İcra ve İflas Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kanuni Rehin Hakkına Dayalı Olarak İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi Başlatılması

Kanuni Rehin Hakkına Dayalı Olarak İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi Başlatılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/9-2516 Karar No: 2019/360 Karar Tarihi: 28.03.2019 Özet: Davacının icra takibinin, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılması, davacı ile davalı arasında iş sözleşmesi bulunmadığını göstermez. Takibin dayanağı taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesi ve bu sözleşmeden kaynaklanan ücret alacağıdır. İcra takibinde, gemi alacaklısı olan davacı işçinin, kanundan kaynaklanan ve ücretinin korunmasına ilişkin güvence niteliğinde bulunan kanuni rehin hakkına da dayanması, eş deyişle takipte 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun bir kısım maddelerinin de gösterilmesi, takibin dayanağının Türk Ticaret Kanunu olduğunu göstermez. Uyuşmazlık … sayılı Deniz İş Kanunu’na tabi gemi adamı olarak hizmet (iş) sözleşmesi ile çalışan ve bu sözleşme uyarınca ödenmesi gereken ücretlerinin davalı işveren tarafından ödenmemesi nedeniyle tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemi olup, taraflar arasında iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlığın çözüm yeri iş mahkemesidir. Mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine ilişkin önceki kararda direnilmesi yerinde değildir. Hâl böyle olunca direnme kararı Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulmalıdır. (4857 S. K. m. 1, 4) (854 S. K. m. 1) (6100 S. K. m. 389) (2004 S. K. m. 257) Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … İş Mahkemesince mahkemenin görevsizliğine dair verilen 24.12.2013 tarihli ve 2012/483 E.-2013/829 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 19.03.2014 tarihli ve 2014/7614 E.-2014/9021 K. sayılı kararı ile; “A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı, 7900297 IMO numaralı …… Gemisinde gemi adamı olarak çalıştığını, geminin donatanının …… Denizcilik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. olduğunu, ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle, bu alacağını tahsil edebilmek için davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlattığını, davalının takibe itiraz ettiğini ileri sürerek takibe yapılan itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi ve icra inkar tazminatı taleplerinde bulunmuştur. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı, davanın reddini istemiştir. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davacının davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluna dayalı takip yolunu seçtiği, takipte rehin hakkına ve Türk Ticaret Kanunu’nun 1235 ve 1236. maddelerine dayanıldığı, talebin gemi adamı alacağına ilişkin olduğu, davanın TTK’nın 4. maddesine göre mutlak ticari dava olduğu bu nedenlerle görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. D) Temyiz: Kararı davacı temyiz etmiştir. E) Gerekçe: Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu\’nun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez. Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir. İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır. İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir. İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene bağımlı değildir. Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir. Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür. Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanunu’nun 319 uncu maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu\’nun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi; İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesidir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye

Kanuni Rehin Hakkına Dayalı Olarak İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi Başlatılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Geçersiz Satış Sözleşmesi Nedeniyle Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme

Geçersiz Satış Sözleşmesi ve Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2018/344 Karar No: 2019/990 K. Tarihi: 03.10.2019 Mahkemesi: Tüketici Mahkemesi Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … Tüketici Mahkemesince davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … yönünden davanın sıfat yokluğundan reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulüne dair verilen 12.06.2014 tarihli ve … sayılı kararın davacı ve davalı müflis … Anadolu Kon. San. A.Ş. vekilleri tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 tarihli, 2015/414 E., 2015/3983 K. sayılı kararı ile: “…Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalı arsa sahipleri İ. ve … ile davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” gereğince konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’si yapımcıya, %23\’ü arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yüklenici şirketin daire satışına başladığını, davacının 31.07.2006 tarihli sözleşme ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San. AŞ\’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500 TL bedelin adi ortaklığa ödeme yapıldığını, davalıların süresinde daireyi teslim etmediklerini belirterek ödenen 152.500 TL\’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında talebini 279.583 TL\’ye artırmıştır. Davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … vekili cevabında, davacı ile sözleşme yapmadıklarını, diğer davalı yüklenicinin edimini davacıya karşı taahhütde bulunmadıklarını beyan etmiştir. Diğer davalı Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ ile İTC Holding A.Ş. ise davaya cevap vermemişlerdir. Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, davalılar (arsa sahipleri) İ. ve … yönünden husumetten reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulü ile 279.583 TL\’nin müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hükmü davacı vekili ve davalı … Anadolu Kon.San. AŞ. vekili temyiz etmiştir. Dosya kapsamından, davalı arsa sahipleri İ. ve … ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San.AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” gereğince 1 parselde kayıtlı 82.723 m² tarla üzerinde yapımcı tarafından konut yapımı işi ile ilgili olarak tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği, 16.maddesinde, konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’si yapımcıya, %23\’ü arsa maliklerine ait olacak şekilde paylaşılacağı konusunda anlaşma yapıldığı, bu sözleşme gereğince davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ\’nin yapmayı taahhüt ettiği inşaattan 16/A nolu bağımsız bölümün davacıya satılması ile ilgili 31.07.2006 tarihli harici satış sözleşmesi düzenlendiği, sözleşme gereğince davacı tarafından davalı yüklenici şirkete 152.500 TL\’nin ödendiği, inşaatın %10 seviyesinde iken, davalı yüklenici şirketin inşaatı terk ettiği, davalı arsa sahipleri ile davalı yüklenici firmanın sözleşmeyi 08.06.2007 tarihinde feshettikleri, arsa sahiplerinin diğer davalı İTC Holding AŞ. ile 08.06.2007 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin imzalandığı, daha sonra 09.08.2007 tarihinde feshedildiği, davacının 14.08.2006 ve 15.10.2006 tarihinde ödediği 152.500 TL\’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince dava tarihi itibariyle ulaştığı değerin bilirkişi raporuna göre 279.583 TL olduğu anlaşılmaktadır. Davada geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin tahsili talep edilmektedir. Davalı yüklenici … Anadolu Kon. San. AŞ hakkında İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2008 tarih, 2007/570 E. – 2008/168 K. sayılı kararı ile iflasına karar verilmiş, tasfiye işlemlerinin İstanbul 2. İflas Müdürlüğünün 2008/4 E.sayılı dosyası ile devam ettiği, davada ise davalı Müflis … Anadolu Kon.San. Aş İflas İdare Memurları tarafından temsil edilmiş, bu dava ise 16.11.2012 tarihinde, iflasdan sonra açılmıştır. İflasın açılması, maddi hukuka ilişkin ilişkileri ve hükümleri cebri şekilde etkilediği gibi Medeni Usul ve İcra Hukuku kuralları üzerinde de etki yaratır. Bu etkilerden biri de görev kurallarında meydana gelen değişikliktir. Davalı … Anadolu Kon.San.AŞ nin, dava tarihinden önce iflasına karar verildiği, iflas masasının oluşturulduğu anlaşılmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 194. maddesindeki \”Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplasından on gün sonra devam olunabilir\” hükmü gereğince işlem yapılarak usulüne uygun taraf teşkili sağlanmalıdır. İflastan sonra, müflis aleyhine masaya giren mal ve haklara ilişkin bir dava açılamaz. Masadan bir hak iddiasında olanlar, alacaklarını veya haklarını İİK\’nun 219/2 maddesi gereğince masadan isterler (masaya yazdırırlar). İflas idaresi, istenen alacakları kabul etmemesi halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 235.maddesinde açıklanan sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davasının açılması gerekir. İflastan sonra müflise karşı dava açılması halinde bu davaya İİK\’nın 235/ll.maddesi gereğince sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davası olarak devam edilmelidir. Müflisin iflas masasına giren mal ve haklara ilişkin davalarda taraf sıfatı olmadığından, iflastan sonra masaya giren mal ve haklara ilişkin davanın Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ. adına değil, iflas idaresi aleyhine açılması gerekir. Ancak, İcra İflas Kanunu\’nun 235/1.maddesinde \”Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki Ticaret Mahkemesine dava açmaya mecburdurlar\” hükmü gereğince davanın görevli mahkemede görülmesi gerekir. Buradaki mahkemenin yetkisi de kamu düzenine ilişkindir. Somut olayda, davalı şirketin dava tarihinden önce (19.03.2008 tarihinden) iflasına karar verilmiş olduğundan bu dava \”kayıt kabul davası\” niteliğinde olup, iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Öte yandan, davacı ile diğer davalı arsa sahipleri arasında 4077 sayılı yasa kapsamında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı arsa sahipleri hakkında açılan davada Tüketici Mahkemesi görevli olmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re\’sen gözetilir. Mahkemece, görev yönü düşünülmeden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, kampanyalı satış yöntemine dayalı geçersiz taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle ödenen bedelin tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalı arsa sahipleri İ. Aksu ve … ile davalı yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş. (iflâs etmeden önce) arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli \”Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi\” uyarınca konutların satışından elde edilecek hasılatın %77\’sinin yapımcıya, %23\’ünün arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yapımcı şirketin kampanyalı satış yöntemi ile daire satışına başladığını, müvekkilinin 31.07.2006 tarihli satış sözleşmesi ile yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş.\’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500TL bedeli bu davalıya ödediğini, bahsi geçen şirketin yönetim kurulunun 05.06.2007 tarihinde toplanarak davacı ve diğer alıcılarla imzaladığı sözleşmelerdeki hak ve alacak ile mükellefiyetleriyle, ayrıca sözleşmelerde

