AYM Kararları

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sanığın Duruşmada Hazır Bulunma Talebinin Reddedilmesi ve Duruşmaya SEGBİS ile Katılması

Ceza Davasında Sanığın Duruşmada Hazır Bulunma Talebinin Reddedilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Atilla Darendeli Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/3006 Karar Tarihi: 28/3/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 12/6/2024-32574 GENEL KURUL – KARAR Başkanvekilleri: Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL Raportör: Zehra GAYRETLİ Başvurucu: Atilla DARENDELİ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, ceza davasında sanığın hazır bulunma talebinin reddedilerek ses ve görüntü aktarımı suretiyle duruşmaya uzaktan katılımının sağlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 26/1/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 4. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) olduğu sonucuna ulaşmıştır (darbe teşebbüsü ve arkasındaki FETÖ/PDY\’ye ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-36). 6. Başvurucu, bireysel başvuru konusu olayların meydana geldiği tarihte Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde tümgeneral rütbesiyle görev yapmaktadır. 7. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından aralarında başvurucunun da olduğu bir kısım şüpheli hakkında soruşturma başlatmıştır. 8. Soruşturma kapsamında 20/7/2016 tarihinde gözaltına alınan başvurucu, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) tarafından yapılan sorgusunun ardından adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmıştır. 9. Başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ortaya çıktığı gerekçesiyle bu defa Hâkimlik tarafından 27/7/2016 tarihinde tutuklanarak Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur. 10. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından Başsavcılık 6/3/2017 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası\’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve sair suçlardan kamu davası açmıştır. 11. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun kapsama gücünün aşılması nedeniyle başvurucu 27/10/2016 tarihinde Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir. 12. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada 18/10/2017 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı\’nda duruşmanın ilk celsesinin 22/12/2017 tarihinde yapılmasına, başvurucunun anılan tarihte Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığı ile duruşmaya katılımının sağlanması için tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar verilmiştir. 13. Öte yandan başvurucunun celse arasında Mahkemeden duruşmada hazır bulundurulmayı talep ettiği ve bu kapsamda duruşma nedeniyle 17/12/2017 tarihinde misafir tutuklu statüsüyle Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği yapılan inceleme sonucunda anlaşılmıştır. 14. Başvurucu, duruşmanın 22/12/2017 tarihli ilk celsesinde duruşma salonunda bizzat hazır bulunarak savunma yapmıştır. 15. Duruşmanın 23/12/2017 tarihinde yapılan ikinci celsesinde de başvurucu duruşma salonunda hazır bulundurulmuştur. Mahkeme, başvurucunun bir sonraki celsede SEGBİS aracılığı ile duruşmaya katılımının sağlanması hususunda tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına, duruşmanın bir sonraki celsesinin 4/4/2018 tarihinde yapılmasına karar vermiştir. 16. Diğer taraftan başvurucunun 2/1/2018 tarihinde misafir tutuklu dosyasının kapatıldığı ve aynı tarihte Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği görülmüştür. 17. Mahkeme, duruşmanın 4/4/2018 tarihinden itibaren gerçekleştirilen diğer celselerine başvurucunun SEGBİS aracılığı ile katılımının sağlanması hususunda her bir celse öncesinde tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Bu bağlamda toplam on dört celsede tamamlanan duruşmanın ilk iki celsesi dışındaki tüm celselerine SEGBİS aracılığı ile katılan başvurucu, duruşmanın 28/12/2018 tarihli onuncu celsesinde (esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma da yapacağı celse) takip eden celselerde duruşma salonunda hazır bulundurulması yönünde talepte bulunmuş ancak başvurucunun bu talebi \”SEGBİS\’in doğrudan doğruyalığa aykırı olmaması\” gerekçesi ile aynı tarihli celsede reddedilmiştir. 18. Başvurucunun SEGBİS aracılığı ile katıldığı 15/2/2019 tarihli on birinci celsede iddia makamı esas hakkındaki mütalaayı dosyaya sunmuştur. Başvurucunun bu mütalaaya karşı savunması SEGBİS aracılığı ile katıldığı duruşmanın 17/2/2019 tarihli on üçüncü celsesinde alınmıştır. 19. Başvurucunun SEGBİS aracılığı ile katıldığı duruşmanın 20/2/2019 tarihli son celsesinde hüküm açıklanmıştır. Mahkeme, başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. 20. Başvurucu, gerekçeli istinaf ve temyiz dilekçelerinde diğerlerinin yanı sıra duruşmada bizzat hazır bulunarak savunma yapma talebini celse arasında Mahkemeye ilettiği hâlde talebinin reddedilerek duruşmaya SEGBİS aracılığı ile katılmak zorunda bırakılması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını belirtmiştir. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşmiştir. 21. Başvurucu 28/12/2020 tarihinde nihai kararı öğrendikten sonra 26/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 1. İlgili Mevzuat 22. Duruşmada hazır bulunma hakkına ilişkin ulusal hukuk için bkz. Şehrivan Çoban [GK], B. No: 2017/22672, 6/2/2020, §§ 38-52. 2. Yargıtay Kararları 23. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18/10/2021 tarihli ve E.2021/1533, K.2021/9568 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: \”II- Sanıklar [A.Y.], [Z.V.Y.], [S.E.], [F.A.], [A.A.], [E.K.], [H.K.] ve [E.K.] haklarında [FETÖ/PDY Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan] kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz incelemesinde; 2-) Sanık [A.A.] yönünden; Yargılandığı suçtan dolayı tutuklu olan ve mahkeme salonunda hazır bulunmak istediğini 28.11.2018 tarihli dilekçesi ile belirten sanığın, mahkemeye getirilmemesindeki zorunluluk hallerinin nelerden ibaret olduğu denetime elverecek biçimde belirtilmeden duruşma salonuna getirilmeyip, SEGBİS ile alınan savunma ile hüküm kurularak CMK\’nın 196/4 maddesine muhalefet etmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, … Kanuna aykırı, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı, sanıklar [E.K.], [A.A.], [F.A.], [S.E.] ve sanıklar [H.K.], [E.K.], [A.Y.], [Z.V.Y.], [E.K.] müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sanıklar [S.E.], [F.A.] ve [A.A.] yönünden sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı CMK\’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA,… karar verildi.\” 24. (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/6/2021 tarihli ve E.2020/5394, K.2021/4218 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: \”1-) Sanıklar [B.Ş.] ve [A.T.nin] Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, sanık [A.K.nın] silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine ilişkin hükümler yönünden; Şanlıurfa T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan sanıklar [B.Ş.] ve [A.K.nın] müdafileri ile Van F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan sanık [A.T.nin] İlk Derece Mahkemesine sundukları 04.07.2017, 09.10.2017

Sanığın Duruşmada Hazır Bulunma Talebinin Reddedilmesi ve Duruşmaya SEGBİS ile Katılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konutu Terk Etmemeye ilişkin Adli Kontrol Tedbiri Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi

Konutu Terk Etmemeye ilişkin Adli Kontrol Tedbirinin Hukuka Aykırı Olması Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru İslam Çapraz Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/16746 Karar Tarihi: 28/2/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 13/6/2024-32575 BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE Raportör: Yüksel GÜNARSLAN Başvurucu: İslam ÇAPRAZ I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru; konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması, söz konusu tedbire dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 2. Kadıköy Kaymakamlığı tarafından 2/2/2021 tarihli kararla COVID-19 salgını nedeniyle toplum sağlığının korunması, kamu düzeninin sağlanması, salgının yayılmasının engellenmesi amacıyla ve toplumsal iç barışı tehdit edebilecek etkinliklerin gerçekleşme ihtimali gözönüne alınarak 2/2/2021 tarihinden itibaren yedi gün süreyle Kadıköy ilçesindeki tüm açık alanlarda gerçekleştirilmesi planlanan toplantı, miting, yürüyüş, basın açıklaması, konser gibi etkinlikler yasaklanmıştır. 3. Söz konusu yasaklama kararına rağmen Kadıköy ilçesinde 4/2/2021 tarihinde toplanan ve başvurucunun da aralarında olduğu ileri sürülen gruba güvenlik güçlerince müdahale edilmiştir. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Tutanağı\’na göre olayın gelişimi şöyledir: i. Çeşitli marjinal gruplar sosyal medyadan \”Faşizme karşı birleş[me], örgütlen[me], mücadeleyi yüksel[tme]\” amacıyla toplantı çağrısı yapmıştır. Kolluk görevlilerince Halkın Demokrasi Partisi ilçe binası önünde toplanan elli kişilik gruba Kadıköy Kaymakamlığının COVID-19 salgını nedeniyle yapılacak her türlü etkinliği yasaklama kararı bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca topluluğa dağılmaları, aksi hâlde müdahale edileceği de ses yükseltici cihazla defalarca ihtar edilmiş ve dağılmaları için yeterli süre tanınmıştır. İhtara rağmen yürüyüşe devam etmek istemeleri nedeniyle grup kolluk görevlilerince fiziki ve seyyar bariyerlerle engellenmiş ve gruba yakalama işlemi yapılmıştır. Olay Tutanağı\’nda \”…grup üyelerinin tarafımızdan yapılan uyarıları dikkate almayıp yürüyüş yapmak istemeleri üzerine önleri seyyar bariyerlerle kapatılmak ve personel vasıtasıyla hat çekilmek suretiyle yürüyüşleri engellenerek yakalanmalarına yönelik müdahale edil[diği]\” şeklinde ifade edilmiştir. ii. Müdahale sonucu dağılan grubun bir bölümünün tekrar toplanarak İskele Meydanı\’na yürümek istemesi üzerine bariyer çekilerek grup engellenmiş, dağılmaları yönünde gruba ihtarlarda bulunulmuş ve akabinde yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. iii. Grup içinde bir kişi cadde ortasına oturarak belediye otobüsünün geçişine engel olmuş, akabinde yapılan müzakereyle trafik akışı tekrar sağlanmıştır. Grubun bir kısmının İskele Meydanı\’na gitmek için toplanması üzerine kolluk görevlilerince grup engellenmiş; gruba dağılmaları yönünde ihtarlarda bulunulmuş ve akabinde yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda 4/2/2021 tarihinde, aralarında başvurucunun da olduğu altmış beş kişi hakkında yakalama, bunların altmış biri hakkında da gözaltına alma işlemi uygulanmıştır. 4. Başvurucu 8/2/2021 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığında (Başsavcılık) hazır edilmiştir. Başvurucu; Başsavcılıkta alınan ifadesinde özetle yasaklama kararından haberdar olmadığını, Kartal\’da ikamet eden amcasını ziyaret etmek üzere olay günü Kadıköy\’e geldiğini, Kartal\’a gitmek isterken polislerin kendisini gözaltına aldıklarını, neden gözaltına alındığını bilmediğini belirtmiştir. Güvenlik güçlerince hazırlanan fezlekede başvurucu hakkında suçu ve suçluyu övme suçundan devam eden yargılama bulunduğu ifade edilmiş ancak başvurucunun tam olarak hangi müdahale esnasında, nerede ve ne şekilde yakalandığına dair herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. 5. Aralarında başvurucunun da yer aldığı birçok şüpheli hakkında Başsavcılık tarafından 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 32. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan adli kontrol kararı verilmesi talep edilmiştir. Adli kontrol talebinde, başvurucu hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 100. maddesinde yazılı tutuklama nedenlerinin bulunduğu ancak ölçülülük ilkesi gereğince sorgusu yapılarak adli kontrol kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. 6. İstanbul Anadolu 9. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 8/2/2021 tarihinde başvurucunun yurt dışına çıkamama ve konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbirlerine tabi tutulmasına dosya üzerinden yaptığı inceleme sonrasında karar vermiştir. Kararda, kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğunu belirten Hâkimlik atılı suçun niteliğini, kanunda öngörülen cezanın miktarını, delillerin büyük oranda toplanmış olmasını, ilgililerin sabit ikametgâh sahibi olmalarını, kaçacaklarına veya delilleri karartabileceğine ilişkin dosyaya yansıyan bir bilgi, belge veya iddianın bulunmamasını ve ölçülülük ilkesini gözeterek adli kontrol tedbirleri uyguladığını açıklamıştır. Başvurucunun bu karara yönelik itirazı, İstanbul Anadolu 10. Sulh Ceza Hâkimliğince 17/2/2021 tarihinde reddedilmiştir. 7. Başvurucu, ret kararını 16/3/2021 tarihinde öğrenmiş ve 18/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 8. Bireysel başvuru sonrasında Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede, başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantılara ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı tespit edilmiştir. 9. İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesi 29/3/2021 tarihinde düzenlenen tensip zaptı ile adli kontrol tedbirinin niteliği, tedbirin konulduğu tarih ve kamu davası açıldığı gözetilerek başvurucu hakkındaki konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına, yurt dışına çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin devamına ve başvurucu hakkında imza atmak suretiyle en yakın polis merkezine başvurma şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Davanın bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdest olduğu tespit edilmiştir. 10. Komisyon; kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. II. DEĞERLENDİRME A. Konutu Terk Etmemeye İlişkin Adli Kontrol Tedbirinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia 11. Başvurucu; basın açıklamasına katılmadığını, kimlik kontrolü sırasında hakkında farklı bir suçtan adli işlem yapıldığının tespit edilmesi üzerine gözaltına alındığını, katılmamış olsa da isnat edilen basın açıklaması eyleminin anayasal olarak korunan özgürlükler kapsamında olduğunu, kendisine isnat edilen suç bakımından kuvvetli suç şüphesi bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü şartları gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur. 13. Başvurucunun iddiası kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir. 14. Anayasa Mahkemesi, hakkında konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanan başvurucunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 141. maddesindeki tazminat davası iç hukuk yolunu tükettikten sonra yaptığı bireysel başvuruya ilişkin E.Y. ([GK], B. No: 2018/10482, 14/12/2022, § 48) kararında, 5271 sayılı Kanun\’un 141. ve devamı maddelerinde adli kontrolün tazminat talep edilebilecek koruma tedbirleri arasında sayılmadığını, dolayısıyla konutu terk etmeme tedbiri bakımından etkili bir tazminat yolunun bulunmadığını tespit etmiştir. Bu bakımından başvurucu hakkındaki iddiaya konu adli kontrol tedbirinin sona erdiği tespit edilmiş olsa da somut başvuruda başvuru yollarının tüketilmesine dair kabul edilebilirlik kriteri bakımından bir eksiklik bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra açıkça dayanaktan yoksun olmayıp kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul

Konutu Terk Etmemeye ilişkin Adli Kontrol Tedbiri Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İdari Eylem Sonucu Taşınmazda Değer Kaybı Oluşması Nedeniyle Tam Yargı Davası Açılması

Taşınmazda Değer Kaybı Oluşması Nedeniyle Tam Yargı Davası Açılması Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Özer Aslankılıç ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/40471 Karar Tarihi: 13/2/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 11/6/2024-32573 BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE Raportör: Saliha AKSOY Başvurucular: Özer ASLANKILIÇ, Nesip ASLANKILIÇ, Efraim TAŞIR, Yusuf TAHTALI I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır. 3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Konularının aynı olması nedeniyle 2021/56171 ve 2021/56617 sayılı bireysel başvuru dosyalarının 2021/40471 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 8. Başvurucular, Ağrı\’nın Merkez ilçesi Sıddıkiye ve Yavuz Mahalleleri sınırları içinde bulunan ve tapu kayıtlarında \”otel ve bunlara benzer misafir evi\” ile \”dükkân\” olarak gösterilen taşınmazlarda bağımsız bölüm malikidir. 9. Başvurucuların bağımsız bölümünün bulunduğu binaların önünden geçen yola alt geçit-kavşak yapılmıştır. Projesi onaylanan alt geçit 21/11/2018 tarihinde hizmete açılmıştır. 10. Başvurucular; alt geçit-kavşak yapımı nedeniyle maliki oldukları taşınmazların yer aldığı bölgede araç park etme imkânının ortadan kalktığını, yaya yolunun daraltıldığını, bu nedenle taşınmazlara ulaşımın zorlaştığını, taşınmazların görünürlüğünün azalması nedeniyle ticari potansiyelin düştüğünü belirterek taşınmazlardaki değer kaybı nedeniyle oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebiyle Ağrı Belediye Başkanlığına başvurmuştur. Ağrı Belediyesi Başkanlığı başvurulara herhangi bir cevap vermemiştir. 11. Başvurucular, taleplerinin zımnen reddine dair işlem nedeniyle Erzurum İdare Mahkemeleri (Mahkeme) nezdinde, uğradıkları zararların tazmini talebiyle tam yargı davası açmıştır. 12. Mahkeme, davaları süre aşımı yönünden kesin olarak reddetmiştir. 13. Mahkeme gerekçesi her üç kararda da benzer olup gerekçede özetle başvurucuların uğradıklarını ileri sürdükleri zararın alt geçit-kavşak yapılmasına ilişkin işlemden ve bu işlemin icrasından kaynaklandığı, dolayısıyla olayda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun 12. maddesinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. İlgili hüküm uyarınca idari işlemin icrasından yani somut uyuşmazlıkta alt geçit-kavşak inşaatının sona erdiği ve alt geçit-kavşağın hizmete açıldığı 21/11/2018 tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan dava açılması veya söz konusu Kanun\’un 11. maddesi uyarınca idareye başvurulması gerektiği vurgulanmıştır. Mahkeme, bu süreler geçirildikten sonra idareye yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine açılan tam yargı davasının süresinde olmadığı sonucuna varmıştır. 14. Başvurucular, başvurulara konu nihai kararların tebliği üzerine muhtelif tarihlerde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 1. İlgili Mevzuat 15. Anayasa\’nın \”Yargı yolu\” kenar başlıklı 125. maddesinin son fıkrası şöyledir: \”İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.\” Bu hüküm, Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun Anayasa\’nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur. İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile hüküm ve esasları Anayasa\’nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. 16. Danıştay içtihatlarına göre idarenin mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler, mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif edilmektedir. 17. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru) sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru bulunmasa dahi -diğer şartların gerçekleşmesi kaydıyla- idarenin mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 28, 29, 30). 18. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun \”Dava açma süresi\” kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: \”Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.\” 19. 2577 sayılı Kanun\’un \”Üst makamlara başvurma\” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir: \”1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. 2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. 3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.\” 20. 2577 sayılı Kanun\’un \”İptal ve tam yargı davaları\” kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir: \”İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.\” 21. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu\’nun \”Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması\” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: \”İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.\” 2. Danıştay İçtihadı 22. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 19/2/2015 tarihli ve E.2013/509, K.2015/454 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: \”Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış[tır]… İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya

İdari Eylem Sonucu Taşınmazda Değer Kaybı Oluşması Nedeniyle Tam Yargı Davası Açılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tapu Tahsis Belgesi Bedelinin İadesi, Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Göre Talep Edilebilir mi

Tapu Tahsis Belgesi Bedelinin İadesinin Talep Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Halime Er Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/10308 Karar Tarihi: 9/1/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 13/6/2024-32575 BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Recai AKYEL, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE Raportör: Fatma Gülbin ÖZTÜRK Başvurucu: Halime ER I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, tapu tahsis belgesinin alınması sırasında ödenen bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi talebiyle açılan davada verilen kararın yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 29/3/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Başvuruya Konu Davadan Önceki Süreç 8. Üzerinde başvurucunun murisi S.A. tarafından inşa edilmiş 117,88 m²lik gecekondu bulunan İstanbul ili Üsküdar ilçesi 43 pafta, 183 ada 23 (60 m²) ve 24 (59,32 m²) numaralı parseller 15/11/1984 tarihinde tapu tahsis belgesi ile S.A. adına tahsis edilmiştir. Tahsisin ardından ilgili parseller, üzerindeki gecekondu yıkılarak Üsküdar Belediyesi (Belediye) tarafından fiilen park alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 9. Söz konusu taşınmazlar 15/9/1997 tasdik tarihli, 1/1.000 ölçekli uygulama imar planı ile kısmen yol, kısmen park alanı olarak belirlenmiş olup İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisinin ve İBB Encümeninin 16/11/2001 ve 15/12/2005 tarihli kararları doğrultusunda Belediyeye bedelsiz olarak 25 seneliğine tahsis edilmiştir. 10. Başvurucu 2/5/2011 tarihinde anılan taşınmazlar yönünden İBB ve Üsküdar Belediyesi aleyhine kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davası açmıştır. İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde 12/12/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmadığı, sadece fiilî kullanmayı belirleyen bir zilyetlik belgesi olduğu vurgulanmıştır. İBB Başkanlığının 11/9/2012 tarihinde dosyaya gönderdiği yazıya dikkat çekilen kararda, söz konusu yazıda muris S.A. adına verilen tapu tahsis belgesinin iptal edilmediğinin belirtildiğine işaret edilmiştir. İlgili taşınmazlar üzerinde 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu\’nun 18. maddesi gereği imar planı veya 31/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun\’un 23. maddesi ile ilga edilen 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun uyarınca imar ve ıslah planlarının yapılmış olmasından dolayı tapu tahsis belgesinin mülkiyete dönüştürülmesi şartlarının oluşmadığına dikkat çekilerek başvurucunun arsa bedeli yönünden talebinin reddine, tahsis esnasında mevcut bulunduğu saptanan 1964 yapımı, 117,80 m² taban oturumlu, tek katlı, yığma tarzı yapının enkaz bedelinin miras payı oranında başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir. 11. Başvurucu 2/11/2015 tarihinde İstanbul 12. İdare Mahkemesinde İBB\’ye karşı tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde 23 ile 24 No.lu parseller üzerinde bulunan gecekondunun tapu tahsis belgesinin alımı esnasında murisi tarafından 11/9/1985 tarihinde 442.050 TL (eski Türk lirası) ödendiğini ifade eden başvurucu, tapu tahsis belgesinin tapuya çevrilmediği gibi eş değer tahsisin de yapılmadığını belirterek ilgili meblağın sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca miras payı oranında iadesini talep etmiştir. 12. İstanbul 12. İdare Mahkemesi 18/5/2016 tarihli kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; dava konusu edilen 442.050 TL\’lik tutarın gecekondu için tapu tahsis belgesi alımı esnasında ödenen bir meblağ olduğu, ilgili tutarın sunulan belli bir hizmetin karşılığı olarak tahsil edildiği, tapu tahsis belgesinin tapuya çevrilememesi veya eş değer bir yerden tahsis yapılamamasının başlı başına bu meblağın iadesini mümkün kılmadığı belirtilmiştir. 13. Başvurucunun anılan karara yönelik istinaf talebi 26/10/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun murisi adına tanzim edilen tapu tahsis belgesinin geçerliliğini koruduğuna dikkat çeken İstinaf Mahkemesi, söz konusu belgenin hukuki varlığını koruduğu sürece idarenin belge karşılığı ödendiği belirtilen meblağın güncel değerini tazmin etme yükümlülüğünün bulunmadığını, tapu tahsis belgesinden doğan hak sahipliğine yönelik iddianın idareye yapılacak başvurunun reddi hâlinde ileri sürülebileceğini belirtmiştir. 14. Başvurucu 5/3/2018 tarihinde İBB Başkanlığına başvuruda bulunmuş ve murisi adına tanzim edilen 15/11/1984 tarihli tapu tahsis belgesi uyarınca 2981 mülga Kanun gereği adına tapu veya aynı emsalde başka bir yer tahsis edilmesini talep etmiştir. Başvurucunun bu istemi 4/1/2018 tarihli işlem ile 2981 sayılı mülga Kanun\’un 13. maddesinin (d) fıkrası gereği Kanun\’dan önce gecekonduları yıkılanların 2981 sayılı mülga Kanun hükümlerinden faydalanamayacağı belirtilerek reddedilmiştir. B. Başvuruya Konu Dava Süreci 15. Başvurucu 4/1/2018 tarihli ret kararının ardından 5/3/2018 tarihinde İBB aleyhine 1.000 TL üzerinden tam yargı davası açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, murisi S.A. adına verilmiş 15/11/1984 tarihli tapu tahsis belgesinin tapuya çevrilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddedildiğini, idare tarafından verilen 4/1/2018 tarihli cevaptan da tapu tahsis belgesinin fiilen ve hukuken varlığını yitirdiğinin anlaşıldığını ve ilgili belgenin tapuya çevrilme imkânının kalmadığını belirterek tapu tahsis belgesinin alınması sırasında ödenen 442.050 TL\’nin (eski TL) sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tazminini talep etmiştir. 16. İstanbul 3. İdare Mahkemesi 25/12/2018 tarihli kararıyla davayı kesin olarak reddetmiştir. 2981 sayılı mülga Kanun\’un 8. maddesinde yer alan düzenlemeye yer verilen gerekçeli kararda Mahkeme, başvurucunun İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı kamulaştırmasız el atma davasında imar ve ıslah planı yapılmamış olması sebebiyle murisine ait tapu tahsis belgesinin mülkiyet belgesine dönüşme şartı taşımadığının tespit edilmesi ve başvurucunun bu isteminin reddedilmesi üzerine bu davayı açtığını ancak davaya konu edilen bedelin sunulan belli bir hizmetin karşılığı olarak tahsil edilmesi nedeniyle tapu tahsis belgesinin tapuya çevril(e)memesi veya eş değer bir yerden tahsis yapıl(a)maması hâlinin başlı başına bu meblağın iadesini mümkün kılmayacağını belirtmiştir. 17. Nihai karar başvurucuya 1/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 29/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK 18. 2981 sayılı mülga Kanun\’un \”Tespit ve değerlendirme işlemleri\” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir: \”İmar mevzuatına aykırı yapılarla gecekondular için tespit işlemlerinde; Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanacak ve valilik veya belediyelerce bastırılacak standart form kullanılır. Bu tespit kapsamına, temel inşaatı tamamlanmış veya sömel betonları dökülmüş olmak kaydı ile hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare etmekte olduğu arsa veya arazilerdeki inşaatına Kanunun 14 üncü maddesinin (f) fıkrasındaki tarihlerden önce başlanmış mesken, kısmen işyeri ve konut olarak kullanılan veya evvelce konut olarak kullanılıp sonra işyerine çevrilen gecekondular ile imar mevzuatına, ruhsat ve eklerine aykırı tüm yapılar dahildir. Tespit

