Ceza Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Terör Örgütü Üyeliği Suçuyla ilgili Yapılan Yargılamada Suç Oluşturmayan Eylemler Nedeniyle Ceza Verilmesi

Suç Oluşturmayan Eylemler Nedeniyle Ceza Verilmesi Suç Oluşturmayan Eylemler Nedeniyle Ceza Verilmesi: Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesinin genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlamı ve önemi olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili bir şekilde uygulanması sağlanmaktadır Anayasa Mahkemesi, bir kimsenin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi için “Kişinin örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, örgütün bir parçası olmayı istemesi ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağlaması gerekir.” şeklinde, eldeki başvurunun çözümlenmesinde de anahtar olan bazı değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu karar ve onu takip eden kararlarda örgüte üye olmanın “fiilî bir katılma olduğu ve dolayısıyla üyeliğin suç olarak kabul edilmesinin ve cezalandırılmasının altında yatan sebebin, terör örgütü üyesi olan kişinin aslında bu şekilde terör örgütünün toplum için arz ettiği tehlikeye bilerek ve isteyerek katkı sağlaması olduğu, kişinin örgütün hiyerarşik yapısına bilerek ve isteyerek dâhil olduğunun yeterli bir gerekçe ile ispat edilmesi gerektiğini” ifade etmektedir. Yargıtay da FETÖ/PDY’nin oldukça uzun süredir mahkemelerce ve devlet kurumlarınca terör örgütü olarak kabul edilen, toplum tarafından da öyle bilinen bir örgüt olmadığını göz önünde bulundurmuştur. Yargıtay, birçok kararında “FETÖ/PDY’nin başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı, sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen gösterdiği” ve toplumun her katmanının büyük bir kesimi tarafından da böyle algılandığı tespitini yapmıştır. Gerçekten de toplumda önemli bir kesim, bu yapılanmanın illegal yönünü bilmeden sosyal ve ekonomik alanda gelişerek kurumsallaşmasına ve faaliyetlerine destek olmuştur. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında; bir kimsenin FETÖ/PDY’ye üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için örgütün niteliğini ve amaçlarını bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağladığının gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak Yargıtay, terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçlarının doğrudan kasıt ve özel saikle işlenebilen suçlar olduğu da gözetildiğinde FETÖ/PDY’nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgütünün amacına hizmet ettiği ve sanıklarca da bunun bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceğini, kişilerin hukuki durumlarının kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesinde zaruret bulunduğunu ifade etmiştir. Başka bir deyişle Yargıtay bir kişinin söz konusu örgüte üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için sempati ve iltisak boyutunu aşarak terör örgütü niteliğini ve amaçlarını bilerek örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli delillere dayanılmasının şart olduğunu belirtmiştir. Terör Örgütü Üyeliği Suçuyla ilgili Yapılan Yargılamada Suç Oluşturmayan Eylemler Nedeniyle Ceza Verilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Ayten Karadağ Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/57189 Karar Tarihi: 16/7/2025 Birinci Bölüm – Karar Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Recai AKYEL, Selahaddin MENTEŞ, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL Raportör: Ayça GANİDAĞLI DEMİRCİ Başvurucu: Ayten KARADAĞ I. Başvurunun Özeti 1. Başvuru, terör örgütü üyeliği suçuyla ilgili olarak yapılan yargısal yorumların öngörülebilir olmaması ve mahkûmiyet kararında suç oluşturmayan bazı eylemlere dayanılması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde gerçekleştirilen işlemler nedeniyle başka temel hakların ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri de içermektedir. 2. Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında 17/25 Aralık süreci sonrasında terör örgütü ile ilişki ve irtibat hâlinde olmasından dolayı gözaltına alınan ve kayyum atanan Zaman Gazetesi yazarlarına sahip çıkılması amacıyla Çanakkale’de basın açıklamaları ve yürüyüşler gerçekleştirildiği, terör örgütünün talimatları ile hareket eden sivil toplum örgütü üyelerinin bu eylemlerde ön saflarda yer aldıkları, Zaman Gazetesine ve yakalanan örgüt mensuplarına sahip çıkmaları ve Mercek kod adlı gizli tanığın FETÖ/PDY’nin Çanakkale kadın yapılanması hakkında verdiği beyanları doğrultusunda aralarında başvurucunun da bulunduğu kişiler hakkında soruşturma başlatmıştır. 3. Başvurucu; kollukta müdafiinin de hazır bulundurulmasıyla şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde; K.T. isimli işyerinde eşi ile birlikte çalışmakta olduğunu, 2011 yılında eşi ve oğlu ile birlikte umreye gittiğini, bunun dışında yurt dışına çıkmadığını, herhangi bir kod isim kullanmadığını ifade etmiştir. Sevgi Kadınlar Kültür ve İletişim Derneği’nin (SEVGİDER) üye ve başkan yardımcısı olduğunu, 2015 yılında da bu Dernekten kaydını sildirdiğini, herhangi bir yere bağışta bulunmadığını, bir dönem Zaman Gazetesine işyerinden dolayı abone olduklarını, uzun yıllar önce kendisi ve çocukları adına faizsiz kurum olması nedeniyle Asya Katılım Bankası A.Ş.de (Bank Asya) hesap açtıklarını, maaşının da Bank Asyadaki hesabına yattığını belirtmiştir. Ayrıca üç çocuğunun da G.K.ya gittiğini, devam eden süreçte de bu okula kayyum atandığı için devlet kontrolünde olmasından dolayı okuldan almaya ihtiyaç duymadığını ve iki çocuğunun bu okula devam ettiğini ifade etmiştir. Zaman Gazetesi için yapılan protesto eylemine iki gün katıldığını, bu eyleme katılım için kimseden talimat almadığını, herhangi bir slogan atmadığını sadece merakından dolayı içlerinde bulunduğunu, bilerek herhangi bir terör örgütünün faaliyetlerine katılmadığını savunmuştur. Başvurucu, Çanakkale 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgusunda da kollukta alınan ifadesini tekrar etmiştir. 4. Mercek kod adlı gizli tanık, FETÖ/PDY’nin Çanakkale kadın yapılanması hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Gizli tanık Mercek’in anlatımları şöyledir: “…Ev Anneleri ise kendilerine bağlanan 3 veya 5 evin ihtiyaçları[nın] karşılanmasında birinci derecede sorumludurlar, ayrıca çevrelerinde bulunan şahıslardan bu evler için para toplayarak İl Sorumlusu [G.B.nin] yardımcısına bağlı faaliyet göstermektedirler. Çanakkale İlinde ev anneleri [Ş.İ.ye] karşı sorumluydular, [Ş.İ.nin] Ankara iline gitmesi sonucunda onun yerine gelen [H.K.Y.ye] karşı sorumlu faaliyet göstermektedirler… Öğrenciler arasında düzenlenen maklube, çiğ köfte partileri, sinema izletimleri ve kermeslerden taraftar kazanılmaktadır. Kermeslerin düzenlenmesi ve hayata geçirilmesi ev anneleri tarafından yapılmaktadır… Ev anneleri ablalardan bağımsız örgüt elemanları olarak il sorumlu yardımcısına bağlı faaliyet göstermektedirler. Bunlar öğrencileri cemaate kazandırmak için kermes, himmet ve benzeri faaliyetleri tertip ederek hayata geçirmektedirler.“ 5. Gizli tanık Mercek’in 14/12/2016 tarihli fotoğraf teşhis işlemindeki başvurucuyla ilgili beyanları şöyledir: “…ev annesini Ayten KARADAĞ [başvurucu] ismi ile tanırım, … Kendilerine ait olan […] [K.U.] isimli iş yerlerinden örgüt evlerinin ve örgüt yurtlarının ihtiyaçları[nı] karşılardı. Kendisi örgütsel toplantılara katılmaktadır. Himmet adı altında toplanan paralardan bilgisi vardır. Hatırladığım kadarıyla

Terör Örgütü Üyeliği Suçuyla ilgili Yapılan Yargılamada Suç Oluşturmayan Eylemler Nedeniyle Ceza Verilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Örgütün Nihai Amacını Bilmeyen ve Meşruiyet Vitrini Olarak Kullanılan Katlarla İrtibatlı Kişilere Ceza Verilir mi