Geçersiz Satış Sözleşmesi Nedeniyle Müflise Karşı Alacak Davasında Görevli Mahkeme Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Cebri İcra ile Aile Konutu Niteliğini Yitiren Taşınmaz Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Talebi

Cebri İcra ile Aile Konutu Niteliğini Yitiren Taşınmaz Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2017/2-2935 Karar No: 2017/1722 K. Tarihi: 13.12.2017 Özet: Dava aile konutu niteliğinde taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir. Cebri icra ile yapılan satışlarda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 705. maddesine ilişkin düzenleme dikkate alındığında mülkiyet tescilden önce alıcıya geçmektedir. Dolayısıyla dava tarihi itibariyle aile konutu olarak kullanıldığı ileri sürülen taşınmaz iradi olmayan bir tasarruf sonucu aile konutu niteliğini yitirmiş duruma gelmektedir. Bu durumda TMK\’nın 194. maddesi uyarınca işlem diğer eşin rızasına bağlı olmaktan çıkmış ve davacının aile konutu korumasından yararlanma olasılığı kalmamıştır. Hâl böyle olunca yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (4721 S. K. m. 193, 194, 705, 1023) (2004 S. K. m. 40) (YHGK 07.04.2004 T. 2004/12-210 E. 2004/208 K.) Dava: Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Aile Mahkemesi Sıfatıyla … Asliye Hukuk Mahkemesince “davanın kabulüne” dair verilen 23.01.2013 gün ve 2012/111 E., 2013/30 K. sayılı karar, davalı Türkiye Halk Bankası vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.02.2014 gün ve 2014/757 E., 2014/2155 K. sayılı kararı ile; \”…Dava konusu taşınmaz, Sivas 3. İcra Müdürlüğünün 2010/2786 esas sayılı icra takip dosyasında 13.09.2012 tarihinde Türkiye Halk Bankası\’na satılmış, bu satış işleminin iptali için açılan \”ihalenin feshi davası\” reddedilmiş, ret kararı Yargıtay denetiminden geçerek 22.10.2013 tarihinde kesinleşmiş, taşınmazın mülkiyeti cebri icra ile bankaya geçmiş, açılan dava konusuz hale gelmiştir. Konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…\” gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Karar: Dava aile konutu niteliğinde taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu üzerine ipotek konulduğunu, bu durumun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun (TMK) 194. maddesine aykırı olduğunu iddia ederek ipoteğin kaldırılmasını istemiştir. Davalı banka vekili ipoteğin tesis edildiği tarihte tapuda taşınmazın aile konutu olduğuna dair herhangi bir şerh bulunmadığını, bankanın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi gereğince iyiniyetli üçüncü kişi olarak ayni hak kazandığını ve iyiniyetli kazanımının korunması gerektiğini, davacının ipotekten haberdar olmamasının genel hayat deneyimlerine aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece dava konusu taşınmazın davacı ve davalı … tarafından aile konutu olarak kullanıldığı, aile konutu şerhinin tapuya işlenmediği durumlarda dahi taşınmazın aile konutu niteliğinin ortadan kalkmadığı, tacir olan bankanın kıymet belirlemeye gitmesi nedeniyle taşınmazın aile konutu olduğunu bilebilecek durumda olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiştir. Hüküm, davalı banka vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçe ile bozulmuştur. Yerel mahkemece ipotek tesis edilen evin aile konutu olduğunun sabit olduğu, cebri icra ihalesi sonucunda mülkiyetin borca mahsuben yine davalı bankaya geçtiği, kimsenin kendi kusurlu davranışı ile lehine bir durum elde edemeyeceği, bankanın bu evin aile konutu olduğunu bilmesi, ipoteğin geçersiz olması sebebiyle kaldırılması halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 40. maddesi gereğince icranın iadesi yoluna başvurulabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme hükmü davalı banka tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, aile konutu niteliğini haiz taşınmazın cebri icra suretiyle davalı bankaya satışının yapılması durumunda davacının TMK\’nın 194. maddesinde yer alan düzenlemeden yararlanıp yararlanamayacağı, burada varılacak sonuca göre ipoteğin kaldırılması talebinin konusuz kalıp kalmayacağı noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında işin esasına girilmeden önce, yerel mahkemenin ilk kararında ve direnmeye konu kısa kararında taşınmazın devrinin engellenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesine ilişkin olumlu ya da olumsuz bir hüküm bulunmamasına rağmen direnmeye konu 12.06.2014 tarihli gerekçeli kararın hüküm kısmında “dava konusu 305 ada 11 nolu parselin üçüncü kişilere devrinin engellenmesi için tedbir konulmasına” şeklinde hüküm kurulması karşısında usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış, mahkemece tedbir niteliğinde verilen kararların hükümde çelişki yaratmayacağı, somut olayda da satışın durdurulması yönünde verilen ihtiyati tedbir kararının bu nitelikte olduğu kabul edilerek ön sorun aşılmış ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir. İşin esasının incelenmesinde; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193. maddesi \”Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.” şeklindedir. TMK’nın 193. maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlem yapma serbestisi Türk Medeni Kanunu\’nun genel teorisi içinde kabul edilmişken, aynı Kanunun 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandıralabileceği kabul edilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 194. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre; Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu madde hükmü ile, tapu kaydına aile konutu şerhi konulmuş olmasa dahi eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, konutun, aile konutu vasfı taşıdığı için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir. Aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1604 E., 2017/967 K. sayılı kararında da aynen benimsenmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 705. maddesinde ise \”Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.\” yasal düzenlemesi mevcuttur. Öte yandan, bir taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olması zorunludur. Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2004 gün ve 2004/12-210 E., 2004/208 K. sayılı kararında da bu durum açıklanmıştır. Somut olayda da, haciz tarihinde borçlu … adına kayıtlı dava konusu taşınmazın dava sırasında cebri icra yoluyla satıldığı, mülkiyetin icra vasıtasıyla yapılan

Cebri İcra ile Aile Konutu Niteliğini Yitiren Taşınmaz Üzerindeki İpoteğin Kaldırılması Talebi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Zamanaşımına Uğrayan Bonodaki Vade Tarihi, Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi?

