Ceza Hukuku

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İcra ve İflas Suçları: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen Cezai Hükümler

İcra ve İflas Suçları: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen Cezai Hükümler İcra ve İflas Kanunu Kanun Numarası: 2004 Kabul Tarihi: 9/6/1932 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 19/6/1932 Sayısı: 2128 On Altıncı Bap: Cezai Hükümler Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası – Madde 331 (Değişik: 31/5/2005-5358/1 md.) Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. İflas takibinden veya doğrudan doğruya iflas hallerinde iflas talebinden önce birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu fiiller başka bir suç oluştursa dahi bu hükümler uygulanır. Konkordato mühleti veya iflasın ertelenmesi talebinden önceki iki yıl içinde ya da konkordato mühleti talebi veya iflasın ertelenmesi süresinden sonra birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanır. Taşınmaz rehni kapsamında bulunan eklentinin rehin alacaklısına zarar vermek kastı ile taşınmaz dışına çıkarılması halinde, eklentinin zilyedi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçlar alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur. Aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştıran borçlunun cezası – Madde 332 (Değişik: 31/5/2005-5358/2 md.) Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu, adet üzere tecviz edilemiyecek bir hiffetle hareket ederek veya haddinden ziyade masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet verir yahut vaziyetinin fenalığını bildiği halde o gibi hareketlerle bu fenalığı ağırlaştırırsa, aleyhine aciz belgesi istihsal edildiği veya alacaklı alacağını istifa edemediğini ispat ettiği takdirde, onbeş günden altı aya kadar hapis cezasiyle cezalandırılır. Konkordato mühleti talebinden önceki iki yıl içinde birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanır. Bu suç alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur. Borçluyu fazla borç altına girmeye veya talih oyunu ile spekülasyonlarda bulunmaya sevk etmiş yahut ağır faiz almak suretiyle zaafından istifade etmiş olan alacaklıların şikâyet hakkı yoktur. İflas ve konkordato işlerinde hususi menfaat temin edenlerin cezası – Madde 333 (Değişik: 31/5/2005-5358/3 md.) Her kim iflas bürosu veya idaresinin yahut bir alacaklının veya alacaklılar toplanmasındaki mümessilinin reyini yahut konkordatoya muvafakatini kazanmak için ona hususi bir menfaat temin veya vaat ederse altı aydan iki seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Menfaat temin eden alacaklı yahut mümessili de aynı ceza ile cezalandırılır. Suçun iflas bürosu veya idaresi üyesi tarafından işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır. Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu – Madde 333/a (Ek: 17/7/2003-4949/90 md.; Değişik: 31/5/2005-5358/4 md.) Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticarî işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması hâlinde, alacaklının şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki suç taksirle işlendiği takdirde, alacaklının şikâyeti üzerine, fail hakkında zararın ağırlığına göre ikibin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Konkordatoda veya sermaye şirketleri ile kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya düşüren ya da konkordato veya uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma koşullarına uymayan borçlunun cezası – Madde 334 (Değişik: 31/5/2005-5358/5 md.) Konkordato mühleti elde etmek veya konkordato veya sermaye şirketleri ile kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma projesini tasdik ettirmek için hileli tutum ve davranışlarıyla malî durumu hakkında alacaklıları, komiseri, ara dönem denetçisini veya yetkili memuru hataya düşürmek veya konkordato projesine ya da sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması projesine uymamak yoluyla kasten zarara sebebiyet veren borçlu, ilgilinin şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Konkordato komiserinin sorumluluğu – Madde 334/a (Ek: 17/7/2003-4949/92 md.; Mülga: 31/5/2005-5358/23 md.) Kiracının cezalandırılacağı haller – Madde 335 Üzerlerinde kiralayanın hapis hakkı tanınmış ve 270 inci madde mucibince defteri yapılmış eşyayı kaçıran veya gizleyen borçlu ile tahliyesi emrolunan yeri kiralayana zarar vermek maksadiyle işgal ettiren şahıs Türk Ceza Kanununun (276) ncı maddesine göre cezalandırılır. Müflisin mallarını vermeyenler hakkındaki cezalar – Madde 336 (Değişik: 31/5/2005-5358/6 md.) Müflisin mallarını ellerinde bulunduran veya müflise borçlu olan üçüncü şahıslar, iflasın açıldığına dair ilana muttali oldukları tarihten itibaren bir ay içinde makbul bir mazeret olmaksızın o malları iflas idaresi emrine vermezler veya borçlarını bildirmezlerse, doksan güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Kendisine teslim edilen malları vermeyenler hakkındaki cezalar – Madde 336/a (Ek: 17/7/2003-4949/93 md.; Mülga: 31/5/2005-5358/23 md.) Yükümlülüklerin yerine getirilmemesi – Madde 337 (Değişik: 31/5/2005-5358/7 md.) (İptal birinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 28/2/2008 tarihli ve E.: 2006/71, K.: 2008/69 sayılı Kararı ile.) 162, 209 ve 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine, aynı ceza verilir. Bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde, verilen ceza düşer. Ticareti terk edenlerin cezası – Madde 337/a (Ek: 18/2/1965-538/133 md.; Değişik: 31/5/2005-5358/8 md.) 44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez. Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır. Hakikata muhalif beyanda bulunanların cezası – Madde 338 (Değişik: 31/5/2005-5358/9 md.) Bu Kanuna göre istenen beyanı, hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hakkında aciz vesikası alınmış borçlu, asgari ücretin üstünde bir geçim sürdürdüğü, aciz vesikası hamili alacaklının alacağının aciz vesikasına bağlanmasından en geç beş sene içinde müracaatı üzerine sabit olursa, asgari ücretin üstünde kalan gelirlerinden icra mahkemesinin dörtte birden az olmamak üzere tespit edeceği kısmını icra mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren en geç bir ay içinde ve aciz vesikasındaki borcun ödenmesine kadar her ay icra dairesine yatırmaya mecburdur. Bu mükellefiyeti yerine getirmeyen borçlu hakkında bir yıla kadar tazyik hapsine karar

İcra ve İflas Suçları: 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen Cezai Hükümler Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tutuklanma Nedeniyle Terfi Edemeyenlerin Beraat Etmesine Rağmen Maaş Farklarının Ödenmemesi

