Medeni Hukuk

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Aleni Yargılanma İlkesinin Sınırlanmasına ilişkin Düzenlemenin İptal Edilmesi

Aleni Yargılanma İlkesinin Sınırlanmasına ilişkin Düzenlemenin İptali Anayasa Mahkemesi Kararı Değerlendirme A. Aleni Yargılanma İlkesinin Anayasal Özel Sınırlama Sebepleri Dışında Bir Nedenle Sınırlanabileceğini Öngören Kuralın İncelenmesi Dava konusu kuralla, anayasal özel sınırlama sebepleri dışında bir nedenle aleni yargılanma ilkesinin sınırlanabileceği öngörülmüştür. Kuralda yer alan “ilgili kişiler” ibaresiyle kanun koyucunun davayla ilgisi bulunan davacı, davalı, asli veya feri müdahiller ile dava sırasında kamuya açık hâle getirilecek bilgi ve belgelerden dolayı menfaatleri zedelenebilecek üçüncü kişiler kastedilmiştir. Nitekim kuralın da yer aldığı fıkrada 7251 sayılı Kanun’la yapılan ibare değişikliği öncesinde yalnızca davanın taraflarına bu imkân tanınmışken değişiklikle birlikte her dava türüne veya davaya konu olaya göre değişkenlik gösterebilecek ilgililer bakımından da duruşmanın gizli olarak yapılabilmesi mümkün hâle getirilmiştir. Anayasa’nın 141. maddesinde yargılamanın aleniliği ilkenin sınırlanmasına yalnızca genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerektirdiği hâllerin bulunması ya da küçüklerin yargılanması durumunda imkân tanınmıştır. Dava konusu kuralla Anayasa’nın söz konusu maddesinde özel sınırlama sebebi olarak sayılmayan yargılamayla ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâl de yargılamanın aleniliği ilkesinin sınırlanabileceği durumlar arasına dâhil edilmiştir. Bu itibarla kuralın temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı olduğu anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. B. Tüketici Mahkemelerindeki Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Olarak Arabulucuya Başvurulmasını Öngören Kuralın İncelenmesi 6502 sayılı Kanun’un “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 73/A maddesinde tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Anılan cümlede yer alan “…dava şartıdır.” ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır. Dava konusu kuralın tüketici mahkemelerinde dava açılabilmesi için öncelikle arabulucuya başvurulma şartını öngörmek suretiyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama getirdiği açıktır. Söz konusu sınırlamanın gerek bu uyuşmazlıkların daha kısa sürede ve basitçe çözülebilmesi gerekse yargı makamlarının iş yükünün azaltılarak yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması amaçlarına ulaşılması bakımından elverişli olduğu değerlendirilmiştir. Kural, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuruyu bir zorunluluk olarak öngörmekte ise de bu zorunluluk yalnızca arabuluculuğa başvuru ile sınırlı olup arabuluculuk kurumu, işleyişi ve sonucu üzerinde taraf iradelerinin egemen olduğu bir süreçtir. Taraflar istedikleri zaman süreci sonlandırabilecekleri gibi süreç sonunda anlaşmaya varıp varmamak konusunda da tercih hakkına sahiptir. Anlaşmaya varılamaması hâlinde ise uyuşmazlığın çözümü için yargı yoluna başvurulabilir. Öte yandan arabulucuya başvurulmamış olması sebebiyle dava şartı yokluğundan usulden reddedilen bir davanın dava şartına ilişkin eksikliğin tamamlanmasından sonra tekrar açılması da mümkündür. Ayrıca arabuluculuk sürecinin zorunlu hâller dâhil en fazla dört hafta içinde bitirileceği dikkate alındığında arabuluculukta geçecek süreler nedeniyle tüketicilerin hak ve alacaklarının elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaştığı ve hakkın elde edilmesi bakımından geçmesi muhtemel sürenin makul kabul edilemeyecek şekilde uzadığı söylenemez. Bununla birlikte arabuluculuk bürosuna başvurulmasından sonra son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen süreçte zamanaşımının duracağı ve hak düşürücü sürelerin işlemeyeceği görülmüştür. Öte yandan arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları hâlinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücretinin Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında dava şartı olarak arabulucuya başvurulma zorunluluğunun istisnalarına yer verilmek suretiyle belirli ölçüde bu zorunluluğa esneklik sağlandığı da anlaşılmıştır.  Bu değerlendirmeler ışığında kuralda kişiler ile kamu yararı arasındaki dengenin korunduğu, kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın kişilere orantısız bir külfet getirmediği ve ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 2020/73 Karar Sayısı : 2023/181 Karar Tarihi : 26/10/2023 R.G. Tarih – Sayı : 22/12/2023 – 32407 İptal Davasını Açan: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 132 milletvekili İptal Davasının Konusu: 22/7/2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un; A. 2. maddesiyle 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 28. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “…kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi…” ibaresinin “…yahut yargılama ile ilgili kişilerin korunmaya değer üstün menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, ilgilinin talebi…” şeklinde değiştirilmesinde bulunan “…kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin…” ibaresinin, B. 59. maddesiyle 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a eklenen 73/A maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…dava şartıdır.” ibaresinin, Anayasa’nın 2., 10., 13., 36., 141. ve 172. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı; 1. 2. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 28. maddesinin ibare değişikliği yapılan (2) numaralı fıkrası şöyledir: “(2) Duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin yahut yargılama ile ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, ilgilinin talebi üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir.” 2. 59. maddesiyle 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a eklenen 73/A maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: “(1) Tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Şu kadar ki, aşağıda belirtilen hususlarda dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz: a) Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar b) Tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar c) 73 üncü maddenin altıncı fıkrasında belirtilen davalar ç) 74 üncü maddede belirtilen davalar d) Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklar” II. İLK İNCELEME 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın katılımlarıyla 1/10/2020 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. ESASIN İNCELENMESİ 2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör İsmail Emrah PERDECİOĞLU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Kanun’un 2. Maddesiyle 6100 sayılı Kanun’un 28. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan “…kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi…” İbaresinin “…yahut yargılama ile ilgili kişilerin korunmaya değer üstün menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, ilgilinin talebi…” Şeklinde Değiştirilmesinde Bulunan “…kişilerin korunmaya değer üstün bir menfaatinin…” İbaresinin İncelenmesi

Aleni Yargılanma İlkesinin Sınırlanmasına ilişkin Düzenlemenin İptal Edilmesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yetki İtirazında Yetkili Mahkemenin Belirtilmemesi Halinde Yetki İtirazı Dikkate Alınmaz

