Kayseri Avukat - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Boşanma Avukatı - Kayseri Kira Avukatı - Kayseri Gayrimenkul Avukatı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçu ve Cezasına ilişkin Emsal Yargıtay Kararları

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçu ile ilgili Emsal Yargıtay Kararları

Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadromuz 15 yılı aşkın deneyimi ile savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek ceza yargılaması sürecine katılan taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, kasten öldürmeye teşebbüs suçu da dahil olmak üzere her türlü suç isnadı, cezai şikâyet, kovuşturma, soruşturma ve diğer ceza davası konularında müvekkillerimize avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.

\”Kasten öldürmeye teşebbüs suçu ve cezası\” ile ilgili makalemize sitemizden ulaşabilir; Kayseri ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.

Emsal Yargıtay Kararları

Olası Kastla Öldürmeye Teşebbüs Suçundan Ceza Verilebilir mi

Yargıtay Ceza Genel Kurulu\’nun 14.04.2015 tarihli 2014/1-256 E. 2015/100 K. ve 18.10.2018 tarihli 2017/1-908 E. 2018/445 K. sayılı kararlarında; olası kast netice ile belirli hale gelir ve fail ancak meydana gelen neticeden sorumlu tutulabilir. “Dolus indeterminatus determinatur ab eventu” kuralı gereğince, sanığın eylemi sonucu hangi netice gerçekleşmiş ise failin bundan sorumlu olacağı yönündedir. Yani olası kast halinde netice kastı belirler kuralı geçerlidir. Gerçekleşme ihtimali bulunan neticelere teşebbüs kabul edilemez. Olası kastla hareket edilmesi sonucunda yaralama gerçekleşmişse, yaralama ne kadar ağır olursa olsun fail olası kastla yaralamadan sorumlu olacak, eylem olası kastla öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilmeyecektir. Bu kabulün diğer bir yönü de olası kastla hareket eden birden fazla failin benzer eylemlerinde neticeden sorumlu tutulabilmeleri için neticenin hangisinin eylemi ile meydana geldiğinin mutlak suretle tespit edilmesi gerekliliğidir. “Olası kastı netice belirler kuralı” gereğince öğreti ve uygulamada da hâkim görüş; Sanığın eylemi sonucu hangi netice gerçekleşmiş ise failin ondan sorumlu olacağı yönündedir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi-Karar:2021/14799)

Kasten Öldürmeye Teşebbüsün Şartları, Kast ve Olası Kast

Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kasıt, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 21.05.1984 tarih 1-388-178 sayılı kararında; failin eylemdeki kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya yönelik olduğunun belirlenmesi bakımından benzer kriterlerden hareket edilerek; “Öldürme kasti ile yaralama kastının takdir ve tayininde ileri sürülen görüşler, iki grupta oluşmaktadır:

1-Karine usulü, bu usulde her yaralamada öldürme kastının varlığı kabul olunmakta, ancak bunun tersinin ispatına olanak tanınmaktadır. Bu usulde “şüphe sanık lehinedir” kuralı, adam öldürme suçları yönünden tersine çevrilmektedir. (Faruk Erem. Adam Öldürme Kastı Yargıtay Dergisi Cilt 8 sayı:1 – 12/ Ocak, Nisan 1982 sayfa 50)

2-İspat usulü, öldürme ve yaralama kastı açısından delil sisteminde farklı bir uygulamaya gitmenin, doğru bir düşünüş olmadığı kastın kanıtlanabileceği ileri sürülmektedir. Cararra’ya göre: “Öldürme kastının, sanığın karakterinden, ruhsal durumunu (dostluk-düşmanlık…) gösteren önceki davranışlarından, suçun nedeninden, kullanılan silahın niteliğinden, darbelerin sayısından, iradi olmak koşulu ile darbelerin yönünden anlaşılabileceği” ifade edilmiştir. (Carrara Programma 1881 sayfa 1087) Türk Ceza Yasası, ispat sistemini benimsemiş yasalar grubuna dahildir. Yargıtayın muhtelif kararlarında, kullanılan vasıtanın cinsi, isabet alınan nahiye, darbe adedi ve şiddeti suçlunun suçtan önceki ve sonraki davranışları gibi davranışlara göre öldürme kastı ret veya kabul olunmaktadır.

