildirisi’nin 2. maddesinde yer verilen açıklamaya göre;

“Tıbbi yanlış uygulama ile tıbbi bakım ve tedavi sırasında görülen ve hekimin hatası olmayan durumlar ayrılmalıdır.

a) Tıbbi yanlış uygulama (malpractice), doktorun tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarardır.

b) Tıbbi uygulama sırasında öngörülemeyen bilgi ya da beceri noksanlığı sonucu oluşan ise; istenmeyen sonuçtur ve bunda hekimin sorumluluğu yoktur.”

Dolayısıyla, tıbbi uygulama hatası olarak ifade edilen malpraktis vakalarında doktorun hukuki ve/veya cezai sorumluluğuna gidilebilecektir. Ancak, hastanın usule uygun aydınlatılmış onamının alındığı komplikasyon hallerinde doktorun herhangi bir sorumluluğunun olmadığı kabul edilir.

Doktor Hatası /Malpraktis Nedeniyle Tazminat Davasının Şartları

Doktorların, mesleki uygulamaları esnasında, hata, ihmal veya kusurları sonucunda hastaya zarar verdikleri malpraktis durumları ortaya çıkar ise, cezai sorumlulukları doğabilmektedir. Doktorlar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında taksirli veya ihmali davranışlarından kaynaklı işledikleri hukuka aykırı fiillerden sorumlulardır.

Diğer taraftan, doktorun, malpraktis teşkil eden müdahaleleriyle zarar gören hasta ve koşulları varsa yakınları, hatalı tıbbi uygulama yüzünden uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminini isteyebilirler. Burada doktorun hukuki sorumluluğu olduğundan bahsedilebilir. Doktor, sebep olduğu zararları şahsi mal varlığından gidermekle yükümlü tutulabilecektir. Bu itibarla, malpraktisten kaynaklanan maddi ve manevi zararlar sebebiyle tazminat davaları ikame edilmekte ve uygulamada doktorun hukuki sorumluluğuna “tazminat sorumluluğu” da denilmektedir.

Hasta ve doktor ilişkisinden doğan tazminat talepleri ile doktorun sağlık hizmeti verirken kusurlu davranışları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi hususu, borçlar hukukunun vekâlet akdi hükümleri kapsamında değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, doktor ile hasta arasında sözleşme ilişkisinin mevcut olmadığı durumlarda, doktorun sorumluluğu, haksız fiil hükümlerine göre değerlendirilmektedir.

Doktorun hukuka aykırı tıbbi müdahalesi sonucu hastanın zarar görmesi halinde, tazminata hükmedilebilmesi için bazı şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir.;

i. Doktorun tıbbi uygulama sırasında sözleşmenin ihlali veya haksız fiil şeklinde hukuka aykırı bir davranışının olması gerekmektedir.

ii. Tıbbi müdahale sonucunda, hastada bir zarar meydana gelmiş olmalıdır.

iii. Zararın doktorun kusurundan kaynaklanmış olması gerekir.

iv. Son olarak, kusur ile hastada ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağı olarak da tabir edilen neden-sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Zarar doktorun kusurlu fiili nedeniyle meydana gelmiş olmalıdır.

Bu dört unsurun birlikte gerçekleşmesi halinde, doktorun tazminat sorumluluğu gündeme gelmektedir. Buna karşılık, dört unsurdan birinin bile eksik olması durumunda, doktor hakkında tazminata hükmedilemeyecektir.

Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, kusur kavramıdır. Çünkü, kusur yoksa doktorun sorumluluğundan bahsetmek de mümkün değildir. Örneğin, önlenmesi imkânsız olan bir sonuç sebebiyle doktorun kusurundan bahsedilemeyeceği için, bu gibi bir durumda doktorun sorumluluğu da gündeme gelemeyecektir. Doktorlar açısından kusur isnadı “tıbbi gerekliliğe uygunluk” kriteri ile ele alınmalı ve savunmada bu hususun altı özellikle çizilmelidir. Bu noktada, ortalama bir doktorun sahip olması gereken bilgi birikimi, mesleki yetenek, tecrübe, fizik ve fikri güç dikkate alınarak bir değerlendirme yapılacaktır. Somut olaydaki doktorun bu kriterlerden sapma gösterip göstermediğine bakılacak, eğer bir sapma varsa, bu kusur olarak nitelendirilecektir.

