Örgütün Nihai Amacını Bilmeyen ve Meşruiyet Vitrini Olarak Kullanılan Katlarla İrtibatlı Kişilere Ceza Verilmesi
Yargıtay 3. Ceza Dairesi
Esas No: 2022/19039 Karar No: 2025/21179 Karar Tarihi: 09.09.2025
Mahkemesi: Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi: Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesi
Suç: Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314/2. maddesi, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi, TCK’nın 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca verilen mahkûmiyet kararına ilişkin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280/1-a maddesi uyarınca esastan reddi
Tebliğname Görüşü: Onama
Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, yasal şartları oluşmadığından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 299/1. maddesi gereğince REDDİNE,
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ayrıntıları Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2017/1809 esas ve 2017/5155 sayılı kararında ve Dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda açıklandığı üzere;
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, Cürüm İşlemek İçin Örgütlenme, S. 383 vd.).
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır (Toroslu Özel Kısım S. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt S.28, Özgenç Genel Hükümler S. 280).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2015/3 esas sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören, fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında,
Örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği yönünde hakkında yeterli delil bulunmayan sanığın eylem ve bağlantısının, örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmamış olması nedeniyle örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağı gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi kanuna aykırı bulunmakla,
sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan belirtilen sebepten dolayı hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/2. maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, dava dosyasının, CMK’nın 304. maddesi uyarınca Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.09.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Örgütün Nihai Amacını Bilmeyen ve Meşruiyet Vitrini Olarak Kullanılan Katlarla İrtibatlı Kişilere Ceza Verilmesi Hukuka Aykırıdır
Örgütün Nihai Amacını Bilmeme ve Meşruiyet Vitrini ile İrtibatlı Olma: Örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği yönünde hakkında yeterli delil bulunmayan, örgütün gizli haberleşme programlarını kullanmayan, kod adı bulunmayan sanığın; silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra örgütsel herhangi bir faaliyetinin tespit edilememesi ve operasyonel eylemlerden önceki döneme ilişkin belirtilen eylem ve bağlantısının ise sanığın örgütün nihai amacını bildiği, bu amacı bilerek örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmamış olması nedeniyle örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağı gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu mahkumiyet hükmü kurulması isabetsizdir.
(2709 s. K. m. 138) (5237 s. K. m. 3, 61, 220, 282, 314) (5549 s. K. m. 15) (5271 s. K. m. 232, 299, 302) (16. CD. 24.04.2017 T. 2015/3 E. 2017/3 K.) (16. CD. 26.10.2017 T. 2017/1809 E. 2017/5155 K.)
Yargıtay 3. Ceza Dairesi
Esas No: 2023/6231 Karar No: 2025/17340 Karar Tarihi: 17.06.2025
Bölge adliye mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanıklar …, … ve … müdafilerinin duruşmalı inceleme taleplerinin, yasal şartları oluşmadığından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 299/1 inci maddesi gereğince REDDİNE,
Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I- Sanık … müdafiinin vekalet ücretine hasren yapmış olduğu temyiz başvurusunun incelenmesinde;
Temyiz incelemesine konu dava dosyasında sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede, sanık … yönünden hem 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 282/1-4 fıkraları uyarınca hem de 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun‘un 15. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın gerekçe kısmında 5549 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan sanığın mahkumiyetine karar verildiğine dair gerekçe oluşturulduğu ancak kısa kararda bu suç yönünden hüküm kurulmasının unutulduğu, bu suça ilişkin olarak zaman aşımı süresi içerisinde her zaman bir karar verilmesinin mümkün olduğu, aynı yargılamada sanık hakkında hem beraat hem de mahkumiyet kararları verilmesi durumunda vekalet ücretine hükmedilemeyeceği nazara alındığında, sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmemiş olmasına ilişkin hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz isteminde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/1. maddesi gereğince temyiz başvurusunun esastan reddiyle hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
II- Sanıklar … ve … hakkında hükmedilen beraat kararlarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlara karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan temyiz başvurusunun incelenmesinde;
Yapılan yargılama sonunda yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığına dair gerekçelerin karar yerinde dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli biçimde gösterildiği anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz isteminde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/1. maddesi gereğince temyiz başvurusunun esastan reddiyle beraate ilişkin hükümlerin tebliğnameye kısmen uygun olarak ONANMASINA,
