
Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Ceza Miktarının, Medyana Gelen Zarar ve Tehlikenin Ağırlığı Dikkate Alınarak Belirlenmesi Gerekir
Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Ceza Miktarının Belirlenmesi: Suçun işlenişinde kullanılan araç, suçun işleniş biçimi, zamanı ve yeri göz önüne alındığında, sanık hakkında takdir edilen cezada alt sınırdan uzaklaşılması ile sanığın suçu işlediği anda savurduğu darbe sayısı, kaydettiği isabetin kalbe nafiz olması ve katılanın hayati tehlike varken acilen girdiği ameliyat sonrası yoğun bakıma alınıp 6 gün sonra taburcu edilmesi karşısında, medyana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı nispetinde cezanın makul oranda belirlenmesi gerektiği hususunda tereddüt bulunmamakla birlikte; meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre katılanın vücudundaki 4 isabetten sadece birinin hayati tehlike oluşturacak ve hayati bir organa (kalbe nafiz) yönelik olması, diğer yaralanmaların ise hayati tehlike doğurmamasının yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 87/1. maddesinde yer alan duyu veya organlarından birinin sürekli zayıflaması gibi sonuçlara sebebiyet verecek nitelikte de olmayıp basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte bulunmaları, katılanın yaralanmasının Türk Ceza Kanunu’nun 87/2. maddesinde yer alan vücudunda iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalık (örneğin; felç geçirmesi) veya bitkisel hayata girmesi, duyu veya organlarından birinin sürekli işlevini (örneğin; işitme veya görme kaybı) yitirmesi veya Türk Ceza Kanunu’nun 87/3. maddesinde yer alan hayat fonksiyonlarını etkileyecek düzeyde bir kemik kırık veya çıkığı gibi sonuçlara sebebiyet verecek durumda da olmayıp katılanın şifa ile taburcu edilmesi gözetildiğinde; sanık hakkında teşebbüs nedeniyle daha vahim olaylarda uygulama yeri bulunabilecek en üst hadden veya üst sınıra yakın ceza belirlenmesini gerektiren başkaca bir netice veya delil de bulunmadığı anlaşılmakla, Türk Ceza Kanunu’nun 35/2. maddesi uyarınca müebbet hapis cezası yerine 9 ila 15 yıl arasında belirlenmesi gereken ceza miktarının makul düzeyde belirlenmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince üst sınıra yakın şekilde 14 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin isabetli olmadığı kabul edilmelidir.
(5237 s. K. m. 3, 35, 53, 58, 61, 62, 63, 81, 87) (5271 s. K. m. 307)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2024/1-65 Karar No: 2024/370 Karar Tarihi: 27.11.2024
I. Hukuki Süreç
Teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1, 35/2, 62/1, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.06.2021 tarihli ve 480-246 sayılı hükme yönelik sanık müdafii ile katılan vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 21.10.2021 tarih ve 1808-2342 sayı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma üzerine yargılama yapan Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince 25.01.2022 tarih ve 611-40 sayı ile sanığın teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1, 35/2, 62/1, 53, 58/6-7 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın ikinci kez mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin kurulan hükme yönelik sanık müdafi, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda 21.10.2021 tarih ve 1808-2342 sayı ile sanığın teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 81/1, 35/2, 62/1, 53, 58/6-7 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın ikinci kez mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba, bu kararın da sanık müdafi ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.03.2023 tarih ve 7727-1106 sayı ile;
“…Olay ve Olgular başlığının (B) paragrafındaki anlatım ve (A-3) paragrafındaki katılana ait adlî muayene raporu dikkate alınarak meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı karşısında dokuz yıldan onbeş yıla kadar ceza indirimi öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca makul oranda ceza tayini yerine azamiye yakın oranda ceza belirlenerek fazla ceza tayin edilmesi… “
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi ise 03.05.2023 tarih ve 1492-1305 sayı ile;
“…Olay nedeniyle katılan hakkında düzenlenen Adli Tıp raporu ve Kalp Damar Cerrahi epikrizinde belirtildiği üzere; yapılan eko sonucu en kalın yerinde 2,2 cm olan, kalbi çepeçevre saran içinde hematom olduğu düşünülen perikardiyel effüzyon izlendiği, ameliyata alındığı, ameliyatta; perikard açılarak defibrine kanın boşaltıldığı, apexte 1,5 cm’lik kesigörülerek dikişle onarıldığı kayıtlı olup, tarif ve tespit edilen göğüs sol yan duvardaki kesici delici alet yaralanmasının; yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, buna göre kalbin en alt kısmı olan apexte kesi olduğu, meydana gelen kanamanın kalbi saran kese ile kalp arasında toplandığı, kalp yaralanması onarımı için ameliyata alındığı, zarın açılarak kanın temizlendiği ve apexteki kesinin