Teşebbüsün cezalandırılabilmesi için failin kullandığı araçların elverişli olması gerekir. Yasanın 61. Maddesindeki “vesaiti mahsusa” dan bu anlaşılır. İstenilen sonuç, bunu meydana getirmeye kesin olarak elverişli olmayan araçlarla gerçekleştirilmek istenmişse, ortada ceza hukukunu ilgilendiren bir durum bulunmayacaktır. Aracın elverişli sayılabilmesi için, objektif bir tarzda belirli bir sonucu meydana getirmeye elverişli olması yetmez. Ayrıca, fail tarafından o sonucu meydana getirmeye uygun bir biçimde kullanılması da gerekir.

Teşebbüse hayatiyetini veren şey güdülen hedeftir. Failin hedefidir ki, harekete veçhesini verir. Mesela: Adam öldürmeye elverişli olan bir vasıtanın kullanılmış olmasına rağmen hareketlerin, iltibası mahal vermeyecek şekilde adam öldürme hedefine yönelmiş oldukları tespit edilemezse, fail adam öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulamayacaktır. Vasıtanın elverişliliği, ancak belli bir hedefe olan ilişkisine göre değerlendirilmekle mümkün olabilir. Hareketin, sonucu doğurmaya elverişli uygun olmadığı tecrübelerin verdiği bilgilere göre tayin edilmelidir. Yani ortak tecrübelerimize göre tehlike veya zararın, failin yaptığı hareketten doğması normal tipik sayılabiliyorsa hareketin neticeyi doğurmaya uygun olduğu söylenebilecektir. Vasıtanın gayeye elverişli olması başka, hareketin zarar gören tehlikeyi meydana getirmeye uygun olması başkadır.

Bir diğer koşul icra hareketlerinin bitmesine veya neticenin gerçekleşmesine failin elinde olmayan engel sebeplerin amil olması şarttır. Mülga Türk Ceza Kanunu’nun 62. Maddesinde “İhtiyadında olmayan bir sebepten dolayı” değimleriyle bu şart belirtilmiştir… Demek ki, önde gelen husus; icra hareketlerinin yarıda kalmasının veya sonucun gerçekleşmesinin, failin iradesi dışında kalan sebeplerden ileri gelmesi gerekmektedir. Şayet yarıda kalma veya gerçekleşmeme failin iradesine ilişkin sebeplerden ileri gelmişse bu halde ihtiyariyle vazgeçme veya faal nedamet varlığından söz edilir. İcra hareketlerinin bitmesine veya sonucun meydana gelmesine engel olan ve faalin iradesinin dışında kalan bu sebep maddi veya manevi olabileceği gibi, üçüncü bir kişinin fiilinden yahut maddi enerjinin bitmesinden de ileri gelebilir…”

Benzer şekilde; “Toplu saldırıdan kendisini korumak amacıyla biletmek üzere yanına aldığı ekmek bıçağını çekerek belli bir hedef gözetmeksizin sallaması sonucu sırtından yaraladığı mağdura karşı saldırısında, sonucu almasına engel bir durum yok iken, buna devam etmeyip bir defa vurma ile yetinmesi, yaralanan mağdurun düşmemesi nazara alındığında, sadece isabet kaydedilen nahiyeye göre kastı belirlemenin yeterli olmayacağı, aksi halde Türk Ceza Kanunu’nun 456/2 maddesinin uygulanmasının hiç bir zaman mümkün kılmayacağı cihetle eylemin yaralama olarak vasıflandırılmayıp öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar No:1984/125 Karar Tarihi: 09.04.1984)

“Şu halde sanığın ilk darbeden sonra adı geçen tanığın müdahalesine kadar geçen sürede ikinci, üçüncü … darbelerini vurmasına hiç bir engel bulunmamaktadır. Bu da ilk darbeden sonra sanığın ikinci darbeyi vurmadığını, beklediğini ve bu bekleme anında tanığın sanığa müdahale ettiğini belirlemektedir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – 07.5.1979 – 1/108-200)