Zamanaşımına Uğrayan Bono Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Ticaret hukuku ve icra hukuku başta olmak üzere hukuk uyuşmazlıkları ve davalarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için alanında yetkin bir avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. Dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir bono düzenleyip lehtara vermesiyle taraflar arasında kambiyo hukukuna dayalı ikinci bir borç ilişkisi doğar. Bono üzerinde yer alan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu\’nun 746. maddesi ile düzenlenen vade, taraflar arasındaki temel borç ilişkisinin vadesi değil, kambiyo hukukuna dayalı borç ilişkisinin vadesidir. Zamanaşımına uğrayarak kambiyo senedi vasfı kaybedildikten sonra bonodaki vade tarihinin, taraflar arasındaki temel ilişki kapsamında birlikte tespit edildiğinden veya taraflardan biri tarafından kendisine tanınmış olan ihbarda bulunmak suretiyle belirlendiğinden bahsedilemeyecektir. O hâlde temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun 117/2 maddesi ile belirlenen temerrüt için ihtara gerek olmayan durumlar kapsamında olmadığından, borçlunun temerrüde düşürülmesi için TBK\’nin 117/1 maddesi gereğince ihtar gereklidir. Zamanaşımına uğrayan ve delil başlangıcı olma dışında hukuken hiçbir sonuç bağlanmayan hatta asıl alacağın varlığının ispatında bile tek başına delil kabul edilmeyen bir belgede yazılı vadenin, temerrüt ihtarına gerek olmaksızın temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfım kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Zamanaşımına Uğrayan ve Bu Nedenle Kambiyo Senedi Vasfını Kaybeden Bonodaki Vade Tarihi; Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2019/1 Karar No: 2019/8 Karar Tarihi: 25.12.2019 Zamanaşımına uğrayan ve delil başlangıcı olma dışında hukuken hiçbir sonuç bağlanmayan hatta asıl alacağın varlığının ispatında bile tek başına delil kabul edilmeyen bir belgede yazılı vadenin, temerrüt ihtarına gerek olmaksızın temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi hakkaniyete de aykırı olacaktır. Aksi hâlde zamanaşımına uğrayan bononun hamili, kambiyo senedinden doğan haklarını korumak için zamanaşımı süresi içinde Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemesine rağmen, temel ilişkiye dayalı olarak yapacağı takip ya da açılan davada vade tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yükümlülüklerini yerine getirmeyen hamilin hiçbir kayba uğramayacağı sonucunu doğurur ki, hukuk sisteminin buna cevaz vermesi mümkün değildir. Hâl böyle olunca, zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına karar verilmesi gerekmiştir. (6100 S. K. m. 199, 200, 202) (6098 S. K. m. 117, 133) (6102 S. K. m. 645, 725, 731, 746, 749, 776, 777, 778, 779) (2004 S. K. m. 168) (11. HD. 25.01.2017 T. 2015/12354 E. 2017/479 K.) (11. HD. 05.02.2018 T. 2017/1042 E. 2018/743 K.) (15. HD. 13.10.2014 T. 2014/3647 E. 2014/5673 K.) (15. HD. 20.09.2017 T. 2017/1298 E. 2017/3060 K.) (19. HD. 15.12.2016 T. 2016/9611 E. 2016/15851 K.) (19. HD. 08.02.2012 T. 2011/7717 E. 2012/1754 K.) 1- GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu Av. A. K. 26.02.2018 havale tarihli dilekçesi ile imzası inkâr edilmeyen ancak zamanaşımına uğrayan bononun takibe konulması hâlinde faizin bonodaki vade tarihinden itibaren mi yoksa takip tarihinden itibaren mi işlemesi gerektiği, borçluya ayrıca temerrüt ihtarı gerekip gerekmediği konusunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 13. 15. ve 19. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğunu belirterek içtihatların birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 354 sayılı kararı ile; İçtihadı Birleştirme Hukuk Genci Kurulu dosyasının konusu her ne kadar \”Temel ilişkiye dayalı alacak istemleri ile ilgili olarak düzenlenen ve zamanaşımına uğramış kambiyo senedine dayanarak açılan dava veya girişilen icra takiplerinde temerrüt tarihi olarak zamanaşımına uğrayan senette belirtilen vade tarihinin mi, yoksa genel hükümlere göre belirlenen temerrüt tarihinin mi esas alınacağı\” olarak belirlenmiş olsa da; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 35613334-2019/978 sayılı yazısı ile konunun \’\’Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınıp alınamayacağı\” olarak değiştirilmesinin ihtiyacı daha iyi karşılayacağı hususu belirtilmiş olduğundan İçtihadı Birleştirme konusunun bu şekilde değiştirilmesine karar verilmiştir. C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Kararları; 11.03.2014 tarihli ve 2013/15388 E, 2014/4656 K. 25.01.2017 tarihli ve 2015/12354 E, 2017/479 K. 20.11.2017 tarihli ve 2016/3549 E, 2017/6304 K. 05.02.2018 tarihli ve 2017/1042 E, 2018/743 K. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Kararları; 22.10.2012 tarihli ve 2012/6569 E, 2012/24172 K. 06.10.2011 tarihli ve 2011/4803 E, 2011/14078 K. 11.03.2015 tarihli ve 2014/20748 E, 2015/7741 K. 28.01.2016 tarihli ve 2015/35312 E, 2016/2175 K. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Kararları; 13.10.2014 tarihli ve 2014/3647 E. 2014/5673 K. 15.04.2013 tarihli ve 2014/3647 E. 2013/2554 K. 20.09.2017 tarihli ve 2017/1298 E. 2017/3060 K. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Kararları; 15.12.2016 tarihli ve 2016/9611 E. 2016/15851 K. 08.02.2012 tarihli ve 2011/7717 E. 2012/1754 K. 03.05.2011 tarihli ve 2010/11714 E. 2011/6067 K. 19.03.2019 tarihli ve 2017/2929 E. 2019/1803 K. 24.01.2019 tarihli ve 2017/3884 E. 2019/471 K. 25.09.2018 tarihli ve 2017/1839 E. 2018/4444 K. D- Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan Özel Dairelerin görüşlerine başvurulmuştur. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınacağına dair 11. Hukuk Dairesinin görüşü; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında; zamanaşımına uğramış olan bonodaki imzanın borçluya aidiyetinin ikrar edilmesi veya ispat edilmesi hâlinde bu senedin (yazılı) delil başlangıcı sayılacağı ve davacının esas akdi ilişki konusundaki diğer delillerinin toplanıp tanıklarının dinlenebileceği, bononun zamanaşımına uğramasıyla kambiyo senedi niteliğini

Zamanaşımına Uğrayan Bonodaki Vade Tarihi, Takip veya Davada Temerrüde Esas Alınabilir mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Henüz Tazmin Edilmeyen Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi?

Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine \”risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisi”, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi, istenebilir olduğunu da göstermez. Zira \”depo etmek\” ifa etmek değildir. Sözleşmede anılan şekilde hüküm olsa bile, banka sadece \”depo edilmesini\” isteyebilir. Kendisine ödeme yapılmasını (ifa) talep edemez. Şüpheli ve müstakbel olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, şarta bağlı borcun talep ve takip edilebilir bir alacak doğurup doğurmayacağı, ancak şart gerçekleştiğinde belli olacaktır. Henüz tazmin edilmeyen teminat mektubu bedelinin veya karşılıksız çıkabileceği ihtimaline binaen bankanın ödemek zorunda kalacağı kanuni karşılık bedelinin, henüz risk gerçekleşmeden önce, mevcut ve muaccel bir alacak niteliğinde olduğu söylenemeyecektir. Nitekim 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesi karşısında şarta bağlanmış bir alacak için ihtiyati haciz istenmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Henüz Tazmin Edilmeyen Banka Teminat Mektubu ile Karşılıksız Kalıp Kalmadığı Belli Olmayan Çeklerle İlgili Olarak İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? Teminat alacakları için 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 42’nci maddesi gereğince genel haciz yolu ile ilamsız takip yapılabilir ise de ihtiyati haciz kararı verilemez. Çünkü İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesinde ihtiyati haciz, sadece \”para alacakları\” için öngörülmüştür. İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. Teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği kabul edilmelidir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2016/1 Karar No: 2017/6 Karar Tarihi: 27.12.2017 İhtiyati haciz; \”icra işlemi\” değil, özel geçici hukuki koruma müessesesi olduğundan, ancak İcra ve İflas Kanunu\’nun 257’nci maddesindeki şartlar çerçevesinde karar verilebilir. O hâlde, teminatın “depo edilmesi” için ihtiyati haciz kararı verilemez. Teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğine dair karar verilmiştir. (5941 S. K. m. 3) (2004 S. K. m. 42, 257) (5411 S. K. m. 48) (818 S. K. m. 110) (6098 S. K. m. 128) (11. HD. 22.02.2012 T. 2012/935 E. 2012/2567 K.) (11. HD. 22.10.2012 T. 2012/14297 E. 2012/16782 K.) (11. HD. 10.10.2016 T. 2016/8593 E. 2016/7926 K.) (YİBK 13.12.1967 T. 1966/16 E. 1967/7 K.) (YİBK 11.06.1969 T. 1969/4 E. 1969/6 K.) I- GİRİŞ A- İçtihatları Birleştirme Başvurusu 16.05.2013 havale tarihli dilekçesi ile meri teminat mektuplarının bedelleri ve henüz ibraz edilmemiş çek yapraklarının kanuni karşılıkları yönünden bankanın talebi üzerine, ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği konusunda Yargıtay 11. ve 19. Hukuk Dairelerinin içtihatları arasında çelişki bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi verilmesi talep edilmiştir. B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu İçtihatların Birleştirilmesi Hukuk Genel Kurulunda yapılan ön görüşmeler sonucunda içtihatları birleştirmenin konusu “teminat gösterme borcu için ihtiyati haciz kararı verilip verilemeyeceği” şeklinde belirlenmiştir. C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar 11. Hukuk Dairesi Kararları; 02.2012 gün ve 935/2567 E.K. 10.2012 gün ve 14297/16782 E.K. 11.2012 gün ve 17303/20159 E.K. 12.2012 gün ve 16721/19916 E.K. 12.2012 gün ve 16708/20135 E.K. 03.2013 gün ve 4061/5666 E.K. 11.2014 gün ve 16182/17386 E.K. 10.2016 gün ve 10144/7925 E.K. 10.2016 gün ve 8593/7926 E.K. 19. Hukuk Dairesi Kararları; 12.2007 gün ve 11443/11273 E.K. 03.2010 gün ve 1520/2849 E.K. D- Dairelerin Görüş Özetleri İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında içtihat aykırılığı bulunan her iki Özel Dairenin görüşleri alınmıştır. İhtiyati haciz kararı verilebileceğine dair 11. Hukuk Dairesi görüşü Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında meri teminat mektubu bedeli bakımından banka ile lehtar arasındaki ilişki ve henüz ibraz edilmemiş çek yapraklarına ait kanuni sorumluluk tutarı bakımından banka ile çek hesabı sahibi arasındaki ilişkinin öncelikle sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, gerek bankacılık uygulaması ve gerek çekler bakımından Çek Kanununun 3/3-2 maddesi uyarınca bu iki talebin dayanağının gayri nakdi kredi niteliğinde kredi alacakları ile ilgili olarak da 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun (İİK) 257’nci maddesindeki koşulların varlığı hâlinde ihtiyati haciz istenebileceği, bankalar ile meri teminat mektubu lehtarı ve çek hesabı sahipleri arasındaki sözleşmelerdeki alacakların muacceliyeti konusundaki düzenlemeler esas alınarak, bu alacakların muaccel olup olmadığı değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği, bu nedenle başvuru dilekçesi ekinde 19. Hukuk Dairesinin 15.03.2010 gün ve 1520/2899 E.K. sayılı kararı ile kendi kararları arasında bir çelişkinin mevcut olmadığı, yine dilekçe ekindeki 19. Hukuk Dairesinin 13.12.2007 gün ve 11443/11273 E.K. sayılı kararında teminat mektubunun nakde çevrilmediği ve dolayısıyla alacağın da muaccel olmadığı belirtilmiş olduğundan ilke bazında muaccel bir alacak bulunması koşulu yönünde bir farklılık bulunmadığı; sonuç olarak meri teminat mektubu ve açık çek yaprakları sorumluluk tutarlarının muacceliyeti yönünden, sözleşme koşulları değerlendirilerek sonuca varılması gerektiği, 19. Hukuk Dairesinin muacceliyetin ancak bankaların ödemesi ile gerçekleşeceği yolunda aksi yönde istikrar kazanmış uygulaması var ise de içtihatların 11. Hukuk Dairesi görüşü doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. İhtiyati haciz kararı verilemeyeceğine dair 19. Hukuk Dairesi görüşü Yargıtay 19. Hukuk Dairesi görüş yazısında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 42’nci maddesinde, “Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan

Henüz Tazmin Edilmeyen Teminat Mektubu için İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Nafaka, Tazminat ve Ziynet Alacağının Takibi

Nafaka, Tazminat ve Ziynet Alacağının Takibi ile ilgili Emsal Yargıtay Kararları Nafaka, Tazminat ve Ziynet Alacağının Takibi: Aile hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemez. Ayrıca, boşanma kararının “eklentisi” olan (yoksulluk) ve (iştirak) nafakası da aynı kurala tabi olup, icra takibine konu edilebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesi gerekir. Bununla birlikte, boşanma hükmü kesinleşmiş ise, eklentilerin (yoksulluk nafakası, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat vs.) infaz edilmesi için kararın, eklentiler yönünden de kesinleşmesi gerekmez. Aile hukuku uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz. Nafaka Alacağı için İcra Takibi 6100 sayılı HMK’nin 367/2. maddesi gereğince aile ve şahsın hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemez. Ayrıca, boşanma kararının “eklentisi” olan (yoksulluk) ve (iştirak) nafakası da aynı kurala tabi olup, icra takibine konu edilebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesi gerekir. Bununla birlikte, boşanma hükmü kesinleşmiş ise, eklentilerin (yoksulluk nafakası, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat vs.) infaz edilmesi için kararın, eklentiler yönünden de kesinleşmesi gerekmez. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/8421 Karar No: 2021/3758 Karar Tarihi: 30.03.2021 Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 26/02/2019 tarih … karar sayılı mahkeme kararının süresi içinde istinaf yolu ile tetkiki davacı vekili tarafından istenmesi üzerine dosya dairemize gönderilmekle dava dosyası için düzenlenen inceleme raporu dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Dava Davacı borçlu vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili aleyhine … İcra Dairesi’nin … sayılı dosyası ile… 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı ilamına dayalı olarak takip başlatıldığını, dayanak ilamı nafaka ve tazminat yönünden müvekkilinin temyiz ettiğini, temyiz sonucu onama kararı verildiğini ve 02/01/2019 tarihinde taraflarına tebliğ edildiğini ancak 15 günlük karar düzeltme süresi dolmadığından kesinleşme şerhi vurulmadığını, dolayısıyla nafakaya ilişkin kararın Ocak ayı sonu itibariyle kesinleşeceğini, ayrıca davalının müvekkili hakkında yine… İcra Dairesi’nin … sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, müvekkilinin nafakasını düzenli olarak ödediğini, bu dosya üzerinden muhtıra ile nafakanın 100,00 TL arttırıldığını, kesinleşmeden sonra nafakanın 450,00 TL olduğuna dair muhtıra çekilmesi gerekirken müvekkilini zarara uğratmak için ek olarak icra vekalet ücreti ve icra harcı ve diğer ücretler olarak müvekkilini ekonomik buhrana uğratmak için yeni bir icra takibini usulsüz olarak başlattığını, söz konusu icra dosyasında müvekkilinin hiçbir borcu olmadığını, nafaka ya ilişkin hükmün Ocak ayı sonuna denk gelmesine rağmen Ocak 2019 ayı nafaka bedelini de yatırmış olduğunu beyan ederek… İcra Dairesi’nin 2019/706 esasında kayıtlı bulunan icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Cevap Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasında takip ile … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyası ile tahsilde tekerrüre neden olmamak kaydı ile takibe dayanak ilamın kesinleşme tarihinde itibaren 2018 yılı Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim ve Kasım ayları fark nafaka bedelleri ile 2019 yılı Ocak ayı nafaka bedelinin ve ayrıca her ayın 1. gününde tahakkuk edecek aylık 450.00 TL yoksulluk nafakasının tahsilinin talep edildiğini, takip şeklinin ilamlı takip olduğunu, … İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyasında ise takip ile “… 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin ara kararı gereği hükmedilen aylık 350,00 TL tedbir alacağı nafakasının tahsili talep edildiğini, takip şeklinin ilamsız takip olduğunu, 08.10.2014-08.03.2015 tarihleri arasında işleyen 5 aylık tedbir nafakası alacağının talep edilmiş olup takip tarihinden sonra işleyen nafakalara yönelik bir talep bulunmadığını, dolayısıyla anılan takip dosyasının infaz olduğunu, gerek önceki takibin ilamsız takip olması gerekse de infaz olmuş olması karşısında önceki takip dosyası üzerinden takibe devam etme olanağı bulunmadığını, başlatılan takipte hukuka aykırılık bulunmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı Mahkemece, taraflar arasında… 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/42 Esas 2018/93 Karar sayılı dosyasında boşanma davası görüldüğü, 01/03/2018 tarihinde tarafların boşanmalarına, nafaka, maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiği, boşanmaya ilişkin hükmün 01/06/2018 tarihinde kesinleştiği, nafaka hükümlerinin boşanma kararının kesinleşmesi ile muaccel hale geleceği, 01/06/2018 tarihinden itibaren nafaka miktarının 450,00 TL olarak belirlendiği, YİBK 2017/2 E. 2017/3 K. sayılı kararı gereği ilamlı takiplerin ilamsız takibe konu edilemeyeceği, … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasında başlatılan takibin usul ve yasaya uygun olduğu kanaati oluşmakla davanın reddine, ilamlı icrada icra inkar tazminatı öngörülmediğinden davalının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. İstinaf Sebepleri Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin eldeki davayı ilamın ilamsız takip yapılamayacağından bahisle red kararı verdiğini, ancak ilamsız takibin dayanağının yerel mahkemenin ara kararı ile hükmedilen tedbir nafakası olduğunu, tedbir nafakası ile başlatılan takibe itiraz edilmediğini, zaten yerel mahkemenin ara kararının da ilam niteliği taşıdığını, bu ilamsız icra takibi ile başlatılan nafakayı müvekkili düzenli olarak ödemekte iken davalı tarafın devam eden nafaka dosyası var iken yeniden yerel mahkeme ilamını ilamlı icra konu edip müvekkiline ek icra vekalet ücreti ve masraflar doğurmaması nedeniyle davalının devam eden nafaka dosyasına yoksulluk nafakası adı altında düzenli olarak halen de yatırmakta olduğunu, burada amacın ilamın ilamsız veya ilamlı icra takibi yapılıp yapılmadığı değil müvekkilini maddi açıdan zarara uğratmak olduğunu, zaten davalının devam eden ilamsız icra takibine müvekkilinin yeni bir icra vekalet ücreti ve masraflar çıkmaması için itiraz etmediğini, aynı dosya üzerinden yoksulluk nafakasını yatırmaya devam ettiğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Gerekçe Uyuşmazlık, ilamlı takipte takibin iptali talebine ilişkindir. … İcra Dairesinin 2019/706 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklı H. G. tarafından borçlu … hakkında 23/01/2019 tarihinde ilamların icrası yoluyla birikmiş 1.150,00 TL nafakanın ve aylık işleyecek 450,00 TL’nin tahsili için ilamlı takip başlatıldığı anlaşılmıştır. HUMK’nin 443/4. (6100 sayılı HMK’nin 367/2.) maddesi gereğince aile