dikildiği, dolayısıyla vücudun motoru durumunda olan kalbin etkin şekilde hedef alınması sonucu kalbin isabet aldığının sabit olduğu, bunun dışında katılanın vücudunun başka yerlerinde de birden fazla bıçak yarası daha saptandığı, olay anına ait kamera görüntüsünün çözümüne ilişkin bilirkişi raporunda sanığın toplam 15 kez elindeki bıçağı yere düşen katılanın vücuduna salladığının tespit edildiği, böylece ortaya çıkan kastının yoğunluğu, suçta kullanılan silahın elverişliliği, hedef alınan vücut bölgesi ile isabet oranı ve meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı nazara alındığında, eylemin öldürmeye teşebbüs olduğu kabul edilerek yapılan uygulamada, öldürmeye teşebbüs suçundan 9 yıldan 15 yıla kadar ceza öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35/2. maddesinin uygulanması sırasında üst sınıra yakın bir ceza tayini gerektiği…”
şeklindeki gerekçe ile bozma ilamına direnerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu hükmün de sanık müdafii, katılan vekili ve Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.09.2023 tarihli ve 72956 sayılı ve bozma istemli tebliğnamesi ile dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.01.2024 tarih ve 6971-345 sayı ile direnme kararının yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. Uyuşmazlık Konusu
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35/2. maddesi uyarınca takdir edilen ceza miktarının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III. Gerekçe
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Kasten öldürme” başlıklı 81. maddesi “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Kasten öldürme suçu, mağduru öldürülen insan olan neticeli bir zarar suçudur. Ölüm neticesini meydana getirmeye elverişli herhangi bir hareketle suçun işlenmesi mümkündür. Bu suçla korunan hukuki yarar kişinin “yaşama hakkı”dır. Suçun manevi unsuru ise kasttır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;
“Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.”
Anılan maddede tanımlanan teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail, suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35. maddesinin gerekçesinde; 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’ndaki eksik – tam teşebbüs ayrımına son verildiği, bu ayrımın objektif bir ölçütünün bulunmadığı ve uygulamada birtakım tereddütlere yol açtığı belirtildikten sonra, getirilen diğer bir yeniliğin icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, failin kastının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçütün kabul edilmesi durumunda kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacağı, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesinin mümkün bulunduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davranışların dahi suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, o nedenle tasarıdaki kastı şüpheye yer bırakmayacak kriterinin madde metninden çıkartılarak “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması hâlinde suçun icrasına başlanmış sayılacağı açıklanmış; ayrıca kullanılan aracın suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği, ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden uygun hareketler kavramının dâhil edildiği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda icra hareketlerinin başlangıcı konusunda açık bir ifadeye yer verilmezken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda doğrudan doğruya icraya başlama ölçütü kabul edilmiştir. Ancak soyut olan bu kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusu açık olmayıp cezalandırılabilen davranışın ne zaman başladığını belirlemek her zaman kolay değildir.
Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç; hazırlık hareketleri ve icra hareketleri olmak üzere birbirinden farklı iki aşamaya ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak aletlerin üretilmesi ya da temin edilmesi, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi gibi fiiller hazırlık hareketleri olup suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır.
Teşebbüs ise suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli aşamayı ifade eder. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının saptanması, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanıkla ilgili olarak hangi andan itibaren ceza hukukunun devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Doktrinde; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35. maddesinde teşebbüs açısından, doğrudan doğruya icraya başlama ölçütünün kabul edilmesiyle objektif teorinin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hâl olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi hâlinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketleri sayılması gerektiği ancak öldürmek için silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip bulunmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2013, Seçkin Yayınları, 6. Baskı, s. 393).