Tutuklanma Nedeniyle Terfi Edemeyen Subay ve Astsubayların Beraat Etmelerine Rağmen Maaş Farklarının Ödenmemesi Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2023/49 Karar Sayısı: 2024/54 Karar Tarihi: 22/2/2024 R.G. Tarih – Sayı: 2/4/2024 – 32508 İtiraz Yoluna Başvuran: Ankara 11. İdare Mahkemesi İtirazın Konusu: 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 33. maddesinin 22/1/2015 tarihli ve 6586 sayılı Kanun’un 41. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin Anayasa’nın 2., 11., 13. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir. Olay: Tutuklanması nedeniyle rütbe terfii yapamayıp beraat etmesi üzerine emsal nasıp tarihinden itibaren terfi ettirilmesine rağmen maaş farkları tarafına ödenmeyen davacı tarafından açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükmü 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun itiraz konusu kuralın da yer aldığı 33. maddesi şöyledir: Terfi zamanı – Madde 33 (Mülga: 2/7/2018 – KHK/703/127 md.) Kıdem alanlar, kazaî veya idari kararlarla nasıpları lehe düzeltilenler ile açığa alınmaları, tutuklanmaları, kısa süreli kaçma ve izin süresini geçirme hariç firar veya izin tecavüzünde bulunmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlardan, haklarında kovuşturmaya yer olmadığına, kamu davasının açılmasının ertelenmesine veya düşmesine yahut ortadan kaldırılmasına, firar veya izin tecavüzü suçlarından verilecekler hariç olmak üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, beraatine, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine veya cezanın ertelenmesine karar verilenler hakkında, emsalleri terfi etmiş veya rütbe kıdemliliği onanmış olmak şartıyla, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. Ancak, bu durumda olanların rütbe terfi ve rütbe kıdemlilikleri, hükmün veya kararın kesinleşme tarihinden geçerli olarak yapılıp emsalleri tarihine götürülür. Bu şekilde yapılan terfi ve rütbe kıdemliliklerinde maaş farkı ödenmez. Terfi sırasında olup da belirli oranda sicil mecburiyetini, sicil belgelerinin düzenlenmesinden sonra, 30 Ağustos tarihine kadar tamamlayacak olanlar (albaylar hariç) hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.” II. İlk İnceleme 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 22/3/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Esasın İncelenmesi 2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet CANPOLAT tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Sınırlama Sorunu 3. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. 4. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 33. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin iptalini talep etmiştir. 5. Anılan fıkranın birinci ve ikinci cümlelerinde sayılan kıdem alma, yargısal veya idari kararlarla nasıpları lehe düzeltilme ile açığa alınma, tutuklanma, kısa süreli kaçma ve izin süresini geçirme hariç firar veya izin tecavüzünde bulunma nedenleriyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlardan, haklarında kovuşturmaya yer olmadığına, kamu davasının açılmasının ertelenmesine veya düşmesine yahut ortadan kaldırılmasına, firar veya izin tecavüzü suçlarından verilecekler hariç olmak üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, beraatine, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine veya cezanın ertelenmesine karar verilenlerin emsalleri terfi etmiş veya rütbe kıdemliliği onanmış olmak şartıyla rütbe terfii ve rütbe kıdemliliklerinin, hükmün veya kararın kesinleşme tarihinden geçerli olarak yapılıp emsalleri tarihine götürüleceği belirtilmiştir. 6. İtiraz konusu kuralda da söz konusu birinci ve ikinci cümleler uyarınca yapılan terfi ve rütbe kıdemlilikleri için maaş farkı ödenmeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu itibarla kural, anılan birinci cümlede belirtilen durumların tamamı bakımından geçerli, ortak kural niteliğindedir. 7. Bakılmakta olan davanın konusu ise tutuklanması nedeniyle rütbe terfii yapamayan personelin, beraat etmesi üzerine emsal nasıp tarihinden itibaren terfi ettirilmesi sonrasında maaş farklarının tarafına ödenmesi talebine ilişkindir. Bu itibarla kuralın esasına ilişkin incelemenin “tutuklanmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlardan beraatine karar verilenler” yönünden yapılması gerekir. B. Anlam ve Kapsam 8. 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 33. maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerine göre kıdem alanlar, yargısal veya idari kararlarla nasıpları lehe düzeltilenler ile açığa alınmaları, tutuklanmaları, kısa süreli kaçma ve izin süresini geçirme hariç firar veya izin tecavüzünde bulunmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlardan, haklarında kovuşturmaya yer olmadığına, kamu davasının açılmasının ertelenmesine veya düşmesine yahut ortadan kaldırılmasına, firar veya izin tecavüzü suçlarından verilecekler hariç olmak üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, beraatine, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine veya cezanın ertelenmesine karar verilenler hakkında, emsalleri terfi etmiş veya rütbe kıdemliliği onanmış olmak şartıyla rütbe terfii ve kıdemlilikleri hükmün veya kararın kesinleşme tarihinden geçerli olarak yapılıp emsalleri tarihine götürülür. Anılan fıkranın itiraz konusu üçüncü cümlesiyle ise bu şekilde yapılan rütbe terfii ve kıdemliliklerinde maaş farkı ödenmeyeceği öngörülmüştür. Kural, “tutuklanmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlardan beraatine karar verilenler” yönünden incelenmiştir. 9. Tutuklanmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanların kim olduğu 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 65. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin (3) numaralı alt bendine göre belirlenebilir niteliktedir. Anılan alt bent uyarınca tutuklu bulunan ya da tahliye edilmekle beraber kovuşturma veya duruşması devam eden veya hakkında verilen hüküm henüz kesinleşmemiş bulunanların terfileri ve kademe ilerlemeleri yapılmaz. Buna göre tutuklanmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlar kavramına sadece halihazırda tutuklu bulunanlar değil tutuklanmış olmakla birlikte daha sonra tahliye edilen ancak kovuşturması veya duruşması devam eden ya da hakkında verilen hüküm henüz kesinleşmemiş bulunanlar da dahildir. Dolayısıyla terfi edememe ve rütbe kıdemliliğinin onanmaması için ilgili hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar bir ceza yargılamasının soruşturma ya da kovuşturma aşamasında tutuklama tedbirinin uygulanmış olması yeterlidir. 10. Bu itibarla tutuklanmaları nedeniyle terfi edemeyen ve rütbe kıdemliliği onanmayanlardan

Tutuklanma Nedeniyle Terfi Edemeyenlerin Beraat Etmesine Rağmen Maaş Farklarının Ödenmemesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Tanıklıktan Çekinme Nedeniyle Disiplin Hapsi Cezası Verilebilir mi

Tanıklıktan Çekinme Nedeniyle Disiplin Hapsi Cezası Verilmesi Anayasa Mahkemesi Kararı Değerlendirme Olaylar Ceza infaz kurumunda infaz ve koruma memuru olarak görev yapan başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne olduğu iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Ağır ceza mahkemesi başvurucunun hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı 2009-2015 yılları arasında aynı ceza infaz kurumunda görev yapan M.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma başlatmıştır. M.Ş. kolluk ifadesinde bir dershanede öğretmen olarak çalışan H.K.nin yaptığı sohbetlere başvurucunun da katıldığını beyan etmiş, ayrıca fotoğraflarından başvurucu ile Mu.Ş.yi H.K.nın yaptığı sohbetlere gelen kişiler olarak teşhis etmiştir. Başvurucunun istinaf başvurusu, bölge adliye mahkemesince esastan reddedilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Mu.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürüten Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), M.Ş.nin beyan ve teşhisleri doğrultusunda Mu.Ş. ile H.K. yönünden başvurucuyu Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla tanık olarak dinlemek istemiştir. Başvurucu, tanıklık yemini de etmesine rağmen tanık sıfatıyla ifade vermek istemediğini beyan etmiştir. Başsavcılık, tanıklıktan çekinebilecek kişilerden olmamasına rağmen tanıklık yapmadığı gerekçesiyle 3. Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucu hakkında disiplin hapsi kararı vermesini talep etmiştir. Başsavcılığın talebi üzerine 3. Sulh Ceza Hâkimliği SEGBİS aracılığıyla başvurucunun beyanını almıştır. Başvurucu verdiği beyanda Başsavcılıkça düzenlenen tutanağın içeriğini kabul etmediğini ve ifade vermesi hâlinde aleyhine sonuç doğabileceğinden dolayı yasal hakkını kullanarak tanıklıktan çekindiğini söylemiştir. Hâkimlik, tanıklıktan yasal bir sebep olmadan çekindiği gerekçesiyle başvurucunun otuz gün disiplin hapsiyle cezalandırılmasına ve tanıklık etmesi hâlinde derhâl salıverilmesine karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı 4. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir. Başvurucunun bölge adliye mahkemesi kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay tarafından reddedilmiş ve başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir. İddialar Başvurucu, tanıklık etme yükümlülüğünü yerine getirmesini sağlamak amacıyla disiplin hapsine tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin beşinci fıkrasında “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” şeklinde ayrıca düzenlenerek susma ve kendini suçlamama hakkı güvence altına alınmıştır. Bu hak aynı zamanda Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden biridir. Gerekçesine bakılacak olursa Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasındaki düzenlemenin amacı insan tabiatına aykırı bir muamelenin yasaklanması, işkenceye kadar varabilecek gayriinsanî muameleye açık kapı bırakılmamasıdır.  Anılan fıkra, haklarında suç isnadında bulunulabilmesi için henüz suç isnadı altında olmayan kişilerin ve yeni suç isnadında bulunulabilmesi veya var olan isnadın ispatlanması için hâlihazırda suç isnadı altında olan kişilerin de kendilerini suçlayıcı beyanda bulunmaları veya bu yolda delil göstermeleri konusunda zorlanmasını yasaklamaktadır. Dolayısıyla tanık da olsa bir kişi Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrası gereğince, vereceği beyanın hakkında suç isnadında bulunabilmesine yahut var olan isnatlara yeni isnatlar eklenmesine neden olabileceği veya var olan isnatların ispat edilmesinde kullanılabileceği hâllerde beyanda bulunmaya zorlanmamalıdır. Somut olayda başvurucunun tanık olarak dinlenmek istendiği tarihte mahkûmiyet kararı henüz kesinleşmemiştir. Mahkûmiyet kararının gerekçelerinden birinin de başvurucunun örgüt üyelerini dinî sohbet kisvesi altında düzenlenen örgütsel toplantılara çağırmak ve toplantıya katılan örgüt üyelerinden kurban parası vb. adlarla örgüte para toplamak olduğu, başvurucunun yargılama sürecinde isnat edilen suçlamayı kabul etmediği ve başvurucunun tanıklığına başvurulmak istenen olayın başvurucunun da katıldığı iddia edilen toplantılara ilişkin olduğu gözetildiğinde tanık olarak vereceği beyanın, hakkında devam eden yargılamada başvurucu aleyhinde kullanılabileceği açıktır. Ayrıca söz konusu beyanın başvurucuya yeni bir suç isnadında bulunulmasında kullanılması olasıdır. Zira Türk hukuk sisteminde tanığa bir çeşit yargısal muafiyet tanıyarak, vereceği beyanın hakkında devam eden suç isnadına bağlı yargılamalarda kullanılmasını veya hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasını önleyen hukuki bir düzenleme mevcut değildir. Bu bakımdan tanığın hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasına veya beraat edebileceği hâlde mahkûmiyet kararının onanmasına sebebiyet verme ile disiplin hapsine maruz kalma arasında seçim yapmaya zorlanması susma ve kendini suçlayıcı beyanda bulunmama hakkının gereklilikleriyle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun somut olayda Başsavcılıkta tanık olarak ifade verme yönünde kanuni bir yükümlülük altında olmadığı kabul edilmelidir. Bu nedenle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir temelinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.  Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Yakup Güneş Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/15907 Karar Tarihi: 19/3/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 10/7/2024-32598 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Kenan YAŞAR Raportör: Murat İlter DEVECİ Başvurucu: Yakup GÜNEŞ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, tanıklık etme yükümlülüğünü yerine getirmesini sağlamak amacıyla kişinin disiplin hapsine tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğin iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 2/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. III. OLAY VE OLGULAR 4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir: 5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, öncesinde Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz ve koruma memuru olarak görev yapan başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu iddiasıyla kamu davası açmıştır. 6. Yargılamayı yürüten İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesince (Ceza Mahkemesi) 21/12/2017 tarihinde, başvurucunun isnat edilen suç nedeniyle neticeten 8 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Ceza Mahkemesince verilen karara göre başvurucu, başka eylemler yanında örgüt üyelerini dinî sohbet kisvesi altında düzenlenen örgütsel toplantılara çağırmış ve toplantıya katılan örgüt üyelerinden kurban parası vb. adlarla örgüte para toplamıştır. Başvurucu, yargılama sürecinde kendisine isnat edilen suçlamayı kabul etmemiştir. 7. Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tespit edilemeyen bir tarihte, 2009-2015 yılları arasında Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yapan M.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma başlatmıştır. M.Ş. bu soruşturma kapsamında alınan 17/5/2018 tarihli kolluk ifadesinde bir dershanede öğretmen olarak çalışan H.K. tarafından yapılan sohbetlere başvurucunun da katıldığını beyan etmiş, ayrıca fotoğraflarından başvurucu ile Mu.Ş.yi H.K.nın yaptığı sohbetlere gelen kişiler olarak teşhis etmiştir. 8. Hakkındaki mahkûmiyet kararına karşı başvurucunun yaptığı istinaf başvurusu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince (Ceza Dairesi) 30/8/2018 tarihinde esastan reddedilmiştir. Ceza Dairesi başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. 9. Mu.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma

Tanıklıktan Çekinme Nedeniyle Disiplin Hapsi Cezası Verilebilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sanığın Duruşmada Hazır Bulunma Talebinin Reddedilmesi ve Duruşmaya SEGBİS ile Katılması

Ceza Davasında Sanığın Duruşmada Hazır Bulunma Talebinin Reddedilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Atilla Darendeli Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/3006 Karar Tarihi: 28/3/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 12/6/2024-32574 GENEL KURUL – KARAR Başkanvekilleri: Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL Raportör: Zehra GAYRETLİ Başvurucu: Atilla DARENDELİ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, ceza davasında sanığın hazır bulunma talebinin reddedilerek ses ve görüntü aktarımı suretiyle duruşmaya uzaktan katılımının sağlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 26/1/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 4. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 5. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) olduğu sonucuna ulaşmıştır (darbe teşebbüsü ve arkasındaki FETÖ/PDY\’ye ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-36). 6. Başvurucu, bireysel başvuru konusu olayların meydana geldiği tarihte Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde tümgeneral rütbesiyle görev yapmaktadır. 7. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından aralarında başvurucunun da olduğu bir kısım şüpheli hakkında soruşturma başlatmıştır. 8. Soruşturma kapsamında 20/7/2016 tarihinde gözaltına alınan başvurucu, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) tarafından yapılan sorgusunun ardından adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmıştır. 9. Başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ortaya çıktığı gerekçesiyle bu defa Hâkimlik tarafından 27/7/2016 tarihinde tutuklanarak Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur. 10. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından Başsavcılık 6/3/2017 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası\’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve sair suçlardan kamu davası açmıştır. 11. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun kapsama gücünün aşılması nedeniyle başvurucu 27/10/2016 tarihinde Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir. 12. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada 18/10/2017 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı\’nda duruşmanın ilk celsesinin 22/12/2017 tarihinde yapılmasına, başvurucunun anılan tarihte Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığı ile duruşmaya katılımının sağlanması için tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar verilmiştir. 13. Öte yandan başvurucunun celse arasında Mahkemeden duruşmada hazır bulundurulmayı talep ettiği ve bu kapsamda duruşma nedeniyle 17/12/2017 tarihinde misafir tutuklu statüsüyle Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği yapılan inceleme sonucunda anlaşılmıştır. 14. Başvurucu, duruşmanın 22/12/2017 tarihli ilk celsesinde duruşma salonunda bizzat hazır bulunarak savunma yapmıştır. 15. Duruşmanın 23/12/2017 tarihinde yapılan ikinci celsesinde de başvurucu duruşma salonunda hazır bulundurulmuştur. Mahkeme, başvurucunun bir sonraki celsede SEGBİS aracılığı ile duruşmaya katılımının sağlanması hususunda tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına, duruşmanın bir sonraki celsesinin 4/4/2018 tarihinde yapılmasına karar vermiştir. 16. Diğer taraftan başvurucunun 2/1/2018 tarihinde misafir tutuklu dosyasının kapatıldığı ve aynı tarihte Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği görülmüştür. 17. Mahkeme, duruşmanın 4/4/2018 tarihinden itibaren gerçekleştirilen diğer celselerine başvurucunun SEGBİS aracılığı ile katılımının sağlanması hususunda her bir celse öncesinde tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Bu bağlamda toplam on dört celsede tamamlanan duruşmanın ilk iki celsesi dışındaki tüm celselerine SEGBİS aracılığı ile katılan başvurucu, duruşmanın 28/12/2018 tarihli onuncu celsesinde (esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma da yapacağı celse) takip eden celselerde duruşma salonunda hazır bulundurulması yönünde talepte bulunmuş ancak başvurucunun bu talebi \”SEGBİS\’in doğrudan doğruyalığa aykırı olmaması\” gerekçesi ile aynı tarihli celsede reddedilmiştir. 18. Başvurucunun SEGBİS aracılığı ile katıldığı 15/2/2019 tarihli on birinci celsede iddia makamı esas hakkındaki mütalaayı dosyaya sunmuştur. Başvurucunun bu mütalaaya karşı savunması SEGBİS aracılığı ile katıldığı duruşmanın 17/2/2019 tarihli on üçüncü celsesinde alınmıştır. 19. Başvurucunun SEGBİS aracılığı ile katıldığı duruşmanın 20/2/2019 tarihli son celsesinde hüküm açıklanmıştır. Mahkeme, başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. 20. Başvurucu, gerekçeli istinaf ve temyiz dilekçelerinde diğerlerinin yanı sıra duruşmada bizzat hazır bulunarak savunma yapma talebini celse arasında Mahkemeye ilettiği hâlde talebinin reddedilerek duruşmaya SEGBİS aracılığı ile katılmak zorunda bırakılması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını belirtmiştir. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşmiştir. 21. Başvurucu 28/12/2020 tarihinde nihai kararı öğrendikten sonra 26/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 1. İlgili Mevzuat 22. Duruşmada hazır bulunma hakkına ilişkin ulusal hukuk için bkz. Şehrivan Çoban [GK], B. No: 2017/22672, 6/2/2020, §§ 38-52. 2. Yargıtay Kararları 23. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18/10/2021 tarihli ve E.2021/1533, K.2021/9568 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: \”II- Sanıklar [A.Y.], [Z.V.Y.], [S.E.], [F.A.], [A.A.], [E.K.], [H.K.] ve [E.K.] haklarında [FETÖ/PDY Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan] kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz incelemesinde; 2-) Sanık [A.A.] yönünden; Yargılandığı suçtan dolayı tutuklu olan ve mahkeme salonunda hazır bulunmak istediğini 28.11.2018 tarihli dilekçesi ile belirten sanığın, mahkemeye getirilmemesindeki zorunluluk hallerinin nelerden ibaret olduğu denetime elverecek biçimde belirtilmeden duruşma salonuna getirilmeyip, SEGBİS ile alınan savunma ile hüküm kurularak CMK\’nın 196/4 maddesine muhalefet etmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, … Kanuna aykırı, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı, sanıklar [E.K.], [A.A.], [F.A.], [S.E.] ve sanıklar [H.K.], [E.K.], [A.Y.], [Z.V.Y.], [E.K.] müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sanıklar [S.E.], [F.A.] ve [A.A.] yönünden sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı CMK\’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA,… karar verildi.\” 24. (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/6/2021 tarihli ve E.2020/5394, K.2021/4218 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: \”1-) Sanıklar [B.Ş.] ve [A.T.nin] Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, sanık [A.K.nın] silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine ilişkin hükümler yönünden; Şanlıurfa T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan sanıklar [B.Ş.] ve [A.K.nın] müdafileri ile Van F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan sanık [A.T.nin] İlk Derece Mahkemesine sundukları 04.07.2017, 09.10.2017

Sanığın Duruşmada Hazır Bulunma Talebinin Reddedilmesi ve Duruşmaya SEGBİS ile Katılması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Konutu Terk Etmemeye ilişkin Adli Kontrol Tedbiri Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi

Konutu Terk Etmemeye ilişkin Adli Kontrol Tedbirinin Hukuka Aykırı Olması Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru İslam Çapraz Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/16746 Karar Tarihi: 28/2/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 13/6/2024-32575 BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN Üyeler: Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE Raportör: Yüksel GÜNARSLAN Başvurucu: İslam ÇAPRAZ I. BAŞVURUNUN ÖZETİ 1. Başvuru; konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması, söz konusu tedbire dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 2. Kadıköy Kaymakamlığı tarafından 2/2/2021 tarihli kararla COVID-19 salgını nedeniyle toplum sağlığının korunması, kamu düzeninin sağlanması, salgının yayılmasının engellenmesi amacıyla ve toplumsal iç barışı tehdit edebilecek etkinliklerin gerçekleşme ihtimali gözönüne alınarak 2/2/2021 tarihinden itibaren yedi gün süreyle Kadıköy ilçesindeki tüm açık alanlarda gerçekleştirilmesi planlanan toplantı, miting, yürüyüş, basın açıklaması, konser gibi etkinlikler yasaklanmıştır. 3. Söz konusu yasaklama kararına rağmen Kadıköy ilçesinde 4/2/2021 tarihinde toplanan ve başvurucunun da aralarında olduğu ileri sürülen gruba güvenlik güçlerince müdahale edilmiştir. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Tutanağı\’na göre olayın gelişimi şöyledir: i. Çeşitli marjinal gruplar sosyal medyadan \”Faşizme karşı birleş[me], örgütlen[me], mücadeleyi yüksel[tme]\” amacıyla toplantı çağrısı yapmıştır. Kolluk görevlilerince Halkın Demokrasi Partisi ilçe binası önünde toplanan elli kişilik gruba Kadıköy Kaymakamlığının COVID-19 salgını nedeniyle yapılacak her türlü etkinliği yasaklama kararı bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca topluluğa dağılmaları, aksi hâlde müdahale edileceği de ses yükseltici cihazla defalarca ihtar edilmiş ve dağılmaları için yeterli süre tanınmıştır. İhtara rağmen yürüyüşe devam etmek istemeleri nedeniyle grup kolluk görevlilerince fiziki ve seyyar bariyerlerle engellenmiş ve gruba yakalama işlemi yapılmıştır. Olay Tutanağı\’nda \”…grup üyelerinin tarafımızdan yapılan uyarıları dikkate almayıp yürüyüş yapmak istemeleri üzerine önleri seyyar bariyerlerle kapatılmak ve personel vasıtasıyla hat çekilmek suretiyle yürüyüşleri engellenerek yakalanmalarına yönelik müdahale edil[diği]\” şeklinde ifade edilmiştir. ii. Müdahale sonucu dağılan grubun bir bölümünün tekrar toplanarak İskele Meydanı\’na yürümek istemesi üzerine bariyer çekilerek grup engellenmiş, dağılmaları yönünde gruba ihtarlarda bulunulmuş ve akabinde yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. iii. Grup içinde bir kişi cadde ortasına oturarak belediye otobüsünün geçişine engel olmuş, akabinde yapılan müzakereyle trafik akışı tekrar sağlanmıştır. Grubun bir kısmının İskele Meydanı\’na gitmek için toplanması üzerine kolluk görevlilerince grup engellenmiş; gruba dağılmaları yönünde ihtarlarda bulunulmuş ve akabinde yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda 4/2/2021 tarihinde, aralarında başvurucunun da olduğu altmış beş kişi hakkında yakalama, bunların altmış biri hakkında da gözaltına alma işlemi uygulanmıştır. 4. Başvurucu 8/2/2021 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığında (Başsavcılık) hazır edilmiştir. Başvurucu; Başsavcılıkta alınan ifadesinde özetle yasaklama kararından haberdar olmadığını, Kartal\’da ikamet eden amcasını ziyaret etmek üzere olay günü Kadıköy\’e geldiğini, Kartal\’a gitmek isterken polislerin kendisini gözaltına aldıklarını, neden gözaltına alındığını bilmediğini belirtmiştir. Güvenlik güçlerince hazırlanan fezlekede başvurucu hakkında suçu ve suçluyu övme suçundan devam eden yargılama bulunduğu ifade edilmiş ancak başvurucunun tam olarak hangi müdahale esnasında, nerede ve ne şekilde yakalandığına dair herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. 5. Aralarında başvurucunun da yer aldığı birçok şüpheli hakkında Başsavcılık tarafından 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 32. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan adli kontrol kararı verilmesi talep edilmiştir. Adli kontrol talebinde, başvurucu hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 100. maddesinde yazılı tutuklama nedenlerinin bulunduğu ancak ölçülülük ilkesi gereğince sorgusu yapılarak adli kontrol kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. 6. İstanbul Anadolu 9. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 8/2/2021 tarihinde başvurucunun yurt dışına çıkamama ve konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbirlerine tabi tutulmasına dosya üzerinden yaptığı inceleme sonrasında karar vermiştir. Kararda, kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğunu belirten Hâkimlik atılı suçun niteliğini, kanunda öngörülen cezanın miktarını, delillerin büyük oranda toplanmış olmasını, ilgililerin sabit ikametgâh sahibi olmalarını, kaçacaklarına veya delilleri karartabileceğine ilişkin dosyaya yansıyan bir bilgi, belge veya iddianın bulunmamasını ve ölçülülük ilkesini gözeterek adli kontrol tedbirleri uyguladığını açıklamıştır. Başvurucunun bu karara yönelik itirazı, İstanbul Anadolu 10. Sulh Ceza Hâkimliğince 17/2/2021 tarihinde reddedilmiştir. 7. Başvurucu, ret kararını 16/3/2021 tarihinde öğrenmiş ve 18/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 8. Bireysel başvuru sonrasında Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede, başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantılara ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı tespit edilmiştir. 9. İstanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesi 29/3/2021 tarihinde düzenlenen tensip zaptı ile adli kontrol tedbirinin niteliği, tedbirin konulduğu tarih ve kamu davası açıldığı gözetilerek başvurucu hakkındaki konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına, yurt dışına çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin devamına ve başvurucu hakkında imza atmak suretiyle en yakın polis merkezine başvurma şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Davanın bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdest olduğu tespit edilmiştir. 10. Komisyon; kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. II. DEĞERLENDİRME A. Konutu Terk Etmemeye İlişkin Adli Kontrol Tedbirinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia 11. Başvurucu; basın açıklamasına katılmadığını, kimlik kontrolü sırasında hakkında farklı bir suçtan adli işlem yapıldığının tespit edilmesi üzerine gözaltına alındığını, katılmamış olsa da isnat edilen basın açıklaması eyleminin anayasal olarak korunan özgürlükler kapsamında olduğunu, kendisine isnat edilen suç bakımından kuvvetli suç şüphesi bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü şartları gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur. 13. Başvurucunun iddiası kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir. 14. Anayasa Mahkemesi, hakkında konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanan başvurucunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 141. maddesindeki tazminat davası iç hukuk yolunu tükettikten sonra yaptığı bireysel başvuruya ilişkin E.Y. ([GK], B. No: 2018/10482, 14/12/2022, § 48) kararında, 5271 sayılı Kanun\’un 141. ve devamı maddelerinde adli kontrolün tazminat talep edilebilecek koruma tedbirleri arasında sayılmadığını, dolayısıyla konutu terk etmeme tedbiri bakımından etkili bir tazminat yolunun bulunmadığını tespit etmiştir. Bu bakımından başvurucu hakkındaki iddiaya konu adli kontrol tedbirinin sona erdiği tespit edilmiş olsa da somut başvuruda başvuru yollarının tüketilmesine dair kabul edilebilirlik kriteri bakımından bir eksiklik bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra açıkça dayanaktan yoksun olmayıp kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul

Konutu Terk Etmemeye ilişkin Adli Kontrol Tedbiri Nedeniyle Tazminat Talep Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

HAGB Memuriyete Engel mi: HAGB Nedeniyle Kamu Görevinden Çıkarma veya Sözleşmenin Feshi