Örgütün Nihai Amacını Bilmeyen ve Meşruiyet Vitrini Olarak Kullanılan Katlarla İrtibatlı Kişilere Ceza Verilmesi Yargıtay 3. Ceza Dairesi Esas No: 2022/19039 Karar No: 2025/21179 Karar Tarihi: 09.09.2025 Mahkemesi: Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi İlk Derece Mahkemesi: Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesi Suç: Silahlı terör örgütüne üye olma Hüküm: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314/2. maddesi, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi, TCK’nın 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca verilen mahkûmiyet kararına ilişkin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280/1-a maddesi uyarınca esastan reddi Tebliğname Görüşü: Onama Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü; Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, yasal şartları oluşmadığından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 299/1. maddesi gereğince REDDİNE, Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi; Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; Ayrıntıları Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2017/1809 esas ve 2017/5155 sayılı kararında ve Dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda açıklandığı üzere; Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir. Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, Cürüm İşlemek İçin Örgütlenme, S. 383 vd.). Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır (Toroslu Özel Kısım S. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt S.28, Özgenç Genel Hükümler S. 280). Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 2015/3 esas sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören, fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, Örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği yönünde hakkında yeterli delil bulunmayan sanığın eylem ve bağlantısının, örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmamış olması nedeniyle örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağı gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi kanuna aykırı bulunmakla, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan belirtilen sebepten dolayı hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 302/2. maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, dava dosyasının, CMK’nın 304. maddesi uyarınca Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.09.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Örgütün Nihai Amacını Bilmeyen ve Meşruiyet Vitrini Olarak Kullanılan Katlarla İrtibatlı Kişilere Ceza Verilmesi Hukuka Aykırıdır Örgütün Nihai Amacını Bilmeme ve Meşruiyet Vitrini ile İrtibatlı Olma: Örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği yönünde hakkında yeterli delil bulunmayan, örgütün gizli haberleşme programlarını kullanmayan, kod adı bulunmayan sanığın; silahlı terör örgütü FETÖ/PDY’nin kamuoyunca da bilinen operasyonel eylemlerinden sonra örgütsel herhangi bir faaliyetinin tespit edilememesi ve operasyonel eylemlerden önceki döneme ilişkin belirtilen eylem ve bağlantısının ise sanığın örgütün nihai amacını bildiği, bu amacı bilerek örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk boyutuna ulaşmamış olması nedeniyle örgüt üyeliği suçunu oluşturmayacağı gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu mahkumiyet hükmü kurulması isabetsizdir. (2709 s. K. m. 138) (5237 s. K. m. 3, 61, 220, 282, 314) (5549 s. K. m. 15) (5271 s. K. m. 232, 299, 302) (16. CD. 24.04.2017 T. 2015/3 E. 2017/3 K.) (16. CD. 26.10.2017 T. 2017/1809 E. 2017/5155 K.) Yargıtay 3. Ceza Dairesi Esas No: 2023/6231 Karar No: 2025/17340 Karar Tarihi: 17.06.2025 Bölge adliye mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle; Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü; Sanıklar …, … ve … müdafilerinin duruşmalı inceleme taleplerinin, yasal şartları oluşmadığından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 299/1 inci maddesi gereğince REDDİNE, Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi; Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; I- Sanık … müdafiinin vekalet ücretine hasren yapmış olduğu temyiz başvurusunun incelenmesinde; Temyiz incelemesine konu dava dosyasında sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede, sanık … yönünden hem 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 282/1-4 fıkraları uyarınca hem de 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun‘un 15. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın gerekçe kısmında 5549 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan sanığın mahkumiyetine karar verildiğine dair gerekçe oluşturulduğu

Örgütün Nihai Amacını Bilmeyen ve Meşruiyet Vitrini Olarak Kullanılan Katlarla İrtibatlı Kişilere Ceza Verilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Demirhan ve Diğerleri Kararı: ByLock Gerekçesiyle Ceza Verilmesi

AİHM Demirhan ve Diğerleri Kararı: Salt ByLock Kullanımı İddiasına Dayanan Mahkumiyet Kararları, Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz İlkesinin İhlalidir AİHM Demirhan ve Diğerleri Kararı (Başvuru No. 1595/20 ve Birleştirilen 238 Başvuru) © AİHM Demirhan ve Diğerleri Kararı, Sözleşme’nin 44 § 2. maddesinde belirtilen koşullar altında kesinleşecek olup redaksiyonel revizyona tabi olabilir. Madde 7 • Kanunsuz suç olmaz • Kanunsuz ceza olmaz Madde 6 § 1 (ceza) • Adil yargılama • Suçun maddi ve manevi unsurlarını bireyselleştirilmiş bir şekilde gerektiği gibi ortaya koymadan, şifreli mesajlaşma uygulaması ByLock’un kullanımına kesin olarak dayanan silahlı terör örgütü üyeliğinden mahkûmiyetler • Özellikle yerel mahkemelerin ByLock kullanımını nitelendirmesinden ve yargının ByLock delillerine ilişkin benimsediği tek tip ve küresel yaklaşımdan kaynaklanan Yüksel Yalçınkaya – Türkiye [BD] davasında tespit edilen ihlallerden ayrılmak için bir neden yoktur Madde 41 • Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye [BD] davasında uygulanan yaklaşım: ihlallerin tespiti, uğranılan manevi zararlar için yeterli adil tazmin ve talep edilmesi halinde ceza yargılamasının yeniden açılması, diğer benzer ihlalleri önlemek veya gidermek için gerekli olabilecek genel tedbirlere halel gelmeksizin en uygun tazminat biçimi • Bu tür takip başvuruları bakımından herhangi bir masraf ve gider ödemesi verilmesi haklı değildir. (Anılan AİHM Yalçınkaya Kararı ve karara ilişkin değerlendirmelere sitemizden ulaşabilirsiniz.) Giriş 1. Dava, başvuranların, Türk makamları tarafından “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması” (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması, bundan sonra “FETÖ/PDY” olarak anılacaktır) olarak tanımlanan silahlı terör örgütüne üyelikten mahkûmiyetlerine ilişkindir. Söz konusu mahkûmiyetler, yerel mahkemelerin FETÖ/PDY üyelerinin münhasıran kullanımı için tasarladığına karar verdiği “ByLock” adlı şifreli mesajlaşma uygulamasının başvuranlar tarafından kullanılmasına kesin olarak dayandırılmıştır. Olaylar 2. Başvuru sahiplerinin listesi, AİHM kararı ekinde yer almaktadır. 3. Hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanı Sayın Abdullah Aydın tarafından temsil edilmiştir. 4. Tarafların ileri sürdüğü davanın olguları aşağıdaki şekilde özetlenebilir. I. Olayın Arka Planı 5. 15-16 Temmuz 2016 gecesi, kendilerine “Yurtta Sulh Konseyi” adını veren Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından oluşan bir grup, demokratik yollarla seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu, Hükümeti ve Cumhurbaşkanını devirmeyi amaçlayan bir askeri darbe girişiminde bulundu. 6. Darbe girişimi sırasında, darbecilerin kontrolündeki 8.000’den fazla askeri personel, Parlamento binası ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi de dahil olmak üzere birçok stratejik devlet binasını bombalamış, Cumhurbaşkanı’nın kaldığı otele ve Başbakan’ın içinde bulunduğu konvoya saldırmış, Genelkurmay Başkanı’nı ve çok sayıda üst düzey generali rehin almış, çok sayıda kamu kurumuna saldırmış ve televizyon stüdyolarını işgal etmiş, Boğaziçi köprülerini ve İstanbul havalimanlarını tank ve zırhlı araçlarla kapatmış ve darbe girişimine karşı çıkmak için sokaklara çıkan göstericilere ateş açmıştır. Hükümet tarafından verilen rakamlara göre, söz konusu gece siviller de dahil olmak üzere 253 kişi hayatını kaybetti ve 2.740 kişi yaralandı. Hükümet ayrıca darbe girişimi sırasında F-16 savaş uçakları ve helikopterler de dahil olmak üzere yaklaşık 70 askeri uçak, 3 gemi, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı araç ve yaklaşık 4.000 hafif silahın kullanıldığını belirtti. . Askeri darbe girişiminin ertesi günü, ulusal yetkililer, o dönemde Pensilvanya’da (Amerika Birleşik Devletleri) yaşayan ve FETÖ/PDY’nin lideri olarak kabul edilen Türk vatandaşı Fetullah Gülen ile bağlantılı şebekeyi suçladı. Yetkililer, darbe girişiminin sorumluluğunu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızan FETÖ/PDY üyelerine yükledi. 8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı Suçlar Bürosu, 16 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişimine ilişkin ceza soruşturması başlattı. Bu soruşturma kapsamında bölge savcılıkları, darbe girişimine karıştığı şüphesiyle yargılanan kişiler ile FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu şüphesiyle yargılanan kişiler hakkında ceza soruşturması başlattı. 9. Hükümet, 20 Temmuz 2016 tarihinde 21 Temmuz 2016 tarihinden itibaren doksan günlük bir süre için olağanüstü hal ilan etmiş olup, olağanüstü hal daha sonra her defasında doksan günlük süreler için yedi kez uzatılmıştır. 10. Türk makamları, 21 Temmuz 2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterine, Sözleşme’nin 15. maddesi uyarınca bir askıya alma bildiriminde bulunmuştur (aşağıdaki paragraf 22’ye bakınız; Yüksel Yalçınkaya – Türkiye [BD], no. 15669/20, § 205, 26 Eylül 2023).  (Anılan AİHM Yalçınkaya Kararı ve karara ilişkin değerlendirmelere sitemizden ulaşabilirsiniz.) 11. 18 Temmuz 2018 tarihinde OHAL kaldırıldı. 12. Mevcut başvuruların daha geniş yerel arka planı ve bağlamı, Mahkeme tarafından Yüksel Yalçınkaya davasında (yukarıda anılan, §§ 10-22 ve 108-40) ortaya konmuştur. II. Başvuranların Mahkumiyetleri 13. Yukarıdaki 8. paragrafta belirtildiği üzere, darbe girişiminin ardından ülke genelindeki savcılıklar, FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen kişilere yönelik kapsamlı soruşturmalar başlatmıştır. Bu bağlamda, mevcut başvuranlar hakkında FETÖ/PDY üyeliğinden şüphelenilmesi nedeniyle cezai soruşturma başlatılmış ve daha sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314. maddesinin 2. fıkrası uyarınca silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla dava açılmıştır. 14. Başvurucular çeşitli tarihlerde FETÖ/PDY üyeliğinden mahkûm edilmiş ve bu mahkûmiyetler bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay tarafından onanmıştır. Mahkûmiyetler, başvurucuların, yerel mahkemelerin yalnızca FETÖ/PDY mensuplarının kullanımı için tasarlandığı yönündeki iddialarına, yani “ByLock” adlı şifreli mesajlaşma uygulamasını kullandıkları iddiasına dayandırılmıştır (bu konudaki Yargıtay’ın “önemli kararları” için bkz. yukarıda anılan Yüksel Yalçınkaya, §§ 155-65). Yerel mahkemeler ve makamlar, ByLock kullanımının tespit edilmesinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkûmiyet için tek başına yeterli olduğu görüşündedir (age., § 257). 15. Başvurucuların ByLock kullanımı, soruşturma makamları tarafından Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (Milli İstihbarat Teşkilatı, bundan sonra “MİT” olarak anılacaktır) tarafından Litvanya’da bulunan mesajlaşma uygulamasının ana sunucusundan elde edilen ByLock verileri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda tespit edilmiştir. Söz konusu veriler, yetkililerin başvurucuların ByLock kullanıcı kimlikleri, uygulamanın kullanıldığı cihazların telefon (veya IP) numaraları ve IMEI numaraları, uygulama sunucusuna ilk bağlantı tarihi ve tespit edilen toplam bağlantı sayısı hakkında bilgi edinmesini sağlamıştır (age., §§ 34, 55, 78 ve 80). Söz konusu bilgiler, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (“BTK”) tarafından temin edilen ve Türkiye’deki ByLock IP’lerine bağlantı yapıldığını gösteren internet trafiği verileri (CGNAT verileri olarak da bilinir) (age., §§ 119, 120, 177 ve 319) ve başvurucuların kullandıkları GSM hatlarına ait HTS (Geçmiş Trafik Sorgulama) kayıtları (age., § 80) ile doğrulanmıştır. 16. Başvurucular hakkında delil olarak, varsa, ByLock kullanıldığına dair ikrar, bu uygulamayı kullandığını doğrulayan şifrelenmiş mesaj içerikleri veya bu kullanımı doğrulayan tanık ifadeleri; FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu değerlendirilen sendika, dernek ve/veya vakfa üyelik; FETÖ/PDY iltisaklı kurum, kuruluş veya şirketlerde çalışma ve/veya üye olma veya bu çalışmayla ilgili tanık ifadeleri; yetkililerce FETÖ/PDY’nin mali yapısı içinde değerlendirilen Bank Asya’daki hesap hareketleri; FETÖ/PDY yanlısı yayın veya diğer görsel-işitsel materyal bulundurma; FETÖ/PDY tarafından düzenlendiği değerlendirilen seyahatlere katılma ve Türkiye’den çıkış ve giriş kayıtları; FETÖ/PDY iltisaklı vakıflara bağış yapma; FETÖ/PDY’yi desteklediği değerlendirilen çeşitli gösterilere katılma;

