İş Hukuku

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Beyaz Yakalı Çalışanların Kapsam Dışı Personel Kabul Edilerek Toplu İş Sözleşmesinden Yararlandırılmaması

Beyaz Yakalı Çalışanların Kapsam Dışı Personel Kabul Edilerek Toplu İş Sözleşmesinden Yararlandırılmaması AYM Kararı – Değerlendirme Olaylar Madencilik ile taş ocakları iş kolunda faaliyet gösteren sendikanın mensubu olan başvurucu 8/2/2000 ile 22/10/2014 tarihleri arasında davalı işyerinde muhasebe şefi olarak çalışmıştır. Bu dönemde işyerinde yetkili sendika konumunda olan sendika ile işveren arasında iki üç yıllık periyotlarla toplu iş sözleşmesi (TİS) imzalanmıştır. Başvurucu, işyerinde kendisinin de dâhil olduğu geniş bir kesimin beyaz yakalı çalışan olarak kapsam dışı personel kabul edildiğini ve bu nedenle toplu iş sözleşmeleri hükümlerinden yararlandırılmadığını ileri sürmüş; toplu iş sözleşmesi (TİS)’nden kaynaklanan alacakları ve diğer işçilik haklarını talep ederek dava açmıştır. Yargılamayı yürüten asliye hukuk mahkemesi (iş mahkemesi sıfatıyla) davanın reddine hükmetmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını kaldırmıştır. Kararın kaldırılmasıyla yeniden yapılan yargılamada, asliye hukuk mahkemesi davayı reddetmiştir. Söz konusu ret kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine bölge adliye mahkemesince kesin olarak karar verilmiştir. İddialar Başvurucu, toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmaması nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Anayasa’nın 53. maddesi uyarınca ekonomik ve sosyal durum ile çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla işçiler ve işverenler toplu iş sözleşmesi (TİS) yapma hakkına sahiptir. Anılan hak, doğası gereği toplu olarak kullanabilecek olması nedeniyle işçiler tarafından sendikalar vasıtasıyla kullanılabilir. Dolayısıyla anılan maddenin birinci fıkrasına göre bütün işçilerin ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkı bulunmaktadır. Toplu iş sözleşmesi yapma hakkı sadece şeklî anlamda bir sözleşme yapma hakkını değil şüphesiz bu sözleşmeden yararlanma hakkını da kapsar. Buna göre işçilerin kısmen veya tamamen toplu iş sözleşmesi (TİS) yapamamasına yol açan uygulama veya yorumlar Anayasa’nın anılan hükmüne aykırılık teşkil edecektir. Nitekim kanun koyucu da 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu‘nda işveren vekilleri ile toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmelerine işvereni temsilen katılanlar hariç tüm işçilerin toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkı olduğu açıkça düzenlemiştir. Somut olayda başvurucunun beyaz yakalı çalışan olarak toplu iş sözleşmesi (TİS) kapsamı dışında tutulduğu anlaşılmıştır. Ancak anayasal bir hak olan toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkından başvurucunun mahrum bırakılmasının anılan Anayasa ve kanun hükümleri karşısında ne şekilde hukuka uygun olduğu mahkemelerce izah edilememiştir. Dolayısıyla anayasal bir hak olan toplu iş sözleşmesi (TİS)’nden yararlanamama gibi ciddi bir sonuç doğuran hukuki yorumun somut olayın koşulları dikkate alınarak başvurucu çalışanın işveren vekili olarak görev yaptığı ya da işveren adına toplu iş sözleşmesi görüşmelerine katıldığı şeklinde yapılacak tespitlere dayanması gerektiği açıktır. İstinaf mahkemesinin de yönlendirmesiyle ilk derece mahkemesi davalı işyerinde kapsam dışı personel arasında bir eşitsizlik yaratılmadığını ve hiçbirinin toplu iş sözleşmesi (TİS)’nden yararlandırılmadığını belirtmekle yetinmiş ve daha ileri bir değerlendirmede bulunmamıştır. Anılan karar istinaf merciince de uygun bulunarak kesinleşmiştir. Dosyada başvurucunun muhasebe şefi olarak çalıştığı bilgisi yer almakta olup yaptığı iş, görev ve sorumlulukları, aldığı ücret, işyeri organizasyonu içinde işveren adına hareket ettiği hususlarına yer verilmemiştir. O hâlde mahkemelerin bu hususlara dair bir değerlendirme yapmaksızın başvurucunun salt beyaz yakalı olması ve diğer beyaz yakalılar gibi kapsam dışı tutulduğunun anlaşılması nedeniyle toplu iş sözleşmesine bağlı alacaklara hak kazanamadığı şeklindeki değerlendirmesi somut olgulara uygun düşmeyen bir gerekçe olmuştur. Neticede başvurucu, kapsam dışı personel olarak nitelendirilerek toplu iş sözleşmesi (TİS)’nden yararlandırılmamıştır. Buna karşın mahkemelerce ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmaması sendika hakkının gerektirdiği etkili yargısal inceleme bağlamında devletin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Beyaz Yakalı Çalışanların Kapsam Dışı Personel Kabul Edilerek Toplu İş Sözleşmesinden Yararlandırılmaması Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Hülya Şimşek – Başvuru No: 2022/18821 Karar Tarihi: 20/3/2025 R.G. Tarih ve Sayı: 22/9/2025 – 33025 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekilleri: Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: Gülsüm Gizem GÜRSOY Başvurucu: Hülya ŞİMŞEK I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmama nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 23/2/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. 4. İkinci Bölüm tarafından başvurunun Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucunun mensubu olduğu, 1958 yılında kurulan Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Türkiye MADEN-İŞ/Sendika) madencilik ve taş ocakları iş kolunda kamu sektörü ve özel sektör olmak üzere birçok işyerinde örgütlüdür. Sendika, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonuna bağlıdır. 7. Başvurucu 8/2/2000-22/10/2014 tarihleri arasında davalı işyerinde muhasebe şefi olarak çalışmıştır. Türkiye Maden-İş, davalı işyerinde yetkili sendikadır ve başvurucunun çalıştığı dönemlerde iki üç yıllık periyotlarla işyeri ile Sendika arasında toplu iş sözleşmesi (TİS) imzalanmıştır. 8. Başvurucu; işyerinde aralarında kendisinin de olduğu geniş bir kesimin beyaz yakalı çalışan olması nedeniyle kapsam dışı kabul edilerek toplu iş sözleşmesi (TİS) dışında bırakıldığını, başlangıçta sendikalı işçilere verilen zammın aynen kapsam dışı kalanlara da uyguladığını, bu uygulamanın uzun zaman devam ettiğini ancak zaman geçtikçe şirketin H. Grup diye bir gruptan rapor alarak bu uygulamayı terk ettiğini ve 2007 yılından itibaren enflasyon artışı verilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, toplu iş sözleşmesi (TİS)’nden kaynaklı alacaklar ve diğer işçilik alacaklarının tahsili talebiyle dava açmıştır. 9. Yargılamayı yapan Çayeli Asliye Hukuk Mahkemesi (iş mahkemesi sıfatıyla) 29/3/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir: “…dosya kapsamı incelendiğinde davacının 1/6/2006 tarihinden itibaren Toplu İş Sözleşmelerinin dışında kalan kapsam dışı personel olduğu açıktır. Yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca; toplu iş sözleşmesi üyesi işçilere zam yapılması, kapsam dışı kalan personellere zam yapılmaması işverenin eşit işlem borcuna aykırılık teşkil etmemektedir.” 10. Karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 11/12/2018 tarihinde kararın kaldırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir: “…davacı, Toplu İş Sözleşmesi kapsamında olan bir işçi olmadığından, eşit işlem borcu gereği Toplu İş Sözleşmesi kapsamında olmadığı halde kök ücret uygulamasından yararlandırılan işçi bulunup bulunmadığı belirlenerek bu şekilde bir işçi olmadığının tespiti halinde kök ücret alacağı ve ücrete bağlı fark alacak taleplerinin reddine karar verilmesi, şayet objektif neden bulunmadığı halde kapsam dışı olup da artıştan faydalanan işçi bulunduğunun tespiti halinde davacının

Beyaz Yakalı Çalışanların Kapsam Dışı Personel Kabul Edilerek Toplu İş Sözleşmesinden Yararlandırılmaması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Belediyede Çalıştırılan Taşeron İşçilerin İrtibat ve İltisak Gerekçesiyle İşten Çıkarılması