Yetkili Mahkemenin Belirtilmemesi Halinde Yetki İtirazı Dikkate Alınmaz 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yetki itirazının ileri sürülmesi – Madde 19 (1) Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir. (2) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. (3) Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. (4) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir. İlk İtirazlar: Konusu – Madde 116 (1) İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir: a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı. b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı. İleri sürülmesi ve incelenmesi – Madde 117 (1) İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez. (2) İlk itirazlar, dava şartlarından sonra incelenir. (3) İlk itirazlar, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas: 2018/2-1085 Karar: 2021/164 Karar Tarihi: 25.02.2021 Özet: Yetkili mahkemenin belirlenmesinde öncelikle süresinde ve usulüne uygun olarak yapılmış bir yetki itirazının varlığı aranmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan \”aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz\” cümlesinden de kastedilenin bu olduğu anlaşılmalıdır. Kesin yetki kuralının bulunmadığı somut olayda da davalı taraf süresi içinde ibraz ettiği cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunmuş ancak yetkili mahkemeyi göstermemiştir. Bu durumda usulünce yapılmış bir yetki itirazından söz edilemeyecektir. Hâl böyle olunca; her ne kadar süresi içerisinde verilmiş olsa da yetkili mahkemenin belirtilmediği yetki itirazının usule uygun ileri sürülmediği gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemenin yetkisi tartışılarak reddine karar verilmiş olması isabetli değilse de, sonucu itibariyle doğru olan direnme kararı yerinde görülmüştür. (2709 s. K. m. 142) (4721 s. K. m. 168) (6100 s. K. m. 5, 19, 114, 115, 116, 117, 164, 168) 1. Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Isparta 1. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili 03.09.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 10.02.1999 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocukları bulunduğunu, davalının davacı eşine sürekli olarak eziyet ettiğini, evde bir hiçmiş gibi davrandığını ve köle gibi gördüğünü, küfür ederek hakarette bulunduğunu, taraflar arasında karı-koca ilişkisinin olmadığını, son olayda müvekkilinin davalı tarafından evden kovulduğunu, bunun üzerine davacı eşin kendi imkânları ile Derince\’den Kocaeli terminaline geldiğini ve polislere sığındığını, müvekkilinin ailesinin Isparta\’dan otobüs ile Kocaeli\’ye gelinceye kadar dokuz saat terminalde beklediğini, bu süre zarfında davalının bir kez dahi aramadığını evden kovduktan sonra müvekkilini kendi hâline terk ettiğini, davalının ortak çocukları Isparta’da bulunan annesinin yanına gönderdiğini, anne ile çocukların görüşmesine izin vermediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, küçük Çağatay\’ın velâyetinin anneye verilmesine, müvekkili yararına 1.000,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000,00TL maddi ve 30.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı İstemi: 5. Davalı vekili 25.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, boşanma davalarında yetkili mahkemenin eşlerden birinin yerleşim yeri ve son altı aydan beri oturulan yer mahkemesi olduğunu, tarafların son altı aydır Kocaeli\’nde ikamet ettikleri konusunda tartışma bulunmadığını, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacı kadın eşin her zaman ailesinin baskısı altında olduğunu, babasının müvekkilini arayarak hakaret ettiğini, boşanmayla tehdit ettiğini ileri sürerek kadın eşin kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. Isparta 1. Aile Mahkemesinin 21.09.2015 tarihli ve 2014/427 E., 2015/419 K. sayılı kararı ile; öncelikle davalının yetki itirazı değerlendirilerek, davanın davacının yerleşim yeri olan Isparta Aile Mahkemesinde açıldığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 168. maddesi uyarınca mahkemenin yetkili bulunduğu gerekçesiyle yetki itirazının reddine karar verildiği belirtildikten sonra boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin sosyal şiddet uyguladığı, hakaret ettiği, 28.07.2014 tarihinde çıkan tartışmada eşini evden kovduğu, ortak çocuğun kent kartla annesini otobüse bindirerek oradan ayrıldığı ve kadın eşin bu şekilde gerçekleşen olaylar neticesinde ailesinin yanına yerleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 26.04.2017 tarihli ve 2015/25132 E. ve 2017/4766 K. sayılı kararı ile; \”…Hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü: Davalı erkek usulünce yetki itirazında bulunmuştur. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kesin olmayan yetki itirazının bir ilk itiraz (HMK m. 116/1-a) olduğunu, ilk itirazların bir ön sorun gibi incelenmesi ve karara bağlanması gerektiğini (HMK m. 117/3) düzenlemiştir. Ön sorunun incelenme yöntemi Hukuk Muhakemeleri Kanununun 164. maddesinde gösterilmiştir. Davalının yetki itirazı mahkemece hadise şeklinde incelenmeden karara bağlanmıştır. Bu nedenle, mahkemece yetki itirazının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 164. maddesinde gösterilen şekilde incelenmesi için taraflara yetki konusunda delillerini gösterme olanağı tanınıp, gösterildiği takdirde toplanarak; gerçekleşecek sonucuna göre yetki itirazı hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir,…\” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 8. Isparta 1. Aile Mahkemesinin 19.09.2017 tarihli ve 2017/345 E., 2017/458 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; dosya kapsamına göre davacının yerleşmek niyetiyle Isparta\’ya döndüğü, mernis kaydını Isparta\’ya aldırdığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yerleşmiş kararlarına göre davacının yerleşim yerinin Isparta olduğu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu\’nun 168. maddesine göre mahkemenin yetkili mahkeme olduğu hususunun açık olduğu, ayrıca ön inceleme duruşmasında yetki konusunda toplanacak bir delil olmadığı ve dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının yerleşim yerinin Isparta olduğunun anlaşıldığı, yetki ilk itirazının ön sorun olarak incelenip karara bağlandığı ve tutanağa geçirildiği, bu anlamda yetki ilk itirazının incelenmesi usulünün Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 117 ve 164. maddelerine uygun olduğu gibi, davalı tarafın temyiz sebepleri arasında \”yetki itirazının incelenmediği\” gibi bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 9. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kesin yetki kuralının bulunmadığı eldeki davada; davalının yetki itirazını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19/2-4, 116/1-a, 117/1 ve 131. maddeleri dikkate alındığında usule uygun şekilde ileri sürüp sürmediği, burada varılacak sonuca göre; davalı tarafça

Yetki İtirazında Yetkili Mahkemenin Belirtilmemesi Halinde Yetki İtirazı Dikkate Alınmaz Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Yetki İtirazının Reddi: Yetki İtirazının Cevap Süresi İçinde ve Cevap Dilekçesinde İleri Sürülmemesi

Süresi İçinde ve Cevap Dilekçesinde İleri Sürülmeyen Yetki İtirazının Reddi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yetki itirazının ileri sürülmesi – Madde 19 (1) Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir. (2) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. (3) Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. (4) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir. İlk İtirazlar: Konusu – Madde 116 (1) İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir: a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı. b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı. İleri sürülmesi ve incelenmesi – Madde 117 (1) İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez. (2) İlk itirazlar, dava şartlarından sonra incelenir. (3) İlk itirazlar, ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır. Süresi İçinde ve Cevap Dilekçesinde İleri Sürülmeyen Yetki İtirazının Reddi Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/19729 Karar No: 2015/9448 Karar tarihi: 25-06-2015 Özet: Dava dosyasının incelenmesinden, dava dilekçesinin davalı şirkete 11.03.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalı şirket vekilinin 13.03.2014 havale tarihli dilekçesi ile mahkemeden cevap süresinin uzatılmasını talep ettiği, bu dilekçesinde herhangi bir yetki itirazında bulunmadığı, mahkemenin 14.03.2014 tarihli ara kararı ile davalının cevap verme süresinin sürenin dolduğu tarihten başlamak üzere bir ay süre ile uzatılmasına karar verildiği, bu ara kararın davalı vekiline 20.03.2014 tarihinde davalı vekiline tebliğ edildiği, davalı vekili tarafından verilen \”davayı cevaptır\” konulu, 25.03.2014 havale tarihli dilekçe ile cevapların sunulduğu ve fakat bu dilekçede herhangi bir yetki itirazında bulunulmadığı, ayrı olarak verilen 03.04.2014 havale tarihli dilekçe ile yetki itirazında bulunulduğu anlaşılmıştır. Davalı süresi içinde yetki itirazında bulunmamıştır. Buna göre, mahkemece davalının yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekir. (6100 s. K. m. 116, 117) Dava Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin yetkisizliğine dair verilen kararın süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Karar Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirket ile organik bağ içinde olan dava dışı .Ltd. Şti.\’nden alacağı olduğunu, ancak bu alacağını adı geçen dava dışı şirketten tahsil edemediğini belirterek 31.093,83 TL alacağın davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, yetki ve husumet itirazında bulunmuş, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davalı şirketin merkezinin …olduğu, şube işleminden kaynaklanan bir uyuşmazlığın söz konusu olmadığı gerekçesiyle, mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın talep halinde…Nöbetçi Asliye Ticaret (Hukuk) Mahkemesi\’ne gönderilmesine dair verilen karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 116. maddesine göre, kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazı bir ilk itirazdır. Yazılı yargılama usulünde, yetki itirazı, ancak cevap süresi içinde, esas hakkındaki cevaplarla birlikte ileri sürülebilir (HMK md.117). Cevap süresi kural olarak iki haftadır; ancak hakim, şartların gerçekleşmesi halinde davalıya bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek cevap süresi verebilir. Bu halde, davalı yetki itirazını hakimin vermiş olduğu bu ek cevap süresi içinde yapabilir. İki haftalık cevap süresi ve söz konusu ise hakim tarafından uzatılmış olan cevap süresi, ilk itirazlar bakımından hak düşürücü niteliktedir. Bu nedenle, hâkim yetki itirazının (ilk itirazın) süresinde yapılıp yapılmadığını re\’sen inceler. İki haftalık cevap süresi ve uzatılmışsa bu ek süre içinde verilen cevap dilekçesinden sonra, cevap süresi henüz dolmamış olsa da, artık ilk itirazda (yetki itirazında) bulunulamaz. Dava dosyasının incelenmesinden, dava dilekçesinin davalı şirkete 11.03.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalı şirket vekilinin 13.03.2014 havale tarihli dilekçesi ile mahkemeden cevap süresinin uzatılmasını talep ettiği, bu dilekçesinde herhangi bir yetki itirazında bulunmadığı, mahkemenin 14.03.2014 tarihli ara kararı ile davalının cevap verme süresinin sürenin dolduğu tarihten başlamak üzere bir ay süre ile uzatılmasına karar verildiği, bu ara kararın davalı vekiline 20.03.2014 tarihinde davalı vekiline tebliğ edildiği, davalı vekili tarafından verilen \”davayı cevaptır\” konulu, 25.03.2014 havale tarihli dilekçe ile cevapların sunulduğu ve fakat bu dilekçede herhangi bir yetki itirazında bulunulmadığı, ayrı olarak verilen 03.04.2014 havale tarihli dilekçe ile yetki itirazında bulunulduğu anlaşılmıştır. Davalı süresi içinde yetki itirazında bulunmamıştır. Buna göre, mahkemece davalının yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yetki itirazının kabulü ile yetkisizlik kararı verilmesi doğru değildir. Sonuç Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma nede nine göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 25.06.2015 gününde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi Esas No: 2023/6805 Karar No: 2023/11182 Karar Tarihi: 20-11-2023 Mahkemesi: İş Mahkemesi I. Yargı Yeri Belirlenmesine Konu Kararlar A. Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 30.11.2022 Tarihli ve 2022/366 Esas, 2022/507 Karar Sayılı Kararı Dava konusu işlemlerin Erzurum Sosyal Güvenlik Müdürlüğü tarafından yapıldığı davalı tarafça da yetki itirazında bulunulduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir. B. Erzurum 1. İş Mahkemesinin 10.05.2023 Tarihli ve 2023/102 Esas, 2023/152 Karar Sayılı Kararı Dava dilekçesinin davalıya 09.08.2022 tarihinde tebliğ edildiği, cevap dilekçesini verme süresinin, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki hafta olduğu, iki haftalık süre içerisinde verilen cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunulmadığı, iki haftalık süre geçtikten sonra 29.11.2022 tarihli dilekçe ile süresinden sonra yetki itirazında bulunulduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir. II. Gerekçe A. Uyuşmazlık Uyuşmazlık, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. B. İlgili Hukuk 1. Farklı bölge adliye mahkemelerinin yargı çevresinde kalan ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarının giderilmesi isteminin hukukî dayanağı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 21 ve 22 nci maddeleri ile 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun\’un (5235 sayılı Kanun) 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan düzenlemelerdir. 2. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun “Yetki” başlıklı 6 ncı maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “İş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir.” 3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Genel yetkili mahkeme” başlıklı 6 ncı maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” 4. 6100 sayılı Kanun\’un “Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetki” başlıklı 14 üncü