HAGB Memuriyete Engel mi? AYM Kararı – Özet Olaylar Başvurucu, jandarma uzman erbaş alımı sınavında başarılı olmuş ve uzman erbaş sıfatıyla kursiyer olarak görev yapmaya başlamıştır. Hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması üzerine başvurucunun sözleşmesi feshedilmiştir. Başvurucu, sözleşmesinin feshine dair işlemin iptali istemiyle idari yargıda dava açmıştır. Mahkeme dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararda; başvurucu hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından yürütülen yargılamalarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verildiği, mala zarar verme suçundan adli para cezasına hükmedildiği, başvurucunun dosyasında ise anılan suçlardan yargılandığı ve fillerin sübuta ermesi neticesinde ceza aldığı, HAGB kararı verildiği şeklinde menfi not bulunduğu ve bu nedenle güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı belirtilmiştir. Mahkeme, anılan suçların dava tarihinde yürürlükte olan Uzman Erbaş Yönetmeliği\’nin 6. maddesinde sayılan katalog suçlar arasında yer almadığı, yargılamalara konu fiillerin meydana gelişi ve niteliği gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun kriminal bir kişiliğe sahip olduğunun ya da suç işleme hususunda ısrarcı olduğunun söylenemeyeceği, kursiyerlik görevine alınma sürecinde hakkında herhangi bir olumsuzluk bulunmayan ve eğitimini başarıyla tamamlayan başvurucunun göreve devam edeceği hususunda haklı beklentiye girdiği gerekçesiyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varmıştır. Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine bölge idare mahkemesi istinaf başvurusunu kabul ederek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz talebi ise Danıştay tarafından kesin olarak reddedilmiştir. İddialar Başvurucu, idari işlemin iptali istemiyle açtığı davada kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarına dayanılarak gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Somut olayda hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından yürütülen kovuşturmalarda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suçlara uygulanabilir olduğu tespit edilerek HAGB kararı verilmiştir. Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânı tanınmıştır. Denetim sürecinde başvurucunun suçluluğunun sabit olmadığı ve masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur. Bölge idare mahkemesi kararının gerekçesinde başvurucu hakkında \”…hükmün açıklamasının geri bırakılmasına hükmedildiği, anılan maddede ise hükmün açıklamasının geri bırakılması halinde hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı, bir başka ifade ile başvurucu hakkında verilmiş mahkumiyetten söz edilemeyeceği…\” belirtilmiştir. Buna karşın gerekçenin devamında \”…işlediği ve ceza almasına sebep olan suçların vasfı, mahiyeti ve birden fazla olması hususları ile yerine getirmesi gereken kamu görevinin önemi ve gerektirdiği nitelikleri…\” şeklinde ifadelere yer verilerek HAGB kararına rağmen başvurucunun anılan suçları işlediği ve ceza aldığı belirtilmiş, suçların vasfı ve mahiyeti temelinde bir değerlendirme yapılmıştır. Bu şekilde, hakkındaki ceza yargılamaları kesin mahkûmiyet ile sonuçlanmamasına karşın başvurucu suçlu olarak kabul edilmiş ve başvurucunun sözleşmesinin feshinin neden hukuka uygun olduğu olay ve olgular temelinde ortaya konulmamıştır. Bölge idare mahkemesi kararının gerekçesinde bir yandan kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarında verilen kararlara dayanılmış bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçları işlediği belirtilmiştir. Anılan gerekçede ceza yargılamalarına konu olay ve olguların ise herhangi bir biçimde irdelenmediği görülmüştür. Dolayısıyla kesin mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen başvurucuya cezai sorumluluk yükleyen ifadelerin yer aldığı gerekçede kullanılan dilin başvurucunun masumiyetine gölge düşürdüğü değerlendirilmiştir. Böylece HAGB kararları anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetinden şüphe duyulmasına yol açılmıştır. Sonuç olarak bölge idare mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler karşısında ve ceza mahkemesinin açıklanması geri bırakılan hükümlerine doğrudan dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmalarına konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. HAGB Kararı Nedeniyle Sözleşmenin Feshedilmesi veya Kamu Görevinden Çıkarılma Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Mehmethan Kamburoğlu Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/27554 Karar Tarihi: 31/1/2024 R.G. Tarih ve Sayı: 7/6/2024-32569 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Mücahit AYDIN Başvurucu: Mehmethan KAMBUROĞLU I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davada kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarına dayanılarak gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 8/8/2019 tarihinde yapılmıştır. 3. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur. 5. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. III. OLAY VE OLGULAR 6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 7. Başvurucu, jandarma uzman erbaş alımı sınavında başarılı olmuş ve Kastamonu 5. Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı bünyesinde uzman erbaş sıfatıyla kursiyer olarak görev yapmaya başlamıştır. Hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması üzerine başvurucunun sözleşmesi 1/11/2017 tarihinde feshedilmiştir. Başvurucu, sözleşmesinin feshine dair işlemin iptali istemiyle idari yargıda dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, işlemin hukuka aykırı olduğunu, sözleşmenin feshine ilişkin somut gerekçelerin kendisine bildirilmediğini ve mağdur olduğunu ileri sürmüştür. 8. Kastamonu İdare Mahkemesi (Mahkeme) 8/6/2018 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararda; başvurucu hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından yürütülen yargılamalarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verildiği, mala zarar verme suçundan adli para cezasına hükmedildiği, başvurucunun dosyasında anılan suçlardan yargılandığı ve fillerin sübuta ermesi neticesinde ceza aldığı, HAGB kararı verildiği şeklinde menfi not bulunduğu ve bu nedenle güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı belirtilmiştir. Mahkeme, anılan suçların dava tarihinde yürürlükte olan Uzman Erbaş Yönetmeliği\’nin (Yönetmelik) 6. maddesinin (ı) bendinde sayılan katalog suçlar arasında yer almadığı, yargılamalara konu fiillerin oluş şekli ve niteliği gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun kriminal bir kişiliğe sahip olduğunun ya da suç işleme hususunda ısrarcı olduğunun söylenemeyeceği, kursiyerlik görevine alınma sürecinde hakkında herhangi bir olumsuzluk bulunmayan ve eğitimini başarıyla tamamlayan başvurucunun göreve devam edeceği hususunda haklı beklentiye girdiği gerekçesiyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varmıştır. 9. Jandarma Genel Komutanlığı (İdare) tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Dava Dairesi (Daire) 12/12/2018 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Daire kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: \”Dosyanın incelenmesinden, Kastamonu 5. Eğitim Alay Komutanlığı\’nda Uzman Erbaş kursiyeri olarak görev yapan davacı hakkında yaptırılan güvenlik soruşturmasının, \’Şebinkarahisar Asliye Ceza Mahkemesi\’nin E:2017/21 K:2017/72 sayılı dosyasında tehdit suçundan, E:2013/26 sayılı dosyasında basit yaralama, mala zarar verme suçundan yargılandığı ve fiillerin sübuta ermesi neticesinde ceza aldığı, HAGB kararı verildiği\’ şeklinde olumsuz not bulunması nedeniyle olumsuz sonuçlandırılarak, sözleşmesinin feshedilmesi

HAGB Memuriyete Engel mi: HAGB Nedeniyle Kamu Görevinden Çıkarma veya Sözleşmenin Feshi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Avukattan Ayrı Olarak ve Farklı Gerekçelerle Sanığın Hükmü Temyiz Etmesi ve Kanun Yollarına Başvurması

Avukattan Ayrı Olarak ve Farklı Gerekçelerle Sanığın Hükmü Temyiz Etmesi ve Kanun Yollarına Başvurması Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No: 2023/590 Karar No: 2024/139 Karar Tarihi: 20-03-2024 Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 3. Ceza Dairesi I. Hukukî Süreç Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2. maddesi ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi ile TCK’nın 62/1, 53, 58/9-6 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Gaziantep 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2018 tarihli ve 448-220 sayılı hükme yönelik Cumhuriyet savcısı, sanık ve müdafii tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 18.01.2019 tarih ve 2545-137 sayı ile istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, bu kararın da sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 24.11.2022 tarih ve 18194-8388 sayı ile sanığın temyiz talepleri değerlendirilmeden hükmün onanmasına karar verilmiştir. II. İtiraz Sebepleri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 18.07.2023 tarih ve 43793 sayı ile; \”…Sanığın ve müdafisinin ayrı ayrı kanun yoluna başvurma hakkına sahip olmaları, farklı istinaf, temyiz neden ve gerekçeleriyle hükmü istinaf ve temyiz etme hak ve yetkilerinin bulunması karşısında, müdafisinin yanında ayrıca temyiz isteminde bulunan sanığın bildirdiği temyiz nedenleri dikkate alınmadan tebliğname düzenlenerek ‘Onama\’ kararı verilmesinin kanun yolu başvuru hakkını ortadan kaldıran bir hukuka aykırılık oluşturduğu\” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 31.10.2023 tarih ve 14810-8268 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. III. Uyuşmazlık Konusu Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; süresinde temyiz başvurusunda bulunan sanığın talebi değerlendirilmeden yalnızca sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz talepleri dikkate alınarak onanmasına karar verilen dosyada; sanığın temyiz talebine ilişkin bir değerlendirme yapılmaksızın Özel Dairece yalnızca sanık müdafiinin talepleri bakımından temyiz incelemesi yapılmasının yerinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir IV. Olay ve Olgular İncelenen dosya kapsamından; Sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine dair Gaziantep 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararın 10.05.2018 tarihinde sanık ve müdafiine tefhim edildiği, sanığın 15.05.2018 tarihinde, sanık müdafiinin 10.05.2018 tarihinde, Cumhuriyet savcısının ise 11.06.2018 tarihinde istinaf başvurusunda bulundukları, Yerel Mahkemece hazırlanan 18.06.2018 tarihli dosya gönderme formunda sanık, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının istinaf başvurularının belirtildiği, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince 18.01.2019 tarihli karar ile sanık, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının istinaf başvuruları dikkate alınarak istemlerinin esastan reddine karar verildiği, Bu kararın sanık ve müdafiine 18.02.2019 tarihinde tebliğ edildiği, sanık ve müdafiinin kararı 25.02.2019 tarihinde temyiz ettikleri, Bölge Adliye Mahkemesince hazırlanan 19.03.2019 tarihli dosya gönderme formunda sanık ve müdafiinin temyiz başvurularının belirtildiği, Yargıtay 3. Ceza Dairesince sanık müdafiinin temyiz taleplerinin incelenmesi sonucunda 24.11.2022 tarihli karar ile sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK\’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün onanmasına karar verildiği, Anlaşılmaktadır. V. Gerekçe A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için \”Adil yargılanma hakkı\”, Anayasa\’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddesi, kanun yollarına başvurma hakkı ve temyiz kanun yolu kavramları ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi\’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup, kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır. Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, Anayasa\’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası, AİHS\’nin 13. maddesi ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 232. maddesinin altıncı fıkrasına uygun olarak kararın tebliğinin şeklî değil, faydalı, amacına uygun, hak arama hürriyetini ve etkin başvuru hakkını engellemeyecek biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasa\’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” Anayasa\’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanun\’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında da yer alan düzenlemeye göre; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” Anayasa\’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercisi ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir. Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usule ilişkin güvencesi olarak anlaşılması gereken, yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarihli ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir (Mesut Aydın, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl:2006, S. 3, s. 4-10.). Bu bakımdan içerdiği sav unsuru nedeniyle davaya katılma hakkı, hak arama hürriyeti ile yakından ilgilidir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu\’nun \”Kanun yollarına başvurma hakkı\” başlıklı 260. maddesinin ilk fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; “Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.\” Anılan maddede sanıkların kanun yoluna başvuru haklarının bulunduğu açıkça kabul edilmiştir. Bu düzenlemenin amacı, ayrıntıları yukarıda açıklanan duruşmadan haberdar edilme hakkının kullandırılmaması suretiyle CMK\’nın 234. maddesinin ihlal edilmesi durumunda anılan