AİHM Demirhan ve Diğerleri Kararı: ByLock Gerekçesiyle Ceza Verilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sicile Şerh Düşülmesi Suretiyle Gerçekleştirilen Elkoyma Tedbirinin Uzun Sürmesi

Sicile Şerh Düşülmesi Suretiyle Gerçekleştirilen Elkoyma Tedbirinin Uzun Sürmesi Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İddialar Başvurucu; sicile şerh düşülmesi suretiyle gerçekleştirilen elkoyma tedbirinin uzun sürmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Olaylar 6/10/2010 tarihinde başvurucuya ait araçla şüpheliler M.B. ve U.K.nın faturası ve bandrolü olmayan sigara taşıyacağının ihbar edilmesi üzerine yapılan aramada, araç içinde gizlenmiş hâlde 2.500 karton sigara ele geçirilmiştir. Sulh ceza mahkemesi, 7/10/2010 tarihinde 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun‘a muhalefet suçu kapsamında araca elkonulmasına karar vermiştir. 2/2/2011 tarihinde düzenlenen iddianamede, şüpheliler M.B. ve U.K.nın cezalandırılması ve sicile şerh konulmak suretiyle elkoyma tedbiri uygulanan aracın müsaderesi talep edilmiştir. Asliye ceza mahkemesince (mahkeme) 24/4/2013 tarihinde sanıkların cezalandırılmasına, başvurucuya ait aracın şartları oluşmadığından müsaderesine yer olmadığına, aracın ruhsat sahibine iadesine ve tedbir şerhinin kaldırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 31/5/2016 tarihinde bozma kararı vermiştir. Mahkeme bozmaya uyarak 28/5/2021 tarihinde sanıkların cezalandırılmasına, başvurucuya ait aracın şartları oluşmadığından müsaderesine yer olmadığına, aracın ruhsat sahibine iadesine karar vermiştir. İdare, müsaderenin reddine ilişkin bu kararı da temyiz etmiştir. Yargıtay 11/10/2023 tarihinde söz konusu kararın bozulmasına, davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine ve başvurucuya ait aracın trafik tescil kaydı üzerindeki şerhlerin kaldırılmak suretiyle hak sahiplerine iadesine karar vermiştir. 26/12/2023 tarihinde başvurucunun aracı üzerindeki kısıtlılık kaldırılmıştır. Mahkemenin Değerlendirmesi Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde de eşyasına veya diğer mal varlığı değerlerine şartları oluşmadığı hâlde el konulan veya bunların korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı kullanılan ya da zamanında geri verilmeyen kişilere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Söz konusu maddede öngörülen tazminat talep etme yolu fiilî bir elkoyma olsun olmasın herhangi bir ayrım yapılmaksızın etkili bir yol olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte Yargıtay dairesinin süregelen yerleşik içtihatları kapsamında sicile şerh koymak suretiyle icra olunan elkoymaların anılan kapsama dâhil edilmediği ve tazminata hükmedilebilmesi için lafzı yorum yoluyla fiilen elkoyma koşulunun gerçekleşmesi şartının arandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde, sicile şerh düşülmesi suretiyle icra olunan elkoymaları kapsayan açık bir hüküm bulunmadığından mahkemelerin hükmü lafzi olarak yorumlamarının öngörülemez olduğu söylenemez. Her türlü elkoyma kaçınılmaz olarak zarara yol açmakla birlikte bunun üzerinde bir zarara yol açılması durumunda mülkiyet hakkına yapılan müdahale başvurucuya aşırı bir külfet yüklemektedir. Dolayısıyla somut olayda sicile şerh düşülmesi suretiyle uygulansa dahi başvurucunun kusurundan kaynaklanmayan sebeplerle elkoyma tedbirinin uzun sürmesi nedeniyle kaçınılmaz olanın üzerinde bir zarara yol açıldığı, başvurucuya aşırı bir külfet yüklendiği kuşkusuzdur. Yargıtay içtihatlarında ise sicile şerh konulması yeterli olmayıp fiilî elkoyma arandığı dikkate alındığında söz konusu zararların 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında giderilmesi mümkün görünmemektedir. Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkının korunması için başvurucuya yüklenebilecek bir kusurun bulunmadığı durumlarda aracın trafik siciline şerh düşülmesi suretiyle uygulanan tedbirin uzun sürmesi nedeniyle uğranılan zararın giderimine ilişkin etkili bir hukuk yolu bulunmadığı tespit edilmiştir. Somut olayda uzun süren tedbir nedeniyle zarara uğradığını ileri süren başvurucuya yetkili makama başvurma imkânının, diğer bir ifadeyle etkili başvuru hakkının sağlanması Anayasa’nın 40. maddesinin gereğidir. Başvurucunun aracı üzerinde hukuki tasarruflarda bulunmasını sınırlandıran başvuruya konu tedbir şerhi yaklaşık 13 yıl devam etmiş olup başvurucunun bu nedenle doğan zararını talep edebileceği etkili başvuru yolunun mevcut olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan sicile şerh düşülmesi suretiyle uygulanan tedbirin uzun sürmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddiası ile yapılan başvuruların sayısı her geçen gün artmakta, bu konuda çok sayıda şikâyet Anayasa Mahkemesi önüne bireysel başvuru yolu ile getirilmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından mevcut başvuru ve diğer derdest başvurular bakımından önceki kararlarında ortaya konulan ilkeler çerçevesinde yeni ihlal kararları verilerek mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetlerin tazminat yoluyla giderilmesi sağlansa da bu durum benzer başvuruların yapılmasını önlemeyeceği gibi uzun süren tedbir uygulanmasından kaynaklanan ihlalleri de sonlandırmayacaktır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun ikincilliği dikkate alınarak uzun süren tedbir uygulanmasından kaynaklı ihlaller nedeniyle ortaya çıkan ve yapısal sorun teşkil eden durumun telafi edilebilmesi için açık bir kanuni düzenleme yapılması gerekmektedir. Oluşturulacak başvuru yolunun başvurucuların sicile şerh koymak suretiyle uygulanan tedbirin uzun sürmesinden kaynaklanan zararlarını tazmin edebilecek nitelikte olması gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ve pilot karar usulünün uygulanmasına karar vermiştir. Sicile Şerh Düşülmesi Suretiyle Gerçekleştirilen Elkoyma Tedbirinin Uzun Sürmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlaline ilişkin Pilot Karar Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Sait Görmüş Başvuru No: 2022/19376 Karar Tarihi:12/12/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 13/10/2025 – 33046 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: C. Ece YALIM Başvurucu: Sait GÖRMÜŞ I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, sicile şerh düşülmesi suretiyle gerçekleştirilen elkoyma tedbirinin uzun sürmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 15/2/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 4. Birinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. 6/10/2010 tarihinde başvurucuya ait araçla şüpheliler M.B. ve U.K.nın faturası ve bandrolü olmayan sigara taşıyacağının ihbar edilmesi üzerine yapılan aramada, başvurucuya ait araç içinde gizlenmiş hâlde 2.500 karton sigara ele geçirilmiştir. 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine Dair Kanun‘a muhalefet suçundan yapılan soruşturma kapsamında Pervari Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) talebi üzerine Pervari Sulh Ceza Mahkemesi (Sulh Ceza Mahkemesi) tarafından 7/10/2010 tarihinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince sicile şerh konulması suretiyle başvurucunun aracına el konulmasına karar verilmiştir. 7. Başsavcılıkça 2/2/2011 tarihinde iddianame düzenlenerek sanıklar M.B. ve U.K.nın 4733 sayılı Kanun‘a muhalefet suçundan cezalandırılması ve sicile şerh konulmak suretiyle elkoyma tedbiri uygulanan aracın müsaderesi talebiyle kamu