Doktorun tazminat sorumluluğu için açılacak tazminat davalarında, kusur kavramı kadar, kusurun ispatlanması da oldukça önemlidir. Doktor ile hasta arasındaki ilişki, sözleşme ilişkisine dayanıyorsa, doktorun kusurlu olduğu farz edilir ve hasta, yalnızca uğradığı zarar ile sözleşmeye aykırılık arasında bir ilişki bulunduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Eğer doktor ile hasta arasındaki ilişki sözleşmeye dayanmıyorsa, ilgili müdahale haksız fiil olarak nitelendirileceği için hasta, doktorun kusurunu da ispatlamak zorundadır. Dolayısıyla hasta-doktor arasındaki ilişkinin kaynağı, ispat konusu açısından oldukça farklı sonuçlara sebebiyet vermektedir. Bu nedenle kusura ilişkin tespitin dikkatle yapılması gerekmektedir.

Doktor Hatası / Malpraktis Nedeniyle Tazminat Davası Açılması

Doktorun tıbbi müdahale sırasında standart ve/veya güncel uygulamayı gerçekleştirmemesi, beceri eksikliği veya dikkatsizlikten kaynaklı hastanın zarar görmesi durumlarında doktorun sorumluluğu gündeme gelecektir. Bu gibi durumlar ile karşılaşan ve zarar gören hastanın, zararının karşılanması için tazminat davası açma hakkı vardır. Buna göre, hasta, zararın varlığını, doktorun kusurunu ve kusurla zarar arasındaki illiyet bağını ispat ettiği takdirde maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Doktor Hatası Nedeniyle Maddi Tazminat

Tıbbi malpraktis eylemi kapsamında ikame edilen tazminat davalarında zararın ispat edilmesi hastaya (davacıya) düşmektedir. Ancak, zararın hakiki miktarını tayin etmek mümkün değilse, hâkim, takdir yetkisini kullanarak zararı belirleyecektir.

Hastanın tıbbi uygulama hatası sonucunda vefat etmesi halinde, defin masrafları, ölüm hemen meydana gelmemiş ise tedavi giderleri ile çalışmamaktan doğan zararlar istenebilecektir. Ölen kişiden sürekli ve düzenli olarak yardım gören kişiler, ölüm meydana gelmeseydi şartlara göre yardım devam edecekse, destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceklerdir.

Hastanın tıbbi uygulama hatası sonucunda fiziki zarara uğraması halinde ise, tedavi masrafları ile çalışma gücünün yok olmasından ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar talep edilebilecektir.

Doktor Hatası Nedeniyle Manevi Tazminat

Doktor hatası nedeniyle manevi tazminat için kişinin sağlığında istenmeyen durumun gerçekleşmiş olması yeterlidir. Tıbbi malpraktis eylemi sebebiyle oluşan manevi tazminat ve zararın kapsamı ile ilgili madde hükmünde, hastanın ölümü halinde ailesinin de manevi tazminat talep edebileceği düzenlenmiştir. Hastanın veya gerekli şartlar gerçekleştiğinde ailesinin, hatalı tıbbi müdahaleden dolayı acı, elem, üzüntü çekmesi halinde, manevi tazminat olarak uygun miktarda paranın talep edilmesi mümkündür.

Doktor Hatası / Malpraktis Nedeniyle Tazminat Davasında Zamanaşımı

Doktor ile hasta arasındaki ilişkinin niteliği zamanaşımı süresi bakımından da farklılık yaratmaktadır. Eğer hasta-doktor ilişkisi bir sözleşmeye dayanıyorsa, sözleşmeden kaynaklanan talepler 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Buna karşın, eğer hasta-doktor ilişkisi bir sözleşmeye dayanmıyorsa, haksız fiil hükümleri uygulanacağından, dava açma süresi 2 yıl ile sınırlıdır. Ancak malpraktis davalarında, kusurlu fiilin anlaşılma ve fark edilme süresi göz önünde bulundurularak, zamanaşımı süresi, fiilin işlendiği tarih itibariyle 10 yıldır.

Doktor Hatası / Malpraktis Nedeniyle Tazminat Davasında Görevli Mahkeme

Malpraktisten doğan tazminat davalarının açılması, tıbbi uygulamayı gerçekleştiren doktorun kamuda veya özel kuruluşta çalışmasına göre özellik arz etmektedir.