Avukattan Ayrı Olarak ve Farklı Gerekçelerle Sanığın Hükmü Temyiz Etmesi ve Kanun Yollarına Başvurması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mecburi Hizmet Süresi Sona Ermeden İlişiği Kesilenler, Hekimlik Mesleğini İcra Edebilirler mi

Mecburi Hizmet Süresi Sona Ermeden Tabip Subay ve Diş Hekimlerinin İlişiklerinin Kesilmesi AYM Kararı – Değerlendirme Dava Konusu Kural Dava konusu kuralda, Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına tıp fakültelerinde okuyan tabip subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenlerin kalan yükümlülük süresince hekimlik mesleğini icra edemeyecekleri öngörülmektedir. Başvuru Gerekçesi Dava dilekçesinde özetle; ordudan ilişiği kesilen doktor subayların uzun bir süre hekimlik mesleğini icra edememelerinin makul bir gerekçesi olmadığı, uzun süreler mesleki faaliyetten menedilmelerinin ölçüsüz bir cezalandırmaya dönüşebileceği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Kanun koyucunun tabip subaylar hakkında belirli sürelerle öngördüğü mecburi hizmet yükümlülüğüne uyulmaması hâlinde yaptırım öngörmesi, bunların niteliğini ve şartlarını belirlemesi hususunda takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak çalışma hakkı ve özgürlüğü ile kamu hizmetine girme hakkı sınırlandırılırken öngörülen yaptırımla ulaşılmak istenen meşru amaç arasında makul dengenin sağlanması gerekir. Kuralın orantılılığı hususunda söz konusu yaptırımın şartları, kapsamı ve ağırlığı dikkate alınmalıdır. Kuralda öngörülen yaptırım, tabip subayların mahkeme veya disiplin kurulu kararıyla ilişiklerinin kesilmesi şartına bağlanmıştır. Dolayısıyla belirtilen nedenler dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan tabip subaylar hakkında tazminat dışında herhangi bir yaptırım uygulanması söz konusu değildir.  Bununla birlikte kural kapsam itibarıyla ilişiği kesilen tabip subayların bağımsız olarak ya da özel kuruluşlarda veya kamuda hekimlik mesleğini icra etmelerine yasak getirmektedir. Kuralda öngörülen yaptırımın ağırlığı hususu ise mecburi hizmet yükümlülüğünün tamamlanamayan kısmına göre değişkenlik göstermektedir. İlgili mevzuatlarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan tabip subaylar için 15 yıl süreyle mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Ayrıca subay olarak nasbedildikten sonra öğrenim, kurs, staj ve sürekli görev nedeniyle yurt dışına gidenler ile silahlı kuvvetler hesabına yurt içinde öğrenim, eğitim ve kurs görenler için sekiz yılı geçmemek üzere ek yükümlülük süreleri öngörülmüştür. Bu itibarla mecburi hizmet süresinin tamamlanmayan kısmına bağlı olarak farklı sürelerle ilgililer hakkında yaptırım uygulanması, göreve başladıktan kısa süre sonra ilişiği kesilen tabip subayların oldukça uzun süreler bağımsız olarak ya da özel kurumlarda veya kamuda farklı bir pozisyonda hekimlik mesleğini icra edememeleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu yönüyle kuralın hekimlik mesleğinin uzun süre icra edilememesi bakımından kişiler üzerinde aşırı bir külfete sebebiyet vereceği görülmüştür. Sonuç olarak kişinin uzun süreler kamuda ya da özel sektörde hekimlik mesleğini icra etme imkânını ortadan kaldıran kuralın kamu düzeninin sağlanması amacı bakımından orantılı olmadığı değerlendirilmiş, kuralla çalışma hakkı ve özgürlüğü ile kamu hizmetine girme hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirildiği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.  İlgili Mevzuat için Tıklayınız 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun Madde 28 Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir. İcrayı sanat etmesine mani ve gayrıkabili şifa bir marazı aklı ile malul olduğu bilmuayene tebeyyün eden tabipler, Sağlık Bakanlığının teklifi ve Sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla icrayı sanattan menolunur ve diplomaları geri alınır. Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına tıp fakültelerinde okuyan tabip subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince hekimlik mesleğini icra edemezler. Madde 45 Diş hekimliği mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir. İcrayı sanata mani ve gayri kabili şifa bir marazı akli ile malul olduğu bilmuayene tebeyyün eden diş tabibi ve dişçiler, Sağlık Bakanlığının teklifi ve Sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla icrayı sanattan menolunur ve diploma veya ruhsatnameleri geri alınır. Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına diş hekimliği fakültelerinde okuyan diş hekimi subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince diş hekimliği mesleğini icra edemezler. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2018/95 Karar Sayısı : 2023/221 Karar Tarihi : 27/12/2023 R.G. Tarih – Sayı : 18/4/2024 – 32521 İptal Davasın Açan: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 126 milletvekili İptal Davasının Konusu: 1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un; 5. maddesiyle 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28. maddesine eklenen üçüncü fıkranın, 6. maddesiyle 1219 sayılı Kanun’un 45. maddesine eklenen üçüncü fıkranın, İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ 7078 sayılı Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı; 1. 5. maddesiyle 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28. maddesine eklenen üçüncü fıkra şöyledir: Ek fıkra: 15/8/2017-KHK-694/5 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/5 md.) Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına tıp fakültelerinde okuyan tabip subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince hekimlik mesleğini icra edemezler.” 2. 6. maddesiyle 1219 sayılı Kanun’un 45. maddesine eklenen üçüncü fıkra şöyledir: Ek fıkra: 15/8/2017-KHK-694/6 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/6 md.) Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi nam ve hesabına diş hekimliği fakültelerinde okuyan diş hekimi subaylardan yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince diş hekimliği mesleğini icra edemezler.” İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 17/5/2018 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. ESASIN İNCELENMESİ Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Yakup MACİT

Mecburi Hizmet Süresi Sona Ermeden İlişiği Kesilenler, Hekimlik Mesleğini İcra Edebilirler mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

AİHM Yalçınkaya Kararına ilişkin Türkiye Barolar Birliği (TBB) Tarafından Hazırlanan Değerlendirme