Yetki İtirazının Reddi: Yetki İtirazının Cevap Süresi İçinde ve Cevap Dilekçesinde İleri Sürülmemesi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Seri Davalarda Vekalet Ücreti: Aynı Davalıya Karşı Açılan Davalarda Hukuki Sebebin Aynı Olması

Seri Davalarda Vekalet Ücreti: Aynı Davalıya Karşı Açılan Davalarda Hukuki Sebebin Aynı Olması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İhtiyari dava arkadaşlığı – Madde 57 (1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir: a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması. b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri. c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması. İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu – Madde 58 (1) İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret – Madde 8 (1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur. Seri davalarda ücret – Madde 22 (1) İhtiyari dava arkadaşlığının bir türü olan seri davalar ister ayrı dava konusu yapılsın ister bir davada birleştirilsin toplamda on dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam avukatlık ücretine, toplamda elli dosyaya kadar açılan seri davalarda ilk on dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %50’si oranında avukatlık ücretine, toplamda yüz dosyaya kadar açılan seri davalarda ilk elli dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %40’ı oranında avukatlık ücretine, toplamda yüzden fazla açılan seri davalarda ilk yüz dosyadan sonra gelen her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %25’i oranında avukatlık ücretine hükmedilir. Duruşmalı işlerde bu şekilde avukatlık ücretine hükmedilmesi için dosyaya ilişkin tüm duruşmaların aynı gün aynı mahkemede yapılması gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2023/5-25 Karar No: 2023/653 Karar tarihi: 21-06-2023 Özet: Somut olay incelendiğinde; dosya kapsamından davaya konu taşınmazın da aralarında bulunduğu yüzlerce taşınmazla ilgili olarak davalı … ve bölgedeki vatandaşlar arasında kamulaştırma/kamulaştırmasız el atma uyuşmazlıklarının mevcut olduğu, bu süreçte taşınmazlar üzerine davalının talebi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesine dayanılarak şerh konulduğu, ilgili hak sahiplerinin vekilleri aracılığıyla ayrı ayrı davalar açtığı ve bu davaların tamamında hukuka aykırı olduğu iddiasıyla söz konusu işlemin iptalinin talep edildiği, yargılamalar ayrı yürütülmekte ise de avukatların çoğunlukla birden fazla dosyada vekillik üstlendiği ve yargılamaların aynı dilekçeler/beyanlar üzerinden yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Yüzlerce hak sahibi tarafından aynı davalıya açılan tüm bu davaların temelini oluşturan vakıa ve hukuki sebep birebir aynıdır. Bu durumda, açılan davalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 nci maddesinin (c) bendi anlamında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu sebeple davaların seri dava niteliğinde olduğunun kabulü gerekeceğinden takip edilen seri işler yönünden vekâlet ücretinin tespitinde AAÜT’nin 22 nci maddesinin dikkate alınması gerektiği açıktır. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (2942 s. K. m. 31) (6100 s. K. m. 57, 58, 59, 166) (1086 s. K. m. 43) (DİBK 28.02.1975 T. 1971/13 E. 1975/8 K.) Taraflar arasındaki tapu kaydındaki şerhin terkini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine, kamu düzenine aykırı hüküm nedeniyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden davanın kabulüne karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili; müvekkiline ait taşınmaz üzerine davalının istemiyle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 31/b maddesi çerçevesinde satılamaz şerhi konulduğunu, bu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek şerhin terkinine karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili; taşınmaz üzerindeki şerhin kaldırıldığını, şerhin terkini için öncelikle müvekkiline başvuru yapılmadan dava yolunun tercih edildiği gözetildiğinde aleyhe vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini, aksi kabul edilecek olursa Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin (AAÜT) 22 nci maddesi çerçevesinde seri davalara ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI 1. Adıyaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2020 tarihli ve 2020/358 Esas, 2020/917 Karar sayılı birinci kararı ile; davalının talebi üzerine davacıya ait taşınmaz üzerine konulan şerhin hukuka aykırı olduğu, davaların Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin (AAÜT) 22 nci maddesi anlamında seri dava niteliği taşıdığı gerekçesiyle davanın kabulüne, şerhin terkinine, 1.360,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. 2. Karara karşı her iki taraf vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi 01.06.2021 tarihli, 2021/10 Esas, 2021/1310 Karar sayılı birinci kararıyla; tapu kaydındaki şerhin terkin edilmesine ilişkin kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı ancak Mahkemece AAÜT\’nin 22 nci maddesi çerçevesinde vekâlet ücreti belirlenmiş olmakla birlikte dosya kapsamında seri davalara ilişkin bu hükmün işlerlik kazanması gerektiğini gösterir bir belirleme bulunmadığı, aynı taşınmazda hissedar olan diğer paydaşlar tarafından dava açılıp açılmadığı ve açılmışsa duruşmalarının yapıldığı tarihler itibariyle 22 nci maddedeki göreceli düzenlemenin uygulanıp uygulanmayacağının tespit edilmesi gerektiği gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf taleplerinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak dosyanın bu yönde değerlendirme yapılmak üzere Mahkemesine iadesine karar verilmiştir. 3. İlk Derece Mahkemesinin 07.09.2021 tarihli, 2021/338 Esas, 2021/565 Karar sayılı ikinci kararıyla; aynı gün aynı taşınmazla ilgili diğer paydaşların açtığı bir dava bulunmadığından seri davalara ilişkin AAÜT\’nin 22 nci maddesi düzenlemesinin somut olayda uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, şerhin terkinine, 4.080,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin 17.12.2021 tarihli ve 2021/3021 Esas, 2021/3696 Karar sayılı kararı ile; terkine ilişkin verilen kararda hukuka aykırılık bulunmadığı, bu nedenle davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı ancak terkin kararının davacının taşınmazdaki hissesiyle sınırlı olarak verilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, resen yapılan inceleme sonucunda İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne, taşınmaz üzerindeki şerhin davacının hissesi bakımından terkinine, 4.080,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili

Seri Davalarda Vekalet Ücreti: Aynı Davalıya Karşı Açılan Davalarda Hukuki Sebebin Aynı Olması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İsim Değişikliği Davası: Mahkeme Kararıyla Düzeltilen İsme Göre Yeniden Diploma Düzenlenmesi Gerekir

