Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminat ve Nafakaya Hükmedilebilir mi - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Maddi Çıkar Amacıyla Evlenme: Tam Kusurlu veya Ağır Kusurlu Eş Lehine Tazminat ve Nafakaya Hükmedilebilir mi

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2022/147 Karar No: 2023/461 Karar Tarihi: 17.05.2023

Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararının, davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 14.12.2015 tarihinde evlendiklerini, davalının yoğun ısrarı üzerine müvekkiline ait olan ve hâlen ortak konut olarak kullanılan taşınmazın davalı adına satış yapılmak suretiyle devredildiğini, davalının müvekkili ile maddi çıkar için evlendiğini, nikâhtan üç gün sonra davalı kadın eşin evi terk ettiğini, davalının evlilik süresince müvekkiline karşı birlik görevlerini yerine getirmediğini, bu evliliklerinden ortak çocuklarının olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmaları ile müvekkili yararına 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı davaya cevap vermemiştir.

II. BİRLEŞEN DAVA

1. Davalı-birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; dava dilekçesindeki iddiaların asılsız olduğunu, müvekkilinin ilk evliliğinden iki çocuğunun bulunduğunu, erkek eşin müvekkilinden yaşça büyük olduğunu, müvekkiline çocuklarının yanında hakaret ettiğini, farklı cinsel isteklerinin bulunduğunu, evde sürekli huzursuzluklar çıkardığını, müvekkilini evden kovduğunu, müvekkilinin ev hanımı olup hiçbir gelirinin bulunmadığını, karşı tarafın ise emekli olup maddi durumunun iyi olduğunu, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı erkek eşin kusurlu olduğunu ileri sürerek asıl davanın reddini savunmuş, birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına aylık 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

2. Davacı-birleşen davalı birleşen davaya cevap dilekçesinde; davacının tüm iddialarını inkârla, kadın eşin müvekkiliyle dolandırma kastıyla evlendiğini, müvekkilinin evlenmeden önce üzerine kayıtlı taşınmazı kadın eş üzerine devrettiğini, davacı kadının evlendikten üç gün sonra evi terk ettiğini, davacının dolandırma kastıyla evlendiğini belirterek birleşen davanın reddi ile müvekkili yararına 100.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2015/1014 Esas, 2017/351 Karar sayılı kararıyla; tarafların yakınları dışında dinlenen tanık anlatımlarının duyumdan ibaret olduğu, erkek eş adına kayıtlı taşınmazın evlenmeden kısa süre önce kadın eşe devredildiği, erkek eşe ait taşınmazının kadın eşe devredildiği tarihte kadın eşe ait bir taşınmazın bulunmadığı, bu nedenle kadının erkeğin taşınmazını kendi taşınmazını satarak aldığı iddiasını kanıtlayamadığı, taraflar arasındaki yaş farkının çok olduğu, kadın eşin erkekle maddi çıkar amacıyla evlendiği, evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığı, eşi ile birlikte olmaktan kaçındığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı-karşı davalı hakkında evden ayrıldıktan sonra tanıklarına ve davacı-karşı davalının oğluna davacının sapkın isteklerinin olduğunu söylediği, buna karşılık erkeğin de eşine küfür ettiği ve evden kovduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına aylık 350,00 TL tedbir nafakası, erkek yararına 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, kadının yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

3. Bölge Adliye Mahkemesinin 14.06.2019 tarihli ve 2017/2546 Esas, 2019/1019 Karar sayılı kararı ile; dava ve taraf ehliyetinin hâkim tarafından resen gözetileceği, davalı-karşı davacı kadının tanığı …’nın “babamın zaman zaman aklı gidip geliyor” şeklinde beyanda bulunduğundan bahisle erkeğin psikolojik sorunları olduğunun iddia edildiği, bu durumda ilk derece mahkemesince erkeğin vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön sorun sayılarak sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı-karşı davacının sair istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