AİHM Yalçınkaya Kararına ilişkin Türkiye Barolar Birliği (TBB) Tarafından Hazırlanan Değerlendirme AİHM Yalçınkaya Kararına ve karara ilişkin çeşitli değerlendirme ve görüşlere sitemizden ulaşabilirsiniz. I. Giriş 15.07.2016’da gerçekleşen darbe teşebbüsü sonrasında Cumhurbaşkanlığı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 21.07.2016 tarihinde üç aylık süre için tesis edilen olağanüstü hâl yedi kez uzatılarak 18.07.2018 tarihine kadar devam etmiştir. Bu süreçte otuz yedi Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi kabul edilmiştir. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri (OHAL KHK) ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olağan mevzuat büyük ölçüde sınırlandırılmış, sadece darbe teşebbüsünün planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğu belirtilen yapının resmî ve sivil toplum faaliyetlerini yürüten üyeleri veya bu yapının sempatizanları değil, OHAL ilânına sebep olan vakalarla bir ilgisi bulunmadığı bilinen pek çok kişi veya kuruluş, Anayasa ve AİHS tarafından garanti altına alınan hak ve özgürlüklere aykırı bir anlayışla bir dizi idari ve adli işlem ile yaptırımlara tabi tutulmuştur. Bu dönemde olağanüstü hâl gerekçe gösterilerek yasal mevzuatta yapılan değişikliklerin bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından sonradan iptal edilse de değişiklerin hatırı sayılır bir kısmı olağanüstü hâlin sona ermesi sonrasında dahi yürürlükten kaldırılmamış ve maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kanunlaştırılarak olağan hukukumuzun bir parçası hâline gelmiştir. Olağanüstü hâl kapsamında yayımlanan KHK’ler ile 125.678’i kamu görevinden çıkarma olmak üzere toplam 131.922 tedbir işlemi gerçekleştirilmiştir. 23.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi ile kurulan (anılı KHK, TBMM’de kabul edilerek 7075 sayılı Kanun adını almıştır) ve 22.05.2017 tarihinde göreve başlayan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHİİK), kendisine yapılan 127.292 başvuru hakkında (17.960 kabul ve 109.332 ret kararı olmak üzere) karar tesis etmiştir. Anayasa tarafından garanti altına alınan bir dizi temel hak ve özgürlüğün ihlaline yönelik olağanüstü hâl dönemi kaynaklı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine sunulan yakınmalar ağırlıklı olarak, başta tutuklama olmak üzere bir dizi koruma tedbirinin usul ve kanuna aykırı olarak uygulanması ile darbe teşebbüsü öncesindeki bazı tutum ve faaliyetlerin Anayasa m. 36 ve m. 38’e aykırı olarak “terör suçu” ve “terör örgütü üyeliği/yöneticiliği” suçlamasına dayanak yapılması (adil yargılanma hakkı ile suç ve cezaların geriye yürümezliği/kanuniliği ilkelerinin ihlali) şeklinde kümelenmiştir. Bu döneme ilişkin olarak iş akdinin feshi (Pişkin/Türkiye, B. No:33399/18, 15.12.2020); kullanımı bir terör örgütüne münhasır olmayan şifreli bir mesajlaşma sisteminin aktif olarak kullanılmasına ilişkin ve bu örgüte mensubiyete dair makul şüpheyi haklı çıkarmak için yetersiz iddialar (Akgün/Türkiye, B. No:19699/18, 20.07.2021); 15.07.2016 öncesindeki bir kısım paylaşımların, geriye dönük olarak suçu ve suçluyu övme olarak değerlendirilmesi (Yasin Özdemir/Türkiye, B.No: 14606/18, 07.12.2021) gibi meseleler de AİHM önüne gelmiştir. Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bu sürece ilişkin verdikleri öncül kararlar ağırlıklı olarak, başta tutuklama olmak üzere bazı koruma tedbirlerinin hukukiliğine odaklanmıştır. Yüksel Yalçınkaya kararı, AİHM’nin en üst yargı birimi olan 17 hâkimden müteşekkil Büyük Dairesi tarafından karara bağlanmış olup, Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu iddia edilen ve iç hukuktaki yargılama neticesinde örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle mahkûm edilen kişiler açısından yürütülen ceza yargılamasının bütününü konu edinen ilk karar özelliği taşımaktadır. Bu kapsamda AİHM, Akgün/Türkiye (B.No:19699/18, 20.07.2021) kararında tutuklama koruma tedbiri bakımından sadece Bylock uygulaması kullanımının, tutuklama anında başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin tesisi bakımından makul şüpheye dayanak teşkil etmeyeceğine karar vermiş; anılı uygulama kullanılarak gönderilen mesajların içeriğinin, gönderildikleri bağlam ile desteklenmesi gerektiğini, aksi hâlde salt şifreli haberleşme uygulamasının kullanımının tek başına suç eyleminin ispatı açısından yeterli olamayacağını belirtmiştir. (AİHM Akgün Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.)  Bu kapsamda Mahkeme, anılı başvurucu özelinde AİHS m. 5 hükmünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Yine Mahkeme Taner Kılıç/Türkiye (No.2, B.No:208/18, 31.05.2022) ararında Bylock uygulamasının kullanıldığı iddiası dışında geçmişte yasal olan bir yayına abone olunması; kız kardeşinin böyle bir yayından sorumlu kişiyle olan evlilik bağı; çocuklarının, olay zamanında yasal olarak faaliyet gösteren ancak daha sonra OHAL KHK’siyle kapatılan eğitim kuruluşlarında eğitim görmesi gibi hususların, başvurucunun yasadışı bir örgüte mensup olduğunu gösteren belirtiler bütünü olarak kabul edilemeyeceğini, bunların ancak basit ve dolaylı unsurlar olarak değerlendirilebileceği kanaatine ulaşmıştır. Ayrıca AİHM, özellikle başvurucunun Bank Asya’daki -olayın gerçekleştiği esnada yasal bir bankadır- hesabı aracılığıyla yasa dışı bir örgütün suç faaliyetlerini finanse etmesine yardımcı olduğuna dair en ufak bir delilin bulunmadığını gözlemlemiştir. Tüm bu sebeplerle delillerin makul şüphe kriterini karşılamadığı dolayısıyla da tutuklama tedbirinin hukukiliği özelinde ve yalnız Bylock iddiasının değerlendirilmesi bakımından AİHS’nin 5. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. (AİHM Taner Kılıç Kararı’na sitemizden ulaşabilirsiniz.) AİHM tarafından ele alınan FETÖ/PDY yapılanmasına ilişkin yargılamalarla ilgili olarak bir başka örnek Pişkin/Türkiye (B.No:33399/18, 15.12.2020) başvurusudur. İşbu başvuruda AİHM, 667 sayılı OHAL KHK’sinin ilgili hükmü uyarınca, iş sözleşmesine dayalı olarak uzman sıfatıyla bir kamu kuruluşunda çalışan başvurucunun görevine ulusal güvenlik açısından tehlike yaratan bir örgütle iltisaklı olduğu değerlendirmesine dayanılarak son verilmesini; AİHS m. 6 ve m. 8 bakımından değerlendirmiş, her iki madde açısından da başvurucunun haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Görüldüğü üzere AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya kararı, FETÖ/PDY üyesi olduğu iddia edilen kişiler bakımından bir ilk olma özelliği taşısa da, bu durum ceza muhakemesinin ilk kez bir bütün olarak AİHM tarafından incelenmesinden kaynaklıdır. Yoksa AİHM, yukarıda kısaca özetlenen içtihatlarda olduğu gibi önüne gelen başvurularda daha önce FETÖ/PDY iltisaklı olduğu iddia edilen kişiler bakımından yine bazı benzer değerlendirmelerle emsal kararlar vermiştir. II. Karara ilişkin Arka Plan Bilgisi Öğretmen olan başvurucu 2016 yılında FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınmış, 2017 yılında hakkında düzenlenen iddianamede, Bylock uygulamasını kullandığı, Bank Asya’da şüpheli hesap hareketleri olduğu, terörle iltisaklı olan sendikaya üye olduğu, aleyhinde bir gizli tanık beyanı bulunduğu belirtilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesi uyarınca FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla cezalandırılması talep edilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda başvurucu aynı yıl, FETÖ/PDY üyesi olduğu gerekçesiyle 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Başvurucunun kanun yolu başvuruları Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay tarafından reddedilmiş, böylelikle karar kesinleşmiştir. Başvurucunun AYM başvurusu da açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur (para. 99-106). Başvurucu 17.03.2020 tarihinde AİHM’ye sunduğu bireysel başvuruda mahkumiyetinin temel dayanağının Bylock uygulamasını kullandığı iddiası olduğunu, ayrıca Bank Asya’da bulunan hesabı ile Aktif Eğitim-Sen isimli sendikaya ve Kayseri Gönüllü Eğitimciler Derneğine olan üyeliklerinin destekleyici delil olarak kabul edildiğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) m. 6 hükmü kapsamında Bylock verilerinin elde edilmesi ve delil olarak kabul edilmesinde usule aykırılıkların bulunduğunu, bu veriye yönelik itirazlarının sunulması açısından güçlüklerle karşı karşıya kaldığını, bu delile yönelik değerlendirme açısından gerekçeli kararın yetersiz olduğunu ileri

AİHM Yalçınkaya Kararına ilişkin Türkiye Barolar Birliği (TBB) Tarafından Hazırlanan Değerlendirme Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu Cihangir Çenteli Kararı