III- Sanıklar …, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan hükmedilen mahkumiyet kararlarına ilişkin istinaf başvurularının esastan reddine dair kararlara karşı sanıklar müdafileri tarafından yapılan temyiz başvurularının incelenmesinde;
Dosya kapsamı ve mevcut delil durumu nazara alındığında, sanık … tarafından kullanıldığı değerlendirilen ve temyiz aşamasında dosyaya gelen detaylı ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının gelmesi beklenilmeden karar verilmesinin sonuca etkili olmadığı belirlenerek yapılan incelemede;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükümlere esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla, sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/1. maddesi gereğince temyiz başvurularının esastan reddiyle hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
IV- Sanıklar …, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan, sanıklar … ve … hakkında örgüte üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan hükmedilen mahkumiyet kararlarına ilişkin istinaf başvurularının esastan reddine dair kararlara karşı sanık …, sanık müdafileri ve bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan temyiz başvurularının incelenmesinde;
A) Sanıklar … ve … yönünden yapılan değerlendirmede;
Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduklarına dair herhangi bir bağlantı tespit edilemeyen sanıkların, aşamalardaki savunmalarının aksine, terör örgütüne yardım etmek kastı ile örgütle iltisaklı yurt binasını muvazaalı şekilde satın alarak örgüte ait gayrimenkullere el konulmasını önlemek için devir işlemleri yaptıklarına dair kesin ve inandırıcı delil bulunmaması karşısında, mevcut şüphenin sanıklar lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden atılı suçtan sanıkların beraatleri yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi,
B) Sanıklar … ve … yönünden yapılan değerlendirmede;
Tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre; sanıkların silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya göre üyelik suçundan verilen hükümlerde bir isabetsizlik yok ise de;
Anayasa’nın 138 inci maddesinin birinci fıkrası hükmü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca; suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak, hakkaniyete uygun bir ceza tayini gerekirken, temel cezanın belirlenmesinde suçun unsurlarının teşdit sebebi olarak nazara alınamayacağı da gözetilmeden, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olarak alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle hüküm kurulması,
C) Sanık … yönünden yapılan değerlendirmede;
Ayrıntıları ve hukuki mahiyeti Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanarak kesinleşen Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas 2017/3 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere;
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, S. 383 vd.)
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır (Toroslu Özel Kısım s. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt S. 28, Özgenç Genel Hükümler s. 280).
Suç örgütünün tanımlanıp yaptırıma bağlandığı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 220. maddesinin 7. fıkrasında yardım fiiline yer verilmiştir. “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, örgüt üyesi olarak” cezalandırılacağı belirtilmiş, anılan normun konuluş amacı, gerekçesinde; “örgüte hakim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişi, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılır.” şeklinde açıklanmış, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede yardım etme fiilleri de örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.
Yardım fiilini işleyen failin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir.
Yardım fiilleri örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.11.1991 tarih, esas 9-242, karar 305). Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise örgüt üyesi olarak da kabul edilebilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın örgütle iltisaklı yurt binasını muvazaalı şekilde satın alarak örgüte ait gayrimenkullere el konulmasını önlemeye çalışma ve örgüt liderinin talimatından sonra örgütle iltisaklı Bank Asya’da daha önceden hesabı yokken 14.01.2014 tarihinde hesap açtırmak ve 06.02.2015 tarihinde ise başka banka hesabından Bank Asya hesabına 9.500 TL para aktarmak şeklindeki eylemlerinin örgüte yardım etme suçunu oluşturacağı gözetilerek; Anayasa’nın 138/1. maddesi hükmü, 6352 sayılı Kanun’un amaç, kapsam ve gerekçesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61 ve 3/1. maddelerinde düzenlenen ölçüt ve ilkeler çerçevesinde suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, suçtan sonraki davranışları, güttükleri amaç ve saik ile, sübutu kabul edilen eylemin niteliği de gözetilerek, tayin olunan cezadan TCK’nın 220/7 fıkrasının 2. cümlesinde yer alan düzenleme uyarınca hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun ve gösterilen indirim miktarı ile orantılı makul ve makbul bir indirim yapılarak sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan mahkumiyetine karar verilmesi;
D) Sanık … yönünden yapılan değerlendirmede;
Ayrıntıları Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2017/1809 esas ve 2017/5155 sayılı kararında ve Dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda açıklandığı üzere;
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, S. 383 vd.).