Sanık … hakkında mağdur …‘a yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hükmün incelenmesinde; oluşa ve dosya içeriğine göre; sanık …‘in elinde bulundurduğu tabanca ile mağdur …‘yı sağ ayak bileğinden sol tibia ve fibula kırığına neden olacak şekilde yaraladığı olayda; Sanığın hedef gözetme imkanı varken mağdur …‘nın ayaklarına doğru ateş etmesi, meydana gelen yaralamanın boyutu, eylemine engel bir hal ile son verdiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmaması hususları hep birlikte değerlendirildiğinde; sanığın eylemi ile ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu, bu nedenle silahla kasten yaralama suçundan hüküm kurulması yerine yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması, bozma nedenidir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Karar No:2021/6246)

Olası Kastla Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Hedef Alınan Bölgenin Önemi

“Oluşa göre sanığın, mağdura 9- 10 metre uzaklıkta 1,150 kg ağırlığındaki bir taşı atmış ve onun başından çökme kırığı meydana getirir, hayati tehlike doğurur ve 25 gün iş ve güçten alıkor derecede yaralamıştır. Bu oluşa göre sanığın mağdurun başını hedef alarak taş attığı kesin biçimde kanıtlanmamaktadır. Sanık tek bir taş atmış başka bir atışta bulunmamış, mağdura vurucu mesafeye kadar yaklaşmamıştır. Sanık öldürme kastı ile hareket etmek isteseydi, ona daha çok yaklaşarak başı hedef alarak taşı fırlatır veya taşla başa direk vururdu. Genel kurulun 22.06.1970 gün ve 257 sayılı kararları ile, bu konudaki diğer kararları da aynı görüşü yansıtmaktadır. Bu itibarla eylemin yaralama suçunu oluşturduğuna ilişkin bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi yasaya aykırıdır.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – 16.06.1980 tarihli, 1/177-236 sayılı Karar)

Sanığın okey tahtalarından birini alıp mağdurun başına vurarak adli tıp kurumu raporunda belirtildiği üzere onu kemik defektine bağlı uzuv tatilini intaç edecek derecede yaraladığı eylemin 765 sayılı (mülga) TCK’nın 456/3 maddesine uyan fiil niteliğinde bulunduğu, sanığın neticeyi elde etmek maksadıyla saldırılara devam etmediği ve yaralama sonucu hayati tehlikenin meydana gelmesinin başlı başına öldürme kastını da göstermeyeceği gözetilmeden öldürmeye tam teşebbüsten cezalandırılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 25.10.1983 tarih ve 4327/5231 sayılı Karar)

Müdahilin kafasında çökme kırığı oluşturabilecek irice bir taşla netice bakımından ağırlaştırılmış yaralama suçunun işlenmiş olması karşısında… bu haliyle eylemin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/1, 86/3 ve 87/2-son maddelerine uyduğu (Yargıtay 3. Ceza Dairesi 27.02.2008 tarih ve 2006/11509E., 2008/1018K. sayılı Karar)

Sanığın mağduru sol kost parietal deprasyon fıraktürü yaralaması ile sol parietal de 3×4,5 cm’lik kranaektomi defekti oluşturacak şekilde saldırı ve savunmaya elverişli silah olan sopayla yaralama suçunu işlediği anlaşıldığından … (Yargıtay 3. Ceza Dairesi 09.03.2008 tarih ve 2006/14243E., 2008/2488K. sayılı kararı)

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Kastın Belirlenmesine Yönelik Kriterler

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda  esas alınan suç teorisinde kastın yanında olası kasta yer verilmesi nedeniyle bu fiillerin olası kastla da işlenebileceği anlaşılmaktadır. Zira doktrinde de “örneğin, yaralamak düşüncesiyle hasmının başına odunla vuran kişi, bu eylemi neticesinde mağdurun ölebileceğini öngörmüş, ancak bu neticeyi umursamamış, kabullenmiş ise artık netice sebebiyle ağırlaştırılmış yaralamadan (madde 87/4) değil, kasten öldürmeye ilişkin TCK’nın 81. maddesine göre cezalandırılır. Ancak olası kast indirimi yapılması gerekir.” (Kasten Öldürme Suçları Prof. Dr. Ahmet Gökçen, Doç. Dr. Murat Balcı baskı yılı 2013 sayfa: 58)