Belediyede Çalıştırılan Taşeron İşçilerin Olağanüstü Hal Kapsamında İrtibat ve İltisak Gerekçesiyle İşten Çıkarılması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Onat ve Diğerleri / Türkiye Davası İkinci Bölüm – Karar İrtibat ve İltisak Gerekçesiyle Taşeron İşçilerin İşten Çıkarılması: Madde 6 § 1 (medeni hukuk yönünden) • Adil yargılanma • Olağanüstü hal ilan edildikten sonra, çeşitli belediye yetkilileri tarafından taşeron olarak çalıştırılan özel şirketler tarafından istihdam edilen işçilerin, yasadışı yapılarla bağlantılı oldukları gerekçesiyle işten çıkarılmalarına ilişkin yargısal denetimin yetersiz olması • İlgili kanun hükmünde kararname, bireylerin işten çıkarılmalarını takiben yerel mahkemeler tarafından yürütülen yargısal denetime herhangi bir kısıtlama getirmemiştir • Yerel mahkemelerin, işten çıkarılmaları bağlamında başvuranlar aleyhinde devam eden veya tamamlanmış ceza yargılamalarının içeriğini ve ilgisini değerlendirmemesi Madde 6 § 2 • İş mahkemelerinin, başvuranlar aleyhinde devam eden veya tamamlanmış ceza yargılamalarının varlığının, söz konusu varsayılan bağlantılara dayanarak iş sözleşmelerinin feshedilmesi için geçerli gerekçeler oluşturabileceği yönündeki kararıyla masumiyet karinesi ihlal edilmemiştir Onat ve Diğerleri / Türkiye davasında, Daire hâlinde toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine yedi Türk vatandaşı (başvuranlar) tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM veya Mahkeme), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (Sözleşme) 34. maddesi uyarınca, tabloda yer verilen çeşitli tarihlerde yapmış olduğu başvuruları (61590/19; 23504/20; 23505/20; 23786/20; 25016/20; 26550/20 ve 29728/20); Tüm başvurular açısından Sözleşme’nin 6 §§ 1 ve 2 maddesine ve 26650/20 no.lu başvurudaki başvuran dışındaki tüm başvuranlar açısından Sözleşme’nin 8. maddesine ilişkin şikâyetlerin Türk Hükümetine (Hükümet) bildirilmesi ve başvuruların geri kalanının kabul edilemez olduğunun beyan edilmesi kararını; ve tarafların beyanlarını dikkate alarak; 4 Mart 2025 tarihinde yapılan kapalı müzakereler sonucunda, Aynı tarihte kabul edilen aşağıdaki kararı vermiştir: Giriş Dava, olağanüstü hal ilanının ardından başvuranların, Türkiye’nin güney doğusundaki çeşitli belediye yetkililerinin taşeronluğunu yaptığı farklı özel şirketler tarafından işçi olarak istihdam edilmelerine son verilmesi ve ardından iş mahkemeleri tarafından işten çıkarılmalarının yargısal denetime tabi tutulmasına ilişkindir. Başvuranların tümü, Sözleşme’nin 6 §§ 1 ve 2. maddelerinin – ve altıncı başvuran hariç olmak üzere – 8. maddesinin ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuşlardır. Olaylar Hükümet kendi görevlisi olan Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi eski Başkanı Hacı Ali Açıkgül tarafından temsil edilmiştir. Dava konusu olaylar; taraflarca belirtildiği üzere ve taraflarca ibraz edilen belgelerden anlaşılacağı şekilde aşağıdaki gibi özetlenebilir. Arka Plan Bilgileri Türkiye’nin Güney Doğusunda 2015 Yılında Gerçekleşen Olaylar Hükümet, 2015 yazından itibaren Türk güvenlik güçleri ile silahlı terör grupları arasında yaşanan ve “hendek olayları” olarak bilinen çatışmaların tırmanışa geçmesinin somut davanın genel bağlamıyla ilgili olduğu kanaatindedir. “Kürt sorununa” kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulmak amacıyla 2012 yılının sonlarında başlatılan barış süreci sayesinde nispeten sakin geçen bir dönemin ardından, 2015 yazında PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ile bağlantılı yasadışı silahlı grupların çatışmaları yoğunlaştırması nedeniyle Türkiye’nin güney doğusundaki güvenlik durumu kötüleşmiştir. Bu silahlı gruplar, silahlı saldırılar gerçekleştirmenin yanı sıra, bölgede sosyal hayatı ve kamu düzenini bozmak için, bazıları patlayıcı yerleştirilmiş hendekler kazmak ve bazı mahallelerde barikatlarla yolları kapatmak gibi başka yollara da başvurmuşlardır (bk. Elçi / Türkiye (k.k.), no. 63129/15, § 4, 29 Ocak 2015 ve Selahattin Demirtaş / Türkiye (no. 2) [BD], no. 14305/17, §§ 28-41, 22 Aralık 2020). Hükümete göre, PKK belediyelere sızmış ve seçilmiş belediye başkanları aracılığıyla bu belediyelerin lojistik ve mali kaynaklarını yasadışı faaliyetleri için kullanmıştır. Örnek olarak Hükümet, ölen PKK üyelerinin yakınlarının bu belediyelerde istihdam edildiğini; belediyelerin gençlik ve kadın merkezlerinin örgüte eleman bulmak için kullanıldığını; belediye fonlarının PKK’yı finanse etmek için kullanıldığını ve belediye hizmet araçlarının bombalı saldırılarda ve yasadışı örgütün diğer lojistik ihtiyaçları için kullanıldığını kaydetmiştir. 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve olağanüstü hal ilanı Yüksel Yalçınkaya / Türkiye ([BD], no. 15669/20, §§ 10-17, 26 Eylül 2023) kararında özetlenmiştir. Olağanüstü hal 21 Temmuz 2016’dan 18 Temmuz 2018 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Olağanüstü hal süresince Bakanlar Kurulu çeşitli kanun hükmünde kararnameler çıkarmıştır. Bu kararnamelerden biri olan ve 23 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazete yayımlanan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (bk. Pişkin / Türkiye, no. 33399/18, § 33, 15 Aralık 2020), bir bakanlığa bağlı tüm kurumlarda terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara, üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen her türlü personelin kamu görevinden çıkarılması şart koşulmuştur. Başvuranların İşten Çıkarılması ve Yerel Mahkemelerdeki İşe İade Davaları 23 Temmuz 2016 tarihli 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girmesinin ardından, kamu kurumları güvenlik değerlendirmeleri yaparak özel taşeron şirketlerden terör örgütüne üye, mensubiyeti, iltisaklı ya da irtibatlı olduğunu düşündükleri çalışanların işten çıkarılmasını talep etmiştir. Sonuç olarak, çeşitli tarihlerde, başvuranları istihdam eden özel taşeron şirketler, başvuranlara tebligatta bulunarak ivedilikle geçerli olmak üzere işlerine son vermişlerdir. Başvuranlar, işlerine iade edilmeleri talebiyle iş mahkemelerince dava açmışlardır. Başvuranlar, işten çıkarılmalarının 4857 sayılı İş Kanunu anlamında geçerli gerekçelere dayanmadığını ve Kanun’da belirtilen usul hükümlerine uyulmadığını ileri sürmüşlerdir. Başvuranlar bu nedenle, işlerine iadelerini ve dört aylık maaşlarına eşdeğer bir tazminat talep etmişlerdir. Başvuranlar işverenlerinin kendilerini işlerine iade edilmemelerine karar vermesi halinde, kendilerine sekiz aylık maaşlarına eşdeğer bir tazminat ödenmesi gerektiğini de eklemişlerdir. Yargılamalar sırasında iş mahkemeleri taşeron temin eden özel sektör kuruluşlarından ve belediye işverenlerinden başvuranların sözleşmelerinin feshine ilişkin belgeleri talep etmiş ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla ilgili kamu kurumlarından başvuranların işten çıkarılmasını haklı kılabilecek bir ceza soruşturması ve kovuşturması olup olmadığına ilişkin bilgi talep ederek re’sen bir soruşturma yürütmüştür. İş mahkemeleri, toplanan bilgilere dayanarak Ek II’de belirtilen tarihlerde davaların reddine karar vermiştir. İş mahkemesi sadece başvuran Doham Onat’ın (başvuru no. 61590/19) davasında başvuranı herhangi bir terör propagandası yaparken görmediklerini ifade eden tanıkları dinlemiş, ancak söz konusu iş mahkemesi tarafından bu tanıkların ifadelerine ilişkin ayrı bir değerlendirme yapılmamıştır. İş mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan ortak unsurlar aşağıdaki şekilde özetlenebilir. Öncelikle, iş mahkemeleri uyuşmazlığın konusunun 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olduğunu, ancak 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yasadışı yapılara mensup veya iltisaklı olduğu düşünülen çalışanların derhal işten çıkarılmasını öngören hükümlerinin, özellikle “şüphenin varlığı” temelinde, iş ilişkisinin sona erdirilmesi için geçerli gerekçeler oluşturduğuna karar vermiştir. Bu bağlamda yerel mahkemeler, söz konusu Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen tedbirlerin olağanüstü halin bir gereği olduğunu ve başta FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) olmak üzere PKK, DAEŞ, DHKP/C (Halkın Devrimci Kurtuluş Partisi/Cephesi) ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturan diğer örgütler gibi