İsim Değişikliği Davası: Mahkeme Kararıyla Düzeltilen İsme Göre Yeniden Diploma Düzenlenmesi Talebinin Reddi Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru M. K. Başvurusu Başvuru Numarası: 2019/42961 Karar Tarihi: 12/7/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 3/11/2023 – 32358 İKİNCİ BÖLÜM – KARAR Başkan: Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yıldız SEFERİNOĞLU Raportör: Ferhat YILDIZ Başvurucu: M. K. I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, isim değişikliği davası sonrasında düzeltilen isme göre üniversite diploması düzenlenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 25/12/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. III. OLAY VE OLGULAR 4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 5. Başvurucunun 6/2/2018 tarihinde nüfus kayıtlarında Muhammed olarak geçen isminin M. olarak düzeltilmesi talebiyle açtığı dava Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2/5/2018 tarihli kararıyla kabul edilmiştir. Anılan karar 28/6/2018 tarihinde kesinleşmiştir. 6. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden (Üniversite) 26/6/2017 tarihinde mezun olan başvurucu, eski ismine göre düzenlenmiş tıp fakültesi diplomasının yeni kimlik bilgilerine uygun şekilde yeniden düzenlenmesi talebiyle Üniversiteye başvurmuştur. Üniversitenin 13/11/2018 tarihli cevabi yazısı ile Hacettepe Üniversitesi Diploma, Sertifika, Geçici Mezuniyet Belgesi ve Diğer Belgelerin Düzenlenmesine İlişkin Yönerge\’nin (Yönerge) 16. maddesinin (ç) bendi uyarınca mahkeme kararıyla gerçekleştirilen isim değişikliğinin diplomanın arka yüzüne gerekli açıklama yapılarak yazıldığı ve onaylandığı bildirilmiştir. 7. Başvurucunun anılan işlemin iptali talebiyle açtığı dava Ankara 15. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 19/6/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde öncelikle 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 29/9/2009 tarihli ve 27361 sayılı Resmî Gazete\’de yayımlanan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliği\’nin (Yönetmelik) ve Yönerge\’nin diplomaların düzenlenmesine yönelik hükümlerine yer verilmiştir. Kararda yer verilen mevzuat hükümleri gereğince diplomaların düzenlenmesinde yükseköğretim kurumlarına yetki tanındığı, buna göre kişisel bilgilerde değişiklik olması durumunda yeni bilgilerin belge üzerine şerh düşülerek diplomaya işleneceğinin kurala bağlandığı vurgulanmıştır. Sonuç olarak 26/6/2017 tarihinde mezun olan başvurucunun mezun olduğu tarihte geçerli nüfus bilgilerine göre diplomasının düzenlendiği, daha sonra mahkeme kararıyla gerçekleştirilen isim değişikliğinin diplomanın arka yüzüne açıklama yazılmak suretiyle onaylanarak işlendiği, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. 8. Söz konusu karara karşı başvurucu, Ankara Bölge İdare Mahkemesine sunduğu 27/6/2019 tarihli istinaf dilekçesinde, mahkeme kararında anayasal gerekçelere değinilmediğini, anılan işlemin sadece Yönerge\’ye uygun olduğunun tespiti ile yetinildiğini belirtmiştir. Ayrıca ismin kişinin özel hayatına ilişkin bir bilgi olduğunu, mesleği gereğince diplomasının yeni ismine göre düzenlenmesinde hukuki yarar bulunduğunu ve Üniversite açısından diplomada yapılacak bir değişikliğin kamu yararına aykırı olmayacağını vurgulamıştır. 9. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 27/11/2019 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar verilmiştir. Kararda Mahkemece verilen kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir. 10. Nihai karar 29/12/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 1. İlgili Mevzuat 11. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun \”Lisans düzeyinde öğretim\” kenar başlıklı 43. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: \”Yükseköğretim, harca tabi olup bu kanunda belirlenen amaç ve anailkelere göreaşağıdaki şekilde düzenlenir. a. Yükseköğretim kurumlarında, kuruluş özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre yapılan eğitim – öğretim ve buna dayalı olarak verilen diplomalarla ilgili esaslar her üniversitece hazırlanacak öğretim ve sınav yönetmeliğinde belirtilir…\” 12. Yönetmelik\’in \”Diplomalar\” kenar başlıklı 29. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: Tıp Fakültesinde aşağıdaki diplomalar verilir: … \”b) Tıp doktorluğu diploması: Tıp doktorluğu için öngörülen altı dönemlik eğitim süresini başarı ile tamamlayanlara tıp doktorluğu diploması verilir.\” 13. Yönerge\’nin \”Diplomalar\” kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: \”(1) Öğrenim gördükleri programların bütün koşullarını yerine getirerek mezuniyet hakkı kazanan öğrencilere, Öğrenci İşleri Dairesi Başkanlığı tarafından birer diploma düzenlenir…\” 14. Yönerge\’nin \”Tıp doktorluğu diploması\” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir: \”(1) Tıp Fakültesinin altı yıllık eğitim-öğretim programını başarıyla tamamlayan ve mezuniyet için gerekli koşulları sağlayan öğrencilere “Tıp Doktorluğu” diploması verilir.\” 15. Yönerge\’nin \”Diplomada yer alacak bilgiler\” kenar başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: \”(1) Diplomaların şekli ve boyutu Üniversite Senatosu tarafından belirlenir. Diplomanın ön yüzünde, öğrencinin adı-soyadı, öğrenim gördüğü fakülte / yüksekokul veya enstitünün adı, bölüm, anabilim / anasanat dalının adı (bilim dalı/alan adı), diploma numarası, eğitim-öğrenim süresi, öğretim programı, öğrenim gördüğü düzeyin derecesi ve mezuniyet tarihi bulunur. Diplomanın arka yüzünde ise öğrenciye ait kimlik bilgileri yer alır…\” 16. Yönerge\’nin \”Diploma, diploma eki, mezuniyet belgesi ve sertifikaların değiştirilmesi veya yenilenmesi\” kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: \”ç) Mezuniyetten sonra öğrencinin evlilik nedeniyle veya mahkeme kararıyla ad – soyadı gibi kimlik bilgilerinde ya da nüfus kaydını ilgilendiren diğer bilgilerinde değişiklik olması durumunda, kendi talebi doğrultusunda diploması henüz hazırlanmamışsa yeni bilgilerle düzenlenir; hazırlanmış ve teslim edilmişse diploma/belge üzerindeki değişiklikler tarih belirtmek ve gerekli açıklama yazılmak suretiyle yapılır…\” 17. 15/2/2018 tarihli ve 26788 sayılı Resmî Gazete\’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik\’in \”Tıp merkezlerinin zorunlu tıbbi hizmet birimleri\” kenar başlıklı 12/A maddesinin ilgili kısmı şöyledir: \”…Poliklinik muayene odalarının kapısında hizmet verilen uzmanlık dalının adı, oda içinde hastaların görebilecekleri bir yerde o muayene odasında görev yapan tabiplerin diploma ve var ise uzmanlık belgelerinin aslı veya mesul müdür tarafından tasdiklenmiş bir örneği ile personel çalışma belgesinin müdürlük onaylı sureti, duvarda asılı olarak bulunur…\” 18. Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik\’in \”Tabip ve uzmanlar\” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: \”…Tabibin/uzman tabibin çalışma belgesinin, poliklinik odasında hastaların rahatlıkla görebileceği bir yere asılması gerekir…\” 2. İlgili Yargı Kararı 19. Danıştay Sekizinci Dairenin 13/1/2021 tarihli ve E.2019/9162, K.2021/10 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: \”…Dava dosyasının incelenmesinden, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Antrenörlük Eğitimi Bölümü\’nden 07/02/2013 tarihinde mezun olan davacının, Mahkeme kararı ile isim ve cinsiyet değiştirdiğini belirterek geçici mezuniyet belgesi ve diplomasında yer alan isminin [B.E.T] olarak değiştirilerek yeniden düzenlenmesi talebiyle yaptığı başvurunun, diplomanın yeniden düzenlenmesinin mümkün olmadığı ancak başvurması halinde diplomasının arka yüzüne şerh düşülerek mezuniyet tarihinden sonra mahkeme kararıyla nüfus bilgilerinin değiştiğine dair bir açıklama yapılabileceği ya da bu hususta belge verilebileceği gerekçesiyle reddedilmesi üzerine, bu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Anayasamızın \’Kanun önünde eşitlik\’ başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında; \”Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde

İsim Değişikliği Davası: Mahkeme Kararıyla Düzeltilen İsme Göre Yeniden Diploma Düzenlenmesi Gerekir Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Evlat Edinme: Evlat Edinilenlerin Nüfus Siciline Kaydedilmesine İlişkin Bazı Düzenlemelerin İptali