Devlet hastanesi, üniversite hastaneleri, aile hekimlikleri gibi kamuda çalışan doktorlar aleyhine doğrudan dava açılamayacaktır. Bu davanın davalı tarafı, idaredir. Diğer taraftan, dava sonucunda idarenin tazminat ödemesi gerektiğine hükmedilir ise, idare, tazminat bedelini, kusuru oranında ilgili doktora rücu edebilir. Bu nedenle, uygulamada çoğunlukla dava, ilgili sağlık personeline de ihbar edilmekte ve davaya müdahil olarak katılması sağlanmaktadır.

Özel hastanelerde veya kendi muayenehanelerinde çalışan doktorlar aleyhine doğrudan dava açılabilmektedir. Özel hastanelerde çalışan doktorlar aleyhine tıbbi kötü uygulama nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davaları, adli yargının görev alanına girmekte ve tüketici mahkemelerinde görülmektedir. Uygulamada, genellikle hem doktor hem de çalışılan özel hastane aleyhine birlikte dava açılmaktadır.

Diğer taraftan, hukukumuza göre, estetik operasyonlar yahut diş protezleri gibi uygulamaların, bir nevi eser sözleşmesi niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla, hatalı estetik operasyon ya da diş protezi müdahalelerinden kaynaklanan tazminat davalarındaki yargılama süresi ile görevli ve yetkili mahkeme gibi hususlar, farklılık arz etmektedir.

Doktor Hatası /Malpraktis Nedeniyle Ceza Davası

Hekim gerekli tüm özen ve dikkati göstermiş olsa dahi, tıbbi müdahaleler belirli riskler barındırdığından, zaman zaman kaçınılmaz sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bazı durumlarda ise doktor, tıbbi müdahale sürecinde gelişen komplikasyonu zamanında fark edemeyebilir veyahut ihmali veya yetersizliği nedeniyle istenmeyen riskler ortaya çıkabilir. Bu durumda doktorun cezai sorumluluğu gündeme gelecek olup, bu eylemler sonucu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine binaen, doktor aleyhine, tıbbi uygulamalar sırasında taksirle ölüme sebebiyet vermişse, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasına; taksirle yaralama fiilini işlediği kanaatine varılır ise, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmedilmesi mümkündür.

Diğer taraftan, doktor hatası nedeniyle vefat yahut yaralanma durumları söz konusu olur ise, bizzat hastanın yahut yakınlarının, maddi ve manevi tazminat talep hakkı da doğabilmektedir.

Komplikasyon ve Malpraktis Ayrımı

Her tıbbi müdahale, hasta açısından belirli bir risk oluşturmaktadır. Hekimlik uygulamalarının doğasından kaynaklanan bu riskler doktor tarafından gerekli tüm dikkat ve özen gösterilmiş olsa bile kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkabilmektedir. Nitekim komplikasyon olarak tanımlanan bu sonuçtan doktorların sorumlu tutulabilmesi hukuken mümkün değildir. Ancak tıbbi müdahalede bulunan doktor, komplikasyonu zamanında fark etmez ya da fark ettiği halde gerekli önlemleri almaz ise komplikasyon hali, malpraktise dönüşür.

Doktorun, hastanın standart tedavisini yaparken vekâlet akdinden kaynaklanan özen yükümlülüğünü ihlal ederek, yetersizliği ya da ihmali ile hastaya zarar vermesi, malpraktis olarak tanımlanmaktadır.

Tıbbi Uygulama Hatasında Soruşturma Süreci

Tıbbi uygulama hataları ile ilgili olarak hekimler hakkında yürütülen ceza soruşturmalarında sonuç itibarıyla aynı kanun hükümleri uygulanmaktadır. Fakat kamuda çalışan hekimlerle özel sağlık kuruluşlarında ya da bağımsız olarak çalışan hekimler arasında soruşturmaya başlanma şekilleri farklılık göstermektedir.

Özel hastanelerde veya kendi muayenehanelerinde çalışan hekimler hakkında tıbbi kötü uygulama iddiası ile ilgili bir şikâyette bulunulduğunda, Cumhuriyet Başsavcılıkları derhal soruşturmaya başlamaktadır.

Kamu sektöründe çalışan hekimler hakkında adli soruşturma başlatılabilmesi ise 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında mülki amirliklerce haklarında “soruşturma izni” verilmesine bağlıdır. Kamuda çalışan hekimler için önce idari bir soruşturma yürütülmekte, bu soruşturma sonucunda mülki amirden “soruşturma izni” alınmaktadır.