Belediyede Çalıştırılan Taşeron İşçilerin İrtibat ve İltisak Gerekçesiyle İşten Çıkarılması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Hizmet Birleştirmesi Yaparak Emekliye Ayrılanlara Emekli İkramiyesi Ödenmemesi

Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Hizmet Birleştirmesi Yaparak Emekliye Ayrılanlara Emekli İkramiyesi Ödenmemesi Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Hizmet Birleştirmesi Yaparak Emekliye Ayrılanlara Hiç Emekli İkramiyesi Ödenmemesi: Hizmetlerinin tamamını 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun geçici 4. maddesi kapsamında geçirenler, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılabilecekler ile hizmet birleştirmesi yaparak emekliye ayrılabilecekler arasında emeklilik ikramiyesi ödenmesinde bir fark öngörme bakımından kanun koyucu takdir yetkisine sahip ise de karşılaştırılabilir gruplar arasında ortaya çıkacak farklılığın orantılı olması gerekir. Hizmetlerinin tamamını 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesi kapsamında geçirenlere kamu görevinden çıkarıldığında emeklilik ikramiyesi tam olarak ödendiği halde 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hizmet birleştirmesi yaparak emekliye ayrılanlara hiç emekli ikramiyesi ödenmemektedir. Burada 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesi kapsamında geçirilen sürenin çok uzun olması, 25 yılı tamamlamak için bu kanun hükmü dışındaki mevzuata göre çalışılan ve birleştirilen sürenin 1 ay bile olması durumu değiştirmemektedir. Nitekim somut olaydaki gibi 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesi kapsamında 23 yıllık hizmeti bulunan, sadece başka mevzuat kapsamındaki iki yıllık çalışma süresini birleştiren başvurucuya -bu mevzuata göre çalıştığı süre ile orantılı olarak da olsa- emeklilik ikramiyesi ödenmemişken aynı nedenlerle kamu görevine son verilen, 25 yıllık süresini anılan mevzuat kapsamında geçirenlere emeklilik ikramiyesi tam ödenmiştir. Bu durumda karşılaştırılabilir gruplar arasında ortaya çıkan farklılığın açıkça orantısız olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Fikret Aslan – Başvuru No: 2019/41241 Karar Tarihi: 25/2/2025 R.G. Tarih ve Sayı: 7/8/2025 – 32979 Genel Kurul – Karar Başkan: Kadir ÖZKAYA Başkanvekili: Basri BAĞCI Üyeler: Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR, Metin KIRATLI Raportör: Mehmet Sadık YAMLI Başvurucu: Fikret ASLAN I. Başvurunun Konusu 1. Başvuru, birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik aylığı bağlananlara emekli ikramiyesi ödenebilmesi için kamudaki görevin kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona erme koşulu aranması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. Başvuru Süreci 2. Başvuru 13/12/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir. 4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap vermiştir. III. Olay ve Olgular 5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: 6. Başvurucu 1963 doğumlu olup 1/7/1985 tarihinde 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı (mülga) Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmaya başlamıştır. Başvurucu 1/9/1992 tarihinde sözleşmeli memur, 14/12/1993 tarihinde ise kadrolu memur olarak atanmıştır. Başvurucu son olarak bir kamu kurumunda veri hazırlama kontrolü işletmeni olarak görev yapmakta iken 22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 31/10/2016 tarihli ve 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında kamu görevinden çıkarılmıştır. 7. Başvurucu, kamu görevinden çıkarıldıktan sonra 13/1/2017 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurarak emekli aylığı bağlanması talebinde bulunmuş; başvurusu kabul edilmiştir. SGK 17/5/2017 tarihli yazıyla 25 yıl 4 ay 25 gün hizmetine karşılık birleştirilmiş hizmet süresi üzerinden başvurucuya 1/2/2017 tarihinden itibaren emeklilik aylığı bağlandığını belirtmiştir. 8. Başvurucu 22/5/2017 tarihinde SGK’ya başvurarak kendisine emekli aylığı bağlandığını ancak emekli ikramiyesi ödenmediğini belirtmiş ve ikramiye ödenmesini talep etmiştir. SGK bilatarih ve 63.525.339 sayılı yazıyla talebi reddetmiştir. SGK, birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik aylığı bağlananlara kamu görevinin kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermesi şartıyla ikramiye ödeneceğini ve devlet memurluğundan çıkarma cezası alanlara devlet memurluğunda geçen süreleri için emekli ikramiyesi ödenmeyeceğini açıklamıştır. SGK, kamu görevinden çıkarılan başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. 9. Başvurucu 17/7/2017 tarihinde SGK işleminin iptali istemiyle dava açmıştır. Ankara 7. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 28/2/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararda öncelikle ilgili yasal mevzuatın gelişimine yer vermiştir. Söz konusu mevzuata göre hizmetlerinin tamamı 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın kamudaki görevinden emekliye ayrılanlara 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödendiği fakat hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olanlara ise 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan şartlar dâhilinde emekli ikramiyesi ödenebileceğini belirtmiştir. Anılan 89. maddenin ikinci fıkrasında ise 5434 sayılı Kanun’a tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmaların 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı (mülga) İş Kanunu’nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermesi kaydıyla emekli ikramiyesi ödeneceğinin kurala bağlandığını, başvurucunun ise görevine KHK ile son verildiğinden kıdem tazminatına hak kazanmadığını, böylece emekli ikramiyesi ödenmemesinde hukuka aykırılık bulunmadığını ifade etmiştir. 10. Başvurucu, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun geçici 4. maddesi kapsamında yaklaşık 23 yıl fiilî hizmeti olduğunu, 506 sayılı Kanun’a tabi olarak geçen 2 yıl 4 ay 25 gün sigortalı hizmet süresi de dâhil edilince toplamda 25 yıl 4 ay 25 gün hizmeti karşılığı emekli aylığı bağlandığını belirterek Emekli Sandığına tabi hizmetinin karşılığı olarak emekli ikramiyesi ödenmemesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekli aylığı bağlananlara herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmekte iken hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere aynı hakkın tanınmamasının eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini iddia etmiştir. 11. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi, istinaf başvurusuna konu kararın hukuka uygun olup kaldırılmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığı gerekçesiyle 13/11/2019 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir. Nihai karar 25/11/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 13/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İlgili Hukuk A. Ulusal Hukuk 1. İlgili Mevzuat 12. 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu‘nun 89. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir: “Hizmet sürelerinin tamamı bu