Evlat Edinme: Evlat Edinilen Küçüklerin Nüfus Kaydına Ana ve Baba Adı olarak Evlat Edinenlerin Adlarının Yazılması Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme İtiraz Konusu Kural İtiraz konusu kuralda, ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin eşler tarafından birlikte evlat edinilmesi hâlinde küçüğün nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adlarının yazılmasını öngörülmüştür. Başvuru Gerekçesi Başvuru kararında özetle; evlat edinme yoluyla kurulan soy bağı bakımından erginler ile küçüklerin hukuken eşit kabul edilmediği, eşlerin birlikte evlat edindiği erginler ile bir eşin diğer eşin ergin çocuğunu veya evlatlığını evlat edinmesi hâlinde nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adlarının yazılmasına izin verilmediği, ergin evlatlığa nüfus kaydında anne ve baba adı olarak evlat edinenlerin adlarının yazılmasını talep etme hakkının tanınmadığı, nüfus kayıtlarının nesep karışıklığına yol açmaması gerektiği belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi Dava konusu kuralda, eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus siciline kaydedilmesine ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Buna karşılık ayırt etme gücüne sahip küçüğün ya da kısıtlının eşler tarafından birlikte evlat edinilmesi, üvey evladın evlat edinilmesi ve tek başına evlat edinme hâllerinde evlat edinen kişilerin nüfus sicilinde ana ve/veya baba olarak kaydedilmesine imkân tanınmamıştır. Evlatlık ile evlat edinenler arasında kurulan aile bağının gereği olan ebeveyn ilişkisinin nüfus siciline de işlenmesine sınırlı hâllerde imkân tanıyan kural, evlat edinen/edinenler ile evlatlığın özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı ile doğrudan bağlantılıdır. Evlat edinenin/edinenlerin nüfus siciline kaydının mümkün olmaması, evlatlık ilişkisi ile kurulan manevi aile bağının üçüncü kişilerden gizlenebilmesini engellemektedir. Bu bağlamda evlat edinme ilişkisinin eğitim hayatı ve mesleki hayat gibi kimlik bilgilerinin paylaşılmasının gerekebileceği sosyal çevrelerde başkaları tarafından öğrenilebilmesi mümkündür. Öte yandan evlat edinme ile ilgili belge ve bilgilerin gizliliği yasal düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. Fakat itiraz konusu kural kapsamında olmayan kişilerin nüfus sicilinde kaydedilmelerine imkân tanınmamış olması, evlat edinme yoluyla kurulan aile ilişkisinin gizliliğini zedeleyebilir. Ayrıca itiraz konusu kural kapsamında olmayan evlat edinme ilişkilerinde ana ve/veya baba ile evlatlığa, fiili durumun sicile de yansımasına imkân tanıyan etkili bir hukuk yolu da sunulmamıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı: 2023/3 Karar Sayısı: 2023/139 Karar Tarihi: 26/7/2023 R.G.Tarih-Sayı: 19/10/2023-32344 İtiraz Yoluna Başvuran: İstanbul 12. Aile Mahkemesi (2023/3), (2023/4) İtirazların Konusu: A. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 314. maddesinin dördüncü fıkrasının, B. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na 19/10/2017 tarihli ve 7039 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce…” ve “…bu maddenin yürürlüğünü izleyen beş yıl içinde…” ibarelerinin, Anayasa’nın 2., 10, 13., 20. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talepleridir. Olay: Ergin statüsündeki evlat edinilenin anne adının, sonradan evlat edinen eşin adı olarak değiştirilmesi talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ İtiraz konusu kuralların da yer aldığı; 1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir: “Hükümleri – Madde 314 Ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlât edinene geçer. Evlâtlık, evlât edinenin mirasçısı olur. Evlâtlık küçük ise evlât edinenin soyadını alır. Evlât edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Ergin olan evlâtlık, evlât edinilme sırasında dilerse evlât edinenin soyadını alabilir. Eşler tarafından birlikte evlât edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlât edinen eşlerin adları yazılır. Evlâtlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için evlâtlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlât edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur. Ayrıca evlâtlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir. Evlât edinme ile ilgili kayıtlar, belgeler ve bilgiler mahkeme kararı olmadıkça veya evlâtlık istemedikçe hiçbir şekilde açıklanamaz.” 2. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun geçici 10. maddesi şöyledir: “Evlat edinilen çocuğun ana ve baba adı – Geçici Madde 10 (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce birlikte veya tek başına evlat edinilen çocuk veya erginlerin bu maddenin yürürlüğünü izleyen beş yıl içinde nüfus müdürlüklerine başvurmaları hâlinde nüfus kaydında ana ve/veya baba adı ya da soyadı olarak evlat edinenlerin ad ve soyadları yazılır. (2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte ergin ve mümeyyiz olan evlat edinilenlerin de muvafakatleri aranır.” II. İLK İNCELEME A. 2023/3 Sayılı Başvuru Yönünden 1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 5/1/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. B. 2023/4 Sayılı Başvuru Yönünden 2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 5/1/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. III. BİRLEŞTİRME KARARI 3. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na 19/10/2017 tarihli ve 7039 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce…” ve “…bu maddenin yürürlüğünü izleyen beş yıl içinde…” ibarelerinin iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/4 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/3 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/3 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 5/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. IV. ESASIN İNCELENMESİ 4. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Hülya ÇOŞTAN ÇETİN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A. Uygulanacak Kural Sorunu 5. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak

Evlat Edinme: Evlat Edinilenlerin Nüfus Siciline Kaydedilmesine İlişkin Bazı Düzenlemelerin İptali Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi Kaç Yıldır

Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi: Mal paylaşımı davası ve boşanma davasının ayrı ayrı, ancak aynı anda açılması halinde; mal paylaşımına bakmakla görevli mahkeme, boşanma davasını bekletici mesele yaparak boşanma davasının kesinleşmesini beklemek zorundadır. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2013/23669 E., 2014/3820 karar sayılı ve 10.03.2014 tarihli kararında “yanlar arasındaki mal rejimi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 225/2. maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermekte olup mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibariyle doğacağı, ancak, bu hakkın kullanılabilmesi ve tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesinin zorunlu olduğu, HGK’nin 27.06.2012 tarih, 2012/8-268 Esas ve 2012/420 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; boşanma davasının mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak davası için bekletici mesele yapılması ve boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde, işbu davada toplanacak tüm delillere göre bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği” belirtilmiştir. Mal Rejiminin Başlaması ve Sona Ermesi Mal rejimi davası bakımından, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren Kanun öncesi ve sonrasına ilişkin bir ayrım söz konusudur. 01.01.2002 tarihinden önce mülga 743 sayılı Medeni Kanun’da kabul edilen yasal mal ayrılığı rejimi geçerli iken, 01.01.2002 tarihinden sonraki dönemde malların yarı yarıya paylaşım esasına dayanılan, edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Buna göre; – 01.01.2002 tarihinden önce satın alınan mallar, eşlerden hangisinin üzerine kayıtlı ise o kişinin kişisel malı sayılır. – 01.01.2002 tarihinden sonra satın alınan mallar, istisnaları mevcut olmakla beraber kural olarak eşler arasında eşit olarak paylaşılmaktadır. Eşlerin, daha sonraki bir tarihte mal rejimi sözleşmesi imzalayarak Kanun’da belirtilen başka bir mal rejimini seçmeleri halinde ise aralarındaki mevcut mal rejimi, mal rejimi sözleşmesinin yapıldığı tarihte sona erecek ve tarafların yeni seçtikleri mal rejimi türü uygulanmaya başlayacaktır. 01.01.2002 tarihinden sonra evlenen eşler arasında da şayet mal rejimi sözleşmesi yapılmamış ise; evlendikleri tarihte edinilmiş mallara katılma rejimi başlayacaktır. Ancak her iki dönem açısından da evlenmeden önce edinilen mallar kimin üzerine kayıtlı ise kural olarak o kişinin kişisel malı sayılmakta ve mal rejimi davasına konu edilmemektedir. Tasfiye Esnasında Eşlerin Birbirlerine Karşı İleri Sürebileceği Alacak Hakları Eşler arasındaki mal rejimlerine ilişkin kurallar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202-281. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Katkı payı alacağı davası, değer artış payı davası, artık değere katılma alacağı davası gibi mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalar kişisel hakka dayalı, para alacağına yönelik, nispi harç ve nispi vekâlet ücretine tabi olan dava türleridir. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi esnasında eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebileceği değer artış payı alacağı, denkleştirme alacağı ve katılma alacağı hakları bulunmaktadır. Mal ayrılığı rejiminin yürürlükte olduğu dönemde doktrin ve uygulama tarafından geliştirilen katkı payı alacağı bulunmaktaydı. Uygulamada katkı payı alacağı sıklıkla, katılma alacağı, bazı durumlarda da değer artış payı alacağıyla karıştırılmaktadır. Ancak katkı payı alacağı, değer artış payı, artık değere katılma alacağı gibi mal rejiminin tasfiyesine yönelik bu davaların açılabilmesi için eşler arasındaki mevcut mal rejiminin sona ermesi gerekir. Bu açıdan mal rejiminin tasfiyesine ilişkin açılacak davalarda zamanaşımı konusuna değinmeden önce bu alacak türlerinin kapsamına ilişkin kısaca bilgi vermekte fayda vardır. Katkı Payı Alacağı Katkı payı alacağı, mülga Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde, mal ayrılığı rejimine tabi olan eşlerden birinin, diğer eşin malvarlığına yaptığı ve karşılığını alamadığı katkı sebebiyle sahip olduğu alacak olarak kabul edilmekteydi. Katkı payı alacağının, yeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin uygulandığı dönem için de talep edilmesi mümkündür. Ancak bunun için eşler arasında resmî bir evliliğin bulunması ve yapılan katkının malî, ekonomik değeri olan bir katkı olması gerekmektedir. Çalışmayan ve herhangi bir geliri bulunmayan eşin, diğerinin edindiği bir mala katkıda bulunması ve dolayısıyla katkı alacağı talep etmesi mümkün olmadığı gibi, eşlerin, evin ve çocukların giderlerine emek ya da malvarlıkları ile yaptıkları katkılar, diğerinden bir katkı alacağına da sebep olmaz. Yargıtay, eski tarihli kararlarında, çalışmayan eşin katkı payı alacağı taleplerini reddetmiştir. Bununla birlikte, uygulamada katkı payı alacağı ile katılma alacağı kavramları karıştırıldığından mal ayrılığı rejiminin uygulandığı döneme ilişkin, çalışmayan eş için katkı payı alacağı talep edilmektedir. Oysa katkı payı alacağı ile katılma alacağı farklı şeyler olup, katılma alacağı talep edebilmek için davacı eşin çalışıyor ya da ekonomik bir gelir elde ediyor olması gerekmemektedir. Diğer bir deyişle, yeni Kanun’a göre, hiç çalışmayan, hiçbir geliri bulunmayan eş de diğer eşin edinilmiş mallarından katılma alacağı talep edebilir. Fakat edinilmiş mallara katılma rejiminin yürürlükte olmadığı döneme ilişkin katkı payı talep edemez. Değer Artış Payı Alacağı Evliliğin devamı esnasında bir eş diğer eşin malvarlığı edinmesine, iyileştirmesine veya korumasına katkı sağlamış olabilir. Katkı yapan eş, diğer eşin malvarlığının değerinin artmasında pay sahibi olduğu için bu artışa değer artış payı, buna ilişkin her bir eşin diğerinden olan alacağına ise değer artış payı alacağı adı verilir. Tasfiye aşamasında her bir eş, diğerine karşı katkı yaptığı oranda bir değer artış payı alacağına sahip olur. Ancak katkı payında olduğu gibi değer artış payında da ekonomik bir katkının bulunması gerekir. Çalışmayan eşin eve ve çocuklara bakarak yaptığı katkı değer artış payı alacağına neden olmaz. Eşin katkısı, evlilik birliğinin giderlerine olağan veya olağanüstü katkı şeklinde gerçekleşse bile değer artış payı alacağı konusu oluşturmaz. Denkleştirme Alacağı Edinilmiş mallara katılma rejiminde her eşin kişisel malları ve edinilmiş malları bulunmaktadır. Evliliğin devamı esnasında bu mal grupları arasında birtakım kaymalar olabilir. Tasfiye aşamasında öncelikle bu malların iadesi gerekmektedir. Bir eş, kişisel mallarından edinilmiş mallarına bir katkı yapmışsa bu katkının iade edilmesi gerekir. Aynı şekilde edinilmiş mallardan kişisel mallara yapılan katkı da iade edilmelidir. Bu şekilde eşlerden birinin bir mal grubundan diğerine yaptığı katkının iadesine “denkleştirme” denir. Bir mal gurubunun diğer mal grubundan olan alacağına ise “denkleştirme alacağı” adı verilir. Katılma Alacağı Denkleştirme işleminin yapılması ve değer artış payı alacaklarının iadesinden sonra her bir eşin edinilmiş malının miktarı değer olarak belli olur. Eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dâhil olmak üzere her eşin toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktara artık değer adı verilir. Her eş veya mirasçıları, diğer eşin artık değerinin yarısı üzerinde hak sahibi olur. Artık değeri fazla çıkan eş, diğerine karşı, artık değerin eşitlenebilmesi için verilmesi gereken rakam kadar borçlanmış olur. Artık değeri daha az olan tarafın diğerine karşı olan bu alacağına “katılma alacağı” adı verilir. Bir diğer ifade ile katılma alacağı, eşlerin, tasfiye aşamasında ortaya çıkan artık

Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağında Dava Zamanaşımı Süresi Kaç Yıldır Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Dava ve Yargılamanın Uzun Sürmesi Halinde Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Yapılabilir mi

Dava ve Yargılamanın Uzun Sürmesi Nedeniyle Anayasa Mahkemesi\’ne Bireysel Başvuru Yapılması Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı Olaylar Başvurucu, 14/12/2016 tarihinde açtığı davada kadastro çalışmaları sırasında tespit harici yol olarak bırakılan taşınmazın eski tapu kaydına göre adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama sırasında M.B. asli müdahale dilekçesi vererek taşınmazın adına tescilini istemiştir. Mahkeme başvurucu tarafından açılan davanın kabulüne, tapu kaydının iptali ile taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, asli müdahilin açtığı davanın reddine karar vermiştir. Davalıların istinaf talebi üzerine karar kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Yargılamaya yeniden başlayan mahkeme 1/11/2022 tarihinde davanın kabulüne, tapu kaydının iptali ile taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, asli müdahilin açtığı davanın açılmamış sayılmasına hükmetmiştir. Kararın tebliğ işlemleri devam etmektedir. İddialar Başvurucu, tapu iptali ve tescil davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkemenin Değerlendirmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biri olan yargılamaların makul sürede tamamlanmasına yönelik olarak gerek uluslararası kuruluşlar gerekse yasama, yürütme ve yargı organlarınca çeşitli tedbirler alınmıştır. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ümmühan Kaplan/Türkiye kararında bu konuda yapısal bir sorun olduğunu ve etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını belirterek pilot karar usulünün uygulanmasına karar vermiştir. Bu karar üzerine 6384 sayılı Kanun ile makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla AİHM\’e yapılmış başvuruları inceleme yetkisi ve görevi Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) verilmiştir. Ayrıca anılan tedbirler kapsamında 6384 sayılı Kanun\’un geçici 2. maddesi ile \”Anayasa Mahkemesinde bulunan bazı bireysel başvurular hakkında Komisyona müracaat\” düzenlenmiştir. Anılan hüküm ile geçici 2. maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenebileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi -yapılan düzenlemelere rağmen- makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapısal bir sorun bulunduğunu vurgulamış ve bu yapısal sorunun giderilmesi amacıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkacak zararların tazmin edilmesi için Anayasa\’nın 40. maddesi gereğince bireysel başvurudan önce etkili bir başvuru yolunun kurulması gerektiğini belirtmiştir (Nevriye Kuruç [GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022). Anayasa Mahkemesi, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin bu anayasal sorunun çözümü için kararı Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiş, bu bağlamda üzerine düşen anayasal yükümlülüğü yerine getirmiştir. Ayrıca söz konusu kararda yapısal sorunun giderilmesi için pilot karar usulünün uygulanmasına karar verilmiştir. (Anılan Anayasa Mahkemesi Pilot Kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.) Nevriye Kuruç kararının yayımlanmasından sonra 6384 sayılı Kanun\’un geçici 2. maddesinde 7445 sayılı Kanun\’un 40. maddesi ile değişiklik yapılmıştır. Yapılan değişiklikle 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan başvurulara ilişkin Tazminat Komisyonuna başvuru imkânı getirilmiştir. 9/3/2023 tarihinden sonra yapılan başvurular yönünden ise herhangi bir mekanizma getirilmemiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin pilot karar olarak verdiği Nevriye Kuruç kararının gereği tam olarak yerine getirilmemiş, yalnızca belli bir tarihe kadar derdest başvurular yönünden Tazminat Komisyonuna başvuru imkânı getirilmiştir. Öte yandan yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmadan önce müracaat edilebilecek idari veya yargısal bir mekanizma kurulmamış, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamındaki başvuruların doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılmasına devam edilmiştir. Bu bilgiler ışığında, Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmadan idari veya yargısal bir başvuru yolunun oluşturulmaması ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarının Anayasa Mahkemesince ilk elden incelenmesine devam edilmesi nedeniyle verilen pilot kararın anlam ve öneminin ortadan kalkacağı değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılama yapılmadığı iddiasına ilişkin başvuruları ilk elden incelemeye devam etmesi, bu aşamadan sonra temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi açısından bir önem taşımamaktadır. Yalnızca tazminat miktarının belirlenmesinden ibaret bu kararların 55.000\’den fazla ihlal kararından sonra insan haklarının korunması ve geliştirilmesine artık bir katkı sağlamadığı da açıktır. Sonuç olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurulardaki inceleme yöntemi, verilen ihlal kararının sayısı ve pilot kararda belirtilen ilkeler dikkate alındığında anılan ihlal iddiasıyla yapılan başvuruların Anayasa Mahkemesince incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı ortadadır. Pilot kararın gereği olarak makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurulara ilişkin etkili bir başvuru yolu oluşturulduktan sonra anılan başvuruların incelenebileceği kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmediğinden düşmesine karar karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Keser Altıntaş Başvurusu Başvuru Numarası: 2023/18536 Karar Tarihi: 25/7/2023 R.G. Tarih ve Sayı: 10/10/2023-32335 GENEL KURUL – KARAR Başkan: Zühtü ARSLAN Başkanvekili: Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA Üyeler: Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE Raportör: Murat AZAKLI Başvurucu: Keser ALTINTAŞ I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, tapu iptali ve tescil davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 14/3/2023 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. İkinci Bölüm tarafından 11/5/2023 tarihinde yapılan toplantıda niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü\’nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. III. OLAY VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir: 8. Başvurucu 14/12/2016 tarihinde Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Gevaş Belediye Başkanlığı ve Gevaş Mal Müdürlüğü aleyhine Gevaş Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada; kadastro çalışmaları sırasında tespit harici yol olarak bırakılan taşınmazın eski tapu kaydına göre adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. 9. Yargılama sırasında M.B. asli müdahale dilekçesi vererek taşınmazın adına tescilini istemiştir. 10. Mahkeme 12/12/2017 tarihinde başvurucunun açtığı davanın kabulüne, tapu kaydının iptali ile taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, asli müdahilin açtığı davanın reddine karar vermiştir. 11. Davalıların istinaf talebi üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince karar kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. 12. Yargılamaya yeniden başlayan Gevaş Asliye Hukuk Mahkemesi 1/11/2022 tarihinde davanın kabulüne, tapu kaydının iptali ile taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, asli müdahilin açtığı davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir. 13. Kararın tebliğ işlemleri devam etmektedir. 14. Başvurucu 14/3/2023 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 15. 12/1/2011 tarihli