Tapu Tahsis Belgesi Bedelinin İadesi, Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Göre Talep Edilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tıbbi İhmal Sonucu Kanserin Geç Teşhis Edilmesi ve Hastanın Ölümü Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi

Tıbbi İhmal Nedeniyle Kanserin Geç Teşhis Edilmesi Sonucu Hastanın Ölümü Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kerim Kilit ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/26381 Karar Tarihi: 7/2/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 13/6/2024-32575 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yıldız SEFERİNOĞLU Raportör: Soner GÖÇER Başvurucular: Kerim KİLİT, Rukiye Bengü KİLİT, Tansu KİLİT I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru, meme kanseri neticesinde meydana gelen ölümde tıbbi ihmal gösterilmesi nedeniyle yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. 2. Başvurucuların yakını Ş.K. meme kanseri şüphesiyle 27/2/2010 tarihinde Adatepe Kızılay Tıp Merkezine başvurmuştur. Muayeneyi yapan genel cerrahi uzmanının talebi doğrultusunda bilateral meme USG (meme ultrasonu) ve bilateral mamografi (mamografi) çekilmiştir. Çekimleri yapan radyoloji uzmanı, her iki radyolojik görüntüyü \”normal limitlerde\” şeklinde raporlamıştır. Başvurucuların beyanına göre bu tetkikler ve yapılan muayene sonucunda Ş.K.ya memedeki kitlenin yağ bezesi olabileceği, bir yıl sonra gelmesi gerektiği söylenmiştir. 3. Ş.K. benzer şikâyetlerle 26/11/2010 tarihinde Kartal Eğitim Araştırma Hastanesine başvurmuştur. 26/11/2010 tarihli bilateral mamografi raporunda, radyoloji uzmanınca BI-RADS kategori 5 (%95-99 oranında kötü huylu olma ihtimali olan kanser bulgusu) tespit edilmiştir. Yapılan tetkikler neticesinde Ş.K.ya meme ca (meme kanseri) teşhisi konulmuş, ayrıca karaciğer ve kemik metastazları (kanserin kaynağını aldığı organdan daha uzak bir bölgeye yayıldığı) tespit edilmiştir. 4. Ş.K. 28/2/2013 tarihinde meme kanseri ve bununla gelişen komplikasyonlar sonucu hayatını kaybetmiştir. 5. Ş.K. vefat etmeden önce 16/1/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde, Adatepe Kızılay Tıp Merkezinde muayenesini yapan genel cerrahi uzmanının, meme ultrasonunu ve mamografiyi çekip raporlayan radyoloji uzmanının tıbbi ihmalleri olduğu, yanlış raporlama yaptıkları ve geç teşhis koydukları gerekçesiyle haklarında manevi tazminat davası açmıştır. Yargılama sürerken Ş.K. vefat etmiş, davaya mirasçı sıfatıyla başvurucular devam etmiştir. 6. Yargılama sırasında Adatepe Kızılay Tıp Merkezinde 27/2/2010 tarihinde çekilen meme ultrasonu ve mamografi ilgili kurumdan istenmiş, ilgili kurum talep edilen radyolojik görüntülere o dönem PACK (görüntü saklama ve iletişim sistemleri) kullanılmadığı için ulaşılamadığını bildirmiştir. Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınan 22/12/2016 tarihli raporda özetle meme ultrasonu ve mamografi tetkiklerinin normal sınırlarda şeklinde raporlandığı dikkate alındığında muayeneyi yapan genel cerrahi uzmanına kusur atfedilmeyeceği ancak 27/2/2010 tarihinde çekildiği bildirilen meme ultrasonunun ve mamografinin temin edilmediğinden incelenemediği, bu nedenle tetkiklerin doğru yorumlanıp yorumlanmadığı hususunda değerlendirme yapılamadığından radyoloji uzmanının kusuru olup olmadığı hususunda kesin bir kanaate varılamadığı mûtalaa edilmiştir. 7. Yargılama neticesinde İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi 17/1/2018 tarihli kararıyla davalı genel cerrahi uzmanının kusuru olmadığının anlaşılması, diğer davalı radyoloji uzmanının ise kusurlu olduğunun ispat edilememesi nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. 8. Başvurucular, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır. Başvurucular 6/11/2018 tarihli istinaf dilekçesinde \”Mamografi ve USG kayıtlarına davacıların annesinin mirasları toplanırken rastlanılmış ve bu delillerde istinaf dosyası tevzii aldıktan sonra ilgili istinaf mahkemesine sunulacaktır.\” ifadelerine yer vermişlerdir. İstinaf talebi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin 9/5/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir. 9. Başvurucular karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. 31/5/2019 tarihli temyiz dilekçesine göre \”Mamografi ve USG kayıtlarına davacıların annesinin mirasları toplanırken rastlanmış ve bu delillerde istinaf dosyasına sunulmuştur.\”. Temyiz talebi, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17/6/2020 tarihli onama ilamı ile reddedilmiştir. 10. Başvurucular 17/6/2020 tarihli Yargıtay onama ilamını 10/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 10/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünden anlaşıldığı kadarıyla 21/3/2015 tarihli iddianameyle genel cerrahi uzmanı ve radyoloji uzmanı hakkında taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kamu davası açılmış ise de yapılan yargılama neticesinde -hukuk mahkemesinde alınana benzer yöndeki Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda- ilgililerin beraatine karar verilmiş, başvurucular karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş, talep reddedilerek anılan karar kesinleşmiştir. 12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 13. Başvurunun incelenmesi sırasında, olaya ilişkin tıbbi tetkiklerin tazminat yargılaması esnasında dosyaya ne zaman ve ne suretle sunulduğuna dair başvuru formunda bir bilgi veya belgeye yer verilmediği gibi Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede de bu konuda bir veriye ulaşılamaması üzerine başvurucular vekili ile ilk derece mahkemesine ve istinaf dairesine bu hususta ayrı ayrı müzekkere yazılmıştır. Müzekkereye, başvurucular vekili \”bahsi geçen mamografi ve USG\’nin istinaf aşamasında dosyaya sunulduğunu ancak buna ilişkin bir belge bulunmadığı\” yönünde; istinaf dairesi \”Mamografi ve USG kayıtlarının dosyaya sunulmadığı\” şeklinde, ilk derece mahkemesi ise \”dava dilekçesi ekinde mamografi sunulduğu\” şeklinde yanıt vermiştir. II. DEĞERLENDİRME 14. Başvurucular; yakınları Ş.K.nın tıbbi ihmal nedeniyle hayatını kaybettiğini, tazminat davasında davalı hekimlerin kusurlarının ispatı noktasında kritik önemi olan meme ultrasonu ve mamografiye davalı hekimlerin çalıştığı sağlık kurumunun saklama yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle ulaşamadıklarını, bu sebeple iddialarını ispat edemediklerini ancak istinaf aşamasında bu tetkikleri bularak dosyaya sunmalarına rağmen bunun dikkate alınmayıp bu tetkikler doğrultusunda adli tıptan yeni bir rapor alınmadan istinaf ve temyiz başvurularının reddedildiğini belirterek yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular ayrıca olaylar nedeniyle kendilerinin de psikolojik tahribat yaşadıklarını, bu nedenle maddi ve manevi varlığını koruma haklarının da ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. 15. Bakanlık görüşünde, denetim görevinin yerine getirildiği bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı önceki beyanlarını tekrar etmiştir. 16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların iddiaları, yakınlarının tıbbi ihmal nedeniyle hayatını kaybettiği, olaya ilişkin açılan tazminat davasının ise özenli bir şekilde yürütülmediğine yönelik olup iddialar yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir. 17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 18. Yaşam hakkının pozitif yükümlülükler boyutunun sağlık alanında yürütülen faaliyetlere ilişkin temel ilkelere, ilgili ulusal ve uluslararası hukuka Ayhan Keçeli ve diğerleri (B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80-87), Nail Artuç (B. No: 2013/2839, 3/4/2014, §§ 34, 35, 37), Perihan Uçar (B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52), Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş (B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73) kararlarında yer verilmiştir. 19. Tıbbi ihmal iddialarının söz konusu olduğu hâllerde devletin egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması yönündeki pozitif maddi yükümlülüğü, ister kamu hastanelerinin ister özel hastanelerin hastaların yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarını sağlayıp sağlık çalışanlarının yüksek mesleki standartlara sahip olmalarını temin edecek etkili bir mevzuat oluşturmaktan ibarettir. Oluşturulan mevzuat, kişilerin yaşamının korunması yönünden eksik olmadığı sürece sağlık çalışanlarının hastayı tedavi ederken yaptığı değerlendirme hataları, tedavi sürecindeki gecikmeler ya da tedavi sırasında sağlık