Kamu Görevinden Çıkarıldıktan Sonra Hizmet Birleştirmesi Yaparak Emekliye Ayrılanlara Emekli İkramiyesi Ödenmemesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi Ölüm Aylığının Kesilmesi: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşadığına ilişkin tespit içeren Sosyal Güvenlik Kurumu denetmen raporunun aksinin toplanan delillerle ispatlanıp ispatlanmadığı; buradan varılacak sonuca göre davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2019/(21)10-145 Karar No: 2022/30 Karar Tarihi: 20/01/2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara 33. İş Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 33. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:      I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile eşi İ.. Dinç’in Tokat Aile Mahkemesinin 22.11.2007 tarihli kararı ile boşandığını, müvekkilinin kızı Ceyda ile birlikte Tokat ilinde yaşamaya devam ettiğini, Ceyda için takdir edilen 100TL iştirak nafakası ve ev temizliğine giderek kazandığı gelirin yeterli olmaması üzerine talebine istinaden babasından ölüm aylığı bağlandığını, daha sonra geçim sıkıntısı nedeniyle kızı ile birlikte Ankara’ya yerleştiklerini ve ev temizliği işlerine devam ettiğini, müvekkilinin boşandığı eşinin Tokat’ta yaşamakta iken 2012 yılında Ankara’ya gelerek ısrarlı bir şekilde evlenmek için teklifte bulunarak aracılar göndermesi, büyükşehirde yaşam şartlarının zor olması ve çocuğunun eğitimi için 27.09.2012 tarihinde eski eşi ile yeniden evlenmek zorunda kaldığını, Kurum tarafından boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı gerekçesi ile yersiz ödeme borcu çıkarıldığını, davacı ile eşinin boşandıkları süreçte bir araya gelmediklerini, Kuruma yapılan itirazın reddedildiğini ileri sürerek davacıya gönderilen borç bildirim belgesinin iptalini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminin yasal düzenlemelere uygun olduğunu, davanın hukukî dayanaktan yoksun ve haksız olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararı 6. Ankara 33. İş Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2016/495 E., 2016/188 K. sayılı kararı ile; adres araştırmaları, tanık anlatımları, oy kullandıkları sandıkların 2007-2012 yılları arasında davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığını kanıtlar nitelikte olmadığı aksine ayrı yaşama olgusunu desteklediği ancak davacının evlendikten sonra 17.10.2012 tarihinde bir defa ölüm aylığı aldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davacının 27.09.2012 tarihine kadar yapılan ödemelerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, 17.10.2012 tarihinde yapılan 743,60TL’lik ölüm aylığı ödemesinin yersiz olduğuna karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara 33. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir. 8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 12.10.2017 tarihli ve 2016/12957 E., 2017/7710 K. sayılı kararı ile; “..Dava; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56/2.fıkrası uyarınca davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm, davalı Kurum vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; Mahkemece “…davacının 27/09/2012 tarihine kadar yapılan ödemelerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, yeniden evlenme tarihinden sonra 17/10/2012 tarihinde 743,60 TL lik ölüm aylığı ödemesinin yersiz olduğu anlaşıldığından 29.724,52 TL ve işlemiş faizi yönünden davacının borçlu olmadığının tespitine” karar verildiği, davacı E.. Dinç’in eşi İ.. Dinç’ten 02/01/2008 tarihinde boşandığı, 27/09/2012 tarihinde eski eşiyle tekrar evlendiği, 1973 yılında vefat eden babasından dolayı yetim aylığı aldığı, Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından tanzim edilen 11/08/2014 tarih ve 120 sayılı rapora göre davacı ve boşandığı eşinin boşandıkları dönemde birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, bu rapora dayanılarak davacının aylığının kesildiği, Kurumca 17/10/2008-16/112012 tarihleri arasında ödenen 30.468,12 TL aylık tutarı ve işlemiş faizinin borç çıkarıldığı , anlaşılmıştır. Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir.Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın kötüye kullanılması durumunda haksahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama yöntemi benimsenmiştir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinde oldukça yalın olarak; “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, ” hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede, boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurum’ca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun, eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibariyle gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Somut olayda; 11/08/2014 tarih ve 120 sayılı denetmen raporunda; davacının Mernis adresi olan “Kamil Ocak Mah. Yücel Sok. … Keçiören/ANK.” adresine gidildiği, eşi İ.. Dinç’in adreste alınan beyanında; 2007/2008 gibi eşinden boşandığını, boşanmadan önce Tokat’ta yaşadıklarını, boşandıktan sonra eşi ve kızının Tokat’ta kaldığını, kendisinin Ankara’ya taşındığını, Duman Sok No:24/4 Keçiören’de ikamet ettiğini, 2012 yılında tekrar evlendikleni, bu adresi satın

Ölüm Aylığının Kesilmesi: Kadının Boşandığı Eşi ile Fiilen Birlikte Yaşadığının SGK Tarafından Tespit Edilmesi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi Yargılamanın İadesi ve Tavzih: Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; işe iade istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olmak üzere karar verilmesinden sonra davacı vekilinin yargılamanın iadesini talep ettiği dikkate alındığında; yargılamanın iadesi isteminin ilk derece mahkemesince mi yoksa Bölge Adliye Mahkemesince mi değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; yargılamanın iadesi isteminin işe iade talebiyle açılan dava sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kesin olarak verilen karara yönelik olduğu dikkate alındığında hükmün tavzihi suretiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği ve usulüne uygun olarak verilmiş bir direnme kararı bulunup bulunmadığı hususları ön sorun olarak tartışılmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/9-738 Karar No: 2022/37 Karar Tarihi: 20.01.2022 İncelenen Kararın Mahkemesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi Dava: Yargılamanın İadesi (İşe İade) 1. Taraflar arasındaki yargılamanın iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi tarafından verilen yargılamanın iadesi talebinin dava şartları yokluğundan reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. Yargılama Süreci Davacı İstemi 4. Davacı vekili yargılamanın iadesi talepli dilekçesinde; müvekkilinin 13.06.2016-22.12.2017 tarihleri arasında davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. nezdinde Teknokent ODTÜ Ankara adresinde bulunan işyerinde yazılım mühendisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin “adına kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi” sebebiyle geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın feshedilmesi üzerine Ankara 23. İş Mahkemesinde iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesi istemiyle dava açtığını, ilk derece mahkemesince 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı karar ile davanın kabulü ile işverence yapılan feshin geçersiz olduğunun tespitine, davacının davalı işyerindeki işe iadesine karar verildiğini, kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı karar ile kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle yapılan feshin geçerli nedene dayandığı belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olmak üzere karar verildiğini, ancak Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin aksine müvekkili hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlendiğini, bunun yeni delil mahiyetinde olduğunu ileri sürerek Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 05.11.2019 tarihli ve 2019/999 E., 2019/2557 K. sayılı kararının kaldırılmasına, yeni delil elde edilmiş olması sebebiyle yargılamanın iadesine ve Ankara 23. İş Mahkemesinin 28.11.2018 tarihli ve 2018/48 E., 2018/727 K. sayılı kararına yönelik davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı Havelsan Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davacının Siber Güvenlik ve Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcılığına bağlı olarak müvekkili şirkette yazılım mühendisi unvanıyla çalıştığını, müvekkili şirketin tesis güvenlik belgesi ile kişi güvenlik belgesi olmadan savunma sanayi alanında faaliyet gösteremeyeceğini, davacı hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi sebebiyle iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiğini, davacının iş sözleşmesinin feshedildiği ve işe iade davasının devam ettiği dönemde hakkında kişi güvenlik belgesi düzenlenemediğini, fesih tarihinden 3 yıl sonra alınan kişi güvenlik belgesinin yargılama açısından delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından yargılamanın iadesi talep edilemeyeceğini, fesih tarihi itibariyle davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması ve hakkında kişi güvenlik belgesi tesis edilememesi karşısında müvekkili şirketin iş sözleşmesini sürdürmesi beklenemeyeceğinden davacının iş sözleşmesinin ilgili mevzuat kapsamında ve hukuka uygun olarak feshedildiğini belirterek yargılamanın iadesi talebinin reddi gerektiğini savunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı 6. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli ve 2020/1337 E., 2020/1400 K. sayılı kararı ile; işe iade davasının reddine dair kararın kesinleşmesinden sonra alınan ELD Bilişim ve Ticaret A.Ş. için hazırlanan 09.01.2020 tarihli kişi güvenlik belgesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375. maddesinde sayılan belgelerden olmadığı gerekçesiyle yargılamanın iadesi talebinin esasa girmeden dava şartları yokluğundan reddine karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı 7. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/6561 E., 2020/12072 K. sayılı kararı ile; “…1- Öncelikle; 25.10.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/1-a maddesi gereğince 4857 sayılı Kanunun 20. maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz. Aynı Kanun’un geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında da ilk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararların karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabi olduğu hususu düzenlenmiştir. Belirtilen düzenlemeler uyarınca İlk Derece Mahkemelerinden 25.10.2017 tarihinden sonra verilen işe iade davalarındaki kararlar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi kararları kesindir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Dosya içeriğine göre, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut dava, ilk davadan bağımsız olup, Bölge Adliye Mahkemesince kanun yolu denetimine tabi olmaksızın karar verilmiştir. Başka bir deyişle, yargılamanın yenilenmesi ile işe iade talepli somut davada İlk Derece Mahkemesince 25.10.2017 tarihinden sonra verilen bir karar olmadığından kararın temyiz incelemesinin yapılması gerekmiştir. 2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yargılanmanın yenilenmesi şartlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 378. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; (1) Yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçe, kararı veren mahkemece incelenir. (2) Mahkeme, dayanılan sebebin niteliğine göre yargılamanın iadesi talebinde bulunandan karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılayacak uygun bir miktar teminat göstermesini isteyebilir.” Somut olayda, davacı yargılamanın yenilenmesini Bölge Adliye Mahkemesinden talep etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince talep değerlendirilerek karar verilmiştir. Yukarıda değinilen kanun hükmü ışığında yargılamanın iadesi talebini içeren dilekçenin, kararı veren ilk derece mahkemesince incelenip karar bağlanması gerekmekte olup bu husus gözetilmeksizin karar verilmesi hatalıdır.” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Direnme Kararı 9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 24.03.2021 tarihli ve 2021/581 E., 2021/783 K. sayılı kararı ile; sadece maddî anlamda kesin hükümlere karşı yargılamanın iadesi yoluna gidilebileceği, istinaf yolunda ilk derece mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak esas hakkında yeni bir karar verilmiş ise maddî anlamda kesinleşmeye elverişli olan kararın bölge adliye mahkemesinin kararı olduğu, böyle bir durumda, istinaf üzerine verilen karara karşı da aynen ilk derece mahkemesi kararlarına karşı olduğu gibi şartların