Dava ve Yargılamanın Uzun Sürmesi Halinde Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Yapılabilir mi Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İmar Planı Değişikliği Sonucunda Artan Değerinin Tamamının Arsa Değer Artış Payı Olarak Alınması

İmar Planı Değişikliği Nedeniyle Arsa Değer Artış Payı Alınması 3194 sayılı İmar Kanunu Ek Madde 8 Plan değişiklikleri, plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü sosyal ve teknik altyapı dengesini bozmayacak şekilde ve teknik gerekçeleri sağlamak şartıyla yerleşmenin özelliğine uygun olarak yapılır. Plan değişikliği tekliflerinde ihtiyaç analizini içeren sosyal ve teknik altyapı etki değerlendirme raporu hazırlanarak planı onaylayacak idareye sunulur. Parsel bazında; nüfusu, yapı yoğunluğunu, kat adedini, bina yüksekliğini arttıran imar planı değişiklikleri yapılamaz. Bin metrekareden az olmamak kaydıyla oluşmuş adalarda; ada bazında nüfusu, yapı yoğunluğunu, kat adedini, bina yüksekliğini arttıran veya fonksiyon değişikliği getiren plan değişikliklerinde ihtiyaç duyulan kültürel tesis, sosyal ve teknik altyapı kullanımları; adanın merkezine en fazla 500 metre yarı çaplı alanda karşılanmak zorundadır. Taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamı değer artış payı olarak alınır. Değer artış payı bedelinin tespitinde 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen bedel tespit esasları gözetilir. İmar planı değişikliği ile taşınmazda meydana gelecek değer artışının tespiti 6362 sayılı Kanuna göre yetkilendirilmiş lisanslı en az iki gayrimenkul değerleme kuruluşu tarafından plan değişikliği açıklama raporunda belirtilen mer’i plan koşullarındaki değer tespiti ile birlikte değişiklik sonrası değer tespiti yapılmak suretiyle belirlenen ortalama yeni değerden az olmamak üzere, idarece oluşturulan kıymet takdir komisyonu tarafından belirlenir. Değer artış payı, en geç taşınmazın ilk satışında veya ruhsat aşamasında taşınmaz maliklerince ödenir. Kıymet takdir komisyonunca belirlenen değer artış payı, ödeme tarihinde her takvim yılı için, bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesi uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında takvim yılı başından geçerli olmak üzere arttırılarak uygulanır. Taşınmazın değer artışına tabi olduğu tapu kütüğüne şerh edilir. Emsal, inşaat alanı, yapı yüksekliği ve kullanım amacı değiştirilmemek kaydıyla yapılacak ruhsat tadilatları hariç, değer artış payı ödenmeden yapı ruhsatı düzenlenemez. Değer artış payı tutarları taşınmaz maliklerince; Bakanlık muhasebe birimi hesabına yatırılır. Yatırılan tutarların; a) Büyükşehir belediyesinin olduğu illerde; %25’i büyükşehir belediyesinin ilgili hesabına, %25’i ilgili ilçe belediyesinin ilgili hesabına, %25’i Bakanlığın Dönüşüm Projeleri Özel Hesabına, b) Büyükşehir belediyesi olmayan illerde ise; %40’ı imar planı değişikliğini onaylayan idarede açılacak ilgili hesaba, %30’u Bakanlığın Dönüşüm Projeleri Özel Hesabına, c) Bakanlıkça onaylanan imar planı değişikliğinden kaynaklanan değer artışının %75’i Bakanlığın Dönüşüm Projeleri Özel Hesabına, kalan değer artış payının; büyükşehir belediyesinin olduğu illerde %15’i büyükşehir belediyesinin ilgili hesabına, %10’u ilgili ilçe belediyesinin ilgili hesabına; büyükşehir belediyesi olmayan yerlerde ise Bakanlık payının dışındaki kalan değer artış payının tamamı plan değişikliğinin yapıldığı yerdeki ilgili idarenin açılacak ilgili hesabına, beş iş günü içerisinde aktarılır ve (a) bendine göre kalan değer artış payının %25’i, (b) bendine göre kalan değer artış payının %30’u ile imar planı değişikliğinin diğer genel bütçeli idareler tarafından onaylanması durumunda değer artış payının tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir. 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamındaki alanlarda, kamu yatırımları ile kamu mülkiyetindeki alanlarda, mazbut ve mülhak vakıflara ait alanlarda yapılacak plan veya plan değişiklikleri ile imar planlarında yençok: serbest olarak belirlenmiş yüksekliklerin 8 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen usullere göre yapılacak plan değişikliklerinde bu madde hükümleri uygulanmaz. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.” İmar Planı Değişikliği Sonucunda Artan Değerin Tamamının Arsa Değer Artış Payı Olarak Alınmasına ilişkin Kuralın İptali Anayasa Mahkemesi Kararı – Değerlendirme Dava Konusu Kural Dava konusu kuralla, taşınmaz maliklerinin talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak alınacağı öngörülmüştür. İptal Talebinin Gerekçesi Başvuruda özetle; dava konusu kuralla taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak ödenmesinde kamu yararının bulunmadığı, ayrıca imar planı değişikliği sonucunda oluşan değer artış payının tamamının kamuya aktarılmasının mülkiyet hakkını sınırladığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemenin Değerlendirmesi İmar faaliyetleri ve planlar, kamusal açıdan kent veya çevresine yapılacak yatırımları etkilemek ya da yönlendirmek suretiyle kentin ekonomisine ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına katkı sağlamakta iken; bireysel açıdan da bireyin mülkiyetinde bulunan taşınmazının ekonomik değerini etkilemektedir. İmar faaliyetlerinin amacı gözönünde bulundurulduğunda imar planlarının düzenlenmesinde esas itibariyle bireysel yarardan ziyade kamusal ve toplumsal yararın ön planda tutulması gerekmektedir. Bu nedenle yapılan imar uygulaması sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin değer artış payı olarak kamuya aktarılmasında kamu yararına dayalı meşru bir amacın bulunduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan imara ilişkin faaliyetlerde ve planlarda kamusal fayda ile bireysel fayda mümkün mertebe bağdaştırılmalı ve maliklere de aşırı ve orantısız bir külfet yüklenmemelidir. Bu bağlamda malikin, imar uygulamasından elde ettiği yarar ile değerinde artış olan arsanın artan değerinin değer artış payı olarak kamuya aktarılan kısmı arasında bir kıyaslama yapılmalıdır. Bu çerçevede imar uygulaması sonucunda taşınmazın değerinde meydana gelen artış ile idareye devredilen kısmının değeri arasında açık bir dengesizliğin bulunması durumunda malike yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olması muhtemeldir. Kişinin herhangi bir zahmete veya maliyete katlanmadan kamunun gerçekleştirdiği imar uygulaması nedeniyle taşınmazında ortaya çıkan değer artışından kamunun yüksek oranlarda pay alması, her zaman için mülkiyet hakkı yönünden kişiye aşırı bir külfet yüklendiği sonucuna varılması için yeterli değildir. Bununla birlikte imar faaliyetlerinden dolayı bazı kimselerin mal varlığında meydana gelen değer artışından pay alınması, toplumsal ihtiyaçları gidermeyi esas alan kamu hizmetlerinin aksamadan yürütülebilmesini sağlamaya yönelik finansmanın oluşturulması amacına hizmet etmekte ise de değer artışının tamamının değer artış payı olarak alınmasının makul ve kabul edilebilir ölçüleri aştığı kanaatine varılmış olup malike aşırı bir külfet yüklediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak alınmasını öngören kuralın makul ve kabul edilebilir ölçülere uygun olmadığı, malike aşırı bir külfet yüklediği, kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozduğu ve bu itibarla orantısız bir sınırlamaya neden olduğu sonucuna varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı: 2020/42 Karar Sayısı: 2023/99 Karar Tarihi: 18/5/2023 R.G. Tarih-Sayı: 4/10/2023-32329 3194 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek 8. Maddenin İncelenmesi 1. Genel Açıklama İmar planı; belde halkının sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamayı, sağlıklı ve güvenli bir çevre oluşturmayı, yaşam kalitesini arttırmayı hedefleyen ve bu amaçla beldenin ekonomik, demografik, sosyal, kültürel, tarihsel, fiziksel özelliklerine