4. İlk Derece Mahkemesinin 30.12.2019 tarihli ve 2019/599 Esas, 2019/1229 Karar sayılı kararı ile; erkek eş hakkında Kayseri Şehir Hastanesince düzenlenen raporda davacı-karşı davalı …’ın yapılan psikiyatrik muayenesi sonucunda mevcut hâliyle psikopatolojik bulguya rastlanmadığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 405 inci maddesi kapsamında kendisine vasi tayini gerekmediği kanaatine varıldığının belirtilmesi üzerine mahkemece önceki karar gerekçesi benimsenerek her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına aylık 350,00 TL tedbir nafakası, erkek yararına 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, kadının yoksulluk nafakası ile tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 29.03.2021 tarihli ve 2020/973 Esas, 2021/651 Karar sayılı kararıyla; İlk derece mahkemesince kadının eşi ile maddi çıkar için evlendiği, evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığı, eşi ile birlikte olmaktan kaçındığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, ortak yaşam sonlandıktan sonra tanıklara ve davacı-karşı davalının oğluna, eşinin sapkın isteklerinin olduğunu söylediği, buna karşılık erkeğin de eşine küfür ettiği, evden kovduğu gerekçesiyle kadının erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğu belirtilerek her iki davanın da kabulüne karar verilmişse de; ilk derece mahkemesi kararının erkek tarafından istinaf edilememesi nedeniyle erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlar yönünden kesinleştiği, yapılan yargılama ve toplanan delillerden erkeğin kadını evden kovduğuna dair kesinleşen kusur belirlemesi de göz önüne alınarak kadına yüklenen “maddi çıkar amacıyla evlenme ve evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmadığına” ilişkin kusurlu davranışların kanıtlanamadığı, gerçekleşen bu durumda eşlerin boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu oldukları, eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle kadının kusur belirlemesi, erkek yararına hükmedilen manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talebinin reddine yönelik istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile erkeğin manevi tazminat talebinin reddine, kadın yararına boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren aylık 350,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“…1- Taraflarca karşılıklı olarak açılan boşanma davalarının yapılan yargılaması sonucunda ilk derece mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda; maddi çıkar amacıyla evlenen, evlilik birliğini devam ettirme amacı bulunmayan, eşi ile birlikte olmaktan kaçınan, evlilik birliğinin gereklerini yerine getirmeyen ve evden ayrıldıktan sonra tanıklara ve erkeğin oğluna, eşi için sapkın isteklerinin olduğunu söyleyen davalı-davacı kadının, eşine küfür eden ve eşini evden kovan davacı-davalı erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğu kabul edilerek her iki boşanma davasının da kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadının yoksulluk nafakası ve tazminat taleplerinin reddine, erkek yararına 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiş, hüküm davalı-davacı kadın tarafından istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı-davalı erkeğe yüklenen kusurların erkek tarafından istinaf edilmeyerek kesinleştiği, erkeğin kesinleşen “Kadını evden kovma” kusuru da göz önüne alındığında kadına yüklenen “Maddi çıkar amacıyla evlenme” ve “Evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmamasına” ilişkin kusurlu davranışlarının kanıtlanamadığı, bu durumda kabul edilen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışları uyarınca tarafların boşanmaya sebebiyet veren olaylarda eşit derecede kusurlu oldukları gerekçesiyle kadının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, kadın yararına boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren aylık 350,00 TL yoksulluk nafakası takdirine, erkeğin manevi tazminat talebinin reddine, kadının sair istinaf taleplerinin ise esastan reddine karar verilmiş, hüküm bu sefer davacı-davalı erkek tarafından temyiz edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince her ne kadar davalı-davacı kadına yüklenen “Maddi çıkar amacıyla evlenme” ve “Evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmamasına” yönelik kusurlu davranışların kanıtlanamadığı gerekçesiyle bu vakıalar yönünden kadına kusur yüklenmesinin doğru olmadığı belirtilmiş ise de yapılan yargılama ve toplanan delillerden, öncelikle tanıklardan kadının ilk eşinden olan oğlu…’in beyanında geçen “Kadını evden kovma” vakıasının erkek tarafından istinaf edilmeyerek kesinleşmiş olması, kadına yüklenen “Maddi çıkar amacıyla evlenme” ve “Evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmamasına” ilişkin kusurlu davranışların gerçekleşmediği sonucunu doğurmaz. Davalı-davacı kadın evlilik tarihinden üç gün önce 11.12.2015 tarihinde davacı-davalı erkeğin tek tapulu mal varlığı olan oturduğu evini tapuda satış yoluyla devralmış, mahkemeye ise kendisine ait taşınmazın satışı suretiyle elde ettiği parayla davacı-davalı erkeğin evini satın aldığını beyan etmiş ise de tapu müdürlüğünden gelen yazı cevabı ile beyanının doğru olmadığı anlaşılmıştır. Yine davalı-davacı kadının tanıklara çocuklarının geleceği için, ev için evlendiğini söylediği ve taraflar arasındaki yaş farkının da kırk yedi olduğu göz önüne alındığında, kadına yüklenen “Maddi çıkar amacıyla evlenme” ve “Evlilik birliğini devam ettirme gibi bir amacının bulunmamasına” ilişkin kusurlu davranışlarının dosya kapsamından sabit olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin de kabulünde olduğu üzere boşanmaya sebep olan olaylarda maddi çıkar amacıyla evlenen, evlilik birliğini devam ettirme amacı bulunmayan, eşi ile birlikte olmaktan kaçınan, evlilik birliğinin gereklerini yerine getirmeyen ve evden ayrıldıktan sonra tanıklara ve erkeğin oğluna, eşi için sapkın isteklerinin olduğunu söyleyen davalı-davacı kadının, eşine küfür eden ve eşini evden kovan davacı-davalı erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekirken yanılgılı kusur belirlemesi sonucu tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2- Boşanmaya sebep olan olaylarda yukarıda (1.) bentte açıklandığı üzere davalı-davacı kadın ağır kusurludur. Gerçekleşen kadının kusurlu davranışları aynı zamanda erkeğin kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Somut olayda davacı -davalı erkek yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 174/2 maddesi koşulları oluşmuştur. O halde davacı-davalı erkek lehine tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kusurun ağırlığı ve hakkaniyet ilkesi (TMK md. 4, TBK md. 50 ve 51) dikkate alınarak uygun miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak erkeğin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3- Yukarıda (1.) bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı-davacı kadın ağır kusurludur. Ağır kusurlu eş yararına yoksulluk nafakasına (TMK md. 175) hükmedilemez. O halde davalı-davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı-karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminat taleplerinin reddi ile kadın yararına yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı-birleşen davada davalı erkek eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 174/1-2 nci maddesi gereğince manevi tazminata, davalı-birleşen davada davacı kadın yararına ise aynı Kanun’un 175 inci maddesi gereğince yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin gerekip gerekmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166, 174 ve 175 inci maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan düzenlemeye göre;