BM Cihangir Çenteli Kararı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu Kararı Başvurucu: Cihangir Çenteli Karar Tarihi: 14 Kasım 2023 Karar İletişim No: 66/2023 Konu: Kanuni dayanaktan yoksun gözaltı, gözaltı koşulları, keyfi tutuklama, adil yargılanma hakkı, cezaevinde sağlıksız ortamlarda tutulma. Temel konular: Keyfi gözaltı ve tutuklama; gözaltı koşulları, adil yargılanma hakkı, mahpus hakları. MADDİ OLAYLAR Başvurucu Cihangir Çenteli, 1985 doğumlu bir Türkiye vatandaşıdır ve halen Marmara L Tipi Kapalı Cezaevi\’nde bulunmaktadır. Tutuklanmadan önce Türk Hava Kuvvetlerinde pilot olan başvurucu olay zamanında Harp Akademisinde kurmay subay olarak görev yapmaktaydı. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 askeri kalkışmasının akabinde yaklaşık 3 ay daha mesleğini icra ettikten sonra 28/9/2016 tarihinde açığa alınmıştır. 1. Başvurucunun Gözaltına Alınması ve Tutuklanması Başvurucu, darbe gecesinde nerede olduğunu ve neler yaptığını açıklamak üzere üst amirleri tarafından görev yerine çağrılmıştır. Komutanlarının çağrısına icabet eden Çenteli, 30/9/2016 tarihinde İstanbul Harp Akademileri Komutanlığı\’na gitmiş ve aynı gün polislerce gözaltına alınmıştır. İşlem tarihinde Çenteli hakkında herhangi bir yakalama kararı veya gözaltı emri yoktur. Çenteli, polis karakolunda avukatı olmadan sorgulanmıştır. Hakkında tanzim edilen sorgu tutanaklarında iki polisin ifadeyi aldığı yazılsa da gerçekte ifade bir polis tarafından alınmıştır. Başvurucunun gözaltına alındığı hususunda polis tarafından ailesine bilgi verilmediği gibi ilk ifadeden sonra başka bir polis merkezine götürülmesine rağmen, bu süre zarfında da ailesiyle iletişim kurmasına izin verilmemiştir. Bu nedenle ailesi dört gün boyunca başvurucunun nerede olduğu ve akıbeti hakkında polis birimlerinden bilgi almaya çalışmıştır. Daha da vahimi, polis tarafından ailesine bilgi verildiği yönünde başvurucuya yalan bilgi verilmiştir. Başvurucu toplam 12 gün gözaltında tutulmuştur. Başvurucu gözaltına alınmasından ancak beş gün sonra (5 Ekim) ilk kez bir avukatla görüştürülmüştür. Baro tarafından atanan avukat ile görüştürülmesi de bir formaliteden ibarettir. Zira başvurucuya karşı önyargılı davranan ve peşinen suçlu olduğunu kabul eden avukat ile arasındaki görüşme sadece 30 saniye sürmüştür. Kaldı ki avukatıyla görüştüğü sırada bir polis memuru da konuşmalarını dinlemiştir. Polis nezarethanesinde bulundurulduğu tüm süre boyunca gözaltına alınma nedenleri ve kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında defalarca bilgilendirilme talebinde bulunmasına rağmen, başvurucuya bu konuda hiçbir açıklama yapılmamıştır. Başvurucu, savcı tarafından ifadesi alınmadan tutuklamaya sevk edilmiş, 11/10/2016 tarihinde sulh ceza hakimliğinde sorgusu yapılmış ve aynı gün tutuklanmıştır. 2. Ceza Davası Süreci Başvurucu hakkında açılan ceza davası İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüş ve “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” etmekle suçlanmıştır. Davanın 11/10/2016 tarihli duruşmasında, yine Baro tarafından atanan bir başka müdafi hazır bulunmuştur ve avukatın dava dosyası hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Duruşmada, hakkındaki suçlamalarla ilgili başvurucuya herhangi bir soru sorulmadığı için suçlamalara yeterince cevap verme ve kendisini savunma imkanı bulamamıştır. Yargılaması tutuklu olarak devam ettirilen başvurucu, barındırıldığı ceza infaz kurumunda ailesiyle ilk kez 20/10/2016 tarihinde kapalı görüş yapabilmiştir. Başvurucu, hakkında bir hüküm verilmeden önce 22/11/2016 tarihinde Hava Kuvvetlerinden ihraç edilmiştir. Hakkında tanzim edilen iddianamenin tamamının duruşma başlamadan kendisine tebliği gerekirken, dava açıldıktan sonra ve yalnızca kendisiyle ilgili sayfalar gönderilmiştir. Ancak teslim edilen sayfalarda sadece darbe girişimi gecesi silahlı kuvvetlere ait bir binada görüldüğü belirtilmiş, fakat daha fazla bir ayrıntıya veya delile yer verilmemiştir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre 30 günde bir yapılması gereken tutukluluk incelemeleri başvurucu için sadece iki kez yapılmış ve bazı inceleme taleplerine cevap dahi verilmemiştir. Ayrıca, tutukluluk halinin devamına ilişkin kararların tebliği gerekirken sadece birkaçı başvurucuya tebliğ edilmemiş, diğerleri ise verildikten bir veya iki ay sonra bildirilmiştir. Başvurucunun yargılandığı dava 03/7/2017 tarihinde İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi\’nde başlamıştır. Duruşmalar başlayıncaya kadar tam olarak neyle suçlandığını ve aleyhindeki delillerin neler olduğunu öğrenemeyen başvurucunun savunması mahkeme tarafından esaslı olarak dinlenmemiş ve deliller yeterince tartışılmamıştır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şüpheli veya sanığın, müdafisi ile istediği zaman ve başkalarının konuşulanları duyamayacağı şekilde görüşebilmesine imkan tanınırken, başvurucunun ne duruşma öncesi ve ne de duruşma sırasında avukatıyla etkili bir şekilde iletişim kurmasına izin verilmemiştir. Ayrıca, başvurucunun cezaevinde avukatıyla yaptığı görüşmeleri de kısıtlanmıştır. Zira, avukat görüşlerine haftada sadece 1 (bir) gün ve 1 (bir) saat olacak şekilde izin verilmiş ve tüm görüşmeler ses ve görüntü sistemiyle kayda alınmıştır. Bununla da yetinilmemiş, bu görüşmeler sırasında bir infaz koruma memuru da hazır bulunmuş ve yapılan her konuşmaya tanıklık etmiştir. Başvurucunun müdafisi tarafından kendisine teslim edilmek üzere verilen davayla ilgili tüm belgeler, cezaevi idaresi tarafından incelenmeye tabi tutulmuş ve bazıları da cezaevi idaresi tarafından kaybedilmiştir. Aynı şekilde, başvurucunun iddianamedeki delillere ulaşması ve bunları incelemesi engellenmiştir. Kendisi ve avukatı defalarca talep etmesine rağmen, kendilerine teslim edilmeyen bazı “ses ve görüntü kayıtları” olduğu söylenmiş, ancak yargılama boyunca anılan görüntüler ve aleyhindeki kararın dayandırıldığı kapalı devre televizyon kayıtları hiçbir zaman kendisine izletilmemiştir. Bu nedenle başvurucu, kendisine isnat edilen “anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” suçuyla neden suçlandığını ve aleyhindeki delilleri bilmeden savunma yapmak zorunda kalmıştır. Benzer şekilde, başvurucuya savunmasını hazırlaması için çok kısıtlı bir süre verilmiş ve tanıkların çapraz sorguya çekilmesi talebi de mahkeme tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, bu şartlar altında yapılan yargılamayı 17/8/2018 tarihinde bitirmiş ve başvurucuyu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu\’nun 309/1 maddesi uyarınca \”Türkiye Cumhuriyeti Anayasası\’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek\” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırmıştır. Yargılama, ilk derece mahkemesi önünde tam 22 ay 17 gün sürmüştür. 3. Mahkûmiyet Kararına Karşı Kanun Yolları Süreci Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı 19/12/2018 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dilekçesinde özetle, isnat edilen suçun unsurlarının oluşmadığını, suçun unsurlarının kararda gösterilmediğini ve dolayısıyla yargılamanın adil olmadığını belirtilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi, istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Başvurucu, istinaf mahkemesi kararına karşı 25/11/2019 tarihinde temyiz yoluna gitmiş, ancak Yargıtay 16. Ceza Dairesi, kanun ve ilgili usullere uygun olduğu yönündeki ifadelerle mahkûmiyet kararını 30/6/2021 tarihinde onamıştır. Böylece, 30/9/2016 tarihinde gözaltına alınmasıyla başlayan cezai süreç 30/6/2021 tarihli Yargıtay kararı ile son bulmuş ve yargılama 4 yıl 8 ay sürmüştür. Başvurucu, halen Marmara L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda cezasını infaz etmektedir. Sigara kullanmayan başvurucu diğer mahpusların sigara içtiği bir koğuşta barındırıldığı için sağlığı olumsuz yönde etkilenmiştir. 4. Hukuksal Tartışmalar Başvurucu özetle; a. Tutukluluğunun yasallığına etkili bir şekilde itiraz edemediğini, dolayısıyla, özgürlüğünden mahrum bırakılmasının ve tutukluluğunun yasal dayanağının bulunmadığını, b. Ailesi tarafından ziyaret edilme ve avukatıyla etkili bir şekilde iletişim kurma hakkını ihlal edildiğini, c. Makul süre içinde yargılanma hakkının ihlal edildiğini, d. Avukatıyla mahremiyet çerçevesinde iletişim kurma ve avukatın yardımından yararlanma hakkını ihlal edildiğini, e. Adil ve aleni

Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu Cihangir Çenteli Kararı Read More »