Sicile Şerh Düşülmesi Suretiyle Gerçekleştirilen Elkoyma Tedbirinin Uzun Sürmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Budak ve Diğerleri Kararı: Tutukluluğun Hukuka Uygunluğuna ilişkin Yargı Denetiminin Etkisizliği

AİHM Budak ve Diğerleri Kararı: Somut Delil Olmadan Yasal Eylemler Nedeniyle Tutuklanma ve Tutukluluğun Hukuka Uygunluğuna ilişkin Yargı Denetiminin Etkisizliği AİHM Budak ve Diğerleri Kararı İkinci Bölüm – Karar © AİHM Budak ve Diğerleri Kararı nihaidir ancak redaksiyonel revizyona tabi olabilir. Kararın gayriresmi çeririsi, İnsan Hakları Hukukçusu ve AİHM Eski Hukukçusu Dr. Orhan ARSLAN tarafından yapılmıştır. 2025. Tercümana atıfta bulunmak kaydıyla alıntı yapılabilinir. Budak ve Diğerleri v. Türkiye davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca, başvuru sahipleri tarafından, çeşitli tarihlerde Mahkeme’ye Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılan başvurularla olarak; Suç işlendiğine dair makul şüphe bulunmadığı iddiası, ön duruşma tutukluluğunun emredilmesi ve uzatılmasında ilgili ve yeterli nedenlerin bulunmadığı iddiası, ön duruşma tutukluluğunun süresi ve tutukluluğun hukuka uygunluğuna ilişkin yargı denetiminin etkisizliği ile ilgili olarak Sözleşme’nin 5. maddesi uyarınca 23 Eylül 2025 tarihinde kapalı oturumda görüşülerek, aşağıdaki kararı vermiştir: Davanın Konusu 1. Mevcut başvurular, esas olarak 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından, Türk makamları tarafından “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapısı” (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması – bundan sonra “FETÖ/PDY” olarak anılacaktır) üyeliği şüphesiyle tutuklanmaları ve yargılama öncesi gözaltında tutulmalarıyla ilgilidir (daha fazla arka plan bilgisi için bkz. Akgün v. Türkiye , no. 19699/18, §§ 3-9 ve §§ 106-07, 20 Temmuz 2021). (Anılan AİHM Akgün Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) 2. Başvuranlar, çeşitli tarihlerde, esas olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314. maddesi uyarınca cezalandırılabilir bir suç olan FETÖ/PDY üyeliği şüphesiyle tutuklanmış ve yargılama öncesi gözaltında tutulmuştur (bkz. Baş v. Türkiye, no. 66448/17, § 58, 3 Mart 2020 ). Yetkili adli makamlar, başvuranların gözaltılarına karşı yaptıkları itirazları reddetmiştir. 3. Takip eden ceza soruşturmaları ve yargılamalar sırasında çeşitli tarihlerde, yetkili adli makamlar başvuranların tutukluluğunun devamına karar vermiştir. 4. Dava dosyalarındaki bilgi ve belgelerden, başvuranların tutukluluk halinin devamına karar verilirken ve uzatılırken, yetkili adli makamların çeşitli delillere dayandıkları anlaşılmaktadır. Bu deliller arasında şunlar sayılabilir: (a) ByLock şifreli mesajlaşma uygulamasını kullanmak; (b) FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddia edilen Bank Asya’daki hesapları kullanarak FETÖ/PDY’ye mali destek sağlamak; (c) FETÖ/PDY’ye veya FETÖ/PDY ile bağlantılı kurumlara, ayrıntıları ve niteliği belirtilmeyen mali destek sağlanması; (d) FETÖ/PDY’yi destekleyen sosyal medya paylaşımları veya protestolara katılım; (e) FETÖ/PDY yanlısı yayınlara sahip olma; (f) FETÖ/PDY şüphelileriyle düzenli telefon görüşmeleri yapma; (g) söz konusu örgütle veya olağanüstü hal kanunlarıyla kapatılan bir örgütle bağlantılı kurumlarda çalışmak veya bu kurumların üyesi olmak; (h) görevden uzaklaştırılma veya işten çıkarılma; (i) seri numarası “F” olan Birleşik Devletler bir dolarlık banknotlara sahip olmak; (j) FETÖ/PDY şüphelileriyle yurt dışına seyahat etmek; (k) çocuklarını FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddia edilen bir eğitim kurumuna kaydettirmek; (l) tarihi, niteliği veya özellikleri belirtilmeyen toplantılara (sohbet) katılmak veya bu tür toplantılar düzenlemek; (m) FETÖ/PDY konutlarında kalmak; (n) FETÖ/PDY ile bağlantıları gösteren tanık ifadeleri; ve (o) örgütün emirleri doğrultusunda çeşitli diğer faaliyetlerde bulunmak. 5. Dava dosyalarına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 100 ve 101. maddeleri uyarınca (bu hükümlerin metni için bkz. Kavala v. Türkiye, no. 28749/18, §§ 71-72, 10 Aralık 2019), yetkili adli makamların, başvuranların özgürlüklerinin kısıtlanması kararlarını sadece makul şüphelerin varlığına dayandırmakla kalmayıp, aynı zamanda silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasının niteliği ve ciddiyeti ile bu suçun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 3. fıkrasında listelenen “katalog suçlar” arasında yer alması gerekçesiyle de gerekçelendirdikleri anlaşılmaktadır. Bireysel bir değerlendirme yapmadan, delillerin durumu ve başvuranların kaçma ve delilleri tahrif etme riskine de dayanmışlar ve bu koşullar altında tutukluluğun orantılı bir tedbir olacağına karar vermişlerdir. 6. Bu arada, başvuranlar, gözaltı kararlarına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine bir veya daha fazla bireysel başvuru yapmış ve, diğer hususların yanı sıra, suç işlediklerine dair makul şüphe bulunmadığını ve ön duruşma gözaltında tutulmalarına ilişkin kararı haklı gösterecek nedenlerin bulunmadığını ileri sürmüşlerdir. Başvurularının tümü Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilemez bulunmuştur. 7. Taraflarca sağlanan son bilgilere göre, başvurucuların çoğu, tutuklandıkları sırada mevcut olan veya yargılama sürecinin ilerleyen aşamalarında ortaya çıkan delillere dayanılarak, ilk derece mahkemeleri tarafından silahlı terör örgütü üyeliğinden mahkum edilmiştir. Ayrıca, bazı ceza yargılamalarının temyiz mahkemeleri veya Anayasa Mahkemesi nezdinde halen devam ettiği görülmektedir. Mahkemenin Değerlendirmesi I. Başvuruların Birleştirilmesi 8. Başvuruların benzer konuları göz önüne alındığında, Mahkeme bunları tek bir kararda birleştirerek incelemek uygun bulmuştur. II. Sözleşmenin 5. Maddesinin 1. Fıkrasının İhlali İddiası 9. Başvuranlar, Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesi anlamında, özellikle ilk duruşma öncesi tutukluluklarını gerektiren bir suç işlediklerine dair makul şüpheye yol açan somut delil bulunmadığını ileri sürmüşlerdir. 10. Hükümet, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 141. maddesi uyarınca tazminat yoluna başvurmamış olan veya tazminat talepleri halen beklemede olan başvuru sahipleriyle ilgili olarak bu şikayetin kabul edilemez olduğunu ilan etmesini Mahkeme’den talep etmiştir. Ayrıca, başvuru sahiplerinin başvurularını yaptıktan sonra davalarındaki gelişmeleri Mahkeme’ye bildirmemiş olmaları nedeniyle, başvuruların başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle kabul edilemez olduğunu ilan etmesini Mahkeme’den talep etmiştir. 11. Mahkeme, Hükümet tarafından ileri sürülen benzer itirazların Türkiye aleyhine açılan diğer davalarda zaten reddedildiğini belirtmektedir (örneğin, yukarıda atıfta bulunulan Baş davası, §§ 118-21, ve Turan ve Diğerleri v. Türkiye davası, no. 75805/16 ve 426 diğerleri, §§ 57-64, 23 Kasım 2021) davalarında reddedildiğini belirtmekte ve mevcut davada bu bulgulardan sapmak için herhangi bir neden görmemektedir. Mahkeme bu nedenle, bu şikayetin Sözleşme’nin 35 § 3 (a) maddesi anlamında açıkça temelsiz olmadığını ve başka herhangi bir nedenle kabul edilemez olmadığını düşünmektedir. Bu nedenle, kabul edilebilir olduğu ilan edilmelidir. (Anılan AİHM Turan ve Diğerleri Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) 12. Mahkeme, başvuranların ilk duruşma öncesi tutukluluğunun esas olarak (a) ByLock mesajlaşma uygulamasını kullanmaları; (b) FETÖ/PDY’yi finanse ettiği düşünülen bankacılık faaliyetleri; (c) FETÖ/PDY lehine sosyal medya paylaşımları veya protestolara katılım; (d) FETÖ/PDY yanlısı bazı yayınlara sahip olmaları; (e) FETÖ/PDY şüphelileriyle düzenli olarak telefon veya başka yollarla iletişim kurmaları; (f) FETÖ/PDY bağlantılı kurum ve kuruluşlarda çalışıyor olmaları ve/veya bu kurum ve kuruluşlara üye olmaları; (g) görevlerinden uzaklaştırılmaları veya işten çıkarılmaları; ve (h) seri numarası “F” olan Birleşik Devletler bir dolarlık banknotlara sahip olmaları. 13. Mahkeme, gözaltı kararlarının başvuranların ByLock mesajlaşma uygulamasını kullandıkları iddiasını dikkate aldığı ölçüde, ByLock’un kullanılması tek başına, başvuranların suçlandığı suçla ilgili olarak Sözleşme’nin 5 § 1 (c) maddesi anlamında “makul şüphe” oluşturmaya yetmediğini zaten tespit ettiğini belirtmektedir (bkz. Akgün, yukarıda atıfta bulunulan, §§ 151-85, 20 Temmuz 2021, ve Taner Kılıç v. Türkiye (no. 2), no. 208/18, §§ 102-03 ve 106-09, 31