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”

3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

4. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

5. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi-manevi tazminat talepleri boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

6. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesinde “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

7. Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre boşanma sonucunda manevi tazminata karar verilebilmesi için diğer koşullar yanında manevi tazminat talebinde bulunan tarafın, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir.

8. Kişilik hakları, bir bütün olarak kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilişkili ve bu varlığın geliştirilmesini hedefleyen haklar ve özgürlükler olarak tanımlanır. Bu haklar; kişiliğe bağlı, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın içerdiği değerlere herkesin saygı göstermesini isteme, kişisel değerlerin korunmasını herkesten isteme, yasaların, kamu düzeninin ve genel ahlak ile adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı verir. Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder. Bu varlıklara yönelen saldırılar ise kişilik hakkının ihlali sonucunu doğururlar.

9. Kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 23, 24 ve 25 inci maddelerinde yer almakta; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58 inci maddesi ile bu düzenlemeler tamamlanmaktadır. Ancak bu genel korumanın dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel hükümler de bulunmakta olup, 4721 sayılı Kanun’un 174 üncü maddesi bu hükümlerden biridir.

10. Yargıtay’ın manevi tazminatı gerektirmeyen evlilik birliğine ilişkin uygulamalarına göre salt boşanma kararı verilmiş olması olgusu nedeniyle manevi tazminat verilemez. Salt boşanmış olmak, kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaz. Boşanma kararı verilmiş olması manevi tazminat ödenmesine gerekçe yapılamaz. Zira evliliğin sona ermesi, tek başına kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilemez. Aynı şekilde birlik görevlerini yerine getirmemek, evin ihtiyaçları ile ilgilenmemek, ev kirasını veya faturaları ödememek, evi sebepsiz terk etmek, eve bakmamak, eve geç gelmek, bağımsız konut temin etmemek, birlikte yaşamaktan kaçınmak, çalışmamak, sık iş değiştirmek, mali yükümlülükleri yerine getirmemek, dava açarak fiili ayrılığa sebebiyet vermek gibi kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilmeyen kusurlu davranışlar nedeniyle manevi tazminat ödenmesine karar verilemez.

11. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175 inci maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

12. Yukarıda anılan maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 Esas, 688 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 275 Karar ve 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.

13. Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Eş söyleyişle, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir. Yine, yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür.

14. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, Turgut/Ateş, Derya, Aile Hukuku, C. 2, … 2019, s. 302).

15. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması, diğer bir ifadeyle kendi kusurundan kaynaklanmamak koşuluyla yoksul olmaması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlâki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir.

16. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 14.12.2015 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak bir çocuklarının bulunduğu, erkek eşin adına kayıtlı taşınmazı evlenmeden üç gün önce kadın eşe devrettiği, devir tarihinde kadının üzerine kayıtlı bir taşınmazının bulunmadığı, erkeğin kadından 47 yaş büyük olduğu, kadının evlendikten üç gün sonra evi terk ettiği, dosyada dinlenen ve erkeğin komşusu olan Burhan beyanında “…ben davacının komşuyum, davalıyı hiç görmedim, Hüsnü amca bize iki gün birlikte kaldıklarını söyledi, daha sonra davacı ağlayarak bize geldi, karısından için kaçtı gitti dedi, beni dolandırdı evladım dedi, … evlendirme dairesi ile Tapu müdürlüğü karşı karşıyadır, evlendirme işlemi yapıyoruz diye Tapu ya gidip evi devir almış, sonra nikah kıymışlar, ben davacıya yapacak birşey yok evi vermişsin, nikahı da vermişsin dedim, hukuken hakkını ara dedim, şuanda Hüsnü amca huzurevinde, kadın ayrıca dava açıp nafakada almış, en son kadın Hüsnü amcayı … e çağırmış, biz gitme dedik ama o gitmiş, hediye olarak bir tane de bilezik götürmüş, sonra geri boş dönmüş, Hüsnü amca evi kiraya verdi, kendisi huzurevindedir, benim bilgi ve görgüm bundan ibarettir” şeklinde beyanda bulunduğu, yine erkek eşin kızı olan tanık … ise “…davacı benim babamdır, kadının yaşı çok gençti, bence evlenmeleri için uygun değiller, babam evleniyorum dedi, biz uygun olmadığını söyledik, babamın zaman zaman aklı gidip geliyor, kadın bir hafta ya durdu ya durmadı, biz kadınla görüştük, kadın bize ben çocuklarımın geleceği için ev için evlendim dedi, babam dolandırıldı, kavga edecek kadar kalmadı, kadın kendisi çıkıp gitti, biz bir sefer görüştük, sonrasında duydukki gitmiş, babam huzurevindeydi, şuanda oğlunun yanında, bu yaşlı adamın başı sıkıştığında evinde kalmasını istiyoruz, babam emeklidir, maaşının yarısına nafaka konulmuş, benim bilgi ve görgüm bundan ibarettir” dediği anlaşılmaktadır.

17. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; erkek eşin kadın eşten yaşça büyük olduğu, evlenmeden üç gün önce erkeğin evini kadına devrettiği, kadının evlendikten üç gün sonra evi terk ettiği, kadının evliliği devam ettirme niyetinin olmadığı, erkek ile maddi çıkar amaçlı evlendiği, birlik görevlerini yerine getirmediği, buna karşılık erkeğinde kadını evden kovduğu ve hakaret ettiği görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır. Gerçekleşen kadının bu kusurlu davranışları erkek eşin kişilik hakları saldırı teşkil ettiğinden Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinin koşulları gerçekleşmiştir. Bu durumda erkek eş yararına tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kusurun ağırlığı ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak uygun miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak erkeğin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı görülmüştür.

18. Ayrıca yukarıda açıklandığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Eş söyleyişle, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir. Bu nedenle boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olan kadın eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru görülmediğinden yoksulluk nafakası talebinin reddi gerekmektedir.

19. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

20. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı-birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,17.05.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

İlgili Mevzuat için Tıklayınız

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

Evlilik birliğinin sarsılması – Madde 166

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. (Anayasa Mahkemesinin 22/2/2024 tarihli ve E: 2023/116, K: 2024/56 sayılı Kararı ile bu fıkra iptal edilmiştir. Kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra (19/1/2025) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.)

 

Boşanmada tazminat ve nafaka
Maddî ve manevî tazminat – Madde 174

Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

 

Yoksulluk nafakası - Madde 175

Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.

Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.

Yıllık Tecrübe
0 +
Mutlu Müvekkil
0 +
Dava Takibi
0 +
Başarı Oranı
% 0 +

Kayseri Boşanma Avukatı

Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.

Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.