Nafaka, Tazminat ve Ziynet Alacağının Takibi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Fiili Haciz ile Kaydi Haciz Farkı ve Haczin Düşmesi

Fiili Haciz ile Kaydi Haciz Farkı ve Sıra Cetveline Esas Alınacak Haczin Düşmesi Alacaklının yasal süresi içinde usulüne uygun olarak yaptığı satış talebinin icra müdürünce reddine ilişkin kararın şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmaması hâlinde yasal sürenin geçmesi ile özellikle sıra cetveline esas alınacak haczin düşmeyeceği kabul edilmelidir. Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Satış Talebinin İcra Müdürünce Reddi Hâlinde Haczin Düşmemesine ilişkin Yargıtay İçtihadı Alacaklının yasal süresi içinde usulüne uygun olarak yaptığı satış talebinin icra müdürünce reddine ilişkin kararın şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmaması hâlinde yasal sürenin geçmesi ile özellikle sıra cetveline esas alınacak haczin düşmeyeceği kabul edilmelidir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu Esas No: 2016/4 Karar No: 2018/1 Karar Tarihi: 16.02.2018 ÖZET: Alacaklının yasal süresi içinde usulüne uygun olarak yaptığı satış talebinin icra müdürünce reddine ilişkin kararın şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmaması hâlinde yasal sürenin geçmesi ile özellikle sıra cetveline esas alınacak haciz düşmeyecektir. (2004 S. K. m. 16, 17, 59, 67, 69, 78, 100, 101, 106, 107, 111, 112, 113, 110, 123, 129, 140, 141, 142, 142/A) (2797 S. K. m. 16) (İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği m. 6) (19. HD. 01.03.2007 T. 2006/11709 E. 2007/1957 K.) (19. HD. 24.03.2010 T. 2009/9534 E. 2010/3280 K.) (23. HD. 05.11.2012 T. 2012/4479 E. 2012/6395 K.) (23. HD. 26.03.2012 T. 2012/1020 E. 2012/2296 K.) (12. HD. 14.04.2014 T. 2014/7949 E. 2014/10801 K.) I. GİRİŞ A. İçtihatları Birleştirme Konusundaki Başvuru  23. Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi iken hâlen Hukuk Genel Kurulu Tetkik Hâkimliği görevini sürdüren Dr. C.F.K. 30/10/2014 tarihli dilekçesi ile, alacaklının satış talebinin icra müdürünce reddine ilişkin kararın şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmaması hâlinde, yasal sürenin geçmesiyle özellikle sıra cetveline esas alınacak haczin düşüp düşmeyeceği konusunda 12. Hukuk Dairesi, 19. Hukuk Dairesi, 23. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu kararları arasında görüş aykırılığı olduğunu ileri sürerek, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesini talep etmiştir. B. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun Kararı ve İçtihadı Birleştirmenin Konusu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 21/11/2016 tarih ve 338 sayılı kararı ile, “Alacaklının satış talebinin icra müdürünce reddine ilişkin kararın şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmaması hâlinde yasal sürenin geçmesiyle özellikle sıra cetveline esas alınacak haczin düşüp düşmeyeceği” hususunda farklı kararların bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesi talebi nedeniyle raportör üye olarak Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesi Üyesi N. B. K. görevlendirilmiştir. C. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 gün ve 2010/45 Esas -140 Karar, 17/10/2012 gün ve 2012/507 Esas – 722 Karar, 19. Hukuk Dairesinin 01/03/2007 gün ve 2006/11709 Esas, 2007/1957 Karar, 05/06/2008 gün ve 2008/4756 Esas – 6197 Karar, 24/03/2010 gün 2009/9534 Esas – 2010/3280 Karar, 23. Hukuk Dairesinin 05/11/2012 gün ve 2012/4479 Esas – 6395 Karar, 17/12/2012 gün ve 2012/5668 Esas – 7413 Karar, 03/10/2011 gün ve 2011/829 Esas – 781 Karar, 26/03/2012 gün ve 2012/1020 Esas – 2296 Karar, 11/06/2013 gün ve 2013/3200 Esas – 3972 Karar, 30/09/2013 gün ve 2013/4685 Esas -5861 Karar, 12. Hukuk Dairesinin 12/12/2013 gün ve 2013/32468 Esas – 39698 Karar, 14/04/2014 gün ve 2014/7949 Esas-10801 Karar D. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlarda Belirtilen Görüşlerin Özetleri 1- Şikâyet başvurusunda bulunulmaması hâlinde satış talebinin geçersiz olacağı ve haczin düşeceğine yönelik görüşün dayandığı esaslar 12. Hukuk Dairesi önceleri verdiği kararlarında, 19. Hukuk Dairesi sıra cetveline ilişkin verilen kararların temyiz incelemesini yaptığı dönemde verdiği kararlarında, Hukuk Genel Kurulunun 19. Hukuk Dairesinin görüşünü benimsediği kararlarında ve 23. Hukuk Dairesi bir kısım kararlarında; alacaklının avans yatırmak suretiyle yaptığı satış talebinin icra müdürlüğünce reddedilmesi üzerine bu karara karşı şikâyet başvurusu bulunmadığından, satışın reddine ilişkin icra müdürlüğü kararının kesinleşmesi nedeniyle geçerli bir satış talebinin varlığından söz edilemeyeceği, şikâyet yoluna gitmeyen ilgilinin kanuna uygun verilmeyen kararı kabul ettiğinin varsayılması gerektiği belirtilmiştir. 2- Şikâyet başvurusunda bulunulmamasının satış talebinin varlığını etkilemeyeceği ve haczin düşmeyeceğine yönelik görüşün dayandığı esaslar 12. Hukuk Dairesi sonraki ve hâlen verdiği kararlarında, 23. Hukuk Dairesi bir kısım ve hâlen verdiği kararlarında, İİK\’nın 106. maddesi ile alacaklının takibi sürüncemede bırakmamasının amaçlandığı, bu amaca uygun olarak alacaklı tarafından satış talebinde bulunularak avans yatırıldığından, alacaklının kanuni gerekleri yerine getirdiği ve haczin ayakta olduğunun kabulü gerektiği, İcra müdürünün satışın yapılamayacağının tespiti mahiyetinde kabul edilmesi gereken ret kararının, satışın istenmemiş sayılması sonucunu doğurması ve bu bağlamda haczin düştüğünün kabulünün hakkın özüne zarar vereceği, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nda süresinde satış istendikten sonra haczi ve satışı düşüren sebepler öngörülmemiş, sadece aynı Kanun\’un 129/son maddesinde ikinci ihalede alıcı çıkmazsa satışın düşeceğinin düzenlendiği, İİK\’nın 106 ve 110. madde hükümleri alacaklının takibi sürüncemede bırakmaması amacıyla getirilmiş olup, alacaklı tarafından süresi içinde satış istenip avansın yatırılmasından sonra bir daha satış istenmesine gerek olmadan haczin ve satışın ayakta olduğunun kabulü gerektiği, satışın aynı iki yıl içinde yapılmasının zorunlu olduğu, aksi hâlde haczin düşeceği yönünde yasada bir hüküm bulunmadığı, alacaklıya yüklenen görevin, süresinde satış isteyerek avansı yatırmak olduğu, İcra Müdürlüğünce satış talebinin reddi kararının alacaklının yasa ile doğan hakkının özünü ortadan kaldıran bir karar olması nedeniyle, süresiz şikâyete tabi olan bu karara yönelik şikâyetin sıra cetveline ilişkin dava ile icra mahkemesi önüne getirildiğinin kabulü gerektiği, anılan ret kararının bu durumda takip hukuku yönünden kesinleştiği sonucuna varılamayacağı, Bir hakkın yerine getirilmemesi veya sebepsiz sürüncemede bırakılması ve kamu düzenine aykırı olan işlemlere karşı yapılacak şikâyetlerin süresiz olduğu, icra müdürünün işleminin sıra cetveline ilişkin davada savunma yolu ile ayrıca ileri sürülmesine göre, bu davada ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği, süresiz şikâyet hakkına sahip olan şikâyet olunanın, aleyhindeki bu karara karşı İİK\’nın 16. maddesine göre süreli şikâyet yoluna gitmeyerek, icra müdürünün