AİHM Budak ve Diğerleri Kararı: Tutukluluğun Hukuka Uygunluğuna ilişkin Yargı Denetiminin Etkisizliği Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlanması

Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlanması Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlanması: Anayasa‘nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde, adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir. Tutuklu yargılamalarda, kişinin bir suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin devam etmesi, tutukluluk hâlinin devamının hukuka uygunluğu için olmazsa olmaz bir koşul olduğundan tutuklu kişiye kendisine karşı yöneltilen suçlamalara neden olan unsurlara itiraz etme yönünde gerçek bir fırsatın sunulması gerekmektedir. Bu husus kişinin -veya müdafiinin- soruşturma dosyasındaki belgelere erişebilmesini gerektirebilir. Ancak tutuklu kişinin soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere, delillere sınırsız erişim hakkı bulunmamaktadır. Üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu menfaatini gözetmek, adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları yöntemleri güvence altına almak, şüphelilerin delilleri değiştirmelerini ve soruşturmanın selametine zarar vermelerini engellemek, adli makamların bazı soruşturma yöntemlerini gizli tutmak gibi amaçlarla veya soruşturma dosyasında devletin gizli kalması gereken belgelerinin ya da gizli örgüt yazışmaları gibi bilgilerin olması durumunda soruşturma aşamasında delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek kısıtlama, söz konusu amaçlar ışığında kesinlikle gerekli olmalıdır. Bu bağlamda soruşturma makamlarınca söz konusu kısıtlamanın öngörülen amaçlar ışığında kesinlikle gerekli olduğunun yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasını gerektiren bir durumun olması hâlinde bile soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasının savunmaya getirdiği her türlü zorluğun yeterince telafi edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca tutuklamaya neden olan ve tutuklamanın hukukiliğinin tartışılması bakımından temel oluşturacak delillerin tutuklu kişi tarafından incelenebilmesi gerekir. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlanması Nedeniyle Tutuklanma Gerekçelerine İtiraz Etme İmkânının Bulunmaması Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Berivan Altan Başvurusu Başvuru Numarası: 2023/4368 Karar Tarihi: 28/5/2025 İkinci Bölüm – Karar Başkan: Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Metin KIRATLI Raportör: Muzaffer KORKMAZ Başvurucu: Berivan ALTAN I. Başvurunun Özeti 1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluk durumuna ilişkin itirazların geç incelenmesi, sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 2. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) PKK/KCK terör örgütünün medya yapılanmasına yönelik başlatılan soruşturma kapsamında 25/10/2022 tarihinde gözaltına alınmıştır. 3. Başsavcılık başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir. Başvurucu sorgusunda, Mezopotamya Haber Ajansında gazeteci olarak çalıştığını ve örgütle bir iltisakının bulunmadığını ifade etmiştir. 4. Hâkimlik başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararda, başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunduğu belirtilerek silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliği, suça ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığı ve suçun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında sayılması hususlarına bağlı olarak adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı ifade edilmiştir. 5. Başvurucunun karara itirazı, Ankara 72. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 13/12/2022 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 14/12/2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. 6. Diğer yandan Başsavcılık, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasına istinaden başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak “soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği” gerekçesiyle müdafiinin dosya içeriğini incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar verilmesi için talepte bulunmuştur. Bu talep Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince yerinde görülerek aynı gerekçeyle kısıtlılık kararı verilmiştir. Başvurucu kısıtlama kararına 25/10/2022 tarihinde itiraz ettiğini, ancak itirazı hakkında karar verilmediğini belirtmiştir. 7. Başvurucu 5/1/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 8. Başsavcılık 8/2/2023 tarihli iddianame ile başvurucunun hakkında tutuklama kararına konu olan suçtan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır. İddianamede, PKK/KCK terör örgütünün medya yapılanması hakkında bilgiler verilerek başvurucunun bu yapılanma ile bağlantılı olduğu ve bu yönde faaliyette bulunduğu iddia edilmiştir. İddianamede suçlamalara esas alınan temel olgular ve değerlendirmeler şöyledir: i. Başsavcılık, terör örgütünün temel organizasyonunu belirleyen KCK sözleşmesinde “c- Basın Komitesi: Önderlik çizgisine göre basın-yayın politikalarını oluşturur, basın örgütlenmesinin sağlanmasını ve geliştirilmesini destekler. İdeolojik ve ulusal birliğin pekiştirilmesine yönelik çalışmalar yürütür. Demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması ekseninde toplumsal aydınlanmayı gerçekleştirmek için çalışmayı temel görev sayar. Demokrasinin oturtulması için kamusal alanda eleştiri, gözlem gücü ve temel bir denetleme mekanizması olarak işlev yürütür. Bilgi tekeline dayalı iktidarlaşmayı aşmak ve demokrasinin halka dayalı oluşumunu gerçekleştirmek amacıyla her türlü bilimsel bilginin genelleşmesini hedefler.” şeklinde bir düzenleme bulunduğunu, PKK/KCK terör örgütünün de belirtilen düzenlemede öngörüldüğü şekilde bir medya yapılanması oluşturduğunu ve bu kapsamda başvurucu ve diğer şüphelilerin görev aldığı Mezopotamya Haber Ajansı, Jinnews Haber Ajansı, ANF gibi yayın organlarında örgüte müzahir olarak yayın faaliyeti yürütüldüğünü ileri sürmüştür. Başsavcılık bu hususa ilişkin olarak örgüt propagandası içerdiğini iddia ettiği, farklı tarihlerde yayımlanan çok sayıda haber metnine yer vermiş, ayrıca aynı şekilde çok sayıda tanık beyanı ile başka soruşturmalarda alınan şüpheli ifadelerine dayanmıştır. Bu beyanlardan bazılarının ilgili kısımları şöyledir: – Başsavcılıkça yürütülmekte olan başka bir soruşturma kapsamında K8Ç4B3L1T5 kod ismi verilen tanık “Basın Komitesi’ne referans ve örgüt geçmişi bakımından aktif olan örgüt mensuplarının seçildiğini, bu kişilerin bir ay süreyle ideolojik eğitime alındıklarını, örgüt üst yönetimi açısından Basın Komitesi’nin çok önemli olduğunu ve bu nedenle yapılanma içindeki örgüt mensuplarına maaş ödenerek konaklamaları için evler tutulduğunu, Basın Komitesi’nin faaliyetlerinde kullanacağı ekipmanların alım ücretinin doğrudan PKK/KCK tarafından karşılandığını, haber içeriklerinin de perspektif denilen talimatlar ile oluşturulduğunu, perspektiflerin Abdullah Öcalan’ın çizgisinde hazırlandığını ve bu çizgi dışında haber yapılamayacağını, haber içeriklerinin elektronik posta yoluyla haber ajanslarının merkezlerine gönderildiğini” belirtmiştir. Gizli tanık beyanının devamında “Basın Komitesi içerisinde faaliyet yürüten örgüt mensuplarının ihtiyaç hâlinde kırsal alanda da faaliyet yürütebileceğini, diğer yandan Türkiye’deki faaliyetlerin sekiz bölgede yürütüldüğünü, merkezin ise Diyarbakır’da bulunduğunu, Basın Komitesi içerisinde ANF, Mezopotamya Haber Ajansı, Sterk TV, Jinnews Haber Ajansı gibi otuza yakın basın yayın ajansı ve kanalların bulunduğunu, gerekli görülmesi hâlinde örgüt üst yönetiminin talimatlarının müzahir kitleye ropörtaj görünümü altında iletildiğini” vurgulamıştır. – Başsavcılık, K8Ç4B3L1T5 kod ismi verilen gizli tanığın doğrudan başvurucuya yönelik olan 18/10/2022 tarihli beyanına da dayanmıştır. Buna göre gizli tanık K8Ç4B3L1T5‘in beyanı şöyledir: “Kadro örgüt mensubudur. Kadro eğitimini kırsal alanda aldığını ve eğitimleri sonrasında düzenlemesinin Türkiye’de Basın

Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlanması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Suç ve Cezaların Şahsiliği İlkesi Uyarınca Sanığın Eşine ilişkin Beyanlar ‘Yan Delil’ Olarak Dahi Değerlendirmeye Tabi Tutulamaz.