İşe İade İstemiyle Açılan Davanın Reddi Sonrasında Yargılamanın İadesi ve Tavzih Suretiyle Hükmün Değiştirilmesi Talep Edilebilir mi Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İşverenin Yurt Dışındaki İşyerlerinde Çalışan İşçilerin Alacaklarına ilişkin Uyuşmazlıklarda Mutat İşyeri Hukuku Uygulanması

İşverenin Yurt Dışındaki İşyerlerinde Çalışan İşçilerin Alacaklarına ilişkin Uyuşmazlıklarda Mutat İşyeri Hukuku Uygulanması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinde yer alan itiraz konusu kuralda, iş sözleşmelerinin işçinin mutat işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgari koruma saklı kalmak şartıyla tarafların seçtikleri hukuka tabi olacağı öngörülmüştür. Başvuruların Gerekçesi Başvuru kararlarında özetle; işverenin yurt dışındaki işyerlerinde çalışan işçilerin alacaklarına ilişkin uyuşmazlıklarda kural uyarınca mutat işyeri hukukunun uygulanmasının işçinin anayasal haklarından mahrum kalmasına yol açtığı, Türkiye’de tescil edilmiş şirketlerin yurt dışındaki işyerlerinde çalışan Türk işçilere kural gereğince yabancı hukukun uygulanması nedeniyle bu işçilerin aynı şirketin Türkiye’de çalışan işçilerine tanınan hakları elde edemedikleri, bu durumun ise eşitlik ilkesiyle çeliştiği, kuralla devletin çalışanları koruma yükümlülüğünün de ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinin tabi olacağı hukukun, başka bir deyişle bu sözleşmeler bakımından bağlama hükmünün belirlenmesi kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Dolayısıyla iş sözleşmelerinde hukuk seçimine imkân tanınması da kanun koyucunun takdirindedir. Bununla birlikte yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerine uygulanacak hukuka yönelik düzenleme içeren kuralın devletin çalışanların korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleriyle çelişmemesi gerekir.  Bu bağlamda iş sözleşmelerinde hukuk seçimi yapılmasının işçinin aleyhine sonuç doğurmasını engelleyecek güvencelerin mevcut olmaması devletin çalışanların korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmayacaktır. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasında hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması durumunda sözleşmeye anılan maddenin (2) ve (3) numaralı fıkralarında öngörülen hukukun yerine daha sıkı ilişkili hukukun uygulanabileceği belirtilmiştir. Bu itibarla iş sözleşmesinin taraflarınca hukuk seçimi yapılmaması hâlinde bu sözleşmenin mutat işyeri hukukunun yerine daha sıkı ilişkili hukuka tabi kılınması mümkündür. Buna karşın iş sözleşmesinde tarafların hukuk seçimi yapmış olmaları durumunda sözleşmeyle daha sıkı ilişkili hukukun uygulanabilmesine imkân tanınmamıştır.  Hukuk seçimi yapılan sözleşmelerin daha sıkı ilişkili hukuka tabi kılınamaması nedeniyle bu seçim işçinin aleyhine sonuç doğurabilecektir. Nitekim sözleşmenin zayıf tarafı olan işçinin işveren karşısında hukuk seçimine ilişkin pazarlık imkânının ilke olarak sınırlı olduğu açıktır. Kaldı ki sözleşmenin zayıf tarafı olan işçinin, iş hukuku gibi teknik bir alanda hâkim tarafından dahi tespit edilmesi güç olan yabancı hukukun içeriğine ilişkin olarak kendi çabasıyla yeterli düzeyde bilgi edinebilmesi ve bu hukukun uygulanmasının lehine sonuç doğurup doğurmayacağını öngörebilmesi de oldukça zordur. Bu değerlendirmeler ışığında, hukuk seçimi yapılması suretiyle işverenin daha sıkı ilişkili hukukta öngörülen yükümlülüklerden kurtulabileceği ve bu durumda işçinin söz konusu hukukun sağladığı korumadan mahrum kalabileceği anlaşılmıştır. Bu itibarla hukuk seçimi yapılmaması hâlinde işçinin sahip olacağı hakların anılan seçimle bertaraf edilmesini mümkün kılan kuralın işçi-işveren ilişkilerinde makul bir denge sağlamadığı ve devletin çalışanların korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Yabancılık Unsuru Taşıyan İş Sözleşmeleri ile İşverenin Yurt Dışındaki İşyerlerinde Çalışan İşçiler Hakkında Mutat İşyeri Hukuku Uygulanması Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2023/158 Karar Sayısı : 2024/187 Karar Tarihi : 5/11/2024 R.G.Tarih-Sayı : 10/3/2025-32837 İtiraz Yoluna Başvuranlar: 1. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi (E.2023/158) 2. İstanbul 10. İş Mahkemesi (E.2023/187) 3. Ankara 11. İş Mahkemesi (E.2024/100) İtirazların Konusu: 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 5., 10., 13., 35., 36., 49., 55. ve 90. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir. Olay: İş sözleşmesinden kaynaklanan alacak davalarında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur. I. İptali İstenen Kanun Hükümleri 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 27. maddesi şöyledir: “İş sözleşmeleri – Madde 27 (1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka tâbidir. (2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş sözleşmesine, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz. (3) İşçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir. (4) Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri yerine bu hukuk uygulanabilir.” II. İlk İnceleme 2023/158 E. Sayılı Başvuru Yönünden 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 26/10/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. 2023/187 E. Sayılı Başvuru Yönünden 2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 27/12/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. 2024/100 E. Sayılı Başvuru Yönünden 3. İçtüzük hükümleri uyarınca Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 30/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. Birleştirme Kararları 2023/187 E. Sayılı Başvuru Yönünden 4. 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/187 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/158 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/158 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 27/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. 2024/100 E. Sayılı Başvuru Yönünden 5. 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2024/100 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/158 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/158 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 30/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. IV. Esasın İncelenmesi 6. Başvuru kararları

İşverenin Yurt Dışındaki İşyerlerinde Çalışan İşçilerin Alacaklarına ilişkin Uyuşmazlıklarda Mutat İşyeri Hukuku Uygulanması Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması için Gerekli Kriterler