Failin mağdura yönelik yaralama eyleminde darbenin şiddeti ve hedef alınan bölge itibariyle yaralama kastıyla hareket ettiği kabul edilse dahi ölüm neticesinin öngörülüp buna rağmen harekete devam edilerek darbenin vurulması halinde meydana gelen neticenin kabullenilmesi söz konusu olduğundan, ölümün meydana gelmesi halinde olası kast sonucu öldürme fiilinden, eylem yaralama ile sonuçlanması halinde ise olası kastla öldürme suçuna teşebbüs mümkün olmadığından meydana gelen sonuca göre cezalandırma söz konusu olacaktır.

Tüm bu açıklamalar ışığında kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.

Sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğu …

Katılanın ailesi ile sanığın ailesi arasında üye ve yönetici oldukları kooperatifin işlemlerinden kaynaklanan sorunlar bulunması, bir gün önce bu nedenle iki aile fertleri arasında kavga çıkmış olması, iki aile arasındaki bu sorun nedeniyle Sincan il merkezinde, gündüz vakti onlarca kişinin katıldığı hareketli kavga ortamında, sanığın ele geçilemeyen mağdurun beyanına göre beyzbol sopası ile katılanın baş bölgesini özellikle hedef aldığına ilişkin bir belirlemenin yapılamayışı, sanığın katılanın başında tek darbe vurduktan sonra ciddi bir engel yok iken saldırısına devam etmemesi, özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan sorunun öldürmeyi gerektirecek bir husumet boyutuna da ulaşmaması karşısında sanığın olay öncesi, öldürmek için daha elverişli silah temin etme imkanı var iken aksi ispat edilemeyen savunmaya göre olay yerinde elde ettiği sopayla mağdura vurmuş olması, olay sırasındaki ve olay sonrasındaki davranışları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının katılanı yaralamaya yönelik olduğu; eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – 2018/121 E. , 2021/388 K.)

Tek Öldürücü Darbe Vurulması

Olay günü katılan cenaze namazı kılmakta iken sanığın, katılanın arkasından gelerek bıçakla sol omuz ve sırtının ortasından iki kez bıçakladığı, bu bıçak darbelerinin birinin öldürücü nitelikte olmasına karşın hayati önemi daha düşük olan omuz bölgesindeki yaranın öldürücü olmaması, katılanın olay yerinden kaçtığı sırada sanığın katılanı takip ettiği, sanığın mağdura sarılarak veya yere düşürerek peş peşe öldürücü darbeler yapma imkanı bulunduğu halde tek öldürücü darbeden sonra bıçak hamlelerinin şiddetini azaltması hususları birlikte değerlendirildiğinde, kastının kasten yaralama suçuna yönelik olduğu kabul edilmiştir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Karar No:2021/9131)

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Sonucu Organın İşlevini Yitirmesi ve Yaşamın Tehlikeye Girmesi

Katılan ile sanık arasında tarla kiralama meselesi nedeniyle husumet bulunduğu, katılanın tarlasında iken sanığın gelip av tüfeği ile katılana üç el ateş ederek birden çok saçma isabetiyle göğüs solda minimal pnömotoraks ve perikardial yaklaşık 2 cm effüzyon, sol akciğer arka taban kısmında parankim içinde laserasyona sebep olan, sol akciğer ön ve dış tarafta parankim sınırında metalik yabancı cisimler saptandığı, sol elde hareket kısıtlılığı sonucu katılanın yaşamını tehlikeye sokacak ve organlarından birinin işlevinin yitirilmesine neden olacak şekilde yaraladığı olayda; hedef alınan vücut bölgeleri, kullanılan silahın elverişliliği, yaraların yeri ve niteliği, sanık ile katılan arasında husumet bulunması da dikkate alındığında, sanığın kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığı halde, kasten öldürmeye teşebbüsten cezalandırılmasına karar verilmesi yerine, suç niteliğinin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması, bozma nedenidir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Karar No: 2021/7636)