Suç ve Cezaların Şahsiliği İlkesi Uyarınca Sanığın Eşine ilişkin Beyanlar ‘Yan Delil’ Olarak Dahi Değerlendirmeye Tabi Tutulamaz Suç ve Cezaların Şahsiliği İlkesi Kapsamında Sanığın Eşine ilişkin Beyanlar: İlk Derece Mahkemesince bozma ilamı sonrasında dosyaya gelen ve sanığın örgütteki konumuna ilişkin beyanlar içeren tanık ifadeleri nedeniyle temel cezanın artırılarak ve fakat cezanın ağırlaştırılması yasağına uygun şekilde belirlenen sonuç cezanın usul ve yasaya uygun olduğu direnme gerekçesi olarak belirtilmiş ise de; eşinin fiilleri ile illiyet bağı tespit edilemeyen sanık hakkındaki bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen, Anayasa’nın ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun ilgili maddelerinde düzenlenen suç ve cezaların şahsiliği ilkesi uyarınca atılı suçun sübutunda ‘yan delil’ olarak dahi değerlendirmeye tabi tutulmaması ve tamamen dışlanması gereken sanığın eşine ilişkin tanık beyanlarına, kararın gerekçe kısmında yer verilip suçun sübutuna esas alınarak temel cezanın belirlenmesinin, Anayasa’nın ve Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinde öngörülen usule uygun olmadığının ve bozma ilamının sonuçsuz bırakıldığının kabulü gerekmektedir. (2709 s. K. m. 38) (5237 s. K. m. 3, 20, 53, 58, 61, 62, 63, 314) (3713 s. K. m. 5) (5271 s. K. m. 307) (ANY. MAH. 21.12.2006 T. 2003/97 E. 2006/115 K.) Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2024/2-131 Karar No: 2024/226 Karar Tarihi: 10.07.2024 I. Hukuki Süreç FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314/2. maddesi ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5/1. maddesi ile TCK’nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 18 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.11.2017 tarihli ve 327-287 sayılı hükme yönelik sanık ve müdafii tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 09.02.2018 tarih ve 198-614 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın da sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 09.12.2020 tarih ve 7392-6123 sayı ile; “…sair temyiz itirazlarının reddine ancak temel cezada sanığın örgüt içindeki konumu, kaldığı süre, faaliyetlerinin nitelik süreklilik ve çeşitliliği gözetilerek işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde makul bir cezaya hükmedilmesi gerekirken, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi de göz ardı edilerek eşi hakkındaki beyan ve deliller sanık aleyhine değerlendirilmek suretiyle yazılı şekilde fazla ceza tayini ve sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 62. maddesi uyarınca indirim yapılması gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir. Bozma üzerine yargılama yapan İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesince 06.07.2021 tarih ve 23-291 sayı ile sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 ve TMK’nın 5/1 ile TCK’nın 62/1, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin verilen kararın, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 02.03.2022 tarih ve 11682-1051 sayı ile: “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik, sanığın örgüt içindeki konumu, kaldığı süre, faaliyetlerinin nitelik süreklilik ve çeşitliliği gözetilerek işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde makul bir cezaya hükmedilmesi gerekirken, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi de göz ardı edilerek eşi hakkındaki beyan ve deliller sanık aleyhine değerlendirilmek suretiyle fazla ceza tayini,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Bozma üzerine yargılama yapan İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesince 30.06.2022 tarih ve 143-322 sayı ile; “…İlk hüküm kurulurken temel ceza 5 yıl 8 ay olarak belirlenmiş, Yargıtay bozma ilamında dosyadaki delillere ve sanığın konumuna göre bu temel cezanın fazla olduğuna işaret edilmiş, mahkememizce de bozma ilamına uyulmuştur. Ancak bozma ilamına uyulup yargılamaya tekrar başlandıktan sonra dosyaya yeni gelen 4 tanık beyanından sanığın örgüt içerisinde askeri okullara ve polis okullarına öğrenci hazırlayan bir kişi olduğu, bilahare askeri okullardaki öğrencilere mahrem abilik yaptığı tespit edilmiştir. Bu sebeple temel ceza belirlenirken sanığın yeni tespit edilen mahrem abilik konumu ve kamuda zabıt katibi olması sebebiyle devlete sadakat yükümlülüğünü ihlal etmiş olması, suçun işleniş şekli ve kastın yoğunluğu gözetilerek temel ceza 6 yıl olarak belirlenmiştir. Her ne kadar ilk hüküm sadece sanık ve müdafiileri tarafından istinaf ve temyiz yasa yollarına götürülmüş ise de; kazanılmış hakkın sonuç ceza üzerinden olacağı bu sebeple sanık hakkında hükmedilecek yeni cezanın ilk hükümde belirlenen 7 yıl 18 ay hapis cezasından fazla olamayacağı dikkate alınmış, bu nedenle ilk olarak belirlenen 5 yıl 8 aylık temel cezanın sanığın mahrem imam olduğu bilgisi olmadan belirlenmiş olması, yeni ceza belirlenirken sanığın aynı zamanda örgüt içerisinde mahrem imam olduğunun da tespit edilmiş olması sebebiyle temel cezada bir kazanılmış hakkın söz konusu olamayacağı…” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir. Direnme kararına konu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.09.2022 tarihli ve 113737 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 14.02.2024 tarih ve 36442-2111 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. II. Uyuşmazlık Kapsamı ve Konusu Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairenin “suç ve cezaların şahsiliği ilkesi de göz ardı edilerek eşi hakkındaki beyan ve deliller sanık aleyhine değerlendirilmek suretiyle yazılı şekilde fazla ceza tayini” şeklindeki gerekçeyi de içeren 09.12.2020 tarihli bozma kararına uyulmasına rağmen bu kez dosyaya sonradan yansıyan deliller de eklenip sanığın örgütteki konumuna işaret edilerek ve fakat aynı gerekçeye de dayanılmak suretiyle daha önce bozulan kararda ‘5 yıl 8 ay’ olarak belirlenen temel cezanın ‘6 yıl’ olarak tayininde isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. III. Olay ve Olgular İncelenen dosya kapsamından; Balıkesir Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığının açtığı sınavı kazanarak Ayvalık Adliyesinde zabıt kâtibi olarak göreve başlayan sanığın 2011 yılında İzmir Adliyesine atamasının yapıldığı, 2017 yılında ise FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ilişkin bağlantısı sebebiyle ihraç edildiği, İzmir Organize Suçlarla

Suç ve Cezaların Şahsiliği İlkesi Uyarınca Sanığın Eşine ilişkin Beyanlar ‘Yan Delil’ Olarak Dahi Değerlendirmeye Tabi Tutulamaz. Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Ceza Miktarı, Medyana Gelen Zarar ve Tehlikenin Ağırlığı Dikkate Alınarak Belirlenir

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Ceza Miktarının, Medyana Gelen Zarar ve Tehlikenin Ağırlığı Dikkate Alınarak Belirlenmesi Gerekir Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Ceza Miktarının Belirlenmesi: Suçun işlenişinde kullanılan araç, suçun işleniş biçimi, zamanı ve yeri göz önüne alındığında, sanık hakkında takdir edilen cezada alt sınırdan uzaklaşılması ile sanığın suçu işlediği anda savurduğu darbe sayısı, kaydettiği isabetin kalbe nafiz olması ve katılanın hayati tehlike varken acilen girdiği ameliyat sonrası yoğun bakıma alınıp 6 gün sonra taburcu edilmesi karşısında, medyana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı nispetinde cezanın makul oranda belirlenmesi gerektiği hususunda tereddüt bulunmamakla birlikte; meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre katılanın vücudundaki 4 isabetten sadece birinin hayati tehlike oluşturacak ve hayati bir organa (kalbe nafiz) yönelik olması, diğer yaralanmaların ise hayati tehlike doğurmamasının yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 87/1. maddesinde yer alan duyu veya organlarından birinin sürekli zayıflaması gibi sonuçlara sebebiyet verecek nitelikte de olmayıp basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte bulunmaları, katılanın yaralanmasının Türk Ceza Kanunu’nun 87/2. maddesinde yer alan vücudunda iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalık (örneğin; felç geçirmesi) veya bitkisel hayata girmesi, duyu veya organlarından birinin sürekli işlevini (örneğin; işitme veya görme kaybı) yitirmesi veya Türk Ceza Kanunu’nun 87/3. maddesinde yer alan hayat fonksiyonlarını etkileyecek düzeyde bir kemik kırık veya çıkığı gibi sonuçlara sebebiyet verecek durumda da olmayıp katılanın şifa ile taburcu edilmesi gözetildiğinde; sanık hakkında teşebbüs nedeniyle daha vahim olaylarda uygulama yeri bulunabilecek en üst hadden veya üst sınıra yakın ceza belirlenmesini gerektiren başkaca bir netice veya delil de bulunmadığı anlaşılmakla, Türk Ceza Kanunu’nun 35/2. maddesi uyarınca müebbet hapis cezası yerine 9 ila 15 yıl arasında belirlenmesi gereken ceza miktarının makul düzeyde belirlenmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince üst sınıra yakın şekilde 14 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin isabetli olmadığı kabul edilmelidir. (5237 s. K. m. 3, 35, 53, 58, 61, 62, 63, 81, 87) (5271 s. K. m. 307) Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2024/1-65 Karar No: 2024/370 Karar Tarihi: 27.11.2024 I. Hukuki Süreç Teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1, 35/2, 62/1, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.06.2021 tarihli ve 480-246 sayılı hükme yönelik sanık müdafii ile katılan vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 21.10.2021 tarih ve 1808-2342 sayı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozma üzerine yargılama yapan Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince 25.01.2022 tarih ve 611-40 sayı ile sanığın teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1, 35/2, 62/1, 53, 58/6-7 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın ikinci kez mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin kurulan hükme yönelik sanık müdafi, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda 21.10.2021 tarih ve 1808-2342 sayı ile sanığın teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 81/1, 35/2, 62/1, 53, 58/6-7 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezanın ikinci kez mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba, bu kararın da sanık müdafi ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.03.2023 tarih ve 7727-1106 sayı ile; “…Olay ve Olgular başlığının (B) paragrafındaki anlatım ve (A-3) paragrafındaki katılana ait adlî muayene raporu dikkate alınarak meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı karşısında dokuz yıldan onbeş yıla kadar ceza indirimi öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca makul oranda ceza tayini yerine azamiye yakın oranda ceza belirlenerek fazla ceza tayin edilmesi… “ isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Direnme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi ise 03.05.2023 tarih ve 1492-1305 sayı ile; “…Olay nedeniyle katılan hakkında düzenlenen Adli Tıp raporu ve Kalp Damar Cerrahi epikrizinde belirtildiği üzere; yapılan eko sonucu en kalın yerinde 2,2 cm olan, kalbi çepeçevre saran içinde hematom olduğu düşünülen perikardiyel effüzyon izlendiği, ameliyata alındığı, ameliyatta; perikard açılarak defibrine kanın boşaltıldığı, apexte 1,5 cm’lik kesigörülerek dikişle onarıldığı kayıtlı olup, tarif ve tespit edilen göğüs sol yan duvardaki kesici delici alet yaralanmasının; yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, buna göre kalbin en alt kısmı olan apexte kesi olduğu, meydana gelen kanamanın kalbi saran kese ile kalp arasında toplandığı, kalp yaralanması onarımı için ameliyata alındığı, zarın açılarak kanın temizlendiği ve apexteki kesinin dikildiği, dolayısıyla vücudun motoru durumunda olan kalbin etkin şekilde hedef alınması sonucu kalbin isabet aldığının sabit olduğu, bunun dışında katılanın vücudunun başka yerlerinde de birden fazla bıçak yarası daha saptandığı, olay anına ait kamera görüntüsünün çözümüne ilişkin bilirkişi raporunda sanığın toplam 15 kez elindeki bıçağı yere düşen katılanın vücuduna salladığının tespit edildiği, böylece ortaya çıkan kastının yoğunluğu, suçta kullanılan silahın elverişliliği, hedef alınan vücut bölgesi ile isabet oranı ve meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı nazara alındığında, eylemin öldürmeye teşebbüs olduğu kabul edilerek yapılan uygulamada, öldürmeye teşebbüs suçundan 9 yıldan 15 yıla kadar ceza öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35/2. maddesinin uygulanması sırasında üst sınıra yakın bir ceza tayini gerektiği…” şeklindeki gerekçe ile bozma ilamına direnerek sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir. Direnmeye konu bu hükmün de sanık müdafii, katılan vekili ve Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.09.2023 tarihli ve 72956 sayılı ve bozma istemli tebliğnamesi ile dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.01.2024 tarih ve 6971-345 sayı ile direnme kararının yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. II. Uyuşmazlık Konusu Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35/2. maddesi uyarınca takdir edilen ceza miktarının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. III. Gerekçe A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Kasten öldürme” başlıklı 81.