Fiili Haciz ile Kaydi Haciz Farkı ve Haczin Düşmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz Konulabilir mi?

Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz Konulabilir mi? Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Türk Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde adi ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler. Bununla birlikte ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar. Adi ortaklıkta her ortak, şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları, borçlu ortağın şirketteki kar payını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca, aynı Kanunun 638.maddesine göre, adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Adi ortaklığın tüzel kişiliği olmasa da ortaklık adına borçyapılabildiğinden ortaklığın alacağına da haciz konulabilir. Adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus, ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir. Ancak gerçek ve tüzel kişilerin taraf ehliyeti vardır. İki veya daha fazla işletmenin belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri ortaklığın (joint venture) tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti yoktur. Ortaklar, ortaklık borçlarından dolayı alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm varlıklarıyla sorumludurlar. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz ile ilgili Örnek Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu İçtihat Metni Esas No: 2017/763 Karar No: 2019/344 Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki “icra memur muamelesini şikâyet” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda Diyarbakır 1. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin reddine dair verilen 10.02.2014 tarihli ve … sayılı karar, borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 23.06.2014 tarihli ve 2014/15236 E., 2014/18150 K. sayılı kararı ile; “…Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de; Takip tarihi itibariyle yürürlükte olan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 622-623. maddeleri gereğince adi ortaklıkta her ortak, şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları, borçlu ortağın şirketteki kar payını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca, aynı Kanunun 638.maddesine göre, adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, bir ortağın şahsi alacaklıları haklarını ancak, o şerikin tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler, ne var ki şirket sözleşmesinde bu kuralın aksi de kararlaştırılabilir. İki veya daha fazla işletmenin belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri ortaklığın (joint venture) tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti yoktur. Ortaklar, ortaklık borçlarından dolayı alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm varlıklarıyla sorumludurlar. Ancak gerçek ve tüzel kişilerin taraf ehliyeti vardır (Prof. Dr. Baki Kuru icra ve iflas Hukuku EI Kitabı 2004 bas. Sahife 137 HGK. nun 08.10.2003 tarih ve 2003/12¬574 E 2003/564 K. sayılı içtihadı). Açıklanan bu hükümlere aykırı olarak adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus, ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir. Somut olayda, Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğü\’nün … sayılı takip dosyasından borçlular … Endüstri Ticaret ve Sanayi A.Ş., … İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., … İş Ortaklığı ve … İş Ortaklığı aleyhine çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla ilamsız takip başlatıldığı, borçlu … Endüstri Ticaret ve Sanayi A.Ş.\’nin şikayeti sonucu Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesi\’nin 14.01.2014 tarih, … sayılı kararı ile … İş Ortaklığı ve … İş Ortaklığı hakkındaki takibin, iş ortaklarının taraf ehliyeti bulunmadığı gerekçesi ile iptal edildiği, takip dosyasından Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına yazılan 13.12.2013 tarihli haciz müzekkeresine, T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı\’nca verilen 21.02.2014 tarih ve … sayılı cevabi yazıda, … İnşaat Sanayi Ticaret A.Ş. ve … Endüstri Ticaret ve Sanayi A.Ş.\’nin oluşturduğu iş ortaklığının idarenin yüklenici olduğu ve haczin takipli borçlar sıralama tablosuna alındığı bildirilmiştir. Adi ortaklıklarda, ortakların borçlarından dolayı takip yapılması halinde, ortağın kar payı veya tasfiye payına haciz konulması mümkün olup, alacaklı tüzel kişiliği bulunmayan ortaklığa ait bir mal veya alacak üzerine haciz koyduramaz. O halde mahkemece şikayetin T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı\’nca verilen 21.02.2014 tarih ve … sayılı cevabı yazısına göre hak ve alacağına haciz konulan iş ortaklığı yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: İstem, icra memur muamelesini şikâyete ilişkindir. Borçlu vekilinin; Diyarbakır 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 14.01.2014 tarihli ve … sayılı kararı ile adi ortaklık hakkında yapılan icra takibinin iptaline karar verildiğinden, Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğünün … ve …. sayılı dosyalarında, adi ortaklık malları üzerine uygulanan hacizlerin kaldırılmasını ve muhafaza altına alınan malların iadesine karar verilmesini talep ettiklerini, ancak icra memurunun talebini reddettiğini ileri sürerek, 04.02.2014 tarihli memurluk işleminin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Yerel Mahkemece; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu\’nun 637.maddesinin Kendi adına ve ortaklık hesabına bir üçüncü kişi ile işlemde bulunan ortak, bu kişiye karşı bizzat kendisi alacaklı ve borçlu olur. Ortaklardan biri, ortaklık veya bütün ortaklar adına bir üçüncü kişi ile işlem yaparsa, diğer ortaklar ancak temsile ilişkin hükümler uyarınca, bu kişinin alacaklısı veya borçlusu olurlar. düzenlemesinin yer aldığı, tüzel kişiliği olmadığı gerekçesiyle adi ortaklık yönünden icra takibinin iptaline karar verilse bile, adi ortaklığa ait mallar üzerinde ortaklığı oluşturan özel ya da tüzel kişiler arasında elbirliği ile mülkiyet ilişkisi olduğu, adi ortaklığın ticari faaliyetlerinden doğan borçlardan dolayı diğer ortaklar şahsen sorumlu olduklarından icra müdürlüğünce haciz yapılmasında usulsüzlük bulunmadığı, aksi hâlde adi ortaklığa ait mallara haciz konulamayacaksa uygulamada şirketlerin tüm ticari işlerini kuracakları adi ortaklık üzerinden yürüteceği ve tüm malvarlıklarını da adi ortaklığa devredecekleri, bu durumda ticari ilişkiye girdikleri üçüncü kişilerin adi ortaklıktan hiçbir şey elde edemez hâle gelebilecekleri, somut olayda takip konusu borcun adi ortaklığın bizzat