Tıbbi İhmal Sonucu Kanserin Geç Teşhis Edilmesi ve Hastanın Ölümü Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konkordato Sürecinde Mahkemece Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması

Konkordato Sürecinde Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması AYM Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda; konkordato sürecinde mühlet verilen borçlunun bazı tasarruflarda bulunabilmek için mahkemeden ilgili işlemlere izin verilmesini talep etmesi üzerine mahkemenin izni vermeden önce alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda olduğu öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; konkordato sürecinde borçlunun kanunda belirtilen hukuki işlemleri ancak mahkeme kararıyla kendisine izin verilmesi hâlinde yapabildiği, buna karşılık borçlunun söz konusu işlemleri yapabileceği yönündeki mahkeme kararının itiraz konusu kuralla alacaklılar kurulu tarafından muvafakat verilmiş olması şartına bağlanmış olduğu, mahkeme kararının şarta bağlanmasının mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığı, alacaklılar kurulunun karar yeter sayısının kanunda düzenlenmediği belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Mülkiyet hakkı, maddi varlığı bulunan taşınır ve taşınmaz mal varlığını kapsadığı gibi maddi bir varlığı bulunmayan hak ve alacakları da içermektedir. Devlet, alacakların tahsiline ilişkin sistemi kurarken gerek alacaklıların gerekse de borçlu ve üçüncü kişilerin hak ve menfaatlerini gözetmeli ve kişilerin mülkiyet haklarının korunması için gerekli tedbirleri almalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesinde konkordato sürecinde verilen kesin mühlet içinde borçlu tarafından rehin tesisi, kefalet verilmesi, ivazsız tasarruflarda bulunulması, taşınmazlar ile işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırların ve işletmenin devamlı tesisatının devredilmesi ve takyit edilebilmesi mahkemenin iznine tabi kılınmıştır. İtiraz konusu kural ise mahkemenin bu işlemlerin yapılmasına izin vermeden önce alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda olduğunu düzenlemektedir. Konkordatonun, alacaklıların alacaklarını mümkün olduğu ölçüde tahsil edebilmesinin yanında mali durumu bozulan borçlunun durumunu iyileştirerek ticari faaliyetlerine devam edebilmesine imkân tanıma amacı da bulunmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda konkordato sürecinde alacaklılar ile borçlunun menfaatlerini dengeleyecek yollar öngörülmeli ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir netice doğuracak şekilde sonuçlandırılmaması hususu göz önünde bulundurulmalıdır. Dava konusu kural uyarınca, alacaklılar kurulunun muvafakat etmemesi hâlinde mahkemenin borçlunun tasarruf yetkisini kullanması yönünde karar vermesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla kural, alacaklıların muvafakat vermeme yönündeki kararının tarafların menfaatleri yönünden en uygun çözüm olup olmadığını değerlendirme hususunda mahkemeye herhangi bir takdir alanı bırakmamaktadır. Öte yandan taraflar arasında adil bir denge kurulabilmesi ancak alacaklılar kurulunun kararının da denetime tabi kılınmasıyla ve hâkime takdir yetkisi verilmesiyle sağlanabilir. Bu değerlendirmeler ışığında, borçluya izin vermenin tarafların menfaatlerinin korunması bakımından hakkaniyete daha uygun sonuçlar doğurabileceği dikkate alındığında mahkemeyi takdir yetkisinden mahrum bırakmanın devletin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Bunun yanında tarafların yarışan menfaatleri arasında denge kurulabilmesi amacıyla sürecin komiser atanmak suretiyle mahkemece yürütüldüğü gözetildiğinde, itiraz konusu kuralla söz konusu menfaatler arasında kurulması gereken dengenin alacaklılar lehine borçlu aleyhine sonuçlara yol açabileceği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Konkordato Sürecinde Mahkemece Borçlunun İşlemlerine İzin Verilmesi için Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2024/10 Karar Sayısı: 2024/97 Karar Tarihi: 4/4/2024 R.G.Tarih-Sayı: 6/6/2024-32568 İtiraz Yoluna Başvuran: Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi İtirazın Konusu: 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 28/2/2018 tarihli ve 7101 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle değiştirilen 297. maddesinin 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…muvafakatini almak zorundadır.” ibaresinin Anayasa’nın 9., 10., 138. ve 140. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir. Olay: Konkordato sürecinde mühlet verilen borçlunun tasarruf izni verilmesini talep etmesi üzerine itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı ikinci fıkrası şöyledir: “Borçlu, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz ve ivazsız tasarruflarda bulunamaz; taşınmazını, işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırını ve işletmenin devamlı tesisatını devredemez ve takyit edemez. Aksi hâlde yapılan işlemler hükümsüzdür. Mahkeme bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin görüşü ile alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorundadır.” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 18/1/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür. 2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. 3. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde, konkordato sürecinde borçlunun, mahkemenin izni dışında mühlet kararından itibaren rehin tesis edemeyeceği, kefil olamayacağı ve ivazsız tasarruflarda bulunamayacağı; taşınmazını, işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırını ve işletmenin devamlı tesisatını devredemeyeceği ve takyit edemeyeceği belirtilmiştir. Fıkranın üçüncü cümlesinde ise mahkemenin bu işlemler hakkında karar vermeden önce komiserin görüşü ile alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda olduğu hüküm altına alınmıştır. 4. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 2004 sayılı Kanun’un 297. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…muvafakatini almak zorundadır.” ibaresinin iptalini talep etmiştir. 5. Bakılmakta olan davadaki talebin konusu mal varlığıyla ilgili olarak borçluya tasarrufta bulunma izni verilmesine ilişkindir. Talebin kabulünün şartlarından biri alacaklılar kurulunun muvafakatinin alınmasıdır. Bununla birlikte itiraz konusu kuralın “…almak zorundadır.” şeklindeki bölümü komiserin görüşünün alınması bakımından da geçerli ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla kuralın esasına ilişkin incelemenin talebin konusu da gözetilerek kuralda yer alan “…muvafakatini…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir. 6. Açıklanan nedenlerle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 7101 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle değiştirilen 297. maddesinin 7327 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “…muvafakatini almak zorundadır.” ibaresinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan ibarede yer alan “…muvafakatini…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına, yürürlüğünün durdurulması talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 7. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN ÇETİN tarafından

Konkordato Sürecinde Mahkemece Alacaklılar Kurulunun Muvafakatinin Alınması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

HAGB Memuriyete Engel mi: HAGB Nedeniyle Kamu Görevinden Çıkarma veya Sözleşmenin Feshi