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Ceza Miktarı, Medyana Gelen Zarar ve Tehlikenin Ağırlığı Dikkate Alınarak Belirlenir Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Rabia Naz Vatan’ın Şüpheli Ölümüne ilişkin Yürütülen Soruşturmanın Etkisiz Olması Nedeniyle Hak İhlali Kararı

AYM, Rabia Naz Vatan’ın Şüpheli Ölümüne ilişkin Yürütülen Soruşturmanın Etkisiz Olması Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vermiştir Rabia Naz Vatan’ın şüpheli ölümüne ilişkin TBMM tarafından oluşturulan araştırma komisyonunun soruşturmada gerekli özen ve hassasiyetin gösterilmediğini ifade eden raporu, HSK tarafından soruşturma sürecinde savcıların gösterdiği ihmal nedeniyle verilen disiplin cezası, emniyet birimleri tarafından soruşturma sürecinde gösterilen ihmal nedeniyle kolluk kuvvetlerine yönelik tesis edilen disiplin işlemleri, farklı pratik ve ölçütler (disiplin hukuku, kamuoyu denetimi) temelinde yapılan irdeleme ve değerlendirmelere ilişkin olsa da soruşturma sürecinde gösterilen ihmal ve özensizliğe dair yukarıda yapılan belirlemeleri destekler niteliktedir. Tüm bu tespit ve değerlendirmeler ışığında Rabia Naz Vatan’ın şüpheli ölümünü tüm yönleriyle aydınlatabilecek ve varsa sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit eden, yaşam hakkının sağladığı güvencelerin gerektirdiği derinlik ve ciddiyette bir soruşturma yürütüldüğünü söylemek mümkün görünmediğinden soruşturma sürecine dair özensizlik, ihmal ve eksikliklerin yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Atika Vatan ve Şaban Vatan Başvurusu (B. No: 2020/29242) Karar Tarihi: 29/5/2025 R.G. Tarih ve Sayısı: 1/9/2025 – 33004 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Metin KIRATLI Raportör: Volkan ÇAKMAK Başvurucular: Atika VATAN, Şaban VATAN I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, şüpheli ölüm olayına ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın etkisiz olması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 17/9/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. 4. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen veriler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucuların 16/10/2006 tarihinde dünyaya gelen ve ilköğretim 6. sınıf öğrencisi olan kızları Rabia Naz Vatan 12/4/2018 tarihinde Giresun’un Eynesil ilçesindeki ikametgâhlarının önünde, yol üzerinde yerde yatar vaziyette ve yaralı olarak saat 17.15 sıralarında M.K. tarafından bulunmuştur. M.K.nın 112 Acil Servisi araması ile olay yerine gelen ambulans ilk müdahaleyi yapmış ve Rabia Naz Vatan’ı Görele Devlet Hastanesine götürmüştür. Rabia Naz Vatan hastanede yapılan tıbbi müdahaleye rağmen aynı gün hayatını kaybetmiştir. 7. Kolluk kuvvetleri tarafından 12/4/2018 tarihinde saat 18.30’da düzenlendiği anlaşılan Olay Tutanağı’nda; Ö.D.nin 155 Polis İmdat hattını arayarak “Bir araç çocuğa çarpıp kaçmış, çocuk yerde yatıyor.” şeklinde ihbarda bulunduğu, ihbar üzerine olay yerine intikal edildiği, olay yerine ulaşıldığında ambulansın çocuğu götürmekte olduğu, çocuğun Rabia Naz Vatan olduğunun tespit edildiği, olay yerinde çocuğu yerde yatar vaziyette görenin A.A.A., 155 Polis İmdat hattını arayanın Ö.D. ve 112 Acil Servisi arayanın ise M.K olduğu, çocuğa çarpan aracı kimsenin görmediği, olay yerinde bulunan ve çocuğa ait olan 36 numara ayakkabının muhafaza altına alındığı, tanıkların polis merkezine intikal ettirildiği belirtilerek olay yeri inceleme ekibine bilgi verildiği kayıt altına alınmıştır. M.K. olayın hemen ardından alınan ifadesinde çeşmeden su almak için yürüdüğü sırada Şaban Vatan’ın (başvurucu) evine 100-150 metre mesafede iniltiler duyduğunu, sesin geldiği yöne hareket ettiğinde Rabia Naz Vatan’ı yerde yatar vaziyette gördüğünü, 112 Acil Servisi aradığını, kızın bağırıp feryat ettiğini ama konuşmadığını, herhangi bir yerde kan görmediğini, başvurucuların komşusu olan Ş.D.yi çağırdığını, Ş.D.nin kızı tanıyıp ailesine haber verdiğini, ambulansın gelip Rabia Naz Vatan’ı aldığını, civarda araç ya da başkaca şahıs görmediğini söylemiştir. 8. Olayın hemen akabinde emniyet birimleri, Görele Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) bilgi vermiştir. Başsavcılık delillerin toplanması yönünde talimat vermiş, olay yeri çevresinde ve bina içinde, ikametgâhta, binanın çatısında gözlem ve inceleme yapılmış; tanıklar araştırılmış ancak bu esnada görüntü kaydı yapılmamıştır. Olay yerinden temin edilen ve Rabia Naz Vatan’ın üzerinden çıkanların not edildiği muhafaza kayıtlarında toplanan bulgulara yer verilmiştir. Tutanaklarda Rabia Naz Vatan’ın kıyafetleri, ayakkabıları yer almakla birlikte ayağından çıkan çoraplar tutanaklara kaydedilmemiştir. Aynı gün saat 23.50’de düzenlenen tutanakta binanın çatı/teras katında girişe göre sağda, duvara yaslanmış vaziyette, Rabia Naz Vatan’a ait pembe renkli bez okul çantası bulunduğu, çantanın incelenmesi sonucu içinden okul kitaplarının, kalem kutusunun, okul malzemelerinin ve ayrıca “Bunları Kimseye Anlatmamıştım” isimli romanın çıktığı kayıt altına alınmıştır. 9. Olay yeri inceleme ekibinin olay günü saat 18.50’de başladığı ve saat 23.00 sıralarında bitirdiği inceleme sonucu düzenlediği 13/4/2018 tarihli olay yeri inceleme raporunda; başvurucunun ikametgâhının bulunduğu binanın en alt katında yer alan, yine başvurucuya ait olan işyerinin önünde Rabia Naz Vatan’ın duvara 1,5 metre mesafede yerde yatar vaziyette M.K. tarafından bulunduğu ve 112 Acil Servisin arandığı, çocuğun hastaneye kaldırıldığı ancak hayatını kaybettiği, adli muayene sonucu çocuğun her iki ayağında kırık, sol topuk kısmında kırık ve yarık (patlama) olduğu, çocuğun ikamet ettiği binanın Başsavcılık talimatı ile incelendiği, ikametgâhta ve çocuğun odasında şüpheli bir durum, not vs. olmadığı, çocuğa ait olan pembe renkli bez çantanın binanın çatı katında, girişe göre sağda ve yerde bulunduğu, çantanın içinden okul kitaplarının, kalem kutusunun, okul malzemelerinin ve “Bunları Kimseye Anlatmamıştım” isimli kitabın çıktığı, kitabın Ayşe’nin intiharının anlatıldığı 53. sayfasının ataşla tutturulmuş olduğu belirtilmiştir. Raporun devamında çatının dört bir yanının/kenarlarının 10 cm tuğla ile çevrildiği, çatıda çimento torbaları olduğu, çatı ve zemininin yerden 14,5 metre kadar yüksekte olduğu, çatı ile binanın zemin katında bulunan ve üzeri çinkoyla kaplanmış olan işyeri çatısı arasındaki mesafenin 8 metre olduğu, işyeri çatısı üzerine herhangi iz veya çökme bulunmadığı, işyeri çatısının zeminden 6,80 metre yüksekte olduğu, çocuğun hastanede bulunan sol ayakkabısının içinde bir miktar kan olup ipliklerinin ve kenarının kesik olduğu, tabanında bir miktar beyaz toz (çimento vb.) bulunduğu, kesiklerin sağlık ekibi tarafından acilde yapıldığının anlaşıldığı, okul kıyafetlerinde ıslaklık, çamur, yeşil çimen izi bulunduğu, eşyaların emniyet birimine teslim edildiği, kaza veya intihar ile ilgili somut delile rastlanmadığı belirtilmiştir. Olay yeri inceleme ekibi tarafından olay yeri fotoğraflanmış, olay yerinin krokisi çıkarılmış, delil listesi hazırlanmıştır. Söz konusu belgelere göre binanın en alt katında yer alan, Rabia Naz Vatan’ın hemen önünde yatar vaziyette bulunduğu başvurucuya ait olan işyerinin çatısı (sundurma) bina duvarından ileriye doğru 4,30 metre çıkıntı oluşturmaktadır. 10. 12/4/2018 tarihinde saat 21.00’de düzenlenen ölü muayene raporunda; Rabia Naz Vatan’ın baş bölgesinde kırık tespit edilmediği,

