AİHM Kararları

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Kararı: Meslekten Çıkarma Cezası Dışındaki HSK Kararlarına Karşı Yargı Yoluna Başvurulamaması

Meslekten Çıkarma Cezası Dışındaki HSK Kararlarına Karşı Yargı Yoluna Başvurulamaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı O. A./Türkiye Davası Başvuru No. 24492/21 6 § 1 maddesi (medeni hukuk yönü) • Mahkemeye erişim • Hâkim adayının eğitimi tamamlamasının ardından yargısal göreve atanmasının reddedildiği karara karşı yargı denetimi talep edememesi • 6. maddenin uygulanabilir olması • Eğitim gören adayların iç hukukta ve uygulamada keyfi atanma veya redde karşı “hakları” • Eskelinen testinin ilk koşulunun yerine getirilmesi • Eskelinen testinin ikinci koşulunun yerine getirilmemesi • Yasal uygunluk gerekliliklerini karşılayan başvuranın, yargı denetimi olmaksızın, atama sürecinin nihai aşaması dışında bırakılmasının hukukun üstünlüğüne dayalı bir Devletin yararına olmaması • Yargısal atama sürecinin bütünlüğü ile yargı bağımsızlığı gerekliliği arasındaki bağlantı • Hâkimlerin seçimi, atanması ve kariyerleri ile ilgili davalarda usuli adilliğin önemi • Yargı denetiminin yokluğunu haklı kılan herhangi bir istisnai ve zorlayıcı nedenin bulunmaması İkinci Bölüm – Karar O. A. / Türkiye davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), başvuranın İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca, 5 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapmış olduğu başvuru (no. 24492/21) hakkında aşağıdaki kararı vermiştir: Giriş 1. Başvuru, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (“HSK”), ilgili tarihte eğitimini tamamlamış bir hâkim adayı olan başvuranın yargısal göreve atanmasını onaylamayı reddetmesi ve başvuranın bu kararla ilgili olarak mahkemeye erişiminin bulunmadığı iddiası ile ilgilidir. Başvuran, Sözleşme’nin 6, 8 ve 13. maddeleri kapsamındaki haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir. Olaylar 2. Başvuran, 1992 doğumlu olup Ankara’da ikamet etmektedir. Başvuran, İstanbul Barosuna kayıtlı Avukat O. Şahin tarafından temsil edilmiştir. 3. Hükümet, kendi görevlisi Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. 4. Dava konusu olaylar aşağıdaki gibi özetlenebilir. 5. Başvuran, Türkiye’deki bir hukuk fakültesinden mezun olmuştur. Başvuran, 24 Aralık 2016 tarihinde, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (“ÖSYM”) tarafından düzenlenen, hâkim adaylığı yazılı sınavını başarıyla geçmiştir. Başvuran, ayrıca, daha sonra Adalet Bakanlığı (“Bakanlık”) tarafından düzenlenen sözlü sınavı da başarıyla geçmiştir. Başvuran, bir Devlet hastanesinin sağlık kurulu tarafından fiziksel ve zihinsel olarak hâkimlik mesleğini icra etmeye uygun olduğunun tespit edilmesinin ardından, 28 Temmuz 2017 tarihinde, idari hâkimlik eğitimine başlamıştır. 6. Başvuran, eğitiminin sonunda, 26 Haziran 2018 tarihinde, zorunlu yazılı sınava girmiş ve 100 üzerinden 88 puan olarak bu sınavı başarıyla geçmiştir. 7. Bakanlık tarafından 13 Temmuz 2018 tarihinde yapılan sözlü mülakatın ardından, başvuranın, 11 Eylül 2018 tarihinde, idari hâkimlik eğitimini başarıyla tamamlamadığı bildirilmiştir. Bu hususta hiçbir gerekçe açıklanmamıştır. 8. Başvuran, aynı gün, Adalet Bakanlığına yazılı itirazda bulunmuştur. Başvuran, 22 Şubat 2019 tarihinde, ek bir dilekçe sunmuştur. Başvuran, mülakatı geçememesinin, kendisi aleyhinde kampanya yürüten ve bir dizi şikâyette bulunan hukuk fakültesinden sınıf arkadaşı M.Y. ile arasındaki husumetten kaynaklandığından şüphelendiğini belirtmiştir. Başvuran, kendisi ile söz konusu kişi arasındaki husumet hakkında arka plan bilgisi vermiştir. Başvuran, ayrıca, askeri lise yıllarında, (Türk yetkilileri tarafından FETÖ/PDY – “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması”- olarak tanımlanan bir örgüt olan) FETÖ tarafından zorbalığa maruz kaldığını ve bu durumun, söz konusu okuldan erken ayrılmasına yol açtığını belirtmiştir. 9. Bakanlık, 30 Nisan 2019 tarihinde, başvuranın gittiği askeri liseden, okuldan erken ayrılmasının nedenlerine ilişkin bilgi talebinde bulunmuştur. 10. Askeri lise, başvuranın sağlık gerekçeleriyle çıkarıldığı ve disiplin kaydının bulunmadığı yanıtını vermiştir. 30 Kasım 2011 tarihli ilgili sağlık raporu, Bakanlığa sunulmuştur. 11. Bakanlık, 15 Nisan 2020 tarihinde, başvuranın itirazını kabul etmiş ve başvuranın statüsünü 13 Temmuz 2018 tarihli sözlü mülakatı geçtiği şeklinde değiştirmiştir. Bakanlık, başvuranın dosyasını, yargısal göreve atanmasının onaylanması için HSK’ya göndermiştir. 12. HSK, 13 Mayıs 2020 tarihinde, kendisine sunulan bilgilere, yani başvuranın personel sicili ile gizli ve gizli olmayan dosyalarına dayanarak, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 7. ve 8. maddelerinde düzenlenen hâkim olma şartlarını yerine getirmediğini kaydetmiş ve başvuranın yargısal göreve atanmasını onaylamayı reddetmiştir. Bununla birlikte, HSK, başvuranın hangi şartları yerine getirmediğini belirtmemiştir. 13. Başvuran, daha sonra, kararın gözden geçirilmesi için HSK’ya talepte bulunmuştur. Başvuran, bu talepte, kendisi ile M.Y. arasındaki husumetin nedenlerini açıklamış ve ayrıca, askeri okulda FETÖ’nün baskı taktiklerine nasıl direndiğini ve okul değiştirmeye nasıl zorlandığını anlatmıştır. Hukuk fakültesindeki akademik başarılarını ve aynı derecede başarılı staj dönemini anlatan başvuran, HSK’dan, göreve atanmasını onaylamasını talep etmiştir. 14. Başvuranın olaylara ilişkin anlatımına göre, HSK, kendisini, 3 Haziran 2020 tarihinde, toplantıya çağırmıştır. Bu toplantıya dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır ve Hükümet bu iddiaya itiraz etmiştir. 15. Başvuran, 3 Haziran 2020 tarihli toplantıda, HSK’nın, kendisini, göreve atanmasının onaylanmamasının nedeninin, 2011 yılında askeri lisedeki sağlık durumu ile ilgili olduğu konusunda bilgilendirdiğini iddia etmiştir. Hükümet, başvuranın olaylara ilişkin anlatımındaki bu unsura itiraz etmiş ve HSK’nın başvuranı bir bütün olarak aday dosyasına dayanarak göreve atamamaya karar verdiğini ileri sürmüştür. 16. Başvuran, aynı gün, ek bir yazılı dilekçe sunmuştur. Başvuran, bu yazılı dilekçede, FETÖ tarafından maruz kaldığı kötü muamele nedeniyle, askeri okula devam ettiği sırada sağlık sorunları yaşadığını açıklamıştır. Başvuran, ayrıca, bu deneyimden sonra iyileştiğini ve hayatına devam ettiğini ve daha sonraki on yıl boyunca, askeri okulda yaşadığı türden sağlıkla ilgili herhangi bir sorun yaşamadığını açıklamıştır. Başvuran, ek olarak, hâkimlik eğitimine kabul edilmeden önce sunulan tam sağlık kontrolü raporunun, meslek gereklilikleri yönünden herhangi bir sağlık engelinin bulunmadığını gösterdiğini belirtmiştir. Başvuran, hukuk fakültesinden üçüncü olarak mezun olduğunu ve ülke çapında yapılan kamu personeli sınavında ilk %8’de yer aldığını ileri sürmüştür. Başvuran, ayrıca, hukuk alanında yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra doktora derecesi için eğitime de başlamıştır. 17. HSK, 30 Haziran 2020 tarihinde, başvuranın inceleme talebini herhangi bir gerekçe sunmadan reddetmiştir. 18. Başvuran, bu karara karşı HSK Genel Kurulu önünde itirazda bulunmuştur. 19. HSK Genel Kurulu, 13 Ocak 2021 tarihinde, başvuranın ek itirazını herhangi bir gerekçe göstermeksizin reddetmiştir. 20. Başvuranın hâkim adaylığı statüsüne, 19 Ocak 2021 tarihinde son verilmiştir. 21. Başvuran, HSK’nın yargısal göreve atanmasını onaylamayı reddetmesi ve gizli sağlık verilerinin HSK tarafından kullanılması bakımından adil yargılanma hakkını ileri sürerek, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, HSK kararlarını inceleme yetkisinin bulunmaması nedeniyle, başvuruyu konu bakımından (ratione materiae) bağdaşmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. İlgili Yasal Çerçeve ve Uygulama I. İç Hukuk A. Anayasal hükümler 1. Hakimler ve Savcılar Kurulu / HSK 22. HSK, hâkimlerin ve savcıların işe alınması, terfisi, disiplini ve görevden alınmasından sorumlu makamdır. HSK kararları, görevden alınma ile ilgili olanlar dışında, yargı denetimine açık değildir. 23. HSK, HSYK olarak kurulduğu 1982 yılından bu yana bir

AİHM Kararı: Meslekten Çıkarma Cezası Dışındaki HSK Kararlarına Karşı Yargı Yoluna Başvurulamaması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararı Hakkında Hukuki Mütalaa – Prof. Dr. Doğan Soyaslan

AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararı Hakkında Hukuki Mütalaa Taraf mütalaaları, soruşturma ve kovuşturma makamlarının almış oldukları bilirkişi mütalaalarıyla aynı hükümlere tabidir (YCGK 09.10.2007, 2006/7-336, 2007/198). Yüksel YALÇINKAYA hakkında anayasal düzeni yıkmak amacıyla (TCK md. 314/2) kurulan FETÖ/PDY örgütüne üyelikten dolayı verilen mahkumiyet hükmünde AİHM kanunsuz cezalandırılmama, adil yargılanma hakkı ve dernek kurma özgürlüğünün ihlal edildiği, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’nin hükmünün ve iç hukuktaki benzer davaların AİHM kararı doğrultusunda yargılamanın yenilenmesi (CMK md. 311/1-f) hükümleri uyarınca yeniden değerlendirmesi gerektiğine ilişkin dosya CMK md. 67/6 uyarınca incelenmiş ve aşağıda belirtilen neticeye varılmıştır. (AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararı’nın Türkçe çevirisine ve karara ilişkin değerlendirmelere sitemizden ulaşabilirsiniz.) Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri Kararları a) Dava Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı, öğretmen olan Yüksel Yalçınkaya hakkında FETÖ/PYD mensuplarının örgüt içi haberleşmede kullandıkları ByLock uygulamasını adına kayıtlı cep telefonundan kullandığı, Yalçınkaya’nın Bank Asya’da bir hesabı olduğu, FETÖ/PYD örgütüyle iltisaklı olan Aktif Eğitim-Sen sendikasının ve Kayseri Gönüllü Eğitimciler Derneği’nin üyesi olduğu, 672 sayılı Kanun hükmünde kararname ile ihraç edildiği, isimsiz bir telefon ihbarının FETÖ/PYD üyesi olduğunu bildirdiği, örgüt üyeliğinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk arz ettiği gerekçeleriyle, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesinde 06.01.2017 tarihinde dava açmıştır. b) Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi Kararı Mahkeme, sanık Yüksel Yalçınkaya hakkında Kayseri Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan rapora göre, kendi telefonundan ByLock uygulaması kullandığı, FETÖ/PYD ile bağlantılı olmaları nedeniyle kapatılan bir sendikaya (Aktif Eğitim-Sen) ve derneğe (Gönüllü Eğitimciler) üye olduğu, Bank Asya’ya para yatırdığı, Şubat 2014’te örgütün talimatıyla 17-25 Aralık 2013 sürecinde ekonomik zorluklardan kurtarmak amacıyla bankaya para yatırdığı, MİT ByLock verilerini 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu uyarınca topladığı, ByLock ana sunucusunun Litvanya’dan elde edildiği, Litvanya’da Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin geçerli olmadığı, bu nedenle ByLock verilerinin MİT tarafından hukuka aykırı bir şekilde toplandığını iddia etmenin mümkün olmadığı, bir dernek ve sendikaya üye olmanın silahlı terör örgütü üyeliği için tek başına yeterli olmadığı, ancak örgüt içi haberleşme aracı olan ByLock kullanımı ile birlikte değerlendirildiğinde sanığın silahlı terör örgütüne üyeliğinin Kabul edilebileceği gerekçeleriyle, sanık Yüksel Yalçınkaya’yı 21.03.2017 tarihinde Anayasal düzeni yıkmak için kurulmuş bulunan silahlı terör örgütüne üyelikten (TCK md.314/2) altı yıl üç ay hapis cezasına mahkum etmiştir. c) Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Kararı İlgili Ceza Dairesi, ByLock’un terör örgütü mensupları tarafından kullanıldığı, Yüksel Yalçınkaya’nın eğitim durumu itibariyle örgütün amacını bilebilecek durumda olduğu, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’nin değerlendirme ve tespitlerinde isabet olduğu gerekçesiyle, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi hükmünü 09.10.2017 tarihinde onaylamıştır. d) Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Başvurusu Başvuran (sanık Yüksel Yalçınkaya avukatı), Milli istihbarat Teşkilatı’nın ByLock verilerini elde etme yönteminin hukuka aykırı olduğunu, Fetö örgütünün yıllarca legal bir statüde faaliyetini sürdürdüğünü, Fetö örgütünün Anayasal düzeni yıkmak amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilmediğini, özel kastın yokluğunu, ByLock verilerinin mahkeme önünde tartışılmadığını, MİT’in delil toplama yetkisinin bulunmadığını, sendikaya üye olduğu zaman sendikanın hukuka uygun kurulmuş olduğunu, Bank Asya’ya para yatırdığında bankanın yasalar çerçevesinde faaliyetini yürüttüğünü belirterek Yargıtay’a başvurmuş, Yargıtay, temyiz başvurusunu reddetmiştir. e) Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Bireysel başvuruda, ByLock verilerinin toplanmasında usulsüzlükler olduğunu, delillerin değerlendirilmesinde mahkemenin keyfi davrandığını, çekişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine uyulmadığını, altıyüz bin (600.000)’den fazla kişinin ByLock kullandığını, bunlarının tümünün örgüt üyesi olmasının mümkün olmadığını, MİT raporlarında ifade edilen bulguların yargılamada tartışılmadığını, Gülen Hareketinin yasal bir hareket olduğunu bildiğini, amacının Anayasal düzeni yıkmak olduğunu bilmediğini belirterek, 13.12.2018 tarihinde sanık Yüksel Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi şikayetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması ve kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle 26.11.2019 tarihinde bireysel başvuruyu reddetmiştir. Bunun üzerine Sanık YALÇINKAYA, Avrupa İnsan Haklarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin 6, 7, 8 ve 11. maddelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuştur. f) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kararı 1- Mahkeme, failin (başvuranın) cezalandırılması için yapmış olduğu fiil ile kendisi arasında manevi bir bağ olması gerektiğini, mahkemenin uygulama yaparken kanunlara bağlı olduğunu, kanunu atlayamayacağını, örgüt üyeleri için üye olma bilinci ve kastının gerekli olduğunu, failin örgütün amacını bilmesi gerektiğini, örgütün amacını bildiği halde örgüt içinde yer alması gerektiğini, suçun özel kasıtla işlenebileceğini, somut olayda bunların kanıtlanamadığını; ByLock’un bir ticari mesajlaşma uygulaması olmadığını, Gülen Hareketiyle bir tür bağlantıya işaret ettiğini, ancak bağlantının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesi anlamında suçun nesnel ve öznel unsurlarına uygun olduğu ölçüde kabul edilebileceğini, örgüt üyeliğinin manevi unsuru için yeterli olmadığını; Suçun manevi unsurunun gerçekleşmesi için tek başına ByLock kullanmanın yeterli olamayacağını (Türk Mahkemelerinin yeterli saydığını), failin ByLock’un örgütsel faaliyet için kullanıldığını ve örgütün amaçlarına hizmet eden bir uygulama olduğunu bilmesi gerektiğini; Mahkemelerin (Türk Mahkemeleri), salt ByLock kullanımını suç saydıklarını, bunun kabul edilemeyeceğini, silahlı terör örgütüne üyelik suçunun manevi unsurunun olayda gerçekleşmediğini, failin, Bylock’un silahlı örgütün amacına hizmet eden bir uygulama olduğunu ve örgütün amacı ile ilgili hizmet verdiğini bilmesi gerektiğini, olayda bunların sabit olmadığını; Mahkemelerin (Türk Mahkemeleri), ByLock kullanımını başvurucunun aleyhine geniş yorumladığını, keyfi uyguladığını, objektif ceza sorumluluğu mantığı ile değerlendirdiğini, ByLock kullanmayı örgüt üyeliği için karine saydığını; Bir örgüte terör örgütü sıfatını mahkemelerin verebileceğini, MİT ya da hükümetin veremeyeceğini, başvuranın ByLock kullandığı veya Bank Asya’ya para yatırdığı tarihlerde Fetö örgütünün mahkeme kararı ile terör örgütü sayılmadığını; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, terörle mücadelenin zorluğunu bilmekte olduğunu, örgütlerin kullandıkları yöntem ve taktiklerin değiştiğini, örgütlerin geleneksel yöntemlerin dışına çıkarak amaçlarına gizlice ulaşmaya çalıştıklarını, Türk mahkemelerinin karşılaştıkları zorlukları anladıklarını; Ancak ulusun yaşamını tehdit etmiş olsalar dahi bunların soruşturulmasında ve kovuşturulmasında hukukun üstünlüğünün uygulanacağını, terörle Sözleşme’nin 7. maddesinde öngörülen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi çerçevesinde mücadele edilebileceğini belirterek; Başvuranın fiilinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesinde öngörülen suçun maddi ve manevi unsurlarını ihlal ettiğinin ortaya konulamadığını (ispatlanmadığını), bu gerekçelerle sözleşmenin 7/1 maddesinde öngörülen kanunsuz cezalandırılmama hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. 2- Mahkeme (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), hayatın her alanında dijitalleşmenin arttığını, elektronik delillerin yaygınlaştığını, ancak bunların manipülasyona müsait olduğunu, geleneksel delillerden farklı olduğunu, toplanmalarının zor ve karmaşık olduğunu; Soruşturma ve yargılamaların pratik ve usulü zorluklar çıkarabileceğini, ancak bu zorlukların 6. maddenin sağladığı temel ilkelerin ihlalinin gerekçesi olamayacağını; Cezai soruşturmanın başlamasına sebep olduğu için ByLock verilerinin kritik öneme sahip olduklarını, örgütsel bir iletişim aracı olarak kullanıldığı için mahkumiyete sebep olduklarını, ancak ByLock’un içeriğine, güvenilirliğine başvurucunun itiraz edebileceğini; ByLock’un içeriğini başvuranın bilmediğini, oysa savunmanın aleyhindeki delillere itiraz edebileceğini, mahkemenin (Türk Mahkemesi) ByLock’un içeriğini araştırmadığını; Örgüt üyesi olmayanların da ByLock kullanabileceklerinin mahkemece yeterince açıklanmadığını; Mahkemenin

AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararı Hakkında Hukuki Mütalaa – Prof. Dr. Doğan Soyaslan Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararının Devam Eden Dava ve Yargılamalara Etkisi

AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararının Ceza Davaları ve Mahkûmiyet Kararlarına Etkisi Bilindiği üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi 26 Eylül 2023 tarihli Yüksel Yalçınkaya / Türkiye Davasında verdiği kararda 15 Temmuz 2016 sonrası Türkiye’de özellikle  Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) mensup olma iddiasıyla yapılan yargılamalara ilişkin çok önemli tespit ve değerlendirmelerde bulunmuş ve nihayetinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi\’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin, kanunsuz suç olamayacağı ilkesini düzenleyen 7. maddesinin ve örgütlenme ve toplanma hakkıyla ilgili 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. (AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararı’nın Türkçe çevirisine ve karara ilişkin değerlendirmelere sitemizden ulaşabilirsiniz.) Türk yargısının son dönem işlem, karar ve uygulamalarının sistematik olarak hukuksuz olduğunun resmini ortaya koyan karar, Türk yargısı ve son dönem yargılamaları için bir dönüm noktası olmuştur. Toplam 182 sayfalık kararda Türkiye’deki son dönemde örgüt yargılamalarındaki hukuka aykırı uygulamalar ve ortaya çıkarttıkları hak ihlalleri madde madde ele alınmış ve bu çerçevede geniş bir alanda hak ihlali kararı verilmiştir. Türkiye’de terör suçlamasıyla yapılan yargılamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesinde belirtilen temel ilkelere aykırılığını ortaya koyan bu karar, belirsizlikler ve keyfiliklerle dolu bir hukuk sistemine yönelik ağır bir itham niteliğindedir. AİHM’nin kararıyla, Sözleşme’nin 6/1. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlalini, kişilerin ağır bir ceza gerektiren ciddi bir suçtan mahkûm edilmesine yol açan yargılamaların, AİHS’nin 6. maddesi kapsamında esastan ve temel olarak, adil olmadığı gerçeği ortaya konulmuştur. Kararda Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamında korunan örgütlenme özgürlüğüne yönelik eşi benzeri görülmemiş bir saldırının varlığına da vurgu yapılmış ve bundan dolayı hak ihlaline hükmedilmiştir. AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararı, kapsamı ve genel olarak benzer nitelikteki bütün yargılamaları içine alan tespitleri çerçevesinde çok önemli sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmada kararın özeti çerçevesinde Yalçınkaya / Türkiye kararında yer verilen temel ihlal noktaları ve bu ihlal kararının sonuçları ile güncel davalara etkileri ele alınmıştır. I. Dava Konusu Olayın Özeti Karara konu olayda başvurucusu Yüksel Yalçınkaya, Kayseri’de bir devlet okulunda öğretmen olarak görev yapmakta iken, 15 Temmuz Darbe girişimi sonrası önce açığa alınmış ve daha sonra 27 Temmuz 2016 tarihinde çıkarılan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddiasıyla kamu görevinden ihraç edilmiştir. İlerleyen süreçte hakkında \”Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması\”na (FETÖ/PDY) üye olmak suçlamasıyla başlatılan soruşturma neticesinde açılan davada 21 Mart 2017 tarihinde Kayseri Ağır Ceza Mahkemesince 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2. maddesi kapsamında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan altı yıl üç ay hapis cezasına mahkum edilmiştir (§ 63). Mahkûmiyet kararı, Başvurucunun, ulusal mahkemelerin FETÖ/PDY üyelerinin özel kullanımı için tasarlandığına hükmettiği \”ByLock\” adlı şifreli bir mesajlaşma uygulamasını kullanmasına dayandırılmıştır. Ayrıca kararda başvurucunun Banka Asya hesabı kullanması ve FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu düşünülen bir sendika ve derneğe üye olması da yer almaktadır. (§ 1, § 24, § 27). Başvurucu, yargılanmasının ve mahkûmiyetinin Sözleşme\’nin 6, 7, 8 ve 11. maddelerinin ihlal edildiğinden bahisle iç hukuk yolarını tükettikten sonra 17 Mart 2020 tarihinde AİHM nezdinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru, Mahkeme\’nin İkinci Bölümü\’ne havale edilmiş ve Bölüm, başvuruyu 02/03/2021 tarihinde benzer vakalar açısından örnek niteliğinde olması nedeniyle “leading case” olarak belirlemiştir. Bu belirlemenin neticesi olarak İkinci Bölüm, 3 Mayıs 2022 tarihinde, Büyük Daire lehine yargı yetkisinden feragat etmeye karar vermiştir (§ 6). Bireysel başvuruyu değerlendiren AİHM Büyük Dairesi başvurucu bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi\’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin, kanunsuz suç olamayacağı ilkesini düzenleyen 7. maddesinin ve örgütlenme ve toplanma hakkıyla ilgili 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. II. AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararında Tespit Edilen Temel Hukuka Aykırılıklar AİHS’nin 7. Maddesinde Düzenlenen Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesi Başvurucu, mahkûmiyetine esas teşkil eden fiillerin ilgili vakitte hukuka uygun olduğundan ve bu fiillerden dolayı cezai olarak sorumlu tutulmasının, Sözleşme\’nin 7. maddesinde yer alan kanunsuz ceza olmaz ilkesine aykırı olarak ilgili kanunların geniş ve keyfi bir yorumunu teşkil ettiğinden şikâyetçi olmuştur (§ 214). Şikâyeti değerlendiren AİHM Büyük Dairesi’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararında ihlal verdiği en temel madde, Sözleşmenin suç ve cezaların kanuniliği ilkesini düzenleyen 7. maddesi olmuştur. Sözleşme’nin “Kanunsuz ceza olmaz” kenar başlıklı 7. maddesi uyarınca hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Sözleşme\’nin koruma sisteminde önemli bir yere sahip olan ve hukukun üstünlüğünün temel bir unsuru olan Sözleşme\’nin 7. maddesinde yer alan suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin içerdiği güvence, AİHM’ye göre Sözleşme\’nin 15. maddesi uyarınca savaş veya diğer olağanüstü hallerde de bu güvenceden herhangi bir sapmaya izin vermez. Mahkemeye göre, Sözleşme, amacı ve hedefi doğrultusunda, keyfi kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceler sağlayacak şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır (§ 237). Sözleşme\’nin 7. maddesi, ceza hukukunun geriye dönük olarak sanığın aleyhine uygulanmasını yasaklamakla sınırlı değildir. Aynı zamanda, daha genel olarak, sadece yasanın bir suçu tanımlayabileceği ve bir ceza öngörebileceği ilkesini (nullum crimen, nulla poena sine lege) ve ceza hukukunun, örneğin kıyas yoluyla, bir sanığın aleyhine olacak şekilde geniş yorumlanmaması gerektiği ilkesini de içerir. Bu ilkelerden, bir suçun kanunda açıkça tanımlanmış olması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Bu gereklilik, bireyin ilgili hükmün lafzından ve gerekirse mahkemelerin yorumundan, hangi eylem ve ihmallerin kendisini cezai olarak sorumlu kılacağını bilebildiği durumlarda yerine getirilmiş olur. 7. madde, özellikle erişilebilirlik ve öngörülebilirlik gibi niteliksel gereklilikleri ima etmektedir (§ 238). a. Yargıtay’ın Örgüt Üyeliği Suçuna ilişkin Geniş ve Öngörülemez Yorumu AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararı’nda terör örgütü kurmak suçundan Fetullah Gülen’in daha önce beraat etmesi, 2017 yılından önce kesinleşen bir mahkeme kararı olmaması karşısında, bir örgüt üyeliği suçundan mahkûmiyet için “bilme ve isteme” manevi unsurunun özel olarak incelenmesine dikkat çekilmiştir (§ 253). Aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere Sözleşmenin 7. maddesi kapsamında AİHM tarafından yapılan değerlendirme neticesinde, ulusal mahkemelerin ByLock kullandığı iddia edilenlere adeta kusursuz sorumluluk düzeyine varan bir sorumluluk yüklediklerini,  İç hukukta ve Yargıtay içtihatlarında öngörülen terör örgütü üyeliği suçunun maddi ve manevi unsurlarını tespit etmek yerine varsayıma dayalı yargılama yapıp mahkûmiyet kararları verdiklerini,  Bu yargılamalarda mahkemelerin genişletici ve öngörülemez yorumu, Sözleşmenin 7. maddesinin keyfi kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceler sağlama amaç ve hedefine aykırı olduğunu tespit etmiş ve bu noktada ağır nitelikte hak ihlali kararı vermiştir (§ 300). AİHM’e göre esasen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2. maddesi, kişilerin hangi eylem

AİHM Yüksel Yalçınkaya Kararının Devam Eden Dava ve Yargılamalara Etkisi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Emsal AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Ceza Davalarında Yargılamanın Yenilenmesi Süreci

Emsal AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Yargılamanın Yenilenmesi Uzun süredir sabır ve kararlılıkla sürdürülen hukuki mücadelelerin olumlu neticeleri geç de olsa alınmaya başladı. Uzun soluklu ve yorucu bir hukuk mücadelesinin sonunda elde edilen karar, mağdurlar için umutları arttırdı. Gelinen nokta itibariyle ihlal edilen hakları geri almak, tazminini sağlamak ve/ya sorumluların kusurlarını daha belirgin hale getirmek adına, tüm mağdur ve yakınlarına dünden daha fazla sorumluluk düşmektedir. İfade etmek gerekir ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM Yalçınkaya kararı tüm mağdurlar için yeni bir sürecin başlangıcıdır. Bu kararla uluslararası bir mahkeme nezdinde mağdurların haklılığı ve savundukları argümanların doğruluğu, Türkiye yargısının ise keyfi uygulamaları tescil edilmiş oldu. yapılan açıklamalar ve verilen kimi kararlar, AİHM Yalçınkaya kararının ve gerekçelerinin Türk yargısı ve hükümeti tarafından mağdurların beklediği kapsamda ve hızda kabul edilmeyeceğini göstermektedir. (AİHM Yalçınkaya Kararı’nın Türkçe çevirisine ve karara ilişkin değerlendirmelere sitemizden ulaşabilirsiniz.) Türk iç hukuku açısından bağlayıcı olan, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay ile tüm yargı birimleri ve devlet organları tarafından AİHM Yalçınkaya kararının derhal uygulanması Anayasa’nın 90. maddesinin emredici hükmüdür. Türkiye, demokratik ve hukuk devleti olmaktan vazgeçmediği, insan hak ve özgürlüklerini önceleyen medeni dünyadan kopmadığı sürece bu karar er ya da geç uygulanmak zorundadır. Bu sürenin kısa veya uzun olması, mağdurların gerek hukuk organları nezdinde, gerek toplumsal zeminde verecekleri mücadele ile yakından ilgilidir. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak, AİHM tarafından “sistematik sorun” olarak nitelendirilen benzer nitelikteki davalara uygulanması gerektiği belirtilen emsal AİHM Yalçınkaya Kararı doğrultusunda mağdur ve/ya yakınları tarafından atılması gereken ve etkili olacağına inandığımız adımları paylaşmak istiyoruz. Belirtmek isteriz ki AİHM Yalçınkaya kararı sonrasında ulusal ve uluslararası boyutlarda yapılabilecek hukuki süreçlere ilişkin bilgilendirmelerde bulunmaya, sorularınızı cevaplamaya, talep edeceğiniz hukuki yardımları vermeye devam edeceğiz. Bu çerçevede: – Hakkında soruşturma devam eden kişiler, emsal AİHM Yalçınkaya Kararına atıf yaparak ilgili Cumhuriyet savcılığından haklarında ivedilikle takipsizlik kararı verilmesini talep edebilirler. – Ceza yargılaması devam eden kişiler; AİHM tarafından “sistematik sorun” olarak nitelendirilen benzer nitelikteki davalara uygulanması gerektiği belirtilen AİHM Yalçınkaya kararı kapsamında yargılamayı yapan mahkemeye dilekçe vererek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-b maddesi gereğince haklarında beraat kararı verilmesini talep edebilirler. – Haklarında verilmiş mahkumiyet kararı istinaf ve temyiz makamları tarafından onanarak, ya da yasa yollarına başvuru süresi kaçırılmış olması nedeniyle kesinleşmiş olanların en kısa sürede AİHM Yalçınkaya Kararı’na atıf yaparak mahkumiyet kararını veren ilk derece ağır ceza mahkemesine dilekçeyle müracaat ederek yargılamanın yenilenmesini talep etmeleri gerekmektedir. Yargılamanın yenilenmesi talebi ile ilgili hazırladığımız makalelere sitemizden ulaşabilir, detaylı bilgi ve hukuki danışmanlık almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. – Verilmiş mahkumiyet kararının infazının tamamlanmış olması, yargılanmanın yenilenmesi talebinde bulunmanızın önünde bir engel değildir. Bu kişi ve yasal temsilcileri de mahkumiyet kararını veren ilk derece ağır ceza mahkemesine dilekçeyle müracaat ederek yargılanmasının yenilenmesini talep etmelidirler. – Yapılacak başvuruların temel amacı, hukuksuzluğun tespiti ve ihlal edilen hakların doğrudan iade veya tazmin suretiyle giderilmesidir. Bununla birlikte verilecek hukuki mücadelelerin Türkiye’nin bireysel hukuka tekrar geri dönme sürecinin hızlandırılmasına katkı sağlayacağı kuşkusuzdur. – Yargılanmanın yenilenmesi dilekçesini doğrudan mahkum ve mağdur olan kişiler verebileceği gibi, bu başvuru avukat aracılığıyla yapılabilir. – Yazılacak dilekçede, mahkeme tarafından cezalandırmaya dayanak olarak özellikle Bylock kullanımı, dernek/sendika üyeliği, Bank Asya gibi verilere yer verilmişse bunlara vurgu yapılarak AİHM Yalçınkaya Kararı’nda bu konularda yapılan değerlendirmelere yer verilmelidir. Bu verilere dayalı bir mahkumiyet kararı kurulmamış olsa dahi, özellikle örgüt üyeliğinin ispatına ilişkin olarak AİHM Yalçınkaya kararında “suçun maddi ve manevi unsuru”na yönelik olarak yapılan değerlendirmelerin tüm mağdurların lehine sonuç doğuracak mahiyette olduğundan, bu husus temel alınarak da başvuru yapılmalıdır. – Yargılamanın yenilenmesi dilekçesinin sonuç ve talep kısmında şu hususlara yer verilebilir: “26.09.2023 tarihinde AİHM Büyük Daire tarafından verilen ve “sistematik sorun” olarak nitelendirilen benzer nitelikteki davalara uygulanması gerektiği belirtilen AİHM Yalçınkaya kararı (Başvuru No.15669/20; 26 Eylül 2023) dikkate alınarak (CMK 311/1-f); Hakkımdaki hükme esas gerekçelerin hiçbir şekilde suç olmadığı sabit olmakla; Mahkemeniz nezdinde verilen hükmün hukukun evrensel ilkelerine uygun hale gelebilmesi için yargılamamın yeniden yapılmasını, -varsa- Hakkımdaki yakalama kararının kaldırılmasını, -cezaevinde iseniz- Hakkımdaki infazın durdurulmasını, -cezaevinde değilseniz- infazın geri bırakılmasını, Yapılacak yeniden yargılama neticesinde suç işlemediğim sabit görülerek CMK 223/2-b bendinden beraatime karar verilmesini, Bu dilekçemin sonucu hakkında verilecek kararın tarafıma en kısa zamanda tebliğ edilmesini talep eder, Gereğinin yapılmasını takdirlerinize arz ederim.” AİHM Yalçınkaya Kararı doğrultusunda ilgili ağır ceza mahkemesine vereceğiniz yargılamanın yenilenmesi dilekçesine mahkeme tarafından 3 farklı şekilde karar verilebilir: 1. Talebiniz kabul edilip, yeniden yargılamanız yapılabilir. 2. Talebiniz mahkeme tarafından reddedilebilir. 3. Mahkeme hiçbir cevap vermeyebilir. Yeniden Yargılanma Talebinin Kabul Edilmesi Yeniden yargılanmaya ilişkin başvurunuzun mahkeme tarafından kabul edilmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararı ortadan kaldırılacak ve yargılama AİHM Yalçınkaya kararında yer verilen gerekçeler ışığında yeniden başlayacaktır. Bu hususta detaylı bilgi ve hukuki danışmanlık almak için Hukuk Büromuz ile iletişime geçebilirsiniz. Yeniden Yargılanma Talebinin Reddedilmesi Yeniden yargılanmaya ilişkin başvurunuzun mahkeme tarafından reddedilmesi halinde size tebliğ edilecek kararın sonunda mahkeme tarafından karara karşı gidebileceğiniz başvuru yolu gösterilecektir. Kararda belirtilen süre içerisinde (7 gün) kararı veren mahkemeye dilekçe verilerek karara itiraz edilmesi gerekmektedir. İtiraz dilekçenizde de ilk dilekçenizde yazılan hususları tekrar ederek kararın düzeltilmesini talep etmeniz yeterlidir. Bu başvuru üzerine itirazı değerlendiren mahkeme konuya ilişkin olarak kesin olmak üzere bir karar verecektir. İtirazı değerlendiren ağır ceza mahkemesinin talebinizi red etmesi halinde iki ayrı başvuru yolu takip edebilirsiniz. a. AYM ve AİHM Süreci: Yeniden yargılanmaya ilişkin başvurunuzun ve itirazınızın mahkemece reddedilmesi kararına karşı, kararın öğrenilmesinden itibaren 30 gün içerisinde Anayasa Mahkemesi nezdinde Bireysel Başvuruda bulunulmalıdır. Önemle hatırlatmak isteriz ki; Anayasa Mahkemesi bireysel başvurularda kararın tebliğ edildiği tarih yerine, “kararın öğrenildiği tarihi” esas almaktadır. (Anayasa Mahkemesi’nin “öğrenme tarihi”ni dikkate almasına ilişkin emsal AYM kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) AYM’nin de red kararı vermesi halinde, bu red kararının tebliğinden itibaren en geç 4 ay içinde AİHM’e bireysel başvuru yapmanız gerekmektedir. AİHM’e yapılacak başvurunun konusu, AİHM tarafından “sistematik sorun” olarak nitelendirilen benzer nitelikteki davalara uygulanması gereken AİHM Yalçınkaya kararına rağmen, bu kararlarla aynı mahiyet taşıyan başvuruların Türk yargı makamları tarafından uygulanmadığına ilişkin olacaktır. AİHM başvurusunda, AİHM Yalçınkaya kararının Türkiye tarafından uygulanmadığı, mahkemeye erişim hakkınızın ihlal edildiğini belirttikten sonra yargılama sürecinde yaşanan diğer tüm hak ihlallerine de tekrar yer verilmesinde fayda vardır. b. HSK-Hakimler ve Savcılar Kurulu’na Şikayet: Yargılamanın yenilenmesi yönündeki talebin yargılamayı yapan mahkeme tarafından reddedilmesi ve sonrasında itirazı inceleyen mahkemece reddi sonrasında, AİHM Yalçınkaya kararını yerine