HAGB Memuriyete Engel mi? AYM Kararı – Özet Olaylar Başvurucu, jandarma uzman erbaş alımı sınavında başarılı olmuş ve uzman erbaş sıfatıyla kursiyer olarak görev yapmaya başlamıştır. Hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması üzerine başvurucunun sözleşmesi feshedilmiştir. Başvurucu, sözleşmesinin feshine dair işlemin iptali istemiyle idari yargıda dava açmıştır. Mahkeme dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararda; başvurucu hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından yürütülen yargılamalarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verildiği, mala zarar verme suçundan adli para cezasına hükmedildiği, başvurucunun dosyasında ise anılan suçlardan yargılandığı ve fillerin sübuta ermesi neticesinde ceza aldığı, HAGB kararı verildiği şeklinde menfi not bulunduğu ve bu nedenle güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı belirtilmiştir. Mahkeme, anılan suçların dava tarihinde yürürlükte olan Uzman Erbaş Yönetmeliği\’nin 6. maddesinde sayılan katalog suçlar arasında yer almadığı, yargılamalara konu fiillerin meydana gelişi ve niteliği gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun kriminal bir kişiliğe sahip olduğunun ya da suç işleme hususunda ısrarcı olduğunun söylenemeyeceği, kursiyerlik görevine alınma sürecinde hakkında herhangi bir olumsuzluk bulunmayan ve eğitimini başarıyla tamamlayan başvurucunun göreve devam edeceği hususunda haklı beklentiye girdiği gerekçesiyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varmıştır. Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine bölge idare mahkemesi istinaf başvurusunu kabul ederek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz talebi ise Danıştay tarafından kesin olarak reddedilmiştir. İddialar Başvurucu, idari işlemin iptali istemiyle açtığı davada kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarına dayanılarak gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından yürütülen kovuşturmalarda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suçlara uygulanabilir olduğu tespit edilerek HAGB kararı verilmiştir. Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânı tanınmıştır. Denetim sürecinde başvurucunun suçluluğunun sabit olmadığı ve masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur. Bölge idare mahkemesi kararının gerekçesinde başvurucu hakkında \”…hükmün açıklamasının geri bırakılmasına hükmedildiği, anılan maddede ise hükmün açıklamasının geri bırakılması halinde hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı, bir başka ifade ile başvurucu hakkında verilmiş mahkumiyetten söz edilemeyeceği…\” belirtilmiştir. Buna karşın gerekçenin devamında \”…işlediği ve ceza almasına sebep olan suçların vasfı, mahiyeti ve birden fazla olması hususları ile yerine getirmesi gereken kamu görevinin önemi ve gerektirdiği nitelikleri…\” şeklinde ifadelere yer verilerek HAGB kararına rağmen başvurucunun anılan suçları işlediği ve ceza aldığı belirtilmiş, suçların vasfı ve mahiyeti temelinde bir değerlendirme yapılmıştır. Bu şekilde, hakkındaki ceza yargılamaları kesin mahkûmiyet ile sonuçlanmamasına karşın başvurucu suçlu olarak kabul edilmiş ve başvurucunun sözleşmesinin feshinin neden hukuka uygun olduğu olay ve olgular temelinde ortaya konulmamıştır. Bölge idare mahkemesi kararının gerekçesinde bir yandan kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarında verilen kararlara dayanılmış bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçları işlediği belirtilmiştir. Anılan gerekçede ceza yargılamalarına konu olay ve olguların ise herhangi bir biçimde irdelenmediği görülmüştür. Dolayısıyla kesin mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen başvurucuya cezai sorumluluk yükleyen ifadelerin yer aldığı gerekçede kullanılan dilin başvurucunun masumiyetine gölge düşürdüğü değerlendirilmiştir. Böylece HAGB kararları anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetinden şüphe duyulmasına yol açılmıştır. Sonuç olarak bölge idare mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler karşısında ve ceza mahkemesinin açıklanması geri bırakılan hükümlerine doğrudan dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmalarına konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. HAGB Kararı Nedeniyle Sözleşmenin Feshedilmesi veya Kamu Görevinden Çıkarılma Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Mehmethan Kamburoğlu Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/27554 Karar Tarihi: 31/1/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 7/6/2024-32569 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Mücahit AYDIN Başvurucu: Mehmethan KAMBUROĞLU I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davada kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarına dayanılarak gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 8/8/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. 5. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 7. Başvurucu, jandarma uzman erbaş alımı sınavında başarılı olmuş ve Kastamonu 5. Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı bünyesinde uzman erbaş sıfatıyla kursiyer olarak görev yapmaya başlamıştır. Hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması üzerine başvurucunun sözleşmesi 1/11/2017 tarihinde feshedilmiştir. Başvurucu, sözleşmesinin feshine dair işlemin iptali istemiyle idari yargıda dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, işlemin hukuka aykırı olduğunu, sözleşmenin feshine ilişkin somut gerekçelerin kendisine bildirilmediğini ve mağdur olduğunu ileri sürmüştür. 8. Kastamonu İdare Mahkemesi (Mahkeme) 8/6/2018 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararda; başvurucu hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından yürütülen yargılamalarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verildiği, mala zarar verme suçundan adli para cezasına hükmedildiği, başvurucunun dosyasında anılan suçlardan yargılandığı ve fillerin sübuta ermesi neticesinde ceza aldığı, HAGB kararı verildiği şeklinde menfi not bulunduğu ve bu nedenle güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı belirtilmiştir. Mahkeme, anılan suçların dava tarihinde yürürlükte olan Uzman Erbaş Yönetmeliği\’nin (Yönetmelik) 6. maddesinin (ı) bendinde sayılan katalog suçlar arasında yer almadığı, yargılamalara konu fiillerin oluş şekli ve niteliği gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun kriminal bir kişiliğe sahip olduğunun ya da suç işleme hususunda ısrarcı olduğunun söylenemeyeceği, kursiyerlik görevine alınma sürecinde hakkında herhangi bir olumsuzluk bulunmayan ve eğitimini başarıyla tamamlayan başvurucunun göreve devam edeceği hususunda haklı beklentiye girdiği gerekçesiyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varmıştır. 9. Jandarma Genel Komutanlığı (İdare) tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Dava Dairesi (Daire) 12/12/2018 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Daire kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: \”Dosyanın incelenmesinden, Kastamonu 5. Eğitim Alay Komutanlığı\’nda Uzman Erbaş kursiyeri olarak görev yapan davacı hakkında yaptırılan güvenlik soruşturmasının, \’Şebinkarahisar Asliye Ceza Mahkemesi\’nin E:2017/21 K:2017/72 sayılı dosyasında tehdit suçundan, E:2013/26 sayılı dosyasında basit yaralama, mala zarar verme suçundan yargılandığı ve fiillerin sübuta ermesi neticesinde ceza aldığı, HAGB kararı verildiği\’ şeklinde olumsuz not bulunması nedeniyle olumsuz sonuçlandırılarak, sözleşmesinin feshedilmesi

HAGB Memuriyete Engel mi: HAGB Nedeniyle Kamu Görevinden Çıkarma veya Sözleşmenin Feshi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mecburi Hizmet Süresi Sona Ermeden İlişiği Kesilenler, Hekimlik Mesleğini İcra Edebilirler mi

Mecburi Hizmet Süresi Sona Ermeden Tabip Subay ve Diş Hekimlerinin İlişiklerinin Kesilmesi AYM Kararı – Değerlendirme Dava Konusu Kural Dava konusu kuralda, Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına tıp fakültelerinde okuyan tabip subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenlerin kalan yükümlülük süresince hekimlik mesleğini icra edemeyecekleri öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Dava dilekçesinde özetle; ordudan ilişiği kesilen doktor subayların uzun bir süre hekimlik mesleğini icra edememelerinin makul bir gerekçesi olmadığı, uzun süreler mesleki faaliyetten menedilmelerinin ölçüsüz bir cezalandırmaya dönüşebileceği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kanun koyucunun tabip subaylar hakkında belirli sürelerle öngördüğü mecburi hizmet yükümlülüğüne uyulmaması hâlinde yaptırım öngörmesi, bunların niteliğini ve şartlarını belirlemesi hususunda takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak çalışma hakkı ve özgürlüğü ile kamu hizmetine girme hakkı sınırlandırılırken öngörülen yaptırımla ulaşılmak istenen meşru amaç arasında makul dengenin sağlanması gerekir. Kuralın orantılılığı hususunda söz konusu yaptırımın şartları, kapsamı ve ağırlığı dikkate alınmalıdır. Kuralda öngörülen yaptırım, tabip subayların mahkeme veya disiplin kurulu kararıyla ilişiklerinin kesilmesi şartına bağlanmıştır. Dolayısıyla belirtilen nedenler dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan tabip subaylar hakkında tazminat dışında herhangi bir yaptırım uygulanması söz konusu değildir.  Bununla birlikte kural kapsam itibarıyla ilişiği kesilen tabip subayların bağımsız olarak ya da özel kuruluşlarda veya kamuda hekimlik mesleğini icra etmelerine yasak getirmektedir. Kuralda öngörülen yaptırımın ağırlığı hususu ise mecburi hizmet yükümlülüğünün tamamlanamayan kısmına göre değişkenlik göstermektedir. İlgili mevzuatlarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan tabip subaylar için 15 yıl süreyle mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca subay olarak nasbedildikten sonra öğrenim, kurs, staj ve sürekli görev nedeniyle yurt dışına gidenler ile silahlı kuvvetler hesabına yurt içinde öğrenim, eğitim ve kurs görenler için sekiz yılı geçmemek üzere ek yükümlülük süreleri öngörülmüştür. Bu itibarla mecburi hizmet süresinin tamamlanmayan kısmına bağlı olarak farklı sürelerle ilgililer hakkında yaptırım uygulanması, göreve başladıktan kısa süre sonra ilişiği kesilen tabip subayların oldukça uzun süreler bağımsız olarak ya da özel kurumlarda veya kamuda farklı bir pozisyonda hekimlik mesleğini icra edememeleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu yönüyle kuralın hekimlik mesleğinin uzun süre icra edilememesi bakımından kişiler üzerinde aşırı bir külfete sebebiyet vereceği görülmüştür. Sonuç olarak kişinin uzun süreler kamuda ya da özel sektörde hekimlik mesleğini icra etme imkânını ortadan kaldıran kuralın kamu düzeninin sağlanması amacı bakımından orantılı olmadığı değerlendirilmiş, kuralla çalışma hakkı ve özgürlüğü ile kamu hizmetine girme hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirildiği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  İlgili Mevzuat için Tıklayınız 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun Madde 28 Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir. İcrayı sanat etmesine mani ve gayrıkabili şifa bir marazı aklı ile malul olduğu bilmuayene tebeyyün eden tabipler, Sağlık Bakanlığının teklifi ve Sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla icrayı sanattan menolunur ve diplomaları geri alınır. Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına tıp fakültelerinde okuyan tabip subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince hekimlik mesleğini icra edemezler. Madde 45 Diş hekimliği mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir. İcrayı sanata mani ve gayri kabili şifa bir marazı akli ile malul olduğu bilmuayene tebeyyün eden diş tabibi ve dişçiler, Sağlık Bakanlığının teklifi ve Sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla icrayı sanattan menolunur ve diploma veya ruhsatnameleri geri alınır. Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına diş hekimliği fakültelerinde okuyan diş hekimi subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince diş hekimliği mesleğini icra edemezler. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2018/95 Karar Sayısı : 2023/221 Karar Tarihi : 27/12/2023 R.G. Tarih – Sayı : 18/4/2024 – 32521 İptal Davasın Açan: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 126 milletvekili İptal Davasının Konusu: 1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un; 5. maddesiyle 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28. maddesine eklenen üçüncü fıkranın, 6. maddesiyle 1219 sayılı Kanun’un 45. maddesine eklenen üçüncü fıkranın, İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ 7078 sayılı Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı; 1. 5. maddesiyle 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28. maddesine eklenen üçüncü fıkra şöyledir: Ek fıkra: 15/8/2017-KHK-694/5 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/5 md.) Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına tıp fakültelerinde okuyan tabip subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince hekimlik mesleğini icra edemezler.” 2. 6. maddesiyle 1219 sayılı Kanun’un 45. maddesine eklenen üçüncü fıkra şöyledir: Ek fıkra: 15/8/2017-KHK-694/6 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/6 md.) Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına diş hekimliği fakültelerinde okuyan diş hekimi subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince diş hekimliği mesleğini icra edemezler.” İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 17/5/2018 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. ESASIN İNCELENMESİ Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Yakup MACİT