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması SGK Tarafından İlaç Bedelinin Karşılanması: Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; akciğer kanseri tedavisinde kullanıldığı ileri sürülen pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın Kurumca karşılanması talebiyle açılan eldeki davada; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacıya ait tüm tedavi evrakı getirtildikten sonra üniversitelerin tıbbi onkoloji bilim dalından ilgili mevzuat hükümleri kapsamında irdeleme yapılmak suretiyle davaya konu ilacın söz konusu kanser hastalığının tedavisinde hayati önemi haiz ve kullanılmasının zorunlu olup olmadığı, tıbben ve fennen sigortalının iyileşmesine katkıda bulunup bulunmayacağı, ilacın hangi tür kanser hastalarında hangi evrede ve hangi dozda kullanılacağı ve bu hususların nasıl belirleneceği, davaya konu ilaçla yapılacak tedavinin bilinen mevcut tedavi yöntemlerine göre daha etkin ve daha yararlı olup olmadığı konularında dosya içinde mevcut görüş, karar ve raporları irdeleyip varsa çelişkileri giderecek şekilde iyileştirme kavramından sigortalının sağlığına kavuşması ve hastalığın iyileşmesinin anlaşılması gerektiği de göz önüne alınarak sağlık kurulu raporu alınması ve davaya konu ilacın anılan hastalığın iyileşmesi için tedavisinde kullanılmasının hayati önemi haiz ve zorunlu olduğu sonucuna varıldığı taktirde ilaç bedelinin uygunluğunu ve katkı payını değerlendiren denetime elverişli hesap raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2022/10-1137 Karar No: 2023/1112 Karar Tarihi: 22/11/2023 İncelenen Kararın Mahkemesi: İzmir 16. İş Mahkemesi Özel Daire Kararı: Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 31.03.2022 tarihli ve 2022/1688 Esas, 2022/4772 Karar sayılı BOZMA kararı Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. Dava Davacı vekili; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-b maddesi kapsamında yaşlılık aylığı almakta olan müvekkiline akciğer kanseri teşhisi konulduğunu, tedavi sürecinde pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilacı kullanması gerektiğini, ilaç bedelinin ödenmesi için yaptığı başvurunun Kurum tarafından reddedildiğini, ancak Kurum işleminin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek tedavi süresince kullanılacak olan söz konusu ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın davalı Kurum tarafından karşılanmasına karar verilmesini talep etmiştir. II. Cevap Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; bedeli karşılanabilecek ilaçlar konusunda Sağlık Uygulama Tebliği hükümleri gözetilerek inceleme yapılması gerektiğini, buna göre söz konusu ilaç bedelinin Kurum tarafından karşılanmasının mümkün olmadığını, Kurum işleminin yasal düzenlemelere uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İlk Derece Mahkemesi Kararı İlk Derece Mahkemesinin 10.06.2021 tarihli ve 2019/575 Esas, 2021/211 Karar sayılı kararı ile; davacıya İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından bronş ve akciğer maling neoplazmı tanısı konulduğu, davacının tedavisinin devam ettiği sırada Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Ana Bilim Dalında görev yapan doktor tarafından endikasyon dışı ilaç kullanım başvurusunda bulunulması üzerine Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca davacının tedavisinde pembrolizumab etken maddeli keytruda isimli ilacın üç aylık dozda kullanılmasının uygun olduğunun bildirdiği, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Ana Bilim Dalından rapor alındığı, tüm dosya kapsamına göre söz konusu ilacın kullanımından davacının fayda gördüğü, yaşama hakkının Anayasada düzenlenmiş temel insan haklarından olduğu gözetildiğinde davacının hastalığının tedavi süresince kullanılacak olan söz konusu ilaç bedelinin kesinti yapılmaksızın Kurum tarafından karşılanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. IV. İstinaf A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 01.12.2021 tarihli ve 2021/2303 Esas, 2021/1910 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. V. Bozma ve Bozmadan Sonraki Yargılama Süreci A. Bozma Kararı 1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Davacının 4/1-b kapsamında yaşlılık aylığı aldığı ve sağlık yardımına müstehak olduğu, Akciğere kanseri tanısı konulduğu, (Metestatik akciğer kanseri) nedeniyle hastanın Pembrolizumab (Keytruda) kullanması uygundur şeklinde rapor tanzim edildiği, Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tedavide pembrolizumab(keytruda)etkin maddeli ilaç/ilaçların kullanımına uygun görüldüğü, ilaç bedelinin karşılanması amacıyla Kuruma yapılan başvurunun Kurum tarafından sağlık uygulama tebliğinin EK-4/A bedeli ödenecek ilaç listesinde yer almadığının belirtilerek bedelinin karşılanmayacağı yönünde yazısı üzerine eldeki davanın açıldığı Mahkemece, soyut ifadelerin yer aldığı bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 63. maddesinde, genel sağlık sigortalısının ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını; hastalanmaları halinde sağlıklarını kazanmalarını; iş kazası ile meslek hastalığı, hastalık ve analık sonucu tıbben gerekli görülen sağlık hizmetlerinin karşılanmasını, iş göremezlik hallerinin ortadan kaldırılmasını veya azaltılmasını temin etmek amacıyla Kurumca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri sayılmış; anılan maddenin (f) bendinde Kurum’un, “…sağlanacak sağlık hizmetleriyle ilgili teşhis ve tedavileri için gerekli olabilecek kan ve kan ürünleri, kemik iliği, aşı, ilaç, ortez, protez, tıbbî araç ve gereç, kişi kullanımına mahsus tıbbî cihaz, tıbbî sarf, iyileştirici nitelikteki tıbbî sarf malzemelerinin sağlanması, takılması, garanti süresi sonrası bakımı, onarılması ve yenilenmesi hizmetleri…” sağlayacağı, değişik 2. fıkrasında, Kurum, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir. Ancak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşünün alınması (f) bendinde belirtilen ortez, protez ve diğer iyileştirici nitelikteki araç ve gereçlerin miktarını, standartlarını, sağlanmasını, uygulanmasını, kullanma sürelerini ve garanti süresi sonrası bakım, onarım ve yenilenmesi hususlarını kapsar. Kurum, bu amaçla komisyonlar kurabilir, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabilir. Komisyonların çalışma usul ve esasları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirleneceği belirtilmiştir. Anılan Kanunun 64. maddesinin uyuşmazlık konusu dönemdeki düzenlemesine göre; Kurumca finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetlerinin, vücut bütünlüğünü sağlamak amacıyla

Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Kapsamında Olmayan İlaç Bedelinin Karşılanması için Gerekli Kriterler Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu

Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Kanun Numarası: 6356 Kabul Tarihi: 18/10/2012 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 7/11/2012 Sayısı: 28460 Birinci Bölüm: Amaç ve Tanımlar Amaç – Madde 1 (1) Bu Kanunun amacı, işçi ve işveren sendikaları ile konfederasyonların kuruluşu, yönetimi, işleyişi, denetlenmesi, çalışma ve örgütlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile işçilerin ve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını belirlemek üzere toplu iş sözleşmesi yapmalarına, uyuşmazlıkları barışçı yollarla çözümlemelerine, grev ve lokavta başvurmalarına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Tanımlar – Madde 2 (1) Bu Kanunun uygulanmasında; a) Bakanlık: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını, b) Çerçeve sözleşme: Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında işkolu düzeyinde yapılan sözleşmeyi, c) Görevli makam: İşyeri toplu iş sözleşmesi için işyerinin, işletme toplu iş sözleşmesi için işletme merkezinin bağlı bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünü, aynı Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün yetki alanına giren işyerleri için yapılacak grup toplu iş sözleşmelerinde bu işyerlerinin bağlı bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünü, birden fazla Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünün yetki alanına giren işyerlerini kapsayacak grup toplu iş sözleşmesi için ise Bakanlığı, ç) Grup toplu iş sözleşmesi: İşçi sendikası ile işveren sendikası arasında, birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerlerini ve işletmeleri kapsayan toplu iş sözleşmesini, d) İşletme toplu iş sözleşmesi: Bir gerçek veya tüzel kişiye ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait aynı işkolundaki birden çok işyerini kapsayan sözleşmeyi, e) İşveren vekili: İşveren adına işletmenin bütününü yönetenleri, f) Konfederasyon: Değişik işkollarında en az beş sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşu, g) Kuruluş: Sendika ve konfederasyonları, ğ) Sendika: İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları, h) Toplu iş sözleşmesi: İş sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona ermesine ilişkin hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmeyi, ı) Üst kuruluş: Konfederasyonları, i) Yönetici: Kuruluşun ve şubesinin yönetim kurulu üyelerini, ifade eder. (2) İşveren vekilleri, bu Kanunun uygulanması bakımından işveren sayılır. (3) Bu Kanunun uygulanması bakımından işçi, işveren ve işyeri kavramları 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununda tanımlandığı gibidir. (4) İş sözleşmesi dışında ücret karşılığı iş görmeyi taşıma, eser, vekâlet, yayın, komisyon ve adi şirket sözleşmesine göre bağımsız olarak meslekî faaliyet olarak yürüten gerçek kişiler de bu Kanunun ikinci ila altıncı bölümleri bakımından işçi sayılır. İkinci Bölüm: Kuruluş Esasları ve Organlar Kuruluş serbestisi – Madde 3 (1) Kuruluşlar, bu Kanundaki kuruluş usul ve esaslarına uyarak önceden izin almaksızın kurulur. Sendikalar kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur. (2) Kamu işveren sendikalarının, aynı işkolundaki kamu işverenleri tarafından kurulması ve faaliyette bulunması şartı aranmaz. İşkolları – Madde 4 (1) İşkolları bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilmiştir. (2) Bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin girdiği işkolundan sayılır. (3) Bir işkoluna giren işler, işçi ve işveren konfederasyonlarının görüşü alınarak ve uluslararası normlar göz önünde bulundurularak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir. İşkolunun tespiti – Madde 5 (1) Bir işyerinin girdiği işkolunun tespiti Bakanlıkça yapılır. Bakanlık, tespit ile ilgili kararını Resmî Gazete’de yayımlar. Bu tespite karşı ilgililer, kararın yayımından itibaren on beş gün içinde dava açabilir. Mahkeme iki ay içinde kararını verir. (Ek cümle: 12/10/2017-7036/29 md.) Karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi iki ay içinde kararını verir. (Değişik cümle: 12/10/2017-7036/29 md.) Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay, uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak karara bağlar. (2) Yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli olur. İşkolu tespit talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici neden sayılmaz. (3) İşkolu değişikliği yürürlükteki toplu iş sözleşmesini etkilemez. Kuruculuk şartları – Madde 6 (1) Fiil ehliyetine sahip ve fiilen çalışan gerçek veya tüzel kişiler sendika kurma hakkına sahiptir. Ancak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama ve kaçakçılık suçlarından birinden mahkûmiyeti bulunanlar sendika kurucusu olamaz. (2) İşveren sendikası kurucusunun tüzel kişi olması hâlinde tüzel kişiyi temsil eden gerçek kişide de birinci fıkrada belirtilen şartlar aranır. Kuruluş usulü – Madde 7 (1) Kuruluşlar, kurucularının kuruluşun merkezinin bulunacağı ilin valiliğine dilekçelerine ekli olarak kuruluş tüzüğünü vermeleriyle tüzel kişilik kazanır. Sendikalar için kurucuların kurucu olabilme şartlarına sahip olduklarını ifade eden yazılı beyanları; üst kuruluşlar için ilgili kuruluşların genel kurul kararları dilekçeye eklenir. (2) Vali, tüzük ve kurucuların listesini on beş gün içerisinde Bakanlığa gönderir. Bakanlık; kuruluşun adını, merkezini ve tüzüğünü on beş gün içinde resmî internet sitesinde ilan eder. (3) Tüzüğün veya bu maddede sayılan belgelerin içerdikleri bilgilerin kanuna aykırılığının tespit edilmesi ya da bu Kanunda öngörülen kuruluş şartlarının sağlanmadığının anlaşılması hâlinde ilgili valilik kanuna aykırılık veya eksikliklerin bir ay içinde giderilmesini ister. Bu süre içinde kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmemesi hâlinde, Bakanlığın veya ilgili valiliğin başvurusu üzerine mahkeme, gerekli gördüğü takdirde kurucuları da dinleyerek üç iş günü içinde kuruluşun faaliyetinin durdurulmasına karar verebilir. Mahkeme kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmesi için altmış günü aşmayan bir süre verir. (4) Tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmesi üzerine mahkeme durdurma kararını kaldırır. Verilen süre sonunda tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmemesi hâlinde ise mahkeme kuruluşun kapatılmasına karar verir. (5) Tüzük değişiklikleri ikinci fıkra hükmüne göre ilan edilir. Tüzük değişikliği ve kanuna aykırılık veya eksikliğin bulunduğu diğer işlemlerde de yukarıdaki hükümler uygulanır. Kuruluşların tüzüğü – Madde 8 (1) Kuruluşların tüzüklerinde aşağıdaki hususların yer alması gerekir: a) Adı, merkezi ve adresi b) Amacı c) Sendikanın faaliyet göstereceği işkolu ç) Sendika kurucularının ad ve soyadları, kimlik bilgileri, meslek ve sanatları ve yerleşim yerleri; üst kuruluşları kuran sendikaların işkolları ile ad ve adresleri d) Üye olma, üyelikten çıkma ve çıkarılmanın şartları e) Genel kurulun oluşumu, toplanma zamanı, görev ve yetkileri, üye ve delegelerinin oy kullanmaları, çalışma usul ve esasları ile toplantı ve karar yeter