Doktorun Cezai Sorumluluğu ve Kanuni Dayanakları

Doktorun cezai sorumluluğundan bahsedebilmek için, öncelikle doktorun tıbbi müdahaleye uyan ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenen hukuka aykırı bir hareketi bulunmalıdır. Doktorlar hakkında tıbbi uygulama hataları nedeniyle ceza yargılaması, ortaya çıkan sonuca göre taksirle yaralama ve taksirle ölüme sebebiyet verme fillerinin düzenlendiği TCK’nın 85. ve 89. maddelerine göre yapılmaktadır. Anılan maddelerde. Her iki maddedeki ortak unsur, suçun oluşması için taksirin varlığı ön şartıdır.

Tıp alanında taksir, hekimlik bilgisi ve becerisine sahip bir hekimin tıbbi uygulama sırasında hekimlik mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesidir. Doktorun tıbbi uygulama hatası nedeni ile cezai sorumluluğu yargıya, taksirle öldürme veyahut taksirle yaralama olarak yansıyabilmektedir. Bu sebeple, tıbbi uygulama hatası nedeniyle ortaya çıkan sonuca binaen yargılama iki farklı maddeye göre yapılacaktır. Aşağıda bu maddeler incelenmiştir.

Doktor Hatası Sonucu Taksirle Ölüme Sebebiyet Verme

Taksirle öldürme, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde düzenlenmiştir;

(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Türk ceza hukukunda bir suçun varlığından bahsedilebilmesi için suçun maddi ve manevi unsurlularının oluşmuş olması gerekir. Şu halde taksirle ölüme sebebiyet verme suçunun maddi unsuru, ölüm olayının gerçekleşmiş olmasıdır. Ölümün, doktorun gerekli dikkat ve özeni göstermemiş olması nedeniyle gerçekleşmiş olması ise suçun manevi unsurunu oluşturmaktadır. Hekime, bu madde nedeniyle ceza verilebilmesi, suçun manevi unsurunun, yani ölüm olayının, hekimlik mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özenin gösterilmemiş olması nedeniyle gerçekleştiğinin tespitine bağlıdır. Taksirle öldürme suçu için mevzuatta öngörülen ceza miktarı, iki ile altı yıl arası hapis cezasıdır.

Maddenin ikinci hükmünde cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli haller sayılmıştır. Buna göre, fiil birden fazla insanın ölümüne veya bununla birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmuşsa on beş yıla kadar hapis cezasına hükmedilebilir.

Doktor Hatası Nedeniyle Taksirle Yaralama

Taksirle yaralama suçu ile nitelikli halleri, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesinde düzenlenmiştir.

(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Vücudunda kemik kırılmasına,

c) Konuşmasında sürekli zorluğa,

d) Yüzünde sabit ize,

e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.”

Bu suç tipi bakımından maddi unsur ise hastanın yaralanmasıdır. Yaralanmanın hekimlik mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özenin gösterilmemiş olması nedeniyle ortaya çıkması suçun manevi unsurunu oluşturmaktadır.

Maddede düzenlenen suç, bilinçli taksir hali hariç olmak üzere, takibi şikâyete bağlı bir suçtur. Bir suçun takibinin şikâyete bağlı olması, hekim hakkında soruşturma başlatılabilmesi için mağdurun şikâyet etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kanunda bu suç tipinin basit hali için öngörülen ceza miktarı, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.

Suçun mağdurun beden bütünlüğüne etkisine göre nitelikli hallerini düzenleyen diğer maddelerinde ise daha ağır cezalar öngörülmüştür. Ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Belli Haklardan Yoksun Bırakılma” başlıklı 53. maddesinin 6. fıkrasında aşağıdaki hüküm düzenlenmiştir.

“(…) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar…”

Düzenlemeye göre atılı suçu işleyen hekim hakkında üç ay ila üç yıl arasında mesleki faaliyetten men edilme cezası verilebilmektedir. Diğer taraftan, estetik operasyonları ve diş protezleri, mevzuatımız uyarınca “eser” niteliğindeki işlemler olduğu için, bu neviden tıbbi operasyonlardaki hatalı uygulamaların hukuki değerlendirmesi farklılık arz etmektedir.

Yıllık Tecrübe
0 +
Mutlu Müvekkil
0 +
Dava Takibi
0 +
Başarı Oranı
% 0 +

Sağlık Hukuku - Kayseri Malpraktis Avukatı

Alanında yetkin Kayseri Malpraktis Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; sağlık hukuku alanında hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Doktor hatası / malpraktis nedeniyle tazminat ve ceza davası sürecinde gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından sağlık hukuku alanında uzman Kayseri Malpraktis Avukatı kadromuzdan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Sağlık hukuku alanında uzman bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.