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır (Toroslu Özel Kısım s. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt s. 28, Özgenç Genel Hükümler s.280).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2015/3 esas sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören, fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında,
Örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği yönünde hakkında yeterli delil bulunmayan, örgütün gizli haberleşme programlarını kullanmayan, kod adı bulunmayan sanığın; silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra örgütsel herhangi bir faaliyetinin tespit edilememesi ve operasyonel eylemlerden önceki döneme ilişkin belirtilen eylem ve bağlantısının ise sanığın örgütün nihai amacını bildiği, bu amacı bilerek örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmamış olması nedeniyle örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağı gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması;
E) Sanık … yönünden yapılan değerlendirmede;
Sanığın etkin pişmanlık kapsamındaki anlatımları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya göre üyelik suçundan verilen hükümde bir isabetsizlik yok ise de;
1- Anayasa’nın 138 inci maddesinin birinci fıkrası hükmü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca; orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken teşdidin derecesinde hataya düşülerek yazılı şekilde fazla ceza tayin edilmesi;
2- Yapılan yargılama neticesinde ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın sanıkla ilgili gerekçe kısmında sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinin belirtildiği, kısa kararda ise sanığın 1 yıl 12 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği belirtilmek suretiyle hüküm ile gerekçe arasında çelişki oluşturulması suretiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 232/6. maddesine aykırı davranılması,
F) Sanık … yönünden yapılan değerlendirmede;
Tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya göre üyelik suçundan verilen hükümde bir isabetsizlik yok ise de;
Anayasa’nın 138 inci maddesinin birinci fıkrası hükmü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca; orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken teşdidin derecesinde hataya düşülerek yazılı şekilde fazla ceza tayin edilmesi;
Kanuna aykırı, sanıklar … ve …, sanıklar müdafileri ve bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan belirtilen sebeplerden dolayı hükümlerin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302. maddesi uyarınca tebliğnameye kısmen uygun olarak oy birliğiyle BOZULMASINA,
Yurt dışına kaçmak isterken yakalanarak tutuklanan sanık … hakkında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı gözetilerek TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA, dava dosyasının 5271 sayılı CMK’nın 304. maddesi uyarınca Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.06.2025 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yardım Ettiği Yapının Terör Örgütü Olduğunu ve Örgütün Nihai Amacını Bilmeyen Kişiler Hakkında Hata Hükümlerinin Uygulanması
Örgütün Nihai Amacını Bilmeme ve Hata Hükümleri: Terör örgütü olduğunu bilmeksizin içinde yer alan veya yardım eden sanıklar yönünden mensup olduğu ya da yardım ettiği yapının Anayasal düzeni zorla değiştirme, Anayasa’ya uygun olmayan yöntemlerle iktidarı ele geçirmeyi amaçlayan bir terör örgütü olduğunu veya terör örgütüne dönüştüğünü anladığı veyahut exante bir değerlendirme ile dış aleme yansıyan olay ve olgular itibariyle kendisinden anlamasının beklendiği tarihten itibaren davranışları ile bu örgütten ayrılma iradesini ortaya koyup koymadığı ve bu bağlamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun maddi unsurlarında hata şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği somut olayın özelliğine göre değerlendirilmelidir. Oluş, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; 1996 doğumlu olan, lise son sınıfta ve kapatılan Astsubay Sağlık Meslek Yüksek Okulu’nda okuduğu ilk eğitim öğretim yılında örgütle irtibat halinde olan ve kendiliğinden teslim olarak bildiklerini dosya muhtevasıyla uyumlu şekilde anlatan sanık hakkında; örgütle bağlantı içinde olduğu dönemdeki yaşı, sosyal ve ekonomik durumu, kişisel özellikleri dikkate alındığında; üzerine atılı suç yönünden kaçınılmaz hataya düştüğü ve TCK’nın 30/1 ve CMK’nın 223/2-c maddeleri uyarınca kast yokluğundan bu hatadan yararlandırılması gerektiği gözetilmeden; yanılgılı değerlendirme sonucunda hüküm kurulması, kanuna aykırıdır.