Yaşamsal Organlarının Bulunduğu Bölgeye Ateş Etme

Olay öncesi sanıkla katılan arasında inşaat işinden kaynaklanan borç ilişkisi ve ihaleye katılma meselesinden kaynaklanan çekişme bulunması, suçta kullanılan silahın niteliği ve atış sayısı, aracın ön camı ile camı delip geçerek aracın koltuklarına isabet eden on yedi adet saçma tanesinin dağılımına göre sanığın katılanı hedef alarak etkili mesafeden önce 5 el ateş etmesi, arkasından aracın sol ön tarafına yaklaşarak bu sefer yakın mesafeden katılanın hayati bölgesini hedef alarak ateş etmesi, her ne kadar katılan hayati tehlike geçirmeyecek şekilde yaralanmış ise de, araç içerisinde oturmakta olan katılanın pozisyonuna göre yaşamsal organlarının bulunduğu göğüs ve batın bölgesinin üzerinde konumlanan sol koluna üç adet saçma tanesinin isabet etmesi ve katılanın kolunda hayat fonksiyonlarını orta (3) derecede etkileyecek şekilde kemik kırığına neden olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar No: 2018/458)

Nitelikli Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçu

Olay günü ayrı yaşayan ve boşanma davası devam eden, daha önce de mağduru tehdit eden sanığın, yolda yürüyen mağduru yakalayarak 4 tanesi batına ve göğüse nafiz olup pnömotoraksa, mide ve barsak yaralanmalarına, hayati tehlike geçirmesine neden olan diğerleri hafif nitelikte toplam sekiz bıçak darbesi ile öldürmeye teşebbüs ettiği anlaşılan olayda;

1- Sanığın süregelen sorumsuzluk, darp, tehdit gibi eylemlerinin süreci başlatan ilk haksız nitelikteki hareketler olduğu, dolayısıyla ilk haksız hareketin sanıktan geldiği ve mağdurun bu eylemlere karşı olay sırasında veya öncesinde karşılıklı olarak hakaret ettiği kabul edilse bile, haksız tahrikte dengenin sanık lehine bozulmadığı nazara alınarak sanık hakkında yasal koşulları oluşmayan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinin uygulanma olanağı bulunmadığının gözetilmemesi,

2- Sanığın mağdura yönelik nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs eylemi nedeniyle meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı gözetildiğinde, daha vahim hallerin varlığı da düşünülerek 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası öngören TCK’nın 35. maddesi uyarınca vasati seviyelerin üzerinde ve fakat üst sınırdan bir miktar uzaklaşılarak cezalandırılması yeterli iken, üst sınıra çok yakın olacak şekilde bir cezaya hükmedilmesi, bozma nedenidir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Karar No: 2021/7725)

Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçunda Husumetin Derecesi

Sanık ile mağdurun motokurye olarak çalıştıkları ve olay öncesinde aralarında iş ile ilgili bir takım sorunlar yaşandığı, olay tarihinde ise sanık ile mağdurun çalıştıkları iş yeri içerisinde bulundukları sırada mağdurun sanığa yönelerek bir şey sormak istediğini söylediği fakat sanığın “bana bir şey sorma, muhatap olmak istemiyorum” şeklinde cevap vermesi üzerine mağdurun sinirlendiği ve sanığa “senin aklını alırım, dilini keser eline veririm” şeklinde karşılık verdiği, bunun üzerine sanığın iş yerinden aldığı bıçak ile mağdura bir kez vurduğu ve bu yaranın mağdurun hayati tehlike geçirmesine neden olduğu olayda, iş yeri kamera görüntüleri ve tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere sanığın tek bıçak darbesinden sonra eylemine devam etmediği ve kendiliğinden son verdiği, olaydan sonra oradan ayrılmayan sanığın 112 acil servisini de kendi telefonundan aradığı, her ne kadar olay yerinde bulunan tanıkların engel hal teşkil edebilecekleri düşünülebilir ise de, sanık ile mağdurun olay sırasında tanıklardan uzakta olduğu ve bu nedenle sanığın mağdura karşı başlattığı yaralama eylemine devam etmesine yönelik bir engel teşkil etmedikleri, sanık ile mağdur olay öncesinde iş nedeniyle basit bir sürtüşme yaşamışlarsa da, aralarında öldürmeye sebep olabilecek tarzda bir husumetin de bulunmadığı, netice olarak sanığın eyleminin nitelikli kasten yaralama olarak vasıflandırılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile sanık hakkında öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması, bozma nedenidir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi-Karar : 2021/356)