Emsal AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Ceza Davalarında Yargılamanın Yenilenmesi Süreci Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhraç İşleminin İptali Davasında AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Dilekçe Verilmesi

İhraç İşleminin İptali Davasında AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Dilekçe Verilmesi Öncelikle ve önemle hatırlatmak isteriz ki; kamu görevinden çıkarma / ihraç işlemine gerekçe olarak gösterilen olay ve olgular ile hukuki ve idari süreçler kişilere göre değişiklik göstereceğinden ilgili idare mahkemesine veya Danıştay Dairesine ek dilekçe verirken veya Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru aşamasında alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması hayati öneme sahiptir. AİHM Yalçınkaya Kararında (Başvuru No. 15669/20); hakkında Bylock programı kullanma suçlaması, Bank Asya’ya para yatırma iddiası ve KHK ile kapatılan dernek/sendika üyeliği bulunma suçlaması bulunan başvurucunun, yapılan yargılama sonucunda Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesi uyarınca mahkûmiyet kararı almasına ilişkin yargılama sürecinde Sözleşme’nin 6/1, 7. ve 11. maddeleri uyarınca korunan haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anılan AİHM Yalçınkaya Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) İhraç İşleminin İptali Davasında Mahkemeye Verilecek Dilekçeye Eklenecek Hususlar AİHM Yalçınkaya Kararı’nda belirlenen ilkelerin KHK ile kamu görevinden çıkarma ve ihraç işleminin iptaline ilişkin  görülmekte olan derdest idari davalar açısından da uygulanması gerektiği açıktır. Şöyle ki; AİHM Yalçınkaya Kararının Objektif Niteliği AİHM, bir kamu görevlisinin uzunca bir süre bazı meslekleri icra etmekten men edilmesini ceza hukuku anlamında bir ceza olarak nitelendirmiş ve bu türden bir cezaya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS, Sözleşme) 6. maddesindeki tüm güvencelerin uygulanacağına hükmetmiştir (Matyjek v. Poland, No. 38184/03, 24 Nisan 2007, § 53). AİHM Yalçınkaya Kararı’nda; Sözleşme’nin 46. maddesine ilişkin olarak “Benzer vakalara ilişkin alınacak tedbirler” başlığı altında 413-418 sayılı paragraflar arasında açıklamalarda bulunmuştur. Anılan kararda yer verilen değerlendirmelere göre; “Bu nedenle Mahkeme, gelecekte çok sayıda davada benzer ihlalleri tespit etmek zorunda kalmamak için, mevcut kararda tespit edilen kusurların, ilgili ve mümkün olduğu ölçüde, Türk makamları tarafından daha geniş bir ölçekte – yani mevcut başvuranın özel davasının ötesinde – ele alınması gerektiği görüşündedir. Dolayısıyla, davalı Devlet\’in Sözleşme\’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak, mevcut karardan, özellikle yerel mahkemeler önünde görülmekte olan davalarla sınırlı olmamak üzere, gerekli sonuçları çıkarmak ve burada ihlal bulgularına yol açan yukarıda tespit edilen sorunu çözmek için uygun olan diğer genel tedbirleri almak yetkili makamlara düşmektedir (ayrıca bkz. mutatis mutandis, Guðmundur Andri Ástráðsson / İzlanda [GC], no. 26374/18, § 314, 1 Aralık 2020). Daha spesifik olarak, yerel mahkemelerin, mevcut kararda yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle ilgili Sözleşme standartlarını gerekli şekilde dikkate almaları gerekmektedir. Mahkeme bu bağlamda, Sözleşme\’nin 46. maddesinin, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunların anayasaya uygunluğuna itiraz etmek için Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı şeklindeki Türkiye Anayasası\’nın 90 § 5 maddesi uyarınca Türkiye\’de anayasal bir kural hükmünde olduğunun altını çizmektedir (p.418)” AİHM Yalçınkaya Kararı’nda yapılan değerlendirmeler ve Sözleşme’nin 46. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, kararda yapılan tespitlerin “objektif nitelikte olduğu” ve devam eden derdest dosyalar hakkında da uygulanması gerektiği açıktır. Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin de aynı yönde kararları bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin “bireysel başvuru kararlarının objektif niteliği” hakkında değerlendirmeler yaptığı İbrahim Er ve Diğerleri başvurusu hakkında verdiği kararda; (Anılan Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) “Öte yandan Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında verdiği kararların objektif ve subjektifolmak üzere iki temel işlevi bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin kararlarının objektif işlevi, genel olarak Anayasa’nın temel hak ve özgürlükleri düzenleyen hükümlerini yorumlamak ve bunların uygulanmasını gözetmektir. (…) (p.45) Anayasa Mahkemesi kararlarının genel olarak Anayasa’yı yorumlama ve uygulama şeklinde ortaya çıkan objektif işlevinin subjektif işlevine göre ön planda olduğu kabul edilmelidir. Zira bireysel başvuru yolunun temel ilkelerinden ikincillik ilkesi ile bunun yansıması olarak Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen bireysel başvuruda bulunmadan önce başvuru yollarının tüketilmesi koşulu dikkate alındığında temel hak ve özgürlüklerin korunmasında öncelikle kamu makamları ve derece mahkemelerinin, sonrasında ise Anayasa Mahkemesinin rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerin ilk elden kamu makamları ve derece mahkemeleri tarafından korunması gerekir. (p.46)” Dolayısıyla anılan karar uyarınca, Anayasa Mahkemesince “bireysel başvuru” hakkında verilen kararların “objektif” nitelikleri bulunmaktadır ve bu hususun kamu makamları ile derece mahkemelerince dikkate alınması gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan bu yorumun Anayasa’nın 90. ve Sözleşme’nin 46. maddeleri uyarınca AİHM kararları açısında da geçerli olduğu açıktır. Tüm bu açıklamaların birlikte değerlendirilmesinden, AİHM Yalçınkaya Kararı’nda yapılan tespitlerin objektif niteliği bulunmaktadır. Bu nedenle görülmekte olan derdest dosyalar hakkında da uygulanması gerektiği açıktır. OHAL KHK’ları ile İhraç İşleminin AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda İncelenmesi OHAL KHK’sı ile kamu görevinden çıkarma işlemi açık bir şekilde “disiplin işlemi” olup, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uyarınca disiplin hukuku hükümlerine tabidir. Dolayısıyla anılan mevzuat uyarınca kamu görevinden çıkarılacak kişiler hakkında usulüne uygun olarak disiplin soruşturması açılması, haklarındaki isnatlardan haberdar edilmeleri ve diğer usuli güvenceler ile birlikte savunmalarının alınması gerekirdi. Halbuki bu usuli güvencelerin hiçbirisi uygulanmadan, savunma dahi alınmadan, hatta kamu görevinden ihraç edildiği taraflara bireysel olarak tebliğ edilmeden KHK eki listede isimlere yer verilmek suretiyle kamu görevinden ihraç işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bu şekilde disiplin hükümlerinin uygulanmamasına dayanak olarak, Danıştay 5. Dairesinin 4/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında yaptığı “olağanüstü tedbir” yorumu gösterilmektedir. Danıştay 5. Dairesi anılan kararında; “meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran ‘olağanüstü tedbir’ niteliğindedir.” değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmeye dayanılarak kamu idarelerince, idare mahkemelerince, bölge idare mahkemelerince ve Danıştayca; disiplin soruşturması açılmadan, haklarındaki isnatlardan haberdar edilmeden ve diğer usuli güvenceler ile birlikte savunma alınmadan kamu görevinden çıkarılma işlemine ilişkin yapılan itirazlar dikkate alınmamaktadır. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda yapılan tespitler doğrultusunda; Danıştay 5. Dairesi kararına dayanak yapılan “olağanüstü tedbir” değerlendirmesi ve buna dayalı olarak tesis edilen işlemler hukuka aykırıdır. Şöyle ki; 1) Kanunilik Şartını Taşımamaktadır Anayasa’nın 128. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Anayasa’nın 129. maddesinde yer alan düzenlemeye göre de; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” Anılan Anayasa hükümlerine göre, kamu görevlilerine ilişkin “özlük ve disiplinel” işlemlerin kanunla yapılması gerektiği açıktır. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda kanunilik ilkesine ilişkin olarak şu hususları vurgulamaktadır; “Mahkeme\’nin görevi daha ziyade, 7. madde açısından, başvuranın mahkûmiyetinin bu hükümde yer alan yasallık ve öngörülebilirlik ilkelerine uygun