(5271 s. K. m. 299, 302, 304) (5237 s. K. m. 21, 30, 223, 314)
Yargıtay 3. Ceza Dairesi
Esas No: 2024/23057 Karar No: 2025/16344 Karar Tarihi: 02.06.2025
Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 21 inci maddesinin birinci fıkrası). Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz (5237 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesinin birinci fıkrası).
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Hata” kenar başlıklı 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun maddi unsurlarında hata şartlarının gerçekleştiği durumlarda, sanığın kasten hareket ettiğinden bahsedilemeyecek ve somut olayda tipik eylem gerçekleşmiş olsa da 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraat kararı verilecektir.
Hata (yanılma); kişinin tasavvuru, zihninden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şey olduğundan farklı bir biçimde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası bir algılama hatası olduğu halde, yasak hatası bir değerlendirme hatasıdır.
Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2015/3 esas, 2017/3 karar sayılı dosyasında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; FETÖ/PDY terör örgütünün, başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanında büyük bir kesimce böylece algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce erişinceye kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün ustaca gizlenen amacını bilenler ve bu amaçla örgütte görev alanlar açısından, suç tarihine bakılmaksızın ve suç tarihinden önce anılan yapının terör örgütü olduğuna ilişkin bir mahkeme kararı verilmiş olması da aranmaksızın hata savunmalarına itibar edilemeyeceğinde kuşku bulunmamakta ise de; terör örgütü olduğunu bilmeksizin içinde yer alan veya yardım eden sanıklar yönünden mensup olduğu ya da yardım ettiği yapının Anayasal düzeni zorla değiştirme, Anayasa’ya uygun olmayan yöntemlerle iktidarı ele geçirmeyi amaçlayan bir terör örgütü olduğunu veya terör örgütüne dönüştüğünü anladığı veyahut exante bir değerlendirme ile dış aleme yansıyan olay ve olgular itibariyle kendisinden anlamasının beklendiği tarihten itibaren davranışları ile bu örgütten ayrılma iradesini ortaya koyup koymadığı ve bu bağlamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun maddi unsurlarında hata şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği somut olayın özelliğine göre değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Oluş, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; 1996 doğumlu olan, lise son sınıfta ve kapatılan Astsubay Sağlık Meslek Yüksek Okulu’nda okuduğu ilk eğitim öğretim yılında örgütle irtibat halinde olan ve kendiliğinden teslim olarak bildiklerini dosya muhtevasıyla uyumlu şekilde anlatan sanık hakkında; örgütle bağlantı içinde olduğu dönemdeki yaşı, sosyal ve ekonomik durumu, kişisel özellikleri dikkate alındığında; üzerine atılı suç yönünden kaçınılmaz hataya düştüğü ve TCK’nın 30/1 ve CMK’nın 223/2-c maddeleri uyarınca kast yokluğundan bu hatadan yararlandırılması gerektiği gözetilmeden; yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan belirtilen sebepten dolayı hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/2 nci maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, dava dosyasının 5271 sayılı CMK’nın 304/2-b maddesi uyarınca Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Adana 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2025 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Örgütün Nihai Amacı ve Meşruiyet Vitrini – Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.