Kasten Öldürmeye Teşebbüste Cezanın Belirlenmesi

Sanık hakkında katılana yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hükümde, sanığın katılanın amcası olduğu ve aralarında arazi anlaşmazlığı nedeniyle önceye dayalı husumet bulunduğu, olay günü sanığın katılana tabanca ile 2 el ateş ederek, karın bölgesinden bir mermi isabetiyle, peritona nafiz, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olacak şekilde yaraladığı olayda, teşebbüs nedeniyle 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin uygulanması sırasında meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirilerek alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza verilmesi yerine, yazılı şekilde 10 yıl hapis cezası belirlenmesi suretiyle eksik ceza verilmesi, bozma nedenidir. (Yargıtay 3. Ceza Dairesi – Karar No: 2019/5365)

Silahla Tehdit ile Kasten Öldürmeye Teşebbüs Suçu Arasındaki Fark

Sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa silahla tehdit suçunu mu oluşturduğu;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” hükmü yer almaktadır. Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna “subjektif unsur” denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun  teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 tarihli ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasıttır.” şeklinde açıklanmıştır.

İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu\’nun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüsü oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda yara meydana gelmiş ise bu yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde “gözdağı verme” olarak tanımlanan tehdit, bir kimseye zarara ya da kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirim sözlü olabileceği gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlarla da iletilebilir.

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli bulunması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut ya da cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veyahut bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Bu suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır.

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar ya da menfaat, madde gerekçesinde; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmaktadır.

Tehdidin silahla işlenmesi, mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırıp eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden dolayı kanun koyucu tarafından nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun silahla işlendiğinin kabulü için failin silahlı olması yeterli olmayıp tehdidin gerçekleştirilmesi sırasında silahın kullanılmış olması, silahın korkutucu gücünden bir şekilde faydalanılmış olması gerekmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kasıt, insanın iç dünyası ile ilgili bir kavram olduğundan, kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda, iç dünyaya ait bu olgunun dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmesi yoluna gidilmektedir. Kişinin eyleminin, bir suçu oluşturup oluşturmadığının, oluşturuyorsa da hangi suçu oluşturduğunun saptanması için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Başka bir suçtan dolayı konutunu terk etmeme adli kontrol tedbiri altında bulunan sanık …’ın, 07.07.2017 tarihinde saat 20.00 sıralarında katılan …’yi arayarak “Neredesin? Buluşmamız lazım, seninle işim var” dediği, katılanın yerini öğrendikten sonra adli kontrol yükümlülüğünü ihlal ederek evinden ayrılıp saat 21.15 sıralarında katılanın garson olarak çalışmakta olduğu … Kafe’ye gittiği ve o esnada sırtı kendisine dönük olan katılana “… Abi” diye seslendiği, katılan …’in yüzünü dönmesiyle birlikte sanık …’in yanında getirdiği 7,65 mm çapında mermi kullanılan tabancayla katılanın göğüs bölgesini hedef alarak 5-6 metrelik mesafeden 1 el ateş ettiği ancak katılanı vuramadığı, bunun üzerine sanığın ikinci kez ateş etmek için tetiğe bastığı, bu kez de tabancanın tutukluk yaptığı, bu fırsattan yararlanan katılanın olay yerinden kaçarak kurtulduğu, sanığın ise olay yerinden uzaklaştığı olayda; sanığın kullandığı tabancanın öldürme suçunu işlemeye elverişli niteliği, sanığın 5-6 metrelik mesafeden katılanın göğsünü hedef alarak ateş etmesi, ilk atışta katılanı vuramaması nedeniyle ikinci kez ateş etmeye çalışmasına rağmen tabancanın tutukluk yapması nedeniyle eylemini gerçekleştirememiş olması karşısında; sanığın öldürme kastıyla hareket ettiği ve eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğu kabul edilmelidir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar No: 2021/57)

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.


Google


Envelope


Facebook


Twitter


Instagram


Linkedin


\"Kayseri