İmar Planı Değişikliği Sonucunda Artan Değerinin Tamamının Arsa Değer Artış Payı Olarak Alınması Read More »

Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İskan Kanunu Hak Sahipliği: İyiniyetli Zilyetlik, Kazandırıcı Zamanaşımı ve Hak Sahipliğinin İptali

İskan Kanunu Hak Sahipliği 5543 sayılı İskan Kanunu Temlik ve tescil – Madde 19 (1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen taşınmaz malların temlikine, vali ve kaymakamlar yetkilidir. Dağıtım defter veya kararlarının vali veya kaymakamlarca onanması, temliktir. Onaylı defter veya kararlardaki miktarlar geçerlidir. (2) Verilen taşınmaz mallar, temlik tarihinde yaşayan aile fertleri adına eşit hisselerle temlik ve tapuya tescil ettirilir. Mülkiyete ve bedele ilişkin ihtilaflar – Madde 20 (1) Temlik edilmiş olan taşınmaz mallar mülkiyetine ilişkin olarak açılacak davalarda, davalı yeni malik ile birlikte tapudaki tescil durumuna göre Hazinedir. (2) Temlik tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra malın kendisine ait olduğunu iddia edenler tarafından, el koyma tarihindeki rayiç bedel üzerinden dava açılabilir. Devir, takyit ve geri alma – Madde 21 (1) Bu Kanuna göre verilen taşınmaz mallar, temlik tarihinden itibaren borcun tamamı ödenmeden önce hiçbir suretle satılamaz, bağışlanamaz, rehin edilemez, tapu kütüğüne satış vaadi şerhi konulamaz ve haczolunamaz. Bu taşınmazların tapu kütüklerinin beyanlar hanesine bu yönde belirtme yapılır. Ancak, temlik tarihinden itibaren beşinci yılın sonunda başlamak üzere, borçlandırma bedelinin tamamını ödeyenlerin tapu kaydına yapılan belirtme kaldırılır. (2) Bu Kanuna göre hak sahiplerine verilen taşınmazların takyit süresi içinde belgelendirilmiş olmak koşuluyla ticari faaliyet dahil geçim imkanının temini, eğitim, yurt dışına çıkış, askerlik, tutukluluk, afet ve uzun hastalık gibi geçerli bir özrü olmaksızın kullanılmadığı, bağışlandığı veya satıldığı tespit olunduğunda, Mahalli İskân Komisyonunca hak sahiplilik durumu iptal edilir, iskân amaçlarında kullanılmak üzere tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili mahkemeden istenir. Geçici Madde 7 (1) Mülga 2510 sayılı Kanun hükümlerine göre Sarıkeçili göçebe grubuna mensup göçebe oldukları gerekçesiyle ve tarım dışı olarak Karaman ilinde iskân edilip, kendilerine taşınmaz verilen ailelerden, evlenmek suretiyle ayrılanlar ile sonradan doğup göçebelik ile ilgili şartları haiz olanlardan, 12/1/2009 tarihinde yapılan iskân duyurusu neticesinde hak sahibi olarak kabul edilen aileler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde müracaat etmeleri hâlinde bu Kanun kapsamında hak sahibi olarak kabul edilebilirler. (2) Birinci fıkra dışında kalan ve mülga 2510 sayılı Kanun ile bu Kanun hükümlerine göre hak sahibi olarak belirlenmesine rağmen en az on yıl içinde kendilerine taşınmaz verilemeyen ailelerden, evlenmek suretiyle ayrılanlar ile sonradan bu Kanunda belirtilen hak sahipliği şartlarını haiz oldukları anlaşılanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde müracaat etmeleri hâlinde hak sahibi olarak kabul edilebilirler. (3) Mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder. İskan Kanunu Hak Sahipliğinde İyiniyetli Zilyetlik ve Kazandırıcı Zamanaşımı ile Hak Sahipliğinin İptali Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2021/14-845 Karar No: 2023/165 Karar Tarihi: 01.03.2023 Özet: Eldeki davada, davalıların 2510 sayılı Kanuna göre edindikleri hak sahiplikleri 27.04.2012 tarihinde iptal edilmiştir. 5543 sayılı İskan Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası ise 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan düzenleme ile Kanun koyucu, 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hukuki durumunu 2510 sayılı Kanun’un ilk çıkarılış amacına uygun korumayı hedeflediğinden herhangi bir koşul aramaksızın hak sahipliklerinin 5543 sayılı Kanun döneminde de devam edeceğini açıkça belirtmiştir. Hak sahipliğinin iptali kararı ile tescilin yolsuz hâle geldiğini bilen Kanun koyucu ayrıksı ve yeni bir düzenleme ile uyuşmazlığı noktalamıştır. Bu nedenle dava konusu taşınmazın davalılar adına olan tescil kaydının yolsuz hâle geldiğinden bahsedilemez. (5543 s. K. m. 1, 2, 21, Geç. m. 7) (4721 s. K. m. 712) (2510 s. K. m. 16, Ek m. 27) 1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların mülga 2510 sayılı İskân Kanunu kapsamında göçebe hayatı yaşadıklarını iddia ederek tarımsal iskâna başvurmaları üzerine yapılan inceleme ve araştırma neticesinde Mahalli İskân Komisyonunun 12.08.1992 tarihli ve 174 numaralı kararı ile hak sahibi sayılmalarına karar verildiğini, karar gereğince Hatay ili Merkez ilçesi Amik Ovası köyünde bulunan 15.727 m2 büyüklüğündeki 1605 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tahsisen tescil edildiğini, daha sonra kurum müfettişlerince yapılan araştırma sonucunda müracaat tarihinde aile temsilcisi davalı …’ün sigortalılık kaydının bulunduğunun tespit edildiğini, tespit üzerine Mahalli İskân Komisyonunun 27.04.2012 tarihli ve 335 numaralı kararı ile davalıların hak sahipliğinin iptaline karar verildiğini, iptale ilişkin komisyon kararının davalı tarafa 08.06.2012 tarihinde tebliğ edildiğini ve karara karşı idari yargıda iptal davası açılmadığını, davalılar adına oluşan kaydın yolsuz hâle geldiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile her türlü takyidattan ari olarak Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı 5. Davalı asıl … cevap dilekçesinde; Mahalli İskân Komisyonunun 12.08.1992 tarihli ve 174 numaralı kararı ile dava konusu taşınmazı kullanmaya başladıklarını, 1992 yılından itibaren davacı Kuruma her yıl ödemede bulunduklarını ve hâlen taksitlerinin devam ettiğini, on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, 12.07.2013 tarihinde kabul edilen 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskân Kanunu\’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası gereğince mülga 2510 sayılı Kanun döneminde hak sahibi olanların haklarının herhangi bir koşul aranmaksızın devam edeceğini, çok uzun süre geçtikten sonra haklarının geri alınmasının idari istikrar ve idareye güven ilkelerine aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 6. Davalı asıl … cevap dilekçesinde; önceden aile olarak sosyal güvencelerinin olmadığını, eşi …’ün kalp ameliyatı olması için haricen prim yatırarak sigorta yaptırdıklarını, bu sigortanın tedavi amacıyla olduğunu, eşinin yaşlılık aylığı almadığını, dava konusu taşınmazda bugüne kadar tarım yaptıklarını, o dönem taşınmazı alabilmek için bileziklerini sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 7. Diğer davalılar; dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamışlardır. Mahkeme Kararı 8. Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2015 tarihli ve 2013/619 Esas, 2015/383 Karar sayılı kararı ile; davalıların hak sahibi olarak belirlendiği tarihte yürürlükte olan İskân Kanunu ile İskân Kanunu Uygulama ve Özel İskân Fonu Yönetmeliğinde göçebe grubuna mensup olanlardan kimlerin hak sahibi olabileceği yönünde açık bir düzenleme bulunmadığı, bu hususta yaşanan sorunların çözümü amacıyla genelgeye göre işlem tesis edildiği, birlikte iskân edilen göçebe grubuna mensup oldukları hususunda ihtilaf bulunmayan davalıların hak sahibi olarak belirlenmesinde idarenin açık bir hataya düşmediği, yine yönetmelikte öngörülen belgeleri idareden

İskan Kanunu Hak Sahipliği: İyiniyetli Zilyetlik, Kazandırıcı Zamanaşımı ve Hak Sahipliğinin İptali Read More »