İhraç İşleminin İptali Davasında AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Dilekçe Verilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Yargılamanın Yenilenmesi Dilekçesi Verilmesi

Yargılamanın Yenilenmesi Dilekçesinde Yer Verilecek Hususlar Anayasa’nın 33., 34., 36., 38., 90., 138. ve 153 maddeleri; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS-Sözleşme)’nin 6., 7., 11. ve 46. maddeleri; 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 311/1-e,f maddesi uyarınca; AİHM Yalçınkaya kararında belirtilen ihlal tespitleri ile benzer mahiyette olan mahkûmiyet kararının kaldırılarak yargılamanın yenilenmesi talep edilebilir. AİHM kararları, Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 311/1-f gereği yargılamanın yenilenmesine konu olduğu gibi, bu durum, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin İbrahim Er ve Diğerleri kararında, yine bir terör örgütü üyeliği ve yargılamanın yenilenmesi bağlamında, ortaya konulduğu gibi “yeni bir olay” olduğundan, CMK 311/1-e kapsamında da hukuki dayanağa sahiptir. (Anılan Anayasa Mahkemesi Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) Öncelikle ve önemle hatırlatmak isteriz ki; soruşturma ve yargılama süreçlerinde isnat edilen suçlama, deliller ve mahkûmiyet gerekçeleri kişilere göre değişiklik göstereceğinden tutukluluğa itiraz, infazın durdurulması veya yargılamanın yenilenmesi amacıyla ilgili mahkemeye, İstinaf veya Yargıtay Dairesine ek dilekçe verirken veya Anayasa Mahkemesi Bireysel başvuru aşamasında alanından uzman bir avukattan hukuki yardım alınması hayati öneme sahiptir. AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Yargılamanın Yenilenmesi Dilekçesi Verilmesi Yargılamanın Yenilenmesi Dilekçesinde Talebin Dayanağı Yargılamanın yenilenmesi talebinin dayanağını oluşturan ve hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin düzenlendiği 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 311. maddesine göre; “Madde 311 – (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür: … e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa. f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil Milletlerarası Anlaşmalar ile ilgili Anayasa’nın 90. Maddesinin ilgili fıkrası şöyledir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004- 5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye açısından AİHM kararlarının bağlayıcılığını düzenleyen ilgili maddesi şöyledir: “Madde 46 – Kararların bağlayıcılığı ve infazı 1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler. 2. Mahkeme’nin kesinleşen kararı, infazını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir. 3. Bakanlar Komitesi, kesinleşen bir kararın infazının denetlenmesinin, söz konusu kararın yorumundan kaynaklanan bir zorluk nedeniyle engellendiği kanaatinde ise, bu yorum konusunda karar vermesi için Mahkeme’ye başvurabilir. Mahkeme’ye başvurma kararı, Komite toplantılarına katılma hakkına sahip temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınır. 4. Bakanlar Komitesi, bir Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın, taraf olduğu bir davada verilen kesin karara uygun davranmayı reddettiği görüşünde ise, ilgili Taraf’a ihtarda bulunduktan sonra, Komite toplantılarına katılmaya yetkili temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınacak bir kararla, ilgili Taraf’ın 1. fikrada öngörülen yükümlülüğünü yerine getirmediği meselesini Mahkeme’ye intikal ettirebilir. 5. Mahkeme 1. fıkranın ihlal edildiğini tespit ederse, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesi’ne gönderir. Mahkeme, eğer 1. fıkranın ihlal edilmediğini saptarsa, davayı, incelemesine son verecek kararı alması için Bakanlar Komitesi’ne iletir.” 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un bireysel başvuru kararı üzerine yeniden yargılama ile ilgili hükmü şöyledir: “Kararlar – Madde 50 (1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir… (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. …Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.” Yargılamanın Yenilenmesi Dilekçesinde AİHM Yalçınkaya Kararı\’na Atıf Yapılması 26 Eylül 2023 tarihli AİHM Yalçınkaya Kararı’nda aynı suçlamaya maruz kalmış, benzer deliller ile mahkum olmuş ve hakkındaki karar kesinleşmiş olan Yüksel Yalçınkaya başvurusunda temel hak ihlali tespiti yapılmıştır. AİHM Büyük Daire tarafından incelenen dosyada kesin karar verilmiş ve bu dava, diğer benzer davalara örnek teşkil etmesi amacıyla “Leading Case” olarak seçilmiştir. AİHM, bu dava özelinden önlerinde derdest benzer 8000 dava ve Türkiye’de benzer 100000 dava bulunduğunu, dolayısıyla ortada sistemik bir sorun olduğunu tespit etmiştir. (Anılan AİHM Yalçınkaya Kararının tam metnine ve karara ilişkin değerlendirmelere sitemizden ulaşabilirsiniz.) AİHM, ancak bu sorunun yargılamanın yenilenmesi dahil genel alınacak bir tedbirle çözülebileceğini, aksi halde gelecek her bir benzer başvuruyu bu davada aldığı ilkeler uyarınca sonuçlandıracağını ihtar etmiştir. Silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile yapılan yargılama sonucunda verilen hükmün, AİHM Yalçınkaya kararındaki ihlal gerekçelerine benzer nitelikler taşıması ve AİHM’in kastettiği sistemik sorunun bir parçası olması nedeniyle yeniden yargılama talep edilebilir. AİHM, kararın benzer dosyalara ve kesinleşen kararlara da uygulanmasını ve yargılamaların yenilenmesini istemiştir. Bu nedenle mahkeme tarafından yeniden yargılama yapılması Anayasanın ve Sözleşme hukukunun üstünlüğünün gereğidir. AİHM Yalçınkaya Kararı ve Dava Süreci (Büyük Daire – B. No: 15669/20; Karar T: 26 Eylül 2023) Kayseri’de bir devlet okulunda öğretmen olan başvuran Yüksel Yalçınkaya, Türk makamları tarafından \”FETÖ/PDY\” olarak tanımlanan silahlı terör örgütüne üyelikten 21 Mart 2017 tarihinde Kayseri Ağır Ceza Mahkemesince altı yıl üç ay hapis cezasına mahkum edilmiştir (§ 63). Mahkûmiyet kararı, başvuranın, \”ByLock\” adlı şifreli bir mesajlaşma uygulamasını kullanmasına, Bank Asya\’da bir hesap sahibi olmasına, bir sendika (Aktif Eğitimciler Sendikası) ve derneğe (Kayseri Gönüllü Eğitimciler Derneği) üye olmasına dayandırılmıştır (§ 1, 24, 27). Başvuran, yargılanmasının ve mahkûmiyetinin Sözleşme\’nin 6, 7, 8 ve 11. maddelerinin ihlali anlamına geldiğinden bahisle 17 Mart 2020 tarihinde AİHM’e başvurmuştur (§§ 1, 2). Başvuru, Mahkeme\’nin İkinci Bölümü\’ne havale edilmiş ve Bölüm, başvuruyu benzer vakalar açısından “leading case” (önde gelen ve diğerlerine örnek olacak) olarak (02/03/2021) seçmiştir. 3 Mayıs 2022 tarihinde, İkinci Bölüm, Büyük Daire lehine yargı yetkisinden feragat etmeye karar vermiştir (§ 6). Büyük Daire, başvuru ile ilgili duruşmayı, 18 Ocak 2023 tarihinde kamuya açık olarak gerçekleştirmiştir (§ 9). Büyük Daire halinde

AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Mahkemeye Yargılamanın Yenilenmesi Dilekçesi Verilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Derdest Davalar için Ek Dilekçe Verilmesi

AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Derdest Davalar için Ek Dilekçe Verilmesi AİHM Yalçınkaya kararına benzer nitelikte hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçlaması ile soruşturma ve ceza davası olanlar ile hapis cezası alan ve mahkumiyet kararı kesinleşenler, Anayasa’nın 90. maddesi ve AİHS’nin 46. maddesi kapsamında, suçun unsurları oluşmadığı AİHM kararı ile tespit edildiğinden, derhal kovuşturmaya yer olmadığı / beraat kararı verilmesi veya mahkûmiyet kararının kaldırılarak yargılamanın yenilenmesini talep edebilirler.  Ayrıca yargılama sonuna kadar tutukluluğun /infazın tedbiren durdurulmasına karar verilmesi de talep edilmelidir. (AİHM Yalçınkaya Kararının Türkçe çevirisine ve karara ilişkin değerlendirmeye sitemizden ulaşabilirsiniz.) Öncelikle ve önemle hatırlatmak isteriz ki; soruşturma ve yargılama süreçlerinde isnat edilen suçlama, deliller ve mahkumiyet gerekçeleri kişilere göre değişiklik göstereceğinden tutukluluğa itiraz, infazın durdurulması veya yargılamanın yenilenmesi amacıyla ilgili mahkemeye, İstinaf veya Yargıtay Dairesine ek dilekçe verirken veya Anayasa Mahkemesi Bireysel başvuru aşamasında alanından uzman bir avukattan hukuki yardım alınması hayati öneme sahiptir. Derdest Davalar için Mahkemeye Verilecek Ek Dilekçeye Eklenebilecek Hususlar Başvuru Gerekçesi ve Talebin Dayanağı: AİHM Yalçınkaya Kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 26 Eylül 2023 tarihinde aynı suçlamaya maruz kalmış, benzer delillerle mahkum olmuş ve hakkındaki karar kesinleşmiş olan Yüksel Yalçınkaya başvurusunda temel hak ihlali tespiti yapmıştır. Davayı Büyük Daire incelemiş ve kesin karar vermiştir. Bu dava diğer benzer davalara örnek/öncü teşkil etmesi amacıyla “Leading Case” dava olarak seçilmiştir. AİHM, bu dava özelinden önlerinde derdest benzer 8000 dava ve Türkiye’de benzer 100.000 dava bulunduğunu, dolayısıyla ortada sistemik bir sorun olduğunu tespit etmiştir. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda, ancak bu sorunun yargılamanın yenilenmesi dahil genel alınacak bir tedbirle çözülebileceğini, aksi halde gelecek her bir benzer başvuruyu bu davada aldığı ilkeler uyarınca sonuçlandıracağını ihtar etmiştir. Bu nedenle Mahkeme, gelecekte çok sayıda davada benzer ihlalleri tespit etmek zorunda kalmamak için, mevcut kararda tespit edilen kusurların, ilgili ve mümkün olduğu ölçüde, Türk makamları tarafından daha geniş bir ölçekte – yani mevcut başvuranın özel davasının ötesinde – ele alınması gerektiğini söylemiştir. Dolayısıyla, davalı Devlet\’in yani Türkiye’nin Sözleşme\’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak, mevcut karardan, özellikle ancak onlarla sınırlı olmamak üzere ulusal mahkemeler önünde görülmekte olan davalara ilişkin olarak gerekli sonuçları çıkarmak ve ihlal bulgularına yol açan, tespit edilen sorunu çözmek için uygun olan diğer genel tedbirleri alması gerekmektedir. (§ 418). AİHM kararları, AİHS 46. maddesi ve Anayasa’nın 90. Maddesi uyarınca Türkiye açısından bağlayıcıdır. Bu hükümler gereğince AİHM kararları (Yalçınkaya kararına benzer nitelikteki) kesinleşen ve derdest olan tüm dosyalara uygulanması gerekmektedir. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda, verdiği kararının benzer derdest dosyalara ve kesinleşen kararlara da uygulanmasını ve sistemik problemlerin giderilmesini istemiştir. AİHM Yalçınkaya kararı dikkate alınarak; devam eden dosyada kovuşturma yapılmasına yer olmadığı, beraat ve temel hak ihlali tespiti yapılmasına karar verilmesi Anayasanın ve Sözleşme hukukunun üstünlüğünün gereğidir. AİHM Yalçınkaya Kararı ve Dava Süreci (Büyük Daire – Başvuru No. 15669/20; 26 Eylül 2023) Kayseri’de bir devlet okulunda öğretmen olan başvuran Yüksel Yalçınkaya, Türk makamları tarafından \”FETÖ/PDY\” olarak tanımlanan silahlı terör örgütüne üyelikten 21 Mart 2017 tarihinde Kayseri Ağır Ceza Mahkemesince altı yıl üç ay hapis cezasına mahkum edilmiştir (§ 63). Mahkûmiyet kararı, başvuranın, \”ByLock\” adlı şifreli bir mesajlaşma uygulamasını kullanmasına, Bank Asya\’da bir hesap sahibi olmasına, bir sendika (Aktif Eğitimciler Sendikası) ve derneğe (Kayseri Gönüllü Eğitimciler Derneği) üye olmasına dayandırılmıştır (§ 1, 24, 27). Başvuran, yargılanmasının ve mahkûmiyetinin Sözleşme\’nin 6, 7, 8 ve 11. maddelerinin ihlali anlamına geldiğinden bahisle 17 Mart 2020 tarihinde AİHM’e başvurmuştur (prg 1, 2). Başvuru, Mahkeme\’nin İkinci Bölümü\’ne havale edilmiş ve Bölüm, başvuruyu benzer vakalar açısından “leading case” (önde gelen ve diğerlerine örnek olacak) olarak (02/03/2021) seçmiştir. 3 Mayıs 2022 tarihinde, İkinci Bölüm, Büyük Daire lehine yargı yetkisinden feragat etmeye karar vermiştir (§ 6). Büyük Daire, başvuru ile ilgili duruşmayı, 18 Ocak 2023 tarihinde kamuya açık olarak gerçekleştirmiştir (§ 9). Büyük Daire halinde toplanan AİHM, 18 Ocak ve 28 Haziran 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen kapalı müzakerelerin ardından daha sonraki bir tarihte kabul edilen kararını 26 Eylül 2023 tarihinde açıklamıştır. AİHM Yalçınkaya Kararı’nda,   Sözleşme’nin 7/1. maddesinin “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” hükmünü; .6/1. maddesinin \”Herkes, kendisine yöneltilen herhangi bir suç isnadının … karara bağlanmasında, … yasayla kurulmuş bir mahkeme tarafından … adil bir … duruşma yapılmasını isteme hakkına sahiptir. …\” hükmünü; .11. Maddesinin \”Herkes, çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkı da dahil olmak üzere, barışçıl olarak toplanma ve başkalarıyla birlikte örgütlenme özgürlüğü hakkına sahiptir.” hükmünü dikkate alarak, adeta 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun örgüt üyeliği ile ilgili 314/2. maddesinin bir unsuruymuş gibi değerlendirilen ByLock uygulamasını kullanmanın ve yine faaliyet icra ettikleri dönemde yasal olan Bank Asya’da hesap sahibi olunması ve yine yasal bir dernek ve sendikada üye olunması hususlarının terör örgütü üyeliği suç unsuru haline getirilmesi, Bylock verilerinin başvuran ile paylaşılmaması, verilerin güvenilirliğine ilişkin şüphelerin giderilmesi noktasında açıklama yapılmaması, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama hakkının sağlanmaması, dernek ve sendika üyeliklerin sözleşmede korunan temel hak ve yasal olması, tüm bu haklar kullanılırken hukuk ve yasaya güvenilmesi ve gelecekte bunlardan dolayı suçlanılacağının öngörülmemesi, TCK’nın 314/2. maddesinin yorumlanma şeklinin, bu hükmün kapsamını öngörülemeyen bir şekilde genişletmesi ve keyfi müdahalelere karşı gerekli asgari korumayı sağlamaması gibi nedenlerle anılan Sözleşme hükümlerinin ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM’in Sözleşme’nin 7. Maddesi ile ilgili Tespitleri ve İhlal Gerekçesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7/1. maddesinde yer alan düzenlemeye göre: “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” AİHM’e göre, hukukun üstünlüğünün temel bir unsuru olan Sözleşme\’nin 7. maddesinde yer alan güvence, Sözleşme\’nin 15. maddesi uyarınca savaş veya diğer olağanüstü hallerde bu güvenceden herhangi bir sapmaya izin verilmemesinin de altını çizdiği gibi, Sözleşme\’nin koruma sisteminde önemli bir yere sahiptir. Sözleşme, amacı ve hedefi doğrultusunda, keyfi kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceler sağlayacak şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır (§ 237). Sözleşme\’nin 7. maddesi, ceza hukukunun geriye dönük olarak sanığın aleyhine uygulanmasını yasaklamakla sınırlı değildir. Aynı zamanda, daha genel olarak, sadece yasanın bir suçu tanımlayabileceği ve bir ceza öngörebileceği ilkesini (nullum crimen, nulla poena sine lege) ve ceza hukukunun, örneğin

AİHM Yalçınkaya Kararı Doğrultusunda Derdest Davalar için Ek Dilekçe Verilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Kararı Sonrası Yeniden Yargılanma Talebinin Reddedilmesi Halinde Ne Yapabilirim?

AİHM Kararı Sonrası Yeniden Yargılanma Talebinin Reddedilmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ihlalin ancak yeniden yargılamayla giderilebileceğine dair kararına rağmen yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmemesi ve dosya üzerinden karar verilmesi suretiyle ihlalin ve sonuçlarının kaldırılmaması sonucunu doğurabilmektedir. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’na geçici 2. madde eklenerek 4/2/2003 tarihi itibarıyla AİHM\’de derdest olup da sonradan ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiği tespit edilen ancak 5271 sayılı Kanun\’un 311. maddesinin (2) numaralı fıkrası nedeniyle yargılamanın yenilenmesine başvurulamayan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 15/6/2012 tarihi itibarıyla icra süreci denetlenmekte olan kararlar açısından da yargılamanın yenilenmesi yolu açılmıştır. Bu duruma istinaden ilgili başvurucular tarafından yapılan yargılamanın yenilenmesi talepleri reddedilirken yeterli ve ilgili gerekçe gösterilmemiş olması halinde Anayasa Mahkemesi tarafından başvurunun niteliğine uygun hak grubundan ihlal sonucuna ulaşılabilmektedir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Laleş Çeliker Başvurusu Başvuru Numarası: 2013/8413 Karar Tarihi: 21/4/2016 R.G. Tarih ve Sayı: 24/6/2016-29752 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Engin YILDIRIM Üyeler: Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN Raportör: Okan TAŞDELEN Başvurucu: Laleş ÇELİKER I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ihlal kararına dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin makul gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesi, itiraz incelemesinin dosya üzerinden yapılması ve Cumhuriyet savcısının görüşüne karşı diyeceklerin sorulmaması nedenleriyle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkeleri ile sözlü yargılama ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 11/11/2013 tarihinde İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir. 3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 4. Bölüm Başkanı tarafından 14/12/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 10/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur. 6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 18/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 4/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir. III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir: 8. Başvurucu, Diyarbakır 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 18 Nisan 2000 tarihli ve K.2000/67 sayılı kararıyla ülke topraklarından bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçundan ömür boyu ağır hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Bu karar, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. 9. Başvurucu, mahkûmiyetiyle sonuçlanan olaylara ilişkin olarak AİHM\’e başvurmuştur. Başvurucu, Devlet Güvenlik Mahkemesi Heyetinde askerî bir hâkimin de bulunması nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapılmadığından, soruşturmanın ilk aşamasında müdafi tarafından temsil edilmediğinden, hakkındaki suçlamalar hususunda derhâl bilgilendirilmediğinden, baskı altında alınan ifadesi dışında mahkûmiyetini gerektirecek bir delil bulunmadığından ve lehe tanıkların dinlenmediğinden şikâyet etmiştir. 10. AİHM, 2/10/2007 tarihli ve 75573/01 numaralı kararıyla başvurucunun adil yargılanma hakkı altındaki iddialarını kabul edilebilir bulmuştur. AİHM, aynı konuya ilişkin verdiği Özel/Türkiye (B. No: 42739/98, 7/11/2002, §§ 33, 34) ve Özdemir/Türkiye (B. No: 59659/00, 6/2/2003, §§ 35, 36) kararlarına atıf yapmak suretiyle başvurucunun bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anılan ihlal tespiti dikkate alınarak başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin diğer şikâyetlerin incelenmesine gerek görülmemiştir. AİHM kararında, talep edilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasının ihlalin giderimi için uygun bir yol olacağını da belirtmiştir. 11. Başvurucu, ihlal kararına dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. 12. (Kapatılan) Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli), 27/6/2013 tarihli ve 2013/242 Değişik İş sayılı kararıyla dosya üzerinden inceleme yapmış ve başvurucunun talebini reddetmiştir. 13. Mahkeme kararının ilgili kısımları aşağıdaki gibidir: \”…Cumhuriyet Başsavcılığının talep konusunda yazılı mütalaası alınmış ve mütalaada (özetle); şartları oluşmadığından yeniden yargılanma talebinin reddine karar verilmesi talep edilmiştir… Somut olayda; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen karar ile; Mahkememizdeki yargılamanın adil olmadığına ve mahkememizin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili şikayetin kabul edilebilirliğine AİHS\’nin 6/1.maddesinin ihlal edildiği karara bağlanmıştır. Ancak; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Mahkememizin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili ihlal kararındaki hususlar hükümlünün cezalandırılmasına karar verilen Mahkememiz hükmünün dayanağı değildir. Bu itibarla; yeniden yargılama talebinin kabulü için gerekli olan ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 311/1-f maddesinde düzenlenen; ceza hükmünün İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması şartı gerçekleşmemiştir. Açıklanan sebeplerle; hükümlü müdafiinin talebinin 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 311/1-f maddesinde öngörülen şarları taşımaması sebebiyle reddine karar vermek … gerekmiştir.\” 14. Başvurucu; AİHM\’in kararıyla bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edildiğini, kabul edilebilir bulunan diğer iddiaların incelenmesine gerek görülmediğini, uygun giderim yolu olarak yargılamanın yenilenmesine işaret edildiğini belirterek karara itiraz etmiştir. 15. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, dosya üzerinden verdiği 1/9/2013 tarihli ve 2013/345 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun itirazını reddetmiştir. 16. Mahkeme kararının ilgili kısımları aşağıdaki gibidir (vurgular kaldırılmıştır): \”…C. SAVCISININ MÜTALAASINDA: Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 1997/199 esas sayılı dosyasında hükümlü Laleş ÇELİKER\’in müdafiilerinin yeni Yargılanması taleplerinin reddine ilişkin karara itiraz edilmiş olmakla, usul ve yasaya uygun olan karara yapılan itirazın reddine karar verilmesini talep ve mütalaa etmiştir. GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: … Avrupa İnsan [H]akları Mahkemesi tarafından verilen karar ile; Mahkememizdeki yargılanamanın adil olmadığına ve mahkememizin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili şikayetin kabul edilebilirliğine AİHS\’nin 6/1. maddesinin ihlal edildiği karar bağlanmıştır. Ancak; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Mahkememizin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili ihlal kararındaki hususlar hükümlünün cezalandırılmasına karar verilen Mahkememiz hükmünün dayağına değildir. Bu itibarla; yeniden yargılama talebinin kabulü için gerekli olan ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 311/1-f maddesinde düzenlenen; ceza hükmünün İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması şartı gerçekleşmemiştir. Açıklanan sebeplerle; hükümlü müdafinin talebinin 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi kanunun 311/1-f maddesinde öngörülen şartları taşımaması sebebiyle … aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. HÜKÜM : Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin … kararı usul ve yasaya uygun olduğundan hükümlü müdafisinin itirazının REDDİNE, \” 17. Bu karar, başvurucuya 11/10/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. 18. Başvurucu 11/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda

AİHM Kararı Sonrası Yeniden Yargılanma Talebinin Reddedilmesi Halinde Ne Yapabilirim? Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yalçınkaya Kararı: ByLock Kullanma, Bank Asya Hesabı ve Dernek Üyeliği Nedeniyle Ceza Verilebilir mi

AİHM Yalçınkaya Kararı: ByLock, Bank Asya ve Dernek Üyeliği Nedeniyle Örgüt Üyeliği Suçundan Ceza Verilebilir mi AİHM Büyük Daire Kararı – Değerlendirme Yüksel Yalçınkaya Başvuru No. 15669/20 Karar Tarihi: 26 Eylül 2023 Başvurucu ve Mahkumiyeti: Kayseri’de bir devlet okulunda öğretmen olan başvuran Yüksel Yalçınkaya, Türk makamları tarafından “FETÖ/PDY” olarak tanımlanan silahlı terör örgütüne üyelikten 21 Mart 2017 tarihinde Kayseri Ağır Ceza Mahkemesince altı yıl üç ay hapis cezasına mahkum edilmiştir (§ 63). Mahkumiyet gerekçesi: Mahkûmiyet kararı, başvuranın, “ByLock” adlı şifreli bir mesajlaşma uygulamasını kullanmasına, Bank Asya’da bir hesap sahibi olmasına, bir sendika (Aktif Eğitimciler Sendikası) ve derneğe (Kayseri Gönüllü Eğitimciler Derneği) üye olmasına dayandırılmıştır (§ 1, § 24, § 27). Başvuru nedenleri: Başvuran, yargılanmasının ve mahkûmiyetinin Sözleşme’nin 6, 7, 8 ve 11. maddelerinin ihlali anlamına geldiğinden bahisle 17 Mart 2020 tarihinde AİHM’e başvurmuştur (§ 1, 2). Başvurunun gelecek davalara örnek olması: Başvuru, Mahkeme’nin İkinci Bölümü’ne havale edilmiş ve Bölüm, başvuruyu benzer vakalar açısından “leading case” (önde gelen ve diğerlerine örnek olacak) olarak (02/03/2021) seçmiştir. 3 Mayıs 2022 tarihinde, İkinci Bölüm, Büyük Daire lehine yargı yetkisinden feragat etmeye karar vermiştir (§ 6). Başvurunun incelenmesi süreci: Büyük Daire, başvuru ile ilgili duruşmayı, 18 Ocak 2023 tarihinde kamuya açık olarak gerçekleştirmiştir (§ 9). Büyük Daire halinde toplanan AİHM, 18 Ocak ve 28 Haziran 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen kapalı müzakerelerin ardından daha sonraki bir tarihte kabul edilen kararını 26 Eylül 2023 tarihinde açıklamıştır. Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin askıya alınması: Türk makamları 21 Temmuz 2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne 15. Madde kapsamında (olağanüstü hal nedeniyle) Sözleşme’den kaynaklanan yükümlülüklerini askıya alma bildiriminde bulunmuştur (§ 15, § 205). AİHM, Türkiye’nin, Sözleşme’nin hangi maddelerinin askıya almaya konu olacağını açıkça belirtilmediğini, Başvurana karşı alınan özel önlemlerin durumun zorunluluklarını kesinlikle gerektirip gerektirmediği ve uluslararası hukuk kapsamındaki diğer yükümlülükler ile tutarlı olup olmadığını inceleyeceğini belirterek Türkiye’nin Sözleşme’nin 15. Maddesinden yararlanma talebini reddetmiştir (§ 211-213, 347-355, 398-401). Terör örgütü varlığına ancak mahkeme karar verebilir: AİHM, Türk hukuku uyarınca, bir yapının resmi olarak “terör örgütü” olarak tanımlanmasının mahkemeler tarafından verilecek bir karara bağlı olduğunu referans kararlarla tespit etmiştir (§ 251). Bu da, mahkemelerin 17/25 Aralık ve sonrasındaki olaylar ve MGK kararlarında çıkan görüşler gereği kişilerin Hizmet Hareketi’nin bir suç örgütü olduğunu bildikleri kabulünü çürütmüştür. Sözleşme’nin 7. Maddesi ile ilgili Tespitler ve İhlal Gerekçesi AİHS’nin 7/1. maddesinde düzenlenen hükme göre; “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” AİHM’e göre, hukukun üstünlüğünün temel bir unsuru olan Sözleşme’nin 7. maddesinde yer alan güvence, Sözleşme’nin 15. maddesi uyarınca savaş veya diğer olağanüstü hallerde bu güvenceden herhangi bir sapmaya izin verilmemesinin de altını çizdiği gibi, Sözleşme’nin koruma sisteminde önemli bir yere sahiptir. Sözleşme, amacı ve hedefi doğrultusunda, keyfi kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceler sağlayacak şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır (§ 237). Sözleşme’nin 7. maddesi, ceza hukukunun geriye dönük olarak sanığın aleyhine uygulanmasını yasaklamakla sınırlı değildir. Aynı zamanda, daha genel olarak, sadece yasanın bir suçu tanımlayabileceği ve bir ceza öngörebileceği ilkesini (nullum crimen, nulla poena sine lege) ve ceza hukukunun, örneğin kıyas yoluyla, bir sanığın aleyhine olacak şekilde geniş yorumlanmaması gerektiği ilkesini de içerir. Bu ilkelerden, bir suçun kanunda açıkça tanımlanmış olması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Bu gereklilik, bireyin ilgili hükmün lafzından ve gerekirse mahkemelerin yorumundan, hangi eylem ve ihmallerin kendisini cezai olarak sorumlu kılacağını bilebildiği durumlarda yerine getirilmiş olur. 7. Madde, özellikle erişilebilirlik ve öngörülebilirlik gibi niteliksel gereklilikleri ima etmektedir (§ 238). AİHM, Terör örgütü kurmak suçundan Fetullah Gülen’in daha önce beraat etmesi, 2017 yılından önce kesinleşen bir mahkeme kararı olmaması karşısında, bir örgüt üyeliği suçundan mahkumiyet için “bilme ve isteme” manevi unsurunun özel olarak incelenmesine dikkat çekmiştir (§ 253). AİHM, ilgili ulusal mahkeme kararlarında, ByLock kullanımının, başvuranın FETÖ/PDY’nin cebir ve şiddet kullanarak ulaşmayı amaçladığı terörist amaçlar taşıdığını bildiği sonucuna doğrudan nasıl yol açtığının anlamlı bir açıklama ile ortaya konulmadığını, özel kastın saptanmadığını ve hiyerarşisinin bir parçası olarak faaliyetlerine katılımın veya ulusal hukukun gerektirdiği şekilde örgütün fiili varlığına veya güçlenmesine başka herhangi bir somut maddi veya zihinsel katkıda bulunulduğunun izah edilmediğini saptamıştır (§ 263). AİHM, yerel mahkemeler ve Hükümetin, ByLock kullanım tespitini mahkumiyet için tek başına yeterli olarak gördüğünü tespit etmiştir (§ 257). AİHM, bu durumun silahlı terör örgütü üyeliği için aranan süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğa dayalı organik bir bağın kanıtlanması, manevi unsurun saptanması unsurları ile uyuşmadığını belirlemiştir. AİHM, silahlı terör örgütü üyeliğinin tüm gerekliliklerinin (gerekli kasıt dahil) yerine getirildiğini tespit etmeden, bu uygulamanın kullanıcısına etkili bir şekilde cezai sorumluluk yüklemenin Sözleşme’nin 7. Maddesine uymadığını, bu durumun, kişisel sorumluluk unsurunun tesis edilebileceği zihinsel bir bağ olmaksızın cezalandırılmama hakkıyla da bağdaşmadığını vurgulamıştır (§ 264). AİHM’e göre, ByLock uygulaması hakkında, belirli bir sanığa ilişkin somut içerik veya diğer ilgili bilgiler olmaksızın, tüm kullanıcı tabanı için belirleyici sonuçlar çıkarmak sadece öngörülemez değil, aynı zamanda yasallık ilkesine ve bireysel cezai sorumluluğa da aykırıdır (§ 265). AİHM, başvuran gibi ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen tüm kişilerin, yerel mahkemeler tarafından daha önce yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle iç hukuk anlamında geçerli bir şekilde “silahlı terör örgütü üyesi” olarak değerlendirilebilecek kişiler olduğunun nasıl bu kadar kesin ve otomatik bir şekilde tespit edilebileceğini anlamakta zorlandığını belirtmiştir (§ 266). AİHM, ByLock kullanımının teknik olarak isnat edilen suçun fiili unsurunun bir parçası olmamasına rağmen, yerel mahkemelerin yorumunun uygulamada sadece ByLock kullanımını bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üye olmakla eşdeğer tutma etkisi yarattığına dikkat çekmiştir (§ 267). AİHM, ByLock kullanımının adeta suçun (TCK 314/2) unsuru haline getirilerek, usulünce bireyselleştirme yapılmadan verilen mahkumiyetin iç hukukun gerekliliklerine ve 7. madde kapsamındaki korumanın özünde yer alan yasallık ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı olduğuna karar vermiştir (§ 267). AİHM, ByLock kullanımına ilişkin olgusal bulgunun tek başına silahlı terör örgütüne üyelik suçunun kurucu unsurlarını oluşturduğunun düşünülmesini hak ihlali olarak değerlendirmiştir (§ 268). AİHM, Ayrıca, yerel mahkeme kararlarından ve Hükümet’in görüşlerinden, başvurana atfedilen diğer eylemlerin (Bank Asya’da hesap sahibi olması, dernek üyeliği) sonuç üzerinde çok sınırlı bir etkisi olduğunu, asıl mahkumiyet nedeninin ByLock olduğu değerlendirmesine dikkat çekmiştir (§ 268). AİHM, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2. maddesi ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu hükümlerinin nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin bu öngörülemeyen ve geniş yorumun etkisinin, yalnızca ByLock kullanımına dayalı neredeyse