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda Düzenlenen Primlere İlişkin Hükümler

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Primlere ilişkin Hükümler Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Kanun Numarası: 5510 Kabul Tarihi: 31/5/2006 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 16/6/2006 Sayısı: 26200 Dördüncü Kısım: Primlere İlişkin Hükümler Birinci Bölüm: Prim Alınması, Prime Esas Kazanç, Prim Oranları ve Asgarî İşçilik Prim alınması zorunluluğu – Madde 79 Kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel sağlık sigortası için, bu Kanunda öngörülen her türlü ödemeler ile yönetim giderlerini karşılamak üzere Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek zorundadır. Kurumca tahsil edilen genel sağlık sigortası primleri, tahsil edilmesini müteakip doğrudan Kurum bütçesinin genel sağlık sigortası kalemine aktarılır. Prime esas kazançlar – Madde 80 (Değişik: 17/4/2008-5754/47 md.) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıların prime esas kazançları aşağıdaki şekilde belirlenir. a) Prime esas kazançların hesabında; 1) Hak edilen ücretlerin, 2) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan o ay içinde yapılan ödemelerin ve işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen tutarların, 3) İdare veya yargı mercilerince verilen karar gereğince yukarıdaki (1) ve (2) numaralı alt bentlerde belirtilen kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, brüt toplamı esas alınır. b) Ayni yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev yollukları, seyyar görev tazminatı, kıdem tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile Kurumca tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı asgari ücretin % 30’unu geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları tutarları, prime esas kazanca tabi tutulmaz. c) (b) bendinde belirtilen istisnalar dışında her ne adla yapılırsa yapılsın tüm ödemeler ile ayni yardım yerine geçmek üzere yapılan nakdi ödemeler prime esas kazanca tabi tutulur. Diğer kanunlardaki prime tabi tutulmaması gerektiğine dair muafiyet ve istisnalar bu Kanunun uygulanmasında dikkate alınmaz. d) Ücretler hak edildikleri aya mal edilmek suretiyle prime tabi tutulur. Diğer ödemeler ise öncelikle ödendiği ayın kazancına dahil edilir ve ücret dışındaki bu ödemelerin yapıldığı ayda üst sınırın aşılması nedeniyle prime tabi tutulamayan kısmı, ödemenin yapıldığı ayı takip eden aydan başlanarak iki ayı geçmemek üzere üst sınırın altında kalan sonraki ayların prime esas kazançlarına ilâve edilir. Toplu iş sözleşmelerine tabi işyerleri işverenlerince veya kamu idareleri veya yargı mercilerince verilen kararlara istinaden, sonradan ödenen ücret dışındaki ödemelerin hizmet akdinin mevcut olmadığı veya askıda olduğu bir tarihte ödenmesi durumunda, 82 nci madde hükmü de nazara alınmak suretiyle prime esas kazancın tabi olduğu en son ayın kazancına dahil edilir. Bu durumlarda sigorta primlerinin, yukarıda belirtilen mercilerin kararlarının kesinleşme tarihini izleyen ayın sonuna kadar ödenmesi halinde, gecikme cezası ve gecikme zammı alınmaz ve 102 nci madde hükümleri uygulanmaz. e) Saatlik, günlük, haftalık veya aylık olarak belirli bir ücrete dayanmış olmayıp da komisyon ücreti ve kâra katılma gibi belirsiz zaman ve tutar üzerinden ücret alan sigortalıların prim ve ödeneklerinin hesabında esas tutulacak günlük kazançları, 82 nci madde hükmüne göre belirlenen alt sınırdır. f) Bir işverene tabi olarak çalışan sigortalının belirli ücretinin dışında ayrıca (e) bendi kapsamında ücret alması halinde, prime esas günlük kazancı bunların toplamından oluşur. g) Primlerin hesabına esas tutulacak günlük kazanç, sigortalının, bir ay için prime esas tutulan kazancının otuzda biridir. Ancak günlük kazancın hesabına esas tutulan ay içindeki bazı günlerde çalışmamış ve çalışmadığı günler için ücret almamış sigortalının günlük kazancı, o ay için prime esas tutulan kazancının ücret aldığı gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanır. h) Sigortalıların günlük kazançlarının hesabında esas tutulan gün sayıları, aynı zamanda, bunların prim ödeme gün sayılarını gösterir. Ancak, işveren ve sigortalı arasında kısmî süreli hizmet akdinin yazılı olarak yapılmış olması kaydıyla, ay içerisinde günün bazı saatlerinde çalışan ve çalıştığı saat karşılığında ücret alan sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saati süresinin 4857 sayılı İş Kanunu‘na göre belirlenen haftalık çalışma süresine göre hesaplanan günlük çalışma saatine bölünmesi suretiyle bulunur. Bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilir. ı) İşveren ve sigortalı arasında çağrı üzerine çalışmaya dayalı yazılı iş sözleşmesinde taraflar arasında çalışma süresi gün, hafta ve ay olarak belirlenmemiş ise, sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısı haftalık çalışma süresi en az yirmi saat kararlaştırılmış sayılarak (h) bendi hükmüne göre hesaplanır. i) 88 inci maddenin dördüncü fıkrasına göre ay içerisinde 30 günden az prim ödeme gün sayılarına ait eksik günlerin genel sağlık sigortası primleri, eksik çalışma süreleri dikkate alınmak suretiyle hesaplanır. j) (Ek: 31/7/2008-5797/1 md.) Milli Eğitim Bakanlığına bağlı her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ek ders ücreti karşılığında ilgili mevzuatı çerçevesinde uzman ve usta öğretici olarak çalıştırılanların prim ödeme gün sayısı 30 günü aşmamak kaydıyla, bir takvim ayı içerisinde hak kazandıkları brüt ek ders ücreti toplam tutarının, prime esas günlük kazanç alt sınırına bölünmesi sonucu bulunur. Bu şekilde yapılacak hesaplamalarda tam sayıdan sonraki küsuratlar dikkate alınmaz. k) (Ek: 13/2/2011-6111/37 md.) (…) yükseköğrenimleri sırasında staja tabi tutulan öğrenciler, kamu kurum ve kuruluşları tarafından desteklenen projelerde görevli bursiyerler ve 2547 sayılı Kanun‘un 46 ncı maddesine tabi olarak kısmi zamanlı çalıştırılan öğrencilerden aylık prime esas kazanç tutarı 82 nci maddeye göre belirlenen günlük prime esas kazanç alt sınırının otuz katından fazla olmayanlar ile kursiyerlerin prime esas günlük kazançlarının hesaplanmasında prime esas günlük kazanç alt sınırı dikkate alınır. (Değişik ikinci cümle: 2/12/2016-6764/57 md.) Aday çırak, çırak, işletmelerde mesleki eğitim, mesleki ve teknik ortaöğretim sırasında staj, tamamlayıcı eğitim ya da alan eğitimi gören öğrencilerin prime esas kazançları ilgili kanunlarında öngörüldüğü şekilde belirlenir. 2/12/2016 tarihli ve 6764 sayılı Kanunun 57 nci maddesiyle, bu bendin birinci cümlesinde yer alan “Meslek liselerinde okumakta iken veya” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. 16/2/2016 tarihli ve 6676 sayılı Kanunun 23 üncü maddesiyle, bu bentte yer alan “staja tabi tutulan öğrenciler” ibaresinden sonra gelmek üzere “, kamu kurum ve kuruluşları tarafından desteklenen projelerde görevli bursiyerler” ibaresi eklenmiştir. 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalıların prime esas kazançları aşağıdaki şekilde belirlenir. a) Aylık prime esas kazanç, 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak şartı ile kendileri tarafından beyan edilecek günlük kazancın otuz katıdır. Bu sigortalılar tarafından Kurumca belirlenen sürelerde aylık prime esas kazanç beyan