Mecburi Hizmet Süresi Sona Ermeden İlişiği Kesilenler, Hekimlik Mesleğini İcra Edebilirler mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İş Kazası Sonucu Maluliyet Oranına İtiraz Edilmemesi Halinde Karşı Taraf Lehine Kazanılmış Hak Oluşur mu

Maluliyet Oranına İtiraz Edilmemesi Nedeniyle Karşı Taraf Lehine Kazanılmış Hak Oluşur mu? Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru – Özet Olaylar Başvurucu, işçi olarak çalıştığı maden ocağında meydana gelen kazada sol ayak tendonunda yırtık ve sağ elinde kesi oluşacak şekilde yaralanmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı Ankara Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezince (SGK Sağlık Merkezi) düzenlenen raporda başvurucunun meslekte kazanma gücü kaybı/maluliyet oranı (sürekli iş göremezlik derecesi) %14 olarak tespit edilmiş ve bu raporda kontrol muayenesi gerektiği hususuna da yer verilmiştir. Başvurucunun asliye hukuk mahkemesinde (mahkeme) açtığı dava devam ederken SGK Sağlık Merkezince yapılan kontrol muayenesi üzerine düzenlenen raporda da başvurucunun meslekte kazanma gücü kaybı oranı %14 olarak tespit edilmiştir. Yargılama sürecinde davalı işveren SGK Sağlık Merkezince tespit edilen %14 maluliyet oranına itiraz etmiştir. Bunun üzerine mahkeme dosyanın Adli Tıp 3. İhtisas Kuruluna (ATK) gönderilerek gerektiğinde şahıs da hazır edilecek şekilde rapor aldırılmasına karar vermiştir. ATK tarafından düzenlenen raporda başvurucunun maluliyet oranı %19 olarak tespit edilmiştir. Başvurucu, Mahkemeye sunduğu dilekçesinde ATK tarafından düzenlenen raporda iş gücü kaybı oranı %19 olarak tespit edildiğinden tazminat hesabında bu oranın dikkate alınması gerektiğini belirtmiş; aksi takdirde ATK Genel Kurulundan rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkeme ise SGK Sağlık Merkezi tarafından %14 olarak belirlenen maluliyet oranına başvurucunun itiraz etmediği, davalı tarafın itirazı üzerine dosyanın ATK\’ya gönderildiği ve maluliyet oranının arttığı dikkate alındığında maluliyet oranı bakımından davalı taraf lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğu değerlendirmesinde bulunarak dosyanın ATK Genel Kuruluna gönderilmesi yönündeki talebi reddetmiş ve kusur oranlarının tayini için dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmesine karar vermiştir. İddialar Başvurucu, iş kazasına bağlı olarak açılan davada maluliyet oranının daha yüksek hesaplandığı Adli Tıp Kurumu raporunun hükme esas alınmaması ve gerçek zararlarının karşılanmaması nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda başvurucunun maluliyet oranının daha yüksek olabileceği mahkemece uyuşmazlığın çözümü için başvurulan bilirkişi incelemesi yoluyla olgusal olarak tespit edilmiştir. Ancak bu durumun salt usule ilişkin sebeplerle, zararının belirlenmesinde değerlendirmeye alınmaması ve başvurucunun bu bağlamdaki fazlaya ilişkin talepleri için yeni bir dava açma yoluna yönlendirilmesi başvurucuyu gerçekte maddi hukuka göre sahip olabileceği hakkını aynı davada tam olarak talep etme imkânından yoksun bırakmıştır. Dolayısıyla usule ilişkin bu uygulamanın başvurucunun söz konusu hakkı elde etmek amacıyla açtığı davayı anlamsız hâle getirmiş, bu suretle başvurucuya şahsi olarak ağır ve orantısız bir külfet yüklemiştir. Bu itibarla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Diğer yandan somut olaydaki gibi iş kazasına bağlı olarak meydana gelen iş gücü kaybından doğan zararın tazmini talebine ilişkin davalarda kişilerin maluliyet oranının belirlenmesi uzmanlık gerektiren teknik bir konudur. Nitekim mahkemeler de uygulamada tereddütlü durumlarda maluliyet oranının tespiti için resen ya da tarafların talebi üzerine bilirkişi incelemesi yoluna başvurmaktadır. Dolayısıyla bu tür teknik bir konuda, dava açtığı sırada kişiden maluliyet oranının gerçekte ne olduğunu net bir şekilde öngörmesini ve davadaki talebini buna göre kesin olarak oluşturmasını/sınırlandırmasını beklemek işin mahiyeti ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı İsmail Tuncel Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/8609 Karar Tarihi: 21/12/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Duygu KALUKÇU Başvurucu: İsmail TUNCEL I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, iş kazasına bağlı olarak meydana gelen iş gücü kaybından doğan zararın tazmini talebiyle açılan davada Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilen maluliyet oranına davacı tarafından itiraz edilmemesi sebebiyle maluliyet oranı yönünden karşı taraf lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle maluliyet oranının daha yüksek hesaplandığı Adli Tıp Kurumu raporunun hükme esas alınmaması suretiyle gerçek zararın belirlenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 13/3/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. 6. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 8. Başvurucu, işçi olarak çalıştığı T. Madencilik ve Sanayi Yatırımlar Anonim Şirketine (T.A.Ş.) ait maden ocağında 24/6/2010 tarihinde meydana gelen kazada sol ayak tendonunda yırtık ve sağ elinde kesi oluşacak şekilde yaralanmıştır. 9. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu tarafından düzenlenen 25/5/2011 tarihli raporda 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu\’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kazanın iş kazası niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı Ankara Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezince (SGK Sağlık Merkezi) düzenlenen 26/10/2011 tarihli raporda ise başvurucunun meslekte kazanma gücü kaybı/maluliyet oranı (sürekli iş göremezlik derecesi) %14 olarak tespit edilmiştir. Anılan raporda 1/10/2012 tarihinde kontrol muayenesi gerektiği hususuna da yer verilmiştir. 10. Başvurucu 19/1/2012 tarihinde Soma 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebiyle belirsiz alacak davası açmıştır. Dava dilekçesinde, SGK Sağlık Merkezince yapılan değerlendirmede iş kazası sonucu meslekte kazanma gücü kaybı oranının %14 olarak tespit edildiğini belirten başvurucu, buna dair raporu Mahkemeye hukuki delil olarak ibraz etmiştir. Dava devam ederken SGK Sağlık Merkezince yapılan kontrol muayenesi üzerine düzenlenen 26/11/2012 tarihli raporda da başvurucunun meslekte kazanma gücü kaybı oranı %14 olarak tespit edilmiştir. 11. Yargılama sürecinde davalı işveren, SGK Sağlık Merkezince tespit edilen %14 maluliyet oranına itiraz etmiştir. Bunun üzerine Mahkeme 1/10/2013 tarihli duruşmada dosyanın Adli Tıp 3. İhtisas Kuruluna (ATK) gönderilerek gerektiğinde şahıs da hazır edilecek şekilde hakkında rapor aldırılmasına karar vermiştir. ATK tarafından düzenlenen 24/2/2014 tarihli raporda başvurucunun maluliyet oranı %19 olarak tespit edilmiştir. 12. Başvurucu, Mahkemeye sunduğu 5/6/2014 tarihli dilekçesinde ATK tarafından düzenlenen raporda iş gücü kaybı oranı %19 olarak tespit edildiğinden tazminat hesabında bu oranın dikkate alınması gerektiğini belirtmiş; aksi takdirde ATK Genel Kurulundan rapor alınmasını talep etmiştir. Mahkeme ise 1/7/2014 tarihli duruşmada, SGK Sağlık Merkezi tarafından %14 olarak belirlenen maluliyet oranına başvurucunun itiraz etmediği,