Adi Ortaklığın Malları Üzerine Haciz Konulabilir mi? Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Müstakbel Alacakların Haczi

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Doğacak / Müstakbel Alacakların Haczi Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi Mümkün mü? Üçüncü kişinin elindeki bir paranın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir. Henüz mevcut olmayan bir paranın taşınır hükümlerine göre haczine yasal olanak bulunmamaktadır. Şikâyetçinin alacaklısı olduğu icra dosyasında henüz tasfiye payı belli olmadan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)\’nun 88. maddesi anlamında müzekkere ile ileride doğacak tasfiye payına haciz konulduğu, haciz müzekkeresinin gönderildiği tarihte taşınır hükümlerine göre haczedilecek bir paranın henüz mevcut olmadığı ve olmayan bir para üzerine taşınır mallara ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu\’nun 88. maddesi çerçevesinde haciz konulamayacağı, haczi yasaya uygun bir haciz olmadığından sıra cetvelinde yer alması mümkün olmayan şikayetçinin hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu\’nun 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca şikayetin usulden reddine karar verilmesi gerekir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/7888 Karar No: 2015/4347 Karar Tarihi: 05.06.2015 Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki sıra cetveline şikayetin yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı şikayetin reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde şikayetçi vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Şikayetçi vekili… 4. İcra Müdürlüğü\’nün … sayılı icra takip dosyası üzerinden düzenlenen sıra cetvelinde şikayet olunanın alacağının ilk sırada yer aldığını, şikayet olunan tarafından borçlunun şirketteki tasfiye hissesine yapılan haczin tasfiye memuru yerine mahkemeye bildirildiği, müvekkilinin alacaklı olduğu…4. İcra Müdürlüğü\’ndeki haciz tarihinin şikayet olunanın haczinden önce olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin iptaline ve alacaklarının ilk sıraya alınmasına karar verilmesini talep etmiştir. Şikayet olunan vekili, icra müdürlüğünce tasfiye bedeline haciz kararının verildiği tarihin haciz tarihi olduğunu savunarak, şikayetin reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, deliller ve tüm dosya kapsamına göre; borçlunun 3. kişilerdeki alacağının menkul hükmünde olduğu, bu nedenle, tasfiye hissesinin haczi için paranın bulunduğu yere gidilmesinin gerekmediği, borçluya gelecek paranın haczi halinde, haczin geçerli olduğu tarihin, haciz kararının verildiği tarih olduğu, hacze ilişkin müzekkere ya da haciz ihbarnamesinin tebliğinin bildirim amaçlı olduğu ve sıra cetvelinin usulüne uygun olduğu gerekçesiyle, şikayetin reddine karar verilmiştir. Kararı, şikayetçi vekili temyiz etmiştir. Şikayet, sıra cetvelinde sıraya ilişkindir. Borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, alacak ve diğer haklarının haczi 2004 sayılı İİK’nın 89. maddesi çerçevesinde mümkün kılınmıştır. Bu hükümle, üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi tebliğ edilmek suretiyle söz konusu mal, alacak ve hakların haczine imkân tanınmış, tebliğ edilen haciz ihbarnamelerine üçüncü kişinin itiraz yolu açık tutulmuştur. Kendisine birinci haciz ihbarnamesi gönderilen kimsenin, bu haciz ihbarnamesine itiraz etmemesi halinde, mal yedinde ve borç zimmetinde sayılır. Üçüncü kişinin ihbarnameye süresi içinde itiraz etmesi halinde, usulüne uygun bir haczin varlığından bahsedilemez. Elinde borçluya verilmesi gereken bir mal ya da para bulunan üçüncü kişinin, gerçeğe aykırı itirazı halinde dahi hacizden söz edilemez ve alacaklının hakları ancak aynı yasanın 89/4 ve 120/2. maddeleri çerçevesinde korunabilir. İİK’nın 89. maddesi, kural olarak, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki bir hukuki ilişkiden kaynaklanacak müstakbel alacaklar için de uygulanabilir. Haciz ihbarnameleri ile borçlunun borçlusu konumundaki üçüncü kişinin elinde o anda bulunan mal, alacak ve diğer hakların haczedilmesi mümkün olduğu gibi, borcun tamamen ödenmesine kadar geçecek sürede (aylık kira bedeli, yüklenici lehine tahakkuk eden hak edişler ve somut olaydaki gibi emekli ikramiyesi alacağı vb. gibi) üçüncü kişi nezdinde oluşacak alacakların da haczine olanak tanınmıştır. Anılan yasa hükümlerinin uygulanmasından vazgeçilerek, bir diğer ifade ile haciz ihbarnamesi göndermek yerine müzekkere ile alacak üzerine haciz konulması aynı yasanın 88. maddesinde düzenlenen menkul haczi hükümlerine tabidir. Haciz müzekkeresi ile ancak mevcut bir mal, hak ya da alacak üzerine haciz konulabilir; öte yandan bu yöntemde üçüncü kişinin itirazına ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. Borçluya ait nakit parayla karşılaşan icra memuru, İcra ve İflâs Kanunu\’nun 88. maddesi hükmü çerçevesinde bu parayı haczedebilir. Üçüncü kişinin elindeki bir paranın İİK’nın 89. maddesine göre değil de, taşınır hacizlerine ilişkin 88. maddesine göre haczedilmesinde, tıpkı taşınırlarda olduğu gibi, paranın somut olarak üçüncü kişi elinde mevcut olması gerekir. Henüz mevcut olmayan bir paranın taşınır hükümlerine göre haczine yasal olanak bulunmamaktadır. Bu bakımdan üçüncü şahıstaki para alacağının da anılan 110. madde hükmüne kıyasen hacizden itibaren bir yıllık süre içerisinde icra dosyasına celbinin istenmesi gerekir. Aksi halde haciz düşer. (Satış talebi, para hacizlerinde dosya celbinin istenmesi suretiyle yapılır.) Öte yandan İİK\’nın 142. maddesinde, cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklının takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel münderecatına itiraz edebileceği düzenlenmiş olup, bu madde hükmü ile sıra cetveline itiraz hakkı takip alacaklılara tanınmış ise de her alacaklı bu hakkı haiz değildir. YHGK\’nın 05.03.2008 tarih ve 19-161 Esas, 213 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, sıra cetveline itiraz eden alacaklının icra takibinin ve buna bağlı olarak geçerli bir haciz işleminin bulunması gerekir. Sıra cetveline yönelik itiraz ya da şikayette bulunma yetkisi, bu itiraz üzerine düzenlenecek yeni sıra cetveline girme hakkı bulunan alacaklılara tanınmıştır. Bir diğer ifade ile bedeli paylaşıma konu mal üzerinde haczi ya da rehni bulunmayan alacaklının, sıra cetvelinin iptalini istemekte de hukuki yararı yoktur. Sıra cetveli bedeli paylaşıma konu mal üzerinde, satış tarihi itibariyle haczi bulunan alacaklılar dikkate alınarak düzenlenir. Aksi halde satış bedelinden pay ayrılamayacağından, adı geçenlerin sıra cetvelinin iptalini istemekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Somut olayda, şikayetçinin alacaklı olduğu…4. İcra Müdürlüğü\’nün 2013/7520 E. sayılı icra dosyasında, borçlunun üçüncü kişi… Dış Ticaret Limited Şirketi\’ndeki doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczi talebi ile 15.09.2009 tarihinde müzekkere yazıldığı,… Dış Ticaret Limited Şirketi tasfiye memurluğunca bu müzekkereye cevaben verilen yazıda, haciz yazısının 19.09.2009 tarihinde

Üçüncü Kişinin Elindeki Malın Haczi ve Müstakbel Alacakların Haczi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İcra Takibi için Avukat Gerekli mi?