AİHM Yalçınkaya Kararı: ByLock Kullanma, Bank Asya Hesabı ve Dernek Üyeliği Nedeniyle Ceza Verilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İddet Müddeti: Boşandıktan Sonra Yeniden Evlenmek İsteyen Kadın için Bekleme Süresi Uygulanması

İddet Müddeti: Boşandıktan Sonra Yeniden Evlenmek İsteyen Kadın için Bekleme Süresi Uygulanması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Nurcan Bayraktar/Türkiye Başvuru No: 27094/20 Karar Tarihi: 27/06/2023 © Kısa Kararı Çeviren, Okan TAŞDELEN, İnsan Hakları Uygulamacısı ve AİHM Eski B Hukukçusu, Ağustos 2023. Çevirmene atıfta bulunmak kaydıyla alıntılanabilir. İkinci Bölüm – Karar M. 8 • Özel hayat • Ulusal mahkemelerin, hamile olmadığını kanıtlamak için tıbbi muayeneden geçmeksizin, yeniden evlenmek isteyen boşanmış kadınlar için olan 300 günlük yasal iddet müddetinden başvurucuyu muaf tutmayı reddetmesi • Biyolojik babalığı belirlemeyi sağlama amacının modern bir toplumda gerçek dışı olduğu • Kadının hamile olup olmadığı meselesinin özel hayatının mahremiyetine yakından bağlı bulunması • Kadının biyolojik özellikleri gerekçesinin, birey olarak kadının gelişimi için fiziksel ve psikolojik önemini dikkate almayan, kadın cinsiyetine geleneksel bakışın yansıması olduğu • İlgili ve yeterli gerekçelerin yokluğu • Orantılı olmayan tedbir M. 14 (+ m. 12) • Evlilik • Dar takdir payı • Doğacak muhtemel çocuğun soy bağına ilişkin belirsizlikleri önleme amacıyla haklı kılınamayan, cinsiyete dayalı doğrudan ayrımcılık • Ne objektif olarak haklı kılınmış ne de gerekli bir muamele farklılığı M. 34 • Mağdur • İlgilinin, sadece evlenebilecek boşanmış kadın kategorisine ait olması gerekçesiyle, ihtilaflı süreyi öngören yasa hükmünün etkilerine doğrudan maruz kaldığı GİRİŞ Dava, başvurucunun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 132. maddesinde öngörülen 300 günlük iddet müddetinden, hamile olup olmadığını belirlemek için sağlık muayenesinden geçmeksizin muaf tutulması talebinin ulusal makamlarca reddedilmesine ilişkindir. Başvurucu, hamile olmadıklarını kanıtlamadıkça; boşanmış kadınlara getirilen 300 günlük hamilelik süresine uyma yükümlülüğünün ayrımcılık oluşturduğunu, özel hayata saygı ve evlenme haklarını ihlal ettiğini iddia etmektedir. OLAYLAR Başvurucu Nurcan Bayraktar, Kadıköy Aile Mahkemesinin 19 Aralık 2012 tarihli kararıyla eşinden boşanmıştır. Bu karar, Yargıtayın 27 Kasım 2013 tarihli ilamını takiben 21 Ocak 2014 tarihi itibariyle kesinleşmiştir. Başvurucu, 09 Temmuz 2014 tarihinde, hamile olmadığını kanıtlamak için tıbbi muayeneden geçmesine gerek kalmaksızın, 300 günlük iddet müddetinin kaldırılması için İstanbul Anadolu Aile Mahkemesine dava açmıştır. Ancak Aile Mahkemesi, başvurucudan hamile olup olmadığına dair hastaneden sağlık raporu almasını istemiş; aksi takdirde talebinin usulden reddedileceğini belirtmiştir. Başvurucunun Medeni Kanun’un 132. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu itirazı ise reddedilmiştir. Aile Mahkemesi, 19 Eylül 2014 tarihinde, eski eşinden başka bir kişiyle evlenmek istediği takdirde istenen, hamile olmadığına dair sağlık raporunu sunmadığı gerekçesiyle, davayı usulden reddetmiştir. Bu karar, 06 Mayıs 2015 tarihinde, Yargıtay tarafından onanmıştır. 22 Ocak 2016 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır. Başvurusu, 03 Nisan 2020 tarihinde kabul edilemez bulunmuştur. HUKUK I.  Hükûmetin İlk İtirazları Hükûmet, iç hukukta dava açtığı esnada yeniden evlenme hususunda somut bir planının bulunduğunu ve iddet müddetinin hayatı üzerinde olumsuz etkisinin olduğunu başvurucunun ortaya koyamadığını belirtmiştir. 300 günlük iddet müddetinden doğrudan etkilenmemesi itibariyle mağdur statüsünün olmadığını ve başvurusunun, halk davası (actio popularis) niteliğinde bulunduğunu savunmuştur. Bir kişinin mağdur olduğunu ileri sürebilmesi için şikâyet konusu tedbirin etkilerinden doğrudan etkilenmiş olması gerekmektedir. Sözleşme’de tanınan hakların yorumlanması amacıyla halk davası açılması olanağı, Sözleşme’de öngörülmediğini gibi kişilerin, etkilerine doğrudan maruz kalmadıkları fakat Sözleşme’ye aykırı olduğunu düşündükleri bir iç hukuk hükmünden şikâyet etmelerine de izin verilmemektedir (bkz. Burden/Birleşik Krallık [BD], No. 13378/05, § 33, AİHM 2008; Tănase/Moldova [BD], No. 7/08, § 104, AİHM 2010). Bununla birlikte bir kişi, soruşturma tehdidi altında davranışını değiştirmeye mecbur bırakılıyorsa ya da yasanın etkilerine doğrudan maruz kalma tehdidi altındaki kişi grubunun bir parçasıysa; kendisi hakkında bireysel bir icrai eylem olmasa bile, bir yasanın haklarını ihlal ettiğini ve Sözleşme’nin 34. maddesi anlamında “mağdur” olduğunu iddia edebilmektedir (bkz. Burden/Birleşik Krallık, yukarıda anılan, § 34; Norris/İrlanda, 26 Ekim 1988, §§ 33 ve 34, A Serisi No. 142; Dudgeon/Birleşik Krallık, 22 Ekim 1981, § 41, A Serisi No. 45; Marckx/Belçika, 13 Haziran 1979, § 27, A Serisi No. 31; Michaud/Fransa, No. 12323/11, § 51, AİHM 2012). Mahkeme açısından, başvurucunun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 132. maddesi dolayısıyla iddet müddetine tabi olması ve bunun kaldırılması için ulusal makamlar nezdinde, o kapsamda hamile olmadığını gösteren bir sağlık raporu sunması istenen özel bir dava açmasının gerekmesi ve yeniden evlenebilecek boşanmış kadınlar kategorisine girmesi, ona mağdur statüsü vermek için yeterlidir (bkz., gerekli uyarlamalarla, Ternovszky/Macaristan, No. 67545/09, § 21, 14 Aralık 2010). Bu şartlar altında başvurucu, itiraz konusu süreyi öngören yasa hükmünün etkilerine doğrudan maruz kalmıştır ve özel hayata saygı ve evlenme haklarının kullanımında, iddia ettiği ayrımcı muamelenin mağduru olduğunu ileri sürebilir (bkz., gerekli uyarlamalarla, Vallianatos ve Diğerleri/Yunanistan [BD], No. 29381/09 ve 32684/09, § 49, AİHM 2013 (alıntılar); Open Door ve Dublin Well Woman/İrlanda, 29 Ekim 1992, § 44, A Serisi No. 246‑A; S.L./Avusturya (k.k.), No. 45330/99, 22 Kasım 2001). II. Sözleşme’nin 8. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası Evli, bekar, boşanmış veya dul olsun; bir kişinin medeni durumu, 8. madde tarafından korunan kişisel veya sosyal kimliğinin bir parçasını oluşturmakta (bkz. Dadouch/Matla, No. 38816/07, § 48, 20 Temmuz 2010) ve evlenme hakkı, özel hayata saygı hakkıyla yakından ilişkili bulunmaktadır (bkz. Frasik/Polonya, No. 22933/02, § 90, AİHM 2010 (alıntılar)). Mahkeme, somut olayın, bir kadın olarak başvurucunun özel hayatının en mahrem yönlerinden birine ilişkin olduğunu ve bu nedenle, 8. maddenin kapsamına girdiğini değerlendirmektedir (bkz., gerekli uyarlamalarla, Dudgeon/Birleşik Krallık, yukarıda anılan karar, § 52; Smith ve Grady/Birleşik Krallık, No. 33985/96 ve 33986/96, § 90, AİHM 1999-VI; S.L./Avusturya, No. 45330/99, § 29, AİHM 2003‑I (alıntılar); ayrıca bkz., gerekli uyarlamalarla, Dadouch/Malta, yukarıda anılan karar, § 48). Boşanmasının ardından başvurucuya uygulanan iddet müddetinin ve bunu kısalttırmak istiyorsa, hamile olmadığını teyit edecek bir tıbbi muayeneden geçme şartının, onun özel hayata saygı hakkı üzerinde açık bir etkisi bulunmaktadır ve bu hakka, müdahale teşkil etmektedir (bkz., gerekli uyarlamalarla, Vavřička ve Diğerleri/Çek Cumhuriyeti [BD], No. 47621/13 ve diğer 5 başvuru, § 263, 08 Nisan 2021; Dadouch/Malta, yukarıda anılan, § 50). Müdahalenin yasayla (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 132. maddesi) öngörüldüğü hususunda bir anlaşmazlık yoktur. Şikâyet konusu müdahale tarafından güdülen amacın meşruiyetine dair çekinceleri olmakla birlikte Mahkeme, yine de müdahalenin diğer kişilerinin hak ve özgürlüklerini koruma ve kamu düzeninin bozulmasını önleme meşru amaçlarına yönelik olduğunu varsaymaktadır. Müdahalenin gerekli olup olmadığına ilişkin olarak Mahkeme, Aile Mahkemesinin bir kadının hamile olmadığını kanıtlayan – bekleme süresinden vazgeçilmesi için talep edilen – sağlık raporunun doğmamış muhtemel bir çocuğun ve toplumun diğer ilgili üyelerinin bu çocuğun biyolojik soyunun net şekilde belirlenmesindeki menfaatinin korunması için hususi öneminin olduğuna hükmettiğini kaydetmektedir. Ayrıca Evlendirme Yönetmeliği’nde yer alan

İddet Müddeti: Boşandıktan Sonra Yeniden Evlenmek İsteyen Kadın için Bekleme Süresi Uygulanması Read More »