İş Kazası Sonucu Maluliyet Oranına İtiraz Edilmemesi Halinde Karşı Taraf Lehine Kazanılmış Hak Oluşur mu Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Davada Bilirkişi Raporuna İtiraz Edilmemesi, Karşı Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Oluşturur mu

Davada Bilirkişi Raporuna İtiraz Edilmemesi, Karşı Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Oluşturur mu AYM Kararı – Özet Olaylar Başvurucular, murisleri S.Ö.nün davalı M.S.K.nın sevk ve idaresindeki araçta bulunduğu sırada meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybetmesi üzerine sigorta şirketi ve araç işleteni aleyhine tazminat davası açmıştır. Mahkeme bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gitmiş, alınan ilk bilirkişi raporunda başvurucular için ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır. Davalı tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmesi üzerine mahkeme, ek rapor alınmasına; söz konusu ek rapora da yapılan itiraz üzerine yeniden ek rapor alınmasına karar vermiştir. Başvurucular, üçüncü bilirkişi raporunda hesaplanan zarar miktarının Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2010/470 sayılı dosyasında görülen davada talep ettikleri tazminat miktarını aşan kısmına ilişkin olarak yeni bir dava açmıştır. Mahkeme davayı kısmen kabul etmiş; ilk bilirkişi raporunda hesaplanan miktarlar üzerinden maddi tazminata hükmetmiş, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; davacı tarafça itiraz edilmeyen ilk bilirkişi raporunda hesaplanan miktarın davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiğinden ilk rapor doğrultusunda karar verilmesi gerektiği, usuli kazanılmış hakkın davacıların itiraz etmediği ilk bilirkişi raporunda belirlenen zarar miktarı dışında kalan kısmı sona erdirme işlevinin söz konusu olduğu, ek dava açılmasının da karşı taraf lehine oluşan bu hakkı sona erdirmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Anılan karar kanun yolu incelemelerinden geçerek kesinleşmiştir. İddialar Başvurucular, trafik kazasına bağlı olarak açtıkları davalarda zarar miktarının daha yüksek hesaplandığı ek bilirkişi raporunun hükme esas alınmaması ve gerçek zararlarının karşılanmaması nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda mahkeme, ölen yakınlarının desteğinden yoksun kalmaları nedeniyle başvuruculara ödenmesi gereken maddi tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gitmiş; bu kapsamda düzenlenen ilk bilirkişi raporunda varsayıma dayanılarak hesaplama yapıldığını değerlendirmiş, ayrıca davalı tarafın da bu husustaki itirazlarını gözeterek bilirkişiden ek rapor istemiştir. Bu ek raporda başvurucuların maddi destek kaybının ilk rapordakinden daha yüksek hesaplanmasına ve tespit edilen fazlaya ilişkin bu miktarı başvurucular ek dava yoluyla talep etmesine rağmen mahkeme, başvurucuların ilk bilirkişi raporuna itiraz etmemesinin miktar yönünden karşı taraf lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluşturduğunu kabul ederek ek bilirkişi raporunu hükme esas almamış ve bu kapsamdaki tazminat taleplerini reddetmiştir. Bu çerçevede başvurucuların uğradığı maddi zararları mahkemece uyuşmazlığın çözümü için başvurulan bilirkişi incelemesi yoluyla olgusal olarak tespit edildiği hâlde bu zararın salt usule ilişkin sebeplerle karşılanmaması, başvurucuların gerçekte maddi hukuka göre sahip oldukları haklarının bizzat yargı kararıyla ortadan kaldırılması sonucunu doğurmuş ve başvurucuları, alacaklarını tam olarak talep etme imkânından yoksun bırakmıştır. Dolayısıyla usule ilişkin bu uygulamanın başvurucuların söz konusu hakkı elde etmek amacıyla açtıkları davayı anlamsız hâle getirdiği ve bu suretle başvuruculara şahsi olarak ağır ve orantısız bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu itibarla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ahmet Özgan ve Şule Özgan Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/21347 Karar Tarihi: 21/12/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Gülbin AYNUR Başvurucular: Ahmet ÖZGAN, Şule ÖZGAN I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru; trafik kazası neticesinde meydana gelen ölümden dolayı açılan destekten yoksun kalma tazminatı davasının ilk bilirkişi raporunda hesaplanan zarar miktarına davacılar tarafından itiraz edilmemesi sebebiyle miktar yönünden karşı taraf lehine usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle zarar miktarının daha yüksek hesaplandığı ek bilirkişi raporunun hükme esas alınmaması suretiyle kısmen reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 30/6/2020 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. 6. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 8. Başvurucuların murisi S.Ö. 28/4/2006 tarihinde davalı M.S.K.nın sevk ve idaresindeki araçta bulunduğu sırada meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. 9. Başvurucular, sigorta şirketi ve araç işleteni aleyhine 27/10/2010 tarihinde Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmış; dava dilekçesinde araç sürücüsünün kazaya %100 kusurlu şekilde sebebiyet verdiğini, murislerinin desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek her biri için ayrı ayrı 1.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 28/4/2006\’dan itibaren işletilecek faizle davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi talebinde bulunmuştur. 10. Mahkeme, uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gitmiştir. Bu kapsamda aktüerya/hesap bilirkişisinden alınan 16/7/2012 tarihli ilk bilirkişi raporunda başvurucu Şule Özgan için 90.578,59 TL; başvurucu Ahmet Özgan için 13.193,27 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır. 11. Anılan bilirkişi raporunun Mahkemeye ibraz edilmesi sonrasında yapılan 7/11/2012 tarihli ilk duruşmada davalı taraf, söz konusu bilirkişi raporuna itiraz ettiğini bildirmiş; başvurucular ise rapora bir itirazda bulunmamıştır. 12. Başvurucular fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 1/10/2012 tarihinde davayı ıslah etmiş, talep ettikleri maddi tazminat miktarını 16/7/2012 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilen zarar miktarı doğrultusunda yükseltmiştir. 13. Mahkeme 23/1/2013 tarihli duruşmada, bilinen döneme ilişkin emsal işçilerin ücret bordroları celbedilmeden hesaba gönderilerek asgari ücretin belli bir katı belirlenip varsayıma dayanılarak hesaplama yapıldığından önceki rapora ilişkin usuli kazanılmış haklar da gözetilip dosyanın daha önceden rapor tanzim eden bilirkişiye tevdi edilmesi suretiyle yeniden rapor alınmasına karar vermiştir. 14. Anılan karar üzerine düzenlenen 4/3/2013 tarihli ikinci bilirkişi raporunda başvurucu Şule Özgan için 108.957,81 TL, başvurucu Ahmet Özgan için 13.495,01 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır. 15. Söz konusu bilirkişi raporunun Mahkemeye ibraz edilmesi sonrasında yapılan 22/3/2013 tarihli duruşmada hazır bulunan başvurucular bilirkişi raporuna itirazlarının olmadığını belirtmiştir. Davalı taraf ise 15/4/2013 tarihinde verdiği itiraz dilekçesinde hesap bilirkişisinin asgari ücretin 1,3 katı oranında hesaplama yapmasının uygun olmadığını belirtmiş; 10/5/2013 tarihli duruşmada da başvurucuların murisinin de alkollü olması, alkollü olduğunu bildiği arkadaşının sevk ve idaresindeki araca binmesi, 1977 doğumlu başvurucu Şule Özgan\’ın evlenme ihtimalinin raporda düşük olarak tespit edilmesi nedeniyle zararın yeniden hesaplanmasını talep etmiştir. 16. Davalı tarafın itirazlarını da değerlendiren Mahkeme 14/5/2013 tarihli duruşmada, müteveffanın çalıştığı kurumdan celbedilen maaş bordrolarının 2006 yılına kadar olduğunun, bilirkişi tarafından 2006 yılından sonraya ilişkin ücret bordrolarının bulunmadığından bahisle yeniden

Davada Bilirkişi Raporuna İtiraz Edilmemesi, Karşı Taraf Lehine Usuli Kazanılmış Hak Oluşturur mu Read More »