İcra Takibi için Avukat Gerekli mi? İcra ve İflas uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için alanında yetkin bir avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. İcra takibi ve dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra hukuku alanında uzman Kayseri icra avukatı kadromuz, icra hukuku ve icra davaları konusunda 15 yılı aşkın süredir deneyim ve bilgi birikimi ile, güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde müvekkillerimize en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek sağlamaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz hukuki takiplerin gerçekleştirilmesi, mezkûr takipler neticesinde tahsilâtların yapılması ve konkordato veya iflas gibi hukuksal müesseselere başvuran şirketlere hukuki destek verilmesi alanlarında Kayseri icra avukatı kadrosu ile aktif olarak faaliyet göstermektedir. İcra Takibi Türleri İcra Hukuku’nda alacaklı tarafından borcun tahsili için başvurulacak olan takibin türü; alacaklının elinde bulunan belgenin türüne ve niteliğine göre değişkenlik göstermektedir. Bu kapsamda hukuki durumların farklılığına göre takip yolları ve süreler de farklılık göstermektedir. Alacaklının alacağının tahsili için başvurabileceği genel takip yolları ilamlı ve ilamsız takip yolu olarak sıralanabilir. İlamsız İcra Takibi Elinde ilam (mahkeme tarafından verilen karar) ya da kambiyo senedi (bono, poliçe, çek) gibi belgeleri bulunmayan alacaklının alacağını tahsil için başvurduğu takip yoluna ilamsız icra takibi denilmektedir. İlamsız icra takibinin konusu para ve teminattır. Bu nedenle çocuk teslimi, menkul teslimi, taşınmazların tahliye ve teslimi gibi konusu para olmayan alacaklar için ilamsız icra takibi yapılamaz. Bu takip yolu ile mahkemeden karar alınmadan icra dairesine başvurularak borçluya karşı takip başlatılır. Takip başlatıldıktan sonra borçluya ödeme emri gider ve borçluya 7 gün içerisinde ödemesi veya itiraz etmesi bildirilir. 7 günlük süre içerisinde itiraz edilmezse ve ödeme yapılmazsa, takip kesinleşir. İcra hukukundaki diğer aşamaların (sorgu, haciz, satış…) işletilebilir hale gelebilmesi de, ancak takibin kesinleşmesi ile mümkündür. Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile Takip Alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin bono, poliçe veya çek gibi bir kambiyo senedine dayanması durumunda alacaklı borçlusunu kambiyo senetlerine özgü haciz veya iflas yolu ile takip edebilecektir. Alacaklının elinde kambiyo senedi niteliğinde bir belge bulunması halinde bu takip yolu ile diğer takip türlerine göre daha hızlı sonuç alabilecektir. Çünkü Kanun burada borçlunun borcunu ödemesi veya itiraz etmesi için gerekli süreleri daha kısa tutmuştur. Buna göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılması halinde, borçlunun 10 gün içerisinde borcunu ödemesi veya 5 gün içerisinde itiraz etmesi gerekmektedir. Aksi halde borçlu hakkında başlatılan takip kesinleşecek, kişi hakkında icra prosedüründeki diğer işlemlere geçilebilecektir. Rehinin Paraya Çevrilmesi Yolu ile Takip Rehin hakkı, alacaklının alacağını garanti altına almak için borçlunun taşınır veya taşınmaz malı üzerinde veya bir hakkı üzerinde kurulan, borçlunun borcunu ödememesi halinde alacaklıya o hakkı paraya çevirme ve elde edilen tutardan alacağını karşılama imkânı sağlayan bir haktır. Örnek olarak; ipotek, hisse rehni, banka ipoteği, taşınır rehni gibi rehin türleri verilebilir. Bir alacağın rehinle teminat altına alınması halinde, İcra ve İflas Kanunu gereğince artık rehinin paraya çevrilmesi yoluyla ile takip edilmesi zorunludur. Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeğe yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebilir. İlamlı İcra Takibi Para ve teminat alacakları dışındaki alacaklar için ilamsız icra takibi yapılamadığından bunlar hakkında öncelikle mahkemeden ilam alınması ve sonrasında bu ilamın, ilamlı icra takibi yoluyla takibe konulması gerekmektedir. Bunlar haricinde para ve teminat alacakları için de ilamlı icra takibi yapılabilmektedir. Mahkeme tarafından verilen ilamlar dışında bazı belgeler de ilamların icrası hükümlerine tabi tutulmuştur. Bunlar 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir: Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Bu maddedeki icra kefaletleri müteselsil kefalet hükmündedir. İflas Yolu ile Takip 15 yılı aşkın deneyimi ile Kayseri icra avukatı kadromuz, iflas uygulanmasında ve sonrasında açılacak davalarda müvekkillerimizi alacaklı vekili olarak temsil etmekte ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Mahkemece iflasına karar verilen bir borçlunun, haczedilebilen taşınır ve taşınmaz tüm mal varlığının ve hakların, icra yoluyla paraya çevrilerek, alacaklının alacağını tahsil etmesini sağlayan takip yoludur. Ancak iflas yolu ile takip; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu gereğince tacir sayılanlar veya tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlara göre tacir olmadıkları halde iflasa tabi oldukları düzenlenen gerçek ve tüzel kişiler hakkında yapılabilmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nda başlıca üç iflas yoluyla takip türüne yer verilmiştir. Bunlar; iflas yoluyla adi takip, Kambiyo senetlerine (bono, poliçe, çek) dayalı iflas yoluyla takip ve doğrudan doğruya iflastır. İflas, ülkemizde sık kullanılan işletme tasfiyesi ya da alacak takibi yöntemi değildir. Bunun nedeni kamu alacaklarına verilen ayrıcalık ve öncelikler, alacaklılar için uygun bir ortam oluşmaması ve iflas açıklayanlar bakımından hukuki ve cezai yaptırım risklerinin yüksek olması olarak düşünülebilir. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, iflas konularında hukuki hizmet sunduğu gibi uygulamada daha yaygın olan ve yeniden yapılandırma ile konkordato işlemlerini bir arada içeren “iflas erteleme” konusunda da hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Kayseri İcra Avukatı kadromuz iflas erteleme işlemlerine karşı alacaklılar yönünden hukuki süreçlerin takibi konusunda da temsil ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. İcra ve İflas Hukuku kapsamında aşağıdakilerle sınırlı olmamak üzere Zülküf Arslan Hukuk Büromuz tarafından sunulan hizmetler şu şekilde sıralanabilir. Ödeme Emrine İtiraz Alacaklıyı koruyan hükümlerin yanı sıra Kanun’da borçluyu korumak için de düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin başında ödeme emrine itiraz etme hakkı gelmektedir. Buna göre borçlu; kendisine gelen ödeme emrindeki borca (alacağın miktarına, muacceliyetine, takip yoluyla istenemeyeceğine…) veya imzaya ilişkin itirazda bulunabilir. Borçlunun takibe itiraz etmesi durumunda, icra dairesi nezdinde başlatılan takip mahkeme tarafından söz konusu itiraz hakkında karar verilinceye kadar duracaktır. Alacaklı, borçlunun itirazı üzerine durmuş olan takibi devam ettirmek isterse; İtirazın Kaldırılması Davası veya İtirazın İptali Davası açması gerekmektedir. Kayseri İcra Avukatı Hizmetlerimiz Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, alacak tahsili, ihtiyati haciz, satış ve alacak takibi, icra takibi, haciz işlemleri, karşılıksız çek senet tahsili, tasarrufun iptali, menfi tespit ve istirdat davası, borca ve takibe itiraz işlemlerinin yapılması, iflas ve iflasın ertelenmesi davası, yedieminliği suiistimal davası, itirazın iptali veya kaldırılması davası süreçlerinde gerçek ve tüzel kişilere ve kurumsal müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Hizmetlerimiz -aşağıdakilerle sınırlı olmamak üzere- genel olarak şu şekilde sıralanabilir: Her türlü icra takibi hazırlanması ve takibi Haciz işlemleri Karşılıksız çek davalarının açılması ve takibi İflas hukuku işlemleri İflasın ertelenmesi

İcra Takibi için Avukat Gerekli mi? Read More »