Rabia Naz Vatan’ın Şüpheli Ölümüne ilişkin Yürütülen Soruşturmanın Etkisiz Olması Nedeniyle Hak İhlali Kararı Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Bylock Kullanımı İddiasıyla Yargı Mensuplarının İltisak ve İrtibat Gerekçesiyle Meslekten Çıkarılması

ByLock Kullanımı İddiasıyla Yargı Mensuplarının İltisak ve İrtibat Gerekçesiyle Meslekten Çıkarılması AYM Kararı Basın Duyurusu Olaylar Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu N.E.’nin, Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile iltisak ve irtibatı bulunduğu gerekçesiyle Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun (Kurul) kararıyla meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun hakkında verilen kararın yeniden incelenmesine yönelik talebi ise Kurul kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu, meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın iptaline karar verilmesi talebiyle Danıştay Beşinci Dairesinde (Daire) dava açmıştır. Başvurucunun açtığı dava Dairece reddedilmiş; ret kararına karşı başvurucu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna (İDDK) temyiz başvurusunda bulunmuştur. İDDK, Daire kararının usule ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle temyiz başvurusunu reddederek kararı onamıştır. İddialar Başvurucu, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatı olduğu değerlendirilerek meslekten çıkarılmaları nedeniyle özel hayata saygı hakkının ve açılan iptal davalarının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Devletin üç temel sacayağından biri olan yargı erki içinde görev yapan yargı mensupları arasında FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibat ya da iltisak içinde olan kişilerin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, bu kapsamda olduğu saptanan yargı mensuplarının meslekten çıkarılması ve kamu görevinden yasaklanması olağanüstü hâle neden olan somut tehlikenin bertaraf edilmesi amacı doğrultusunda elverişli ve gerekli bir tedbir olarak nitelendirilmeye uygundur. Nitekim Anayasa Mahkemesince darbe teşebbüsünden kısa süre sonra verilen kararda; Türkiye Cumhuriyeti’nin millî güvenliğini tehlikeye sokan ve Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik hukuk devletini hedef alan bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalması nedeniyle söz konusu teşebbüsün arkasındaki terör örgütleriyle bağlantılı olduğu ve millî güvenliğe tehdit oluşturduğu değerlendirilen kamu görevlileri hakkında devlet tarafından bazı ilave ve olağan dışı tedbirlerin alınması, kamu hizmetinin yürütülmesi konusunda reform çalışmaları yapılması, bu bağlamda birtakım düzenlemelerin hayata geçirilmesi haklı gerekçelere dayanan gelişmeler olarak nitelendirilmiştir (AYM, E.2016/6 (D. İş), K.2016/12, 4/8/2016). Hâkim ve savcıların adalet sistemi içindeki önemi ve Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız olarak kullanmak üzere kendilerine tanınan ayrıcalıklı kamusal yetkileri birlikte değerlendirildiğinde yargı mensuplarından görevlerini demokratik anayasal düzene bağlı olarak ve özel bir güvenle ifa etmeleri beklenir. Şüphesiz bu sadakat yükümlülüğü, görevin ifası sırasında demokratik hukuk devletinin dışındaki hiçbir hiyerarşiye tabi olmamayı da içermektedir. Yargı mensuplarından beklenen sadakat yükümlülüğü, onların temel hak ve özgürlüklerine diğer kişilere göre farklı sınırlamalar getirilmesinin de bir dayanağıdır. Anayasa Mahkemesi, öncelikle, olağanüstü hâl ilanına neden olan tehlikenin bertaraf edilmesine yönelik alınan tedbirin hukukiliğinin incelendiği iptal davalarının ceza yargılamalarından farklı olduğunu ve mevcut başvurular yönünden tedbirin gerekliliğinin ilgili ve ikna edici şekilde açıklanıp açıklanmadığının değerlendirileceğini açıkça vurgulamıştır. Somut olaydaki tedbirlerin gerekçesi, yargı mensubu olan başvurucunun devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisakı olduğunun, bu suretle demokratik anayasal düzene sadakat bağının ortadan kalktığının değerlendirilmesidir. Anayasa Mahkemesi kararlarında, FETÖ/PDY ile irtibatlı ya da iltisaklı olma hâli, demokratik anayasal düzene sadakat bağının ortadan kalktığını ya da zayıfladığını gösteren bir olgu olarak kabul edilmiştir. Bu noktada söz konusu tedbirin keyfîlik içerip içermediğinin ve durumun gerektirdiği ölçü korunarak tesis edilip edilmediğinin belirlenebilmesi için başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı ya da iltisaklı olup olmadığı konusunda ciddi ve objektif nedenlerin idari ve yargısal makamlarca ortaya konulup konulmadığının irdelenmesi gerekir. Başvuruya konu olan süreçlerde ilgili mercilerce yapılan değerlendirmelerde ve verilen kararlarda, başvurucunun FETÖ/PDY faaliyetleri kapsamında örgütsel iletişim sağlama amacıyla ByLock uygulamasını kullandığı ve bu suretle anılan terör örgütüyle irtibat ve iltisakının bulunduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, karmaşık yapısı ve uluslararası niteliği nedeniyle FETÖ/PDY ile ilgili olarak -darbe teşebbüsü öncesinde- istihbarat anlamında bazı çalışmalar yapılmasının zorunluluk hâline geldiğini ve anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan bir terör örgütüyle ilgili istihbarat çalışmaları sırasında rastlanan ByLock uygulamasına ilişkin verilerin bu örgütle ilgili olarak yürütülen soruşturmalar ve yargılamalarda maddi gerçeğe ulaşılmasına katkı sunması amacıyla kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını vurgulamıştır (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020; Bestami Eroğlu [GK], B. No: 2018/23077, 17/9/2020). Anayasa Mahkemesince ifade edildiği üzere FETÖ/PDY’nin faaliyetlerinin ve üyelerinin tespitinde ByLock sunucusundan elde edilen veriler oldukça önemli bir role sahip olmuş ve örgütün birçok yöneticisi ya da üyesi ByLock verilerinin analizi neticesinde tespit edilebilmiştir. Nitekim Yalçınkaya/Türkiye kararında AİHM de ByLock uygulamasının yalnızca herhangi bir olağan ticari mesajlaşma uygulaması olmadığını ve kullanımının ilk bakışta FETÖ/PDY ile bir çeşit bağlantıyı akla getirebildiğini ifade etmiştir. (AİHM Büyük Daire’nin Yalçınkaya Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) Bu bağlamda istihbarat yöntemleri kullanılmak suretiyle ByLock sunucusunda bulunan verilerin elde edilmesinin ve bu delillerin ilgili kamu görevlilerinin anayasal düzene sadakat bağının ortadan kalkıp kalkmadığının belirlenmesi bakımından dikkate alınmasının olağanüstü hâl döneminde demokratik düzenin korunması açısından bir gereklilik içerdiği söylenmelidir. Diğer bir anlatımla ByLock uygulamasının kullanıldığına ilişkin tespiti içeren delil, anayasal düzene sadakat bağının bulunmadığı hususunun ilgili ve ikna edici gerekçelerle ortaya konulduğunu ve kamu görevinden çıkarma konusunda alınan tedbirin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunu göstermesi açısından tek başına yeterlidir. Bu takdirde ByLock uygulamasının kullanıldığının açıkça tespit edilmesi hâlinde durumun gerektirdiği ölçünün korunup korunmadığının belirlenmesi bakımından diğer delillerin ayrıca değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır. ByLock uygulamasını kullandığı tespit edilen başvurucunun darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisak içinde olduğu ve bu suretle anayasal düzene sadakatinin ortadan kalktığını ilgili ve ikna edici gerekçelerle kabul eden yargı mercilerince ulaşılan sonucun durumun gerektirdiği ölçü güvencesiyle bağdaşmadığı söylenemez. Darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğunu göstermesi açısından yeterli kabul edilen ByLock uygulamasının başvurucu tarafından kullanıldığına ilişkin açıklanan gerekçelerin ilgili ve ikna edici olduğu, somut başvurunun koşullarında alınan tedbirin olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit veya tehlikeyi bertaraf etmeye elverişli, bunun için gerekli, ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olduğu ve keyfîlik içermediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla eldeki başvuruda, olağanüstü hâl koşullarında durumun gerektirdiği ölçünün korunduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesindeki ölçütlere uygun olduğuna ve başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. ByLock Kullanımı İddiasıyla Yargı Mensuplarının İltisak ve İrtibat Gerekçesiyle Meslekten Çıkarılması Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı N.E. – Başvuru Numarası: 2022/62466 Karar Tarihi: 29/5/2025 R.G. Tarih ve Sayısı: 15/8/2025 – 32987 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız

Bylock Kullanımı İddiasıyla Yargı Mensuplarının İltisak ve İrtibat Gerekçesiyle Meslekten Çıkarılması Read More »