Özetle; bir kimsenin suça teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması ancak failin elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüsü oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda yara meydana gelmiş ise bu yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
B. Somut Olaya Dair Hukuki Nitelendirme
Sanığın, katılanın eski eşi tanık …’ın abisi olduğu, katılanla tanık …’in 08.02.2016 tarihinde boşandıkları ve bu evlilikten 9 yaşlarında bir çocuklarının bulunduğu, bu sırada cezaevinde olan sanığın ve 12.11.2020 tarihinde hükümlü olarak bulunduğu İzmir Buca Ceza İnfaz Kurumundan Covid-19 salgını nedeniyle izinli olarak dışarı çıktığı, suç tarihi olan 13.11.2020 günü akşam saatlerinde eve doğru gitmek üzereyken çarşıda önünden geçtiği bir çay ocağında eski eniştesi olan katılanın bir arkadaşıyla oturup sohbet ettiğini gördüğü, eve gidip olaydan sonra ele geçirilemeyen ekmek bıçağını alarak katılanın oturduğu çay ocağına saat 18.20 civarında geldiği, katılana yeğeninin velayetine dair “Konuştunuz mu?” diye sorduğu, katılanın “Evet Bayraklı’ya gidecek” şeklinde cevap verdiği, aralarında geçen kısa bir diyalog sonrası, katılanın başında ayakta duran sanığın birden “Biliyorsun hapisten yeni çıktım” dediği ve katılanın tam karşısında oturan arkadaşı tanık …’e hitaben “Sen de si…tir git buradan, senin de a…ına koyarım” şeklinde konuştuğu, tanık …’in masadan kalkıp bir iki adım uzaklaştığı sırada sanığın katılana elindeki ekmek bıçağıyla vurmaya başladığı ve katılanın oturduğu yerden kalkar gibi olduğu sırada bir süre ara verdiği eylemine katılanın masadan kalkıp yanındaki sekmenin üzerine oturacakken de devam ettiği ve dosyada mevcut kamera görüntülerinden anlaşıldığı üzere elindeki bıçağı toplamda yaklaşık 15 kez katılana doğru salladığı, ancak katılanın arkadaşı ve çevredeki esnafın olayın gerçekleştiği masaya bakması nedeniyle eylemine son verip olay yerinden katılana doğru bakıp “Seni öldürmeden buradan si..tir git” diyip yürüyerek ayrıldığı, katılanın sol göğsünden kalbe nafiz olmak üzere bir adet, koltuk altından bir adet, sol bacağından iki adet, sol el birinci parmağından bir adet olmak üzere toplamda 4 adet kesici delici alet yarası oluşturacak şekilde isabet aldığı ve arkadaşı tanık … ile birlikte olay yerinden koşarak uzaklaştığı, sonrasında kendi gittiği acil serviste sol göğüsteki yaranın kalbe nafiz olması ve hayati tehlike doğurması nedeniyle acil ameliyata alınarak tedavisine başlandığı, ardından yoğun bakıma yatırıldığı ve 19.11.2020 tarihinde taburcu edildiği olayda sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kasten öldürme suçunu oluşturduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
Suçun işlenişinde kullanılan araç, suçun işleniş biçimi, zamanı ve yeri göz önüne alındığında, sanık hakkında takdir edilen cezada alt sınırdan uzaklaşılması ile sanığın suçu işlediği anda savurduğu darbe sayısı, kaydettiği isabetin kalbe nafiz olması ve katılanın hayati tehlike varken acilen girdiği ameliyat sonrası yoğun bakıma alınıp 6 gün sonra taburcu edilmesi karşısında, medyana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı nispetinde cezanın makul oranda belirlenmesi gerektiği hususunda tereddüt bulunmamakla birlikte; meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre katılanın vücudundaki 4 isabetten sadece birinin hayati tehlike oluşturacak ve hayati bir organa (kalbe nafiz) yönelik olması, diğer yaralanmaların ise hayati tehlike doğurmamasının yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 87/1. maddesinde yer alan duyu veya organlarından birinin sürekli zayıflaması gibi sonuçlara sebebiyet verecek nitelikte de olmayıp basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte bulunmaları, katılanın yaralanmasının Türk Ceza Kanunu’nun 87/2. maddesinde yer alan vücudunda iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalık (örneğin; felç geçirmesi) veya bitkisel hayata girmesi, duyu veya organlarından birinin sürekli işlevini (örneğin; işitme veya görme kaybı) yitirmesi veya Türk Ceza Kanunu’nun 87/3. maddesinde yer alan hayat fonksiyonlarını etkileyecek düzeyde bir kemik kırık veya çıkığı gibi sonuçlara sebebiyet verecek durumda da olmayıp katılanın şifa ile taburcu edilmesi gözetildiğinde; sanık hakkında teşebbüs nedeniyle daha vahim olaylarda uygulama yeri bulunabilecek en üst hadden veya üst sınıra yakın ceza belirlenmesini gerektiren başkaca bir netice veya delil de bulunmadığı anlaşılmakla, Türk Ceza Kanunu’nun 35/2. maddesi uyarınca müebbet hapis cezası yerine 9 ila 15 yıl arasında belirlenmesi gereken ceza miktarının makul düzeyde belirlenmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince üst sınıra yakın şekilde 14 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin isabetli olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesince kurulan direnmeye konu mahkûmiyet hükmünün, bozulmasına karar verilmelidir.
IV. Karar
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 03.05.2023 tarihli ve 1492-1305 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA, söz konusu hükmün, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca takdir edilen ceza miktarının makul düzeyde belirlenmesi gerekirken üst sınıra yakın miktarda belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden
BOZULMASINA,
2- Dosyanın, gereği için kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin ise bilgi için ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
27.11.2024 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.