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda Düzenlenen Primlere İlişkin Hükümler Read More »

# Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Kanun Numarası: 5510 Kabul Tarihi: 31/5/2006 Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 16/6/2006 Sayısı: 26200 Üçüncü Kısım: Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Birinci Bölüm: Kapsamdaki Kişiler ve Tescili Genel sağlık sigortalısı sayılanlar – Madde 60 (Değişik: 17/4/2008-5754/38 md.) İkametgahı Türkiye’de olan kişilerden; a) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının; 1) (a) ve (c) bentleri gereğince sigortalı sayılan kişiler, 2) (b) bendi gereğince sigortalı sayılan kişiler, b) İsteğe bağlı sigortalı olan kişiler, c) Yukarıdaki (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılmayanlardan; 1) Harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak, Kurumca belirlenecek test yöntemleri ve veriler kullanılarak tespit edilecek aile içindeki geliri kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte birinden az olan vatandaşlar ile gelir tespiti yapılmaksızın genel sağlık sigortalılığı ya da bakmakla yükümlü olduğu kişi bulunmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar, 21/5/2013 tarihli ve 6486 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle bu alt bentte yer alan “üçte birinden az olan vatandaşlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile gelir tespiti yapılmaksızın genel sağlık sigortalılığı ya da bakmakla yükümlü olduğu kişi bulunmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar” ibaresi eklenmiştir. 2) (Değişik: 4/4/2013-6458/123 md.) Uluslararası koruma başvurusu veya statüsü sahibi ve vatansız olarak tanınan kişiler, 3) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 4) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre şeref aylığı alan kişiler, 5) 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 6) 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, 7) 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre korunma, bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden ücretsiz faydalanan kişiler ile ana ve babası olmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar, 21/5/2013 tarihli ve 6486 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle bu alt bentte yer alan “ücretsiz faydalanan kişiler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile ana ve babası olmayan Türk vatandaşlarından 18 yaşını doldurmamış çocuklar” ibaresi eklenmiştir. 8) Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık alanlar, 9) 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun (…) ek 16 ncı maddesine göre aylık alan kişiler, 17/4/2017 tarihli ve 690 sayılı KHK’nin 42 nci maddesiyle, bu alt bentte yer alan “74 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilen kişiler ile aynı Kanunun” ibaresi yürürlükten kaldırılmış, daha sonra bu hüküm 1/2/2018 tarihli ve 7077 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır. 10) 11/10/1983 tarihli ve 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler, d) Mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan kişiler, e) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanun gereğince işsizlik ödeneği, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneğinin ve ilgili kanunları gereğince kısa çalışma ödeneğinden yararlandırılan kişiler, 23/2/2017 tarihli ve 6824 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile, bu bentte yer alan “işsizlik ödeneği” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Esnaf Ahilik Sandığı ödeneğinin” ibaresi eklenmiştir. 6824 sayılı Kanunun 25 inci maddesiyle, söz konusu ibarenin 1/1/2018 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. f) Bu Kanun veya bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal güvenlik kanunlarına göre gelir veya aylık alan kişiler, g) Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar, genel sağlık sigortalısı sayılır. 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (f), (g), (h), (ı) ve (k) bentlerinde sayılanların öncelikle, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi olup olmadığına bakılır. Genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi ise tescili yapılmaz. Aksi takdirde birinci fıkra hükümlerinden durumuna uyan bende göre genel sağlık sigortalısı sayılır. Birinci fıkranın (f) bendi kapsamında gelir alması nedeniyle genel sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda diğer bentler gereği de genel sağlık sigortalısı sayılması halinde (f) bendi dışındaki bentler kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır. 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (e) ve (l) bentleri kapsamında olanlar, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde bulunan hükümlü ve tutuklular, birinci fıkranın (d) bendi kapsamına girenlerden Türkiye’de bir yıldan kısa süreyle yerleşik olanlar, (f) bendi kapsamında olup mülga 30/5/1978 tarihli ve 2147 sayılı ve 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı kanunlara göre borçlanarak aylık bağlanan kişilerden ise Türkiye’de ikamet etmeyenler genel sağlık sigortalısı ve genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılmazlar. 2/1/2017 tarihli ve 681 sayılı KHK’nin 74 üncü maddesiyle bu fıkrada yer alan “6 ncı maddenin birinci fıkrasının (d),” ibaresi “6 ncı maddenin birinci fıkrasının” şeklinde 1/3/2017 tarihinden geçerli olmak üzere değiştirilmiş; daha sonra bu hüküm 1/2/2018 tarihli ve 7073 sayılı Kanunun 73 üncü maddesiyle aynen kabul edilerek 1/3/2017 tarihinde yürürlüğe girmek üzere kanunlaşmıştır. Birinci fıkranın (d) ve (g) bentlerinin uygulanmasında evli olanlar için, eşlerden hangisinin bu maddeye göre genel sağlık sigortalısı, hangisinin bakmakla yükümlü olunan kişi olacağının tespiti kendi tercihlerine bırakılır. Diğer bentler gereği eşlerin her ikisinin de genel sağlık sigortalılık şartlarının oluşması halinde her ikisi de ayrı ayrı genel sağlık sigortalısı sayılır. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan, ilgili kanunları gereğince bir yıldan fazla aylıksız izin kullanan eşler, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılır. Bu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi ile 80 inci maddede belirtilen aile; aynı hane içerisinde yaşayan eş, evli olmayan çocuk, büyük ana ve büyük babadan oluşur. (Ek fıkra: 13/2/2011-6111/34 md.; Değişik: 21/5/2013-6486/1 md.) Ülkemizde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler birinci fıkranın (d) bendindeki ve 52 nci maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesindeki şartlar aranmaksızın ilk kayıt tarihinden itibaren üç ay içinde talepte bulunmaları hâlinde genel sağlık sigortalısı olurlar. Bu sürede talepte bulunmayanlar hakkında öğrenimleri süresince genel sağlık sigortası hükümleri uygulanmaz. Kendilerince 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının üçte birinin 30 günlük tutarı üzerinden genel sağlık sigortası primi ödenir. (Ek fıkra: 13/2/2011-6111/34 md.) 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca avukatlık stajı yapmakta olanlardan bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan

5510 sayılı Kanun’da Düzenlenen Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Read More »